Arama

İlkel Dinler

Güncelleme: 3 Kasım 2008 Gösterim: 6.970 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
3 Kasım 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İLKEL DİNLER. "İlkel" sözcüğü, çoğu zaman "basit" hatta "kaba " anlamında kullanı­lırsa da aslında ilk yi da eski anlamına gelir. İlkel dinler dendiğinde de söz konusu olan, Müslümanlık, Budacılık ve benzerleri gibi kurumlaşmış dinlerden çok önce ortaya çık­mış olan eski dinlerdir. Daha sonra ortaya çıkan dinler gibi ilkel dinler de insanların dünyaya ve yaşama ilişkin temel düşünceleri­ni, doğal ve toplumsal olaylara getirdikleri açıklamaları içerir.
İlk dinlerin günümüzden 200 bin yıl önce, belki daha da eski bi|r zamanda ortaya çıktığı sanılmaktadır. Yazının bulunmasından on binlerce yıl önce yaşaimış insanların ne düşün­düklerini ve ne yaptıklarını kesin olarak bilmemize olanak yoktur. Ama çeşitli kanıtla­ra dayanarak güçlü varsayımlarda bulunabili­riz. Örneğin arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bulgulardan eski insanların çakmaktaşlarını yontarak ok ve mızrak uçları yaptıklarını, bu ilkel silahlarla yabanıl hayvanları avladıkları­nı ve yaşamlarını bkı yolla sürdürdüklerini öğreniyoruz. Bunun iidışında balık tuttukları­nı, deniz kabukluları^ kabuklu yemişler, mey­ve ve sebze topladıklarını da biliyoruz.
Sponsorlu Bağlantılar
Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen ilk insanlar yiyecekleri, giyecekleri ve barınakları konu­sunda tam anlamıyla doğaya bağımlıydılar. Çünkü yiyeceklerini;! doğadan elde ediyor, hayvan postu giyiyorjve mağaralarda yaşıyor­lardı. Bu yüzden Fransa'da Lascaux, İspan­ya'da Altamira mağaralarında bulunan ve bilinen ilk sanat yapıtları olarak kabul edilen duvar resimlerinin çoğunlukla yabanıl hay­vanları ve bunları avlayan insanları konu alması şaşırtıcı değildir. Bu mağaralarda ge­yik ya da ayı gibi hayvanları taklit etmek amacıyla hayvan maskesi takmış insan resim­leri de vardır . Afrika, Asya ve Avustralya ile Güney ve Kuzey Amerika'da da benzer kaya resimleri bulun­muştur. Tıpkı kaya üzerine çizilen resimler gibi ilkel dinler de insanla, insanın yaşamak için bağım­lı olduğu hayvan ve bitkiler dünyası arasında­ki ilişkiye yönelikti. Bunu destekleyen bir başka kanıt da dünyada hâlâ var olan ve atalarımız gibi avcılıkla ve yabanıl bitkileri toplayarak geçinen toplulukların, çeşitli hay­vanların, bitkilerin hatta cansız nesnelerin soyundan geldiklerine inanmalarıdır .
İlk dinlerde dünyanın ya da evrenin oluşu­mu oldukça karmaşık bir biçimde algılanmış­tı. Bugün bile Sibirya'da, Kuzey ve Güney Amerika'da, Avustralya'da, Büyük Okyanus' taki adalarda avcılık ve toplayıcılıkla geçi­nen, temelde evreni hâlâ eski insanlar gibi algılayan, küçük insan toplulukları yaşamak­tadır. Onlara göre, evren üç ayrı kattan oluşur: Gök, yer ve yeraltı. Gök ve yeraltı, tıpatıp gerçek insanlara ve hayvanlara benze­yen görünmez ruhları barındırır. Bu üç kat hem aşağıya, hem de yukarıya uzanan ve bazen dev bir ağaç olarak düşünülen bir kanal ya da yolla birbirine bağlanır. Katlar arasın­daki tehlikeli yolculuğu ancak şaman denen olağanüstü güce sahip din adamları gerçekleş­tirebilir
İlk din adamları olan samanların ruhlarla konuşabildiğine ve yandaşları için onlardan yardım sağlayabildiğine inanılırdı. Taş Devri mağara resimlerinde hayvan maskesi takmış ya da hayvan postuna bürünmüş olarak göste­rilen insanlar, belki de yabanıl hayvan sürüle­rini doğaüstü yollarla etkileyerek daha kolay avlanmalarını ya da tuzağa düşmelerini sağla­maya çalışan samanlardı. Kötü ruhları kov­makta etkili olan samanların ayrıca başka dünyalardaki görünmez hayvanların yardımıy­la hastalıkları da iyileştirdiğine inanılırdı.
Gerek ilkel, gerek daha sonra ortaya çıkan tektanrılı dinlerin temel özelliği, elle tutulup gözle görülebilen şeyleri "madde" ve elle tutulup gözle görülemeyenleri "ruh" biçimin­de ikiye ayırmasıdır. Bir başka temel özellik de, kutsal sayılan yüce varlıklarla ya da Tanrı'yla sıradan insanların iletişimini sağla­yan din görevlilerinin bulunmasıdır. İlkel din­lerde bazısı yardımsever, bazısı da tehlikeli ve korkunç bir hayvan görünümündeki ruhların varlığına inanılırdı. Dinsel kaynakların araştı­rılmasından çıkan sonuçlara göre yılan, hay­vanlar arasında en çok korkulanı ve tapılanıy-dı. İlkel dinlerde kutsal sayılan hayvanlara Sibirya ve Kuzey Amerika'da ayı, Orta ve Güney Amerika'da kaplan, Hindistan'da kobra, Avustralya ve Orta Afrika'da gökku­şağı renklerine bürünmüş düşsel bir yılan örnek verilebilir.
Çoktanrılı ilkel dinlerde tüm canlıların ve cansız nesnelerin içinde bir ruh (can) bulun­duğuna inanılırdı. Buna animizm denir. Ani­mizme günümüzde Afrika'nın bazı bölgele­rinde, Avustralya Yerlileri arasında ve Polinezya'da rastlanır.
Afrika ve Asya'daki pek çok toplumda rastlanan "atalara tapınma" da ilkel bir dinsel inançtır. Atalara tapınmada, yaşayanlarla ay­nı soydan gelen ya da öyle olduğu kabul edilen ölülerin ruhlarına saygı gösterilir, yar­dım istenir ve onlardan korkulur. Bazı toplu­luklarda ata ruhlarının tanrılaştırıldığı da gö­rülür. Atalara tapınma Mısır, Çin ve Japon­ya'da çok yaygındı.
Birden fazla ruh ya da tanrı ve tanrıça tanıyan dinlerde bu ruhlardan ya da tanrılar­dan bazıları öbürlerine üstün tutulurdu. İlkel dinlerde Dünya'ya üstün bir ruh gözüyle bakıldığını ve yaratıcı bir ana tanrıça olarak tapıldığını gösteren kanıtlar bulunmaktadır. Değişik zamanlarda Dünya'ya, Güneş'e, Ay'a, ayrıca çeşitli gezegenlere ve yıldızlara tapıldı. Güneş, Ay ya da benzer yaratıcı ruhların, dünyayı nasıl yarattığını dile getiren öyküler uyduruldu. Bu yaratılış efsaneleri daha sonra ilkel dinlerin bir parçası haline geldi (bak. Efsane ve Mitler). Büyük bir bölümü kabile toplumlarında hâlâ anlatılan ve kuşaktan kuşağa aktarılan bu efsaneler dünyanın oluşumuna ve işleyişine ilişkin açık­lamalar getirir.
Çoktanrılı dinlerin ve inanışların bazıların­da, öbürlerinden üstün olduğuna inanılan iann, tanrıça ya da ruh genellikle soyut bir kavramdır ve kişileşt)irilmez. Her şeye gücü yeten doğaüstü bir varlık olduğuna inanılan ve çoğunlukla "Gök "Tanrı" adıyla bilinen bu güç daha sonra tektafirılı dinlerdeki Tann'ya dönüşmüştür.
Yaşamak için doğaya bütünüyle bağımlı olan ilk insanlar için mevsimlerin değişmesi büyük önem taşıyordu. Çünkü mevsim deği­şiklikleri bütün hayvanların hareketlerini ve çoğalmalarını, bitkilerin de büyümelerini ve ürün vermelerini etkiliyordu. İnsanlar, Gü­neş'in öğlenleri göktet bulunduğu yerin mev­simlere bağlı olarak değiştiğini ve Ayin aylık evrelerinin, zamanın yıllık akışının hesaplan­masında kullanılabileceğini fark ettiler. Ayla­rı ve haftanın günlerini gösteren modern takvimlerin hazırlanmasından çok önce böyle bir takvimden yararlanılırdı. İlkel dinlerde yılın başlıca dönüm »noktaları, özellikle kış ortası ve yaz ortası, büyük şenlik ve törenlerle kutlanırdı. O çağlarda, ruhların, tanrıların ve tanrıçaların görünmeyen dünyasına çok önem verilirdi. Değişmiş biçimleriyle şenlik gelene­ği bugün de sürdürülmektedir.



MsxLabs & TemelBritannica

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

11 Mart 2009 / sedat sencan Sosyoloji
17 Eylül 2008 / Misafir Psikoloji ve Psikiyatri
3 Kasım 2008 / asla_asla_deme Sanat
28 Mayıs 2010 / _Yağmur_ X-Sözlük