Arama

Yaşlanma (Kronolojik Yaşlanma)

Güncelleme: 6 Kasım 2017 Gösterim: 6.821 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Kasım 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

yaşlanma

Ad:  yaş.JPG
Gösterim: 1522
Boyut:  42.4 KB

canlılarda biyolojik işlevlerin giderek yetersizleşmesi ve canlının metabolizma stresine uyarlanma yeteneğinin azalmasıyla ortaya çıkan ilerleyici fizyçlojik değişiklikler.
Sponsorlu Bağlantılar

Yaşlanmanın ortaya çıkışına ilişkin pek çok kuram vardır; bunların çoğu hücre işlevlerindeki küçük değişikliklerin birikerek canlının bütün olarak işlevlerini aksatacak boyutlara vardığını ileri sürer. İleri yaşlarda hücrelerde ortaya çıkan değşinimlerin (mutasyon) hücrenin bireşimlediği proteinlerin normal işlev görmesini engellediği de düşünülür. Hücrelerde zamanla yaşlılık pigmentleri olarak adlandırılan çözünmeyen maddelerin biriktiği, bu maddelerin hücrenin metabolizmasını bozduğu ve hücrelerin teker teker yıkıma uğraması sonucunda organın işlevlerinde aksaklığın ortaya çıktığı sanılmaktadır. Öte yandan, yaşlılığın canlı üzerindeki etkilerinin toplamı genellikle canlının içerdiği hücreler üzerindeki etkilerinden daha fazladır.

Canlıların tümünde yaşlanmanın üreme çevrimiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Yalnız bir kez üreyen bitki ve hayvanlarda, üreme gerçekleştikten sonra yaşlanma hızlanır ve yaşam süresinin sonu gelir. Birkaç kez üreyebilen canlılarda yaşlanma üreme evresinde başlayıp yavaş gelişen ve ölümle sonuçlanan bir süreçtir.
Memelilerde yaşlanmanın başlıca göstergelerinden biri vücuttaki yağsız dokuların azalması, buna karşılık yağ dokusu ve su miktarının artmasıdır. Erişkinlerde kas dokusu giderek azaldığından yaşlılar genellikle daha güçsüz ve halsizdir. Bu sürecin sonucunda dinlenme halinde yücudun besinleri enerjiye dönüştürme hızı olan bazal metabolizma hızı da azalır.

Yaşlanmayla birlikte bağdokuda da belirli değişiklikler gerçekleşir, insanda kemiklerdeki kalsiyum miktarı azalır, iskelet dokusu kolayca kırılabilir hale gelir. Osteoporoz olarak adlandırılan bu bozukluk özellikle menopozdan sonra kadınlarda sık görülür. Memelilerin tümünde yaşlanmayla birlikte bağdokularda katılaşma, sertleşme ortaya çıkar. Kemikler, deri ve kirişlerin yapısında bulunan kollajen adlı protein yaşamın ilk yıllarında çözünebilir bir molekül olarak vücutta yapılıp daha sonra kimyasal bağların oluşmasıyla çözünmeyen kollajen molekülü haline gelir. Canlının yaşı ilerledikçe yeni kollajen yapımı durur, böylece bağdokudaki katı ve çözünmeyen türden kollajenin oranı artar. Dokunun sertliğindeki bu artış bağdokuya besin maddeleri, hormonlar ve gerekli öbür maddelerin geçişini engelleyerek derinin esnekliğinin azalmasına, bunun sonucunda yaşlılarda kırışıkların oluşmasına ve derinin çok çabuk zedelenmesine yol açar.

Kan damarlarının duvarları ve akciğerlerde bulunan başka bir lifsi protein olan elastinin yapısında da buna benzer değişiklikler ortaya çıkar. Kan damarlarındaki elastinin katılaşması kan akımını zorlaştırarak kan basıncının yükselmesine yol açar. Akciğerlerdeki elastin ve kollajenin sertleşmesi organın solunum sırasında genişleme yeteneğini azaltır ve akciğer kapasitesini düşürür.

Yaşlanmayla birlikte sinir sisteminde ortaya çıkan değişiklikler sinir hücrelerinin erişkinlerde yenilenememesine bağlıdır. İnsanda erişkinlik döneminde çevrel sinir liflerinin sayısı azalır, beyin kabuğundaki hücrelerin bir bölümü yıkıma uğrayabilir. Yaşam boyunca kendilerini yenileme yeteneği olan dokular yaşlanmayla birlikte bu yeteneklerini yitirir. Bu dokularda ölmekte olan hücrelerin yerine geçen hücre sayısı azalır, var olan hücrelerdeki hücre bölünmesi hızı azalabilir. Bunun sonucunda yaralar daha zor kapanır, yaralanma ya da hastalık nedeniyle yok olan kan hücrelerinin yerine yenileri yapılmaz, enfeksiyonlara karşı mücadele edecek bağışıklık hücreleri yetersiz kalır. Üreme hücrelerinin çoğalma kapasitesinin azalması kadınlarda üreme döneminin sona ermesine (menopoz), erkeklerde üreyebilirliğin azalmasına yol açar.

Bitkilerde de yaşlanma belirtileri görülür; bu belirtiler işlevsel olduğu kadar yapısal değişikliklere de yol açar. Yaşlanmayla görülen değişiklikler arasında yaprak yapısı,
büyüme alışkanlıktan, sap bileşimi ve kabuk yüzeyindeki değişiklikler sayılabilir.

Kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 6 Kasım 2017 01:15
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
31 Ağustos 2010       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Yaşlanma
Her canlının belirli bir yaşam süresi vardır. Döllenen hücre, gelişimi tamamlayıp yeni döller verdikten sonra yaşlanmaya başlar. Yaşlanma sonucu ölüm meydana gelir. Yaşam uzunluğu türlere göre değişkenlik gösterir. Ömür ile vücut büyüklüğü arasında herhangi bir bağlantı bulunamamıştır. Yapıları benzer olan hayvanların hayat süreleri arasında büyük farklılıklar olabilir.
Sponsorlu Bağlantılar
Bazı hayvanların yaşam süreleri şöyledir:
Ad:  yasam_suresi.png
Gösterim: 1394
Boyut:  8.7 KB
Eklembacaklılarda ömür gün olarak ölçülürken, birgün sinekleri denilen sinekler birkaç saat, en fazla bir gün yaşabilmektedir. Çoğu hayvanın ergini, beslenme yapmadan sadece üremek için meydana gelir.
Yaşlanmanın nedenini araştıran bilim dalı gerontolojidir. Yaşlanan bireylerde meydana gelen yapısal ve ruhsal bozuklukları, yaşlanmanın belirtilerini inceleyen bilim dalına simptomatoloji
denir. Yaşlanma, doğumdan önce başlar ve belli bir süre sonra hızlanır.
Son düzenleyen Safi; 6 Kasım 2017 01:15
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
31 Ağustos 2010       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Yaşlanma Nedir?
Yaşlanma hücrelerden organlara kadar tüm yapılarda fonksiyonların giderek azaldığı oldukça karışık bir süreçtir. Canlı organizmanın büyüme ve gelişmesinde zamanla meydana gelen gerilemelerin toplamı ve fonksiyonel açıdan yeteneklerin azalmasıdır. Yaşlanma bir süreçtir, doğumla başlar ve bir daha durmaz. Meydana gelen fiziksel, psikolojik veya sosyal yetersizliklerin hepsi daha önceki degişim ve gelişimlerin sonucudur.
Yaşlanma asla tek boyutlu bir süreç olarak ele alınmamalıdır. Toplumda gözlemlerimize dayanarak, 65 yaşında olup 45 yaşında gösteren ya da 65 yaşında olup 85 yasinda gösteren insanların olduğunu söyleyebiliriz. Bunun nedeni, insanın bir bütün olarak eşınden, ailesinden, komşusundan kısaca herkesten farklı ve değerlendirme konusunda "tek" oluşudur. Yaşlanmanın farklı boyutları denince; kişinin yalnızca takvim yaşına göre bir kronolojik yaşlanmasının, organizmanın yapı ve fonksiyonlarındakı degişmelere göre biyolojik yaşlanmasının, bu değişikliklerin düzenli bir şekilde gelişmesiyle fizyolojik yaşlanmasının, insanın algılama, öğrenme, problemleri çözme ve davranışlarına göre psikolojik yaşlanmasının ve sosyal alıskanlıkları ile toplum içindeki rolüne göre bir sosyal yaşlanmasının olduğu akla gelmelidir. Dolayısıyla ; biyolojik, psikolojik ve sosyal yaşın iç içe geçmesi ve birbirini etkilemesi, kişinin gerçek yaşam süresini belirlemektedir.
Yaşlanma sürecine bu şekilde farklı boyutlardan bakmayı öğrendiğimiz zaman, yaşam süresi tanımlarımızda da bazı değişiklikler olması gerekmektedir; "maksimum potansiyel yasam süresi", kazalar ve hastalıkların olmaması durumunda sadece zamana baglı biyolojik canlılığı ifade eder ki, insan için 115-120 yıl arasındadır. "Beklenen yasam süresi" ise, kişinin içinde yaşadığı toplum ve çevresi tarafından belirlenir. Bu yüzyılda batı toplumlarında 75-80 yıl iken, gelişmekte olan ülkelerde 40-50 yıla düşmektedir.

Yaşlanmanın nedeni nedir?

Kesin olarak sebebini bilmememize rağmen, yapılan araştırmalar sonucunda, neden yaşlandığımızı ya da öldüğümüzü açıklamaya yönelik pek çok teori geliştirilmiştir. Bu teorilerin hepsi, zaman içinde vücut hücrelerimize ne olduğu konusunda odaklanmıştır. Zaman içinde, hücrelerin fonksiyonlarında ya da dışarıdan gelen stress ve enfeksiyonlara cevap verme yeteneğinde değişiklikler olmaktadır.
Yaşlanmaya ait teorilerden bazıları, zaman içinde meydana gelen değişikliklerin, genetik yapımızdaki programlanmaya bağlı olduğunu öne sürmektedir. Yani bizim ne zaman yaşlanacağımız genetik yapımızda bellidir ve zamanı gelince yaşlanırız. Erken dönemdeki büyüme ve gelişmenin bir program izlemesi gibi, olgunluk, yaşlanma ve ölüm de bir program izler (ileri yaşlardaki programlanma, erken yaşlardaki programlanmaya göre çok daha fazla değişkenlik göstermektedir).
Diger teoriler yaşlanmanın, zaman içinde çeşitli vücut sistemlerinde oluşan hasar sonucu oluştuğunu varsaymaktadır. Bu hasar, solunumla, besinlerle alabileceğimiz gibi, doğal olarak vücudumuzda da oluşabilen ve "yıpranmaya" neden olan zararlı maddeler tarafından oluşturulabilmektedir. "Hasar teorisi", bu tarz degisikliklerin bir gün önlenebileceğini ve beklenen yaşam süresinin uzatılabileceğini düsündürmektedir.

Bugün en çok destek gören teoriler

1. DNA hasar teorisi
DNA genetik yapımızı oluşturmaktadır. Yaşayan organizmanın hücrelerinde DNA hasarı sürekli oluşmakta ve bir yandan da tamir edilmektedir. DNA'da yıllar boyunca süren bu hasar etkisi sonunda hücreyi, dokuyu, organi bozmakta; yaşlanmaya ya da hücre ölümüne neden olmaktadır. DNA veya RNA denen genetik yapı içerikleri (ribonükleik asitler), yaşlanmayı yavaşlatmak, demansı, cilt ve saç degişikliklerini tedavi etmek amacıyla satılmaktadir. Bu iddiaları destekleyecek bilimsel kanıtlar bulunmamaktadır. Ayrıca bu maddelerin kullanımı faydasızdır, çünkü alınan preparatların emilimi olmamaktadır.

2. Serbest radikal teorisi
En çok kabul gören ve incelenen teoridir. Bu teori, yaşlanmaya serbest radikallerin sebep olduğunu savunmaktadır. Bu kimyasallar oksijen kullanan tüm hayvanlarda doğal olarak oluşmaktadır. Vücut hücreleri içinde oluşarak, hücre zarını, hayati proteinleri, yağları ve genetik yapımızı (DNA) hasara uğratırlar (serbest radikal: en diş elektron zarfında bir elektron kaybetmiş ve dolayısıyla bu elektron açığını kapatabilmek için başka atomların elektronlarını paylaşmaya çalışan atomlardır. Serbest radikal yaratan kaynaklar, radyasyon, virüsler, güneş ışınlarının bir kısmı olan ultraviole ışınları, hava kirliliği yaratan fosil kökenli yakıtların yanma sonundaki ürünleri, sigara dumanı, enfeksiyon, stress, yağ metabolizması sonunda çıkan ürünler gibi hücre metabolizmasının toksik ürünleri, bazı tahrip edici kimyasallar, haşere kontrol ilaçları v.b.dir. Serbest radikaller etkilediği maddenin normal görevini yapmasını engeller ve hasar meydana getirir). Yaşamımızın kaynağı olan oksijen aynı zamanda yaşamımızın paradoksudur. Besinlerden enerji üretmek için oksijen gereklidir ama çok az bir oranda da olsa (%3-5) kullanılan oksijenin bir kısmı biyolojik yapımıza zararlı olan serbest radikallerin oluşmasına neden olmaktadır. Serbest radikaller doğduğumuz günden itibaren metabolizmamızla birlikte hücrelerimizde oluşmaya baslamaktadır. Metabolizmamızdan kaynaklananların yanında olumsuz dış etkenler de (sigara, kirli hava, radyasyon vb.) radikal oluşumuna neden olurlar, oluşan bu radikaller "oksidatif hücre hasarı" dediğimiz zararlı etkileri meydana getirirler. Doğal olarak vücudun "antioksidanlar" dediğimiz savunma sistemleri gelişmistir ve sürekli olarak bu radikallerin oksidan etkilerini önlemeye çalışırlar. Saglıklı insanlarda, antioksidan sistem dokuları yeterli düzeyde serbest radikal hasarına karşı korur. Dengenin bozulması (hastalık, beslenme bozukluğu...), antioksidan sistemde yetersizliğe neden olur ve yeterli koruma sağlıyamaz. Vücudumuz doğal metabolizmamız esnasında da oluşan, dişarıdan da alabildiğimiz bu hasar yapıcı maddelere (serbest radikallere) karşı kendisini koruyabilmek için "antioksidanlar" olarak tanımlanan yapıları kullanır, bu sayede serbest radikal hasarının çoğunu bloke eder. Bazı antioksidanlar (SOD, GSH, katalaz) vücut tarafindan üretilir, bazıları da (vitamin A, C, E) besinlerle dışarıdan alınır. Bu teoriye göre, vücudumuzda oksidanlar ve antioksidanlar arasında bir denge söz konusudur, yaşla birlikte bu denge hasar yapıcıların lehine degişmekte ve vücut sistemlerimiz hasara ugramaktadır. Bu teoriye göre bazı insanlar yaşam süresini uzatmak için, antioksidan maddeleri dışarıdan fazla miktarda almanın faydalı olabileceğini düşünmektedirler. Bugün için bu düsünceyi kesin olarak kanıtlayacak insan üzerinde yapılmış çalışma yoktur, fakat hayvan deneyleri diyete antioksidan eklenmesinin faydalı olduğunu göstermektedir. Doğal olarak, vücudun ihtiyacı olan antioksidanlar farklı besin maddelerinin dengeli olarak alınması ile karşılanabilir. Kaldı ki, antioksidan olarak görev yapan C vitamini, fazla miktarda alindığı takdirde, kendisi oksidasyon olayını tetiklemektedir. Dolayısıyla, antioksidan maddeleri de yeterli miktarda almak gerekmektedir, fazlası yarar yerine zarar getirir. Bu teoriye göre, yasam boyu sürekli serbest radikallere maruziyet sonucunda hücre hasarı oluşturmakta, hücrelerin büyüme, gelişme ve farklılaşma fonksiyonlarında bozulma, kanser, ateroskleroz gibi hastalıklar veya ölüm olmaktadır. Serbest radikaller DNA hasar teorisinde belirtilen hasarın en önemli nedenidir. Tüm bu sonuçlar vücudun antioksidan sisteminin çok önemli olduğunu ve yeterli düzeyde tutulması gerektiğini ortaya koymaktadır.

3. Genetik teori
Yaşlanmanın nedeninin genetik şifremizde yazılı olduğunu, yani bizim ne zaman yaşlanacağımızın belli olduğunu belirtir. Erken dönemdeki büyüme ve gelişmenin bir program izlemesi gibi, olgunluk, yaşlanma ve ölüm de bir program izler. Bilim adamlarının bu teori ile ilgili görüşlerine göre, ortada bir program varsa bu programlanabilir demektir ve yaşlanma geni bulunduğunda sorun çözülmüş olacaktır.

4. İmmünolojik ve endokrin teori
Bu teoriye göre yaşlanmanın nedeni, yaş ile birlikte bazi hormonların düzeyindeki azalma yada bağışıklık sistemindeki zayıflamadır. Hücresel bağışıklık için çok önemli bir görevi olan timus bezinin ergenlikten sonra fonksiyonlarında önemli oranda azalma olması, yaşlanmada timus bezinin önemli bir rolü olduğunu düşündürmektedir. Yaşlanma ile birlikte vücudumuzun hastalıklarla savaşan silahı olan bağışıklık sisteminin fonksiyonları azalmakta, viral, bakteriyel ya da diğer hastalık yapıcı etkenlere giriş yolu açılmaktadır, Ayrıca vücudun yaşlanma ile beraber yabancı ile kendi vücut elemanlarını tanıma (yabancıyı ayırma) yetenegi azalmaktadır yani, immum sistem yaşlanınca, vücudun kendi dokuları ile yabancı maddeler arasındaki farkı tanıma yeteneğini kaybetmeye başlar ve sonuç olarak da, eskiden istila eden organizma ile savaşırken, şimdi kendi vücuduna saldırır ve hastalık olusturur. Endokrin teoriye göre, endokrin bezlerin hormon salgılamalarındaki düzensizlik veya yetersizlik yaşlanmayı başlatmaktadır. Pineal bezden salgılanan uyku-uyanıklık dönem regülasyonunda önemli rolü olan melatonin hormonunun yaşlanmanın nedeni olduğunu söyleyenlerin yanısıra, böbrek üstü bezinden salgılanan dehidroepiandrosteron (DHEA)'un azalmasının yaşlanma nedeni olduğunu söyleyenler de mevcuttur. Genç insanlarda kan düzeyi, yaşlılardakinden daha fazladır ve hayvanlarda yapılan çalışmalarda DHEA takviyesinin sağlıklı kalmak ve daha uzun süre yaşamak konusunda etkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmalardan dolayı DHEA preparatları yaşam uzatıcı olarak satılmaktadır. Fakat insan üzerinde deneme çalışmaları yapılmamıştır ve bilim adamlarının elinde fazla miktarda kullanildığı takdirde yaşam süresini uzatacağına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Kaldı ki, biyolojik sistemde dengelerin bu şekilde değiştirilmesinin ortaya çıkarabileceği tehlikeli yan etkiler olabilmektedir. Melatonin hormonu da günümüzde yaşam iksiri olarak öne sürülmektedir fakat, etki ve yan etkileri henüz tam olarak oturmamıştır. Bu konuda karar vermek için net bir bilgiye sahip değiliz ve kesin sonuç için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Son çalışmalarda büyüme hormonu kullanılmasının, yaşlanmaya bağlı gelişen özellikle vücut yapısı ve kas kütlesi ile ilgili degişiklikleri önleyebilecegi konusunda bulgular elde edilmektedir. Fakat bu bulgular henüz çok yenidir ve büyüme hormonunun fazla miktarda kullanimının yol açabileceği yan etkiler unutulmamalıdır.
Bilim adamları besinlerle alınan kalori miktarının azaltılması ile yaşamın uzatılması arasındaki ilişkiyi araştırmaktadırlar. Besin kısıtlaması, laboratuvar fare ve sıçanlarında yaşam sürelerini uzatmakta ve yaşlanma ile ortaya çıkan hastalıkların oluşmasını azaltmaktadır. Bugün için yaşlanmaya karşı yapılabileceklerin başında diyet kısıtlaması önerilmektedir. Yapılan çalışmalarda diyet kısıtlaması ile, yaşla birlikte artış gösteren radikal miktarında azalma, metabolizmada yavaşlama, hücre bütünlüğünde sağlamlaşma, antioksidan savunma sisteminde artış olduğu, yaşam süresini uzattığı, yaşlılıkla artan hastalıklara yakalanma oranını azalttığı, yağ birikimini azalttığı saptanmıştır.

Yaşam Süresini Uzatılabilir mi?
Neden insanlar yaşlanır ve ölürler?
Yaşlanmayı yavaşlatmak ya da yaşam süresini uzatmak için birşeyler yapılabilir mi? Bu sorular oldukça uzun bir süreden beri sorulmaktadır fakat, hala basit bir cevabı bulunamamıştır. Yaşlanan insan vücudu hakkinda her geçen gün daha fazla bilgi sahibi olmaktayız. Genel olarak bildigimiz degisikliklerin çoğu "iyi yaşam alışkanlıkları" ile önlenebilir veya tersine çevrilebilir, Fakat bazı değişiklikler var ki, bunlar insan yapısının oluşumu esnasında meydana gelmiş gibi görünmektedir. Bu değişikliklerin oluş nedeni hala gizemini korumaktadır. Bilim adamlarının çoğunun inancı, yaşlanmanın, vücudumuzdaki pek çok sistemi kapsayan komplex bir süreç olduğu yönündedir. Toplumdan topluma degişmekle beraber her toplumda yaşlı bir kesim olmuştur. Bu ortalama yaşam süresi olarak Antik Roma'da yaklaşık olarak 22 yıl iken, 1800'lü yıllarda 41-42 yıla, bugün ise 75-80 yıla çıkmıştır. Bu sonuç, gittikçe daha uzun yaşadığımızı ve bu süreyi daha sağlıklı ve başarılı kılabilmek için çaba göstermemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.
Literatürde 65 yaş üstü kişiler yaşlı olarak kabul edilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nde hergün 5000 kisi 65 yaşına basmakta, 65 yaş ve üstü 3600 kişi ölmektedir. Dolayısıyla hergün bu yaş kesiminden topluma net 1400 kişi katılmaktadır ve 75 yaş ve üstü grup nüfusu en hızlı artış gösteren kesimdir. Yalnızca bir yüzyıl önce 65 yaş ve üstü grup ABD toplumunun % 2'si iken, bugün %10'u seviyesine yükselmiştir. Toplumun gelişmişlik seviyesine paralel olarak, toplumdaki 65 yaş ve üstü kesimin oranı artış göstermektedir. ABD'de 2000 yılında, 100 yas ve üstü 100.000 kisinin olması beklenmektedir.
Bu bilgilerin dogrultusunda, bilim adamları insanların bu yaşam dönemini daha saglıklı, uzun ve başarılı kılabilmek için araştırmalarını yoğunlastırmışlar, "daimi gençlik hayali" peşinde, "gençlik iksirini" bulma yolunda yoğun çabalar göstermektedirler.
Yapılan çalışmaların sonuçları incelendiği zaman, yaşlanmayı durduramayacağımız fakat erteleyebileceğimiz gerçegi ortaya çıkmaktadır. Bugün için tüm bilim adamlarının üzerinde durduğu konu; uzun yaşamanın değil "sağlıklı ve başarılı yaşlanmanın" önemli olduğudur. Başarılı yaşlanma, sizin kontrolünüzde olan pek çok faktörü içermektedir. Sağlıklı kalmak ve uzun süre sağlıklı yaşamak sizin tutumunuz, aktiviteleriniz ve iliskilerinizle çok yakından ilişkilidir.
Yeterli ve dengeli beslenmeyle vücudumuzun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri alabiliriz. Bu konuda tamamiyle ilaçlara bağımlı olmanın ya da fazla doz almanın daha iyi olacağını düsünmek son derece zararlıdır. Fazla miktarda alinan vitaminlerin ciddi yan etkileri ve toksisiteleri ( fazla A vitamininde karaciger hasari, saç dökülmesi, görme bozukluğu, fazla D vitamininde kalp kasında kalsiyum birikimi, fazla C vitamininde oksidasyonun tetiklenmesi v.b.) vardır. Yapılan çalışmalarda doğal besinlerle alınan vitaminlerin takviye olarak alınanlardan daha etkili olduğu saptanmıştır. Bunun nedeni kesin olarak bilinmemektedir fakat, doğal besinlerin içinde bilemediğimiz farklı maddelerin de bulunduğu ve bu maddelerin bir denge içinde olduğu, bizim dışarıdan sabit bazı maddeleri vererek bu dengeyi bozduğumuz öne sürülmektedir. Yaşlanma ile birlikte gerek dengeli beslenmenin azalması gerekse bağırsaklardan emilimin azalması, takviye vitamin ve mineral alımının gerekli olduğunu göstermektedir.
Herhangi bir destek tedavisi almadan veya diyetinizde herhangi bir değişiklik yapmadan önce doktorunuzla konuşmalısınız. Yaşlanmayı geciktirmek, yaşamı uzatmak, dış görünüşünüzde değişiklik yapabilecek ürünlere "şüpheli" bakınız.
Şu an için "yaşlanmaya karşı" tedavi, ilaç ya da yaşlanmayı yavaşlatan ya da yaşamı uzatan takviye bir madde bilinmemektedir. Fakat sağlıklı kalmak ve uzun bir süre sağlıklı yaşamak için yapabileceğiniz degişiklikler vardır ve bunlar uzun süre sağlıklı yaşamak için faydalı olabilir.


Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
jaws - avatarı
jaws
Ziyaretçi
1 Ekim 2010       Mesaj #4
jaws - avatarı
Ziyaretçi
YAŞLANMA
Dünyada 65 yaş ve üzerindeki insanların sayısı hızla artmaktadır. Son yıllarda tıbbın gelişmesi, bireyin kendine ve yaşamına daha fazla değer vermesiyle birlikte ortalama insan ömrü uzamıştır. Ülkemizde yaşlı nüfusun toplumdaki oranı yaklaşık % 4.5 iken 2030’larda bu oranın %6 olması beklenmektedir. Yaşlılık, yaşam sürecinin; çocukluk, gençlik, erişkinlik gibi doğal bir çağıdır. Yaşlılık dönemi üçe ayrılır:
  • Genç yaşlılar (65-74 yaş)
  • Orta yaşlılar (75-84)
  • İleri derecede yaşlılar (85 yaş ve üzeri)
Yaşlanma; zamanın geçişine bağlı olarak, bireyde görülen anatomik ve fizyolojik değişiklikleri tanımlar. Yaşlanma çok erken dönemlerde, 17-18 yaşlarında başlar. Yaklaşık 35-40’lı yaşlardan itibaren vücutta iş gören hücre grubunda kayıplar başlar. Zaman içinde devam eden bu hücre kayıplarına bağlı olarak hücrelerin yaptığı görevlerde aksamalar görülür.80’li yaşlardan sonra vücut bu kayıplara karşı iç dengesini koruyamaz ve bunun ilerlemesiyle ölüm ortaya çıkar.

Yaşlanmaya bağlı olarak fiziksel aktivitede bazı değişiklikler görülür. Genel olarak kas dokusunda bir azalma olur. Kadınlarda özellikle menopozdan sonraki dönemde yoğun bir şekilde kemik kayıpları ortaya çıkar. Bu kayıplara bağlı olarak boy kısalmaları, omurlarda çökmeler, hatta kırıklar olabilir.

Yaşlanmayla birlikte zihinsel değişiklikler de ortaya çıkar. Algılamada ve yaratıcı yeteneklerde yaşlanmayla birlikte bir azalma, dikkatsizlik ve düşünme hızında yavaşlama görülebilir. Öğrenme yeteneğindeki azalmaya, hareketlerdeki yavaşlama da eşlik edebilir. Yaşlılarda daha önce edinilen bilgiler sağlam kalır ve yeni öğrenilen bilgiler çabuk unutulur.

Demans (bunama) sıklıkla yaşlılarda görülen bir rahatsızlıktır. Hastanın bilinci yerinde olmasına rağmen hafızada zayıflama ve bazı zihinsel yetilerde azalma olur. Kişi çevresinde olanlara ilgisini yitirmeye başlar. Yeni bilgiler öğrenmede ve bunları hatırlamada, konuşma sırasında doğru kelimeleri bulmada, günlük yaşantıya ait sorunları çözmede yavaşlama zamanla belirginleşir. Bellekte zayıflama öncelikle telefon numaralarını, isimleri, yaşanan günlük olayları tam olarak hatırlayamama şeklindedir. Dikkat kolayca dağılır. Çevreyle kurulan ilişkiler sınırlanmaya başlar. Sosyal yetersizlik belirginleştikçe yalnızlık derinleşir. Kişi huzursuz ve kederlidir. Daha kırılgan, öfkeli ya da şüpheci olabilir. Zamanla geçmişe ait anılar da silinmeye başlayabilir.

Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır. 65 yaşın üzerinde yaklaşık her 10 kişiden birinde; 85 yaşın üzerinde ise yaklaşık her iki kişiden birinde görülür.

Yaşlılıkta; tansiyon yüksekliği, damar sertliği, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklar zihinsel faaliyetlerde azalmaya yol açar. Yaşlılıkla birlikte ruhsal durumda oluşabilecek bir çöküntü, depresyon zihinsel fonksiyonları olumsuz yönde etkileyebilir. Özellikle fizik aktivitesi az olan, sosyal yaşam içerisine girmeyen kişilerde, sigara ve alkol kullananlarda yaşlılıkta zihinsel faaliyetlerde azalma görülür. Boş vakitlerde bulmaca çözmek, okumak, çevrede olup bitenlerle ilgilenmek, toplumun bir parçası olduğunu hissetmek ve hissettirmek, beden egzersizlerine önem vermek yaşa bağlı bu olumsuz etkilere karşı zihinsel fonksiyonların korunmasında etkili olabilecek önlemler arasında yer alır.

Yaşlılıkta zihinsel değişikliklere paralel olarak, kişilikte de bazı değişiklikler oluşabilir. Yeni durumlara uyum sağlayabilme, yeni düşünceleri kabul etmede güçlük yaşanabilir. Çevreye karşı daha az ilgili, kendi bedenine ve kendine karşı daha ilgili olup, ilişkilerde daha derin ve seçici olabilirler. Yeniliklerden ürkebilirler ve eski yaşamlarını özlerler. Sağlıklarına aşırı önem verirler. Aşırı tutumluluk, kişisel eşyalarına karşı bağımlılık gelişebilir.

Yaşlılık döneminde özellikle depressif belirtiler görülebilir. Yaşlılık; fiziksel sağlığın, arkadaşların ve sosyal konum gibi bir takım kayıpların olduğu bir dönemdir. Bütün bu kayıplar birleştiği zaman kişide depresif belirtiler ortaya çıkabilir.

İleri yaşlarda gözlenen anksiyete kişinin yaşamakta olduğu başka bir fiziksel ya da ruhsal bozukluğa bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Yaşlanmaya bağlı fiziksel yetersizlikler ile çevrenin yardımına gereksinim duymak, sosyal konumun sınırlanarak daha izole yaşama zorunluluğu, tedaviye az yanıt veren hastalıkların ortaya çıkması, sevilen bir kişinin kaybı ya da kayıp tehdidi anksiyeteye neden olur. Günlük yaşantısına egemen hale gelen anksiyete, kişinin yaşam kalitesini düşürür.

Yaşlılığa kişi gençken hazırlanmalıdır! Ailede damar sertliği, tansiyon yüksekliği, şişmanlık ve şeker hastalığı varsa, kişi çok daha erken yaşlarda sağlıklı bir beslenme tarzı oluşturmalı ve buna ileriki yıllarda da devam etmelidir. Yaşlanmayla koku ve tat alma duyularında azalma olur. Çene kemiklerinde ve dişlerde olan değişiklikler de çiğneme fonksiyonunu bozar. Böylelikle kötü beslenmeye doğru bir yöneliş olur.

“Akdeniz tipi beslenme” denilen sebze, salata, meyve, zeytinyağı ağırlıklı ve mümkün olduğunca kırmızı etten uzak bir beslenme, kalp damar hastalıklarının oluşumunu belirgin şekilde azaltır. Önemli olan değişik besinlerden yararlanabilmek ve mümkün olduğu kadar kilo almamaktır.

+ Mineral, vitamin ve posadan zengin olan sebze ve meyve ağırlıklı bir diyet tercih edilmelidir.
+ Tuz alımı azaltılmalıdır.
+ Öğün atlamaktan kaçınılmalı ve sık aralıklarla azar azar beslenmeye özen gösterilmelidir.
+ Yiyeceklerin taze olarak tüketilmesi tercih edilmelidir.
+ Günde en az 2 litre su içilmelidir.

Yapılan deneysel araştırmalar bebeklik döneminden başlayarak düşük kaloriyle beslenmenin yüzde kırk kadar ömrü uzattığını göstermektedir.
Günlük beslenmede bir kişi en azından 4 veya 5 porsiyon sebze, salata ve meyve yiyorsa, ek bir vitamin almasına ihtiyaç yoktur. Yaşlanmayla koku ve tat alma duyularındaki eksiklikler, iştah azalması gibi nedenlerle kişi yeterli beslenemediğinden özellikle E ve C vitaminleri gibi bazı vitaminler dışarıdan alınmalıdır.

Yaşlanma ile görülme sıklığı artan hastalıklar şunlardır:
  • Ateroskleroz(damar sertliği)
  • Kanser
  • Diyabet
  • Demans (bunama)
  • İdrar tutmada zorlanma
  • Görme bozuklukları
  • İşitme bozuklukları
  • Malnutrisyon (yetersiz beslenme)
  • Osteoporoz (kemik erimesi)
  • Yürüme bozuklukları ve sık düşme
  • Bası yaraları
  • Uyku bozuklukları
  • Osteoartroz (eklem kireçlenmesi;kıkırdak harabiyeti)
Yaşlanma, organizmanın daha kolay ve şiddetli hastalanmasına neden olan bir etkendir. Yaşla birlikte hücrelerin değişen çevre şartlarına adaptasyon yanıtında azalma görülür. Bağışıklık sistemi zayıflar, bu da hastalıklara meyli arttırır. Yaşlı kişilerde antioksidan vitamin takviyeleri bağışıklık sistemini güçlendirir. Bakır mineralinin bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi olduğu düşünülmektedir. Çinko ve selenyumun da bağışıklık sistemini güçlendirici etkinliği vardır. Düzenli yapılan günlük 30 dakikalık fiziksel egzersiz de yine bağışıklık sistemini güçlendirir; kişiyi genel soğuk algınlığından, diğer solunum yolu enfeksiyonlarından korur. Yaşla birlikte enfeksiyonlara yakalanma riskinin artmasına karşı koruyucu bir diğer yol da aşılanmadır.

Yaşlılıkta hastalık sıklığının artması bu gruptaki kişilerin daha sık sağlık kontrolü yaptırmalarını gerektirmektedir. Özellikle genetik geçişli olan kalp-damar hastalıkları, diyabet, osteoporoz ve bazı kanser türlerinin görüldüğü ailelerin bireylerinin yıllık taramalardan geçmeleri, sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebilmeleri açısından gereklidir.

YAŞLILIK NASIL GECİKTİRİLİR?
Yaşlılığı geciktirmede beslenme ve spor çok önemlidir! Kilonun çok büyük bir önemi vardır. Ailede tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları olan bireylerde çok erken yaşlarda korunma önlemleri alınmalı ve buna tüm yaşam boyunca uyulmalıdır. Yaşlanmayla birlikte diyete devam edilmelidir. Kemikleri ve kas gücünü korumak için haftanın 4-5 günü 20 dakika ile 1 saat arasında egzersizler yapılmalıdır. Yürüme, yüzme, özellikle hanımlar için osteoporoza karşı merdiven inip çıkma, ip atlamayı da içine alan bir egzersiz programı rahatlıkla uygulanalabilir.

Yaşlanmada serbest radikallerin de rolü vardır. Artan serbest radikaller hücre zarı ve hücre içinde ciddi bozukluklara yol açar. Alzheimer, kalp damar hastalıkları, artroz gibi yaşlılıkta sık görülen rahatsızlıkların altında bu serbest radikallerin aşırı oluşması yatmaktadır. Antioksidan maddeler serbest radikallerin zararlı etkilerini önler. Bunların arasında E vitamini çok önemlidir. E vitamini C vitamini ile birlikte alınmalıdır. Çinko ve selenyum da antioksidan olarak çok önemlidir.

Yaşlı bir birey olarak, yılların kişiye kazandırdığı bilgi ve tecrübelerin yanısıra bugünün yaşamını destekleyici geleneklerin de çocuklara ve torunlara aktarılması, onların yaşamını zenginleştirecek, yaşlı kişinin de aktif ve bir anlamda üretken bir yaşam sürdürmesini sağlayacaktır.
Son düzenleyen Safi; 6 Kasım 2017 01:16
Avatarı yok
insomnia42
Yasaklı
22 Eylül 2016       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı

Hangi Organ Ne Zaman Yaşlanmaya Başlıyor



Kalp


Kalp en dayanıklı organlardan ancak ortalama 40 yaşında yaşlanma belirtileri başlıyor. Sol karıncık duvarında oluşan kalınlaşma ve kalpte büyüme başlıyor. Kan pompalamada her yıl %1 oranında azalma baş gösterir. Düzenli kan basıncı kontrolü yapmaya başlamak gerekir.

Kulak


30'lu yaşlardan itibaren işitme kaybı olağandır. Bunda kulağa kan taşıyan damarların görev yapmaması ve işitme sinirlerinde başlayan yaşlanma etkilidir. Yaşla beraber artan kulak kiri de duymada güçlüğe sebep olabilir.

Beyin


30 yaşından sonra beyin küçülmesi poblemi ortaya çıkar. Beyin kıvrımlarında daralmalar başlarken, beynin ortasında bulunan boşluk genişlemeye başlar. Beyne kan taşıyan damarlardaki deformasyon da eklenince öğrenme hızı ve hafıza zayıflamaya başlar.

Göz


40 yaşından sonra başlayan yaşlanmanın sebebi göz merceğinin sertleşmeye başlamasıdır. Bu gözün reflekslerini zayıflatır ve odaklanmada sorunlara yol açar. 50 cm den daha yakını görmekte zorlanma başlar. Göz sinir hücrelerinin sayısındaki azalmada görme kalitesini düşürmeye başlar.

Karaciğer


Hacmi ve ağırlığı azalır. Ortalama 40'lı yaşlardan sonra başlayan olumsuzluklar 65 yaşın üzerindeki kişilerde büyük oranda bozulmaya sebep olur.

Akciğer


Akciğerler en erken yaşlanan organlardan. 20'li yaşlarda başlayan değişimler akciğerin esnekliğini azaltır ve oksijen alınımını düşürür. İlerleyen yaşlarda nefes darlığı sorunu ortaya çıkabilir.

Kemikler


30'lu yaşlarda kemikte kalsiyum eksiklikleri görülmeye başlar. Kemik dokusundaki azalmadan en çok uyluk kemiği ve omurgalar olumsuz etkilenir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 6 Kasım 2017 01:23
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
31 Ekim 2017       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı

Yaşlanma Sürecini Durdurmanın Matematiksel Olarak İmkansız Olduğu Belirlendi!


ABD'nin Arizona Üniversitesi araştırmacıları, çok hücreli organizmalarda yaşlanma sürecini durdurmanın matematiksel olarak olanaksız olduğunu bildirdi. Yayımlanan teorik çalışmada, yaşamın doğal parçası olan yaşlanma sürecini durdurmanın, hücre yenilenmesini etkileyen birbiriyle çelişkili mekanizmalar nedeniyle matematiksel olarak mümkün olmadığı açığa çıktı.

Masel ve Nelson adlı araştırmacılar, "Intercellular Competition and Inevitability of Multicellular Aging (Hücreler Arası Rekabet ve Çok Hücreli Yaşlanmanın Kaçınılmazlığı)" başlıklı çalışmada, yaşlanma sürecinde bazı hücrelerin çalışmasının yavaşlayarak işlevlerini kaybettiği, bazı hücrelerin ise çalışmasının hızlanarak kanser gibi oluşumlara sebep olduğunu vurgulayarak birbiriyle çelişkili bu iki mekanizmanın aynı anda durdurulamayacağını, dolayısıyla yaşlanma sürecini sağlıklı olarak engellemenin mantıksal olarak olanaklı olmadığını belirtti.

Nelson ilgili teoriyi, yaşlanıldığında hücrelerin çoğunun yenilenme hızının düştüğü ve işlevini kaybettiği, bu bağlamda da büyümeyi de bıraktığı, bunun yanında bazı hücrelerin, olabildiğince büyümeyi sürdürdüğü, bu durumun çözümsüz bir çelişki niteliği taşıdığı, hücrelerin yavaşlamasına, işlevini yitirmesine engel olunduğunda ise söz konusu durumun kanserli hücrelerin çoğalmasına yol açabileceği, hızlanan hücrelerin önlenmesi durumunda da bu kez işlevini kaybeden hücrelerin vücutta birikeceği şeklinde açıkladı.

Masel ise bilim adamlarının bugüne kadar yaşlanma konusuna hep doğal seçilim açısından baktığını ve insanın neden bugüne dek yaşlanmayı ortadan kaldıramadığı sorusunu sorduğunu belirterek çalışmalarında bunun bir evrimleşme sorunu olmadığını, ne doğal seçilimin ne de başka bir mekanizmanın ilgili mantıksal çelişkiyi çözebileceğini vurguladı ve ''yaşlanma mantıksal olarak, teorik olarak ve matematiksel olarak kaçınılmazdır. Eğer çok hücreli bir organizmaysanız bu gerçeği kabul etmek zorundasınız." yorumunu yaptı.

Kaynak: AA Bilim Teknoloji / Proceedings of the National Academy of Sciences (31 Ekim 2017)

Benzer Konular

25 Eylül 2013 / Misafir Cevaplanmış
25 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap
27 Ekim 2011 / Misafir Soru-Cevap
18 Aralık 2007 / Pasakli_Prenses Taslak Konular
20 Mart 2016 / Safi X-Sözlük