Arama

Ortadoğu Dinleri - Musevilik - Sayfa 2

Güncelleme: 12 Ekim 2014 Gösterim: 45.607 Cevap: 62
kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
21 Eylül 2007       Mesaj #11
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
YEOŞUA VE VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLARIN ALINMASI

Sponsorlu Bağlantılar
Yeoşua’nın kitabı şöyle başlar: “Tanrı’nın kulu Moşe’nin ölümünden sonra, Tanrı, Moşe’nin yardımcısı Nun’un oğlu Yeoşua’ya şöyle der: “ Kulum Moşe ölmüştür ve şimdi kalk ve Ürdün Nehrini geç. Sen ve tüm halkın, İsraeloğulları’na verdiğim topraklara gideceksiniz. Ayağınızın bastığı her karış toprağı, Moşe’ye söylediğim gibi, size verdim. Yaşamın boyunca hiç kimse senden yetkili olmayacak. Ben de Moşe’de olduğum gibi, senin yanında olacağım. Ne sana yardımımı azaltacak, ne de seni terk edeceğim. Güçlü ve cesaretli ol ki Moşe’nin sana emrettiği gibi, Tora’ya uygun bir şekilde yaşayabilesin. Nereye gidersen git, sağa ve sola sapmazsan, doğru yoldan ayrılmazsan başarıya ulaşacaksın .” Yeoşua’nın kitabı, Yahudi tarihinin çok önemli bir bölümünde, İsrael topraklarının alınışını ve İsraeloğullarının oraya nasıl yerleştiklerini anlatır. O zamanlar, ‘Vaadedilmiş topraklar’ diye anılan yerlerin, güneyi Mısırlılar, kuzeyi ise Asurlular’ın elindeydi. Fakat iki devlet de orayı yönetmiyorlardı. Aslında, toprakların bu bölümünü yöneten kimse olmasa da , 7 Kenaan kavmi , haritanın tümüne dağılmış , duvara çevrili 31 tane şehirde yaşıyorlardı ve her birinin de kendi kralı vardı. ( Yeriho, Ay şehri ve o zamanlar Yebusiler denilen kavmin yaşadığı Yeruşalayim de bu şehirlerden biriydi. ) İsraeloğulları , topraklara girmeden evvel, Kenaan kavimlerine şöyle bir mesaj gönderirler: “ Dünyanın yaratıcısı Tanrı , bu toprakları atalarımıza vermiştir.Biz de mirasımızı almak için buradayız ve sizlerin de barış içinde burayı terk etmenizi istiyoruz.” Birçok Kenaanlı’nın bunu yapmadığını söylemeye gerek yok. ( Sadece 1 kavim, doğru şeyi yapıp topraklardan ayrılır. ) Bu arada, Yeoşua, Tanrı’dan , eğer Kenaanlılar gitmezlerse, onları topraklardan atması gerektiğine dair kesin emirler alır, çünkü eğer diğer kavimler o topraklarda yaşamaya devam ederlerse Yahudiler’i ortadan kaldıracaklardır. Kenaanlı kavimler son derece ahlaksız olduklarından ve puta taptıklarından , Yahudiler’le komşu olamazlardı . Bu, tıpkı kötü bir muhitte yaşamanın, çocuklarınıza zarar verdiğini düşünmeniz gibidir. Dış etkilere karşı her zaman dikkatli olmalısınız. Peki , bundan sonra neler olur? YERİHO SAVAŞI Yahudiler, topraklara girerler ve ardı arda birkaç savaş yaparlar. Bunların ilki, Kenaan’ın merkezinin girişinde gerçekleşmiş olan Yeriho Savaşı ‘dır .Bazı arkeologlar, surlarla çevrili bu şehirlere girebilmelerini, o zamanlarda olan büyük bir depremle açıklarlar. Tam Yahudiler şehri almak istediklerinde bir deprem olması çok dikkat çekicidir. Tabii ki o zaman, halk bu olayı mucize şeklinde değerlendirmiştir.. Ürdün tarafındaki sular çekilir ve onlar kuru topraktan geçtikten sonra yeniden suyla geri gelir. Bundan sonra, şehrin duvarlarını sararlar ve gözlerinin önünde duvarlar yerle bir olur. Şehri fethederler ve Allah’ın emri doğrultusunda hiçbir yeri yağmalamazlar. İnanılması zor mu ? Arkeolog – fizikçi Charles Pelegrino , ‘ Sodom ve Gomore’ye Dönüş ‘ adlı kitabında şöyle yazar: : “ … Yeoşua’nın kitabında ( 4: 18 ) Ürdün Nehri’nin sularının çarçabuk normal seviyesine geldiği söylenir. Bu durum, Ürdün’ün doğal barajlarının güncel tarihiyle de tutarlıdır. 48 saat içinde ( ve çoğu zamanda 16 saat gibi kısa bir sürede ) , depremin yarattığı taştan bir engelin arkasında biriken sular , taşar ve döküldükçe bu duvarda kocaman delikler açar.” ( sayfa 267 ) Pellegrino, antik şehir Yeriho olduğuna inanılan kalıntılar hakkında detaylı bilgiler verir. ( sayfa 257 – 268 ) . Hikayenin ,Yeoşua’nın kitabında anlatıldığı şeklini destekleyen birçok kanıta yer verir ve çok değerli ganimetler olarak kabul edilen tahıl ambarlarının da açılmamış ,yağmalanmamış olduğunu belirtir. Herhalde, bu savaşın, tarih derslerinde okuduğumuz kanlı , tecavüzlerin ve yağmalanmaların sürdüğü tipik bir fetih savaşı olmadığı açıktır. Allah, “ Benim emirlerimi yerine getirin ve başarıya ulaşacaksınız “ demiştir. HEPİMİZ BİRİMİZ, BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN Yahudiler, bir sonraki şehir olan Ay şehrine varırlar. Fakat işler burada çok kolay yürümez. Yahudiler, bu şehirde birçok kayıp verdikten sonra ağır bir yenilgiye uğrarlar. Yaşadıkları bu olayla çöküntüye uğrayan İsraeloğulları ,Tanrı’nın kendilerini neden bu kadar kısa zamanda terk ettiğini merak ederler ve korkunç gerçeği öğrenirler: Ahan adlı biri, Yeriho’da bazı eşyaları çalmıştır! 3 milyondan bir kişi , Tanrı’nın sözlerini dinlememişti ve bunun cezasını herkes çekiyordu. ! Tanah’ın burada bizlere söylediği en harikulade şey , Tanrı’nın emirlerine uymanın ne kadar önemli olduğu ve Yahudiler için – birimizi hepimizi ,hepimiz birimiz için -,ilkesinin geçerli olduğudur. Bu dersten yola çıkarak, Yahudilik’te, kişisel sorumluluğun yanında, kollektif sorumluluğun da olduğunu görmekteyiz – hiç kimse bir ada değildir. , herkes bir bütünün parçasıdır ve kendinin olduğu kadar, başkalarının hareketlerinden de sorumludur.. Bugünün dünyasında, herkesin diline doladığı söz: “kendi işine bak “tır. Halbuki eğer Yahudiler’in eski zamanlarda yaptıkları gibi hareket edersek , dünyadaki sorunların yarısı ortadan kaybolur. ISRAEL TOPRAKLARINDA YAŞAM Birçok zorluklarla karşılaşmış olmalarına rağmen, İsraeloğulları, Vaadedilmiş topraklara yerleşirler fakat bundan sonra da yaşamları sakin geçmez, özellikle de Yeoşua öldükten sonra… Tanah, bu durumun suçlususunun sadece Yahudilerin kendileri olduğunu açıklar: “ Ve İsrael’in çocukları, Tanrı’nın gözünde kötü olanı yaptılar…VeTanrı’nın kızgınlığı İsrael’in üzerindeydi ve Tanrı, onları iş bozanların eline verdi…Ve onları düşmanlarının eline verdi.” ( Hakimler, 2:8-14 ) Bu metni basitçe okuyan bir kişi, İsraeloğullarının tamamının Tanrı’yı bıraktıklarını ve putperestliğe döndüklerini sanabilir. Fakat aslında bu doğru değildir.Altın buzağı olayında olduğu gibi ( 12. Bölüme bakabilirsiniz ) , sadece halkın ufak bir bölümü günah işlemiştir , fakat bu olaydan tüm millet sorumlu tutulmuştur. Son derece eleştirel olan bu pasuk, İbraniler’in kutsal kitabını eşsiz bir belge yapan tipik pasukların bir tanesidir. –insanların kutsal kitabıdır fakat aynı zamanda bu insanların günahlarını da açıklar. Bu kitabı eğer Yahudiler yazmamışsa, antisemitler yazmıştır denir .Tıpkı Gabriel Sivan’ın ‘ Kutsal Kitap ve Uygarlık ‘ adlı kitabında incelediği gibi: Tanah’taki kahramanlar, tüm başarıları, yetenekleri ve insani hatalarının tümüyle oldukları gibi anlatılmıştır, Etik olarak uzlaşmaz anlatım tarzı , özellikle İngiliz-Yahudi yazar İsrael Zangwill’i çok etkilemiştir : “ Kutsal kitap, antisemitik bir kitaptır. İsrael, kendi hikayesinde kahraman değil.,aksine kötü adam rolündedir”, Kutsal kitap, doğruları öğretmek için vardır, kahramanlıkları övmek için değil. ( sayfa 10 ) Kutsal kitapta , Yahudiler hakkındaki eleştirilerin fazla olduğu su götürmez bir gerçektir fakat ufak bir grup tarafından yapılan en küçük bir hatanın bile bu kadar sertçe yargılanmasının 2 sebebi vardır: 1. Yukarıda belirtildiği gibi, her Yahudi , bir diğer Yahudi’den sorumludur. Ve bir kişinin yaptığı herkese mal edilebilir. 2. Ve insanlık tarihinde örneğine sıkça rastladığımız bir olay var dır ki, bir hataya toleranslı yaklaşıldığı zaman, o hata yaygınlaşır ve kısa zaman içinde genel bir durum haline gelebilir. Bu nedenle, Yahudiler için önemli bir noktaya dikkat çekilmektedir: Sizler , ruhani açıdan yüksek bir kademedesiniz. ! Eğer , sadece küçük bir grubun yaptığı bir hataya göz yumulursa, zaman içinde bu küçük grup, tüm topluma zarar verecektir. Bu zaten zamanla gerçekleşmiş olan şeydir fakat tarihin o bölümüne gelmeden önce, Yahudiler , Vaadedilmiş topraklarda Hakimler dönemi denilen güzel ve tatlı zamanlarını yaşayacaklardır.


kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
21 Eylül 2007       Mesaj #12
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
HAKİMLER DÖNEMİ

Sponsorlu Bağlantılar
Talmud, Hakimler kitabına ‘Doğruluk Kitabı ‘ der. Neden? Çünkü, her Yahudi’nin amacı , Tora’yı rehber olarak alarak, iyilikle kötülüğü ayırabilmek için kendi inisyatifini kullanabilmektir .Ve Hakimler döneminde de gerçekleşen budur. “O zamanlar, İsrael’de kral yoktu, herkes kendine göre doğru neyse, onu yapıyordu.” ( Hakimler, 21:25 ) Bazıları, bu açıklamanın anarşiyi anlattığını düşünürler. Fakat anarşi yoktu , Yahudiler’in büyük bir çoğunluğu Tora’ya son derece bağlıydı , doğru kararlar alıyorlardı ve kendilerine neyi yapmaları gerektiğini söyleyecek birilerine ihtiyaçları yoktu. Ve bu da ideal olan yaşamdı. Tabii ki, Yeoşua’nın ölümünden sonra herhangi bir liderin olmamasının olumsuz sonuçları da oldu , küçük bir kesim bu durumu, putperestliğe dönmek için fırsat olarak gördü. Böyle bir olayın gerçekleşmesinin sebebi, Yahudiler’in henüz daha tüm Kenaanlı kabilelerden kurtulamamış olmasıydı. Ve Kenaanlı putperestlerin etkileri hissedilebiliyordu. Yahudiler ne zaman Allah’ın yolunu bıraksa, tepki hemen geliyordu: “Ve onlar, atalarını Tanrı’yı bırakıp, başka tanrıları takip ettiler. Ve Tanrın’ın gazabı İsraeloğuları’nın üstündeydi. . ve onları iş bozanların ve düşmanlarını ellerine bıraktı…” ( Hakimler 2: 8 – 14 ) Bu Yahudi tarihinde anlamamız gereken en önemli süreçten biridir. Yahudiler, Tanrı’yla yaptıkları anlaşmaya ihanet ettikleri zaman, kötü olaylar meydana gelir – çoğu zaman bir düşman gelir ve saldırır. Tanrı’yla yapılan anlaşma, sadece inananların Tanrı’ya karşı olan davranışlarını içermez, bunun yanında, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinin de düzenleyen emirler içerir. Ve her ikisi de mutlak emirlerdir. UYARIYI DİKKATE AL! Tanrı , tekrar tekrar söyler :Her bir kelimesine kadar Tora’ya uyun ve sizleri kimse rahatsız etmeyecektir. Kendi topraklarınızda barış içinde yaşayacaksanız. Refah içinde olacaksınız ve sadece bununla kalmayacaksınız, tüm dünya sizden doğru yolu öğrenecek ve tüm dünyayı yükselteceksiniz. Fakat Tora’ya uymazsanız, tabii ki cennetten bir el size gelip bir yumruk atmayacak , çünkü Tanrı kendini tarih içinde ,farklı şekilde gösterir. Bunun yerine fiziksel bir düşman karşınıza çıkacak veya uzun bir kuraklık tüm topraklarınızı kurutacak ve hepiniz acı çekeceksiniz. Yahudiler’in başına kötü bir şey geldiği zaman, bu hiçbir zaman şans eseri olmaz. Bunlar her zaman, Yahudiler’in yaptıkları bir hatanın sonucudur, ve bu yüzden çözüm hiçbir zaman sadece dış tehditlerle savaşmak değildir. Eğer bir düşman saldırırsa, savunma kaçınılmazdır fakat bu arada içe dönüp bakmak da kaçınılmaz olmalıdır. Bir düşmanın varlığı , sadece içte olan daha büyük bir problemin işaretidir. Biz bunu MÖ 1244’den MÖ 879’a kadar süren Hakimler döneminde görüyoruz. “ Ve Allah, Hakimleri çıkardı ve onlar İsraeloğulları’nı düşmanlarının elinden kurtardılar…” ( hakimler, 2:16 ) Hakimler kimdi? Hakimler, bu zamanlarda yükselerek insanları birleştiren , onları pişmanlığa yönelten , ulusun ruhani problemleriyle ilgilenen ve aynı zamanda fiziksel tehditlerle de uğraşan ,Yahudi liderlerdi. Hakimler, düşmanlara karşı halkı nasıl örgütleyeceğini bilen askeri liderlerdi de aynı zamanda, fakat onların gerçek güçleri Tora bilgilerinde ve Yahudi yasalarını uygulamalarında yatıyordu. Şimdi,Kutsal Kitap’ta geçen 16 hakimden birkaçının üzerinde duracağız: DEBORAH İlk hakimlerden biri Deborah adında bir kadındı ( Hakimler , bölüm 4 –5 ) Herkesin kendisine gelip akıl danışabileceği bir palmiye ağacının altına oturmasıyla ve aynı zamanda oradan savaşları yönetmesiyle tanınırdı. O zamanların en büyük askerlerinden Barak, Deborah olmadan savaşa gitmeyi reddederdi. İkisi beraber, 900 demir arabası olan güçlü Kenaan ordularına karşı İsrael ordusunu yönetirlerdi. Hakimler kitabı, Sisera tarafından yönetilen Kenaanlılar’la yapılan önemli bir savaşı anlatır. Savaşın ortasında, Barak, bu kadar güçlü bir orduya karşı, İsrael’in dayanabileceğinden şüphelenmeye başlar fakat Deborah, kendinden emin bir şekilde ayakta durmaktadır. Cennetten , hiç beklenmedik bir fırtına gelir , ve toprağı çamura dönüştürür, böylece bütün arabaları çamura saplanan Kenaanlılar panik içinde kalır. Debora’nın kehaneti: “Tanrı , Kenaanlılar’ın generali Sisera’yı ellerine verecektir ..” sözleri gerçekleşmiş olur. ŞİMŞON Şimşon, insanüstü gücüyle bilinen bir hakimdir. Ve Peliştiler’e karşı savaşları yönetmesiyle ünlüdür. ( Hakimler , Bölüm 13 – 16 ) Peliştiler, İsrael’in ve Lübnan’ın kıyı kesiminde ve Gazze- Aşdod- Yafa bölgesinde yaşayan ve denizden korkan bir kavimdi. Bu bölgeye, Akdeniz’den göç etmiş ve geç Bronz çağı veya erken demir çağı döneminde buraya yerleşmişlerdi. Peliştiler’den kalma kalıntılar , bu haklın çok kültürlü olduğunu gösterir. Çok mükemmel demir aletleri ve demir silahları vardı , bu da komşularına karşı onlara çok önemli teknolojik bir avantaj sağlıyordu. Bu güçleriyle, bu zamanlarda , yukarı bölgelerde yaşayan Yahudiler’i rahatsız etmeye başladılar. Şimşon, Peliştiler’le mücadele etmiş kişilerden biridir. Şimşon saçlarını hiç kesmezdi ve insanüstü kuvveti de bu saçlarından geliyordu. Peliştiler’in içine sızmak için , onlara katılmış gibi yaparak Filistin’li bir kadınla evlenmiş fakat kadın, kendi insanları tarafından öldürülmüştü. Şimşon daha sonra Delilah adında başka bir Filistinli kadınla evlendi. Ve bu çok büyük bir hataydı. Delilah, Şimson’un kendi halkı için çok büyük bir tehdit olduğunu anlamış, gücünü saçlarından aldığını da öğrenince, bir gece uyurken, Şimson’un saçlarını kesmişti. Bunun sonucunda Peliştiler Şimşon’u yakalayabilmişlerdi. Şimson’un gözlerini oyup hapse atmışlardı. Ama bu sırada saçlarının uzadığını da unuttular. Saçları uzadıkça, Şimşon’un insanüstü kuvveti de geri geliyordu. Bundan habersiz olan Peliştiler, Şimşon’u , Dagan tapınağında herkesin önünde infaz etmeye karar veririler. Büyük bir halk kitlesi, infazı seyretmek için toplandığında , kör Şimşon , bir esirden , kendisini tapınağı ayakta tutan kolonların yanına götürmesini istedi. Yenilenen kuvvetiyle kolonları devirdi ve tüm tapınak içindekilerin başına yıkıldı, herkes öldü. Hayatını Yahudiler için feda ederek ölmüştür. Tanah, ayrıca, o anda , geri kalan tüm hayatından daha fazla Filsitinli’yi öldürdüğünü söyler. ŞEMUEL Hakimlerin sonuncusu , Yahudi tarihindeki en önemli peygamberlerden olan ve İsrael’in ilk iki kralı Şaul ve David’i açıklamasıyla da bilinen Şemuel peygamberdir. ( 1. Şemuel 1 – 16 ) Şemuel, sahnede belirdiği anda, Yahudiler, neredeyse 400 yıldır , güçlü bir liderden yoksundu. Herkes, bireysel sorumluluklarının bilincinde olarak yaşamaya çalışıyordu, aksi bir durumda, Tanrı ,onlara bunu Kenaanlılar, Peliştiler veya Midyanlılar’ı kullanarak hatırlatıyordu. Bu çok zor bir yaşam şekliydi. Son zamanlarda, ulus, bu yaşam şeklini , güçlü bir liderleri olmadan sürdürmeye başlamıştı. Şemuel gençken, Yahudi yasalarını uygulayarak topraklarda seyahat eder, insanlara tavsiyelerde bulunurdu , fakat şimdi yaşlandığından buna daha fazla devam edemiyordu. Bu arada, onun yerini alan iki oğlu,insanlar tarafından Şemuel’in yerine konmamışlardı. Bunu üzerine , bir heyet toplandı ve Şemuel’den bir kral seçmesini istedi. “ Ve insanlar Şemuel’e dedi: “ Sen artık yaşlandın ve oğulların da senin yolunda ilerlemiyorlar. Şimdi bize, tüm uluslar da olduğu gibi bir kral belirle.” Bu olay da Şemuel’in gözünde hoş değildi…” ( 1. Şemuel 8:5-7 ) Şemuel, bunu yapmak istemez. , fakat Tanrı ona ilerlemesini ve insanlar için bir kral bulmasını söyler. Ve bu şekilde hakimler dönemi son bulur. Şemuel, 13 yıl hakimlik yapar ve son iki yıl da yeni kral olan Şaul’la birlikte Yahudi insanları yönetir.


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
22 Eylül 2007       Mesaj #13
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Sinagog

Havra veya
Sinagog, (İbranice בית כנסת) Musevilerin toplu halde ibadet ettikleri tapınak. Yunanca sun (birlikte) ve agein (getirmek) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur ve "toplanmak, biraraya gelmek" anlamlarına gelir. (. Gerek günlük, gerekse haftalık ibadetin yapılması, kutsal kitaplârın okunması ve dini emirlerin öğrenilmesi için Yahudi cemaatinin toplandığı yapılardır. Toplanmalar ŞabatCumartesi) günü ve günde üç defa yapılır.


Özelliği


Sinagoglar doğu-batı yönüne doğru yapılır, sinagogun doğu kısmında içinde Tevratların bulundu Ehal Akodeş ve bunun sağında solunda ya da bazen sinagogun tam ortasında Tevrat'ın okunduğu bölüm olan teva bulunur. İbadet doğu yönüne (mizrah) dönülerek yapılır.
Musevilikde şirk kabul edildiğinden sinagoglarda resim heykel gibi tasvirler kesinlikle bulunmaz.
Reformist sinagoglarda kadınlar ile erkekler karışık otururken, Ortodoks Musevilik ve Tutucu musevilik'de kadınların oturma yeri ayrılıdır. Genellikle sinagogun üst tarafında loca şeklinde olan bu kadınlar bölümüne İbranice Azara adı verilir.
Sinagog içinde erkekler başlarını Kipa adı verilen ufak takkeler ile örterken, evli kadınlar da başlarını örterler. Ancak reformistlerde bu tür uygulamalara rastlanmayabilir.
Sinagogda dini töreni Hazan (Kantor) adı verilen din görevlisi yönetir, hahamlarTevrat'ın o haftaki bölümü olan peraşanın ise daha çok ayinin bir bölümünde açıklamasını yerel dilde yaparlar. Yine de bir törenin idaresi için illa Haham gerekli değildir. Hatta hazannın bulunmadığı durumda halktan biri çıkarak töreni sevk ve idare edebilir.

200px Sarajevo jewish synagogue
Saraybosna Sinagogu


Günlük tören sidur adı verilen ayin kitabından sabah, öğlen veya akşam bölümlerinden uygun olanının okunması şeklindedir, halk da ellerindeki kitaplardan bunu takip eder. Dualar ezberden bilinse dahi kitaba bakma ve kitaptan okuma mecburiyeti vardır.
Ayin sırasında özellikle ayağa kalkıp doğu yönüne yönelilerek yapılan Amida duasında tam konsantrasyon gerekir. Bu bölüm sessiz olarak kitaptan Amida bölümünün okunması ile gerçekleştirilir.
Sinagog'da ayin dili çoğunlukla İbranice bazı bölümler ise Aramicedir. Bununla beraber bazı kısımlarda Ladino ve yerel dil de kullanılabilir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
23 Eylül 2007       Mesaj #14
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ
(KRALLAR DÖNEMİ)

KRAL ŞAUR

Tüm halka hitaben yaptığı veda konuşmasında Moşe halkı şöyle uyarıyor: “Tanrı’nın size vermekte olduğu, miras alacağınız ve yaşayacağınız ülkeye vardığınızda ve ‘Çevremizdeki tüm uluslar gibi bir kral seçelim’ dediğinizde, (o zaman) kendinize Tanrı’nın seçtiği bir kral atayacaksınız. Kendinize kardeşleriniz arasından bir kral atayacaksınız. Kardeşiniz olmayan bir yabancıyı atayamazsınız. Ancak kral çok fazla at edinmemeli... Ve çok fazla eş edinmemeli... Çok fazla gümüş ve altın da edinmemeli. Ve krallığının tahtına oturduğunda kendisi için Tora’dan bir nüsha yazacak...” (Devarim 17:14-19) Şimdi bunun zamanı gelmiştir. Yahudi ulusu neredeyse dört yüzyıldan beri güçlü bir merkezi liderlik olmadan yaşamış ve artık eksikliğini duymaya başlamıştır. Dolayısıyla Peygamber Şemuel’den bir kral atamasını ister. BÜTÜN DİĞERLERİ GİBİ Şemuel bu istekten ötürü pek memnun değildir ama Tanrı yerine getirmesini söyler. Ancak Tanrı’nın da memnun olmadığı açıktır: “Halkın sana söylediğini dinle çünkü seni reddetmediler ama Benim onlara hükmetmemi reddettiler.” (1 Şemuel 8:7) Moşe olayların bu şekilde gelişeceğini öngördüğü ve Tora’da bu konuda bir emir olduğu halde neden Şemuel ve Tanrı hoşnutsuzdu? Cevap halkın kral isteme şeklinde gizlidir: Ve halk (Şemuel’e) dedi ki: “... Şimdi diğer bütün uluslar gibi bizi yargılayacak bir kral seç...” (1 Şemuel 8:6) Yahudi bir kral “diğer bütün uluslar”ınki gibi bir kral olmamalıydı. Yahudi bir kral ideal Yahudi’nin bütün niteliklerini taşıyan bir örnek, ulusun taklit edeceği bir kahraman olmalıydı. “Diğer bütün uluslar gibi” bir kral talep etmeleri, Yahudilerin her gün üstlenmek zorunda kaldıkları ağır sorumluluk yükünü atarak rahatça arkalarına yaslanmak için büyük, güçlü bir adam istediklerini göstermektedir. Sizin yerinize karar verecek birinin olması birçok şeyi kolaylaştırır. Bu yüzden Talmud der ki “köle, köle olmaktan ötürü daha mutludur”, kendisine iyi davranılan bir köle, kendisine bakılması ve onun yerine karar verilmesi karşılığında özgürlüğünden vazgeçecektir. M.Ö. 836 yılında Şaul, halkın istekleri doğrultusunda Peygamber Şemuel tarafından kral olarak meshedilir (İbranice moşah: başına yağ dökerek kutsamak. Moşiah, Mesih sözcüğü buradan gelir. SEÇİM Şaul nasıl kral seçildi? Şaul’un meshedilmesinin hikâyesi Yahudi toplumunun o dönemde ne durumda olduğu hakkında çok şey öğretir. Bir kere ortalıkta çok sayıda peygamber vardır. Talmud, Moşe’nin zamanından 1.Bet -Amikdaş’ın yıkılışına kadar -insanların her konuda danıştığı- bir milyonun üzerinde peygamber olduğunu söyler. Yahudi kanunu konusunda karmaşık bir sorunuz mu var? Bir peygambere sorun. Evlilik konusunda fikir mi istiyorsunuz? Bir peygambere sorun. Eşeğinizi mi kaybettiniz? Bir peygambere sorun. Aslında Şaul ile Peygamber Şemuel’in karşılaşması da böyle oldu. Şaul kaybettiği bazı eşeklerin yerini bulmak için yardım istemek üzere Şemuel’e gelir. Bu tuhaf bir hikayedir. Bir adam gider ve hayatta olan en büyük peygambere sorar: “Eşeğim nerede?” Peygamber cevap verir: “Eşeğin barakanın arkasında. Ha, yeri gelmişken, sen İsrael’in kralısın. Şemuel ona kral olacağını söylediğinde Şaul saklanır. Karakterinin zayıflığını ilk burada görürüz. ÖLDÜRÜCÜ ZAYIFLIK Talmud, Şaul’un fiziksel olarak herkesin üzerinde olduğunu açıkça belirtmekle yetinmez. Ahlaki ve etik açılardan da herkesin üzerindedir. Örnek bir kişidir ama bir zayıf yönü vardır: alçakgönüllülük konusunda bir sorun yaşamaktadır. Gerçekten alçakgönüllü bir insan gerçek güç ve zayıflıklarını bilir. Kendisine ve konumuna gösterilmesi gereken saygının da ayrımını yapar. Ancak Şaul Yahudi ulusunun lideri olacak kadar güçlü değildir. Yahudi ulusuna önderlik etmek çelik gibi bir irade ve diplomasi karışımı gerektirir. Moşe’nin Yahudilere çölde önderlik ederken karşılaştığı zorlukları gördük (13. bölüm). Lider yeterince güçlü değilse Yahudi milleti onu ezip geçecek, fazla güçlü olduğu takdirde de başkaldıracaktır. Şaul ile başlayan zayıf liderler sorunu, apaçık bir şekilde ortaya çıkacağı gibi, Yahudi ulusunun tarihi boyunca başına bela olacaktır. Şaul M.Ö. 879 yılında 877 yılına kadar hükümdar kalır. Sadece iki sene boyunca krallık yapar ve trajik bir şekilde ölür. Aslında kısa krallığının kendisi de trajiktir, bunun nedeni de baştan yaptığı öldürücü hatadır. Tanrı’nın Amalek haklını ortadan kaldırma emrini yerine getirmez. Yahudi ulusuna Erets Yisrael’e girerken verilen önemli emirlerden biri “Amalek’i yok etmektir”. Amalek tarihte Yahudi ulusunun en büyük düşmanıdır. Bu ulus kötülüğü simgeler ve Yahudilere karşı duyduğu patolojik nefret öylesine büyüktür ki fırsatı eline geçirdiği takdirde Yahudileri yeryüzünden sileceği için Tora’da onları yeryüzünden silme emri vardır. Amalek’in en büyük hırsı dünyayı Yahudilerden ve ahlaki etkilerinden kurtarmak ve gezegene putperestliği, paganizmi ve barbarlığı geri getirmektir. İyi ile kötü arasındaki kozmik savaş anlaşmalarla halledilemeyeceğinden Tanrı Yahudilere Amalek’i yok etmesini emreder: bütün ulusu, son ineğine kadar. Şaul’un bunu yapma fırsatı vardır. Emredildiği gibi Amalek’e karşı savaşır ve kazanır ama sıra hükmü yerine getirmeye gelince, duraksar. İnekler esirgenir. Amalek’in kralı Agag da öyle. AMALEK’İN İDEOLOJİSİ Tarih hâlâ Şaul’un hatasının sonuçları ile uğraşmaya devam etmektedir. Agag, Peygamber Şemuel tarafından öldürülmeden önce bir çocuk vücuda getirir, sonra da Amalek ulusu yeraltına iner. Günümüzde Amalek soyundan gelenleri tanımlama olanağımız yok ama ideolojisinin hayatta kaldığını biliyoruz. Bazı halklar Yahudileri defalarca yok etmeye yeltenmiştir. Bunun bir örneği, Kraliçe Ester zamanında (M.Ö.355) Yahudileri ortadan kaldırmaya çalışan Pers veziri Aman’dır. Hitler de kesinlikle Amalek ideolojisini benimsemişti: Evet, biz barbarız! Barbar olmak istiyoruz. Bu bizim için onurlu bir ünvandır... İlahi takdir insanlığın en büyük kurtarıcısı olmamı emretmiştir. İnsanı, vicdan ve ahlak adlı küçültücü ve utandırıcı sahte vizyonundan kurtarıyorum... Vicdan bir Yahudi icadıdır. (Hitler Konuşuyor, sh.87, 220-222) Hitler’e ve holokosta bakınca Tora’nın Amalek’e atfettiği öylesine derin bir nefretin dünyada var olabileceğini anlıyoruz. Naziler her bir Yahudi’yi öldürmek istedi. Yahudi asimile olmuş, üç nesilden beri Hıristiyanlarla evlenmiş olabilirdi ama bunun önemi yoktu. Naziler en küçük Yahudi mirasına sahip herkesi öldürme eğilimindeydi. Yahudi ulusunun ve Yahudi etkisinin bütün izlerini silmek istiyorlardı. ŞAUL’UN SONU Bu arada Peygamber Şemuel Şaul’a şöyle der: “Sana doğru dönmeyeceğim çünkü sen Tanrı’nın sözünden çıktın ve Tanrı seni İsrael Kralı olarak kabul etmiyor.” Ve Şemuel gitmek üzere döndü ama o (Şaul) giysisinin eteğini tuttu ve yırttı. Ve Şemuel ona dedi ki: “Tanrı bugün İsrael krallığını senden kopardı ve senden daha iyi olan adamına verdi.” (1 Şemuel 15:26-28) Bu kritik hata sonucunda Şaul’un işi biter. İkinci bir şansa sahip olmaz. Söz konusu İsrael Kralı olduğunda Tanrı vakit kaybetmez. Eğer bu sert gibi görünüyorsa, Tanrı ve Yahudi ulusu arasındaki ilişkilerin ana hatlarını aklımızda tutmamız gerekiyor: 1. Sorumluluk düzeyiniz bilgi düzeyinizle orantılıdır. Güçlü konumlardaki kişilerin hatalarının çok büyük sonuçları vardır. 2. Yükümlülük düzeyiniz sorumluk düzeyinizle orantılıdır. Ne kadar büyükseniz, kararlarınızın etkisi o kadar büyüktür. Dolayısıyla son derece yüksek bir standart tutturmanız gerekir. Bu nedenle Yahudi liderlerin en küçük hataları bile ağır bir şekilde cezalandırıldı. Şaul’un işinin bitmiş olmasına rağmen bu, anında devreden çıkarıldığı anlamına değil, soyunun monarşiyi sürdüremeyeceği anlamına gelir. Gerçekten de Şaul’a bu bildiriyi yaptıktan sonra Şemuel meshetmek üzere başka bir kral aramaya gider ve onu en olmayacak yerde bulur.




MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ
(KRALLAR DÖNEMİ)


KRAL_DAVİD

Kral David Yahudi tarihinin en önemli kişiliklerinden biridir. M.Ö. 907 yılında doğmuş, 40 yıl boyunca İsrael kralı olarak hükmetmiş, M.Ö. 837 yılında 70 yaşında ölmüştür. Onun hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki. Bazıları savaşçı yönüne odaklanmak ister: Tanrı için savaşan cesur figür... Ama kişiliği ve başardıkları bir bütün olarak ele alındığında, her şeyden çok tinsel büyüklüğü ortaya çıkar. David gerçek bir insandır. İlksel ve en önde gelen becerisi Tanrı ile bir ilişki kurmak olan, gerçek insani hataları olan biri... Ruhunun güzelliğini, çoğunu kendi yazmış olduğu mizmorlarını okuduğumuzda görürüz. Bunları kim bilmez? Tanrı çobanımdır ve hiçbir şeyden yoksun olmayacağım... (Mizmor 23) Tanrı ışığım ve selametimdir, kimden korkacakmışım... (Mizmor 27) Gözlerimi dağlara doğru kaldırıyorum, bana yardım nereden gelecek? Bana yardım Tanrı’dan, gökyüzünü ve yeryüzünü Yaratan’dan gelir. (Mizmor 121) Askeri başarılarını ele aldığımızda bile arkasındaki itici gücün Tanrı’ya bağlılığı olduğunu görürüz. YERUŞALAYİM’İN FETHİ İsrael’in Şemot’tan itibaren bütün bu döneminin hikâyesinin , iki büyük medeniyet olan Mısır ve Mezopotamya (çeşitli zamanlarda Asurlular, Babilliler ve Persler tarafından yönetilmiş olan) arasında sıkışıp kalmış minik bir ulusun hikâye olduğunu, tarihi olarak biliyoruz. David tahta çıktığında Mısır ve Asurlular düşüşe geçmiştir. Artık yayılacak durumda değillerdir, bu da İsrael’in bulunduğu orta yerde bir boşluk bırakmaktadır. Bu sayede İsrael bu büyük imparatorluklar tarafından rahatsız edilmeden yayılabilir. Böylece David en sonunda Filistin tehdidini ortadan kaldırır ve İsraellilerin o zamana kadar fethetmeyi başaramadıkları son Kenaan şehir-devletini, Yeruşalayim’i fetheder (Geçmiş dönem için 14. Bölüme bakınız: Yeoşua ve vaat edilen toprağın fethi) Yeruşalayim, Yahudi halkının Erets İsrael’e girmesi ile Kral David’in zamanına kadar geçen 450 yıl zarfında fethedilememiştir. Jebusitler diye adlandırılan bir Kenaan kavminin oturduğu bir şehir-devlettir (Arap Silwan köyü şimdi orada bulunmaktadır). Güçlü surlarla çevrilidir ancak zaptedilemez görünümüne karşın zayıf bir noktası vardır. Tek su kaynağı şehir surlarının dışında kalan bir pınardır. Şehir içinden bu pınara kayalara oyulmuş uzun bir dehlizden ulaşılmaktadır. Şemuel ve Chronicles Kitapları David’in generali Yoav’ın tsinor’a (sözcük anlamı boru) nasıl tırmandığını, şehre girdiğini ve fethettiğini tarif eder. Bazı arkeologlar bunun Gihon Pınarı’ndan yukarı çıkan dikey bir tünel olan “Warren Tüneli” (bugünkü Yeruşalayim’in surları dışında kalan “David’in Şehri”nin turistleri çeken bir bölümü) olabileceğini düşünür. NEDEN YERUŞALAYİM? Şehri işgal ettikten sonra David’in ilk yaptığı orayı başkenti ilan etmek oldu. Burada durup sormak zorundayız: Neden Yeruşalayim? Kuşkusuz İsrael’in başkenti olabilecek daha uygun şehirler vardı. Yeruşalayim ne herhangi önemli bir suyun kıyısında, ne de herhangi bir ticaret yolunun üzerindeydi. Dünyadaki bütün başkentler bir okyanus, deniz, nehir, göl ya da en azından büyük bir ticaret yolunun yakınında kurulmuştur. (O dönemde İsrael’i çaprazlamasına kesen önemli ticaret yolları bulunuyordu. Eski Ortadoğu’nun Kızıldeniz’deki Akaba Körfezi’nden Şam’a uzanan büyük ticaret yollarından biri Kralın Yolu idi. Ayrıca Mısır’dan Akdeniz kıyısı boyunca İsrael’e, oradan da Suriye’ye giden Via Maris “Deniz Yolu” vardı.) İsrael’in başkenti Akdeniz kıyısında bulunmalıydı. Yafa (bugünkü Tel-Aviv’in yanında) gibi bir yer daha mantıklı olurdu. Öyle ise neden Yeruşalayim? Yeruşalayim’in Yahudi ulusunun benzersiz bir yönü ile ilgisi nedir ve İsrael oğulları neden bir ulusa dönüştü? Normalde uluslar bir toprak parçasında uzun bir süre yaşayıp ortak bir dil ve ortak bir kültür geliştirdikten sonra ulus haline gelir. Örneğin Fransızlar. Günün birinde uyanıp da beyaz şarap, peynir ve kruasan sevdiklerine karar vermediler. Bir grup insan bir süre zarfında bir toprak parçasına yerleşti (ki daha sonra Fransa olarak bilindi) ve ortak bir dili paylaştı. Paylaşılan bir ulusal deneyim döneminden sonra Fransız olarak bilinen bir kimlik altında birleştiler. Bu senaryo az çok her ulus için geçerlidir. Yahudiler Mısır esaretinden kurtulduktan kısa bir süre sonra ulus oldu. Daha Erets İsrael’de değillerdi, çölde, Sinay Dağı’nın eteklerinde sahipsiz bir arazi parçasında kamp yapıyorlardı. Yahudiler orada “yapacağız ve dinleyeceğiz” diye söz vererek Tanrı ile bir akit yaptıklarında bir ulus oldu. İsrael’in ulusluğu en başta ve her şeyden çok, Tanrı ile toplumsal ilişkisi ile tanımlanır. Ve Tanrı ile bağlantı kurmak için Yeruşalayim’den daha iyi bir yerin bulunmadığı ortaya çıkar. TANRI’NIN YERİ David Yeruşalayim’i başkent yapar yapmaz şehrin kuzey sınırındaki küçük bir tepeyi, sahibi olan Jebuslu Aravna’dan satın alır. Bu satın alma Tora’da iki yerde kayıtlıdır (2 Şemuel 24:24 ve 1 Chronicles 21:25). Bu tepe Moriah Dağı’dır. Burası, Tora’nın belirttiği gibi Avraam’ın Yitshak’ı kurban etmeye gittiği ve şu sözleri söylediği yerdir: “Tanrı görecek” bugüne kadar dendiği gibi “Tanrı’nın dağında, O görünecek.” (Bereşit 22:14) Burası, Yaakov’un rüyasında gökyüzüne çıkan bir merdiveni gördüğü ve şöyle dediği yerdir: “Bu yer ne kadar huşu verici! Tanrı’nın evinden başka hiçbir şey yok ve bu, gökyüzünün kapısı.” (Bereşit 28:17) Burasının insanlık tarihinde her büyük fatihin sahip olmak istediği yer olmasına şaşmamak gerekir. (Yeruşalayim 3.000 yılda 36 kez fethedilmiş ve yıkılmıştır.) Bugün o noktada Kubbet’ül Sahra olarak bilinen İslam yapısı bulunur. Bu altın kubbenin altında metafizik olarak even ştiah “içme kayası” olarak bilinen bir kaya vardır. Su içmek ve tinsellik eşanlamlıdır ve Tora mayim hayim “hayat suyu” olarak bilinir. Yahudiliğe göre dünya tinsel olarak bu noktadan, bu taştan beslenir. Dünya gezegeninde Tanrı’nın varlığı ancak burada bu yoğunlukta hissedilir. Dolayısıyla Yahudi halkının sahip olduğu en kutsal iki nesnenin -Mişkan ve Ahit Sandığı- sürekli kalacağı mekanın burada inşa edilmesi mantıklıdır. BET -AMİKDAŞ’IN YERİ Kral David vakit kaybetmeden Ahit Sandığı’nı Yeruşalayim’e getirir. Bu büyük bir toplumsal mutluluk fırsatıdır. Huşu içindeki David bu kutlama sırasında çılgınca dans eder. Bu yüzden ona çok bağlı olan, hatta Kral Şaul onu öldürmek istediğinde hayatını kurtaran karısı, Şaul’un kızı Mihal tarafından kınanır. Mihal, davranışını gülünç göstererek David’e saldırır (2 Şemuel 6:16-23): “Hizmetkarlarının cariyeleri önünde kendini bir köylünün teşhir edeceği gibi teşhir eden İsrael kralı bugün ne kadar onurluydu!” Tanrı ile özel bir bağlantı yapmanın sevinci ile onurunu hiç düşünmeyen David hayretle cevap verir: “ Tanrı’nın huzurunda neşeleneceğim. Ve bundan daha da mütevazıca davranacağım ve kendi gözümde daha da düşük olacağım; ve bahsettiğin cariyelerden onurla muamele göreceğim.” Hikâye, Tanrı tarafından İsrael’in kralı olarak seçilen adamı sert bir şekilde eleştirdiği için Mihal’a verilen ceza ile sona erer: Ve Şaul’un kızı Mihal öldüğü güne kadar çocuk sahibi olamadı. David Ahit Sandığı’nı Moriah Dağı’na getirdiği halde Tanrı onun Bet- Amikdaş’ı inşa etmesine izin vermedi. Çeşitli nedenler ileri sürülmektedir. Birincisi, Bet- Amikdaş’ın Tanrı’nın evi ve bir barış evi olması, David’in ise İsrael’in düşmanlarını alt ederken çok kan dökmüş olmasıdır. Ancak ona, oğlunun Bet -Amikdaş’ı inşa edeceği sözü verilir. David’in birçok eşinden, bazıları ona ciddi sıkıntılar yaşatan birçok oğlu vardır. Bu oğullardan biri olan Amnon kızkardeşi Tamar’a tecavüz eder. Bir diğeri Avşalom David’e karşı entrikalar çevirir ve onun yerine geçmeye çalışır. Ama David’in güzel Batşeva ile ilişkisinden doğan çok özel bir oğlu da vardır: Şlomo. DAVİD VE BATŞEVA David’in Batşeva ile ilişkisi Tora’da en yanlış şekilde değerlendirilen hikâyelerden biridir ve bunu bir pembe dizi gibi okumamaya çok dikkat etmeliyiz. Ne var ki özetle olan budur. Bir gece David huzursuzca sarayının damında gezinmektedir. Aşağıda, şehirde bulunan evler ve bahçeler görünmektedir. Orada yıkanmakta olan güzel bir kadın görür. Bu kadın, savaşta olan generallerinden birinin, Hititli Uriah’ın karısıdır. David Batşeva’yı yanına çağırtır ve geceyi onunla geçirir. Batşeva hamile kalınca Uriah’ın ön cephelere gönderilmesini emreder ve general savaşta ölür. O zaman da David Batşeva ile evlenir. Bu aşamada peygamber Natan kralı ziyaret eder (2 Şemuel 12). Krala, ülkede meydana gelen büyük bir haksızlığı haber vermeye geldiğini söyler. Çok koyunu olan zengin bir adam yoksul bir adamın çok sevdiği koyununu çalmış ve bir ziyafet için kestirmiştir. Duyduklarından ötürü öfkelenen Kral David “Bunu yapan ölümü hak ediyor” der. Peygamber de cevap verir: “O adam sizsiniz!” David boynunu eğer. “Tanrı huzurunda günah işledim” der. Bu son derece karmaşık bir hikâyedir ve ardında, göründüğünden çok daha fazlası gizlidir. Teknik olarak Batşeva evli bir kadın değildi çünkü David’in askerleri, savaşta kaybolmaları ve eşlerinin evlenememeleri ihtimaline karşı, eşlerine her zaman şartlı boşanma hakkı tanırdı .Yine de Tora David’in doğru hareket etmediğini açıkça belirtir. Bilgeler ise sözcük anlamında David’in zina işlemediği halde ahlaki açıdan hatalı olduğunu açıklar. Önceki bölümlerde gördüğünüz gibi Tora, Yahudi liderlere karşı son derece eleştirici bir tavır alır. Kimsenin geçmişini aklamaz. Genellikle krallarını hatasız tanrıların soyundan gelen kişiler olarak tanımlayan eski halkların kayıtları arasında, Tora tek başına, ayrı bir konumdadır. David’in büyüklüğü suçunu kabul etmedeki alçakgönüllülük ve takip eden pişmanlıkta ortaya çıkar. Bu yüzden Yahudi halkının ve dünyanın en yüce kurtarıcısı David’in soyundan gelecek, “Maşiah ben David” olacaktır. Batşeva kısa zaman sonra doğurur ama çocuk, Peygamber Natan’ın öngördüğü gibi ölümcül bir şekilde hastalanır. David dua ve oruç dönemine girer ama çocuk ölür. David bunun yaptıklarının karşılığı olduğunu anlar. Aynı zamanda Tanrı’nın onu affettiğini de. Aradan uzun zaman geçmez, Batşeva yine hamile kalır. Bu kez sağlıklı bir çocuk dünyaya getirir. Adına Şlomo denecek, olağanüstü bir zekâya sahip, altın bir çocuk olacaktır.


ŞELOMO VE 1. BET-AMİKDAŞIN KURLUŞU

David ölmeden önce o sıralarda 12 yaşında olan oğlu Şlomo’yu bu sözlerle kral atar: “Dünyadan ayrılıyorum. Güçlü ol ve bir erkek ol. Moşe’nin Kanunu’nda yazdığı gibi Tanrı’nın yolunda yürü, O’nun kanunlarına ve emirlerine ve yargılarına uy ki her yaptığında ve her döndüğün yerde başarılı olasın.” (1 Melahim 2:2-3) Bu klasik kutsama günümüzde her oğlan çocuğa Bar Mitsva’sında yapılan kutsamadır. Sinay Dağı’nda Tora’nın verildiği zamandan itibaren Yahudi halkına rehberlik eden ana kuralı tekrarlamaktadır: başarılı olmak için Tora’ya uyman yeterli. Şlomo kral meshedildikten kısa zaman sonra Tanrı rüyasında ona görünür ve onu kendisi için bir dilekte bulunmaya davet eder. Şlomo şöyle cevap verir: “Ben daha küçük bir çocuğum... Dolayısıyla kuluna Senin halkını yargılamak için anlayışlı bir kalp ver...” Bu isteği Tanrı’yı memnun eder ve ona der ki: “ Zenginlik ve onur istemediğin, sadece tüm halkın yararına olan bir şey istediğin için, senden önce ve senden sonra kimsenin sahip olamayacağı kadar anlayışlı bir kalp vermekle yetinmeyecek... günündeki hiçbir kralın sahip olmadığı kadar zenginlik ve onur da vereceğim.” (1 Melahim 3:7-13) M.Ö. 848 yılında doğan Şlomo, M.Ö. 796 yılında, 52 yaşında iken öldü. 40 yıl boyunca kral olarak hükmetti, bunlar tüm İsrael tarihinin en iyi yılları oldu. Haham mi’kol ha’adam, “insanların en bilgesi” olarak bilinir. Tora dünyadaki tüm kralların, sadece Tora bilgisini değil, dünyevi bilgi ve bilimi de içeren bilgeliğini duymak için geldiğini aktarır. Ünü çevredeki tüm uluslara yayıldı. 3.000 vecize ve 1.005 şiir yazdı. Lübnan’ın sedirlerinden duvarlara yetişen zufa otuna, ağaçlardan söz etti. Hayvanlardan da söz etti, kuşlar, sürüngenler ve balıklardan. Bilgeliğini duyan dünyadaki kralların yaptığı gibi, tüm uluslardan insanlar Şlomu’nun bilgeliğini duymaya geldi. (1 Melahim 5:11-14) BET-AMİKDAŞ Şlomo’nun hükümdarlığının en büyük başarısı, babası Kral David’in düşünü kurduğu Bet Amikdaş’ı inşa etmektir. Bu dizinin bir önceki bölümünde öğrendiğimiz gibi Kral David Ahit Sandığı’nı Yeruşalayim’in Moriah Tepesi’ne getirmiş ama kan dökmüş olan bir savaşçı olduğu için Tanrı’nın Mabedi’ni inşa etmesine izin verilmemişti. Ancak bu işi başarmak oğluna bırakılmıştı, o da bunu yaptı. Tora İsrael ulusunun bu en önemli yapısının inşasına birçok bölüm ayırmıştır: Yahudi halkı ile Tanrı arasındaki paylaşım yeri... Bütün Bet -Amikdaş’ın, zeminler ve kapılar dahil, içinin ve dışının altınla kaplandığını anlatır. Ayrıca sütunlar, mikve ve havuzlar gibi bronz yapılar da vardı. Harikulade yapının inşası yedi yıl sürdü. Tamamlandığında Şlomo Bet -Amikdaş’ı adar: “İşte, gökler ve göklerin gökleri Seni içeremez: inşa etmiş olduğum bu ev çok daha az! Yine de Tanrım, kulunun duasına ve yakarışlarına kulak ver: kulunun bugün Sana ettiği duayı dinle; Gözlerin gece gündüz “İsmim orada olacak!” dediğin bu evin, bu yerin üzerinde olsun. Kulunun ve İsrael ulusunun burada edeceği duaları dinle... (1 Melahim 8:27-29) DORUK Bu Yahudi tarihinin doruğudur. Herkes birleşmiştir. Komşuları Yahudileri rahatsız etmemektedir. Aksine, Yahudilerden öğrenmeye gelmektedirler. Barış ve refah hüküm sürmektedir. İsrael gelebileceği en iyi noktaya gelmiştir. Zirvededir. Öyle ise bu altın çağ neden sürüp gitmez? Şlomo büyük bir hata yapar. Çok fazla eş alır. Gerçekten de 700 karısı ve 300 cariyesi vardır. Yahudilerin günün birinde kral isteyecekleri fikrinin ilk tartışıldığı Devarim Kitabı’na geri dönersek, Moşe’nin kralın çok fazla ata ve çok fazla eşe sahip olmaması konusunda uyardığını görürüz (Devarim 17:17). Büyük Tora yorumcusu Raşi bize bu sayının 18’den fazla olmaması anlamına geldiğini ve Kral David’in sadece altı karısının olduğunu söyler. Dolayısıyla Şlomo’nun işi biraz abarttığını görüyoruz. Bunun nedeni tarihin o döneminde asiller arasındaki evliliğin sadece iki nedeninin bulunmasıdır: çocuklara sahip olmak ve siyasi birleşmeler yapmak. Şlomo’nun zamanında Ortadoğu birçok şehir-devletten oluşmuştu ve bu şehir-devletlerin kralları, onunla bir birleşme yapmak için kızlarını, evlenmesi için Şlomo’ya göndermek istiyorlardı. Bunlar kulağa hoş geliyor, öyle ise sorun nerede? Cevabı bize Tora veriyor: Yaşlandığında karıları Şlomo’nun kalbini başka tanrılara doğru çevirdi. (1 Melahim 11:4-5) Bu Kral Şlomo’nun putperest olduğu anlamına gelmez tabii ki. Ama Tora bu ağır sözcükleri, karılarının putperestlik alışkanlıklarını önlemediği için kullanır. Kral olarak, etkisi altındakilerin hareketlerinden sorumlu tutulacaktır. Yahudi halkının en büyük liderlerinden biri, Şir Haşirim’i, Kohelet’i ve Vecizeler Kitabını yazmış olan onun tinsel düzeyinde bir insan, Tora’da kendisi hakkında yazılanı bilerek gökyüzünde ebedi ıstırap çekiyor olmalıdır. Tora Şlomo’nun hikâyesini Tanrı’nın ona öfkelendiğini ve şunları söylediğini belirterek bitirir: “Bütün bunlardan suçlu olduğun ve Benim anlaşmam ile Benim kanunlarıma uymadığın için... krallığı senden koparacağım... Ama baban David’in hatırına bunu senin zamanında yapmayacağım. Bunun yerine oğlundan koparacağım... Oğluna, kulum David’in ve Yeruşalayim’in hatırı için seçmiş olduğum bir kavmi vereceğim.” (1 Melahim 11:9-13) Tanrı’nın Kral David’i ne kadar sevdiği ve onu kusurlarından dolayı nasıl tamamıyla affettiği açıkça ortadadır. Ama aynı zamanda İsrael krallığı ikiye bölünmek üzere olduğu için Yahudi halkını zor günlerin beklediği de açıkça ortadadır.




Son düzenleyen kaf_kef; 23 Eylül 2007 01:10 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
23 Eylül 2007       Mesaj #15
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ
(KRALLAR SONRASI DÖNEM)

“ Kralın kibirine tepki olarak kuzeydeki 10 kabile çekildiler ve Israel ikiye bölündü.” Kral Şlomo M.Ö. 796 da öldüğünde Israel bir bütün olmasına rağmen kuzey ve güney arasında bir gerginlik hakimdi. 10 kabile kuzeyi, iki kabile-Yehuda ve Binyamin de güneyi aldılar. Yeruşalayim ortadaydı- hem coğrafi hem de manevi olarak farklı bir yer olarak düşünülmekteydi. Şlomo’nun ölümünün ardından oğlu Rehoboam kral olur . Politik duruma bir tepki olarak taç giymek için kuzeye Şehem’e gider. Bu sırada kuzeydeki kabileler krala şikayetlerini bildirmek için temsilciler gönderir. Şikayetlerin başında Kral Şlomo’nun inşaat projelerinin- Yeruşalayimdeki tapınak, saraylar vs.- halka vergiler ve zorunlu çalışma bakımından maliyeti geliyordu. Bunun üzerine kuzeydeki kabileler yeni kraldan vergilerin kısılmasını talep ettiler. Rehobaoam danışmanlarına durumu açar. Kral Şlomo zamanında çalışmış daha yaşlı olanlar ona şöyle derler: “ onlarla kibarca konuş ve sonsuza kadar senin hizmetkarların olsunlar.” ( Krallar 1 12:7) Ancak işe yeni başlayan genç danışmanlar kralın halka kimin patron olduğunu göstermesi gerektiğini söylerler. “ Rehoboam’ın danışmanları kralın, halka kimin patron olduğunu göstermesi gerektiğini söylerler.” Rehoboam ikinci öneriyi dinler ve insanlara şöyle seslenir: “ Eğer babamın size çok katı davrandığını düşünüyorsanız, beni izleyin! Ben çok daha katı olacağım.” Büyük hata. Rehoboam , Tanrı’nın bile Yahudiler için inatçı bir toplum dediğini unutmuştur. Yahudiler dikbaşlıdırlar. Rehoboam’ın kibirine tepki olarak , M.Ö. 796 yılında, kuzeydeki kabileler çekilirler ve Israel adında yeni bir ülke kurarlar. Rehoboam iki kabile ve Yeruşalayim’le kalmıştır ve onun ülkesinin adı Yehuda olur. Başlangıçta kral kuzeye savaş açmayı düşünür ancak peygamber( nevi) Şemaya bunu yapmaması konusunda onu uyarır. Ona kazanamayacağını çünkü ulusun bu hareketinin Tanrı tarafından getirildiğini söyler. Bölünme açıkça kötü bir haberdir- hem jeopolitik hem de manevi nedenlerle bir felakettir. Bir zamanlar bir bütün ve güçlü olan bir ulus şimdi zayıf, bölünmüş bir ulustur ve yükselmekte olan Mısır ve Asur İmparatorluklarına av olacaktır. KRAL YEROBOAMIN PLANLARI Kuzeydeki ülke Israel’in kralı ,Navat’ın oğlu Yeroboam olur. Kral Şlomo’yla tartışabilecek kadar bilgilidir ve çok iyi bir liderdir. Ne yazık ki eski bir söz “ güç ahlaken çöker, mutlak güç mutlaka çöker” yine doğrulanmış olur.. Çok geçmeden Yeroboam halkını yönetmekten çok tahtta kalmayla ilgilenmeye başlar. Yeroboam kuzeydeki Yahudilerin hala Yeruşalayim’e çok bağlı olduklarını görür. Ne de olsa Bet -Amikdaş ordadır içinde anlaşmanın tabletleriyle Tanrı’nın varlığının en çok hissedildiği yerdir. Üç büyük bayramda Pesah, Şavuot ve Sukot’ta halk Yeruşalayim’e gitmeye devam etmektedir. Yeroboam güneyle olan bu ortak inancın iki ulusun tekrar birleşmesine neden olabileceğini görür. Bu durumda kral olamayacaktır. “ Yeroboam dua etmek için kuzeyde alternatif bir yer oluşturmaya karar verir.” Yeroboam bir plan yapar. Kuzeyde dua etmek için alternatif bir yer yapmaya karar verir. İki tapınak daha inşa eder. Biri Bet-El’de diğeri Dan’dadır.( bugünkü Tel Dan’ın bulunduğu yerde) Bu durum tek başına zaten kötüdür ancak Yeroboam bununla yetinmeyip bu tapınakların içine altından buzağılar yerleştirir. Kimseye bunların tanrılar olduğunu söylemez ama açıkça putlarla ilgili emri ihlal etmiştir. Daha da fazlası bir kere alternatif yerler ve dua etme şekilleriyle putperestliğe kapı açılırsa bu önemli bir sorun demektir. Böylece Yahudi tarihinde korkunç bir dönem başlar. Sonraki 240 yıl içinde kuzeydeki Israel ülkesinin 19 tane birbirinden kötü kralı olacaktır. Onlar putperest ve kötüydüler ve halkı da putperestliğe ittiler. Bu liderlerden bazıları potansiyel olarak büyük liderlerdi ancak manevi olarak çökmüşlerdi. Bildiğimiz tek şey Yahudilerin manevi olarak birlikte hareket etmezlerse fiziksel olarak da birlikte olamayacaklarıdır. Sonuçta politik düzensizliğin ve saray entrikalarının yaşandığı bir dönem izliyoruz. Kralların birinin gidip diğerinin geldiği ve tahta çıkışların kanlı olduğu bir dönem. KRAL AHAB VE YEZEBEL Israel’in kötü krallarının arasında en kötü olanı Kral Ahabdır. Tanah ondan şöyle bahseder: “ Omri’nin oğlu Ahab Tanrı’nın gözünde kötü olan ne varsa yaptı, kendinden önce gelenlerden daha fazla.” ( Krallar 1 16:30 ) Ahab, adı kötüye çıkmış Yezebel ile evlendi, Kenaan’ın tanrısı Baal’in yanında bir tapınak inşa etti. Bu şekilde putperestliği Yahudiler arasında popüler kılmaya çalıştı. Krallar kitabını okurken ve o sıralarda Yahudilerin yaptıklarına bakarken, o dönemdeki insanların çok dindar olduklarını ve inançlarını yüceltmek için yollar aradıklarını anlamak önemlidir. Bu yüzden yanlış tanrılara bu kadar kolay kapılabiliyorlardı. Bugün aynı düşünce biçimine sahip değiliz. Bugünkü Yahudi dünyasının yalancı tanrıları para ve humanist laikliktir. Baal’e gidip dua eden Yahudiler kaşeruta bakıyor ve diğer Yahudi kurallarına uyuyorlardı ama arada ‘pasta alıp onu yemek de’ istiyorlardı. Hem Tanrı’yı hem de putperestliği istiyorlardı. Bu sırada önemli bir peygamber Eliya’ydı. Eliya Yahudilerin pişmanlıklarını dile getirmelerini çok istiyordu. Bunun için Baal rahipleriyle bir tartışma yapmaya ve fiziksel olarak putperestliğin yalan olduğunu Yahudilere göstermeye karar verdi. Eliya kuzeye Karmel Dağı’na gider. Bugün oraya giderseniz büyük bir dağ sırası görürsünüz. Bunun bir ucunda Haifa diğer ucunda bir manastırın bulunduğu Mukhraka vardır. Burda Eliya’nın bir heykeli vardır. İşte burasının nerdeyse kesin olarak Eliya’nın Baal rahipleriyle karşılaştığı yer olduğu düşünülmektedir, coğrafi tasvirler tam olarak uymaktadır. Eliya Yahudilerin putperestliğin bir hiç olduğunu ve tek bir Tanrı olduğunu görmelerini ister. Bunun için 450 Baal rahibine meydan okur. Her iki tarafın da tanrısına bir boğa kurban etmesini teklif eder. Bunun karşılığında kimin tanrısı göklerden ateş indirirse onunki gerçek tanrı olarak kabul edilecektir. Baal rahipleri hemen işe koyulurlar, kurbanı keser ve Baal’e yakarıp gökyüzüne bağırırlar. Ancak tam bir gün geçmesine rağmen hiçbir şey olmamıştır. Hayvanın etrafında sinekler gezmeye başlar. Eliya onlarla alay eder: “ Daha yüksek sesle bağırın! Ne de olsa sadece bir tanrı belki de bir sohbette veya seyahattedir. belki de uyuyordur, uyanacaktır.” ( Krallar 1 18:27) Daha yüksek sesle bağırırlar ama yine hiçbir şey olmaz. Sonunda başlarını bıçaklarla yararlar. Bu eski bir ibadet şeklidir. Ama yine sonuç vermez. Bu çok yüz kızartıcı bir durumdur. Tüm Yahudi halkı izlemektedir. Günün sonunda Eliya kendi kurbanını sunmak için hazırlıkların başlamasını emreder. Kurbanın ıslatılmasını ister. Bu şekilde yanması üç kat daha zor olacaktır. Sunağın etrafına hendek kazdırıp içini suyla doldurtur. Daha sonra kısa bir dua okur: “ Avraam’ın , Yitshak’ın ve Israel’in Tanrısı, Israel’de Tanrı olduğunu bugün herkes görsün; benim senin hizmetkarın olduğumu, bütün bunları senin sözünle yaptığımı bilsinler. Duy beni ey Tanrım, bu insanlar senin Tanrı olduğunu ve kalbini yeniden onlara çevirdiğini görsünler.” ( Krallar 1 18:36-37) Bundan hemen sonra göklerden ateş iner ve kurbanı, tahtaları, taşları, tozu ve hendekteki suyun hepsini tüketir. Toplanan kalabalık şaşkınlık ve hayranlık içinde cevap verir: “ İşte Tanrımız O!” ( Yom Kipur duasında bu şekilde sesleniriz, kaynağı burasıdır.) Olanları duyan Yezebel Eliya’ya bir mesaj yollar. “ Yarın seni öldüreceğim.” Yezebel mucizelerin çabuk unutulduğunu biliyordu. Bugün Yahudiler “İşte Tanrı” diye sesleniyorlardı ama yarın başka bir gündü. Elbette öyle. Putperestlik çok yakında yeniden başladı ve Eliya hayatı için kaçmak zorunda kaldı. Bir anlaşma vardı ama Yahudiler kendilerine düşen görevi yerine getirmiyorlardı. Anlaşma açıkça Erets Israel’in Yahudilere belirli şartlarla verildiğini belirtir. Bu şartların yerine gelmediği takdirde Yahudiler bu topraklardan sürülecektir. Bu güney için henüz olmasa da kuzey ülkesi için çok yakında gerçekleşecektir. Ülkeyi ele geçirmek isteyenler bugünkü Suriye yerlileri Asurlulardır.
kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
24 Eylül 2007       Mesaj #16
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ
(KRALLAR SONRASI DÖNEM)

Asur İstilası

Kuzey İsrael’de yaşayan Yahudiler, manevi olarak zayıfladıkları sırada , - bu da aynı zamanda fiziksel,yani ordusal bakımdan da zayıflamalarına yol açıyordu- Asurlular da giderek güçleniyorlardı. Asurlular, bu zamanda hemen kuzeyde, bugünkü Suriye, Irak ve Türkiye’nin bulunduğu toprakları ele geçirmişlerdi ve imparatorluklarını genişletmeye devam ediyorlardı. Eğer Londra’daki İngiliz Müzesine giderseniz, bu dönemde yaşamış Asurlular’dan kalmış müthiş kalıntıları görebilirsiniz. 1.Dünya Savaşı’ndan sonra, ,İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını ele geçirdiği zaman, Ortadoğu’ya arkeologlar göndermişler, ve birçok yerel antik eseri İngiliz Müzesi’ne getirtmişlerdi. Kuzey İsrael kralı Yehu’nun ,Asur kralı Shalmanaser III ‘e ödediği vergileri anlatan Meşi taşını görebilirsiniz. Ayrıca, Asurlular’ın başkenti Nineyeh’teki muhteşem sarayın duvarlarında bulunan rölyefleri de burada inceleyebilirsiniz. Bu saray, Kral Sennacherib’e aitti ve rölyef de İsrael şehri Lachish’in kuşatılmasını gösteriyor. Şehir, Sennacherib tarafından istila edilmişti ve kendisi de bundan çok gururlanarak, saray duvarlarını bu başarısını anlatan rölyeflerle doldurmuştu. İngilizler de, bu rölyefleri Ninyeh sarayının duvarlarından söküp, Londra’ya getirdiler. TAKVİM SİSTEMİ Ingiliz Müzesi’nde , eserlerle ilgili tarihlendirmelerin ( ve ortadoğuya ait eski eserlerin sergilendiği diğer müzelerdeki tarihlerin de ) bu yazı dizisinde kullandığımız Yahudi takvimiyle uyuşmadığını görürüz. Bunun nedeni, bu yazı dizisinde geleneksel Yahudi takviminin kullanılmış olmasıdır- bu da milattan onceki tarihleri kapsıyor. Yahudi ve Hıristiyan takvimleri arasında, Babil ve Asur dönemlerinde 150 yıllık bir fark vardır, fakat Roma dönemine geldiğimizde ( Hristiyan takvimine göre 1. Yıla mesela ) bu fark ortadan kalkmaktadır. Neden? Eski dünyanın kronolojilerinin detaylı bir açıklamasını yapmak böyle kısa bir tarihsel anlatım serisinin kapsamına girmese de, modern tarihçilerin genel olarak kullandığı tarihleme sistemini,özet halinde anlatacağız. Yahudi takvimi, ilk olarak yaklaşık MÖ 2. Yüzyılda Rabbi Yosef Ben Halafta tarafından yazıldığına inanılan Seder Olam Rabba adlı bir kitaptan alınmıştır. Halafta’nın kitabındaki tarihlerin kaynağı , İbranice yazılmış Tanah’taki bazı yazılar olduğu kadar, Talmud’da belirtilmiş bazı dinsel geleneklerdir Hatırlanması gereken esas noktalardan biri de- Yahudi kaynaklarının ve tarihlerinin, ( Yahudi takviminin başladığı 6.000 sene öncesinden itibaren ) kesin ve yüksek oranda tutarlı bazı astronomik verilere de dayanıyor olmasıdır : Ayın dünya etrafında dönüşüne ( aylar), ve dünyanın güneş etrafında dönüşüne ( yıllar )dayalı bir esas üstüne kurulmuştur. İbrani Tanah’ının ve tutarlı, astronomik zamansal verilerinin birleşimi , geleneksel Yahudi takvimine ,özellikle Yahudi tarihindeki önemli olaylar sırasında yüksek bir tutarlılık kazandırmıştır. Düşündüğünüzün aksine, modern tarihçilerin kullandığı kronolojiler,kesin olmaktan çok uzaktır. 20. Yüzyılın başına kadar, uluslararası bir takvim ( Gregoryen takvimi de olarak bilinen Hıristiyan takvimi ) kabul edilmemişti bile. Eğer tarihte biraz gerilere gidersek, bu takvim sisteminin sandığımızdan da karmaşık olduğunu görebiliriz. Tutarlı tarihsel takvimler duyulmamış olgulardı ve neredeyse her imparatorluk, çok farklı kriterlere dayanılarak geliştirilmiş ,kendi takvim sistemini kullanıyordu. Uluslararası kabul edilmiş bir sistem yoktu ve Seder Olam Rabba ‘da geliştirilmiş Yahudi geleneksel takvimine benzer bir takvim bulunmuyordu. , .Peki, tarihçilerin bugün kullandıkları kronolojileri nasıl elde ediyoruz? 19. yüyılın sonundaki ve 20. Yüzyılın başındaki tarihçiler, tarihte geriye giderek çalışmışlar ve çeşitli parçaları birbirine birleştirerek ilerlemişlerdir. Bu işlem, asıl Roma, Yunan, Mezopotamya ve Mısır’dan günümüze gelmiş kalıntıların incelenmesi ve diğer arkeolojik kalıntıların araştırılıp radyo karbon işleminin kullanılmasıyla yapılmıştır. Tüm bu metodlarda hata payı bırakıldığından, ve bazen de yoruma açık konular bulunduğundan , farklı bilim adamları arasında halen süregelen tartışmalar yaşanmaktadır. Bu nedenle, modern tarihçilerin kullandığı tarihleme sistemi en iyi şekilde, -iyi yapılmış ve incelenmiş tahminler – olarak açıklanabilir. Bu yazı dizisi, geleneksel Yahudi bakış açısıyla yazıldığından ve Yahudi takvimi de tarihsel açıdan tutarlı olduğundan , Yahudi tarihlerini kullanılması uygun görülmüştür. Günümüzde, birkaç akademisyen, modern kronolojiyi de sorgulamakta , hatta Yahudi takvimiyle ilişkisini ortaya çıkarmaya ve incelemeye çalışmaktadır. Bunların arasında İngiliz Peter James şunları söylemektedir: “MÖ 12. Yüzyıldan 10. Yüzyıla kadar olan Filistin’deki Demir Çağı’nın yeniden tarihlendirilmesi ve İsrael arkeolojisine yeni bir bakış açısıyla bakılması mümkündür: Hem de bu yeni öneri Tanah’taki tarihlerle son derece uyum içindedir !” (Centuries in Darkness by Peter James; Rutgers University Press, 1993, p. 318.) Bunu aklımızda tutarak, hikayemize devam edebiliriz. KUZEY KRALLIĞI DÜŞÜYOR MÖ. 6. Yüzyılda, Asur kralı Tiglathpileser III ,Asur devletini güçlendirmiş, çok büyük bir imparatorluk yaratmış ve bununla çok övünmüştü. ( Asur, zaman içinde güçlü Mısır’ı bile zorlayacaktı ) Asur, aynı zamanda ele geçirdiği yerlerdeki insanları yeni bir uygulamayla tanıştırmıştı: Ve buna sürgün diyordu. İstila ettikleri toprakları zayıflatıp etkisiz hale getirmek için, yerel halkı alıyor, başka bir yere gönderiyorlar, ve boşalan bu yerlere başka insanları getiriyorlardı. Sürgüne gönderilenler de nerede olduklarını anlayana kadar on yıllar geçiyor , sonunda isyan etmeyi de unutuyorlardı . MÖ 575’ten başlayarak, kuzey krallığını zayıflatmak için, Tiglathpileser ,Zevulun ve Naftali kabilelerine ait toprakları alır ve bu iki kavmi sürer. Başka bir Asur kralı, Shalmanaser V, Reuven, Gad ve Menase kabilelerine ait toprakları ele geçirip sürer. En sonunda MÖ 556’da , Asurlular’ın en büyük imparatorlarından Sargan II, bu görevi tamamlar ve ülkenin kuzeyinin tümü artık Asur imparatorluğunun himayesi altındadır. “ Ve Asur krallığı, Samarya’yı ele geçirir ve İsraelliler’i Asur topraklarına sürer, onları Habor nehrinin kıyısındaki Halah’a ve Gozan nehrini kıyısındaki Media’ya yerleştirir Bu olay gerçekleşti çünkü İsraelliler, Tanrı’larına karşı günah işledi ve başka tanrılara taptı , başka milletlerin geleneklerini benimsedi.” ( 2 Krallar 17: 6- 7 ) Yahudiler, yerlerinden atılınca, oralarla kimler geldi ? Asurlular, başka başka yerlerden ,daha sonradan Samaritanlar olarak bilinecek – şimdiki Şomron ve Samarya’da yaşadıklarından –birçok insan getirdiler. Samaritanlar az çok Yahudiliği benimsemiş insanlardı , fakat tamamen değil. Bu nedenle, Yahudiler tarafından hiçbir zaman kabul edilmemişlerdi. Bu sebepten dolayı Samaritanlar da her zaman Yahudiler’e karşı kırgın olmuşlardı . Aslında, Samaritanlar’ın, Yahudiler’e olan –kinleri hakkında uzun bir hikayeleri vardır. Hıristiyan ilahilerinde Samaritanlar genel olarak ‘ iyi insanlar’ olarak geçse de , Yahudi bilincinde ( ve tarihinde ) Samaritanlar, ender olarak iyi kabul edilir. Günümüzde sadece 600 Samaritan kalmıştır ve Arapça Nablus olarak bilinen, Şehem şehrinin hemen sağındaki Grizim Dağı ‘ndaki kültürel yerleşmelerinde yaşamlarını sürdürürler. KAYIP KABİLELER Bu arada, kuzeydeki Yahudi insanlar Asur imparatorluğunun tümüne dağılmışlardı. Bu 10 kabileye ne olmuştu? Asimile oldular ve kayıp 10 kabile oldular. Dünyanın birçok yerinde, özellikle uzakdoğu’da bu 10 kabileden geldiklerini iddia eden birçok insan bulunmaktadır. Londra Üniversitesi’nde Dr. Tutor Parfait adında bir tarih profesörü uzmanlığını bu insanların yerlerini belirlemek üzerine yapmış. ‘Onüçünçü Kapı ‘ -“ The Thirteenth Gate “- adında bir kitap yazmıştır ve Yahudi soyundan geldiklerini söyleyen insanları araştırmıştır. Çoğunun Yahudilikle ilgisi olmadığı bu kadar insanın nasıl Yahudi soyundan geldiklerini iddia ettiklerini görmek çok şaşırtıcı bir şeydir. Mesela, Afganistan ve Pakistan’ın kuzey kesiminde yaşayan Müslüman kökten dinci olan Pathan’lar , güçlü nüfuslarının 5 milyonunun bu kayıp 10 kabileden gelmiş olduğunu ileri sürerler. Kayıp 10 kabilenin, ‘ Sambatyon nehrinin üzerinde’ yaşadığını söyleyen bir midraş vardır. Bu , tüm hafta boyunca kum ve toprakla akan, fakat Şabat günü duran mistik bir nehirdir. Bu geçilmez bir nehirdir. Tabii ki böyle bir nehir yoktur , bu sadece kabilelerin yok olduklarını ve geri gelmeyeceklerinin alegorik bir söyleyiş biçimidir. Günlerin sonunda, tüm kayıp Yahudiler’in geri geleceği hakkında bir inancımız vardır. Büyük bilginlerden Vilna Gaon, başka dine geçenlerin, tekrardan Yahudik’e geri dönmenin yollarını arayan kayıp ruhlar olduğunu söyler. Fakat şimdilik, bu kabileler yok olmuşlardır. Kuzey İsrael krallığından dağılmış olan Yahudiler’den sonra, Asur İmparatorluğu, gözlerini güneye dikmişti. Fakat burası, kolay bir av değildi. Ama güneyin de Babilliler’le mücadele edeceklerini söylemeye gerek yok…

kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
25 Eylül 2007       Mesaj #17
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ
(KRALLAR SONRASI DÖNEM)

İsrael'in Sonu Ve
1. Bet-Amikdaş'ın Yıkılışı


Yehuda denilen Güney İsrael Krallığı, kuzey krallığından yaklaşık 134 sene fazla yaşamıştır.Bunu nedeni düzensiz bir yerde bulunmaması ve putperestlik yoluna sapmamalarıydı. Kuzeyde, ortalama her 12 yılda bir kral değişiyordu , fakat güneyde ise bir kral yaklaşık bu sürenin iki katı kadar başta kalıyordu. Kuzey krallarının aksine, güney krallarının hepsi dürüst insanlardı. Ve diğer kralların arasında öne çıkan biri Hezekiah idi. ( Bu kral, peygamber İşaya’nın kızıyla evlenmişti ) Kral David’den sonraki 14. Kraldı ve MÖ 590 – 561 yılları arasında ülkeyi yönetti .Tanah, onun hakkında şunları söyler: “Ve O, Allah’ın gözünde doğru olanı yaptı , tıpkı babası David’in yaptığı gibi. Ve İsrael’in Allah’ına güvendi. Yehuda kralları arasında ondan önce veya sonra onun gibisi yoktu ve olmadı . “ ( Krallar 2, 18:3-5 ) Bu pasuk gerçekten övgü doludur. Bu zamanda, kuzey İsrael krallığı ,Asur İmparatorluğu tarafından ele geçirilmişti. Hezekiah da , Asur saldırısından korunmak için Yeruşalayim’in duvarlarını sağlamlaştırdı. Onun yaptırdığı bazı işleri bugün hala görebiliriz. YERUŞALAYİM’İN GÜÇLENDİRİLMESİ Hezekiah’ın zamanından itibaren, Yeruşalayim, artık orijinal ‘David’in Şehri’ ile sınırlı değildi. Büyük bir nüfus da , Tapınak dağının batı kısmındaki yeni yerleşim yerinde yaşıyordu. Fakat şehrin bu kesimi korumasızdı ve Hezekiah da bu bölgeyi, günümüzde arkeologlar tarafından ortaya çıkartılmış surlarla çevirdi. Buraya ‘Geniş Yol’ denir. Kral Hezekiah’ın yaptığı bir diğer iş de , şehre su sağlayan sistemi, büyütmek olmuştu. ( 18. Bölümde bahsedilen ,şehir duvarları dışındaki Gihon kaynakları şehre su sağlıyordu. ) Bunu gerçekleştirebilmek için Hezekiah, Gihon kaynaklarından şehre bir tünel kazmaları için, iki ekip organize eder. Bu ekiplerden birisi, tünelin bir ucundan, diğeri de öbür ucundan kazmaya başlarlar ve ortada buluşurlar. O günlerin kısıtlı teknolojisini göz önünde bulundurursak , kazdıkları bu tünel, inanılması güç bir eserdir. – tam 533 metre uzunluğundadır. Bugün Eski Yeruşalayim şehrinin hemen dışındaki Arap köyü Silvan’a gidebilir ve bu tünelin içinde yürüyebilirsiniz. ( Günümüzde su, sadece dize kadar gelmektedir. ) Ayrıca, eski işçilerin aletlerinin izlerini ve birleşen iki takım işaretierini de hala duvarlarda görebilirsiniz. Aslında burada bir de plaka bulunuyordu fakat Osmanlılar, Yeruşalayim’i aldıkları zaman bu plakayı söktüler ve şimdi bu plaka İstanbul, Türkiye’de bir müzede bulunmaktadır. Sennacherib tarafından yönetiler Asurluluar, Yeruşalayim’i kuşatmak için kapıya dayanmadan hemen önce, şehrin surlarla güçlendirilmesi tamamlanmıştı. Bu yaklaşık MÖ 547 yılları arasında gerçekleşmiştir. Daha, önceden, 21. Bölümde, Ortadoğu’daki birçok değerli eşyanın İngilizler tarafından alındığını ve şu an İngiliz Müzesi’nde sergilendiklerinden bahsedilmişti. Bu kalıntılardan biri de Sennacherib’in zamanından kalma,bir tablettir ve üstünde şunlar yazılıdır: “ Yehuda kralı Hezekiah’ı kafesteki kuş gibi şehrin içine hapsettim”. Farkındaysanız, Yeruşalayim’in düşüşü anlatılmamış , çünkü Yeruşalayim zaten düşmedi. Neler olduğunu bize Tanah anlatır. Asurlular şehri kuşatırlar ve neredeyse amaçlarına ulaşma noktasına gelirler. Fakat kamplarında bir veba salgını baş gösterir ve bir gecede 185,000 Asur askeri ölür. Sennacherip , hemen toparlanıp , Asur’daki evine geri döner ve kısa bir süre sonra da çocukları tarafından öldürülür. Asur İmparatorluğu’nun kana susamış imparatorunun kötü çocuklara sahip olmasını herkes anlayabilir. Fakat ne yazık ki, aziz kral Hezekiah da , bu konuda şanslı değildir KÖTÜ TOHUM Hezekiah’ın oğlu, Menase, babası öldükten sonra tahta geçer. Babası ne kadar iyiyse, kendisi o kadar kötüdür. Tanah, Menase hakkında şunları söyler: “O, Tanrının gözünde kötü olanı yaptı …Baal için sunaklar kurdu. .Oğlunu ateşten geçirdi, astrolojiyle ilgilendi , fallara inandı , ruhlarla uğraştı. Allah’ın gözünde kötü olanı yaptı ve onu kızdırdı”( Krallar 2,21:2 –6 ) Menase, o kadar kötüydü ki, kendi dedesi peygamber İşaya’yı bile öldürttü. Onun zamanında, krallığın ruhani bir çöküşe gittiğini görmek şaşırtıcı değildir. Bir sonraki kral, Amon, Menase kadar kötüydü. Fakat sonra, Allah’ı çok seven Josiah gelir ve birçok etkileyici dini reformlar yapar. Ne yazık ki, öldüğünde bu reformları da kendisiyle birlikte ölür ve ruhani çöküş devam eder. ( Josiah’tan kalma bir gelenek vardır. Josiah, güney krallığının da, kuzey krallık gibi istila edileceğini düşünür ve Ahit Sandığı’nı, düşmanların eline geçmesin diye saklar. Bu dizinin ilerleyen bölümlerinde , Ahit Sandığı’nın bugün nerede olabileceğini tartışacağız. ) Bu arada, İsrael için çok büyük bir tehdit oluşturan Asur İmparatorluğu , yeni bir güç olarak ortaya çıkan Babilliler tarafından yok edilmişlerdi. Ve şimdi de istila edecek olan Babilliler idi. BABİLLİLER GELİYOR Babilliler, önceki Asur imparatorluğunun tüm gücünü ele geçirme politikası dahilinde İsrael’e doğru yürüyüşe geçtiler. Yıl MÖ 434 civarlarıydı. ( ya da Tapınak’ın yıkılışından 11 yıl evvel ) Babililer’in amacı, güçlerini kabul ettirmek, ve İsrael’den geri kalan bölgeleri derebeylikleri yapmaktı. Eğer bu işte başarılı olurlarsa, en zeki ve parlak 10,000 Yahudi’yi himayeleri altına almış olacaklardı. Bu korkunç bir felaket öyle değil mi? Fakat öyle olmadı. Hatta, bizi koruyan bir olay haline geldi ki, bunu bir sonraki bölümde ele alacağız. Babilliler, Yahudiler arasından kukla bir kral olan , Zdekiah’ı başa getirdiler. Fakat bu büyük bir hataydı. Zedekiah, büyük egoya sahip zayıf bir kraldı ve bir süre sonra isyan etmeye karar verdi. Tabii, buna kalkışır kalkışmaz da, Babil imparatoru Nebukadnezar, Yeruşalayim’i kuşattı. Bu konuyu yanlış anlamayın. Bu olay, İsrael, Babilliler’e karşı ayaklandıkları için değil, Tanrı’ya karşı ayaklandıkları için oldu. Yahudiler, Tanrı’yla iyi ilişkiler içindeyken, -Kral Hezekiah zamanında olduğu gibi yenilmezdiler.Bazen, savaşmaya bile gerek kalmıyor,Tanrı , düşmanları bir veba salgınıyla yok ediyordu. Fakat Tanrı’ya ihanet ettiklerinde , İsrael ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, düşmanları karşısında ayakta duramıyorlardı. Fakat, her zaman olduğu gibi, Tanrı, Babilliler, tüm Yeruşalayim’i kuşatana kadar Yahudiler’e doğru yolu bulmaları için yeteri kadar zaman vermişti.. Peygamber Yeremya, 40 yıldır bıkıp usanmadan yaptığı gibi ,tüm halkı pişmanlığa çağırıyordu fakat onu dinleyen olmadı Aksine, dövülüp hapse atıldı! Hapisteyken, Yeremyah, tapınağın ve Yeruşalayim’in yıkılışını tahmin ettiği Lementations- Yakarışlar - kitabın yazdıysa da kimse buna aldırış etmedi. Günümüzde, Yakarışlar Kitabını , her sene 9 Av’da , bu korkunç tahminlerin gerçekleşmiş olduğu günde okuruz. Bu Yahudi tarihi, hala bir utanç günü olarak hatırlanmaya devam edilmektedir. ( 13. Bölümde gördüğümüz gibi ) 9 Av, Tişabeav, Yahudi tarihindeki felaketler günüdür. Moşe’nin İsrael topraklarına gönderdiği casusuların , geri gelip İsrael topraklarına gitmemeyi önerdikleri, Allah’ın da tüm İsraeloğulları’nı 40 yıl çölde dolaşma ile cezalandırdığı, , 1. Tapınak’ın Babilliler tarafından yıkıldığı, 2. Tapınak’ın Romalılar tarafından yıkıldığı, İspanya’da yaşayan Yahudiler’in engizisyonla tehdit edilmeye başlandığı, - Ya vaftiz , ya ölüm – kararı, , Holocaust’un ön evresi 1. Dünya savası’nın başladığı , ve Yahudi insanların yaşadığı diğer pek çok felaketin başlarına geldiği gündür bugün . YERUŞALAYİM’İN KUŞATILMASI Kuşatma, 2 sene sürmüştür. Bu olay hakkında, şu an Yeruşalayim’in eski Şehrinde görebileceğiniz arkeolojik kanıtlar bulunmuştur . Hezekiah’ın ‘Geniş Yolu’nun yakınlarında, İsrael Tower müzesini ziyaret edebilirsiniz. Bu, yaklaşık 60 feet yeraltında olan bir müzedir ve şehrin kuzeydeki savunma duvarına ait üç kapının kalıntılarını burada görmeniz mümkündür. ( Arkeologlar, burayı “E kapısı” olarak adlandırmışlardır. ) Burada, 1970’lerde kazı çalışmaları yapan arkeologlar, Babil kuşatması hakkında kalıntılar ortaya çıkarmışlardır. Buldukları kalıntılar arasında, Babil ve İsraelliler’in kullandıkları ok başlıkları vardır. Peki bunların kimlere ait olduklarını nasıl anlamışlardı ? Ok başlıklarının üzerlerinde isimler vardır. , çünkü eski zamanlarda bunlar çok değerli aletlerdi. Ve , krallar kitabıyla ilgili olarak, şehrin yandığının işareti olan , kömürleşmiş toprak katmanına da rastlamışlardır. 2 yıl sonra, Yahudiler, artık dayanamadılar. Ve boyun eğmek zorunda kaldılar. “Meme emen bebeklerin susuzluktan dilleri damaklarına yapışır, genç çocuklar bir parça ekmek için dilenirler , kimse onlara yardım etmez. Bir zamanlar ziyafetler verenler, şimdi sokaklarda sürünüyor, kırmızı kıyafetlerle yetiştirilenler çöplüklerde yaşıyor, ..Görünüşleri kurumdan da kara bir hale geldi, sokaklarda tanınmıyorlar , derileri kemiklerine yapışmış , ve bir tahta parçası gibi kurudular. ..Merhametli kadınların elleri ,kendi çocuklarına zarar veriyor, … (Lementations-Yakarışlar 4 :4-5,8-10 ) 7 Av’da , Babilliler, şehrin duvarlarını yıkarlar. İçeri girip, herkesi katletmeye başlarlar. Bu felaket sırasında, Zedekiah, gizli bir tünelden Yeruşalayim’den Ölü Deniz’e kaçmaya çalışır Fakat yakalanır ve yakalanma şekli de çok ilginçtir. Rashi, tarafından anlatılan Midraş’a göre, Nebukadnezar’ın kaptanı Nebuzardan, adamları şehre dağılırken ava çıkmış. Bir geyik görüp ve onu takip etmeye başlamış. Geyik de tam bu tünelin üstünden koşmaya başlamış. ( Bu , tabii ki Tanrı’nın , Zedekiah’ın cezadan kaçmasını önlemek için düzenlediği bir şeydi ) Zedekiah, tünelden çıkınca, karşısında geyiği dururken görmüş , ve tam arkasında da Nebuzardan’ı…İşte Zedekiah, bu şekilde yakalanmıştır. Zedekiah, da geri kalan İsraelliler gibi felaket bir kaderin pençesindedir. Bunu Tanah şöyle yorumlar: “ ve onlar…Zedekiah’ın gözlerini oyarlar, bronz prangalara vurular, ve Babil’e götürürler. Ve Nebukadnezar’ın Babil’in başında bulunduğu 19. Yılın beşinci ayının onyedisinde, koruma kaptanı ve Babil kralının hizmetçisi Nebuzaradan ,Yeruşalayim’e gelir.Ve o , Allah’ın evini ( Tapınak’ı ) yakar, kralın evini de ve Yeruşalayim’deki tüm evleri de… ve her büyük adamın evi alevler içinde yanıp kül olur…”( Krallar 2, 7 – 9) Tapınak’ın yıkılışıyla, -MÖ422 yılının 9 Av’ında, Yahudiler’le , Allah arasındaki çok özel bir bağ yok edilmiş oldu. İşte, her şeyin yıkıldığı zaman gelmişti. Korkunç fiziksel yaraların yanında, Yahudi insanların manevi değerleri de yok oluyordu. . Daha önceden, Babilliler, İsrael’i , derebeylikleri yapmakla yetinirken, şimdiki cezaları çok daha ağırdı. Bu sefer, Asurluluar’ın sürgün politikasını benimsemişler ve Yahudiler’i Vaadedilmiş Topraklar’dan dışarı atmaya başlamışlardı.…


kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
26 Eylül 2007       Mesaj #18
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ
İLK SÜRGÜN (70 YIL)


BABİL SÜRGÜNÜ

“Babilliler Tanrı’nın Yahudileri terk ettiğini düşündüler ve sevindiler. Fakat onları büyük bir sürpriz bekliyordu.” Babil nehirlerinin kıyısında oturduk ve Sion’u hatırladığımızda ağladık. İçindeki söğütler üzerine harplarımızı astık. Çünkü orda bizi sürgün edenler bizden bir şarkı istediler. Ve bize acı çektirenler bizden şenlik istediler. ‘Bize Sion şarkılarından birini söyleyin’ dediler. Tanrı’nın şarkısını yabancı topraklarda nasıl söyleyebiliriz? Eğer seni unutursam ey Yeruşalayim Sağ elim hünerini unutsun Eğer seni anmazsam, Eğer Yeruşalayim’i en büyük sevincimin üstünde tutmazsam Dilim damağıma yapışsın.(Teilim-Mezmurlar 137:1-6) Bet-Amikdaş’ın yıkılması ve Babil’e sürülmek Yahudiler için büyük bir şok olmuştu. Bizler için bu durumun ne anlama geldiğini hayal etmek çok zordur. O günlerde Yahudilik Bet-Amikdaş’ta Tanrı’nın varlığıyla birlikte yaşamak demekti. Orda mucizeler her gün olurdu ve herkes onlara tanıklık yapabilirdi. Örnek olarak rüzgar hangi yönde eserse essin, kurbanların dumanı direk gökyüzüne yükselirdi. Bugün kutsallığı hissetmek, o zaman hissetmekle karşılaştırıldığında hiçbir şeydir. O zaman Tanrı Yahudilerle birlikteydi. “ Her şey gitmişti-toprak, tapınak, Tanrı’nın varlığı. Yahudilerin Babil nehirlerinin kıyısında ağlamalarına şaşırmamalı.” Toprak için de durum aynıydı. Olan mucizelerden biri her altı yılda bir, iki misli ürün alınmasıydı. Böylece Yahudiler yedinci yıl toprakta çalışmayabiliyorlardı. Bu inanılmazdı. Şimdi bunların hepsi gitmişti. Toprak, Tapınak, Tanrı’nın varlığı. Fakat, sürgünde bile Tanrı Yahudi ulusunun arkasındaydı, şimdi varlığı gizlenmiş olsa bile. Bunu Tanrı’nın sürgünden önce yaptığı hazırlıkta görebiliriz. Babilliler Israel’e ilk saldırdıklarında, Yahudilerin arasından en iyi ve en akıllı 10 000 kişiyi beraberinde götürdüler. Bu o sırada bir felaket gibi görünüyordu. Ancak bu şekilde,Yahudiler daha sonra Babil’e geldiklerinde burada Yahudi bir alt yapı bulabilmişlerdi. Yeşivalar kurulmuş, sinagoglar inşa edilmiş, kaşer bir kasap bulunmuş ve bir mikve yaptırılmıştı. Böylece Yahudi yaşamı burada devam edebilmiştir. Bunun sonucu olarak Babil’de çok az asimilasyon olmuştur. “Babil sürgününde asimilasyon çok nadirdir.” Şimdi tarihte 2500 sene ileri gidelim, Yahudilerin Amerika’ya göç ettikleri zamana. Ne kadar farklıydı.1880den itibaren Çarlık Rusyasındaki katliamlardan kaçan Yahudiler Yeni Dünya’ya yerleşmeye başladı. Ama gittikleri yerde sinagoglar ve yeşivalar yoktu. Sonuç olarak Yahudi tarihindeki tek toplu asimilasyon gerçekleşti. Böylece Babilde, olayların bu şekilde gelişimi pozitif olarak karşımıza çıkmıştır. Bu, tarihte bir çok kez gördüğümüz Tanrı’nın hastalıktan önce tedaviyi vermesine müthiş bir örnektir. SÜRGÜNDE AYAKTA KALMAK Tanrı, Sinay Dağında Yahudilere ‘ölümsüz bir ulus’ olacaklarına dair söz vermiştir ve sözünü tutacaktır: ‘ Yahudiler düşmanlarının topraklarında olduğu zamanlar bile onları reddetmeyeceğim, onları yok ederek anlaşmayı bozmayacağım. Çünkü ben, onların efendisi Tanrı’yım. Onları, atalarıyla bütün ulusların önünde Mısırdan çıkardığımda yaptığım anlaşma için hatırlayacağım.’ (Levililer 26:44) İnsanlık tarihinde, bütün bir ulusun toprağından sürülmesi çok enderdir. Bütün bir ulusu alıp topraklarından dışarı atmak çok garip bir fenomendir. Üst üste bir çok sürgün hiç duyulmamıştır. Çünkü uluslar ilk sürgünden sonra diğer toplumlara karışmışlar ve yok olmuşlardır. Aslında insanlık tarihinde, çok sayıda sürgün yaşamak sadece Yahudi ulusuna özgüdür. Sürgünlere rağmen Yahudiler ayakta kalabilmişlerdir; çünkü Tanrı onlara ‘ölümsüz bir ulus’ olacaklarına dair söz vermiştir. SÜRGÜNDE YAŞAM Babillilerin Yahudilere yaklaşımı ‘yaşa ve yaşamalarına izin ver’ şeklindeydi. Böylece Babil’de yaşam hiç de kötü değildi. Yahudi cemaatini Babil otoritelerinde temsil edecek bir lider bile atanmıştı. İlk lider sürgün edilen Yehuda kralı Yehoiahin oldu. (Krallar 2 25:27) Ona Aramice Reş Galusa sıfatı verildi. ( Aramice eski Yakındoğuda uluslararası kullanılan bir dildi. Bir Sami dili olup, İbranice’yle benzerlikleri vardır. Talmud’un büyük bir kısmının yazıldığı dildir. Babildeki Yahudiler Aramice konuşurlardı ve Israel’e döndüklerinden sonra bile bu dilde konuşmaya devam ettiler.) “ Diaspora Yunanca bir sözcüktür ve dağılma anlamındadır.” Reş Galusa İbranice Roş Galut, türkçede “Diasporanın başı” anlamındadır. (Diaspora Yunanca bir sözcüktür ve dağılma anlamındadır.) Reş Galusa Kral David’in soyundan gelen bir kişidir. Israel’de kral olmasa da, Babil ‘de hem Yahudi cemaatinin temsilcisidir hem de asil bir statüsü olduğu kabul edilir. İlerdeki 1500 yıl içinde yaklaşık 40 kişi bu sıfatı taşıyacaktır. Hepsi köklerini Kral David’e kadar takip edebilir. Bu Yahudi tarihinde hep korunan asil bir soydur. Dünyadaki en eski Diaspora toplumu Babil cemaatidir. Hiç tartışmasız Yahudiler Babil’de Iraklılardan çok daha önce yaşamıştır. 1940larda ve 50lerde Israel’e dönen ‘Bavli’ yahudilerden bir çoğu köklerini Babil sürgünü zamanına kadar takip edebiliyorlardı. Neden orda bu kadar çok kaldıklarının cevabı Babillilerin, Perslerin ve daha sonra Osmanlıların orda yaşamı kolay kılmış olmalarıdır. ( örnek olarak, Yahudiler İspanya’dan kovuldukları zaman Sultan Beyazıt onları kabul etmiştir. Tabii ki herşey her zaman bu kadar kolay değildi. Daniel kitabı, kaşer olmayan yemeği yemeyi, putlara tapmayı reddeden genç adamların Nebukadnezar tarfından zindana atıldığından bahseder. Genç adamlar mucizevi bir şekilde kurtulunca Nebukadnezar Israel’in Tanrısına saygısızlık etmeyi yasaklayan bir ferman çıkarır. DUVARDAKİ YAZI Babil’in son kralı Belşazardır. Çoğu komşu kral gibi Belşazar da Yahudi kaynaklarında yer almıştır. Politeistik dünyada Israel’in Tanrısının bir ünü vardı. Herkes onu tanırdı. Bu yüzden krallar Yahudi inançlarına sadık kalırlardı. Belşazar, Nebukadnezar Israel’i ele geçirdiği sırada Yirmiya’nın yaptığı kehaneti biliyordu: “ Tüm Israel toprakları bir harabeye dönecek ve Israel kabileleri 70 yıl Babil kralına hizmet edecekler. 70 yıl tamamlandığındaysa ben Babil kralını cezalandıracağım...”(Yirmiya 25:11-12) Doğal olarak Belşazar bu durumdan endişe duymaktadır ve yılları saymıştır. Fakat yanlış sayar. M.Ö. 371 yılı geldiğinde Belşazar kehanetin gerçekleşmeyeceğine inanır. Tanrı Yahudileri terketmiştir ve Yirmiya’nın kehanetinde söz verdiği gibi onları topraklarına geri götürmeyecektir: “ Tanrı böyle söyledi, ‘Babil’de 70 yıl geçtikten sonra, size verdiğim sözü tutacağım ve sizi kendi toprağınıza götüreceğim.’( Yirmiya 29:10) Kutlamak için, Belşazar büyük bir ziyafet verir ve Nebukadnezar’ın Yeruşalayim’den çaldıklarını herkesin görmesi için sergiler. Bütün karılarına ve metreslerine Bet-Amikdaş’ın kaplarından içmelerini altın, gümüş,bakır, demir, tahta ve taşın tanrılarını övmelerini emreder.(Daniel 5:1-5) Tam o anda büyük bir el ortaya çıkar ve duvara bir yazı yazmaya başlar. Belşazar tir tir titrer ama kimse duvardaki yazının anlamını çözemez. Sonunda kraliçe ‘ olağanüstü güçleri, zekası ve anlayışı’ olan bir adamın çağırılmasını önerir. ‘ Tanrı’nın ruhunun içinde olduğu ‘ söylenen bu kişi Daniel’dir. Daniel duvardaki yazıyı okumakta hiç zorlanmaz: “ Tanrı senin ülkenin günlerini saydı ve günlerin sonunu getirdi.....ülken ikiye bölündü, Medes ve Pers arasında paylaşıldı.” (Daniel 5:25-28) O gece Pers ve Medes ordusu saldırır. Kral ve etrafındakiler öldürülür. Sadece Nebukadnezar’ın torunu Vaşti hayatta kalır. O da daha sonra Pers kralı Ahaşveroş ile evlenecektir. Yahudi tarihindeki en önemli öykülerden biri Pers İmparatorluğu döneminde yaşanacaktır.



kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
26 Eylül 2007       Mesaj #19
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ

PERS DEVLETİNDE PURİM MUCİZESİ

Darius yönetimindeki Medes ordularıyla, Sirüs yönetimindeki Pers orduları, Babil’e girmiş ve imparatorluğu ele geçirmişlerdir. Babil İmparatorluğu yok olup Pers yönetimi altına girmiştir. O zamanlar dünyanın bu bölümünde neler olduğuna bir bakalım. İlk önce Asur, sonra Babil, en sonunda da Persler…Bunların hepsi büyük Mezopotamya imparatorluklarıydı ve artarda Yahudi insanlarla ilişki içine girmişlerdi. MÖ.375’te Kral Sirüs, yok olan Babil İmparatorluğu zamanında ana vatanlarından sürülen insanların tekrardan eski topraklarına geri dönebileceklerine izin veren bir ferman çıkartmıştı. Bu fermanın bir kopyası şu an İngiliz Müzesi’nde bulunmaktadır. Burada özellikle Yahudiler’in adı geçmese de, Ezra’nın kitabından öğrendiğimize göre bu fermandan Yahudiler de yararlanmışıtır: “ Pers Kralı Sirüs’ün ilk yılında , Allah’ın Yeremya yoluyla duyurduğu kehaneti sonucunda , Allah Sirüs’ün ruhunu yükseltmiş ve tüm krallığında geçerli olacak ,hem sözlü hem yazılı bir karar açıklamasını sağlamıştır: “ Pers Kralı Sirüs şöyle dedi: “ Dünyadaki tüm topraklara sahip olan Allah , Cennetin Allah’ı , bana Yeruşalayim’de bir tapınak inşa etmemi emretti, Yeuda topraklarında…O’nun halkı olan sizler, Yeruşalayim’e dönüp , Yeuda’da Kutsal Tapınağı inşa edin …” ( Ezra 1: 3 ) EVE DÖNÜŞ Yahudiler’in sevinçten dört köşe olup , hemen toparlanıp yola çıktığını düşünüyor olabilirsiniz. Fakat olaylar böyle gelişmemiştir. İmparatorlukta yaşayan yaklaşık 1 milyon Yahudi’den sadece 42,000’i geri dönmüş. Yani 70 yıl önce sürülenlerin ancak %5 ‘i geri dönmüş, %95’i yaşadıkları yerde kalmıştır. Aynı olay 1948 yılında İsrael Devleti kurulduğunda da yaşanmıştır. O zamanlar dünyada 12 milyon Yahudi yaşamaktaydı ve sadece 600.000 ,kişi yani % 5’i İsrael’e gitti. Geri kalan % 95’i sürgünde kalmayı tercih ettiler. Neden? Bu sorunun cevabı MÖ 370’te de, 1948’de de , günümüzde de aynıdır. Diaspora güzeldir.Bu davranış Yahudi tarihinde sürekli tekrar etmiştir. Yahudi tarihinde sıkça rastladığımız bir durum vardır: Yahudiler Diaspora’da ne kadar yükselirlerse, sonunda o kadar aşağı düşerler. Yahudiler, Diaspora’yı ne kadar güzel ve rahat görürlerse, Diaspora’dan Yahudiler’e gelen tepki o kadar fazla ve ağır olur. Bu duruma Mısır’da rastlarız. Yahudiler Mısır’a davet edilir., Oraya yerleşirler, zengin olurlar, ve sonradan neler olduğuna bir bakın: Köle olurlar! Aynı durumu İspanya’da da görüyoruz,sonuçlarıyla Almanya’da da karşılaşıyoruz. Bir zamanlar sevdikleri ve hoş karşılandıkları yerlerde Yahudiler, hep felaketlerle karşılaşmışlardır. MÖ 370 yılında Yeruşalayim’e dönen 42,000 Yahudi, hemen Yeruşalayim’i yeniden inşa etmeye başladılar. Tabii ki yaptıkları ilk iş, Tapınak’ı yeniden inşa etmek olmuştu, çünkü bir Yahudi , dua edecek Tapınak’ı olmadan tam bir Yahudi hayatı yaşayamaz. Yahudiler’i hiçbir zaman sevmemiş ve bu yeni karardan da son derece rahatsız olan Samaritanlar, Pers Devleti’ne bir mesaj göndermiştir. Yahudiler’in inşa etmelerine yasak getirilmesini istemişler , aksi durumda Tapınağı inşa ettikten sonra ayaklanacaklarını iddia etmişlerdir. Ve, bu tehditler sonucunda, Pers Devleti inşa etme iznini dondurur. 18 yıl boyunca hiçbir yapıma izin verilmez. Ve Ester’in kitabıyla ilgili Purim hikayesi de bu arada yaşanır... BU ARADA, PERS DEVLETİ’NDE… Pers Devleti’nde, Sirüs’ün yerine yeni bir kral geçer. Adı Ahaşveroş’tur ve Pers işgalinde Belshazzar ‘ın kraliyet sarayındaki kan banyosundan kurtulan Vaşti ile evlidir. ( Bkz: bölüm 23 ) Ahaşveroş, birkaç yıl evvel, Belshazzar’ın yaptığı gibi bir ziyafet düzenler. Ahaşveroş da , Belshazzar gibi hesaplamalar yapıyordu ve Yeremya’ın kehanetindeki ,Yahudiler’in , İsrael topraklarına yeniden hakim olmaları için geçmesi gereken 70 yıllık sürenin sona erdiğine karar vermişti... ( Aslında, Yeremya , kehanetinde 70 yıldan daha farklı şekillerde bahsetmektedir. Bir tanesinde Allah Yeruşalayim’i ‘ hatırlayacak ‘ , birinde de ‘ kurtaracaktır’. Yeuda’nın alınışından itibaren sayılan ilk 70 senenin sonunda, Yahudiler’e Yeruşalyim’e geri dönüş izni verilmişti. 1. Tapınak’ın yıkılışından itibaren sayılan İkinci 70 sene ise henüz dolmamıştı ve 2. Tapınak inşa edildiği zaman sürenin dolmasına 14 sene daha vardı. ) Bu ziyafete, Ahaşveroş Yahudiler’i de davet eder ve Yahudiler de kendi sonlarını kutlamak için bu ziyafete gelirler ! Bu olay, Diaspora’da Pers Devleti’nde yaşayan Yahudiler’in ne durumda olduklarını iyi bir şekilde gösteriyor… Yıllar öce, “ Babil nehirlerinin kıyısında oturup ağladım” diyen Yahudiler, gittikçe sürgün yaşamının rahatına alışmışlar,ve putperest dünyanın zevk ve mutluluklarına kendilerini kaptırmaya başlamışlardı. Bu yaşama katılmak için içlerinde öyle bir arzu duyuyorlardı ki, Yahudiler, kendilerini aşağılık bir duruma bile getirmekten bile çekinmiyorlardı. Ahaşveroş, içip sarhoş olduktan sonra, kraliçe Vaşti’nin çıplak olarak konuklar önüne çıkmasını ister. Vaşti, bu isteği reddeder, Ahaşveroş da onu öldürtür. Kraliçesiz kalan kral, tüm görevlilerini ülkenin dört bir yanında gönderir ve kendisine uygun kadınların araştırılmasını ister. Ester ‘in de sarayla ilgisi böyle başlamıştır. Kimse onun Yahudi olduğunu bilmez, dayısı Mordehay, Ester’e kimliğini gizli tutmasını söylemiştir. Kral, Ester’e aşık olur , ve saraya çağrılan tüm kadınlar arasında Ester, kraliçe olarak seçilir. ( Ester’in kitabı, en iyi ,Talmud ‘un Tractate megila yorumlarıyla okunur çünkü hikayede birçok olağanüstü ayrıntı gizlidir ve bu ayrıntılar basit okuma sırasında okunmaz. Fakat bu ayrıntılardan, bu dizinin kapsamına girmediğinden .bahsedilmeyecektir. ) AMALEK SOYUNDAN HAMAN Ahaşveroş’un en yüksek yardımcısı, Aman HaAgagi adında bir adamdı. Bu isim size bir yerlerde tanıdık geliyorsa haklısınız. Agagi, Amalek ulusunun kralıydı ve Kral Şaul, emredildiği gibi onu öldürmeyi ihmal etmişti. Aman, Amalek soyundan geliyordu ve Yahudiler’e karşı patalojik bir nefret besliyordu. ( Amalek ideolojisi hakkında daha ayrıntılı bilgi için 16. Bölüm’e bakabilirsiniz) Çeşitli olaylar sonunda, Aman, İbrani takvimine göre 13 Adar’da bütün Yahudiler’in yok edilmesini emreden bir fermanı krala kabul ettirmeye çalıştı. Ve katliamın gününe de ilginç bir yöntemle karar vermişti. Haman ‘purim ‘ denilen zarları atarak bu güne karar verdi. Neden? Amalek düşüncesine göre her olay rastlantısal biçimde belirlenir – her şey şans eseri gerçekleşir. Bu olayları yürüten bir tanrı yoktur. Tanrı da gerçeğin tamamen reddidir. Purim ,‘ Şans’ adı verilen bu bayram da aslında hiçbir şeyin şans eseri olmadığını bizlere gösterir. Aman zarları atıp konuşmaya başladığı andan itibaren , her şey onu açısından tam tersine dönmeye başlamıştır bile. Kraldan onurlandırma bekleyen Aman kendisini, birdenbire ,düşündüğü tüm onurlandırmaları ,düşmanı Mordehay’a yaparken bulur. Kralın yanında, kraliçenin ziyafetine davet edilen ve gururla dolan Aman , burada sadece kraliçenin de bir Yahudi olduğunu öğrenecektir. Ve şimdi de, geri kalan Yahudiler ‘le birlikte , kraliçeyi de öldürmeye teşebbüs etmekle suçlanacaktır. Kraliçenin yatağına atlayıp yalvar yakar merhamet dileyen Aman, bu hareketinden dolayı tecavüze yeltenmekle de suçlanacaktır. İşler, Aman için daha kötü gidemez fakat Aman’ ı asıl yok eden olay şimdi gerçekleşecektir: Mordehay için darağaçları hazırlatan Aman, kendi yaptırdığı darağacında ölüme mahkum edilecektir. Ve dünyadan silip atmak istediği Yahudiler, öldürülmek yerine, onlara tehdit oluşturan düşmanlarının ortadan kaldırılışını izleyeceklerdir. Ester’in kitabında bu hikaye hakkındaki en ilgi çekici nokta, tüm hikaye boyunca Allah’ın adının bir kez bile belirtilmemiş olmasıdır. Buradan öğreniyoruz ki , 2. Bet-Amikdaş’ın yıkılışından sonra Allah, kendini saklamıştır, fakat bizler tarihsel olaylarda O’nun varlığını , Yahudiler’in hayatta kalması için gerçekleştirdiği ,birbiri ardına gelen mucizelerden anlayabiliyoruz , ve böylece İsrael ulusunun ‘ sonsuz ulus’ olacağına dair verdiği sözü tuttuğunu görebiliyoruz. Talmud’dan , bu olayların yaşanacağını Devarim kitabının söylediğini öğreniyoruz: “ O gün yüzümü saklayacağım……” ( Devarim, 31:18 ) ‘ Saklamak ‘ anlamına gelen İbranice sözcük, ‘ Hester ‘ – Ester ismiyle aynı kökten geldiğinden – bu olayları hatırlayarak okunur. ALLAH’IN SAKLI YÜZÜ Birinci Bet-Amikdaş zamanında, Allah’ın varlığını açıkça görebilirdiniz. Allah’ı Yeruşalayim’de hissedebilirdiniz. Allah, aslında her zaman buradadır fakat Bet-Amikdaş’ın yıkılışından beri , insanların içindeki manevi duygular zayıflamıştı ve bu zamandan sonra Yahudiler’in Allah’la ilişkileri daha dolaylı bir hale gelmişti. Bu zamandan itibaren, Allah, daha önce olduğu gibi kendini tarih sahnesinde açıkça göstermeyecektir. Tabii ki Allah her zaman oradadır. O , her şeyi yerli yerine koyan sahne arkasındaki düzenleyicidir. Ester’in kitabında da Allah’ı hastalığa nasıl hemen çare getirdiğini görebiliyoruz. Her şey bir felakete doğru giderken, en sonunda Yahudiler kurtulmuş ve geriye dönüp baktıklarında yaşadıklarının ne kadar olağanüstü olduğunu fark etmişlerdir. Bu Purim’de herkesin sarhoş olup, ‘ Kutsanmış Mordehay’ ile ‘ Lanetlenmiş Aman’ arasındaki farkı anlayamayacak hale gelmelerinin sebebidir. En kötü olayların bile aslında Allah’ın isteği olduğunu bize gösterir.Herşey göründüğü gibi değildir, ve bu da Purim’de maske giymemizin nedenini açıklar. İbranice’de Purim’i en iyi nitelendiren sözcük, ‘ hikayede tersine dönmüş’ anlamındaki ‘venahafoh hu’dur. Şans eseri kötü gözüken olaylar, aslında Yahudiler’in iyiliği için tasarlanmışlardır. Hiçbirşey kaza sonucu gerçekleşmemiştir, aksine herbiri bir tasarımın parçasıdır. Hikaye, aslında Yahudi tarihini de özetler. Tıpkı Purim hikayesinde olduğu gibi, her şey olup bittikten sonra, geriye dönüp bakarız ve olayların nasıl yerli yerine oturduğunu fark ederiz. Hiçbirşey şansa bağlı değildir. Allah , Yahudiler’e yardım etmek ve bu dünyadaki görevlerini başarıyla gerçekleştirmelerini sağlamak için , en kötü durumda bile , olayların Yahudiler’in lehine işlemesini sağlayacaktır. Yahudiler’in bundan sonraki görevi Bet-Amikdaş’ı yeniden inşaa etmektir. Ahaşveroş’tan sonra, Pers kralı 2. Darius olur. Onun Ester’in oğlu olduğuna inanılır ve Darius, Sirüs zamanında Yahudiler’in başladıkları işi bitirmelerine izin verir. Bu , Yahudiler’in tarihlerindeki çok özel dönemlerden biri olan , 2. Bet-Amikdaş’ı tamamladıkları zamandır.


kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
27 Eylül 2007       Mesaj #20
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ
İLK SÜRGÜNDEN DÖNÜŞ
(40 YIL)

II. BET-AMİKDAŞ'IN KURLUŞU

Persler Babil İmparatorluğu’nu ele geçirdiğinde Sirüs’ün hükümdarlığında başlayan ve 18 yıl boyunca kesintiye uğrayan Bet-Amikdaş’ın yeniden inşası, Ester’in oğlu olduğuna inandığımız Pers Kralı II. Darius’un kutsanmasıyla devam etti. Çalışmalar M.Ö. 350 yılında tamamlandı ve Bet-Amikdaş yeniden adandı ama hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Birinci Bet-Amikdaş’ın yoğun ruhaniliği ikincininkiyle karşılaştırılamaz. Sürekli gerçekleşen mucizeler artık yoktur. Peygamberlik de öyle. Aron Akodeş (Ahit Sandığı) gitmiştir: bir Kodeş Akodeşim vardır ama boştur. Aron, On Emir tabletlerini içeren o özel, altın kaplı sedir sandık, Şehina’nın, Tanrı’nın varlığının altından iki altın meleğin açık kanatlarının arasından indiği yerdi. Aron’a ne oldu? Talmud (Taanit’te) bundan söz eder ve iki görüş aktarır. Birinci görüşe göre Babilliler onu alıp götürmüştür. İkinci görüş ise yaklaşan işgali ve yıkımı öngörmüş olan Kral Yoşiah tarafından saklandığını belirtir. (22. Bölüme bakınız.) Talmud’daki ünlü bir hikâyeye göre bir koen Mabetler Tepesi’nde yerinden oynamış bir taş görür ve Aron’un orada saklı olduğunu anlar. Diğerlerine söylemek üzere yola koyulur ama ölür. Bu hikâyenin ana fikri Aron’un bulunmaması gerektiğidir. Henüz... EZRA Yeruşalayim’de Bet-Amikdaş’ı yeniden inşa eden Yahudiler çok iyi niyetli insanlardı ama ne yazık ki liderleri yoktu. Boşluğu doldurmak için Ezra ortaya çıktı. İran Yahudi toplumunun bir lideri, bir sofer (Tora yazıcısı), bilgin ve koen olan Ezra, Kutsal Toprak’taki Yahudi toplumunun başında bir kral ya da peygamber olmadan zorlandığını duyar. Yanına liderlik yetenekleri bulunan, iyi seçilmiş 1.496 adam alır ve yardıma koşar. Talmud’un Ezra hakkındaki görüşü o kadar olumludur ki ondan, “Moşe daha önce ortaya çıkmasaydı, Tora Yisrael’e Ezra aracılığıyla verilirdi” diye söz etmektedir (Sanhedrin 21b). Bu büyük övgü Ezra’ya, Yahudi ulusunun ruhaniliğini yeniden oluşturduğu ve Tora kanununu ülkeye yeniden yerleştirdiği için yapılmaktadır. En önemli reformları arasında asimilasyona ve karma evliliklere karşı yürüttüğü savaş vardır. Gerçekten de Ezra’nın Kitabı Yahudi olmayan kadınlarla evlenen bütün erkekleri kınar ve isimlerini verir: 112 erkeğin her birinin ismi (Ezra 10:18-44). Mesele nedir diye sorabilirsiniz. Neticede sadece 112 adam yoldan çıktı. Bugün milyonlarca Yahudi karma evlilikler yapıyor. Amerika’da karma evlilik yapma oranı %60. Mesele şu ki 2.500 yıl önce bir Yahudi’nin karma evlilik yapması hakaret sayılıyordu. Şimdi toplum bunu normal karşılıyor. Hatta Amerika’da “progressive-ilerlemekte olan” diye adlandırılan topluluklar, Tora’nın tekrar tekrar yerdiği ve Yahudi halkının ölümüne yol açacak olan bir şeye yasallık kazandırmak için karma evlilikleri kutsayacak rabi’ler aramaktalar. Ezra’nın çabalarıyla bu karma evlilikler bozulur. Herkes –ülkenin dört bir yanından kadın ve erkekler- Yeruşalayim’de toplanır ve Tora yüksek sesle okunur. Sonunda hepsi karma evlilik yapmamaya ve Tora’ya uymaya ant içer. (Nehemya 10:30-31) RUHANİ BOŞLUK Ezra’nın (ve diğer liderlerin) çabalarına karşın Bet-Amikdaş, ruhani açıdan öncekinin soluk bir kopyasıdır. sırada görüntü olarak mütevazı bir yapıdır. Büyük Herod tarafından (M.Ö. 30 dolaylarında) yeniden inşa edilecek, görkemli bir görünüm alacak ama Birinci Bet-Amikdaş ile karşılaştırıldığında ruhani olarak boş kalacaktır. Koen Gadol’lar olacağı halde bu kurum yoldan çıkacaktır. Talmud’a göre yaklaşık 410 yıl süren Birinci Bet-Amikdaş dönemi boyunca sadece 18 Koen Gadol olmuştur. 420 yıllık İkinci Bet-Amikdaş süresince 300 Koen Gadol olmuştur! Talmud’dan biliyoruz ki Yohanan 80 yıl boyunca, Şimon 40 yıl boyunca, Yişmael ise 10 yıl boyunca Koen Gadol idi. Bu demektir kadar geriye kalan 290 yılda 298 koen görev aldı. Yani yaklaşık yılda bir koen. Bunun sebebi nedir? Talmud der ki Kodeş Akodaşim Yom Kipur dışında girilmesi yasak olan bir yerdi. Koen Gadol sadece o gün, Tanrı’nın huzurunda özel ritüeller yapmak üzere oraya girerdi. Ama Koen Gadol’un kendisi ruhani olarak temiz değilse ve odaklanamıyorsa, Tanrı ile o heyecan verici karşılaşmaya dayanamıyor ve hemen oracıkta ölüyordu. İkinci Bet-Amikdaş döneminde Koen Gadol’a, öldüğü takdirde Kodeş Akodaşim’den dışarı çekilebilmesi için bir ipin bağlandığını biliyoruz. Koen Gadol’luk İkinci Bet-Amikdaş döneminin büyük bir kısmında yoldan çıkmış bir kurum olduğundan, Koen Gadol’lar her yıl ölüyordu. Yine de insanlar bu iş için çıldırıyor, görev en yüksek bedeli ödeyenin elinde kalıyordu. O halde sorulması gereken soru: Madem ki Yom Kipur’da ölecekti, bu işi kim isterdi? Olası bir yanıt, adayların öylesine büyük egoları vardı ki başarabileceklerini düşünüyorlardı. İşler böylece kötüye gitmeye başladı. PEYGAMBERLİĞİN KAYBEDİLMESİ İşler neden böyle kötü gitti? Bunun en büyük nedeni peygamberliğin yok olmasıdır. Çevrede peygamberler varken sapkınlık mümkün değildi. Peygamber Tanrı ile konuşur ve bir sapkını hemen yola getirirdi. Kimse peygamberliğin ve açık mucizelerin karşısında Yahudiliğin temel öğretilerini inkar edemezdi. Ama peygamberlik kaybolunca ve merkezi otorite zayıflayınca insanların yoldan çıkması ve kutsal kurumların (Koen Gadolluk gibi) bozulması kolaylaştı. Peygamberlik kayboldu çünkü Tanrı artık eskisi gibi Yahudi halkının yanında değildi. Aynı zamanda insanlar ruhani olarak daha zayıftı ve peygamberliği başaracak yoğun ruhani çalışmayı yapamıyordu. Peygamber olmak için ruhani olarak mükemmel ve kendinize tamamen hakim olmanız gerekir. Bu, Yahudiliğe göre büyük adamın kim olduğunun en son tanımıdır. Bilgeler şöyle der: “Büyük adam kimdir? Kendini fetheden.” (Pirke Avot 4:2) Yahudi anlayışına göre peygamberlik sadece geleceği önceden bilmek değildir. Fiziksel dünyanın ötesine geçme durumudur. Yani peygamber öyle yüksek bir anlayış düzeyine ulaşır ki Sonsuz ile iletişim kurabilir. Moşe en yüce peygamberdi, yani insani olarak mümkün en yüksek peygamberlik seviyesine ulaştı. Ama daha düşük seviyelere ulaşan ve peygamber olan birçok -Tamud’a göre yüz binlerce- kişi vardı. Şaul’un hikâyesinde (16. Bölüm) Yahudi halkının kayıp eşyalar dahil, nasıl her konuda peygamberlere başvurduğundan söz etmiştik. Ama bu olgu Bet-Amikdaş’ın yıkılmasıyla ortadan kayboldu ve yeniden inşa edildiğinde geri gelmedi. Nasıl peygamber olunduğu ile ilgilenen varsa... böyle bir talimat kitabı mevcut. Adı “Doğrunun Yolu”, 18 yüzyılda Ramhal olarak da bilinen büyük Kabalacı Rabi Moşe Hayim Luzzato tarafından yazılmıştır. Bu, kendinizi fiziksel, duygusal ve tinsel olarak tamamıyla nasıl kontrol edebileceğiniz, bu dünyanın ötesine geçebileceğiniz ve peygamber olabileceğiniz hakkında bir kılavuzdur. Ama bu kitabı hatmetseniz bile peygamber olamazsınız. Neden mi? Çünkü peygamberlik ancak Yahudi halkının geride kalanı da ruhani açıdan yüksek bir seviyede ise mümkündür. Birey olarak olağanüstü yüksek bir seviyeye ulaşabilirsiniz ama ancak o kadar. En üste çıkmak ve sınırı yarmak için Yahudi halkının omuzlarının üzerinde durmanız gerekir çünkü peygamberlik düzeyine ulaşmak için bütün ulusta minimum bir ruhanilik düzeyi bulunmalıdır. Ulus bu düzeyin, bu sınırın altına düşerse, ayak parmaklarınızın ucunda istediğiniz kadar yukarı uzanın, başaramayacaksınız. İkinci Bet-Amikdaş döneminde Yahudi halkının belli bir ruhanilik sınırının altına düştüğünü ve hiçbir zaman o düzeye tekrar ulaşamayacağını göreceksiniz. Tamud o zamanda, daha önceki zamanlarda yaşadıkları takdirde muhakkak peygamber olacak kişilerin yaşadığını söyler. Ne var ki peygamberlik kapısı Yahudi halkının suratına kapanmıştır... Ve Mesihsel döneme kadar da açılmayacağı söylenmektedir. Yahudi halkının ruhani olarak zayıfladığını fark eden bir grup bilge lider bir araya geldi ve Yahudiliği güçlendirme hedefiyle Sanhedrin’i (Yahudi Yüce Mahkemesi) 70 üyeden 120 üyeye çıkardı. Bunlar Büyük Meclisin Adamları’ydı.



Benzer Konular

24 Şubat 2012 / Misafir Din/İlahiyat
23 Ağustos 2016 / Misafir Din/İlahiyat
27 Haziran 2012 / GusinapsE Din/İlahiyat
12 Mayıs 2014 / Mystic@L Din/İlahiyat
18 Ağustos 2013 / Mira Din/İlahiyat