Arama

Küresel Isınma Nedir? Küresel Isınma Hakkında - Sayfa 2

Güncelleme: 3 Haziran 2014 Gösterim: 191.062 Cevap: 45
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Şubat 2007       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KÜRESEL ISINMA KISKACINDA TÜRKİYE RAPORU
Mevsimler birbirine karışıyor, baharı görmeden yaz geliyor. Dünyanın her yerinde görülmeye başlayan kavurucu sıcaklar, kuraklık, seller, insanlığın yeni kabusu küresel ısınmaya işaret ediyor.
Sponsorlu Bağlantılar
İşte G8 ülkeleri bu felaket senaryolarının gölgesi altında bugün İskoçya'da toplanıyor. Toplanıyor toplanmasına ya, kimse bu toplantıdan insanlık adına yararlı bir sonuç çıkmasını beklemiyor. Çünkü insanlığın çıkarları ülke çıkarlarının önüne bir türlü geçemiyor.
Ankara Ticaret Odası'nın hazırladığı "Küresel Isınma kıskacında Türkiye" raporuna göre, Türkiye iklim değişikliğinin olumsuz etkileri açısından "risk grubundaki ülkeler" arasında yer alıyor. Türkiye'de kuraklaşma, seller hızla artıyor, içme suları ise azalıyor.
Son 70 yılda 70 istasyonda kaydedilen sıcaklık verilerine göre, Türkiye'nin yıllık ortalama sıcaklıkları artma eğiliminde. Özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki ısınma oranları, her 10 yılda 0.07- 0.34 derece arasında artıyor.
Dünya Yaban Hayatı Koruma Fonu (WWF) nın raporuna göre Akdeniz havzasında bulunan Türkiye'de 40 dereceye yakın sıcaklıklar mevsim normali olacak. Tarım alanlarının ise yüzde 40'ı kuruyacak .

DÜNYAYI CEHENNEME ÇEVİRİYORUZ

Atmosferdeki karbondioksit gazı tabakası tıpkı bir 'sera' gibi güneş ışınlarının içeri girmesine izin veriyor ancak ısının dışarı çıkmasına engel oluyor. Eğer sera etkisi olmasaydı dünyanın sıcaklığı ' 20 dereceyi bulur ve dünyada yaşam olmazdı.
Ancak, karbondioksit gazı oranının artması, dünyanın aşırı ısınmasına, bir başka deyişle 'küresel ısınma'ya neden oluyor. Karbondioksitin artmasının baş sorumlusu ise insanoğlu. İnsanoğlu, yaşamını kendi elleriyle cehenneme çeviriyor. Sanayileşme ile birlikte atmosferdeki karbondioksit gazı miktarı artmaya başladı. Sanayi üretiminde kullanılan kömür, petrol ve doğalgaz karbondioksit oranını artırıyor. 1958'de karbondioksit bir metreküp havada 315 ppm (milyonda bir) iken, 2004'te 379 ppm'e çıkmış durumda. Sanayileşmenin ilk dönemlerinde yılda 1 ppm kadar artış yaşanırken 2003-2004 artışı 3 ppm'
2. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya nüfusu 2 kat, enerji kullanımı 4 kat arttı. Bilim adamlarına göre, bu gidişat yeryüzündeki yaşamın giderek kötüleşmesine yol açacak.

EN ÇOK ABD KİRLETİYOR
Son yıllarda karbondioksitteki artışın hızını inceleyen bilimadamları, Çin ve Hindistan'ın bu artışa büyük katkısı olduğunu öne sürüyorlar. Ancak, 'dünya karbondioksit üretimi'ni sıraya koyduğumuzda, ABD başı çekiyor.
ABD dünya nüfusunun yüzde 4'üne sahip ancak karbondioksit üretiminin yüzde 25'ini sağlıyor. İngiltere yüzde 3 üretiyor. Hindistan, nüfusu 15 kat fazla olmasına rağmen karbondioksit üretimi hemen hemen İngiltere ile aynı.
Ortalama bir Amerikalı yılda 6 ton, bir İngiliz 3 ton, bir Çinli 0.7 ton, bir Hintli 0.25 ton karbondioksit üretiyor.
Atmosfere yılda 220 milyon ton karbondioksit bırakan Türkiye ise 20. sırada.2010 yılında bu rakam 400 milyon tonlara ulaşacak.
Atmosfere yılda ortalama 21 milyar ton karbondioksit salınıyor ve bu miktar giderek artıyor.

DÜNYA ALARM VERİYOR
Küresel ısınma, kutuplardaki buzulların erimesine, iklimin ve mevsim şartlarının değişmesine, okyanusların ısınmasına, deniz seviyesinin yükselmesine, orman yangınlarının artmasına, göllerin küçülmesine, ırmakların kurumasına, kışın sıcaklıkların artmasına, ilkbaharın erken gelmesine, sonbaharın gecikmesine, bitkilerin erken çiçek açmasına, göç dönemlerinin değişmesine, kıyı şeritlerinin erozyona uğramasına, bulut ormanlarının kurumasına yol açıyor.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yapılan araştırmaya göre, küresel ısınma bu yüzyılın sonunda bitki ve hayvan varlığının üçte birini tehdit ediyor.
Küresel ısınmanın etkileri dünyanın her yanında görülüyor. Milyonlarca insanı sel, kasırga, kuraklık, susuzluk ve salgın hastalıklarla karşı karşıya bırakıyor. Yükselen deniz seviyesi Pasifik adaları ve Hint Okyanusu'ndaki adaların çoğunu tehdit ediyor.

DÜNYADA NELER OLUYOR?
Grönland eriyor...
Kuzey Yarımküre'nin en büyük buz kütlesi olan Grönland adası, küresel ısınma nedeniyle eriyor. Grönland kütlesinin erimesi, düşük seviyedeki sahil şeridinde bulunan yerleşim yerlerinin sular altında kalmasına neden olacak.
Amazon ormanları yok oluyor - Brezilya hükümetinin yaptığı araştırmalar, dünyanın akciğeri sayılan Amazon'un 2003 yılında rekor düzeyde ormanlık alan yitirdiğini gösteriyor. Büyüklüğü 4.2 milyon kilometrekare olan Amazon'un şimdiye dek yüzde 20'si yok oldu.
Buzullar eriyor - Küresel ısınma, buzullarıyla ünlü Arjantin'i etkisi altına aldı. Buenos Aires'in 3 bin 200 kilometre güneybatısında bulunan Lago Argentino şehri, bugüne kadar buzullarıyla turistleri kendine çekerken, artık tursitler dev buzulların sıcaklığın etkisiyle yıkılmasını izlemek için şehre geliyor.
Hollanda kıyılarının 100 yılı kaldı: Hollanda sahillerinde, zeminin gelecek 100 yıl içinde 40 santimetre dolayında çökmesi bekleniyor.
Avustralya'da 2002 yılında şiddetli kuraklık yaşandı.
Kuzey Pasifik'te somon balığı popülasyonunda, bölgedeki sıcaklığın normalden 6 derece artması yüzünden büyük düşüş görüldü.
Kalifornia kıyılarında binlerce deniz kuşu, denizlerin ısınmasının yol açtığı besin kıtlığı yüzünden öldü.

TÜRKİYE AFRİKALAŞACAK
Bilimadamlarına göre küresel ısınma önlenemediği taktirde Türkiye 100 yıl içinde Kuzey Afrika'ya dönecek.
Yağışlar azalınca, başta GAP bölgesi olmak üzere, tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek. Baraj göllerinin su seviyesi azalacak, hidroelektrik enerji üretimi ciddi oranda aksayacak.
Yüksek basınç kuşağının kuzeye kaymasıyla ülkemizde hakim olabilecek tropikale benzer bir iklim; düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortum, kasırga, heyelan ve erozyona yol açacak. Kasırga ve fırtınaların tetikleyeceği seller can ve mal kaybına neden olacak.
Isınmayla birlikte denizlerimizdeki su akıntıları ve sıcaklık rejimleri değişecek. Balıkların göç yolları bozulacak.
Kuru kesimlerde yüksek sıcaklıklarla birlikte orman yangınları ile tarımsal hastalık ve tarım zararlılarında büyük artışlar görülecek.
Kavurucu sıcaklar ve kuraklık tarımsal ürünlerin hem çeşidinin hem de miktarının azalmasına neden olacak.
Yaz yerine bahar turizmi yapılacak. Güney bölgeleri, turizmi kuzeye kaptıracak. Akdeniz yerine Karadeniz öne çıkacak.
Kar yağışı giderek azalacak. Hatta kış mevsimi ortadan kalkacak.
İklim değişiklikleri, göçlere neden olacak. Türkiye'de yaşayanlar kuzeye yerleşmeye çalışacak.
Daha sık ve uzun süreli kuraklıklar olacak. Araştırmalara göre, 2030'da Türkiye'nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek, sıcaklıklar 2-3 derece artacak. Deniz seviyesinin 2030'da 30, 2050-2100 arasında da azami 100 santimetre yükselmesi bekleniyor.
Denizlerin yükselmesinden kıyı kesimleri etkilenecek. Özellikle Sadullah Paşa ve Amcazade Hüseyin Paşa gibi bazı yalılar sular altında kalacak.
Deniz seviyesinde yükselmelerle birlikte kıyı şeridi ve deltalardaki tarım alanları, plajlar ve yat limanları, kullanılamaz hale gelecek.

VAN GÖLÜ KURUYOR
Türkiye'de küresel ısınmanın birinci derecede etkisini gösterdiği yer Van Gölü. Göl ve çevresinde yıllık ortalama sıcaklık 1 derece arttı ve Van Gölü kurumaya başladı. Göldeki su seviyesi1994'te maksimum seviyeye ulaştı. 11 yıldır bu seviyeye ulaşamaması küresel ısınmanın göstergesi.. Küresel ısınma devam ettikçe su seviyesi azalmaya devam edecek.
Uydu görüntülerinden Van'ın Özalp ve Saray ilçelerinde tamamı kurumuş göletler saptandı.

PENTAGON'UN FELAKET SENARYOSU
Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon'un raporuna göre, 2020 yılından itibaren dünyada su ve enerji kıtlığının baş gösterecek. Rapora göre küresel ısınma nedeniyle dünyada şu değişimler yaşanacak:
Avrupa'daki kıyı kentleri sular altında kalacak.
İngiltere'de 'Sibirya' soğukları yaşanacak.
Küresel ısınmanın kuruttuğu bölgelerde su kaynaklarına sahip ülkeler, ellerindeki doğal kaynakları korumak için nükleer silahlara başvuracaklar.
Tarım alanlarının ve su havzalarının korunması ve ele geçirilmesi nedeniyle çıkacak çatışmalar, terör örgütleri kanalıyla bölgesel savaşlara dönüşecek.

KYOTO PROTOKOLÜ
Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlayacak uluslarası tek çerçeve.. Protokolü 141 ülke imzaladı. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki seviyelere düşürmelerini gerekli kılıyor.
1997'de imzalanan protokol, 2005'te yürürlüğe girebildi. Çünkü, protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin 1990'daki emisyonlarının (atmosfere saldıkları karbon miktarı) dünyadaki toplam emisyonun yüzde 55'ini bulması gerekiyordu. Bu orana 8 yıl sonunda Rusya'nın katılımıyla ulaşılabildi.

ABD KİRLETİYOR AMA İMZALAMIYOR
ABD, 'Benim çıkarlarım önce gelir' diyerek protokolü imzalamayı reddediyor. Bugün başlayan ve ana gündem maddelerinden birini küresel ısınmanın oluşturduğu G-8 Zirvesi öncesi bu tavrını imzalamama tavrını sürdüren Bush yönetimi, enerji fiyatlarını artıracağı ve ABD'de 5 milyon kişiyi işsiz bırakacağı gerekçesiyle Kyoto Protokolü'ne karşı çıkıyor.
Kyoto Protokolü hükümlerine uyum, imza atan ülkeler açısından zorunlu. Tüm dünyada çevrenin korunmasına evrensel standartlar getiren protokole AB ülkelerinin tamamı taraf... Kyoto Protokolü ile devreye girecek önlemler son derece pahalı yatırımlar gerektiriyor. Sözleşmeye göre,
  • Atmosfere salınan sera gazı miktarı yüzde 5'e çekilecek.
  • Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek.
  • Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacak.
  • Atmosfere bırakılan metan ve karbondioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecek.
  • Fosil yakıtlar yerine örneğin bio dizel yakıt kullanılacak.
  • Çimento, demir çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek.
  • Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokacak.
  • Güneş enerjisinin önü açılacak. Nükleer enerjide karbon oranı sıfır olduğu için dünyada bu enerji ön plana çıkarılacak.
  • Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacak.
ATO BAŞKANI AYGÜN
Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Aygün, hükümetler ve iş dünyasını yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda sorumluluk almaya davet ettiğini söyledi.
Küresel ısınmaya engel olmak için kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlar yerine su, jeotermal, ve güneş enerjisinin kullanılması gerektiğini dile getiren Aygün, vatandaş olarak herkese düşen önlemler olduğunu kaydetti. Aygün şunları söyledi:
"Otomobilimizde kullandığımız benzin ve evimizde kullandığımız kömür ve doğalgaz ile bireysel olarak küresel felakete katkıda bulunuyoruz. Otomobilimizin hava ve yakıt filtrelerinin her zaman temiz olmasına dikkat etmeliyiz. Çünkü kirli filtreler fazla yakıt harcanmasına yol açıyor. Otomobillerimizde klimayı yalnızca gereksinim duyduğumuzda çalıştırmamız gerek. Çünkü klima da yakıt tüketimini artırıyor. Evlerimizde ısı yalıtımına dikkat etmemiz, çift cam tercih etmemiz gerekiyor. Dünyayı ultraviyole ışınlardan koruyan ozon tabakasını incelten sprey ve deodorantlardan da uzak durmalıyız Başka dünya yok. Herkese sorumluluk düşüyor. Böyle giderse bu dünya Bush'a da kalmaz..."

NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
24 Şubat 2007       Mesaj #12
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  025.jpg
Gösterim: 314
Boyut:  7.3 KB
Sera Etkisi
Sera etkisi doğal bir süreç aslında. Sera etkisi, dünyada yaşam olması için gereken sıcaklığı sağlıyor.
  • Su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde doğal bir örtü oluşturuyor. Ancak fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, bu örtüyü oluşturan gazların, atmosferde normalin çok üzerine çıkmasına neden oldu.
  • Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları, tekrar atmosfere yansıtıyor.
  • Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 70’i, böylece tekrar uzaya gönderlmiş oluyor. Ancak bazı infrared ışınlar, sera gazları tarafından tutuluyor. Bu da atmosferin, ısınmasına neden oluyor.
  • Sera etkisi, dünyanın yeterince sıcak olmasını sağlıyor. Ancak bazı bilim adamları, insan tarafından fazla miktarda sera gazının atmosfere verilmesinin bu karmaşık dengeyi zedelediği ve küresel ısınmaya neden olduğu görüşünde.
Global Isınma mı Nükleer Kış mı?
Dünyanın geleceğine ilişkin kehanetler muhtelif. Bazı bilim adamlarına göre, global ısınmadan çekinmemize gerek yok, zaten pek yakında donarak öleceğiz. Nasıl mı? Süpervolkan diye bir şey var. Bunlar aslında dağ değil, bir nevi alçak basınç alanı ya da büyük ve sıkışmış kraterler olarak tanımlanabilir.
Jeologlar, er ya da geç, bir süpervolkanın patlayacağını ve bu patlamanın yarıkürede, hatta global düzeyde, sıcaklığı önemli ölçüde düşüreceğini söylüyorlar. ABD’de Yellowstone Milli Parkı’nda bulunan bir volkanın patlamasının geciktiği belirtiliyor. Yellowstone’un 600 bin yılda bir harekete geçtiği sanılıyor. Son patlamanın üzerinden ise 640 bin yıl geçti.

İnanmayan Kuşlara Sorsun?

Eskiden madenciler, madene beraberlerinde bir kanarya indirirdi. Çünkü kuşun fenalaşması, havadaki metan gazının arttığının habercisiydi. Şimdi de hızla yok olan narin kuş türleri, bize atmosferimizin kimyasal bileşimin iyice bozulduğunu göstermekte. Sadece İngiltere’de son 25 yılda 22 milyon çift kuşun, 17 milyon çifti yok oldu.
Küresel ısınma ve iklim değişimi; seller, kuraklık, insan, hayvanlar ve tarım kuşaklarının yer değiştirmesi, kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz su seviyelerinin yükselmesi gibi dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı için birçok tehlike oluşturuyor.
En büyük doğal afet olan kuraklığın etkisi; en fazla, suya talebin en yüksek olduğu zamanlar hissedilir. Nüfus arttıkça ihtiyaç duyduğumuz su miktarı da artıyor. Ama gelişmiş ülkelerdeki gibi, köy, kasaba, şehir ve ülke bazında kuraklık ile mücadele ve su kaynaklarımızın yönetimi için "kuraklık mücadele planlarını" geliştirebilmiş değiliz.
Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli’ne (IPCC) göre 1990’da Türkiye’de yılda kişi başına düşen su miktarı 3 bin 70 metreküp. Fakat bu suyun büyük bir kısmı, ihtiyaç olan yerlerde değil. İklim şartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfus artışı nedeniyle 2050’de Türkiye’de bu miktar 1240 metreküp olacaktır.

Artan nüfus ve küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında 2050’de Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 700 ila 1910 metreküp arasında olacak. Yani su fakiri bir ülke olacağız.
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri deniz kıyılarındaki 60 kilometrelik alanda yaşıyor. IPCC tahminlerine göre 2100 yılına kadar deniz su seviyesindeki artış 40 ila 65 cm arasında olacaktır. Bu durumda adalarda, kıyı şeritlerinde, kıyı şehirlerinde ve nehir yataklarında yaşayanlar ile birlikte balıkçılık ile ve kıyılarda turizm tesisi işleten ve tarım yaparak geçimini sağlayanlar, yerleşim ve geçim alanlarını kaybedebilecektir.

Alıntıdır.

MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
1 Mart 2007       Mesaj #13
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
Küresel ısınmaya 5 dakika ara
Küresel ısınmaya dikkati çekmek amacıyla bugün yerel saat farkı gözetilmeksizin, 19.55-20.00 saatleri arasında dünyanın dört bir yanında enerji kaynakları kapatılacak.
Eylem, söz konusu kesintiyle meydana gelecek enerji tasarrufunun önemine değinerek yetkilileri harekete geçirmeyi amaçlıyor.
5 dakika karanlık kampanyası, çevre örgütlerinin girişimiyle internet üzerinden yürütülüyor.
Kampanya uyarınca, 1 Mart akşamı saat 19.55 ile 20.00 arasında binalarda ışıklar söndürülecek, elektrikli gereçler kullanılmayacak. Sürücüler, araçlarını kenara çekecek ve kontak kapatacak.

Rakamlarla iklim değişikliği

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, çeşitli kaynaklardan derlediği bilgilerle, küresel ısınmanın ardından ortaya çıkan iklim değişikliğini rakamlarla ortaya koydu.
Dernek, iklim değişikliğine ilişkin rakamların yer aldığı araştırmayı, BM'nin iklim değişikliğiyle ilgili raporları ile Doğal Hayatı Koruma Vakfı, Doğa Derneği ve Devlet Su İşleri verilerine dayanarak hazırladı.

Araştırmada, BM Çevre Programı'nın Şubat ayında açıklanan raporunda, dünya ısısının 2100 yılına kadar 1.8 ile 4 derece arasında yükseleceğinin kaydedildiği anımsatıldı.
Türkiye'nin, 1990-2004 yılları arasında gerçekleşen yüzde 110'luk artışla sera gazları emisyonlarını en hızlı arttıran ülke olduğu vurgulanan araştırmada, Türkiye'nin küresel ısınmadan sorumlu ülkeler sıralamasında ise yüzde 1.3'lük pay ile 13'üncü sıraya yükseldiği bildirildi.

Avrupa tarımına darbe

Araştırmada, 2003 yılında küresel ısınmaya bağlı oluşan sıcak hava dalgaları nedeniyle Avrupa'da tarımın ''büyük darbe'' aldığı, bazı Avrupa ülkelerinin, yüzde 10-80 arasında verim kaybına uğradığı belirtildi.
Türkiye'de, henüz bu tür istatistiklerin bulunmadığına işaret edilen araştırmada, ''Ama küresel ısınmanın sonucu olarak Çukurova, Konya ve benzeri yerlerin kuraklık nedeniyle verim kaybına uğrayacağı belirtiliyor'' denildi.
DSİ verilerine göre, Türkiye'nin yararlandığı suyun yaklaşık yüzde 73,8'inin tarımsal amaçlı kullanıldığı ifade edilen araştırmada, Doğa Derneği'nin su kullanımıyla ilgili araştırmasında ise ''bu suyun yüzde 50'sinin boşa gittiğinin'' belirtildiği anımsatıldı.
Araştırmada, vahşi sulama şeklinden yağmurlama ve damlama sulamaya geçildiğinde sudan yüzde 50 oranında tasarruf sağlanabileceği görüşüne yer verildi.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın Türkiye'nin 2006 Su Raporu'na dayanılarak verilen bilgide, kentsel su kullanımında kaçak ve kayıp su oranının yüzde 40'ı bulduğuna dikkat çekildi.
Araştırmada, ''Bugün dünyada tüm ülkeler acil önlem alıp sera gazı salınımlarını aşağıya çekseler bile atmosferdeki karbondioksit gazı, etkisini 100 yıl daha sürdürecek. Çünkü, yılda 3,5 milyon ton düzeyinde salınan karbondioksit gazının atmosferdeki ömrü 100, metan gazının ise 40 yıldır'' denildi.

Küresel ısınma nedeniyle, Gröndland'da, her 40 saatte bir 40 kilometre küp hacminde buz eridiği vurgulanan araştırmada, bunun gelişmiş bir ülkedeki 3 ile 4 milyon nüfuslu bir kentin, örneğin Los Angeles'ın bir yıllık su kullanımına eşit olduğu belirtildi.
nisan_yagmuru - avatarı
nisan_yagmuru
Ziyaretçi
2 Mart 2007       Mesaj #14
nisan_yagmuru - avatarı
Ziyaretçi
Küresel Isınma ve Yapabileceklerimiz

Bulunduğunuz ortam sıcaklığını düşürün
Fazla değil, sadece 1°C düşürün, böylece bir miktar enerji tasarrufu yapabilirsiniz. Eğer üşürseniz; ki bu ihtimal genelde yoktur, üzerinize modaya uygun bir kazak, süveter giyebilirsiniz.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda atmosfere 0,4 ton CO2 verilmesini engellemiş olacağı gibi parasını da tasarruf etmiş olur.

Elektrikli cihazların Stand by konumunda bırakmayın
Televizyonlarımızı standby konumunda bırakmak bir miktar enerjiyi gereksiz yere harcamamıza neden olur. Kumandayla kapatmak yerine oturduğumuz yerden kalkarak TV'yi üzerinden kapatabiliriz.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 150 kg CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Şarj cihazlarını prizlere takılı bırakmayın
Küçük şarj cihazları kullanılmadıkları zaman bile bir miktar enerji harcarlar. Cep telefonu, PlayStation… gibi cihazlarınızı şarj etmediğinizde ya da pilleri dolduğunda şarj cihazlarını prizde bırakmayınız.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 7 kg CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Daha fazlasını kaynatmayın
Su ısıtıcıları sizin çay ya da kahve içmeniz için gereken enerjiden çok daha fazlasını harcarlar. Eğer bir bardak içecekseniz sadece bir bardak su kaynatın daha fazlasını değil.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 45 kg CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Uçağa daha az binmeye çalışın
Bu toplantıya katılmak için gerçekten uçakla mı gitmeniz gerekiyor? Tatilinizi gerçekten yurtdışında yapmaya mı ihtiyacınız var? Ve tüm dünyadaki akrabalarınız, sizi gerçekten sevselerdi size yakın bir yere yerleşmezler miydi?

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 4 ton CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur

Çok parlak ışıkları söndürün
Gerçekten onlara ihtiyacınız yoksa lütfen onları kapatın. Zira onlar çok fazla enerji tüketirler. Eğer karanlıktan korkuyorsanız , inanın hayaletler gerçek değil.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 4 ton CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Duşu kullanın
Duşlar banyo yapmanız için yeterli olan suyun yarısını harcarlar ve banyo için gerekli olan suyun ısıtılmasından daha az enerji gerektirirler.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 4 ton CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur ve iyi bir para tasarrufu yapmış olur.

Daha verimli ampul kullanın
Düşük enerji ampulleri size gereken ışığı verdikleri gibi 3 kat daha az güç harcarlar. Eğer ki bir gece kulübünde yaşamıyorsanız, tüm ampullerinizi değiştirin.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 200 kg CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Dondurucularınızı sızdırmaz hale getirin
Dondurucular çok iyi sızdırmazlık sağlandığında en yüksek verimde çalışırlar, bu sayede havayı dondurmak için yoğun bir şekilde çalışmak zorunda kalmazlar.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece bir miktar CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Arabanızı olabildiğince az kullanın
Yürüyün, ata binin, koşun, paten kayın, toplu taşıma araçları kullanın ya da en kötüsü otostop yapın. Her ne durumda olursa olsun aracınızı kullanmamaya çalışın

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece fazlasıyla CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Evinizin ısısını havaya atmayın
Evinizin çatı arasını, duvarlarını, sıcak su hatlarını ve kazanı ısı kaçağına karşı izole edin. Kapı pencere ve çerçevelerinizi hava kaçaklarına karşı kontrol edin. Evinizi ılık tutun, sıcak değil ve böylece gezegenimizi biraz daha soğutmuş olursunuz.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 3.8 ton CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur ve iyi bir para tasarrufu yapmış olur.

Çamaşır yıkama sıcaklığını düşürün
Kıyafetlerinizi 40-60 derecede yıkayacağınız yerde 30 derecede yıkayın. makineniz daha az enerji kullanmış olur ve elbiseleriniz hala parlayan beyaz renklerde kalır.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 90 kg CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur.

Yiyeceklerinizi kendi bölgenizden temin edin
Yakın çevrenizdeki yiyeceklerle beslenin, dünyanın bir ucundakilerle değil, sadece çevrenizdeki yiyecekleri yemekle ölmezsiniz. Böyle bu yiyecekler dünyanın diğer uçlarından uçaklarla size taşınmaz.

CO2 salınımı açısından bize faydası
Ortalama bir aile böylece yılda 4 ton CO2'in atmosfere karışmasını engellemiş olur ve iyi bir para tasarrufu yapmış olur.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mart 2007       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
‘Küresel ısınma inkar edilemez’
NTV-MSNBC
29 Ocak 2007 Pazartesi
Küresel Isınma Nedir? Küresel Isınma Hakkında
James E. Hansen, NASA'nın Goddard Uzay Merkezi'nde çalışıyor.
Küresel ısınmanın ilk somut getirilerinin gelecek 10 yıl içinde görülmeye başlayacak. İlk etapta bazı hayvan türleri yeryüzünden silinecek.

MAMMOTH LAKES - NASA’nın önde gelen uzmanlarından James E. Hansen, meteorologları bir araya getiren Operation Sierra Storm toplantısında yaptığı bir konuşmada, küresel ısınmanın sonuçlarına dair uyarılar yaptı. Hansen, konuşmasında “Küresel ısınma şimdiden başladı ve artarak devam edecek. Küresel ısınmayla mücadele etmek için hala zamanımız var, ancak çabuk hareket etmeliyiz” ifadesini kullandı.
Hansen, Dünya’nın son 30 yılda 1 santigrat derece’ye yakın ısındığını belirterek bugünkü sıcaklığı son 400.000 yılın en üst seviyesi olduğuna vurgu yapıyor. Hansen, yeryüzünün bu yüzyılda 3 santigrat derece daha ısınmasının felaket olacağını düşünüyor. Hansen, atmosfere salınan karbondioksidin kontrolünün tamamiyle insanların elinde olduğunu belirterek, “İnsanlar yeryüzünden silinmedikçe bir daha Buz Çağı olmayacak” diye konuştu.
Küresel Isınma Nedir? Küresel Isınma Hakkında
Hansen’in vurgu yaptı bir konu da, son verilere göre Grönland buzullarının tahminlerden daha hızlı eridiği. Bu doğruysa, denizler her yıl 3.5 millimetre yükselecek. Bu senaryo gerçekleşirse, buzullar eriyecek, yeryüzündeki canlıların yarısına yakını yok olacak. Yükselen su seviyesi birçok kıyı kentini yutacak.

‘ALTERNATİF ENERJİLERE YÖNELMELİYİZ’
Hansen de diğer bilim insanları gibi, küresel ısınmayla mücadele için fozil bazlı yakıtların terkedilmesi gerektiğini düşünüyor. Uluslararası işbirliğinin önemine dikkat çeken Hansen, halen bu konuda gerekli liderliğin eksik olduğunu belirtiyor. Hansen yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanılması için daha fazla yatırım yapılması gerektiğini de sözlerine ekledi.
NASA için çalışan Hansen, Aralık 2005’te küresel ısınma nedeni sera gazlarının azaltılması gerektiğini söylediğinde Beyaz Saray’ın eleştiri oklarına hedef olmuştu. Bu konuşmasında da Bush hükümetinin politikalarına değinen Hansen, ABD’nin küresel ısınmayla mücadelede geri kaldığını söyledi.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
7 Mart 2007       Mesaj #16
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
KÜRESEL ISINMA "SUUÇTU"YU DA KURUTTU
BURSA - Vedat Yücebaş - Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Muradiyesarnıç köyü yakınlarındaki Suuçtu Şelalesi'nin su miktarında, mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları nedeniyle önemli ölçüde azalma meydana geldiği bildirildi
Mustafakemalpaşa Kaymakamı Adem Saçan, 39 metre yüksekliğindeki şelalenin, bu sene bölgeye yeterli yağışın düşmemesi sonucu geçen yıllara göre çok daha ''Cılız'' aktığını söyledi.
Nisan ayında beklenen yağmurların yağması halinde şelalenin eski halini alabileceğini belirten Saçan, şöyle konuştu:
''39 metrelik şelale 21 köyün içme suyu ihtiyacını karşılıyor. Geçen yıllarda gürül gürül akan, dibinde köpükler oluşan şelalenin suyunda çok ciddi azalma var. Umarım, nisan yağmurları verimli olur. Aksi halde içme suyu ihtiyacını şelalenin suyundan karşılayan köyler sıkıntı yaşayabilir.''

a.a.


*****
AB Zirvesi...
KÜRESEL ISINMAYLA MÜCADELEDE İDDİALI HEDEFLER

BRÜKSEL - Geleneksel olarak ekonomik konulara ağırlık verilen AB bahar zirvesi taslak kararlarında, küresel ısınmayla mücadele için AB'nin iddialı hedefler belirlerken, sanayileşmiş diğer ülkelerin de katılımı halinde daha ileri adımlar atabileceği belirtiliyor.
Rüzgar, güneş ve hidroelektrikten oluşan yenilenebilir enerjinin 2020 yılına kadar toplam tüketimde en az yüzde 20 pay almasını AB için bağlayıcı hale getiren kararlarda, "Tüm ülkeler farklı sorumlulukları ve ilgili kapasiteleriyle bu amaca katkı sağlamaya davet edilir" denilerek esneklik sağlanıyor.
Karbondioksit gibi sera etkisi yaratan gazların salınımını 1990 yılı verileri temel alınarak 2020 yılına kadar en az yüzde 20 oranında düşürülmesi hedefini "AB'nin tek yanlı taahhüdü" haline getiren taslak kararlarda, sanayileşmiş diğer ülkelerin katılımı halinde bu hedefin yüzde 30'a yükseltileceği dile getiriliyor.
Zirve taslak kararlarında ayrıca biyoyakıtların (bitkisel akaryakıt) ulaştırma amaçlı petrol ve motorin tüketimindeki payının 2020 yılına dek en az yüzde 10'a yükseltilmesi zorunlu hale getiriliyor.

a.a.


*****
SUSUZLUK 2025'DE 2 MİLYAR KİŞİYİ TEHDİT EDECEK
ANKARA - Dünyadaki su kaynakları, yetersiz yağışlar, aşırı buharlaşma, mevcut su kaynaklarının tüketimi ve kirletilmesi nedeniyle hızla azalıyor.
Bu nedenle, 2025 yılında 2 milyar, 2050'de ise 7 milyar kişinin susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı belirtiliyor. Küresel ısınma kaynaklı yağış azlığı, aşırı buharlaşma, hızlı tüketim ve kirlilik nedeniyle dünyadaki temiz su kaynakları hızla tükeniyor. Bu nedenle 2025 yılında 2 milyar, 2050 yılında ise 7 milyar kişinin susuzlukla karşı karşıya kalacağı ifade ediliyor.
Günümüzde ise 1.1 milyar kişi, sağlıklı içme suyuna ulaşamıyor. Su yetersizliği ve kirli sulardan kaptığı hastalıklar nedeniyle de her gün 3 bin 800 çocuk, hayata veda ediyor.
Jeoloji Mühendisleri Odası Genel Başkanı İsmet Cengiz, Türkiye'nin tüketilebilecek su potansiyelinin toplam 110 milyar metreküp olduğunu belirterek, ''Ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı, bin 600 metreküptür. Nüfus artışına ters orantılı olarak, kullanılabilir su miktarımızın değişmemesi, göç ile yüksek düzeyde ekonomik etkenler de göz önünde bulundurulursa önümüzdeki yıllarda bu miktar daha da azalacak ve Türkiye, su fakiri ülkeler arasında yer alacaktır''dedi.

a.a


*****
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ AĞAÇLARI DA YERİNDEN EDECEK
ANKARA - Özgür Çoban - Küresel iklim değişikliği nedeniyle, ''ağaç türlerinin artan sıcaklıklara yanıt olarak, daha kuzeye ya da dağlar gibi daha yüksek yerlere göç etmesinin beklendiği'' bildirildi.
Bölgesel Çevre Merkezi Türkiye tarafından hazırlanan ''Cemre'' adlı derginin son sayısında yer alan, ''İklim Değişikliği ve Ormanlar'' adlı araştırmada, ormanların, kara üzerinde yaşayan türlerin yarıdan fazlasına yaşanabilir bir ev sunmanın yanı sıra, karbondioksidi atmosferden uzaklaştırarak ve biriktirerek, küresel ısınmanın yavaşlatılmasına da yardımcı olduğu anımsatıldı.
Araştırmaya göre, ormanlar, yerel ve bölgesel yağışın düzenlenmesine yardımcı olurken, milyonlarca insan için, besin, ilaç, içme suyu ve sınırsız rekreasyonel, estetik ve manevi yararlar açısından yaşamsal bir kaynak olarak algılanıyor.
İklim değişikliği sonucunda ormanların üretkenliğinin de değişeceği vurgulanan araştırmada, şu bilgilere yer verildi:
''Ormanlar, sıcaklık, yağış ve toprak neminin ne kadar değişeceğine, ormanların atmosferdeki yüksek karbondioksit birikimlerine nasıl karşılık vereceğine, yok oluş oranlarının değişip değişmemesine bağlı olarak daha az ya da daha fazla üretken olabilecektir. Ayrıca, bu etmenlerin bir çoğunun bölgeden bölgeye değişeceği de bekleniyor.''

a.a.


*****
YAĞIŞ MİKTARI 6 AYLIK DÖNEMDE YÜZDE 18 AZALDI
ANKARA - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye genelinde 1 Ekim 2006-31 Mart 2007 tarihleri arasında metre kareye düşen yağış miktarında normale göre yüzde 18 oranında azalma olduğunu bildirdi.
Türkiye geneli 6 aylık dönemde yağış ortalaması 370 milimetre olarak gerçekleşirken, normali 449 milimetre, geçen yıl yağış oranı ise 461 milimetre olarak kaydedildi.
Kümülatif yağış ortalamasında Ege Bölgesi'nde normale göre yüzde 45, Marmara Bölgesi'nde ise yüzde 35 oranında azalma oldu.

a.a.


*****
DOĞA HARİKALARI TEHDİT ALTINDA
PARİS - Amazon ormanları, Himalaya buzulları, mercan adaları veya Bengal kaplanı gibi doğa harikası türler veya bölgeler, küresel ısınma tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yayımlanan araştırma, 40 bin bitki ve 47 memeli türünün yaşadığı Amazon ormanlarının yüzde 30 ila 60'ının, iklim değişikliği yüzünden Afrika savanlarına döneceğini gösteriyor.
Araştırmaya göre, Şili ve Arjantin'deki Valdivian ormanları da aynı şekilde tehdit altında bulunuyor.
ABD ile Meksika arasında, 3500 bitki ve hayvan türünü barındıran Chihuahua çölü de alarm listesinde yer alıyor.
Avustralya açıklarındaki büyük mercan adaları, yine tehdit altında.
Isınmanın diğer bölgelerden iki kat hızlı olduğu Kuzey Kutbuna gelince, Alaska sahillerde sombalıklar, namlunun ucundaki hedef olarak gözüküyor.
Asya'da Hindistan'la Bangladeş arasındaki ormanlarda yaşayan Bengal kaplanı gibi nadir türler, küresel ısınmanın hedefi olarak beliriyor.
Kutuplar dışında dünyanın en fazla buzuluna sahip Himalayalarda buzullar hızla eriyecek ve taşkınlara yol açacak.

a.a.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Küresel ısınma okyanus akıntısını durduracak
ABD'li bilim adamları, küresel ısınmanın okyanuslardaki akıntı sistemini aniden durdurabileceğini ve özellikle Avrupa'da soğuk iklimin egemen olabileceğini açıkladı.
“American Association for the Advancement of Science”ın yıllık olağan toplantısında konuşan okyanus bilimci Tim Bernett, okyanus sularının izlenmesi ile oluşturulan yeni bilgisayar modellerinin, ”küresel ısınmanın devam ettiğini açıkça gösterdiğini” söyledi.
Küresel ısınmanın anlaşılmasının en iyi yolunun okyanusları izlemek olduğunu vurgulayan Barnett, “Çünkü atmosferde yapılan incelemelerin sonucu, yeterli ipuçları sağlayamadığı için zayıf kalıyor” dedi. Okyanuslarda yapılan milyonlarca sıcaklık ölçümü ile küresel ısınmanın sürdüğünü kesinleştirdiklerini belirten Barnett, “Bu çalışmalardan sonra artık küresel ısınmanın işaretlerinin olup olmadığı tartışması geride kalmıştır” diye konuştu.


BULGULAR, ABD'NİN TEZLERİNİ ÇÜRÜTÜYOR
Küresel ısınmaya karşı uygulamaya sokulan ancak ABD hükümetinin, ”küresel ısınmanın olup olmadığının kesinleştirilmediği, varsa da bunun nedeninin insanlar olduğu kuşkulu” şeklindeki bir gerekçeyle kabul etmediği Kyoto Protokolü için de Washington yönetimine çağrı yapan Barnett, ABD yönetiminin, yeni bulgulardan sonra tutumunu yeniden gözden geçirmesini istedi.

OKYANUS AKINTISI SİSTEMİ DEĞİŞTİ
Aynı toplantıda konuşan, “Woods Hole Oceanographic Institution”dan Ruth Curry, kutuplardaki buzulların incelmesinin, okyanuslardaki akıntı sistemini değiştirdiğini belirtti. Bu değişimin, iklim değişikliklerine de yol açtığını belirten Curry, “Dünya ısındıkça, akıntı sistemi de değişiyor, bozuluyor” dedi.
Okyanus akıntı sisteminin tamamen durma tehlikesi bulunduğunu kaydeden Curry, bunun gerçekleşmesi halinde Kuzey Avrupa'nın aşırı soğuk kışlarla karşı karşıya kalacağını belirtti. Atlas okyanusundaki akıntı sistemi güneydeki sıcak suları kuzeye, Kuzeybatı Avrupa kıyılarına taşıdığı için bu bölgelerde ılıman bir iklime yol açıyor. Curry, okyanus akıntılarındaki değişikliklerin, ABD'nin batı kıyılarında kuraklıklara yol açamaya başladığını da ifade etti.

GRÖNLAND'IN BUZ KÜTLESİ ERİRSE DENİZLER 7 METRE YÜKSELEBİLİR
Curry, Grönland'daki buz kütlesinin incelmeye başladığını ve buradaki buzul sisteminin “aniden çökebileceğini” belirterek,”Grönland'daki buz kütlesi, tüm dünyada deniz seviyesini 7 metre yükseltebilecek miktarda” diye konuştu.

KÜRESEL ISINMA; BUZUL ÇAĞI; KURAKLIK VE SELLER
Artık hemen hemen her gün yeni bir felaket teorisi ile karşı karşıyayız. Küresel ısınma bir yandan patlarsa buzul çağını başlatacağı söylenen Endonezya’daki yanardağ bir yandan sıkıştırırken; şimdi de Nostradamusun binlerce yıl öncesinden gelen kuraklık ve sel felaketlerine değin kehanetleri var. Öyle gözüküyor ki, bunlardan biri veya hiç ummadığımız bir başka felaketle burun buruna yaşıyoruz.

Peki! Neler oluyor? Bütün bunların anlamı ne? Ya da biz ne yapmalıyız? Ne yapabiliriz?

Bu doğal afetlerden ruhsal yönümüzü ve anlayışımızı geliştirmek için yararlanabilir miyiz? Elbette yararlanırız. Zaten amaç da budur. Gezegen kendi değişimini gerçekleştirip, kabuk değiştirirken bizim de anlayış kabuklarımızı çatlatıp, derinlerde saklı özümüzün meyvesine ya da asıl doğasına yakınlaşmamız gerekmiyor mu?
Öncelikle kehanetlerin ve öngörülerin bazılarının binlerce yıldır işaret ettiği gibi her şeyin kontrol altında olduğunu bilmemiz gerekiyor. Hiçbir şey tesadüfen, kendiliğinden olmaz. Her şey belli bir amaç yönünde, hedefe doğru hızla ilerlemektedir. Yani eşyanın her türü ve her varlık belli bir amaç içerisinde, belli bir yöne doğru bütün gayreti ile gitmektedir. Varlığın yaptığı bütün hareketler, bütün işler, bütün davranışlar hedefe ulaşmak içindir.
O hedef şimdiki halde en büyük amaç olarak görülmektedir. Fakat o hedefe ulaşıldıktan sonra ufkun çok daha genişlediğini, çok daha yüksek amaçların da o varlıkların önünde olduğu fark edilir. Ve bu durum büyük kozmik tekamül açısından hiç durmadan sonsuza dek uzanıp gider…
Son düzenleyen evo; 10 Mart 2007 01:46
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mart 2007       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tarımsal üretim düşecek
19 Şubat, 2007

Dünyayı tehdit eden küresel ısınma, 'yüksek oranda görüleceği' Akdeniz Havzası'nda dağlık kesimlerdeki bitkilerin yarısının kaybına yol açacak ve tarımsal üretimde düşüşe neden olacak.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye'nin (WWF-Türkiye) küresel ısınma konusunda hazırladığı rapora göre, iklim değişikliğiyle 20-50 yıl içinde 2 derecelik sıcaklık artışının ciddi anlamda etkileyeceği Akdeniz ve Türkiye'de Konya Ovası, dünya üzerinde küresel ısınmadan en fazla etkilenecek bölgelerin başında geliyor.
Küresel ısınma nedeniyle oluşacak 2 derecelik artış sonucunda Akdeniz iklimi daha da ısınacak, kuraklık geniş ölçüde hissedilecek ve iklimde değişiklikler görülecek.
Bu sıcaklık artışı Kuzey İtalya ve Türkiye gibi denizin hafifletici etkisinden uzak kalan iç kesimlerde 5 derecelik artış olarak hissedilecek Özellikle iç kesimlerde sıcak dalgaları ve aşırı sıcak gün sayısının artması bekleniyor.
Akdeniz'de yıllık yağış miktarının düşmesi, yıl boyunca kurak zamanların değişmesi ve uzaması, yangın tehlikesinin altı haftaya kadar uzaması bekleniyor.
Sıcaklık ve kuraklık yüzünden tarımsal üretimin olumsuz etkileneceği, fasulye, soya fasulyesi ve mercimek gibi ürünlerin veriminin düşeceği belirtiliyor.
Mevcut etkisiyle bile tüm Akdeniz Havzası'nda yağışlar son 25 yılda yüzde 20 azaldı ve daha da azalacak.

Akdeniz'de deniz seviyesinde artış

2050'de Akdeniz'de deniz seviyesinin 20-40 santimetre oranında artması bekleniyor. Bu durumdan en çok zarar görecek yerler, Türkiye ve Cezayir gibi ülkeler ve deltaları olacak.

Küresel ısınma, Akdeniz'in dağlık alanlarındaki bitkilerin yarısının kaybına yol açacak. Bu durum özellikle İspanya ve Fransa'da daha vahim sonuçlara bitki türlerinin yüzde 80 oranında kaybolmasına neden olacak.
Güneydoğu Bölgesi'nde yaşanan sel, ülke genelinde kışın daha kısa sürmesi gibi olaylar, küresel ısınmaya ve iklimlerin değişmesine bağlanıyor. Sellerin daha da artacağı belirtiliyor.
Küresel ısınma Türkiye'yi sıcak dalgalarının süresinin altı haftaya uzamasıyla etkileyecek. Yangın tehlikesi ve kurak günlerin sayısı üç haftayı aşacak.
Türkiye, tarım politikasını, sulama tekniklerini değiştirmezse, iklim değişikliğinin de etkisiyle susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Türkiye bu gidişle su fakiri ülkeler arasına girecek.

Giderek azalan yağışlar, kaçak su kullanımı ve yeraltı suyuna olan yoğun talep sonucu yeraltı su seviyeleri hızla düşüyor. Yeraltı kaynaklarında eksilen tatlı suyun yerine tuzlu su girişi olmakta, bunun etkisiyle yeraltı suları nicelik ve nitelik olarak sürekli bozuluyor.
Konya Havzası'nda yeraltı suyu seviyesi her yıl 2-3 metre azalmaktadır. Bu azalma yüzünden havzayı çok zor bir gelecek bekliyor
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
24 Mart 2007       Mesaj #19
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
İKLİMİ anlama ve değişikliği yakalama amacının neresindeyiz? Türkiye’de ekolojik yaşamı benimseyen, doğa ve çevreyi korumayı amaçlayanların çoğu ve doğa ile ilgili farklı meslek grupları için bile küresel iklim değişikliği "orada bir iklim değişikliği var uzakta, görmesek de, algılamasak da" konumunda kalıyor.
Bu nedenle de günümüzde yaşanan ve ileride şiddetlenecek olan zorlayıcı koşullar gündeme gelmiyor. Örneğin 2004’ün Kasım ayı sonunda gerçekleşen “Gıda Güvenliği ve Biyoçeşitlilik”, Aralık ayı sonunda yapılan “Ormancılık”, 2005’in Ocak ayı başında düzenlenen Tarım Teknolojisi ile ilgili mesleki etkinlikler ile mart ayında toplanacak “1. Ormancılık Şurası” programlarının hiç birinde küresel iklim değişikliği ve ülkemizdeki etkileri konusu yer almıyor.

2004’te sonbahar yaşanmadı
2004 yılı sonbaharının aradan çıkması sonucu ağaçların, çalıların yapraklarını dökemeden don etkisinde kalmaları, güneyde meyve ağaçlarının uykuya giremeden verimsiz kalmalarına neden olacak olan ikinci çiçeklerini açmaları kamuoyunu rahatsız etmiyor. Devlet Meteoroloji İşleri veya Meteoroloji Mühendisleri Odası'nın eylül ayında düzenledikleri “İklim Konferansı” veya diğer tarım ve ormancılıkla ilgili etkinlikler de günümüze kadar olan iklimsel değişimler ve bu konuda yapılması gerekenler hakkında bilgi verilmesine gerek duyulmuyor.
Bu yazıda geçen yıl BM tarafından bilimcilere yapılan çağrının da desteği ile başlatılan ve Amy Gough ve arkadaşları tarafından "Bilimcilerin kalkınma konularını anlamaya gereksinimleri var" başlığı ile özetledikleri hedefler çerçevesinde iklim değişikliği ve etkileri konusunun önemine dikkat çekmeye çalışacağım.

Tarihsel süreç
İklim değişikliğinin risklerini anlama konusunda insanlık maalesef çok geç kaldı. Tüketilen fosil yakıtların, sera gazı salınımlarının iklimi değiştirdiği ilk olarak 1896 yılında İsveçli bilim adamlarınca rapor edilmiş, ancak bu rapor birçok bilim adamınca spekülatif olarak değerlendirilmiştir. 1930'larda Amerikalı amatör bir bilimci olan Callendar tarafından ısrarlı şekilde desteklenen rapor, 50'lerde Amerikalı bilim adamlarınca benimsenmeye başladı. Pentagon'un soğuk savaş döneminde okyanuslardaki Amerika donanmasının başarısı için ciddiye alınması ile ABD yönetimi konunun ayrıntılı şekilde araştırılması için fon ayırdı. Sonuçta 1961 yılında küresel iklim değişikliği ve her yıl artan küresel ısınma kanıtlandı ve 1967'de 21. yüzyıldaki sıcaklık artışlarının hızlanabileceği projeksiyonları yayınlandı. 1970'lere henüz bilim dünyasının kesin projeksiyonlara hazır olmadığı, ayrıntılarına girildikçe iklim mekanizmalarının bilinmezlerinin arttığı anlaşılarak bilgisayar ve uydu teknolojilerinden yararlanan güvenilir stratejilerin oluşturulmasına başlandı. 1988 yazının kayıtlara en sıcak yaz olarak geçişi ilgiyi artırdı. İlk olarak bir Japon araştırıcının saptadığı bazı sera gazlarının ozon tabakasını incelterek canlıları etkilediği ciddiye alınır oldu. 1972'de ‘BM Stokholm İnsan Çevresi Konferansı’ ile çevre duyarlılığının uluslararası örgütlenme ve ulusal etkinliklere yansıması süreci bir dizi uluslararası zirve, hükümetler arası toplantılar ve bilimsel işbirliğine yol açtı. 1988'de Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin kurulması ile başlayan “Rio Zirvesi” ve “Kyoto Protokolu” ile süren, fakat maalesef 2005'te yürürlüğe girecek olan protokolun işlemesi bile iklim değişimini önlemedi. Çünkü yılda 3.5 milyon ton düzeyinde salınan karbon dioksit gazının atmosferdeki ömrü 100, metan gazının ise 40 yıldır. Protokol, salınımların sıfırlanmasını değil, 1990 yılı düzeyine indirilmesini öngörüyor. Ayrıca atmosferin üst tabakalarında çok küçük miktarlarda bulunan gazlardaki değişimlerin etkileri henüz NASA tarafından araştırılan ve 2007 IPCC Zirvesi’nde açıklanması için çaba gösterilen bir konu. Bu denli önemli bir konu, zirveler, gelişmeler, kararlar, medya, hatta bilimsel toplantılarda dahi irdelenmiyor. Örneğin yakın tarihlerdeki Johanesburg Zirvesi’ni izleyen Yeni Delhi, Aralık 2004'teki Boines Aires toplantıları, Kyoto Protokolu'na verdiği değeri vurgulayan AB’nin iklim değişikliği etkilerini azaltma karar, strateji ve planları ile 2004'teki başarılarının beklenen düzeyde olmadığı açıklaması pek ilgi çekmedi. Bugünlerde medyaya yansıyabilen (Örneğin,13 Ocak 05, Hürriyet Gazetesi) Associated Press'in Avrupa'daki kış mevsimi ortasında yaşanan bahar havası haberi sanki iklim değişikliği Türkiye'nin sınırlarından içeri sokulmuyormuş gibi bir hava ile yayımlandı. Haberde Portekiz'deki kuraklığın tarımı vurmasından söz ediliyordu; buna karşılık Türkiye’deki durum hiç irdelenmemişti ve sonuçta yetkililer, kamuoyu ve medya nezdinde bir etki yaratmadı. Kasım sonunda Akdeniz Bölgesi’nde meyve ağaçlarının ikinci kez çiçek açması gibi gelişmeler ise olağan karşılanıyor. İklim değişikliğinin etkilerini "Allah'a emanet" etmiş durumdayız. Türkiye’de sinsi şekilde gelişen kuraklaşma, erozyon, çölleşme, yaygın kirlenme, yüzey ve yeraltı su kaynaklarının azalması, kirlenmesi, mevsimsel değişimler, biyoçeşitlilikle ekosistem kaybı, fakirleşme ve göç kısırdöngüleri -ilgi çekmese de- sürüyor. Pentagon’un önümüzdeki 20 yılda iklim değişimi, kuraklaşma yaşanacağı yönündeki uyarı raporu ve 20. asırdaki iklimsel afetlerin 1 kat/10 yıl hızla şiddetlenerek sıklaştığı, 1987-2002 döneminde 1 trilyon olan zararın 2012’de 2.5 trilyon dolara’a ulaşacağı ve sigorta sektörünü çökerteceği, sosyo-ekonomik kaosa götüreceğini belirten UNEP raporuyla ilgilenmek gerekiyor. Raporda sera gazlarının azaltılmasını, emilimini sağlayacak ekosistemlerin korunması, geliştirilmesi için gereken "karbon ticareti" yatırımlarının 2020'ye kadar 4 trilyon dolar gerektirdiğine yer verilmiş, sonuçta politika, finans çevrelerinin hala risklerin bilincinde olmadığı, pasif kaldığından yakınılıyor.

Çin öngörülü davranıyor
Küresel ölçekte 03/02 yılları zararının yüzde 10 artışla 60 milyar dolar'a ulaşmasının önemini kavrayan Çin, giderek ağırlaşan zararlarını asgariye indirebilmek üzere örgütlenme, sistem kurma kararı aldı. Çin Bilimler Akademisi, son 100 yılda sıcaklık ortalamalarının 0.5 derece arttığını, 2030'a kadar 1.7, 2050'ye kadar ise 2.2 derece yükseleceğini bildiriyor. Bunun yaratacağı felaketlere karşı alınması gereken önlemler üzerinde çalışmalara da başladılar. Çin'in ne kadar doğru hareket ettiği 2004 yılında NASA tarafından yapılan çalışma sonuçları incelendiğinde ortaya çıkıyor. Karalar ile iklim ve değişimleri konularında çalışan ekip, toprak nemi ile iklimsel koşulların etkileşimi üzerinde araştırma yapmış. Uzun vadeli iklim tahminlerinin doğruluğunu artıracak olan araştırmalarının tarımda ekim zamanı ve sulama rejimi, ekosistem koruma ve geliştirme gibi yararlarını sıralamışlar.

Ekosistem demografisi

Araştırmalar, Türkiye'nin büyük kısmı gibi yarı-kurak alanlarda toprak neminin yağışlarla etkileşimini gösterdi. Ayrıca "Sıcak noktalar-lekeler" adı verilen bu bölgelerde sıcak aylarda bitki örtüsünü kaybetmiş olan toprağın kurumasının yağışları engellediği kanıtlandı. Yine NASA tarafından yapılan bir araştırmada "ekosistem demografisi" modeli geliştirilerek ABD’de bitki örtüsü değişimlerinin iklime etkileri incelendi ve orman alanlarının tarım arazilerinden, onların da bitki örtüsünü kaybetmiş boş arazilerden daha serin atmosfere sahip olduğu, arazi kullanımındaki değişikliklerin evaporasyon ve evapotranspirasyonun (buharlaşmayla) yağışlarla etkileştiği ortaya çıktı. Çin, benzeri bulgular sonucu denizlerden gelen nemli rüzgârları olabildiğince kurak iç kısımlara çekebilmek için kıyı şeritlerindeki dağları ağaçlandırmaya değil, yeşillendirmeye, "ekosistemler" oluşturmaya başladı. İklim değişikliği etkilerinin zararlarını azaltma, iklim değişikliğinin, kuraklaşmanın ülkeleri üzerindeki zararlı etkilerini azaltmak için uzun süredir ulusal stratejiler geliştiren ülkeler var. Bu ülkeler arasında ABD, AB ülkeleri ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerin yanı sıra Tunus ve son yıllarda BM desteği ile bu konuda planlama başlatan İran bulunuyor. Darısı başımıza!

Nedir sera etkisi?
Yerküre, Güneş'ten gelen kısa dalgalı ışınımın bir bölümünü yeryüzünde, bir bölümünü alt atmosferde (troposferde) emer. Güneş ışınımın bir bölümü ise, emilme gerçekleşmeden, yüzeyden ve atmosferden yansıyarak uzaya kaçar. Yüzeyde ve troposferde tutulan enerji, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla yeryüzüne dağılır ve uzun dalgalı yer ışınımı olarak atmosfere geri verilir. Yeryüzünden salınan uzun dalgalı ışınımın önemli bir bölümü, yine atmosfer tarafından emilir ve daha az Güneş enerjisi alan yüksek enlemlerde ve düşük sıcaklıklarda salınır. Atmosferdeki gazların gelen Güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle Yerküre’nin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç "SERA ETKİSİ" olarak adlandırılmaktadır.

KÜRESEL ISINMAYI DUYDUNUZ MU?
İnsanların çeşitli aktiviteleri sonucunda meydana gelen "sera gazları" olarak nitelenen (karbon dioksit, di azot monoksit, metan, su buharı, kloroflorokarbon) gibi gazların miktarlarının artması sonucunda yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları ve katı, yeryüzü sıcaklığının yapay olarak artması "KÜRESEL ISINMA" olarak adlandırılır.
İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı şöyledir:
  • Enerji kullanımı %49
  • Endüstrileşme %24
  • Ormansızlaşma %14
  • Tarım %13
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
8 Mayıs 2007       Mesaj #20
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
KÜRESEL ISINMA ORMANLARI TEHDİT EDİYOR
ANTALYA - Mustafa Keleş - Antalya Orman Bölge Müdürü Ahmet Gedikağaoğlu, küresel ısınma ve yağışların azalması nedeniyle ormandaki otların çabuk kuruyacağına dikkati çekerek, vatandaşların bu yaz orman yangınları konusunda daha hassas olmaları gerektiğini bildirdi.
Gedikağaoğlu, normal koşullarda derelerin temmuz ayına kadar aktığını, ancak bu yıl mayıs girmeden derelerin kurumaya başladığını bildirdi. Gedikağaoğlu, şunları söyledi:
''Bu sene kar ve yağmur yağışı az oldu. Dağlarda kar olmadığı için dereler de kuruyor. Toprak ve otlar da erkenden kuruyacak. Özellikle maki florası barut gibi olacak. En ufak bir kıvılcım ormanlarımızı yok eder. Temmuz ve ağustos aylarında küçük yağışlar olmazsa bu yaz orman yangınları açısından çok zor geçecek. Bu nedenle yangın söndürme helikopterlerimizi bu yıl erkenden getiriyoruz.''
Antalya'nın yüzde 55'inin ormanlarla kaplı olduğunu belirten Gedikağaoğlu, halka büyük iş düştüğünü belirterek ormanlarda ateş yakılmamasını istedi.

a.a.


*****
Küresel ısınma riski artırdı
ORMANLAR İÇİN SEFERBERLİK
BURSA/ANKARA - Küresel ısınma ve yağışların azalmasına bağlı olarak orman yangını riskinin artması üzerine harekete geçen Orman Genel Müdürlüğü, araç ve personel takviyesi yaparak, eğitim ve bilgilendirme çalışmalarına başladı.
Orman Genel Müdürü Osman Kahveci, "Her yıl normal olarak aldığımız yangınla mücadele tedbirlerimizi, sıcak ve kurak geçmesi beklenen yaz sezonu öncesinde bu sene en üst seviyeye çıkardık. Helikopter sayımızı artırdık. 25 helikopter, 3 uçak kiraladık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de 2 uçak kiraladı. Bu uçakları da koordineli şekilde müşterek kullanacağız" dedi.
Türk Hava Kurumundan da 15 uçaktan oluşan 3 filo kiralandığını anlatan Kahveci, son yılların en büyük hava aracı filosunu oluşturduklarını vurguladı. 200 adet arazöz sipariş verdiklerini kaydeden Kahveci, "10 bin işçimizi tam donanımlı hale getirdik. Bütün mühendis ve teknik elemanlarımıza yoğun bir eğitim verdik. Yangın çıkması muhtemel olan köylerde 3500 köylümüze ulaştık. Dağdaki çobandan piknikçiye kadar ormanla uzaktan yakından bağlantısı olan herkese ulaşmaya çalıştık" diye konuştu.
Ormanla ilgili diğer işlerin askıya aldığını bildiren Kahveci, bu yıl öncelikli işlerinin yangınla mücadele olacağını vurguladı.

a.a.


*****
G-8 LİDERLERİ ANLAŞMA SAĞLADILAR
BERLİN - Almanya'nın Heiligendamm kentinde görüşmelerini sürdüren G-8 ülkeleri hükümet ve devlet başkanlarının, küresel ısınmaya karşı mücadele dahil olmak üzere tüm konularda anlaşma sağladıkları bildirildi.
Müzakerelere katılan Alman heyet üyeleri, küresel ısınmaya karşı mücadele konusunda anlaşmaya varıldığını belirttiler.
Emisyonun azaltılması konusunda da anlaşmaya varıldığını ifade eden heyet üyeleri, ayrıntılar konusunda açıklama yapmadılar.

a.a.


*****
SUYUMUZU VE TOPRAĞIMIZI KAYBEDİYORUZ
KONYA - Zafer Akpınar
- Türkiye'de son 40 yılda Van Gölü'nün 3 katı, Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nün 25 katı oranında sulak alan yok olurken, kara yüzeyinin yüzde 90'ında çeşitli şiddetlerde erozyon görülüyor ve verimli topraklar da hızla kaybediliyor.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye ve TEMA'dan alınan bilgilere göre, küresel ısınma ve bilinçsiz tarımsal sulama yüzünden Türkiye'nin sulak alanları ve birbirini tetikleyen sorunlar yüzünden verimli toprakları kaybediliyor.
Son 40 yıl ele alındığında 2,5 milyon hektarlık sulak alanın yarısı çeşitli nedenlerle yok oldu. Bazıları sinek üreten bataklık olduğu gerekçesiyle kurutuldu, bazıları besleyen kaynaklarının üzerine baraj ve gölet kurulması nedeniyle kurudu, birçoğu da tarımsal sulamaya esir düşerek haritadan silindi.
Türkiye'de kaybedilen sulak alanların boyutu küçümsenmeyecek kadar büyük... Yaklaşık 1 milyon 250 bin hektarlık kuruyan alan, Marmara Denizi'nin yüzölçümüne eşit. Sözkonusu kaybın Van Gölü'nün 3 katı, Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nün 25 katı, ülkenin en önemli göllerinden olan Tuz Gölü'nün ise 9 katından fazla olması dikkat çekiyor.
10 yıl önce 260 bin hektar olan Tuz Gölü'nün alanı bugün 130 bin hektara düşerken, giderek suyu azalan Beyşehir Gölü'nün önlem alınmazsa 3-5 yıl içinde bataklık haline geleceği belirtiliyor.

a.a.


*****
KÜRESEL ISINMA 2009'DAN SONRA ARTACAK
WASHINGTON
- Çevre uzmanları, küresel ısınmanın 2009 yılından sonra artacağı tahmininde bulundular.
Küresel ısınmanın, 21. yüzyılda karbon gazı salımının etkisiyle artacağı yönündeki genel uyarının yanında, 2005 yılını takip eden 10 yıl içindeki olasılıklara değinen İngiliz bilim adamlarının raporunda, insanın neden olduğu küresel ısınmadan ziyade, doğal etkenlerin sebep olduğu iklim değişikliği üzerinde duruldu.
Tahminde bulunmak için, El Nino ile okyanus sirkülasyonundaki diğer dalgalanmalarla ısı üzerinde çalışmalarda bulunan uzmanların Science dergisinde yayımlanan raporuna göre, dünya gerçek ısınmayla 2009 yılında tanışacak. 2009'a kadar ise doğal güçler, insanın yol açtığı tahmini ısınmayı dengeleyecek.

a.a.

Benzer Konular

21 Mayıs 2014 / *Emrecan* Soru-Cevap
5 Mart 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
23 Eylül 2013 / ThinkerBeLL Genel Galeri
9 Mart 2007 / asla_asla_deme Taslak Konular
15 Aralık 2015 / Safi X-Sözlük