Arama

Aşık Edebiyatı

Güncelleme: 17 Mayıs 2011 Gösterim: 37.158 Cevap: 4
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
AŞIK EDEBİYATI
Âşık,Türk Halk EdebiyatındaXVI. yy'ın başından itibaren görülen şair tipidir.Âşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu "âşk badesini" içmekle ve "sevgilisinin hayalini" görmekle kazandığına inanılır.
Sponsorlu Bağlantılar
Rüya da genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır.Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır.Bardağın rüyada tas halinde görülmesine de sık sık rastlanır.Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere aşk dolusu denir. Fars Edebiyatı'nın etkisiyle bâde adını da almaktadır.Bunlar;erlik, pirlik ve âşk badesi diye adlandırılırlar.
Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler.Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler.Âşık meclislerinde,kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra,ustalaşan ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder.

Âşık,bilgi,duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir.Atışmalardaki amaç;yarışmak ve kazanmaktır.Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya gelir. Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar.Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer.
Âşık Edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur.Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar.Bir kısım usta saz şairleri ise,bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri anlatırlar.Çıldırlı Âşık Şenlik,Ercişli Emrah,Sabit Müdami geleneğe bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir.

Tonguzların Şaman,Moğol ve Baryatlar'ın Bo veya Bugue,Yakutların Oyun,Oğuzların Ozan dedikleri bu geleneğin temsilcileri toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir.

Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Erzurumlu Emrah, Ercişli Emrah, Dertli, Aşık Veysel bu geleneğin en önemli temsilcileri olmuştur. Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.


Aşık Edebiyatı'ında Geleneksel Olgular

Aşıklık Gelenekleri
Bir toplulukta eskiden olmalarından ötürü saygın tutulup, kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar olarak ifade edilen aşıklık geleneği diğer kültür değerlerinde olduğu gibi, belirli bir işlevi yerine getirmek, bir ihtiyacı karşılamak üzere geleneksel kültürün yarattığı kültür değeridir.
Halk şiirinde aşıkların şiirlerini dörtlük düzenine göre söylemesi gelenektendir. Yine dörtlük düzeninde hece ölçüsünü ve bu ölçünün yedili, sekizli, onbirli olanlarını kullanmaları geleneğin belirgin örneklerindendir.

Aşıklık geleneklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Mahlas alma.
2. Rüya sonrası aşık olma. (Bade içme)
3. Usta - Çırak
4. Atışma - karşılaşma
5. Leb - değmez (dudak değmez)
6. Askı (muamma)
7. Dedim - dedi tarzı söyleyiş.
8. Tarih bildirme.
9. Nazire söyleme.
10. Saz çalma.
1- Mahlas Alma:
Mahlas, şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ada denir.
Halk edebiyatında mahlas geleneğe bağlı uygulanan bir kuraldır. Aşıkların çoğunun asıl ismi unutulmuş, mahlasları isim olarak kullanılır olmuştur. Dadaloğlu'nun asıl adı Veli, Sümmani'nin Hüseyin, Gevheri'nin Mehmet vb.'dir.
Aşık geleneğe uygun olarak kullanacağı mahlası şu yollarla alır:
a) Mahlasını Kendi Seçerek Alma:
- Adını, soyadını mahlas olarak kullanır.
- Yaşayışına ve sanatına uygun olarak kendi seçtiği herhangi bir ismi mahlas olarak kullanır.
b) Bir usta aşıktan imam, pir ya da mürşitten alma.
- Usta aşık çırağı sınava tabi tutar.
- Usta aşık çırağının durumuna göre bir mahlası uygun görür.
- Şeyh ve pirin manevi tesiriyle mahlas alır.
c) Rüyasında bade içerken alma.

2- Rüya Sonra Aşık Olma (Bade İçme) :
Rüya motifi Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir motiftir. Genellikle halk hikayelerinde yer alan bu motif bazı aşıkların hayat hikayeleri içinde de görülmektedir.
Aşıklar aşıklığa başlamayı ya da yetişip usta aşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol, usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli aşık olmaya bağlarlar.
Bade, şerbet, su gibi içilecek bir mai olabileceği gibi elme, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir.
Aşık edebiyatında bade içme rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre aşık olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka "pir" elinden bade içmek gerekir.
Bade aşığa;
- Bir pir tarafından,
- Üçler tarafından,
- Beşler tarafından,
- Yediler tarafından,
- Kırklar tarafından verilir.

3- Usta - Çırak:
Aşık edebiyatında yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta çırak geleneğidir. Aşıklar genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekler ölçüsünde olgunlaşırlar.
Gelenek gereği icracılık ve aşığın şairlikteki ustalığı için üstad da denilen bir aşığın yanında ders almaları gerekmektedir. Genç aşığın ustasının yanında çok büyük bir sabır göstermesi gerekmektedir. Sabrın sonunda çırak ustasının hayır duasını alarak tek başına halk önüne çıkma iznine kavuşur.

4- Aşık Karşılaşmaları:
Atışma, aşıkların dinleyenler karşısında, deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat mizah çerçevesi içinde söyleşmeleridir.
Karşılama,aşıkların rakibine üstün gelmek için soru cevaplı tarzı seçmesi yada onu mat etmenin yollarını aramasıdır.
Aşıkların doğaçlama, karşılıklı olarak belirli bir kural çerçevesinde söyleşmelerine "atışma" denir. Atışma, en az iki aşığın dinleyici huzurunda karşı karşıya gelerek birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denenmeleri esasına dayanır.

5- Leb-Değmez:
Aşıkların ustalıklarını sergilemek için bir nevi söz hüneri olarak başvurdukları bir biçimdir. İçinde (B,P,M,V,F) dudak ve diş-dudak sesleri bulunmadan söylenilen şiir demektir. Aşıkların dudakları arasına iğne koyarak yarıştıkları bir atışma biçimidir.

6- Askı (Muamma):
Muamma, halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Aşık edebiyatında muammanın özel bir önemi vardır. Aşıklarca muamma düzenlemek ya da bir muammayı çözmek bilgi ve zeka ister.
"Murat Uraz" muammanın uygulanışını şu şekilde anlatmaktadır:
Kahvelerde muamma teşhir edildiği gecelerde; sigara ve nargile içilmez, kimse sesli konuşmaz, herkes intizam içinde oturur. Halk şairi tarafından hazırlanmış muamma büyük ve uzaktan okunabilecek bir yazı ile kağıda yazılır ve tahtaya yapıştırılır. Tahtaya bir milimetre kalınlığında bal mumu sürülür. Aşıklar nöbetle kahveye gelenlere işine ve halk arasındaki derecesine göre ağırlamalar söylerler. Ağırlanan kişi de ağırlığına göre muammanın etrafındaki bal mumu sürülmüş tahtaya para yapıştırır. Muammayı kim çözerse paraları alır ve muammayı tertipleyen aşık da bir taksim çıkarırdı. Şayet bu muamma birkaç gece kahve duvarında asılı kalır, kimse tarafından da çözülmemiş olursa sahibi olan aşık bunun ne olduğunu söyler ve bütün paraları alırdı.

7- Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi:
Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve semailerdeki aşık ve sevgilinin (dedim-dedi ifadesine bağlı) karşılıklı söyleşmeleridir.

8- Tarih Bildirme:
Aşık, kıtlık, yangın,sel felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihini şiirlerinde tarihi birer belge olmasını istemiş ve genellikle ilk yada son dörtlükte bazen de ara yerde tarih belirtmiştir.

9- Nazire Söyleme:
Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde benzer bir biçimde yazma demektir.

10- Saz Çalma:
Saz, aşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup aşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.

Türler

A)HECELİ TÜRLER

1)Koşma: Türk Halk şiirinin en yaygın türüdür.Hece ölçüsünün 6+5=11 ya da 4+4+3=11'li kalıbı kullanılır.Konuları bakımından koşmanın kişi ve doğa güzelliğini övenine "güzelleme",yiğitlik konusunu işleyenine "koçaklama",bir kişi ya da toplumun kötü yönlerini eleştirenlere "taşlama",yasla ilgili olanlarına "ağıt" adı verilmektedir.

2)Semai: Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde tertip edilip özel bir ezgi ile söylenen şiirlere denir.Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşur.Çoğunlukla;doğa,güzellik ve ayrılık temalarını işler.

3)Varsağı: Güney Anadolu'da "Varsak" boyu halkınca özel bir ezgi ile söylenen nazım türlerinden biridir.Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişmektedir.Varsağı, biçimce semaiye benzemekte olup semai gibi hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla söylenmektedir.Aralarındaki fark söyleyiş biçimlerinde ve ezgilerindedir.

4)Destan: Aşıkların sevgilerini,kahramanlık olaylarını, günlük olaylarla ilgili kimi durumları ve bazı acıklı olayları anlattıkları biçim olarak halk edebiyatı nazım türlerinden koşmaya benzeyen, koşmadan dörtlük sayısı, konu, anlatım ve ezgi yönünden ayrılan halk şiiri türüdür.


B)ARUZLU TÜRLER

1)Divan: Halk şiirleri arasında "divani" adıyla bilinen divan,aşık edebiyatı nazım şekillerinden olup,aruzun fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün kalıbıyla söylenmiş şiirlerdir.

2)Selis: Halk edebiyatında feilâtün (fâilatün) / feilâtün / feilâtün / feilün yazılan şiirlerdir.Genellikle 19. yy aşıkları tarafından kullanılan selisin en fazla yazılan tipi gazel biçiminde olanıdır.Hece ölçüsünün on beşli kalıbına da uyan selislerin en belirgin özellikleri farklı bir ezgiye sahip olmalıdır.

3)Semai: Aşık edebiyatında hece ölçüsü ile yazılan semailerden başka bir de divan edebiyatının etkisi ile aruzla yazılmış semailer bulunmaktadır.Semai aruz ölçüsünün mefâilün / mefâilün / mefâilün / mefâilün kalıbıyla yazılan ve özel bir beste ile okunan aşık edebiyatı ürünüdür.

4)Kalenderi

5)Satranç: Aruzun mefteilün / müfteilün / mefteilün / müfteilün kalıbıyla yazılan gazel biçimindeki şiirlerdir.

6)Vezni Aher: Aruzun müstef'ilâtün / müstef'ilâtün / müstef'ilâtün / müstafilâtün kalıbıyla yazılan şiirlerdir.


Tekke Şiiri

Tekke şiiri,dini ve tasavvufi halk şiiri adı ile de anılmakta olup XI. ve XII.yy'larda tanrı aşkı ve ahiret duygularını dile getiren aşıkların yarattığı bir edebiyat türünün ürünüdür.Dini ve tasavvufi halk şiirinin en önemli ustaları Ahmet Yesevi,Yunus Emre,Hacı Bayram-ı Veli vb.'dir.


Tekke Şiirinde Türler

1)İlahi: İlahiler, tasavvuf görüş ve anlayışını anlatan bunun inceliklerini, ilahi hikmetleri ve sırları dile getiren manzumeler olup herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Tanrı'yı öven,Tanrı'nın büyüklüğü ve gücünü telkin eden şiirlerdir. Dini törenlerde ve dergahlarda kendine özgü bir makamla söylenir. İlahiler dörtlükler ya da beyitlerle yazılırlar.Dörtlüklerle yazılanlar genellikle 7'li, 8'li bazen de 11'li hece ölçüsü ile koşma uyak düzeninde yazılır.Beyit ile yazılanlar ise genellikle 11,14 ve 16'lı hece ölçüsü ile bazıları ise aruz ölçüsüyle yazılır.

2)Nefes: Dini temellere bağlı aşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bekteşi aşıklarınca yazılanlarına denir.Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud,Alevi-Bektaşi ilkeleri tarikat kurallarıyla ilgilidir.Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşma gibidir.Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7,8,11'li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır.

3)Ayin: Mutasavvuflara has bazı hal ve hareketleri ifade etmek için ilk defa İranlılar tarafından kullanılan ayin terimi daha sonra Türk Tasavvuf Edebiyatına da geçmiş Mevlevilerin sema meclislerinde söyledikleri ilahilere verilen ad olmuştur.

4)Tapuğ: Gülşeni tarikatında ayinler sırasında okunan şiirlere tapuğ denir.

5)Durak: Mevlevi dışındaki tarikatların hemen hepsinde bulunan fakat genellikle Halveti Tarikatına mensup kişilerce zikrin birinci bölümünü teşkil eden Kelime-i Tevhidden sonra İsm-i Celal zikrine geçmeden önce verilen orada bir yada iki zakir tarafından her makamdan okunan,serbest olarak bestelenmiş Türkçe manzumelerdir.

6)Cumhur: Mevlevi ve Bektaşi dergahları dışında topluca okunan ilahilere verilen addır.

7)Hikmet: Dini ve tasavvufi halk şiirinde şairin anlayış ve sezgilerine göre din konularını işleyen şiirlere denir.

8)Devriye: Dini ve tasavvufi halk edebiyatında devir nazariyesini işleyen şiirlerdir.Devriye;evrenin ve insanın Tanrı'dan çıkıp, tekrar Tanrı'ya dönmesi felsefesine göre yazılan tasavvufi şiirlerdir.

9)Şathiye: Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir.Şathiyeler,mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir.

10)Tevhid: Allah'ı, yaratılış ve kainatın aslı gibi unsurları bir arada yorumlayan manzumelere "tevhid" denir.Divan edebiyatı nazım türlerinden gazel, kaside ve mesnevi biçimlerinde kaleme alınmışlardır.

11)Nutuk: Tekkelerde tarikat ulularının özellikle eğitici mahiyette olmak üzere söyledikleri şiirlere verilen addır.

12)Deme: Alevi tarikatından olan tasavvuf şiirlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları işleyen, sorunlarını konu edinen şiirlerine "deme" adı verilir. Genellikle 8'li hece ölçüsüyle yazılan demeler saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.

13)Duvaz: Düvaz imam,düvaze,imam da denilen duvazlar On İki İmam'ı öven nefeslerdir.


Aşık Edebiyatı Şairleri
  • Aşık Veysel Şatıroğlu
  • Dadaloğlu
  • Dertli
  • Ercişli Emrah
  • Erzurumlu Emrah
  • Karacaoğlan
  • Köroğlu
  • Mahzuni Şerif
  • Pir Sultan Abdal
  • Seyrani
  • Sümmani
  • Yunus Emre
  • Mevlüt Şafak
  • Murat Çobanoğlu
  • Şerafettin Taşlıova

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Haziran 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşık Edebiyatı :

Sponsorlu Bağlantılar
Aşık Edebiyatı, aşık denilen saz şairlerinin oluşturduğu bir edebiyattır; 16. yüzyılın başlarında başlayıp günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Aşık Edebiyatında söz kadar müzikte önemlidir; aşıklar bağlama, cura, tambura gibi sazlar kullanırlar.
İlk döneminde Anonim Halk Edebiyatı etkisinde sade ve kıvrak bir dille ve hece ölçüsü ile yazılan eserler ikinci döneminde Divan Edebiyatının etkisi altına girmiş ve Divan Edebiyatı nazım şekilleri ve aruz ölçüsü ile yazılmaya başlanmıştır. En çok kullanılan ölçüler 11’li, serbest duraklı 8’li ve 7’li hece ölçüleridir. Aruz ölçüsünde ise en çok divan, semai, kalendiri ve selis kalıpları kullanılır. Temel nazım birimi dörtlüktür fakat çeşitli nedenlerle değişebilir.
Aşık Edebiyatının gelişme alanı genelde kahvehaneler, asker ocakları, kervan saraylar, bozahaneler, tekkeler ve konaklardır. Aşık; sevilen, geniş halk kitlelerine seslenen, halkın günlük yaşantısını konu alan halk şairidir. Aşıklar; sözlü olarak süregelen edebiyatımızın ünlü aşıkları yanında öğrenir, onlardan mahlas alır, aşıklığın tüm özelliklerini öğrendikten sonra sazları ile diyar diyar dolaşırlar. Şiirlerinde aşkı, doğayı, mertliği ve yiğitliği dile getirirler.

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Ekim 2008       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Âşık Edebiyatı

Âşık, saz şairi, halk şairi, halk ozanı gibi adlarla anılan sanatçıların oluşturduğu âşık edebiyatının yaklaşık 500 yıllık bir geçmişi vardır. Âşık edebiyatının belli başlı ilk örnek­leri ise 16. yüzyıldan kalmadır. 17. yüzyılda altın devrini yaşayan ve daha sonraki yüzyıl­larda canlılığını koruyarak yaygınlaşan âşık edebiyatı 20. yüzyılda değişik boyutlar kaza­narak varlığını sürdürmektedir.
Âşık edebiyatında da ortak halk edebiyatı türlerinde olduğu gibi hece vezniyle ve dört­lükler kullanılarak şiir söylenir. 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra aruzun bazı kalıplarıy­la şiirler söyleyen âşıklar da yetişmiştir. Med­rese kültürünün etkisinde kalan bu âşıkların çoğu aruz vezni ile söyledikleri şiirlerde başa­rılı olamadı. Bu etki bazı âşıkların Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalar kullanmasına da yol açtı. Bunun sonucu olarak halk dilinden uzaklaşmalar görüldü.
Âşık edebiyatının hece vezniyle söylenen en yaygın şiir türü koşmadır. Destan ve semai de âşıklarca kullanılan şiir türleri arasındadır. Âşıkların aruz vezniyle söylediği şiirler ise divan, kalenderi, semai, selis, satranç gibi adlar alır.
Âşıklara yaşadıkları ve yetiştikleri ortamla­ra göre köy kasaba âşıkları, göçebe Türkmen boylarından olan âşıklar, denizci ya da Yeni­çeri Ocağı'na bağlı âşıklar, büyük kentlerin âşık kahvelerine devam eden âşıklar, medrese kültürünün etkisiyle şiirler söyleyen kalem şairleri gibi adlar verilir. Bunların ürünleri arasında da dil ve konu bakımından birtakım farklılıklar vardır.
16.-20. yüzyıl arasında yaşamış ünlü âşıklar arasında Kul Mehmed, Öksüz Dede, Hayali, Köroğlu (16. yüzyıl); Temeşvarlı Gazi Âşık Hasan, Kâtibi, Kayıkçı Kul Mustafa, Kuloğ-lu, Gevheri, Âşık Ömer, Karacaoğlan (17. yüzyıl); Levni, Şermi, Mecnuni, Âşık Halil, Kara Hamza (18. yüzyıl); Bayburtlu Zihni, Seyrani, Tokatlı Nuri, Erzurumlu Emrah, Gedayi, Sümmani, Şem'i, Şenlik, Ruhsati, Serdari, Dadaloğlu (19. yüzyıl); Huzuri, Ef-kâri, Âşık Veysel, Ali İzzet, Âşık İhsani (20. yüzyıl) özellikle anılabilir.

Tekke Edebiyatı

Halk edebiyatının bu kolu dinsel kurumlar olan tekkeler ve bunlara bağlı topluluklar içinde gelişti. Her tarikatın tekkesi vardı ve şairler bağlı bulundukları tekkenin tasavvuf anlayışı doğrultusunda şiirler söylerlerdi. Bu şairler hece vezni yanında aruz veznini de kullanırlardı. Tekke edebiyatı çerçevesi için­de ele alınan şiir ve düzyazı türünde öğretici­lik ve tasavvufu kavratma amacı ağır basar. Anadolu'da 13. yüzyıldan itibaren örneklerini veren bu edebiyat Yunus Emre ile ilk büyük sanatçısını yetiştirdi. Yunus Emre'yi izleyen tekke şairleri arasında Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumi (15. yüzyıl), Ümmi Sinan (16. yüzyıl), Nizamoğlu Seyfullah, Niyazi-i Mısri, Aziz Mahmud Hüdai (17. yüzyıl) özel­likle anılabilir. Bu şairlerin birçok şiiri ilahi olarak bestelenmiştir.
Anadolu tekke edebiyatının önemli bir kolu olan Alevi-Bektaşi edebiyatının öncüsü olarak kabul edilen Kaygusuz Abdal'dan (18. yüzyıl) sonra 16. yüzyılda Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet bu edebiyatın doruk noktaları olmuşlardır. Daha sonraki yüzyıllar­da da geleneksel konuları işleyen birçok Ale­vi-Bektaşi şairi yetişmiş, söyledikleri nefes ve deyişler tekkelerde okunagelmiştir.


MsxLabs & TemelBritannica
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
22 Mart 2010       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
ASIK EDEBİYATI, Anadolu'da XVI. yüzyildan sonra, sehirlerde, esnaf teşekküllerinde, asker ocaklarinda, kervansaraylarda, konaklarda gelisen halk edebiyatindan farkli orta tabaka edebiyati. Bu edebiyatin temsilcilerine halk sâiri denir. Halk sâirleri, köy, kasaba, göçebe gibi topluluklarda güç hayat sartlan içerisinde yetismislerdir. Büyük sehirlerde yasayan halk âsiklari ise Divan edebiyatindan etkilenerek özelliklerini büyük ölçüde kaybetmislerdir. Âsiklar eserlerini sazlariyla beraber, hem çalarak hem de söyleyerek meydana getirirlerdi. Her âsik bir ustanin yaninda yetisir, yetisme esnasinda ustasindan ögrendiklerini etrafa yayarlardi. Geçimlerini ya zengin olanlarin yardimlariyla, veya toplulukta sanatini icra ettikten sonra toplanan paralardan temin ederlerdi. Âsiklar çesitli tasniflere tabii tutulmuslardir. Kisaca asagidaki sekilde gösterilebilirler:

Kasaba Sairleri: Bunlar Divan siirinin etkisinde kalmis ve belli bir süre tahsil görmüslerdir.

Köy Sairleri: Büyük sehirlerden uzak kalmis sâirlerdir. Sanatlarini köy dügünü ve meclîslerde icra ederlerdi.

Göçebe Çevrelerinin Sâirleri: Güneydogu Anadolu' da bulunan asiret beylerinin hizmetinde bulunan sâirlerdir.

Mezhep ve Tarikat Sâirleri:
Daha ziyade kizilbas sâirleri ile Haci Bektâs-i Velî'nin yolundan ayrilmis olan Bektasî sâirleridir.
Yunus Emre, Haci Bayram Velî ve Esrefoglu gibi mutasavvuflarin siirlerindeki özellikleri zamanla sonradan gelenler degistirmisler ve kaynagini Sah İsmail'in Siî inançlari ve kültüründen alan yari politik bir âsik edebiyati meydana getirmislerdir. Sah İsmail'in ve Tahmasb'in Osmanli padisahlariyla yaptigi savaslar esnasinda Pir Sultan Abdal, Kul Himmet gibi bazi sairler bu edebiyatin Anadolu'da temsilciligini yapmislardir.
Âsik edebiyatinin sözlü ve yazili olmak üzere iki kaynagi vardir. Sözlü kaynak, âsik edebiyatini ögrenenlerin hafizalaridir. Bunlar âsik edebiyatinin bir yerden bir yere, kusaktan kusaga yaymayi vazife kabul ederler. Yazili kaynaklar ise, okumayazma bilen âsiklarin, veya herhangi bir meraklinin begendigi siirleri yazdiklari defterlerdir. Bu çesit defterlerin eskilerine "Cönk" denirdi.

Âsiklarin meydana getirdikleri eserler hikâye ve siir olmak üzere iki kisma ayrilirlar.

Hikâyeler: Asiklarin anlattiklari, nesir ve nazim karisimi hikâyelere, Türk Edebiyat tarihinde "halk hikâyesi" adi verilir. Bu hikâyelerin son devirdekiler hariç müellifleri belli degildir. Hikâyelerde kahramanlik, ask ve halk sairlerinin hayatlari anlatilir.

Siirler: Âsik edebiyatinda siir, hem âsiklar tarafindan meydana getirilir, hem de baskalarinin ki nakledilirdi. Siir, âsik edebiyatinda konulan bakimindan su çesitlere ayrilir:
- Destan
- Güzelleme
- Koçaklama
- Taslama
- Agit
- Muamma
- Tenkit, iyilik telkini, nasihat ve sikayet gibi ahlâkî konulari isleyen manzumeler.
Âsik Edebiyati, dil, üslup ve vezin bakimindan Divan Edebiyatindan ayrilir. Âsiklar halkin konustugu dil ile yazmislar ve söylemislerdir. Eserlerinde çok az Arapça ve Farsça kelimeler kullanmislardir. Hakim olan vein, hece veznidir. Ancak aruz vezni de yer yer kul lanilmistir.
Âsik Edebiyati aslinda sözlü bir edebiyattir; zira, asiklar, siirlerini yazmazlar, söylerlerdi.

MsXLabs.org & OT

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
17 Mayıs 2011       Mesaj #5
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Aşık Edebiyatı

Âşık denilen halk şairlerinin, anlatı ve şiir türlerinde verdikleri edebiyat yaratıları.

Anlatı türünde, uzun birtakım kahramanlık romanları ya da daha kısa birtakım türkülü öyküler oluşmuştur. Şiir türünde verilen ürünler de konularına göre destanlar, güzellemeler, taşlamalar, koçaklamalar, ağıtlar, muammalar, öğretici şiirler olarak kümelendirilebilir.

Âşık edebiyatı, klasik edebiyata koşut bir kültür akımı olarak belirmiş, aşağı yukarı 15. yüzyılın sonlarından bugüne dek sürüp gelmiştir. Yalnız halk şiiri geleneğinden beslenmekle birlikte, zümre-tarikat edebiyatı, âşık edebiyatı içinde düşünülmemelidir. Her iki edebiyat da birbirini etkileyerek iki ayrı çizgide gelişir. 16. yüzyılda ilk temsilcileri görülen âşık edebiyatı din dışı bir gelişimi sürdürürken, zümre-tarikat edebiyatı, Yunus ve Kaygusuz'un izinde ayrı bir özü işler. Âşık edebiyatı ve musikisi, türlü kaynaklardan, çeşitli sanat ögelerinin birleşip kaynaşmasıyla oluşmuş, kendisine özgü yeni niteliklere sahip bir bileşimdir. Bu bileşimin ana ögeleri halk edebiyatından gelir. Müzikle şiirin birbirini bütünlemesi, hece vezninin kullanılması, nazım biçimleri gibi (türkü, varsağı, koşma, mâni vb.).

Öte yandan zümre-tarikat, edebiyatının özünü oluşturan tasavvuf, âşık edebiyatını da etkiledi. Divan şiirinin etkisi ise 16. yüzyılın sonlarında başlar. Hecenin yanı sıra aruzu da kullanan âşıklar divan, selis, kalenderi gibi aruzlu nazım biçimini geliştirdiler. Ayrıca divan şiirinin yaygın mazmunları, İslâm ve İran tarihinden alınan mitolojik motifler yalnız aruzla yazılan şiirlere de girdi. Bu olumsuz gelişme ancak divan şiirinin ömrünü tamamlaması sonucu, 20. yüzyılın başlarında durdu.

II. Meşrutiyet'ten, özellikle de Cumhuriyet'ten sonra kaynağına dönen âşık edebiyatı kendini yeniledi. Bu kendini yenileyiş halk edebiyatı dışındaki etkilerle gerçekleşmiştir. 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında aydınlar arasında görülen millileşme çabaları, heceye dönüş ve halk kaynağına yöneliş, bunu zorunlu kılmıştır. Halkevleri'nin kuruluşunu (1932) izleyen yıllarda da halk edebiyatına ilişkin çalışmaların yoğunlaşması, özellikle Ülkü dergisi çevresinde Ahmet Kutsi Tecer'in öncülüğü sonucu âşık edebiyatı canlandı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Benzer Konular

26 Eylül 2014 / Misafir Cevaplanmış
28 Ocak 2021 / Misafir Genel Mesajlar
29 Kasım 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
29 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap