Arama

Hacı Bayram Veli

Güncelleme: 7 Haziran 2012 Gösterim: 45.853 Cevap: 4
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
25 Eylül 2007       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Hacı Bayram Veli
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Gerçek adı Numan olan Hacı Bayram Veli, Ankara yakınlarında Solfasol köyünde doğdu, Ankara da, bugün Hacı Bayram Camii'nin bulunduğu yerde öldü. Babası, tarımla geçinen Koyunluca Ahmed'dir. Numan, bir süre babasının tarlasında çalıştı. Okumaya olan eğilimini sezen babası, onu Ankara'da Karamedrese'ye verdi. Numan orayı bitirince, bilgisini arttırmak amacıyla, Bursa'ya gitti, orada da bir süne öğrenim gördükten sonra Ankara'ya döndü. Önceleri Halveti ve Nakşıbendi tarikatlarından esinlendi, kısa süre içinde konuşmalarının etkisi, bilgisinin genişliğiyle ün sağladı. Ününü duyan Şeyh Hamidüddin, onu Kayseri'ye çağırdı. Numan Kayseri'ye gidip bir süre Şeyh'in yanında kaldı. Kurban Bayramı'nda geçen bu olay nedeniyle Şeyh ona "Bayram" adını verdi. Bir süre sonra Şeyh ile hacca gidince Hacı Bayram, Kayseri'de Şeyh Hamidüddin'den tarikat geleneğine göre "ışık" denen gerekli bilgiyi aldıktan sonra kendini tasavvufa verdi, sonradan Bayramilik adıyla bilinen tarikatın ilk öğelerini oluşturdu. Çevresinde toplananların çoğalması, tasavvuflal ilgili düşüncelerinin şeriatla bağdaşmaması üzerine, kendisine kuşkulu, sakıncalı bir kimse diye bakıldı. Durumu öğrenen Sultan II. Murad, onu Edirne'ye getirtti., bilgisinin derinliği, yüreğinin arınmışlığı karşısında duygulanınca söylenenlere inanmadı, onu Ankara'da Karamedrese'ye, sonra Bursa Medresesi'ne Müderris olarak atandı. Hacı Bayram Şeyh Hamidüddin'in ölümünden sonra, müderrisliği bıraktı, yaşamını tekkesinde, çevresinde toplananları yetirtirmekle geçirdi. Düşüncelerini içeren Öztürkçe şiirler yazdı.

Hacı Bayram Veli'nin tasavvufla ilgili görüşleri, kendinden sonra gelenlerce belli bir inanç düzeni olarak benimsenen Bayramilik'te son biçimini almıştır. Varlık birliği anlayışına dayanan, insanla, Tanrı'yı birbirine yaklaştırma amacına güden Bayramilik'in uyulması gereken kesin ilkeleri "zikr" denen töreni oluşturur. Bayramilik'e göre bir anış, Tanrı'ya ulaşmak için kendini olgunlaştırma eğitimi olan bu tören açık ve gizli ya da sesli ve sessiz olmak üzere iki türlüdür. Törene katılacak dervişler, bir daire oluşturacak biçimde diz çökerek otururlar. Sonra şeyhin yönetimi altında Tanrı adları yüksek sesle anılır. Hangi adların anılacağını şeyh saptar. Bu törende dervişler gözlerini yumarlar. Bu da Tanrı'dan başka bir varlık görmemek kendini tanrıya vermek anlamına gelir.

Hacı Bayram Veli'nin geliştirdiği inanca göre temel varlık Tanrı'dır. Tanrı bütün evreni kaplamıştır, tektir, önsüz-sonsuzdur, yaratıcıdır. Kendini tasavvufa veren bir kimsenin uyması, bağlanması gereken üç ilke vardır: A) Bütün işlerin, eylemlerin kaynağı Tanrı'dır, İnsan bir araç durumundadır. İnsan istenci tanrısal istencin bir bölümü niteliğindedir. B) Tanrı bütün varlıklarda görünür, gerçekte varolmak Tanrı'nın görünmesidir; C) Bütün nitelikler (sıfatlar) birer tanrısal görünüştür. Hacı Bayram Veli, bu üç ilkeyi tevhid-i ef'al (eylemlerin birliği) tevhid-i sıfat (nitelikler birliği), öz birliği kavramlarıyla açıklar. Tasavvufta varlık birliği olarak nitelenen bu inanca göre düşünen Tanrı'dır; yaratan ve eylemde bulunan Tanrı'dır.

Hacı Bayram Veli,kişinin içine kapanarak bütün geçici varlıklardan yüz çevirerek derin düşünceye dalmasıyla Tanrıyı bir ışık olarak gönlünde görebileceği kanısındadır. Ona göre insan gönlünde, karşılıklı,iki yay vardır. Bu yaylardan biri gönülden dışarı taşmayı, evrene açılmayı, evrende görünen tanrısal varlığı kavramayı sağlar. Gerçekte gönül bütün biçimler içinde en olgunu olan bu dairedir. Kişinin gönlünde tanrısal varlığı görebilmesi için cezbe, muhabbet, sırr-ı ilahi denen üç ilke daha vardır. Bunlardan birincisi bütün varlıklardan yüz çevirip Tanrıya yönelme, aşırı bin kıvanca kapılma anlamına gelir. İkincisi Tanrı'dan başka bir varlığı sevmeme, Tanrı'nın ancak sevgiyle bilinebileceğine inanmaktır. Üçüncüsü de tanrısal gizeme varmadır. Bu ilkeleri uyguladıktan sonra son aşama Tanrı'ya varma gelir. Bunun da üç kuralı vardır.
a) Bütün eylemleri yok sayarak yalnız tanrıyı düşünmek, bütün eylemlerde tanrıdan başka bir varlık olmadığına inanmak.
b) Bütün niteliklerin Tanrıdan geldiğini kavramak, Tanrı dışında bir niteliğin bulunamayacağı kanısına ulaşmak.
c) Tanrı özünden başka bir öz bulunmadığı sonucuna vararak kendi varlığının yokluk olduğunu bilmek.

Hacı Bayram Veliye göre tek gerçek olan Tanrı'ya ulaşmak, onu gönülde bir ışık olarak görmekle sağlanabilir. Bu da olgunluğun en üst aşamasına çıkmış kişi için söz konusudur. Bunlar bilginin öğeleri durumundadır. Varlık birliği denen bütünü oluşturur.

Bayramilik'teki bütün düşünce ve inanç öğeleri yeni değildir. Tanrı'nın bir ışık olarak görünüş alanına çıkışı, bütün varlık türlerinin Tanrı'sal bir yansıma sayılışı akımdan kaynaklanır. Dairenin en olgun biçim diye anlaşılması da Pythagoras ile Aristoteles öğretilerinden beslenen bir görüştür. Aristoteles açık örneğidir. Sağ, sol, ön, arka ,üst, alt gibi altı yönü bir felsefe sorunu durumuna getiren Aristoteles'tir. Hacı Bayram Veli, felsefeden kaynaklanan bu inanç öğelerini doğrudan doğruya inceleyerek değil tasavvuf geleneğiyle öğrenmiştir. Onun kurduğu Bayramilik'ten Şemsiye ve Melâmiye adlı iki tarikat doğmuş, bu ikisinden de türlü kollar türetmiş, düşüncelerinin etkisi Anadolu'da büyük olmuştur.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Hacı Bayram Veli nereli hayatı kimdir.
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
2 Nisan 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Hacı Bayram-ı Veli
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar

Hacı Bayram Veli, (Ankara, 1352 - Ankara, 1429) Türk mutasavvıf ve şair. Türbesi, Ankara'da Hacı Bayram Câmii'nin bitişiğinde bulunmaktadır.


Hayatı

Doğum ismi, Numan bin Ahmed, lakabı "Hacı Bayram"dır. 1352 (H. 753) tarihinde Ankara’nın Çubuk Çayı üzerinde Zülfadl (Sol-fasol) köyünde doğdu. Hacı Bayram-ı Veli, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’da yetişti. Eserlerini Türkçe olarak yazarak Türkçe kulanımını Anadolu'da önemli şekilde etkiledi.
Sultan Murad Han verdiği ünlü bir fermanda, Hacı Bayram-ı Veli'nin talebelerinin, yalnız ilim ile meşgul olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildirmiştir.
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u feth edeceğini II. Mehmed'in babası II. Murad'a bildirdiği rivayet olunur.
Bir gün medreseye birisi gelerek; “İsmim Şüca-i Karamani’dir. Hocam Hamideddin-i Veli’nin selamı var. Sizi Kayseri’ye davet ediyor. Bu vazife ile huzurunuza geldim.” dedi. O da, Hamidüddin ismini duyunca; “Baş üstüne, bu davete icabet lazımdır. Hemen gidelim.” diyerek müderrisliği bıraktı. Birlikte Kayseri'ye yöneldiler ve Somuncu Baba diye bilinen Hamideddin-i Veli ile Kurban Bayramında buluştular. O zaman Hamideddin-i Veli; “İki bayramı birden kutluyoruz!” buyurdu ve ona Bayram lakabını verdi. Talebeliğe kabul etti. Din ve fen ilimlerinde yüksek derecelere kavuşturdu.
Hacı Bayram-ı Veli, hocasının vefatından sonra Ankara’ya gelerek doğduğu köye yerleşti. Yeniden talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Sohbetleriyle hasta kalplere şifa dağıttı. Talebelerini daha çok sanata ve ziraate sevk ederdi. Kendisi de geçimini ziraatle sağlardı. Açtığı ilim ve irfan ocağına, devrinin meşhur alimleri, hak aşıkları akın etti. Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sekini, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızade Ahmed (Bican) ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin bunların en meşhurlarıdır.
Fatih’in babası Sultan İkinci Murad Han, Hacı Bayram-ı Veli’yi Edirne’ye davet edip, ilim ve manevi derecesini anlayınca, fevkalade hürmet göstermiş, Eski Cami'de vazettirmiş, tekrar Ankara’ya uğurlamıştır.
Sultan İkinci Murad Han kendisinden nasihat isteyince; İmam-ı Azam’ın, talebesi Ebu Yusuf’a yaptığı uzun nasihatı yaptı: “Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fasıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyarete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese itimad ver, ahbablık kur. Zira dostluk, ilme devamı sağlar. Bazan da onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.”
Hacı Bayram-ı Veli, ömrünün sonuna kadar İslamiyeti yaymak için çalıştı. 1429 (H. 833) tarihinde Ankara'da vefat etti. Türbesi kendi ismiyle anılan Hacı Bayram Camii'ne bitişik olup, ziyaret mahallidir. Vefatından sonra Bayramiyye yolunu talebelerinden Akşemsettin ve Bıçakçı Ömer Efendi devam ettirdiler.
Hacı Bayram-ı Veli, Yunus Emre tarzında şiirler söylemiştir. Şiirlerinde "Bayrami" mahlasını kullanmıştır.

Sosyal ve Kültürel Hayattaki Rolü

Hacı Bayram-ı Veli herşeyden önce bilim ve tasavvufu birleştirmeyi başarmış bir sufidir. İslamiyeti ilmi açıdan ele alarak iyice anlamış, önce profesör olarak medresede öğrenci yetiştirmiş sonrada tasavvuf hayatına adımını atmıştır. Tasavvuf felsefesi bakımından kendinden öncekilere göre bir yenilik getirmemiştir. Ancak mutasavvıf olarak dünyayı red ve terk yerine, onu imara yönelmiş etrafındakileri de teşvik etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin bu yanı devrine göre çok ileri görüşü simgeler. Hacı Bayram-ı Veli’nin etrafında okuma yazma bilmeyenler ve o devrin her çeşit meslek gruplarından insanlar bulunduğu gibi başta Akşemseddin olmak üzere Germiyanoğlu Şeyhi, Eşrefoğlu Rumi, Ahmed Bican, Yazıcıoğlu Muhammed gibi bilimadamları da bulunuyordu. Bu kadar farklı kültür gruplarını aynı potada eritmesi de büyük bir başarıdır. Müridlerini el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirmiştir. Kısacası herkese çalışma tavsiyesinde bulunmuş kendisi de buğday, arpa, burçak yetiştirerek onlara yaşayan örnek olmuştur. Bu şekilde müridlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu’ya Orta Asya’dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış, Anadolu’da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti'nin medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır. Hacı Bayram-ı Veli’nin koyduğu imece usulü, yani hasadı bütün köylülerin katılımı ile ortaklaşa toplama yöntemi bugün bile hala Anadolu’da uygulanmaktadır. Anadolu’da ondan başka aynı etkiyi sağlamış bir mutasavvıf gösterilemez.
Hacı Bayram-ı Veli‘ye göre toplum iki ana kesime ayrılır: Zenginler ve yoksullar. Bu iki grubun arasında köprü kurulması ve yoksulların sosyo ekonomik güvenliğinin sağlanması görevini yaşadığı dönemde Hacı Bayram-ı Veli gerçekleştirmiştir. Mübarek aylarda müridleriyle beraber Ankara’nın ticari merkezlerinde dolaşır, dükkân sahiplerinden isteyenler zekat ve sadakalarını dervişlerin taşıdığı büyük bir torba içine atarlardı. Bu paralar bir yardım sandığında toplanır kimsesiz yaşlılara, dul bayanlara, öksüzlere, evlenemeyecek kadar fakir genç kızlara ve erkeklere, kitap alamayacak kadar fakir öğrencilere kısacası tüm ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Görüldüğü gibi günümüzün Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Bağkur gibi sosyal yardımlaşma organizasyonlarının temeli bundan beş buçuk asır önce Hacı Bayram-ı Veli tarafından atılmıştır.
Hacı Bayram-ı Veli'nin güzel adetlerinden biri de tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmasıdır ki bu adet kök olarak Orta Asya tasavvuf geleneğine, Hoca Ahmet Yesevi'ye dayanır. Tekkesindeki bu kazanda sürekli gece gündüz burçak çorbası kaynar; gelen geçen, zengin fakir, büyük küçük, kadın erkek herkes içerdi.
Hacı Bayram Camii tekkesinde hergün sabah ve yatsıdan sonra zikir meclisleri kurulur, öğle namazından önce ve sonra başta müridler olmak üzere her gruptan insana tefsir, fıkıh, hadis, kelam hatta felsefi ağırlıklı tasavvuf dersleri verilirdi. Bu şekilde toplumun eğitimi de gerçekleştiriliyordu.
Hacı Bayram-ı Veli Anadolu’da dil ve kültür birliğinin sağlanması için Türkçe eserler yazılmasında Leme’at ve Gülşen-i Raz gibi eserlerin Türkçeleştirilmesinde etkili olmuş kendisi de halkın anlayacağı dilden, Ahmet Yesevi geleneğine uygun olarak şiirler yazmıştır. Devrinde Arapça ve Farsça eser vermek revaçta iken, Hacı Bayram-ı Veli‘nin halk ile diyalog kurabileceği Türkçe'yi tercih etmesi belli bir misyona delalet eder. Bu misyon Anadolu’da dil birliğinin sağlanması ve Türk kültürürün hakim olmasıdır. Türkçecilik akımı müridlerini de etkilemiş, bu sufiler özellikle Türkçe eserler vermişlerdir. Yazıcıoğlu Muhammed, Ahmet Bican, Eşrefoğlu Rumi gibi öğrencilerinin Envaru-l Aşıkin, Muhammediye, Müzekki’n Nüfus gibi eserleri Anadolu'da yıllarca kolaylıkla okunmuştur halkın elinden düşmemiştir.

Hacı Bayram-ı Veli Camii Çilehanesi

Bayramilik’te manevi olgunluğu elde etmek üzere kırk gün süre ile insanlardan ayrılıp küçük bir çile odasında kalıp Allah’ı düşünmek, ona ibadet etmek, onun isimlerini anmak, susmak, az yemek, az içmek gibi uygulamalar büyük önem arzeder. Burda amaç zihnin Allah düşüncesi üzerinde yoğunlaşma yeteneği elde etmesidir. Bu uygulamanın temelinde Peygamber Muhammed'in peygamberlik gelmeden önce Hira mağarasında bir süre insanlardan uzak kalması, yine onun Ramazan ayının son on gününde itikafa çekilmesi vardır.
Çilehanenin biri caminin doğu kapısına açılan ancak şimdi ızgara ile kapatılan, diğeri ise son cemaat yerinin doğu köşesinde olmak üzere iki asıl girişi vardır. Ayrıca caminin içinden de merdivenli bir girişi bulunmaktadır. Günümüzde girişler son cemaat yerinden yapılmaktadır.
Çilehanenin bulunduğu alan cami gibi dikdörtgen planlıdır. Ancak bu dikdörtgen düzgün kenarlı değildir. Taş duvarlar, beyaz badanalı ve sadedir. Süsleme yapılmamıştır. Her iki girişten merdivenle, harimin yaklaşık 1/10 büyüklüğündeki düzgün olmayan bir dikdörtgen şeklindeki odaya inilir. Bu odanın batısında, yarı büyüklüğünde ikinci bir oda daha vardır. Bu odalardan ilki çeşitli amaçlarla kullanılabilecek bir giriş, diğeri abdest odasıdır. Günümüzde bu odalar ibadet amaçlı kullanılmaktadır.
Çilehanenin çile odaları ilk odaya açılan düzgün olmayan bir koridor boyu sıralanmışlardır. Bunlar dört tanedir. En sondaki çile odası mihrabın altına oldukça yakındır. Düzgün olmayan kare planlı bu odaların havalandırma bacaları vardır. Bu odaları Hacı Bayram-ı Veli ve öğrencileri Akşemseddin, Şeyh Eşrefoğlu Rumi ile tarikat üyeleri kullanmışlardır.

Hacı Bayram-ı Velî'den Nasihatler

  • Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.
  • Hiçbir günâhı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur.
  • İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız
  • Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz
  • Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir.
  • Emaneti koruyunuz. Zira din de size emanettir, beden de.

Bir şiiri

Bilmek istersen seni,
Cân içinde ara cânı.
Geç cânından bul ânı,
Sen seni bil, sen seni.

Kim bildi ef'âlini,
Ol bildi sıfâtını,
Anda gördü zâtını,
Sen seni bil, sen seni.

Görünen sıfâtındır,
O'nu gören zâtındır,
Gayri ne hâcetindir,
Sen seni bil, sen seni.

Kim ki hayrete vardı,
Nûra müstagrak oldu,
Tevhîd-i zâtı buldu,
Sen seni bil, sen seni.

Bayram özünü bildi,
Bileni anda buldu,
Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Quo vadis?
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
20 Kasım 2010       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Hacı Bayram-ı Veli


Ölümü: 1429

Anadolu evliyalarının en büyük­lerindendir. Osmanlı hükümdarı Sultan İkinci Murad zamanında Ankara'da, halkı uyarma ve yol gösterme vazife­sini sürdürüyordu. Kendisi Ankaralı idi. Bayram lakabı, Şeyhî Aksaraylı Hamidüddin Efendiye (Somuncu Ba­baya) intisabı bir kurban bayramına rastladığı için kendisine verilmişti. Ta­rikata girmezden önce Bursa medre­selerinde müderris (profesör) idi.

İlimde bu rütbeye yükselmesi onun iyi bir tahsil gördüğünün de belgesidir. Hacı Bayram, şeyhi Somuncu Baba ile hacca gidip döndükten sonra şey­hinin ölümüne kadar onunla Aksa­ray'da ikamet etti. Hamûdüddin Ak-sarayî'nin ölümünden sonra memle­keti Ankara'ya döndü 1429'da ölene kadar irşad vazifesini burada sürdür­dü.

Hacı Bayram, hem büyük bir ilim adamı, hem de hatırı sayılır bir tasav­vuf büyüğü idi. Onun talebelerinden Fatih'in hocası Akşemseddin gibi ün­lü isimler de çıkmıştır. Hacı Bayram sade bir Türkçeyle ilâhiler de söyle­miş, bunların bazıları halk arasında dilden dile dolaşmıştır. Bugün Anka­ra'da adıyla anılan camii ve türbesi bulunmaktadır.

Hacı Bayram'm ünlü bir ilâhisinin ilk kıtası şöyledir:

N'oldu bu gönlüm, n'oldu bu
gönlüm,
Derd-ü gamınla doldu bu gönlüm.
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,
Yanmada derman buldu bu gönlüm.


Hacı Bayram'ın bir menkıbesi: Ankaralı Hacı Bayram Veli, Sul­tan II. Murad'ın saygı duyduğu ma­nevi önderlerlendi. Hükümdarın Hacı Bayram'a saygısı o derece büyüktü ki ona mürid olanlardan vergi almıyor­du. Ama gelin görün ki bütün Anka­ra halkı Hacı Bayram'ın müridi oldu­ğunu iddia ediyordu. Ankara'da kim­den vergi istense, "Ben Hacı Bay­ram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bu durum hükümdara yansıtıldı. Hükümdar Hacı Bayram'a bir mektup gönderip, "Gerçek mürit­lerinizin sayısını bana bildiriniz, sizin bildirdiğiniz herkes vergiden muaf tu­tulmak üzere kabulümdür" dedi.

Hacı Bayram devletine saygılı bir maneviyat büyüğü olarak kendisine bağlılığın kötüye kullanılmasından zaten şikâyetçi idi. Mektubu fırsat bi­lerek müridlik iddiasındaki herkese haber saldı: "Falan gün falan yerde toplanınız" diye. O gün hemen bütün Ankara halkı şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Ha­cı Bayram bir tepeciğe kurdurduğu si­yah kıl bir çadırdan çıkarak kalaba­lığa sordu:

"Beni seviyor musunuz?" Kalaba­lık hep bir ağızdan karşılık verdi: "El­bette seviyoruz."
Bana yürekten bağlı mısınız, iste­sem benim için canınızı verir misi­niz?"
Kalabalık cevap verdi: "Canımız senin yoluna feda olsun."
Hacı Bayram bunun üzerine, "Bugün bana inananları şu çadırın içinde bir bir kurban edip canlarını cennete göndereceğim. Şimdi bir kişi çıksın" dedi.
Kalabalıktan bir kişi çıktı. Hacı Bayram onu çadıra aldı. Çadırda ön­ceden hazırlattığı koyunlardan birini keserek, kanını çadırdan dışarıya akıttırdı. Dışardakiler adamın gerçek­ten kurban edildiğini sanarak ürperdiler. Hacı Bayram dışarı çıktı, "Bir kişi daha gelsin" dedi. Bir adam da­ha çıktı. Onu da çadıra alıp aynı işle­mi yaptı. Sonra dışarı çıktı ve bir kişi daha istedi. İşin şakaya gelir yanı yok­tu. Giden gidiyordu. Bu defa bir şaş­kınlık ve duraksama görüldü. Yine de bir hanım üeri çıktı. Hacı Bayram onu da çadıra aldı. Aynı olay tekrarlan­dı. Dördüncü defa Hacı Bayram kur­banlık isteyince tek kişi çıkmadı.

Hacı Bayram artık hükümdara cevap vere­cek durumdaydı:

— Sultanım vergiden affedilmek üzere gerçek müritlerimi sormuştunuz. Benim gerçek müritlerim iki er kişi ile bir hatun kişiden ibaret üç ki­şidir.


İslam Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
melda - avatarı
melda
Ziyaretçi
5 Ocak 2012       Mesaj #4
melda - avatarı
Ziyaretçi
Hacı Bayram-ı Veli’nin hayatı hakkında bir çalışma (Tarihçi Talha Gönülalan)

HACI BAYRAM VELİ’NİN HAYATI


A-) Doğumu, Soyu ve Ailesi

Bayramiyye tarikatının piri olan Hacı Bayram Veli, XIV. Yüzyılın ilk yarısında Orhan Gazi döneminde Ankara’nın Solfasol (Zülfazl) köyünde doğmuştur. Bununla birlikte hakkında çok ciddi ve fazla çalışma yapılmayan Hacı Bayram Veli’nin doğum tarihi, asıl adı, ailesi ve hayatının önemli safhaları hakkında bilgilerimiz son derece azdır. Bursalı Mehmet Tahir, Hacı Bayram Veli’nin adını “ Kutbü’l-evliya eş-Şeyh el-Hac Bayram bin Ahmet bin Mahmut el- Ankaravi” olarak zikreder. Buna ek olarak asıl isminin Numan olduğunu bildiğimiz Hacı Bayram’ın, Mehmet Tahir’in ifadesine göre daha hayatta iken büyük manevi nüfuza sahip olduğu anlaşılmaktadır.1
Kaynaklarda babası hakkında geçen Koyunluca Ahmet ifadesinden babasının koyunculuk yaptığı veya bu ismin yörede koyun yetiştiriciliği yapıldığı için verilmiş olabileceği belirtilirken annesi hakkındaki tek bilgi ise mezarının bilinmesi ve mezarda “Hacı Bayram Veli’nin annesi” şeklinde bir ifadenin bulunmasıdır.

Bununla birlikte Hacı Bayram Veli’nin hiç kız kardeşi olmayıp Safiyüddin ve Murad adlarında iki erkek kardeşi vardır. Bunlardan Safiyüddin ortanca kardeş iken Murad küçük kardeştir.2

Hacı Bayram Veli’nin doğum tarihi hakkında ise kesin bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Abdülbaki Gölpınarlı gibi bazı yazarlar, Hacı Bayram Veli’nin doğum tarihini Mehmed Ali Ayni’ye dayanarak 1352 olarak zikrederken Fuat Bayramaoğlu, onun 1339 veya 1340 doğmuş olabileceğini ifade etmektedir.3

Fuat Bayramoğlu’nun bu ifadesini Bayrami Melamilerinden Abdurrahman el-Askeri’nin 1550’de telif ettiği Miratü’l Işk adlı eserinde Hacı Bayram Veli’nin doksan yaşını aşkın bir zamanda vefat ettiğini bildirmesi de desteklemektedir. Bu konuda yapılan çeşitli yorumlardan kesin bir sonuç elde etmek mümkün olmasa da Hacı Bayram Veli’nin 1340 ile 1352 senesi arasında bir tarihte doğduğu bütün tarihçiler tarafından kabul edilmektedir.

Aşıkpaşazade’nin “Rum’dan Şeyh Hacı Bayram vaki oldu. Bunlar duaları makbul azizler idi.” ifadesi dışında 15. yüzyıl kaynaklarında Hacı Bayram Veli’nin hayatı hakkında bilgi yoktur. 16. yüzyıl müelliflerinden Lamii Çelebi, Hacı Bayram Veli’nin Ankara’da Çubuk suyu diye tanınan nehrin kenarındaki Solfasol köyünde doğduğunu, akli ve şer’i ilimleri tahsil ettiğini, Ankara’da müderrisli yaptığını, daha sonra Somuncu Baba’ya intisap ederek kemalatının en yüksek dereceye eriştiğini, etkili sohbetinin bereketi ile birçok kimsenin yüce mertebelere vasıl olduğunu ifade ederek bunlardan yedi kişinin de adını vermiştir.

Bu yedi kişi arasında Ömer Dede, Baba Nahhas, İnce Bedrettin ve Kızılca Bedrettin en önemlileri olarak sayılabilir.4

Bütün bunlara ek olarak kaynaklarda Hacı Bayram Veli’nin milli menşei konusunda tam bir ittifak vardır. Buna göre; Hacı Bayram Veli’nin bir Türk olduğuna şüphe yoktur. Araştırmacıları bu yargıya ulaştıran en büyük sebep ise özellikle Hacı Bayram Veli’nin Ankara’nın Solfasol köyünde doğmuş olmasıdır.


B-) Yetişmesi, Müderrisliği ve Tasavvufa İntisabı

Çocukluk ve gençlik dönemleri hakkında bilgi bulunmayan Hacı Bayram Veli’nin bazı rivayetlere göre ilk hocası Şehy İzzettin’dir. Fakat bu görüşler sadece rivayetten ibaret olup, onun ilk hocası hakkında kaynaklarda kesin bir ifade yoktur. Bununla birlikte Hacı Bayram Veli’nin gençliğinde o devir medreselerinde okutulan hendese, hesap, mantık, belagat, kelam, fıkıh, akaid, hadis, tefsir gibi derslerle birlikte tasavvufa dair de eserler de okuduğu tahmin edilmektedir. Nitekim Hacı Bayram Veli’nin müderrisliğe kadar yükselmesi onun ne derece iyi bir eğitim aldığını göstermektedir. Yine Hacı Bayram Veli’nin Bayramiyye tarikatını kuracak seviyeye gelmesi onun müspet ve dini ilimleri tahsil ettiğini ve felsefeden anladığını kanıtlamaktadır.
Gençlik yıllarının nasıl geçtiğini bilmediğimiz Hacı Bayram Veli, tasavvufa intisap edene kadar müderrislik yapmıştır. Onun müderrisliği önce Ankara’da Melike Hatun adlı hayırsever bir kadının yaptırdığı Kara Medrese’de ve sonra da Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet Medresesi’nde olmuştur.5

Hacı Bayram Veli’nin tasavvufi hayata atılmadan önce, ne kadar süre ile müderrislik yaptığı hususu tam olarak bilinmemektedir. Fakat onun 1392 tarihinden sonra müderrislik yapmayıp tasavvufa yöneldiği bilinmektedir.

Hacı Bayram Veli’nin tasavvufa intisabı konusunda yer ve zaman olgusu kaynaklarda değişik şekillerde yorumlanmıştır. Bu olayın nerede ve tam olarak kaç tarihinde vuku bulduğu çeşitli kaynaklar tarafından değişik verilere dayanarak yorumlanmaya ve kesin sonuç bulunmaya çalışılmıştır.

Hacı Bayram Veli’nin tasavvufa intisabı konusunda kesin olarak bilinen tek gerçek ise onun halk arasında Somuncu Baba denilen Hamidüddin Aksarayi’ye intisap ettiğidir. Kaynaklarda belirtilen bir görüşe göre; manevi olgunluğu bulma, ruhi tatmine erme gibi hususlarla 1392 senesinde doğduğu ve müderrislik yaptığı Ankara’dan ayrılan Hacı Bayram Veli, 1393 veya 1394 yılları civarında Kayseri’de Ebu Hamidüddin Aksarayi’ye intisap etmiştir.6

Bayrami Melamilerinden Abdurrahman el-Askeri’nin yazmış olduğu Miratü’l-Işk adlı esere dayanılarak verilen bir başka görüşe göre ise; Ankara Savaşı’nda Anadolu’yu tarumar eden Timur’un Yıldırım Bayezid’i hapsettiği sırada Somuncu Baba’nın Bursa’dan Adana’ya gitmesi üzerine Hacı Bayram Veli de Adana’ya giderek Somuncu Baba (Ebu Hamidüddin Aksarayi)’yı bulur. Kendisinin elini öpen Hacı Bayram Veli’ye Anadolu’nun durumunu soran Somuncu Baba, olanları öğrenir. Hacı Bayram Veli’nin kendisine hizmet etmek istemesi üzerine Somuncu Baba, Hacı Bayram Veli’den Adana’nın tam içine gidip kullarını ve arkadaşlarını geri göndermesini ve dervişane kisve ile dönmesini söyler. Hacı Bayram Veli dönünce adının değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Somuncu Baba, birkaç gün sonra Kurban Bayramı olduğu için kendisine Hacı Bayram adını verir. Böylece tasavvufa intisap eden Hacı Bayram Veli ile Somuncu Baba, önce Şam ve Hicaz’a hac dönüşü de Aksaray’a giderler. İşte Hacı Bayram Veli bundan sonra Somuncu Baba’nın izinden gidecektir.7


C-) Bursa Hayatı ve Ankara’ya Dönüşü

Hacı Bayram Veli, şeyhi Somuncu Baba’ya ve dolayısıyla da tasavvufa intisap ettikten sonra onun yanından ayrılmamaya ve fikirlerini tatbik etmeye özen göstermiştir. Bu sıralarda kendisine Somuncu Baba denilen Ebu Hamidüddin Aksarayi, Bursa’ya hicret etmiştir. Onun Bursa’ya hicretinin sebebi olarak; Şiiliğe karşı Sünniliğin güçlendirilmesi veya Anadolu’nun dil ve kültür açısından Türkleşmesinde müessir bir rol oynamak istemesi gösterilebilir. Nitekim o sıralarda Osmanlı Devleti’nin başkenti durumunda bulunan Bursa, siyasi, fikri, dini, ilmi ve iktisadi açılardan fevkalade hareketli durumda idi. İşte bu sebeplerle Bursa’ya gelen Hamidüddin Aksarayi’nin yanında tabii ki, Hacı Bayram Veli de bulunmaktadır.

Hacı Bayram Veli, Bursa’ya gittiği zaman da şeyhi Hamidüddin Aksarayi ile yakın ilişkisini devam ettirmiştir. Onun Bursa’da şehrin önemli sofilerinden birisi olan Emir Sultan ile iyi ilişkiler içerisinde bulunduğunu bilmekteyiz. Bununla birlikte Hacı Bayram Veli’nin Bursa’daki hayatının mahiyeti hakkında fazla bir bilgiye sahip bulunmamaktayız.

Hacı Bayram Veli’nin Bursa’dan ayrılması ise 1396 yılında yapılan Niğbolu Zaferi’nden sonraki döneme rastlar. Bu dönemde Osmanlı padişahı durumunda bulunan Yıldırım Bayezid, 1400 senesinde yapımı biten Ulu Cami’de Cuma namazını ve Cuma hutbesini verecek bir kimsenin bulunmasını isteyince bu görev Ebu Hamidüddin Aksarayi’ye verilir. Cuma hutbesini veren Ebu Hamidüddin Aksarayi (Somuncu Baba), halk tarafından ve devrin tanınmış alimlerinden takdir toplar ve böylece kaçtığı şöhretin ortasında kalır. Bu durumdan huzursuz olan Ebu Hamidüddin Aksarayi, Bursa’yı Hacı Bayram Veli ile birlikte terk eder. Aksaray’a giden şeyhinin yanından bir an bile ayrılmayan Hacı Bayram Veli, Somuncu Baba’nın burada vefat etmesi üzerine Ankara’ya döner ve tarikatını yaymak için girişimlere başlar.8 Hacı Bayram Veli’nin Ankara’ya dönmesi Osmanlı ülkesinde ağır tahribata yol açan Ankara Savaşı’ndan kısa bir süre sonra olmuştur.


D-) Hacı Bayram Veli’nin Ankara’daki Faaliyetleri

Ankara’ya döndüğünde buradaki karışıklıkların had safhada olduğunu gören Hacı Bayram Veli, bunun üzerine hemen manevi terbiye görevine başlar. Hacı Bayram Veli’nin bu düşüncelerini gerçekleştirebilmesi için bir zaviyeye ihtiyacı olduğu için Hacı Bayram Veli bu zaviyeyi kurmaya koyulur. Hacı Bayram Veli’nin bu zaviyeyi kurmasındaki temel amaç eğitimdir. Çalışmalarının ardından Hacı Bayram Veli, zaviyesini Ankara Kalesi dışında bugünkü Ulus civarında bir tepe üzerinde, eski Hıristiyan tapınağı Ogüst tapınağı bitişiğinde kurmuştur.9

Ankara’da tarikatını ve zaviyesini kurduktan sonra faaliyetlerine başlayan Hacı Bayram Veli, bu dönemde büyük bir üne kavuştu. İlk şekliyle cami-zaviye olarak bir fonksiyon icra eden zaviyesinde vaazlar vermeye başlayan mutasavvıf, bu suretle insanları doğru yola davet etmeye başladı. Dinin emir ve yasaklarını insanlara göstermeye başlayan Hacı Bayram Veli, bu sırada da talebelerini yetiştirmeye başladı. Bu Hacı Bayram Veli’nin şöhretinin artmasına ve böylece de her gün her taraftan insanların akın akın onun huzuruna gelip yaralı kalplerine şifa bulmasına sebep oldu. Nitekim bu dönemde Hacı Bayram Veli’nin talebesi olan kişilerden birisi de ilerde İstanbul’un manevi fatihi olacak olan Akşemseddin’dir. Hacı Bayram Veli bu şekilde hem yeni talebeler kazanıp bunları bir yandan da yetiştirme gayreti içerisinde bulunurken diğer taraftan belli saatlerde camide vaaz ve nasihat ederek etrafında pek çok kimseyi topluyordu.


E-) Hacı Bayram Veli’nin Edirne’ye Çağrılışı ve Hicreti

Hacı Bayram Veli’nin Ankara’daki faaliyetleri sonucu Bayramiliğin burada ve çevre bölgelerde kısa bir zamanda yayılma imkanı bulması halkın dikkatini çektiği kadar Osmanlı yöneticilerinin de dikkatini çekmiştir. Özellikle II. Murad devrinde büyük bir üne kavuşa Hacı Bayram Veli, bu devriden itibaren dikkatlerin kendisine yönelmesine sebep olmuştur. Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’da Türk birliğinin bozulmasının yanı sıra Şeyh Bedrettin İsyanı gibi bazı dini karakterli ayaklanmalar Osmanlı yönetiminin Hacı Bayram Veli’ye ihtiyatla yaklaşmasını gerektirmiştir. Ayrıca Hacı Bayram Veli’nin tarikatını Ankara gibi merkeze uzak bir yerde yaymaya çalışması da devletin bu konudaki hassasiyetini arttırmıştır.

Bununla birlikte Hacı Bayram Veli için, Osmanlı Devleti’nin bekası ve düzenli bir faaliyet içinde bulunması ve buna da halkın yardımcı olması fevkalade önem arz etmektedir. Fakat, Hacı Bayram Veli’nin giderek güçlenmesinden korkanlar ve kuşkuya kapılanlar padişah II. Murad’a Hacı Bayram Veli hakkında kötü telkinler vermeye başladılar. Aralarında üst düzeyden devlet adamlarının da bulunduğu bu kişiler Hacı Bayram Veli hakkında padişaha: “ El- Hacı Bayram nam kimesne, Ankara’da hayli mürid cemedip, bazı kelimat-ı gayrı merbute söyleyip haşa halkı aldatıyor ve muhtemelen saltanata kastediyor!…” demekteydiler ve bu görüşlere paralel olarak saraya haberler ulaştırmaktaydılar.10

Bu söylentiler üzerine II. Murad, Hacı Bayram Veli’nin Ankara’dan Edirne’ye getirilmesini emreder ve bu iş için iki çavuş görevlendirir. Ellerinde padişahın fermanı ile süratle Ankara’ya gelen çavuşları Hacı Bayram Veli, Ankara’da karşılayarak “Sizlerin geleceğini biliyorduk” dedi ve yanındaki genç talebesi Akşemseddin ve çavuşlarla birlikte Edirne’ye doğru yola koyuldular. Hacı Bayram Veli, Edirne’ye geldiğinde karşısında neredeyse bir eşkıya bekleyen Osmanlı padişahı II. Murad , Hacı Bayram Veli’yi ilk gördüğü andan itibaren ondan çok etkilenir.

Hacı Bayram Veli ile sohbet eden II. Murad, onun manevi olgunluğu karşısında hayret eder ve saygısını dile getirir. Bu sohbet esnasında Hacı Bayram Veli, padişaha: “ Ulu Hakanım bizim için adalet, meşveret ve Ulul Emre itaat her şeyin önünde gelmektedir. Bizden yana bir endişeniz olmasın. Biz dahi sultanımızın böyle düşündüğünden eminiz.” diyerek padişahı büsbütün sarsmış ve bunun üzerine padişah, Hacı Bayram Veli’den kendisini dervişlerinin halkasına dahil etmesini istemiştir. Bunun üzerine Hacı Bayram Veli’nin verdiği cevap şöyledir: “ Devletin başı olan hükümdarın herhangi bir tarikata girmemesi ve hatta muhabbet dahi beslememesi gerekir. Sultanımızın hak ile ilgili kararlarında , adalet ve müşveret üzere hareket etmesi , dünya işlerini ahenkli bir şekilde ve dini ihmal etmeden yürütmesi bizim dahi niyazımızdır” demiştir.11

Edirne’de padişah ve diğer devlet adamlarının da katıldığı meclislerin yanı sıra camilerde de sık sık halka vaazlar veren Hacı Bayram Veli, yaklaşık iki ay kaldığı Edirne’den kendisine ve tarikatına pek çok taraftar kazanarak Ankara’ya geri döner.


F-) Hacı Bayram Veli’nin Vefatı

Hacı Bayram Veli, Edirne’den sonra geldiği memleketi Ankara’da hayatının geri kalan kısmını sade bir şekilde geçirmiştir. Üçü kız beşi oğlan olmak üzere sekiz çocuğu olan mutasavvıfın Ankara’daki faaliyetleri sırasında zaman zaman başka memleketlere ve özellikle de Edirne’ye ziyaretlerde bulunduğu ve tarikatını yaymak üzere halifelerinden bir kısmını Ankara dışına yolladığı bilinmektedir.

Hacı Bayram Veli, Ankara’da yaptığı bu faaliyetlerinin ardından hicri 833, miladi 1430 senesinde vefat etmiştir. Mezarı ise kendi inşa ettirdiği Hacı Bayram Veli Camii’nin kıble tarafındadır.12




*****
Kaynakça
1 Nihat Azamat, “Hacı Bayram-ı Veli”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.14, İstanbul 1996, s.443.

2 Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram Veli, İstanbul 1991, s.28.

3 Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayram-ı Veli Yaşamı-Soyu-Vakfı, c.1, Ankara 1989., s.14.

4 Azamat, a.g.m., s. 443.

5 Cebecioğlu, a.g.e., s. 30.

6 Cebecioğlu, a.g.e., s. 36.

7 Azamat, a.g.m., s. 444.

8 Cebecioğlu, a.g.e., s.46.

9 Cebecioğlu, a.g.e., s. 51.

10 Nezihe Araz, Anadolu Evliyaları, İstanbul 1958, s. 141.

11 Ali Sümer, “Hacı Bayram-ı Veli’nin Hayatı”, Hacı Bayram Veli Sempozyumu Bildirileri, Ankara 2000, s. 76.

12 Cebecioğlu, a.g.e., s. 114.


Yazar: Talha GÖNÜLALAN - 15 Mart 2009
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
7 Haziran 2012       Mesaj #5
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hacı Bayram Veli (?, Ankara/Solfasol - 1429 Solfasol), Türk mutasavvıfı ve şairi. Ankara ve Bursa'da müftülük yaptıktan sonra, Konya Aksarayı'nda Şeyh Hamidi Veli'nin müridi oldu. Hamidi Veli'nin ölümünden sonra, ondan öğrendiklerini yaymaya başladı. Bir ara, inanç ve düşüncelerinden dolayı kovuşturmaya uğradı. Ankara'yı merkez edindi. Ünü, bütün Anadolu'ya yayıldı. Çağının mutassavvıfları, Hacı Bayram Veli'nin çevresinde toplandı. O yıllarda bir Ahiler kenti olan Ankara'da Ahi büyüklerinden biri de oydu. Yaydığı öğreti çevresinde Bayramilik tarikatı oluştu. Hacı Bayram'ın ölümünden sonra tarikatı, biri Akşemsettin'in kurduğu Şemsiye, öteki Bursalı Ömer Dede'nin kurduğu Melamiye olmak üzere iki kola ayrıldı. Hacı Bayram'ın gerek tarikatları, gerek halk ve divan şiiri üzerinde etkisi yüzyıllarca sürdü. Türbesi Ankara'da adını taşıyan caminin bahçesindedir.


MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.

Benzer Konular

15 Kasım 2016 / Keten Prenses Felsefe tr
19 Aralık 2013 / TheBLacK Soru-Cevap
29 Ekim 2013 / agata şeliy Cevaplanmış
17 Ocak 2014 / Misafir Cevaplanmış