İklime Duyarlı "Tarım"
Yeni ve önemli bir araştırma gelecek nesillerin yeterli beslenebilmesi için tarım ve gıda tüketiminde dünya çapında "iklime duyarlı" değişiklikler yapılması gerektiğine işaret ediyor.Tavsiyeler ise, tarımın sürdürülebilir şekilde yoğunlaştırılması, tarım alanlarından katı atık ve sera gazı salımlarının azaltılması yönünde.
Sürdürülebilir Tarım ve İklim Değişikliği Komisyonu raporunu hazırlayabilmek için bilim insanları ve siyasetçilerin sunduğu verileri bir yıldan uzun bir süre mercek altına yatırdı.Komisyon raporunu "Gezegen Üzerindeki Baskılar Konferansı"nda açıkladı.Komisyona İngiltere hükümetinin baş bilim danışmanı Profesör Sir John Beddington başkanlık ediyor.
Sir John, BBC'ye yaptığı açıklamada, "Eğer 13 yıl sonra, hem şu anda yetersiz beslenen bir milyar insanın içinde olduğu yoksulluğa, hem de dünya nüfusuna eklenecek bir milyar yeni insana ilişkin çözümler üretmek istiyorsanız, tarım üretiminde dev bir artış gerçekleştirmeniz gerekiyor." dedi.
Sir John Beddington, "Bunu daha önce kullanılan tarım teknolojisiyle yapamazsınız; çünkü bu dünyanın tümünde sera gazı salımlarının çok büyük miktarda artmasını getirir ve iklim değişikliğini etkiler." diye ekledi.
Tarımın şu anda yeryüzünde insan salımı sera gazlarının yaklaşık üçte birini oluşturduğu düşünülüyor. Burada kesin rakamlar söylemek çok zor, çünkü sera gazı salımlarının önemli bir kısmı yeşil alanların yok edilmesinden kaynaklanıyor ve bunun yol açtığı gaz salımını ölçmek çok zor.
Bölgeler arası farklılıklar olmakla birlikte küresel ısınmanın genel olarak her yerde, en çok da Güney Asya'da tarım ürünleri hasadını olumsuz etkilemesi bekleniyor.Öyle ki, bazı araştırmalar Güney Asya'nın tarım üretiminin 50 yıl içinde yarıya inebileceğine işaret ediyor.
Sir John, üretimi artırırken sera gazı salımlarını artırmayacak, kısacası "iklimi etkilemeyecek" türden tarım teknolojileri geliştirmek gerektiğini söylüyor.Komisyonun çalışmalarını koordine eden Dr. Christine Negra, farklı bölgelerde ihtiyaca uygun farklı tarım teknikleri geliştirmek gerekeceğine işaret ediyor.
Dr. Negra, "Bazı yerlerde organik tarım tekniklerine başvurmak uygun ya da ekonomik olarak avantajlı. Öyle olunca iyi sosyo-ekonomik ve çevresel sonuçlar verebiliyor" diyor ve sürdürüyor:"Genetik yapısı değiştirilmiş ürünler yetiştirilen başka bazı yerlerde de gıda güvenliği ve sosyo-ekonomik sorunlara çözümler getirebiliyorsunuz. Güvenli olduğu kanıtlanan durumlarda, bu da doğru bir yaklaşım."
Komisyonun tavsiyeleri, tarım teknikleriyle sınırlı değil.Komisyon, tarım üretimi ve tüketimi ile ilgili ekonomik ve politik çerçevenin, sürdürülebilirliği teşvik edecek ve üretimi artırırken çevreye etkilerini asgariye indirecek şekilde değiştirilmesi gerektiğini vurguluyor.Bunun için çiftçilerin daha çok yatırıma ve daha geniş bilgiye ihtiyacı olduğu ve hükümetlerin, politikalarının odağına, sürdürülebilir tarımı koymaları gerektiği vurgulanıyor.
Tuz, Yeraltı Sularını Kirletiyor
Asfalttaki buzlanmaya karşı dökülen tuz ve benzeri ürünler, insan sağlığını tehdit ediyor, toprağın derinliklerine sızarak yer altı sularını kirletiyor.Avrupa'nın pek çok ülkesinde yasaklanan maddeler, 10 metreden yakın mesafede kullanılması halinde bitki köklerine zarar vererek, baharda rengarenk açması beklenen çiçek ve ağaçların doğayla buluşmasını engelliyor.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Silvikültür Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper H. Çolak, özellikle büyükşehirlerde kar ve buzla mücadelede kullanılan tuz ve solüsyonların, yolları açık tutmada çok etkili olduğunu belirtti.
Belediyelerin, günlük yaşamın aksamaması için yaptığı çalışmaların yadsınamayacağını dile getiren Çolak, bazen bu çalışmalar sırasında çevrenin nasıl etkilendiğine pek önem verilmediğini ileri sürdü.
Çolak, karla buzla mücadelede genellikle sodyum ya da halojenit içeren maddeler(kalsiyum klorür, sodyum klorür), azot içeren maddeler (amonyum sülfat, üre) ve diğer maddeler (kalsiyum karbonat) kullanıldığını kaydetti.
Söz konusu maddelerin kullanımının, Avrupa'da kar yağışının çok olduğu ülkelerde yasaklandığına dikkati çeken Çolak, ''Bunlar, toprağın derinliklerine sızarak, yer altı sularını belirgin derecede kirletirler. Üstelik bu ürünlerin birçoğunun üzerinde 'doğa dostu' oldukları ve 'gübre etkisi' yaptıkları yazmaktadır. Oysa bu gübre etkisi yalnızca birkaç bitki türünü baskın duruma geçirirken, diğer çok sayıda tür için sonun başlangıcını hazırlar'' diye konuştu.
10 Metre Uyarısı
Havuç suyunun A vitamini deposu olduğunu ancak fazla içildiğinde insanı zehirlediğini anlatan Çolak, ''Tuz ve solüsyon kullanımında, 'ne kadar çok, o kadar etkili' şeklinde bir inanış söz konusu. Oysa bunun doğaya daha fazla zarar vermek dışında hiçbir yararı yoktur. Örneğin Viyana Belediyesi bu konuda gerekli eğitimleri yaptırarak kar ve buzla mücadelede kullanılan madde miktarını 1/3 oranında azaltmıştır. Bu konudaki uygulama, gerektiği kadar çok, mümkün olduğu kadar az şeklinde olmalıdır'' dedi.
Hem makinelerle hem de insan gücüyle yapılan tuzlamada, ağaçlara ve yeşil alanlara 10 metreden fazla yaklaşmanın bitki kök yayılış alanlarını zehirlediğini, onların yavaş yavaş ölmelerine neden olduğunu anlatan Çolak, bu maddelerle yeşil alanlara 10 metreden fazla yaklaşılmaması uyarısında bulundu.
Minik Çakıl Taşları Çözümü
Buzlanma sorununun alternatif ekolojik bir yolla çözülebileceğini dile getiren Çolak, minik çakıl taşlarıyla organik maddelerden hazırlanan granüllerin buzlu karlı kaldırımlara dökülebileceğini söyledi. Çolak, şunları anlattı:
''Karın olduğu yerlerde kaldırımın 3'te 2'si kardan temizlenip, kar 3'te 1'lik kısmına biriktirilir. Ülkemizdeki gibi kar asla ana yola atılmaz. Kaldırım köşelerinde, köşenin tamamı temizlenir. Bu maddeler temizlenen yerlere kürek veya makinelerle serpilir. Buzlanmanın olduğu yerlerde ise bu işlem doğrudan uygulanır. Olumsuz koşullar ortadan kalktıktan sonra, bunlar basit kaldırım makineleri veya süpürme yoluyla toplanarak bir daha kullanılmak üzere biriktirilir. Üstelik böyle bir zemin üzerinde kayıp düşme riski de çok düşüktür.''
Hem ekolojik hem de ekonomik olan bu yöntemin uygulanabilirliğinin bir hayal olmadığını dile getiren Çolak, söz konusu uygulamaya en iyi örneğin, kış aylarında kar ve buzun hiç eksik olmadığı Viyana'yı gösterdi.
Viyanalıların bu konuda bilinçli olduğunu anlatan Çolak, her binaya yerleştirilen sandıklarda minik çakıl taşlarının bulunduğunu, bunların sabah saatlerinde kaldırıma serpildiğini ve tehlike geçtikten sonra kuru havada tekrar sandıklara doldurulduğunu söyledi.
Böylece aynı maddenin yıllarca kullanıldığına dikkati çeken Çolak, ara yollarda bile bu yöntemle kaymanın önlendiğini, dolayısıyla tuz kullanımının tamamen yasaklandığını kaydetti.Çolak, belediye ve karayolları yetkililerinin konuyla ilgili pilot çalışmalar yaparak, çevreci yaklaşımları özendirmeleri gerektiğini sözlerine ekledi.
Kuzey Denizi'ndeki Tehlike
Greenpeace, Kuzey Denizi’ndeki “Elgin” adlı tesisten ne kadar gaz sızdığının tesbit edilmesi için uzmanlarını bölgeye gönderdi.
Fransız Total şirketinin Kuzey Denizi'nde bulunan gaz platformu “Elgin” giderek büyük bir çevre tehdidine dönüşüyor.Gaz sızıntısının devam ettiği tesise uzmanlarını gönderen Greenpeace, platformu çevreleyen girişe yasak alanın etrafında ölçüm yapacağını açıkladı.
Şu ana dek suyun yüzeyinde geniş bir alanın petrol sızıntısıyla kirlendiğini tesbit eden Greecpeace uzmanları, orta dalga kızılötesi kameralarla tesisten sızan ve iklim değişimine yol açan metan gazının ölçümünü yapacak.
Denizin yanı sıra havada da ölçüm yapacaklarını kaydeden Greenpeace uzmanlarından Christian Bussau, petrol ve gaz şirketlerinin genellikle bilgilendirmede bulunmak istemediğini ve bu nedenle bölgeye geldiklerini dile getirdi.
Sızıntının ortaya çıkmasının ardından Total şirketinin de tutumu eleştirilere yol açtı.Kazanın ortaya çıkmasından bir hafta sonra tesisteki çatlağın kapatılmasının ne kadar zaman alacağı hâlâ bilinmiyor. Bunun altı ayı bulabileceği sanılıyor.Çevreciler, sızıntının yol açtığı zararın sadece tesisin çevresiyle sınırlı kalmayacağı kanısında.Sızıntının denizin derinliklerinde ve kutuplardaki hassas ekolojik sisteme de zarar verebileceği belirtiliyor.
Kaynak : DW Türkçe (03 Nisan 2012,13:24)
Yeni ve önemli bir araştırma gelecek nesillerin yeterli beslenebilmesi için tarım ve gıda tüketiminde dünya çapında "iklime duyarlı" değişiklikler yapılması gerektiğine işaret ediyor.Tavsiyeler ise, tarımın sürdürülebilir şekilde yoğunlaştırılması, tarım alanlarından katı atık ve sera gazı salımlarının azaltılması yönünde.
Sponsorlu Bağlantılar
Sürdürülebilir Tarım ve İklim Değişikliği Komisyonu raporunu hazırlayabilmek için bilim insanları ve siyasetçilerin sunduğu verileri bir yıldan uzun bir süre mercek altına yatırdı.Komisyon raporunu "Gezegen Üzerindeki Baskılar Konferansı"nda açıkladı.Komisyona İngiltere hükümetinin baş bilim danışmanı Profesör Sir John Beddington başkanlık ediyor.
Sir John, BBC'ye yaptığı açıklamada, "Eğer 13 yıl sonra, hem şu anda yetersiz beslenen bir milyar insanın içinde olduğu yoksulluğa, hem de dünya nüfusuna eklenecek bir milyar yeni insana ilişkin çözümler üretmek istiyorsanız, tarım üretiminde dev bir artış gerçekleştirmeniz gerekiyor." dedi.
Sir John Beddington, "Bunu daha önce kullanılan tarım teknolojisiyle yapamazsınız; çünkü bu dünyanın tümünde sera gazı salımlarının çok büyük miktarda artmasını getirir ve iklim değişikliğini etkiler." diye ekledi.
Tarımın şu anda yeryüzünde insan salımı sera gazlarının yaklaşık üçte birini oluşturduğu düşünülüyor. Burada kesin rakamlar söylemek çok zor, çünkü sera gazı salımlarının önemli bir kısmı yeşil alanların yok edilmesinden kaynaklanıyor ve bunun yol açtığı gaz salımını ölçmek çok zor.
Bölgeler arası farklılıklar olmakla birlikte küresel ısınmanın genel olarak her yerde, en çok da Güney Asya'da tarım ürünleri hasadını olumsuz etkilemesi bekleniyor.Öyle ki, bazı araştırmalar Güney Asya'nın tarım üretiminin 50 yıl içinde yarıya inebileceğine işaret ediyor.
Sir John, üretimi artırırken sera gazı salımlarını artırmayacak, kısacası "iklimi etkilemeyecek" türden tarım teknolojileri geliştirmek gerektiğini söylüyor.Komisyonun çalışmalarını koordine eden Dr. Christine Negra, farklı bölgelerde ihtiyaca uygun farklı tarım teknikleri geliştirmek gerekeceğine işaret ediyor.
Dr. Negra, "Bazı yerlerde organik tarım tekniklerine başvurmak uygun ya da ekonomik olarak avantajlı. Öyle olunca iyi sosyo-ekonomik ve çevresel sonuçlar verebiliyor" diyor ve sürdürüyor:"Genetik yapısı değiştirilmiş ürünler yetiştirilen başka bazı yerlerde de gıda güvenliği ve sosyo-ekonomik sorunlara çözümler getirebiliyorsunuz. Güvenli olduğu kanıtlanan durumlarda, bu da doğru bir yaklaşım."
Komisyonun tavsiyeleri, tarım teknikleriyle sınırlı değil.Komisyon, tarım üretimi ve tüketimi ile ilgili ekonomik ve politik çerçevenin, sürdürülebilirliği teşvik edecek ve üretimi artırırken çevreye etkilerini asgariye indirecek şekilde değiştirilmesi gerektiğini vurguluyor.Bunun için çiftçilerin daha çok yatırıma ve daha geniş bilgiye ihtiyacı olduğu ve hükümetlerin, politikalarının odağına, sürdürülebilir tarımı koymaları gerektiği vurgulanıyor.
Tuz, Yeraltı Sularını Kirletiyor
Asfalttaki buzlanmaya karşı dökülen tuz ve benzeri ürünler, insan sağlığını tehdit ediyor, toprağın derinliklerine sızarak yer altı sularını kirletiyor.Avrupa'nın pek çok ülkesinde yasaklanan maddeler, 10 metreden yakın mesafede kullanılması halinde bitki köklerine zarar vererek, baharda rengarenk açması beklenen çiçek ve ağaçların doğayla buluşmasını engelliyor.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Silvikültür Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper H. Çolak, özellikle büyükşehirlerde kar ve buzla mücadelede kullanılan tuz ve solüsyonların, yolları açık tutmada çok etkili olduğunu belirtti.
Belediyelerin, günlük yaşamın aksamaması için yaptığı çalışmaların yadsınamayacağını dile getiren Çolak, bazen bu çalışmalar sırasında çevrenin nasıl etkilendiğine pek önem verilmediğini ileri sürdü.
Çolak, karla buzla mücadelede genellikle sodyum ya da halojenit içeren maddeler(kalsiyum klorür, sodyum klorür), azot içeren maddeler (amonyum sülfat, üre) ve diğer maddeler (kalsiyum karbonat) kullanıldığını kaydetti.
Söz konusu maddelerin kullanımının, Avrupa'da kar yağışının çok olduğu ülkelerde yasaklandığına dikkati çeken Çolak, ''Bunlar, toprağın derinliklerine sızarak, yer altı sularını belirgin derecede kirletirler. Üstelik bu ürünlerin birçoğunun üzerinde 'doğa dostu' oldukları ve 'gübre etkisi' yaptıkları yazmaktadır. Oysa bu gübre etkisi yalnızca birkaç bitki türünü baskın duruma geçirirken, diğer çok sayıda tür için sonun başlangıcını hazırlar'' diye konuştu.
10 Metre Uyarısı
Havuç suyunun A vitamini deposu olduğunu ancak fazla içildiğinde insanı zehirlediğini anlatan Çolak, ''Tuz ve solüsyon kullanımında, 'ne kadar çok, o kadar etkili' şeklinde bir inanış söz konusu. Oysa bunun doğaya daha fazla zarar vermek dışında hiçbir yararı yoktur. Örneğin Viyana Belediyesi bu konuda gerekli eğitimleri yaptırarak kar ve buzla mücadelede kullanılan madde miktarını 1/3 oranında azaltmıştır. Bu konudaki uygulama, gerektiği kadar çok, mümkün olduğu kadar az şeklinde olmalıdır'' dedi.
Hem makinelerle hem de insan gücüyle yapılan tuzlamada, ağaçlara ve yeşil alanlara 10 metreden fazla yaklaşmanın bitki kök yayılış alanlarını zehirlediğini, onların yavaş yavaş ölmelerine neden olduğunu anlatan Çolak, bu maddelerle yeşil alanlara 10 metreden fazla yaklaşılmaması uyarısında bulundu.
Minik Çakıl Taşları Çözümü
Buzlanma sorununun alternatif ekolojik bir yolla çözülebileceğini dile getiren Çolak, minik çakıl taşlarıyla organik maddelerden hazırlanan granüllerin buzlu karlı kaldırımlara dökülebileceğini söyledi. Çolak, şunları anlattı:
''Karın olduğu yerlerde kaldırımın 3'te 2'si kardan temizlenip, kar 3'te 1'lik kısmına biriktirilir. Ülkemizdeki gibi kar asla ana yola atılmaz. Kaldırım köşelerinde, köşenin tamamı temizlenir. Bu maddeler temizlenen yerlere kürek veya makinelerle serpilir. Buzlanmanın olduğu yerlerde ise bu işlem doğrudan uygulanır. Olumsuz koşullar ortadan kalktıktan sonra, bunlar basit kaldırım makineleri veya süpürme yoluyla toplanarak bir daha kullanılmak üzere biriktirilir. Üstelik böyle bir zemin üzerinde kayıp düşme riski de çok düşüktür.''
Hem ekolojik hem de ekonomik olan bu yöntemin uygulanabilirliğinin bir hayal olmadığını dile getiren Çolak, söz konusu uygulamaya en iyi örneğin, kış aylarında kar ve buzun hiç eksik olmadığı Viyana'yı gösterdi.
Viyanalıların bu konuda bilinçli olduğunu anlatan Çolak, her binaya yerleştirilen sandıklarda minik çakıl taşlarının bulunduğunu, bunların sabah saatlerinde kaldırıma serpildiğini ve tehlike geçtikten sonra kuru havada tekrar sandıklara doldurulduğunu söyledi.
Böylece aynı maddenin yıllarca kullanıldığına dikkati çeken Çolak, ara yollarda bile bu yöntemle kaymanın önlendiğini, dolayısıyla tuz kullanımının tamamen yasaklandığını kaydetti.Çolak, belediye ve karayolları yetkililerinin konuyla ilgili pilot çalışmalar yaparak, çevreci yaklaşımları özendirmeleri gerektiğini sözlerine ekledi.
Kuzey Denizi'ndeki Tehlike
Greenpeace, Kuzey Denizi’ndeki “Elgin” adlı tesisten ne kadar gaz sızdığının tesbit edilmesi için uzmanlarını bölgeye gönderdi.
Fransız Total şirketinin Kuzey Denizi'nde bulunan gaz platformu “Elgin” giderek büyük bir çevre tehdidine dönüşüyor.Gaz sızıntısının devam ettiği tesise uzmanlarını gönderen Greenpeace, platformu çevreleyen girişe yasak alanın etrafında ölçüm yapacağını açıkladı.
Şu ana dek suyun yüzeyinde geniş bir alanın petrol sızıntısıyla kirlendiğini tesbit eden Greecpeace uzmanları, orta dalga kızılötesi kameralarla tesisten sızan ve iklim değişimine yol açan metan gazının ölçümünü yapacak.
Denizin yanı sıra havada da ölçüm yapacaklarını kaydeden Greenpeace uzmanlarından Christian Bussau, petrol ve gaz şirketlerinin genellikle bilgilendirmede bulunmak istemediğini ve bu nedenle bölgeye geldiklerini dile getirdi.
Sızıntının ortaya çıkmasının ardından Total şirketinin de tutumu eleştirilere yol açtı.Kazanın ortaya çıkmasından bir hafta sonra tesisteki çatlağın kapatılmasının ne kadar zaman alacağı hâlâ bilinmiyor. Bunun altı ayı bulabileceği sanılıyor.Çevreciler, sızıntının yol açtığı zararın sadece tesisin çevresiyle sınırlı kalmayacağı kanısında.Sızıntının denizin derinliklerinde ve kutuplardaki hassas ekolojik sisteme de zarar verebileceği belirtiliyor.
Kaynak : DW Türkçe (03 Nisan 2012,13:24)
Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2019 14:16