Arama

Şemseddin Sami

Güncelleme: 6 Eylül 2015 Gösterim: 3.579 Cevap: 2
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
16 Şubat 2013       Mesaj #1
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
ŞEMSEDDİN SAMİ

Sponsorlu Bağlantılar
Şemseddin Sami (1850-1904) Arnavutluk’ta, Yanya vilayetinin Fraşer kasabasında doğmuştur. Oranın tımar sahibi Fraşerî ailesinden Halil Bey’­in oğludur. Orta öğrenimini Yanya’da bir Rum jimnazında görmüş, orada Fran­sızca, İtalyanca ve eski Yunanca’yı, aynı zamanda medreseye giderek Arapça ve Farsça’yı öğrenmiştir. İstanbul’a gelince (1871) basın hayatına atılmış, İbret ve Hadîka gazetelerinde makaleler yararken bir yandan da roman ve piyeslerini bas­tırmış, daha sonra Sabah (1876) ve Tercümân-ı Şark (1878) gazetelerini kurmuş, Aile (1881) ve Hafta (1881) dergilerini çıkarmış, başka gazetelere de makaleler yazmıştır. Birtakım küçük memurluklarda çalışmış bulunan Şemseddin Sami, bir yıl kadar Trablusgarb’a sürülmüş, son olarak, sarayda kurulan (1880) Teftiş-i Askerî komisyonu kâtiplik ve başkâtiplik görevlerinde çalışmış, hayatının son zamanlarında Erenköy’ündeki köşkünde “ikamete memur” edilmiş, orada ölmüştür. Devrinin en büyük dil bilgini olan Şemseddin Sami, dilin ıslahı, sadeleşmesi, sözlük ve gramerlerinin yapılması Seydi Yahya (1874), Besa - yahut – Ahde Vefâ (1875), Kâve (1875) dramlarını yazmıştır. Batı edebiyatından yaptığı çeviriler arasında en ünlüleri, Victor Hugo (1802-1885) dan çevirdiği Sefiller (1880) ile Daniel Defoe (1661-1731) dan çevirdiği Robinson (1884) dur. Bunlardan başka, Cep Kütübhânesi başlığı altında, başka başka zamanlarda, Gök, Yer, İnsan, Medeniyyet-i İslâmiyye, Lisân, Esâtir v.b. (1880-1895) adlı birtakım küçük kitaplar çıkanmştır. Hayatının son yıllarında, Türkolog Radloff (1837-1918) yayınlından yararlanarak ­Orhun Yazıtlarını Türkiye Türkçe’sine çevirmiş, Vambéry (1832? – 1913) nin yayınladığı kısımlardan yararlanarak da Kutadgu Bilig’i incelemiş ise de, bu er yayınlanmamış; gazete ve dergilerde çıkan makaleleri de kitap halinde toplanmıştır. ([1])konularında o zamana kadar birçok yazarlar tarafından ileri sürülen düşünceleri daha bilimsel bir gözle ve daha derli toplu olarak anlatmış; ayrıca, o zamana kadar yokluğundan yakını­lan Türk dili sözlüğünü hazırlamış, ve sade dille yazı yazma denemelerine girmiştir. Kaamûs-i Türkî adlı büyük sözlüğünün önsözünde (1901), yazı ve edebiyat dili olması istenen bir dilin, sözcüklerini bir araya toplayan bir sözlüğü ile kural­larını tespit eden bir gramerinin yapılması gerektiğini, edebiyat binasın ancak bunlar üzerine kurulacağını ve dilinin gerilemesine karşı bunların bir sed yerini tutacağını; bin yıllık edebi ve tarihî bir geçmişi bulunan ve aslında geniş ve zen­gin bir dil olan Türkçe’nin, o zamandan beri sözlüğü ve grameri yapılmadığı için birçok sözcüklerini kaybedip daralarak Arapça ve Farsça’ya muhtaç bir hale geldiğini söylemiştir. Dilin ıslah ve sadeleşmesi konusunda ise, Lisân-ı Türkî (Osmâmî) makalesinde (1881) Türkçe kullanılmakta olan Arap ve Fars sözcüklerinin kimyevî bir kaynaşma ile dile karışmamış olduklarını, yabancılıklarını daima koruduklarını, bunları atarak dili temizlemenin her zaman mümkün olduğunu anlatmış; Robinson çevirisinin ön sözünde (1885), anlatım yazı dilinden kurtarılıp konuşma diline yaklaştırıldığı takdirde, dilin sadeleşmekle birlikte güzelleşeceğini bildirmiş; Tercümân-ı Hakîkat gazetesinde yayınladığı Lisân ve Edebiyatımız (1897) başlıklı makalesinde de, dil ile edebiyat arasındaki çok sıkı bağa işaret ederek, güzel bir dilimiz olduğu halde ona uygun bir edebiyatımız bulunmadığını, eğer söylediğimiz gibi yazar ve dilin o yolda ıslah ve ilerlemesine çalışırsak, dilin güzelliğine uygun mükemmel bir edebiyatımız olacağını yazmış; ve, Rabinson çevirisinde, konuşma dilini yazıda kullanmayı denemiştir. Şemseddin Sami, dilcilik alanında Kaamûs-i Fransevî (Türkçe’den Fransızca’ya 1884, Fransızca’dan Türkçe’ye 1902), Küçük Kamûs-i Fransevî (1888), Kaamûs- Aral (1898), Kaamûs-i Türkî (2 cilt. 1901) adlı çok önemli sözcüklerle okullar için dil bilgisi kitapları yayınlamıştır. Kaamûs-ül-A’lâm (6 cilt, 1889-1898) adlı büyük eseri Türkçe’de tamamlanmış ilk ansiklopedidir. Roman türünde Türk edebiyatının bu yolda yazılan ilk eseri olan Taaşuk-ı Talât ve Fitnat (1872).

Son düzenleyen Safi; 6 Eylül 2015 14:33
Biyografi Konusu: Şemseddin Sami nereli hayatı kimdir.
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
16 Ağustos 2013       Mesaj #2
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Şemseddin Sami

Sponsorlu Bağlantılar
1850′de bugünkü Yunanistan sınırları içinde kalan Yanya’da (İoannina) doğdu. 18 Haziran 1904′te İstanbul’da yaşamını yitirdi. İlk Türk romanı olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat ile ilk Türkçe sözlük Kamus-ı Türki’nin yazarı, önemli dil bilgini. Tımar sahibi Fraşerî ailesinden Halil Bey’in oğlu. Ortaöğrenimini Yanya’daki bir Rum lisesinde tamamladı. eski Yunanca, Fransızca ve İtalyanca öğrendi. Bir süre Yanya’da Mektubi Kalemi’nde çalıştı. 1871′da İstanbul’a geldi. Matbuat Kalemi’nde memur olarak göreve başladı. Memurluk yaparken bir yandan da Sirac ve Hadika gazetelerinde çalıştı. 1974′te Trablusgarp’a gitti. Vilayetgazetesini yönetti. Ardından İstanbul’a döndü. 1876′da yayınlanmaya başlanan Sabah gazetesinin başyazarı oldu. Tercüman-ı Şark gazetesinde de çalıştı. Bu gazetenin kapanmasından sonra Aile (1880) ve Hafta (1981-1982) dergilerinde yazılar yazdı. 1893′te sarayda kurulan Teftiş’i Askeri Komisyonu’nun başkatipliğine getirildi. 1896′dan sonra 2. Abdülhamid tarafından Erenköy’deki evinde ikamete mahkum edildi. Yaşamının son yıllarını araştırarak, yazarak geçirdi. Tüm yaşamını Türkçe’ye adadı. Dilin sorunlarını inceledi, Türkçe’nin yabancı sözcük ve kurallardan arındırılmasına çalıştı. En önemli çalışmalarını dil konusunda yaptı. Türkçe’ye Osmanlıca denilmesine karşı çıktı. Ona göre Türkçe konuşan kavmin adı Türk’tür. Arapça ve Farsça sözcükler yüzyıllarca kullanılmalarına rağmen Türkçe’yle kaynaşmamış, yabancı kalmışlardır. Doğu Türkçesi, söyleyiş kabalığına karşın sözcük dağarcığı bakımından Batı Türkçesi’nden zengindir. Bu nedenle Batı Türkçesi’ne tercih edilmelidir. Türkçe’yi zengileştirmenin yolu yabancı sözcükler yerine Doğu Türkçesi’ndeki sözcüklerin kullanımının artırılmasıdır. Şemseddin Sami, Osmanlıca’daki sözcüklerin yüzde 80′inin konuşma dilinde kullanılmadığını,Tanzimat edebiyatının Osmanlı ve Osmanlıca etkisinden uzaklaşmaya çalışmasına rağmen, sözcük kaynağı konusunda sıkıntı çektiğini savunur. Türkçe konusunda çalışmalarının yanında tarih ve coğrafya ile ilgili araştırmalar da yaptı.

ESERLERİ:

ROMAN:
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1872)


OYUN:
Besa yahut Ahde Vefa (1875)
Gâve (1876)


DİL KİTAPLARI:
Kamus-ı Türki (2 cilt, 1899-1900, tıpkıbasımları 1978, 1989)
Kamus-ı Fransevi (1882-1905, Fransızca’dan Türkçe’ye sözlük)
Kamus-ı Fransevi (1885, Türkçe’den, Fransızca’ya sözlük)
Küçük Kamus-ı Fransevi (1886, Fransızca’dan Türkçe’ye sözlük)
Usul-i Tenkit ve Tertip (1886)
Nev’usul Sarf-ı Türki ((1891)
Kamus’ül Âlam (6 cilt, 1889-1898, tarih ve coğrafya ansiklopedisi)

Ayrıca “Cep Kitapları” adıyla çeşitli konularda küçük öğrenci kitapları yayınladı.


Derleme

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
6 Eylül 2015       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  n00172925-b.jpg
Gösterim: 356
Boyut:  14.3 KB

ŞEMSEDDİN SAMİ,
türk yazar, dilci (Fraşer, Yarıya, 1850 - İstanbul 1904). Fraşer'e yerleşmiş tımar beylerinin soyundandır. Yanya’daki Zossimaia rum lisesi'ni bitirdi (1871). Rumca, eski yunanca, İtalyanca, fransızca gibi batı dillerinin yanı sıra, Yanya medresesi hocalarından arapça, farsça öğrendi. İstanbul’da Matbuat kalemi'nde başlayan (1872) resmi görevinin yanı sıra Ebüzziya Tevfik'in Hadika gazetesinde çalışmaya başlayarak basın hayatına girdi. Aynı yıl türkçede batı roman sanatı yolundaki ilk ürün olan ve gençlerin istemedikleri kimselerle evlendirilmesinin sakıncalarını sergileyen Taaşuki Talat ve Fitnat'ı (yeni bas. 1964) yayımladı. Hadika’nın kapatılması (1873) üzerine gene Ebüzziya Tevfik'in çıkarmaya başladığı kısa ömürlü Sirac gazetesinde çalıştı. Vatan yahut Silistre oyununun sahnelenmesini izleyen olaylar yüzünden Namık Kemal ve arkadaşlarının sürgüne gönderilmesi üzerine gazeteciliğe ara verdiği dönemde Arnavutluk'taki halkın gelenek görenekleriyle ilgili Besa (1874) trajedisini yazdı. Bunu Endülüs tarihiyle ilgili Şeydi Yahya (1874), İran mitolojisinden kaynaklanan Gâve (1875) trajedileri izledi. Bir yıl Trablusgarp'ta türkşe-arapça il gazetesini çıkardı. İstanbul'a döndükten sonra Sabah (1876), Tercüman şark (1878) gazetelerinin başyazarlığını yaptı. Berlin kongresini (1878) izleyen dönemde Arnavutluk topraklarının komşu ülkeler arasında paylaşılması konusuna karşı çıktı. Bu sırada Arnavut cemiyet-i ilmiyesi'nin kurucuları arasında yer aldı (1879). Arnavutçanın latin harflerine dayanan abecesini düzenledi, bu dilin gramerini kaleme aldı. Ortodoks Joan Vreto Postenani ve katolik Pashko Vasa ile birlikte Prizren birliği'ni kurdu. Bu yoldaki çalışmaları (i'Atbanie, ce qu'elle est, ce qu’elle a âtd, ce qu'elle sera, 1899) dolayısıyla Arnavutluk rönesansının öncüsü sayıldı. Bu dönemde ağabeyi Abdül Bey’le (Abdullah Hüsnü) birlikte, "Arnavutluk ittihadı” akımı içinde etkin bir yer aldı. Aynı yıllarda Abdülhamit II tarafından Mabeyin'de kurulan Teftiş i askeri komisyonu’nda görevlendirildi (1880). Yaşamının sonuna kadar süren bu görevi sırasında verimli yayın çalışmalarında bulundu: Aile (1880), Hafta (1881-1882) dergilerini çıkardı. Çeviriler yaptı (Sefiller [1880], Robenson [1884]). Cep kütüphanesi adlı öğretici küçük kitaplar dizisini sürdürdü: Gök (1879), Yer (1879), Medeniyeti isfamiye (1879), Kadınlar (1879), Usuli tenkit ve tertip (noktalama işaretleriyle ilgili türkçe ilk yapıt, 1886). Kendisinden sonraki hemen bütün fransızca-türkçe sözlüklere kaynak oluşturan Kamusı fransevi (1882-1883, 1885) yapıtını ansiklopedi, sözlük niteliğinde başka yayınları izledi: Kamus ül-âlâm (1888-1899) yapıtında batı ve doğu kaynaklarından yararlanarak coğrafya ve tarihle ilgili özel adları, ünlü kişilerin yaşamöykülerini konu edindi. Kamust türki (1899-1901) adını verdiği türkçe sözlüğü OsmanlI İmparatorluğu' nun konuşma ve yazı dilini türkçe diye adlandıran ilk yapıt oldu. Bu çalışmasında türkçenin OsmanlI imparatorluğu sınırları dışında, Orta Asya'daki köklerine yöneldi. OsmanlIca, Çağatayca gibi terimlere karşı çıkarak bu tür adları geniş bir coğrafya üzerindeki ana türkçenin kolları olarak niteledi. Türkçenin osmanlıcadan önce de var olduğunu savundu ve onu İslamlıktan önceki geçmişiyle birlikte bir bütün olarak ele aldı. Bu görüşle eski türkçenin yazılı ürünlerini (Kutadgu bilig [1902], Orhun abideleri [1903]), eski lehçeleri (Lehçei Türkiyeyi memaliki Mısır [1904]) konu edindi. Türkçeye ilk ilyada çevirisini yapan çağdaş arnavut yazı dilinin kurucularından Naim Fraşeri'nin kardeşidir.


Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

6 Kasım 2009 / Daisy-BT Sanat tr
27 Eylül 2016 / _Yağmur_ Sanat tr
6 Aralık 2009 / Alvarez Ocean Siyaset tr
20 Temmuz 2012 / Efulim Sanat tr
4 Ekim 2009 / Daisy-BT Tiyatro tr