Arama

Çevre ve Ekoloji Haberleri - Sayfa 3

Güncelleme: 21 Şubat 2019 Gösterim: 52.647 Cevap: 42
RuffRyders - avatarı
RuffRyders
Kayıtlı Üye
5 Nisan 2011       Mesaj #21
RuffRyders - avatarı
Kayıtlı Üye

Üçüncü nükleer santral İğneada'ya

Akkuyu ve Sinop'un ardından üçüncü nükleer santral için Trakya'da İğneada öne çıkıyor.
Mersin Akkuyu'ya yapılacak olan Türkiye'nin ilk nükleer santrali için Rusya ile anlaşma sağlayan Türkiye, halen Sinop'a yapılacak olan ikinci nükleer santral için müzakerelere devam ediyor.
Sponsorlu Bağlantılar

Japonya'da Mart ayının başlarında meydana gelen ve nükleer tesislere de zarar veren depremin ardından, Sinop'taki nükleer santral için yapılan görüşmeler hedeflendiği hızda ilerleyemedi.

Akkuyu ve Sinop'a yapılacak olan nükleer santralin toplam kapasitesinin 10,000 MW düzeyinde olması bekleniyor.

Reuters'a bilgi veren Enerji Bakanlığı'ndan bir yetkili, Türkiye'nin, enerji çeşitliliği ve arz güvenliği için 2023 yılına kadar toplam 15,000 MW kapasiteli üç nükleer santrali devreye almaya hedeflediğini anımsatarak, "Nükleer santralin yapılacağı üçüncü yer için birkaç yer ön plana çıkıyor. Bunların başında da Trakya Bölgesi'ndeki İğneada bulunuyor" dedi.

Yetkili, İğneada'nın deprem açısından en güvenli bölgelerden biri olduğuna vurgu yaptı.

Nükleer santrallerde soğutma sistemi olarak deniz suyunun kullanılması çok önemli olduğu için üniteler deniz kıyısına yapılıyor.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 13:20
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
28 Temmuz 2011       Mesaj #22
Avatarı yok
Yasaklı
Dünyanın En Büyük Gelgit Türbini
İskoçya hükümeti, İskoçya’nın yenilenebilir enerji planı doğrultusunda yeni projeler sunmaya hazırlanıyor.
Sponsorlu Bağlantılar

Bu projelerin belki de en büyüğü ve en önemlisi 40 milyon pound değerinde İskoçya’nın batı sahillerine konumlandırılacak olan devasa gelgit türbini. 5000’den fazla konutun elektrik ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanan türbinin hayata geçirilmesi için hükümetten de gerekli destek alındı.

Temiz enerji üretimi için gelgit enerjisini tanımlama değeri hala tam olarak potansiyelini göstermese de, İskoçya’nın bu planı gelgit enerjinin önemini ortaya çıkaracak büyük bir adım olarak tanımlanırken; kıyı toplulukların ekonomik ve çevresel iyileştirmeleri için de nihai bir önem taşıyor.

Bu öneriyi desteleyen İskoçya hükümeti de projenin İskoçya’nın denizden enerji üretimi konusunda yükselişini tetikleyeceğine inanıyor.

Kaynak:Bilgiçağı(04 Nisan 2011)

Kızıldeniz'de Gizemli Bir Ada Ortaya Çıktı
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), volkanik faaliyet sonucu Kızıldeniz'de Yemen'in batı sahili açıklarında yeni bir adanın ortaya çıktığını bildirdi.

Amerikan uzay kurumun Yerküre Gözlemevi'nden yayınlanan fotoğraflarda, Kızıldeniz'de Zübeyir takımadalarının yakınlarında yükselen beyaz duman bulutu görülüyor.

"Aralık 2011 tarihine ait görüntü, daha önce su olan yerde bir adayı gösteriyor" açıklamasında bulunan NASA , adanın üzerindeki yoğun bulut tabakasının aşağıda karanlık olduğunu, yukarı çıktıkça renginin açıldığını, bunun kül ve su buharı karışımı olabileceğini belirtti.

Volkanbilimci Rick Wunderman CNN'e yaptığı açıklamada, denizaltındaki volkanik püskürmelerin bazen yeni adaların ortaya çıkmasına neden olabileceğini, ancak bunların rüzgar ve dalgalara karşı fazla dayanıklı olmadıklarını belirtirken, Kızıldeniz'de ortaya çıkan bu yeni adanın daha dayanıklı göründüğünü kaydetti.

Kaynak:Gençbilim(02 Ocak 2012,12:55)

Daha Aktif Güneş, Daha Sert Kış
Güneş aktivitesinde yaşanan değişiklikler nedeniyle Türkiye’nin önümüzdeki birkaç kışı aşırı soğuk geçirebileceği uyarısında bulunuldu. Nature Geoscience dergisinin Ekim sayısında Sarah Ineson ve arkadaşları tarafından yayımlanan bir makale, Güneş aktivitesi ile Kuzey Yarımküre'de yaşanan kış arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koydu.

Makaleyle ilgili bilgiler veren iklimbilimciler Dr. Ozan Mert Göktürk ve Deniz Bozkurt, minimum dönemlerinde görülen Güneş ışınımı azalmasının daha önce kestirilenin çok ötesinde olduğunun ve dünya atmosferini doğrudan etkilediğinin altını çizdi.

Bu azalmanın öncelikle tropikal bölgelerde soğumaya yol açtığını belirten uzmanlar, soğuk havanın Türkiye’den daha uzak yerlere yığılma yaptığını ifade etti. Bu durumun Türkiye’nin son 2-3 kışı ılık geçirmesine yol açtığı savunuluyor.

Bu arada, lekeler ve manyetik fırtınalarla kendini gösteren Güneş aktivitesi, 2013 yılında maksimuma ulaşmak üzere tekrar artmaya başladı.

Göktürk ve Bozkurt'a göre, bu kış ve önümüzdeki birkaç kış, Arktik Salınım'ın negatif fazındaki ısrarın kırılmasını beklemek yerinde olur. Bu da sert soğukların Batı Avrupa yerine, Türkiye'ye gelebileceği anlamına geliyor.

2022 yılında maksimuma ulaşması beklenen Güneş döngüsü, aktivite bakımından son birkaç yüzyılın en zayıfı olabilir. Bu durum soğuk kışların tekrar Batı Avrupa'ya göç edeceği anlamına gelebilir.

Son 200 yılda hiç görülmemiş bir şekilde oluşan aşırı düşük Güneş aktivitesi, atmosferi keskin bir şekilde soğutabilir. Aşırı soğuk bu havadan Anadolu'nun da aralarında bulunduğu birçok coğrafyanın da nasibini alması bekleniyor.

Kaynak:Ntvmsnbc/Nature Geoscience(09 Ocak 2012,16:31)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:23
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
17 Ocak 2012       Mesaj #23
Avatarı yok
Yasaklı
Küresel Isınmanın İlk Kurbanı: Kanada
NASA'ya göre Kanada, ekolojik değişimin en sıcak noktasında bulunuyor. Buna göre Kanada'da ekolojik değişim yaşanacak ve birçok bitki ve hayvan türü bundan olumsuz etkilenecek.

NASA'nın son çalışmasına göre, 2100 yılında Kanada'nın Alberta, Manitoba, Saskatchewan ve kuzey bölgeleri büyük bir ekolojik değişime uğrayacak. Bu alanların küresel ısınma nedeniyle en savunmasız sıcak noktalar olduğu belirtilen çalışmada, yaşanacak ekolojik değişimden birçok bitki ve hayvan türünün olumsuz etkileneceği vurgulandı.

Çalışma hakkında CBC televizyonuna konuşan NASA İklim Bilimcisi Duane Walliser, ekolojik değişimin anılan eyaletler ve bölgedeki otlaklar ve kuzey şeridine uzanan ormanları yok edeceğini savundu.

Tüm dünya genelinde de 10 bin yıl içinde eşi görülmemiş bir ısınma yaşanacağını, bazı bitki ve hayvan türlerinin yok olacağını ve birçok bölgenin çöl ve tundralar haline geleceğini kaydeden Walliser, "Fakat Batı Kanada en ağır darbeyi alan bölge olacak" dedi.

NASA'nın çalışmasına göre 10 bin yıl içinde dünyanın karasal yüzeyinin yüzde 37'sinde tek bir ekosistem ya da biyom hakim olacak. Dünya kara yüzeyinin yüzde 49'luk diğer bölgelerinde ise değişimin en hafifinden olan bitki türlerinin değişmesi yaşanacak.

NASA daha önce de "BM İklim Değişikliği Paneli"ne, bu yüzyılda sıcaklıkların 2 ila 4 derece artacağına ilişkin bir rapor sunmuştu.

Kaynak:CNN (13 Ocak 2012,09:53)

Mini Buzul Çağı
Dünya gündeminin değişmez maddelerinden biri olan küresel ısınma, bir grup İngiliz bilim insanına göre bitti.

İngiliz Meteoroloji Dairesi’yle prestijli iklim araştırma çalışmalarıyla tanınan East Anglia Üniversitesi’nin, sonuçlarını geçtiğimiz hafta yayımladığı ortak araştırmaya göre, küresel ısınmanın yerini artık, ‘mini buzul çağı’ alıyor.Soğuk hava dalgasının adı Almanya ve Doğu Avrupa’da Cooper diye anılıyor.

30 bin ayrı meteoroloji ölçüm istasyonundan gelen verilere dayanarak gerçekleştirilen çalışmada, dünyada hava sıcaklıklarının yükselmesinin, 1997 yılında durduğu bulgusuna ulaşıldı. Dahası, önümüzdeki 15 yılın, Güneş faaliyeti nedeniyle daha da soğuk geçmesi bekleniyor.

‘25. Döngü’ denilen bu süreçte sıcaklıklar 2022’de dibe vuracak. Öyle ki, 1790 ile 1830 yılları arasında Avrupa Kıtası’nda ortalama sıcaklıkları 2 dereceye kadar düşüren soğuklara ulaşılması, hatta bunun da ötesine geçilmesi, olası senaryolar arasında sayılıyor.

Türkiye gibi Avrupa’nın doğusunu da etkisini altına alan dondurucu soğuklar can almaya devam ediyor. Yer yer sıfırın altında 20 dereceye kadar düşen sıcaklıklar nedeniyle yalnızca Ukrayna’da, geçtiğimiz hafta 3 gün içinde 18 kişinin donarak öldüğü açıklandı.

Ülkede yaklaşık 500 kişi, vücut ısıları düştüğü ya da soğuk yanığına maruz kaldığı gerekçesiyle tedavi altına alındı.

Sıcaklıkların -26’ya kadar gerilediği Polonya’da ise çoğu evsiz ya da yaşlı en az 10 kişi öldü. Soğuk hava koşulları nedeniyle Sırbistan’da 3 kişi öldü, 2 kişi kayıp. Bulgaristan’da 5 kişi donarak can verdi, şiddetli rüzgârlar nedeniyle Varna Limanı kapatıldı.

Kaynak:Gençbilim/Hürriyet(31 Ocak 2012,23:43)

Tarihi Deneyde Esrarengiz Gelişme
Antarktika’nın derinliklerinde on milyonlarca yıl önce donan Vostok Nehri'ni arayan Rus araştırmacılardan oluşan ekip, esrarengiz bir şekilde kayboldu. Rus bilim insanlarından tam beş gündür haber alınamıyor.

Rusya’nın Arktik ve Antarktik Araştırma Enstitüsü’ne (AARI) bağlı Rus araştırmacılar, buzul kıtanın 4 bin metre derinliğinde bulunan donmuş Vostok Nehri’ne ulaşmak için haftalardır sondaj çalışması yapıyordu.

Fox News’a konuşan Montana State Üniversitesi’nden Dr. John Priscu, “Beş günden bu yana Rus meslektaşlarımızdan tek kelime haber almadık” dedi.

Priscu, 20 milyon yıldan bu yana havayla temas etmeyen nehre ulaşmayı amaçlayan Rus araştırmacılarla tüm temaslarının koptuğunu söylerken, kış sezonunun başlayacak olmasıyla hava şartlarının daha da kötüleşeceğine dikkat çekti.

ABD’li araştırmacı, “Sıcaklıklar bir hafta içinde -40 santigratın altına düşecek... Vostok İstasyonu’ndaki durum ne haldedir düşünemiyorum” dedi.

Daha Kötü Bir Zamanlama Olamazdı
Rus ekibi, bir yıl önce Vostok Nehri’ne ulaşmayı neredeyse başarmış, ancak kışın başlamasıyla çalışmaları başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Aynı ekibin, bu sefer nehre ulaşmasına sadece 12 metre kalmıştı.

Priscu, kışın gelmesiyle ileriki haftalarda sıcaklığın beklenenden iki katı kadar azalabileceğini vurguladı. Öyle ki, Vostok İstasyonu’nda bugüne kadar ölçülen en düşük sıcaklık -89.4 santigrat olarak kaydedilmişti.

Rus araştırmacılar, nehrin sularına erişmeyi başaramadıkları takdirde, nehrin sularını yüzeye çekerek araştırmalarına devam etmeyi planlıyordu.

Dünyanın Gözü Onların Üzerinde

Bilim dünyası, Rus ekibin bu hafta sonunda Vostok’un sularına ulaşmasını bekliyordu. İngiltere Antarktik Araştırmaları’ndan Alan Rodger, “Ne bulacaklarını büyük bir merakla bekliyoruz. Bu nehir en az 15 milyon yıldır buzulların derinliklerinde yatıyor. Bu kadar uzun süre nasıl kendisini muhafaza ettiğine ve neler sakladığına dair birçok sorumuz var” dedi.

14 Yıldır Sondaj Yapılıyor
Buzul tabakanın 4 kilometre altındaki Vostok Nehri, özellikle oksijen içeriği bakımından çok zengin. 200 gölün bir araya gelerek oluşturduğu nehrin, element içeriği açısından taze suya oranla en az 50 kat daha zengin olduğu tahmin ediliyor.

NASA, Vostok Nehri’ndeki koşulların Jüpiter’in uydusu Europa ve ve Satürn’ün uydusu Enceladus’a benzediğini belirtirken, nehre ulaşılması halinde Dünya dışında oluşan yaşam koşulları hakkında bilgi edinebilmeyi umuyor.

Vostok Nehri’ne ulaşmak için 1998 yılında başlayan sondaj, bu yılın başına kadar 3,600 metre ilerledi. Priscu, “Buz, kaya gibi sabit değil. Bu yüzden sondaj yapılırken açılan deliğin kapanmaması için sondaj esnasında kerozen kullanılıyor” dedi. Şu ana kadar 65 ton kerozen kullanıldığını belirten Priscu, zehirli maddenin nehri kirletmesinden endişelendiğini söyledi. Ancak herkesin sorduğu ilk soru, Rus araştırmacıların başına ne geldiği.

Kaynak:Gençbilim/NTV(03 Şubat 2012,21:31)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:22
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
7 Şubat 2012       Mesaj #24
Avatarı yok
Yasaklı
Hitler'in Gizli Üssü Gün Yüzüne Çıkacak
Antarktika’daki dondurucu soğuklarda 20 milyon yıllık Vostok Nehri’ne ulaşmaya çalışan Rus araştırmacıların, sondaj çalışmalarını başarıyla tamamladığı bildirildi. Rus basınına göre, çalışma Nazilerin Antarktika’daki gizli üssünü ortaya çıkaracak.

Rusya’nın devlet haber ajansı Ria Novosti, kendilerinden bir haftadır haber alınamayan Rus bilim insanlarının buzul tabakanın 3,7 kilometre derinliğindeki nehre ulaştıklarını duyurdu.

Ria Novosti’nin bir bilim insanına dayandırarak verdiği haberde, “Rus bilim insanları yerin 3 bin 768 metre derinliğine inmeyi başararak Vostok Nehri’nin yüzeyine ulaşmayı başardı” ifadesi yer aldı.

Bilim dünyası, dünyanın en eski ve en büyük nehirlerinden biri olan Vostok Nehri’nden alınacak numunelerin incelenmesiyle, milyonlarca yıl öncesine uzanan iklim koşullarına ve yaşam örneklerine ulaşmayı hedefliyor.

Vostok Nehri, buzul katmanın altındaki çok sayıdaki nehir ve göl yatağının birleşmesinden oluşan büyük bir ağı temsil ediyor. Nehrin incelenmesiyle, bilim insanları Mars’ın yanı sıra, Jüpiter’in uydusu Europa ve Satürn’ün uydusu Titan’daki coğrafi ve jeolojik koşulları daha iyi anlamayı umuyor.

Bilim Dünyası Doğrulama İstiyor

Ria Novosti’nin haberine rağmen, bilim çevreleri Rusların Vostok Nehri’ne ulaştığına dair kesin bilgi istedi.

ABD’nin A&M Üniversitesi’nde okyanusbilimci olan Mahlon Kennicutt, resmi açıklamayı beklemeleri gerektiğini ifade ederek, “Bu kadar sessiz bir açıklama yapılması beni şaşırttı. Ayrıca açıklamayı yapan kaynağın adı belli değil. Ne olduğunu anlamak zor” dedi.

Montana State Üniversitesi’nde ekolojist olan John Priscu ise told National Geographic’a gönderdiği mailde, “Vostok Nehri’ne ulaşılıp ulaşılmadığı konusunda çok fazla spekülasyon var. Resmi bir açıklama beklemek zorundayız” ifadesini kullandı.

Discovery News yazarı Christina Reed, Rus Büyükelçiliği’nin ABD bürosundan kendisine gönderilen e-mailde, Rus araştırmacıların Vostok Nehri’ne ulaştıkları bilgisinin gayri resmi olarak doğrulandığını belirtti. Reed, Rus basınının gelen haberle bir anda Nazi Almanya’sından kalan teorilere sarıldığına da dikkat çekti.

Nazilerin Gizli Üssü
Vostok Nehri’ne ulaşılması, Antarktika’da yapılan araştırmalar hakkında geçmişten kalan teorileri de yeniden gündeme getirdi. Bazı çevreler, ABD ve İngiliz araştırmacıların yapamadığını başaran Rusların, 1930’larda Naziler tarafından Antarktika’ya inşa edilmiş gizli üssü ortaya çıkardığına inanıyor.

Bu teoriye göre, İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında, Naziler savaşın sonlarına doğru Güney Kutbu’na giderek Vostok Nehri’nde bir üs inşa etmeye başladı.

Hatta, 1943 yılında Nazi Almanyası’nın Donanma Konutamı Karl Dönitz, “Denizaltı filomuz Führer (Adolf Hitler) için dünyanın diğer ucunda aşılmaz bir kale inşa ettikleri için gurur duyuyorlar” demişti.

Alman donanma arşivlerinde yer alan bilgilere göre, Almanların müttefik kuvvetlere Mayıs 1945’te teslim olmalarından aylar sonra, bir U-530 Kiel limanından Güney Kutbu’na geldi. Anakaraya adım atanların, Hitler’in gizli belgeleri olmak üzere Nazi Almanya’sından kalan birçok eseri Antarktika’ya taşıdıkları öne sürülüyor.

Arşiv kayıtlarına göre ayrıca, bir U-977 denizaltısı Adolf Hitler ve beraber intihar ettiğine inanılan sevgilisi Eva Braun’un DNA’larını Antarktika’ya getirdi. Amaç, Hitler ve sevgilisini klonlamaktı.

Ruslar, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Antarktika görevlerini gerçekleştiren denizaltıların daha sonra Arjantin’in Mar-del-Plata limanına giderek müttefiklere teslim olduğuna inanıyor.

Kaynak:Ntvmsnbc(07 Şubat 2012,09:43)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:06
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Şubat 2012       Mesaj #25
Avatarı yok
Yasaklı
NASA Buzul Erime Raporunu Açıkladı
ABD'li araştırmacılar, yedi yıl süren analizlerin sonucunda, buzulların erimesi nedeniyle okyanuslardaki su miktarının 4.3 trilyon ton arttığını ve küresel su seviyesinin yaklaşık 1,27 cm yükseldiğini tesbit etti.

Buzullar ve dağlardaki buz örtülerinde yaşanan erimeleri analiz eden çalışma, 2003 ile 2010 yılları arasında yapıldı.NASA’nın GRACE uydusu tarafından elde edilen bulguların yer aldığı, Colorado Üniversitesi tarafından hazırlanan raporda, eriyen buzulların küresel su seviyesinin artışını nasıl etkilediği hesaplandı.

Araştırma ekibinde yer alan John Wahr, “Dünya her yıl çok büyük miktarda buzul kaybediyor...Elde ettiğimiz sonuçlar, dünyanın soğuk bölgelerinin küresel ısınmaya nasıl tepki verdiğini anlamamıza yardımcı olacak” dedi.

En Çok Kayıp Grönland ve Antarktika’da
Her yıl ortalama buzul kaybının en çok yaşandığı yerler Grönland ve Antarktika olarak belirlendi. Dünyanın en büyük adası Grönland ve yeryüzünün en güneyindeki kıta olan Antarktika’daki yıllık buzul kaybı toplam 148 milyar ton. Bu iki yerin yakınlarındaki bölgelerde yaşanan toplam erime miktarı ise 385 milyar ton.

GRACE uydusu, bilim dünyasında bir ilk olan analizi boyunca, dünyanın dört bir yanında yaklaşık 200 bin buzulu ve buz örtüsünü inceledi. Elde edilen bazı sonuçlar, bilim insanlarının beklentisinin çok altında çıktı. Araştırmacılar, Asya’nın Himalaya, Pamir ve Tien Şan dağlarındaki erimenin yılda 50 milyar ton olduğunu düşünüyordu. Oysa bu üç bölgedeki erimenin yılda ortalama 4 milyar ton olduğu anlaşıldı.

Wahr, geçmişte yürütülen çalışmalarda incelenmesi daha kolay dağ zirvelerini gözlemledikleri için sonucun bu kadar fark ettiğini belirtti.

Tehdit Devam Ediyor

ABDli araştırmacılar, 2003 ile 2010 yılları arasında erimekte olan buzullar ve dağ zirveleri üzerinde yapılan analizlerin sonucunu bir raporda yayımladı.

Bilim insanlarını sevindiren bazı rakamlara rağmen, NASA, artan su seviyesi ve iklim değişikliğinin dünyanın geleceği için bir tehdit oluşturmaya devam ettiği uyarısında bulundu.

NASA bilim insanı Tom Wagner, “Yapılan çalışmayla küçük boyuttaki buzulların ve buz örtülerinin bulunduğu Alaska, Güney Amerika ve Himalaya’lardaki erimenin her yıl su seviyesinin 0,5 cm artmasına neden olduğunu gösterdi... Küresel alana bakıldığında bölgeler arasındaki erime miktarında büyük dengesizlik var. Küresel su seviyesinin yükselmesi dünyanın geleceği için en büyük tehdit” yorumunu yaptı.

Deniz Üstünde "Rüzgar Çiftliği"
Dünyanın en büyük deniz üstü rüzgâr enerjisi santrali geçen hafta Perşembe günü İngiltere'de devreye girdi.

Toplam 367.2 MW'lık kurulu güce sahip ve 73 kilometre karelik bir alana yayılmış olan Walney deniz üstü rüzgar enerjisi santralinde 3.6 MW güce sahip olan 102 adet rüzgar türbini kullanıldı.

1.5 milyar dolar yatırım ile hayata geçen proje sayesinde İngiltere'deki 320 bin evin elektrik ihtiyacının karşılanması mümkün olacak.

İngiltere'nin halihazırda deniz üstü rüzgar enerjisindeki gücü 1.5 GW düzeyinde iken, İngiliz hükümeti 2020 yılına kadar bu gücü 18 GW seviyesine çıkarmayı hedefliyor.


Çevre Sorunları Uzaydan Tesbit Edilecek
Türkiye'den TÜBİTAK Uzay'ın da ortağı olduğu Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı kapsamında desteklenen SEOCA projesiyle, Orta Asya'nın çevre sorunları uzaydan tesbit edilebilecek.

TÜBİTAK'tan yapılan açıklamaya göre, 14 ortaklı proje kapsamında çevre sorunlarının tesbiti için yer gözlem teknolojileri kullanılacak. Projenin Türkiye'den TÜBİTAK UZAY ve Jeodijital firması olmak üzere iki ortağı bulunuyor.

SEOCA Projesinde, Orta Asya ülkelerindeki 50'ye yakın kurumdan 200 uzman bir araya geldi. Projede çevrenin etkin olarak gözlenmesi için yer gözlem teknolojilerinin kullanımı konusunda, Orta Asya ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Avrupa ülkeleri arasında önemli bir işbirliği kuruldu. Böylece zengin doğal kaynaklara ve eğitimli bir nüfusa sahip olan Orta Asya ülkeleri ile ilişkileri geliştirmek konusunda önemli adımlar atıldı.

Yüzey Suları da İzlenebilecek

Son aşamaya gelen SEOCA Projesi, Almanya Berlin Teknik Üniversitesi koordinatörlüğünde yürütülüyor. İki yıldır devam eden projenin ilk 18 ayında, 5 bölge ülkesindeki mevcut durumun analizi yapıldı ve ulusal değerlendirme raporları oluşturuldu. Daha sonra bu raporlar, ''Yer Gözlem Alanında Ulusal İhtiyaç ve Kapasiteler'' adı altında yayımlandı.

Raporlarda, bölgedeki yer gözlem alanındaki verileri alan, işleyen, saklayan ve kullanan tüm aktörler belirtildi ve bu verilerin toplumun çeşitli kesimleri tarafından nasıl kullanılabileceğine dair değerlendirmeler yapıldı. Hazırlanan tüm bu raporlar, bölgedeki ilgili kurumlara ve Avrupa Komisyonu'na sunuldu. Yer gözlem alanındaki kapasitenin geliştirilmesi amacıyla eylem planları da proje kapsamında hazırlandı.

Bünyesinde çeşitli konferansları da barındıran projede, TÜBİTAK UZAY uzmanları tarafından çeşitli eğitimler ve çalıştaylar düzenlendi. Projede ayrıca, çevre gözlem verilerinin toplanması ve dağıtılması için bölgesel pilot bir altyapı ve bu altyapının bir parçası olan GEONETCAST terminalleri kuruldu. Yüzey sularının kalite gözlem verilerine GEONETCAST üzerinden erişilebilecek.


Artık Daha Çok Kar Yağıyor
ABD'de yapılan bir araştırmaya göre, Kuzey denizindeki buzulların ısınmaya bağlı olarak küçülmesi, son yıllarda kuzey yarıkürenin bazı bölgelerine aşırı kar yağması ve çok soğuk olmasını açıklayabilir.

Georgia Teknoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, buzul tabakasının yüzölçümünün 2007'de rekor şekilde küçülmesinden beri Kuzey Amerika, Avrupa kıtası ve Çin'in geniş bölümünde normalin üzerinde kar yağışı görüldüğünü belirterek, 2009-2010 ve 2010-2011 kışları sırasında kuzey yarıkürenin şimdiye kadar yapılan kayıtlara göre, en fazla ikinci ve üçüncü kar yağışını aldığını kaydettiler.

Uydu gözlemlerinin başladığı 1979'dan beri toplanan verilerin, 2010 sonbaharında Kuzey denizindeki buzulların yüzölçümünün yüzde 29,4 oranla bir milyon kilometrekare küçüldüğünü gösterdiğini belirten Amerikalı bilimadamları, bunun Fransa'nın yüzölçümünün iki katı olduğuna işaret ettiler.

Çalışmalarını Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin internet sayfasında yayınlayan araştırmacılar, kuzey buzullarındaki küçülmenin ABD'nin kuzeydoğusu, Avrupa'nın kuzeybatısı ve ortası ile Çin'in kuzeyinde kışları normalden çok daha fazla kar düşmesine neden olduğunu gösterdiğini belirterek, buzullardaki azalmanın kuzey yarıkürede kışları atmosferdeki dolaşımda değişikliklere yol açtığına işaret ettiler.

Kaynak:CNN(28 Şubat 2012,09:49)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:22
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
6 Mart 2012       Mesaj #26
Avatarı yok
Yasaklı
Antarktika'da 'Kaçak Tohum' Tehdidi
Bilim insanları, Antarktika’ya diğer kıtalardan çok fazla bitki tohumu getirildiğini ve bu durumun buzul kıtanın ekosistemini ciddi ölçüde bozabileceği uyarısında bulundu.

Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, bilim insanlarının ve turistlerin ayakkabı ve giysileri vasıtasıyla Antarktika’ya ulaşan tohum ve bitki materyali, küresel ısınma nedeniyle eriyen buzlara karışıyor.

Güney Afrika’nın Stellenbosch Üniversitesi’nden Steven Chown ve meslektaşları tarafından yazılan raporda, Antarktika’daki insan faaliyetlerinin önemli derecede arttığı ve kıtadaki ekosistemin bozulabileceği uyarısı yapıldı. Raporda, 2007-2008 yaz döneminde, Antarktika’ya yaklaşık 33 bin turist ve yedi bin bilim insanı geldiğine dikkat çekilerek, bilinçsiz olarak kıtanın ekosistemine yabancı bitkilere ait materyal taşındığı ifade edildi.

Kaçak Tohum Şoku
Chown ve ekibi, söz konusu sorunun ciddiyetini saptayabilmek için, 5,700 turist, bilim insanı ve bu kişilerin seyahat ettiği gemiler ile gemilerin mürettebatına bazı sorular sordu. Ayrıca, Antarktika’ya seyahet eden kişilerin giysileri, valizleri, çantaları ve diğer seyahat eşyaları incelendi. Sonuç olarak, 850 valiz ve çantada, 2.686 ‘kaçak’ bitki bulundu.

Chow ve ekibi, her ziyaretçinin ortalama 9,5 tohum taşıdığı hesabından yola çıkarak, 2007-2008 döneminde Antarktika’ya 70 bin kaçak tohum getirildiğini düşünüyor. Araştırmacıların beraberinde getirdikleri kaçak tohum miktarı ise turistlerin yaklaşık iki katı.

Kaçak tohumların neredeyse yarısının Antarktika veya Alpler gibi çok soğuk iklimlerden geldiğini belirten araştırmacılar, bu bitkilerin zor şartlarda hayatta kalma olasılığının yüksek olduğunu ifade etti. Chown, “Birçok insan Antarktika’yı sadece buzlarla kaplı bir kıta olarak görüyor ve ekosisteminde bir değişim yaşanmayacağını zannediyor. Ancak bu doğru değil” dedi.

“Penguenleri Bile Yerler”
İngiltere Antarktika Araştırmaları Kurumu’ndan Peter Convey, kaçak tohumların, Antarktika’nın milyonlarca yıldır korunan doğasına büyük bir tehdit oluşturduğunu söyledi. Convey, ABD’den gelen domuzotu ile Japonya ve Çin’den gelen japonsarmaşığının, buzul kıtada salgın gibi yayılabileceği uyarısını yaptı.

Convey, Antarktika’ya seyahat eden kişilerin, beraberlerinde ne getirdikleri konusunda dikkatli olmaları gerektiğini ifade ederek, “Eğer kemirgenler bir kez Antarktika’ya ayak basarsa, burada yaşayan dev kuş kolonileri için çok büyük bir tehdit oluşturabilirler... Fareler penguenlerle beslenmeye eğilimli değil, ancak aç kaldıkları anda bunu düşüneceklerdir” dedi.

Antarktika Kıyılarını Kapladı
Antarktika’nın kıyılarında yaşanan yosun patlaması, uydulardan rahatlıkla tesbit edilebilecek kadar geniş bir alana ve yoğunluğa ulaştı.

Bilim insanlarını şaşkına çeviren fotoğraf, 4 Mart günü Avustralya Antarktik Kurumu tarafından yayımlandı.

Antarktika’nın doğu kıyılarını işgal eden dev yosun kütlesinin, Şubat ayının ortasında belirdiği ifade edildi. Antarktik İklim ve Ekosistem İşbirliği Araştırma Merkezi’nden (ACE) Jan Lieser, “Antarktika’nın güneyinde oluşan yosunların, Güney Buz Denizi’nde oluşan normal bir durum olduğunu biliyoruz... Ancak son 15 günde daha önce hiç tanık olmadığım miktarda yosun ortaya çıktı” dedi.

Yosun kütlesi Antarktika kıyılarının doğusundan batısına 200 km ve kuzeyinden güneyine 100 km alan kaplıyor. Yosunların yayıldığı alanı gösteren fotoğraf, NASA’nın Dünya’nın yörüngesinde bulunan Terra uydusu tarafından çekildi. Terra, Dünya’nuın tüm yörüngesini her iki günde bir baştan aşağı tarıyor.

Demir ve Güneş Işığı
Bilim insanları, yosun patlamasının, güneş ışığı ve besinlerin verimli şartlar oluşturmasıyla ortaya çıktığını belirtti. ACE araştırmacıları, Güney Buz Denizi’nde demirin bol olduğunu ve güneş ışığının da yeterli olması halinde yosunların hızla yayıldığını ifade etti.

Antarktika kıyılarında yüzlerce kilometre kaplayacak kadar yayılan yosunun phaeocystis olduğu düşünülüyor. Tek hücreli bu yosun, kutup bölgelerinde bulunuyor. Yosunlar, karada da etkili olabiliyor ve bazen buz örtüsünü kırmızı, yeşil ve turuncuya bürüyecek kadar çoğalabiliyorlar.

Yosunlar, sera gazlarından karbondioksiti çekerek fotosentez için kullanıyor. Ancak nörotoksin salgılayan yosunların artması deniz canlılarını ve onları avlayan insanları tehdit ediyor. Yosunlar, yanardağ patlamaları gibi aşırı karbon dioksit tüketerek çoğaldıkları zaman canlı yaşamı için çok büyük risk oluşturabiliyorlar. Antarktika kıyılarındaki yosun kütlesini incelemek için, araştırma gemisi Aurora Australis’le numune toplanacak.

''İzleyici Olma''
Nükleer karşıtları, Fukuşima nükleer felaketinin yıl dönümü nedeniyle Taksim Meydanı’ndan Galatasaray Meydanı’na yürüdü. Üzerinde radyasyon işareti olan balonları patlatan eylemciler, Hükümet’i nükleer santral planlarından vazgeçmeye çağırdı.

Nükleer karşıtları dün, geçtiğimiz yıl Fukuşima'da yaşanan nükleer felaketi hatırlatmak ve nükleere hayır demek için Taksim'de insan zinciri oluşturdu.

Greenpeace'in de düzenleyenler arasında bulunduğu eylemde bir araya gelen yüzlerce kişi, Taksim Meydanı'ndan Galatasaray Meydanı'na kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında "Genel izleyici olma" ve "Akkuyu Fukuşima olmasın" yazılı pankartlar açıldı. Galatasaray Meydanı'nda yapılan basın açıklamasının ardından, üzerinde radyasyon işaretinin olduğu balonlar patlatıldı.

Eyleme destek verenler arasında, Küresel Eylem Grubu, Antikapitalist Öğrenciler, Barışa Pedal, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, Dünya Yalnız Bizim Değil Platformu, Doğa Derneği, Greenpeace, DSİP, DÖH, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, TEMA ve Yeşiller bulunuyordu.

Kaynak:Ntvmsnbc(12 Mart 2012,09:44)
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:10
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
14 Mart 2012       Mesaj #27
Avatarı yok
Yasaklı
Su Kıtlığı Yaşanacak
UNESCO tarafından yeni açıklanan bir rapora göre, tüm dünyayı yakın gelecekte temiz su kıtlığı tehdit ediyor.

Uzmanlar su kıtlığının 2070 yılına kadar da Orta ve Güney Avrupa’da hissedileceğini vurguluyor.İklim değişikliği ve dünya nüfusunun hızla artması ile sanayi ve ziraatçilik nedeniyle kirletilen sular, tüm dünyanın gelecekteki temiz su ihtiyacını ciddi oranda tehdit ediyor.

Fransa’nın Marsilya kentinde bütün hafta boyunca politikacıları, enerji şirketlerinin temsilcileri ve aktivistleri biraraya getiren Dünya Su Forumu öncesi, BM Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü UNESCO tarafından dünya genelindeki su kaynaklarına ilişkin dikkat çekici bir rapor yayınlandı. 700 sayfalık ayrıntılı raporda dünya genelindeki temiz su sıkıntısına dikkat çekiliyor ve giderek artan gıda, enerji ve tıbbi alandaki hijyenik tüketimin, temiz su ihtiyacına olan talebi ciddi oranda arttırdığının altı çiziliyor.

Üç yılda bir düzenlenen ve suyu temel insan hakkından ziyade ticari bir ürün olarak görmekle suçlanan Dünya Su Forum'unda da ele alınacak rapora göre, bir süre sonra içme suyunun temini, dünyanın birçok bölgesinde yetersiz kalacak. Bunda diğer faktörlerin yanı sıra düşük yağış miktarı ve değiştirilen akarsu rotalarının da etkili olduğu belirtiliyor.

Raporu hazırlayan araştırmacılardan Kanadalı biyokimyager Richard Connar’a göre, dünyadaki su miktarı aynı kalıyor ama kullanılıp kirletilen kaynak suyu miktarı son 50 yılda üç katına çıktı. Bu su, temizlenemediği ve okyanuslara döküldüğü için de içme suyu temininde giderek daha büyük sıkıntılar baş gösteriyor.

Rapora göre dünya genelinde hâlihazırda yaklaşık 1 milyar insan temiz içme suyundan yoksun ve bu nedenle her yıl binlerce çocuk yaşamını yitiriyor. Ayrıca temiz su ihtiyacına olan bu “benzeri daha önce görülmemiş artış” birçok önemli kalkınma hedefini de tehlikeye sokuyor.

BM raporunu hazırlayan araştırmacılar, gelecekte su nedeniyle savaşların çıkacağını düşünmüyor ama iklim değişikliğinin 2030 yılına kadar Asya ve Afrika’nın güneyindeki gıda üretimini ciddi oranda vuracağına dair uyarıyor. Uzmanlar su kıtlığının, 2070 yılına kadar da Orta ve Güney Avrupa’da hissedileceğini vurguluyor.

UNESCO Genel Sekreteri Irina Bokowa gelecekteki su ihtiyacının nasıl karşılanacağı konusundaki şüphelerin giderek arttığını düşünüyor ve “Riskler de ona göre artıyor” diye konuşuyor.

İnsanlığı Bekleyen Felaket
Bilim insanları, yaptıkları araştırmanın sonuçlarının özellikle sahil şeridinde oturanlar için hiç de iç açıcı olmadığını belirttiler.

Alman uzmanlar, kuzey yarıküredeki en büyük buz kütlesini oluşturan Grönland Buz Katmanı'nın geleceğini bilgisayar ortamında canlandırdı. Sonuç, özellikle sahil şehirlerinde oturanlar açısından hiç de iç açıcı değil.

Almanya'nın Potsdam kentinde bulunan İklim Araştırmaları Enstitüsü'nün (PİK) Madrit Complutense Üniversitesi ile işbirliğiyle yaptığı araştırmaya göre, Grönland'daki buz katmanı tahmin edilenden daha hızlı eriyor.

Kuzey yarıküredeki en büyük buz kütlesini oluşturan Grönland Buz Katmanı'nın kalınlığı 3 bin metreyi aşıyor. Buz tabakasının iklim değişikliğinin bir sonucu olarak erimesi, deniz seviyesinin metrelerce yükselerek sahil bölgelerinin sular altında kalmasına neden olacak.

"Nature Climate Change" isimli bilimsel dergide yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, Grönland buz tabakasının erimesinden dünya çapında milyonlarca kişi etkilenecek.

Simülasyon Yazılımı Kullandılar
Mevcut ısı artışı, sanayi devrimi öncesine kıyasla yüzde 0,8'i buluyor. Uzmanlar, uluslararası anlaşmalarla artış seviyesini 2 derecede tutmaya çalışıyor.

Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü'nün (PİK) yeni bir simülasyon (canlandırma) yazılımıyla hazırladığı Grönland araştırması, çeşitli senaryolar üzerinde duruyor.

Buna göre, sıcaklık artışının 2 derecede tutulması halinde bile Grönland 50 bin yıl içinde eriyecek. Artışın 8 dereceyi bulması halinde ise Grönland Buz Katmanı 2 bin yıl içinde deniz seviyesini ciddi ölçüde artıran bir faktöre dönüşecek.

Nükleerin Bedeli Ağır
Greenpeace Uluslararası Genel Direktörü Kumi Naidoo İstanbul’a geldi.Fukuşima’nın birinci yıldönümünde hem nükleer santralin tehlikelerini anlatan, hem de Türkiye’de planlanan santrallerle ilgili mesajlar veren Naidoo, Akkuyu’da bir nükleer santralin ülke için intihar demek olduğunu söyledi.

Naidoo, Japonya’daki nükleer reaktörlerin durmasıyla geçecek nükleersiz bir yazın ardından kimsenin elektrik sıkıntısı çekmediğini göreceklerini kaydetti.

Naidoo, "Fay hatlarına bu kadar yakın bir santral bir intihar girişimi, neden bir hükümet ve bir halk, bu riski alsın? Dünyanın en önemli turistik çekim merkezlerinden birini tehlikeye atsın? Fukuşima’daki radyasyon, sulara karıştı, havada kilometrelerce öteye taşındı. Japonya turizmi çöktü. Türkiye’de nükleer santral yapılırsa, milyonlarca turistin bölgeye gelmesi tehlikeye girer.

Dünyanın her yerinde bu tip santraller, toplumda en az sesi çıkan, en fakir halkın yaşadığı yerlerde kuruluyor. Fukuşima’da çalışan Tepco yetkililerinin hiçbiri, aileleri de santralin etki alanı içinde yaşamıyordu. Bu yüzden devletten veya şirketten bir yetkili 'merak etmeyin güvenlidir' dediğinde, 'o zaman sen yaşa orada, inanayım' demeli.

Günümüzün siyasi ve iş liderleri, nesiller arası dayanışma kavramını yok sayıyor. Bugün yapacağımızı her seçim, sadece önümüzdeki 10-20 yılı değil, gelecek 50-100 yılı etkileyecek” dedi.

Kaynak:Ntvmsnbc(19 Mart 2012,10:42)
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:12
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
20 Mart 2012       Mesaj #28
Avatarı yok
Yasaklı
"Su" Paylaşılamıyor
Marsilya’daki 6. Dünya Su Forumu sona erdi. Tartışmaların ağırlık merkezini, su ihtiyacının kamu sektörü mü yoksa özel şirketlerce mi karşılanacağı, sorusu oluşturdu.

90 fuar standının bulunduğu alanda su şirketlerinin tanıtımı yapıldı. Su kazanmanın keşfedici metotlarına ayrılan bölümün hemen yanında su israfının nasıl önlenebileceği anlatılarak, temiz suyu herkese ulaştırma yöntemleri ve sıhhi tesisat tanıtıldı. Sunulan yerel ve bölgesel çözümler son derece etkileyici olsa da, konferans boyunca en çok tartışılan konu, milli ve uluslararası çerçevedeki suyu değerlendirme stratejileri oldu.

Hükümetinin önerdiği küresel su ve çevre yönetimi formülünün tek çıkar yol olduğunu savunan Fransa Kalkınma Bakanı Henri de Roincourt "Diğerleri gibi Fransa hükümeti de çözümün dünya çevre teşkilâtı bünyesinde aranması gerektiğini düşünmektedir”, dedi.

Dünya Su Forumu Uluslararası Komitesi Başkanı Benedito Braga su sorunun merkezî çözüme kavuşturulması için farklı bir öneride bulundu ve Birleşmiş Milletler bünyesinde bir dünya su fonu kurulmasından söz etti. Marsilya’daki alternatif su forumuna katılan delegeler ise resmî buluşmada ortaya atılan formüle sıcak bakmadıklarını gösterdi.

Aynı zamanda Dünya Sosyal Forumu’nun yönetim kurulunda da yer alan anti küreselleşme hareketi ATTAC’ın Fransa temsilcisi Gustav Massiah,“Çok uluslu tröstlere lisans ve imtiyaz dağıtacak makam Küresel Su Fonu olduğu takdirde, bunu çözüm saymayız. Bu yöntem, mevcut sistemdeki sorunları daha da büyütecektir” sözleri ile,sistemdeki yapısal bozukluğun giderilmesi gerektiği görüşünde olduğunu belirtti.

Fransız su tröstü SUEZ'in Afrika'daki kuruluşu olan SAFEGE'nin eski yönetim kurulu başkanı ve şimdiki ATTAC üyesi Jacques Cambon da bu gibi girişimleri sakıncalı buluyor. Merkezî yönetimlerle meslek hayatı boyunca yıldızının barışmadığını söyleyen Cambon buna, Dünya Bankası'nın yerel şartlarla uyumlu olmayan mega projeleri finanse etmesini örnek gösterdi.

Su tedarikinin özel sektöre devredilmesinin sakıncalarına işaret eden uzmanlar kamu sektörünün ve tüketicinin su üzerindeki kontrolünün katiyetle özelleştirilmemesi gerektiğini savunuyorlar. Filipinli aktivist Maria Theresa Lauron ülkesindeki su sektörünün özelleştirilmesinden edindikleri tecrübeleri çarpıcı bir dille anlattı:

“Bütün Güneydoğu Asya'da suyun en pahalı olduğu ülke Filipinler. 1997 yılından beri suya yüzde 450 ile yüzde 800 arasında zam yapıldı. Suyun kalitesi bozuldu. Sudan geçen hastalıklar arttı. Özel şirketlerin suyun kalitesini kontrol etmemesi yüzünden son yıllarda 600 Filipinli sudan bulaşan hastalıklar yüzünden öldü.”

Özel su şirketleri birliğinin sözcüsü Gerard Payen ise özel şirketlerin, bütün vaatlerinin aksine su altyapısına yatırım yapmadığı şeklindeki eleştiriyi kabul etmedi. Payen, "Bildiğim kadarıyla Manila'nın su sıkıntısı büyük ölçüde giderildi. Milyonlarca Filipinli suya kavuştu. Bir Manila varoşunda şirketim tarafından yeni bir su dağıtım merkezi açıldığında halkın nasıl sevindiğini bizzat gördüm. Orada kimse hastalanmadı. Aksine hayat kaliteleri yükseldi” şeklinde konuştu.

Özel toplum kuruluşları özel şirketler ortak edilse bile kişi başına günde on beş litre suyun bedava olmasını ve suyun insan hakkı olduğunu tescil eden Birleşmiş Milletler, kararının su şirketleri tarafından uygulanmasını talep ediyor.

Dünya'nın Yerçekimi Haritası Bozuldu

İngiliz bilim insanları, 160 yıl öncesine uzanan küresel sıcaklık verilerini incelediğinde, 1900 yılından bu yana dünyanın 0.75 santigrat ısındığını tesbit etti. Eriyen buzullar, Dünya’nın yerçekimi haritasının bozulmasına yol açtı.

İngiliz hava ve atmosfer kurumu Met Office bilim insanlarından Colin Morice, “Yaptığımız araştırmada en yeni ve en geniş çaplı veri tabanlarını kullandık. Denizlerdeki sıcaklık ölçümlerini de değerlendirdik... Elimize geçen son 160 yıla ait tablo, 1900 yılından bu yana 0.75 santigratlık bir sıcaklık artışı gösterdi” dedi.

Araştırmada ayrıca, en sıcak yılların 2005-2010 döneminde yaşandığı ifade edildi. Met Office ve East Anglie Üniversitesi’nin İklim Araştırma Kurumu (CRU), 20’nci yüzyılın en sıcak yılının 1998 olduğunu tesbit etmişti. Dünya, kayıtlara geçen en sıcak 10 yılı, geride kalan 14 yıl içinde yaşadı.

Bilim insanları, son yıllarda giderek artan küresel sıcaklık belirtilerinin, hızla ısınan Kuzey Kutbu’ndan gelen verilerle değiştiğine dikkat çekti.

Yerçekimi Haritası
Met Office’in raporundan kısa bir süre önce NASA, eriyen buzulların Dünya’nın yerçekimi üzerinde neden olduğu değişimleri gösteren fotoğraflar yayımladı. GRACE uydusu tarafından elde edilen görüntülerde, yerçekiminin “bozulan” şekli dikkat çekiyor.

CRU’dan Phil Jones, Kuzey Kutbu’na ait olan verilerin gerçek sıcaklık değişimini göstermediğini çünkü ellerine geçen bilginin eksik olduğunu ifade etti. Jones, en son araştırmada kapsamlı bir bakış elde edebilmek için Kuzey Kutbu, Rusya ve Kanada’da bulunan 400’den fazla hava istasyonundan aldıkları verileri kullandıklarını söyledi.

Met Office, yakın dönemde yaşanan “iklim değişikliği” skandalının, uluslararası alanda neden olduğu tepki nedeniyle, son araştırmanın sonuçlarını yayımlayacaklarını belirtti. Geçtiğimiz ay, ABD merkezli Heartland Enstitüsü’nün iklim değişikliği teorisini çürütmek için yaptığı gizli kamuoyu çalışmalarının belgeleri basına sızdırılmıştı.

Gezegeni Sen Kurtar

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uzmanları 30 basit önlemle gezegenin kurtulabileceğine dikkat çekiyorlar...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın hazırladığı eğitici el kitabında, ''bireylerin tüketim alışkanlıklarını, davranış biçimlerini değiştirerek ve daha duyarlı bir yaşam biçimi edinerek gezegenin geleceğinin şekillendirebileceği'' belirtildi.

Bireylerin günlük yaşamında alacağı 30 basit önlemle gezegenin geleceğini kurtarabileceği belirtilen el kitabında, bu önlemlerden bazılarının hiçbir ek masraf gerektirmeyecek, bazılarının da çok az harcamayla kolayca yapılabilecek şeyler olduğuna vurgu yapıldı.

İşte, bireylerin iklim değişikliği ile mücadele için alabileceği 30 pratik önlem:
-Ampullerinizi enerjiyi verimli kullanan tasarruflu ampullerle değiştirin. Akkor telli ampuller yerine kompakt fluoresan ampul kullanın.
-Elektrikli cihazlarınızı bekleme konumunda bırakmayın. Cihazı açma-kapama düğmesinden kapatın. Şarj cihazlarınızı kullanmadığınız zaman fişe takılı tutmayın.
-Çamaşır ve bulaşık makinelerinizi sadece tam dolduğunda çalıştırın.
-Soğutma cihazlarınızı evin serin odalarında, ısıtma cihazlarından uzakta yerleştirin.
-Eski buzdolaplarınızı düzenli olarak buz çözdürme yapın.
-Su ısıtmak çok enerji harcatır. Daha az sıcak su kullanın.
-Yemek pişirirken, su kaynatırken tencerenizin kapağını kapalı tutun.
-Uzunca banyo yapmak yerine duş kullanın.
-Evinizdeki sıcaklığın uzun sürelerle dışarıya kaçmasına fırsat vermeyin.
-Evinizin yalıtımını iyileştirin.
-Yeni beyaz eşya alırken A enerji sınıfında ya da daha ekonomik olanları tercih edin.
-Klimanızı bakımlı ve filtrenizi temiz tutun.
-Klimanızın soğukluk ayarını iki derece daha yüksek ayarlayın.
-Güneş enerjisi kullanın.
-Evinizdeki atıkları geri dönüşüme verin ya da yeniden kullanın.
-Alışveriş yaparken büyük ambalajı tercih edin.
-Uzun süreli kullanabileceğiniz alışveriş çantası edinin.
-Küçük ambalaj gerektiren ürünlerde, doldurulabilir olanları tercih edin.
-Donmuş değil, taze gıda tüketin ve mümkün olduğunca yerel pazarları, kooperatifleri tercih edin.
-Mümkün olduğunca iyi tarım uygulamaları ile üretilmiş ya da ekolojik ürün satın alın.
-Yürümeyi, bisiklete binmeyi ya da toplu taşıma araçlarını tercih ederek, otomobil kullandığınız süreyi azaltın.
-Aracınızın bakımlarını zamanında yaptırın.
-Aracınızı dikkatli sürün, fazla yakıt yakmayın.
-Taşıtlarınızın lastiklerini haftada bir kontrol edin ve uygun şekilde şişmiş olduklarından emin olun.
-Yeni bir taşıt alacağınızda, az yakıt tüketenleri tercih edin.
-Kullanmadığınız taşınabilir bagajı aracınızın üzerinde tutmayın.
-Okulunuzun, şehrinizin karbondioksit üretimini kısıtlayacak önlemler almasını talep edin.
-Bir ağaç dikin.
-Ormanları koruyun.
-Bilgilenin, bilgilendirin.

Kaynak:Ntvmsnbc (21 Mart 2012,11:30)
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Mart 2012       Mesaj #29
Avatarı yok
Yasaklı
Kaçak Ağaç Kesimindeki Rant
Dünya Bankası'nın yayımladığı bir rapora göre, kaçak ağaç kesimi dünya çapında 10 ila 15 milyar dolarlık bir rant oluşturuyor."Ormanlar için Adalet" başlıklı raporda, kaçak ağaç kesimini organize suç örgütlerinin yürüttüğü ve elde edilen kârın büyük kısmının, yolsuzluğa bulaşmış yetkililere gittiği belirtiliyor.

Kaçak ağaç kesiminden etkilenen ülkeler arasında Endonezya, Malezya ve bazı Batı Afrika ülkeleri bulunuyor.Dünya Bankası, bazı ülkelerde kaçak kesimden sorumlu olanlar hakkında yürütülen soruşturmaların olumlu yönde büyük bir etki yaptığını vurguluyor ve diğer ülkelere de aynı yönde adım atma çağrısında bulunuyor.Bağışçı ülke ve kurumlara da, kolluk kuvvetlerinin yasadışı kereste ticaretiyle mücadele kabiliyetini arttıran programlara kaynak sağlamaları tavsiye ediliyor.

Saniyede Bir Futbol Sahası
Dünya Bankası Yetkilisi Jean Pesme, "Kaçak kesim işindeki organize suç orgütleriyle, tıpkı uyuşturucu satan ya da haraç alanlarla olduğu gibi mücadele etmemiz gerekiyor" dedi.Raporda, her bir saniyede, bir futbol sahası büyüklüğünde orman alanının kaçak kesime kurban gittiği belirtiliyor.

Dünya Bankası'nın çalışmasında, kaçak kesimden elde edilen orman ürünlerinin ticaretiyle, uyuşturucu ticareti gibi mücadele etmek için bazı yöntemler öneriliyor.Ancak raporda, "şu anda bu alanda işlenen çoğu suç ya görülmüyor, ya ihbar edilmiyor, ya da aldırış edilmiyor" deniyor.

Çalışmada, "Nadiren yapılan soruşturmalar, çoğunlukla amatör ve sonuca ulaşmıyor. Mahkemeye kadar giden dosyalarda ise yoksulluk nedeniyle kaçak kesim yapmak zorunda kalan bireyler yargılanıyor" deniyor.Ama, Endonezya ve Papua Yeni Gine gibi ülkelerde kaçak kesimle mücadelede gelişmeler kaydedildiği ve suç örgütlerinin üst düzey üyelerinin de yargı önüne çıkartıldığı vurgulanıyor.

Yasal Düzenleme
Raporda, Batı ülkelerindeki tüketici ve işletmelerin de kaçak kesimle mücadelede büyük bir rol oynayabileceği söyleniyor.ABD'de üç yıl önce ilgili yasada değişiklik yapılmış ve ülkede faaliyet gösteren şirketlere, orman ürünlerini yasal yollardan edindiklerini kanıtlama zorunluluğu getirilmişti.

Ünlü gitar imalatçısı Gibson gibi bazı şirketler hakkında, bu yasayı ihlal ettikleri gerekçesiyle soruşturma yürütülüyor.Avrupa Birliği de, benzer bir yasal düzenlemeye gitti.Japonya ve Çin'e de benzer yasalar çıkartmaları çağrıları yapılıyor.

Çevre İle Karamsar Tablo
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD’nin, 2050 çevre tahmin raporu karamsar çıktı. Rapora göre, 2050'de iklim değişikliği, biyoçeşitlilik, sağlık, su kaynaklarında, insanları aşılması neredeyse imkânsız sorunlar bekleyecek.2050 yılında dünya nüfusu 9 milyarı aşarken, buna bağlı olarak enerji tüketimi artacak, biyoçeşitlilik ise azalacak.

Rapora göre, sera etkisi oluşturan gazların atmosfere yayılması sonucu ortalama sıcaklıklar üç ila altı derece yükselecek. Bunun uluslararası sözleşmelerle kabul edilen iki derecelik artış hedefinden çok daha yüksek. Küresel su ihtiyacının yüzde 55 artacağı belirtilen raporda, 2050'de dünya nüfusunun yüzde 40’ının su sıkıntısı çekeceği vurgulanıyor. Hava kirliliğinin, insan sağlığının bozulmasına ve erken ölümlere yol açan en önemli çevre sorunlarından biri olacağı kaydediliyor. OECD'ye üye ülkeler bu ay sonunda Paris'te bir araya gelerek muhtemel çözüm yollarını masaya yatıracak.

Türk Üzümü Sınıfta Kaldı

Greenpeace, “Kimyasal maddesiz yemek” başlıklı el kitabında, Türkiye’de üretilen sebze meyveler konusunda uyardı. Test edilen ürünlerin bir kısmında, sınırın üzerinde kimyasal maddeler tespit edildiği açıklandı.

Çevre örgütü Greenpeace, Almanya’da hazırlanan 26 sayfalık el kitapçığı ile tüketiciyi, kimyasal maddelerden zarar görmüş sebze ve meyveler konusunda bilinçlendirmeyi hedefliyor. Greenpeace uzmanları, üretim sırasında sebze meyvelere sıkılan kimyasal maddeleri araştırarak, 76 çeşit sebze ve meyveye dair sonuçları bir el kitapçığında bir araya getirdi.

Araştırma sonucuna göre, geleneksel olarak üretilen meyvelerin yaklaşık yüzde 80'inde ve test sebzelerinin yüzde 50'sinde zararlı organizmaları engellemek amacıyla tarımda kullanılan “pestisit” türündeki kimyasal maddelere rastlandı. Greenpeace uzmanı kimyager Manfred Santen, “Yemeğinde kimyasal madde olmasını istemeyenler, organik ürün almalı ya da ürünlerin hangi ülkeden olduğuna bakmalı” dedi.

"Kimyasal maddesiz yemek" adlı el kitapçığında, Avrupa Birliği ülkelerindeki sebze ve meyvelerin, Türkiye ve denizaşırı ülkelere göre daha az kimyasal madde içerdiği belirtiliyor.

Türkiye Liste Başı

Laboratuvarda toplam 22 bin 481 test ürünü üzerinde, 351 etkin maddeye rastlandı. Birçok sebze ve meyvede farklı kimyasal maddelerin karışımlarından hazırlanmış kokteyl karışımlar tesbit edildi. En fazla kimyasal maddenin kullanıldığı ürünler listesinin başında ise Türkiye'den, 24 kimyasal maddenin tesbit edildiği sofralık üzüm yer alıyor.

Türkiye’de yetiştirilen biber, armut, kabak ve greyfurt da incelemeye tabi tutulan meyve ve sebzeler arasında. İnceleme sonucuna göre, bu ürünlerdeki pestisit miktarı sıklıkla Avrupa Birliği tarafından belirlenen kimyasal madde sınırının üzerinde. Buna ek olarak, Hindistan ve Tayland'da üretilen egzotik ürünlerden biber ve bamyanın da sorun teşkil eden oranlarda kimyasal içerdiği belirtiliyor.

Kimyager Manfred Santen, sebze ve meyve yetiştiriciliğinde yasal olarak çeşitli sayıda kimyasal maddenin püskürtülmesine olanak sağlandığına dikkat çekerek, kokteyl kimyasallar konusunda uyarıyor. Greenpeace, sağlık önlemleri kapsamında, yasal kimyasal madde sınırının yeterli olmadığını belirterek, özellikle de çocuk ve hastaların zirai maddelerden korunması gerektiğine dikkat çekti.

Greenpeace el kitapçığında uzmanlar tarafından test edilen sebze ve meyveler, farklı ülkelerdeki farklı bölgelerdeki süpermarket, iskontocu, perakende ve toptan satış yerlerinden alındı.

Kaynak: DW Türkçe (27 Mart 2012,13:44)
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:14
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
28 Mart 2012       Mesaj #30
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Mini buzul çağı geliyor
Aşırı soğuklar dünyayı dondururken, önümüzdeki 15 yılın güneş faaliyeti nedeniyle daha da soğuk geçmesi bekleniyor.

İngiliz Meteoroloji Dairesi ile East Anglia Üniversitesi'nin yayımladığı ortak araştırmaya göre, küresel ısınmanın yerini artık ''mini buzul çağı'' alıyor. 30 bin ayrı meteoroloji ölçüm istasyonundan gelen verilere dayanarak gerçekleştirilen çalışmada, dünyada hava sıcaklıklarının yükselmesinin, 1998 yılında durduğu bulgusuna ulaşıldı. Veriler, önümüzdeki 15 yılın güneş faaliyeti nedeniyle daha da soğuk geçeceğini ortaya koyuyor.

2020 UYARISI
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yayımladığı ''Çevre ve Şehir'' dergisinde yayımlanan makaleye göre, çalışmayı gerçekleştiren bilim adamları, güneşin faaliyetlerinde olağan dışı bir yavaşlama tespit ettiklerini ve bu durumun on yıllarca sürebileceğini açıkladı.

Bilim adamları, güneşin üzerindeki lekelerde belirgin bir azalma ve kutuplarına yakın bölgelerdeki faaliyetlerinde yavaşlama gözlemlediklerini belirterek, ''Bunlar yıldızımızın uzun bir sükunet dönemine girdiğinin işaretleri. 2020 yılında gerçekleşmesi beklenen bir sonraki güneş döngüsü daha geç yaşanabilir'' uyarısında bulundu.
Araştırmada dikkat çekilen başka bir konu da sera gazı emisyonlarının dünyada yarattığı tehlike. Buna göre, tropik ormanlarının iklim değişikliği nedeniyle kuraklığa uğraması, artan sera gazı emisyonlarının buzulları eritmesinden daha çok risk taşıyor.
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:15
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

1 Mayıs 2011 / Ziyaretçi Çevre Bilimleri
25 Kasım 2016 / Hi-LaL Çevre Bilimleri
25 Eylül 2010 / Misafir Çevre Bilimleri
5 Haziran 2015 / ThinkerBeLL Çevre Bilimleri
8 Aralık 2016 / gülbeyaz8 Cevaplanmış