Arama

Kurumsal Yönetişim

Güncelleme: 2 Şubat 2010 Gösterim: 13.077 Cevap: 0
HipHopRocK - avatarı
HipHopRocK
Ziyaretçi
2 Şubat 2010       Mesaj #1
HipHopRocK - avatarı
Ziyaretçi
Kurumsal Yönetişim

Sponsorlu Bağlantılar
Giriş

Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, uluslararası pazarların gelişmesi ve piyasaların büyümesi sonucu, pazarlar genişlemiş ve şirketler büyüme ihtiyacı duymuştur. Giderek büyüyen şirketlerin ihtiyaç duydukları sermayeyi ortaklık yoluyla üçüncü kişilerden temin etme yoluna gitmeleri ve bu alandaki yasal düzenlemeler, günümüzde bu şirketlerin denetlenmesini önemini ön plana çıkarmıştır. Büyük şirketlerin denetlenmesi gündeme gelince de karşımıza kurumsal yönetişim çıkmaktadır. Bu yazımızda, kurumsal yönetişim kavramının doğuşu ve gelişmesi ile kurumsal yönetişim kavramı, kurumsal yönetişim ilkelerini ve kurumsal şirketlerin yönetim kurullarında sermayedar aile temsilcilerinin rolü üzerinde durulmaktadır.

Kurumsal Yönetişim Kavramının Doğuşu
Yakın zamana kadar şirketlerin sahipleri hem kurucu hem sermayedar, hem de yönetici idi. Bu şekildeki şahıs şirketlerinde kurucular şirketi bizzat yönetmekte ve ayrıca tecrübelerini, usta çırak ilişkisi çerçevesinde, çocuklarına miras bırakmaktaydılar. Zamanla şirketlerin büyümesi ile birlikte şirket yönetimi önce ücret karşılığında, profesyonel yöneticilere bırakılmaya başlandı ve daha sonra da artan sermaye ihtiyacını karşılamak için halka açılarak, kurumsal yatırımcı dediğimiz, çok sayıda küçük yatırımcıların tasarruflarını değerlendirilmesi dönemine girildi (Subaşı). Bu şekilde şirketlerin kurumsal yatırımcılara açılmasıyla birlikte de, şirketler kurumsal yönetim ilkelerine önem vermek zorunda kaldılar.

Kurumsal Yönetişim Kavramı
Yönetişim, işletmenin üst hiyerarşik kadroları arasındaki güç ilişkisi ve dengeleri ile ilişkilidir (Eren, 2005;43). İngilizce literatürde “corporate governance” olarak adlandırılan kurumsal yönetişime “yönetişim”, “kurumsal egemenlik”, “kurumsal yönetim” ve hatta “işletmenin üst yönetiminin yönetilmesi” de denilmektedir. Diğer yandan kurumsal yönetişim bazen da “kurumsallaşma” kavramı ile karıştırılmaktadır. Kurumsal yönetişim ifadesinde geçen “yönetişim” kavramı, bir tarafın diğer tarafı yönettiği bir ilişkiden, karşılıklı etkileşimlerin öne çıktığı bir ilişkiler bütününe doğru dönüşümü ifade etmektedir (Baraz, 2004;763).
Şirketin üst yönetiminin yönetilmesi şeklinde de ifade edilebilinen kurumsal yönetişim ise, işletmelerin stratejik yönetimi ve yönlendirilmesi ile görevli ve sorumlu üst yönetimin bu görev ve sorumluluklarını yerine getirirken, işletme üzerinde kendilerini belirli nedenlerle hak sahibi gören pay sahipleri, çalışanları, tedarikçi müşteri ve diğer toplumsal kurumlarla olan ilişkileri kapsamaktadır. Üst yönetimin işletmenin hak sahiplerinin çıkarları ve amaçları dahilinde yapılıp yapılmadığının, hazırlanan stratejilerin bu misyon ile örtüşüp örtüşmediğinin, uygulamaların doğru yönde yapılıp yapılmadığının izlenmesi ve kontrol edilmesi, kurumsal yönetişim kavramının konusu içinde yer almaktadır (Ülgen , Mirze, 2004;422).
Şirketlerin halka açılması bir başka deyişle mülkiyetin tabana yayılması ve yönetimin profesyonel yöneticilerde toplanmaya başlamasıyla birlikte, sermayedarların yönetim üzerine kontrolü azalmış ve hak sahipleri ile söz sahipleri arasında sorunlar ortaya çıkmaya başlanmıştır. Bu durumda küçük sermayedarların korunması kaçınılmaz olmuş ve kurumsal yönetişim ilk defa, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de özel olan hukuk sisteminde gelişmiştir. Diğer yandan kurumsal yönetişim ifadesi ilk defa resmi olarak Cadbury raporunda
yer almaktadır. Kurumsal yönetimden bahsedilen bu raporda, şirketlerin yönetiminden, bir başka deyişle idare ve kontrolünden şirketlerin en üst düzey organ olan yönetim kurullarının sorumlu olduğu ilkesinden söz edilerek, şirketin stratejik hedeflerinin belirlenmesi, bunların uygulanmaya konulmasını yönetmek ve denetlemek, şirketin faaliyetleri ve mali durumunu hissedarlara bildirmek yetki ve sorumlulukları kanunla düzenlenmiş olan yönetim kurullarına ait olduğu vurgulanmıştır (Karayel, 2006;3).
Kurumsal yönetişim prensiplerinin neler olduğu ise uluslararası alanda ilk defa, OECD tarafından belirlenmiş ve tüm dünyada kabul görmüştür. OECD’ce benimsenen
kurumsal yönetişim prensipleri, kurum içindeki yönetim kurulu, idareciler, pay sahipleri ve diğer paydaşlar şeklinde ayrılan farklı gruplar arasındaki hakların ve görevlerin dağılımını ortaya koymuştur (Karayel, 2006,4). Ülkemizde ise Sermaye Piyasası Kurulu, OECD’ce geliştirilmeye çalışılan kurumsal yönetim değerlendirme metodolojisine destek olmak amacıyla 2005 yılının ikinci yarısında Türkiye Kurumsal Yönetim Pilot Projesi başlatmıştır. Böylece, Sermaye Piyasası Kurulu, OECD de dâhil olmak üzere ilgili uluslar arası kuruluşlar ile kurumsal yönetişimin her boyutunda işbirliği yaparak ve ilkelerin güncelliğini sağlamayı hedeflemiştir. Ayrıca Sermaye Piyasası Kurulu, aynı zamanda kurumsal yönetişim ilkelerini düzenleyici otorite rolü oynamaktadır (Cansızlar, 2005)

Kurumsal Yönetişim İlkeleri
Kurumsal yönetişim ilkeleri, şirketlerin üst kademe yönetim organlarının faaliyet ve karalarının uymaları gereken esasları kapsamaktadır. Uluslararası düzeyde kabul gören bu ilkeler, şirket üst yönetimlerinin aldıkları karar ve tüm faaliyetlerinde, adillik, şeffaflık, sorumluluk ve hesap verebilirliliktir. Şöyle ki:
Adillik (Eşitlik) İlkesi: Bu ilke, bir şirketin tüm faaliyetlerinde pay sahiplerine ve şirketle menfaat bağı olan herkese eşit davranılmasıdır. Eğer üst yönetimin faaliyetlerinde tüm taraflara eşit davranılmadığı şüphesi uyandırırsa, şirkete olan güven kaybolur. Dolayısıyla, üst yönetim tüm hissedarlara eşit davranılmalı ve kimseye ayrıcalık yapmamalıdır (Özdemir, 2004; 741; Taşıyan-Çıkmaz-Gök, 2008; Tekin, 2003;5)
Şeffaflık (Açıklık) İlkesi: Şeffaflık ilkesi, adillik ilkesinin tamamlayıcısıdır. Bir şirketin tüm kararlarında adil olduğunun saptanabilmesi için tüm karar ve faaliyetlerinin şeffaf olması yani, işletmenin aldığı tüm karar ve faaliyetlerinin zamanında, doğru ve eksiksiz biçimde kamuya duyurulması diğer bir ifadeyle şirketle ilişki içinde olan herkesin bu bilgilerin tümüne kolayca erişebilmesi gerekir. Bir şirket ne kadar şeffaf olursa o şirkete olan güven o kadar artar. (Özdemir, 2004;741).
Hesap Verebilirlik İlkesi: Şirketlerin, pay sahiplerine hesap vermeleri yasal zorunluluktur. Ancak hesap verebilirlik ilkesi, şirketlerin yönetim kurullarının, sadece pay sahiplerine değil, şirketle ilişkisi olan tüm taraflara da hesap verebilirliği anlamına gelmektedir. Özellikle gerek hisse satın almak isteyen tasarruf sahipleri ve gerekse de kredi veren kurumlar, işletmenin finansal başarımı ile birlikte yönetişim başarımını da dikkate alırlar. Dolayısıyla, şirketin açıklık ve hesap verebilme ile ilgili konumu, şirketin yeni fon edinmesinde önem taşımaktadır (Özdemir, 2004;741).
Sorumluluk İlkesi: Kurumsal yönetişimde söz sahibi olanlar - ki bunlar öncelikle Yönetim kurulu üyeleri ve üst düzey yöneticileridir – aldıkları kararlardan ve faaliyetlerinden sorumlu olduklarının bilincinde olarak, tüm etkinliklerde mevzuata, esas sözleşmeye ve işletme içi düzenlemelere uygun davranmalıdırlar. Bunun için de kurum içinde görev ve sorumluluk dağılımının net ve açık olarak belirlenmiş olması ve herkesçe bilinmesi gerekir. Sorumluluk ilkesinin titizlikle uygulanabilmesinin bir koşulu da katılımcılıktır. Dolayısıyla sağlıklı bir işbölümü yapılmalı ve sorumluklar bu iş bölümü çerçevesinde dağıtılmalıdır (Karayel, 2006;4)

Kurumsal Yönetişimde Yönetim Kurulunda Ana Sermayenın Temsilcisi Olan Aile Fertlerinin Rolü
Buraya kadar yaptığımız açıklamalarda her ne kadar şirketlerin büyümeleri ile birlikte aile şirketlerinin yerini profesyonel yöneticilerin yer aldığı kurumsal işletmelere bırakmaya başladığını ve böylece kurumsal iletişimin ön plana çıktığını belirtmiş olmamıza karşın, işletmelerin yönetim kurullarında ana sermayedarların temsilcileri olan aile fertleri ağırlıkta olmaktadır. Şirketlerin stratejik karar alma, temsil ve en üst seviyede yürütme (yönetim) organı olan yönetim kurulunda ana sermayeyi temsil eden aile fertlerinin ağırlıkta olmasının hem avantajları hem de dezavantajları vardır. Şöyle ki:
-Aile fertlerinin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarının avantajları: Ana sermayenin temsilcileri olan aile fertleri işi ve şirketi iyi tanır ve şirketin uzun vadeli performansı ile daha fazla ilgilidirler. Ayrıca, şirket performansından doğrudan yararlanacakları için daha canla başla çalışırlar. Diğer bir deyişle, profesyonel yönetim kurulu üyeleri ile aile fertlerini temsil eden yönetim kuru üyelerinin şirketin kötü performansı karşısında kayıpları arasında önemli farklılık vardır.
-Profesyonel yöneticilerin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarının avantajları: Profesyonel yöneticilerin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarında yer alan yöneticilerin seçiminde bilgi ve tecrübeleri yanında diğer şirketlerde yapmış oldukları başarılı hizmetleri ile sadakat ve dürüstlükleri göz önüne alınır. Ayrıca işletmenin faaliyet alanındaki bilgi ve tecrübeleri yanında küresel sorunlarda vizyon sahibi ve bir kaç yabancı dil bilmeleri şirketin alacağı kararların sağlıklı olmasında etkin olur (Eren, 2005;48). Ne var ki, sadece ülkemizde değil, diğer ülkelerde de aile şirketlerinin en büyük sorunu, üçüncü kuşaktan sonra ayakta kalabilmenin güçlüğüdür. En iyi profesyonellerin şirketi yönettiğinden emin olunması, yönetimde aile temsilcilerini rollerinin azalması sonucu dinamizm kaybolmakta ve işlemeyen aile anayasaları, muhtemelen ailenin farklı üyelerinin işe duydukları ilginin boyutundaki farklılıklar yanında bazı aile üyeleri için orijinal iş yapısının dışında yeni fırsatlar denemelerine kalkmaları, şirketlerin dağılmasına kadar giden gelişmelerin tetikleyicisi olmaktadır (Tekinay 2006).

Sonuç
Sağlıklı bir kurumsal yönetişim, işletmelerin gelişesi ve büyümesi için ön koşuldur. Aile fertlerinin yönetim kurullarında çoğunluk hissesine sahip olduğu şirketlerden, bağımsız profesyonel yönetim kurulu üyelerinin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarına geçiş, kurumsal yönetişimin kalitesini iyileştirmektedir. Hisse senedi borsaları (menkul sermaye piyasası), küçük yatırımcıların büyük şirketlerin hisselerini alarak yüksek kârlılığa ortak olmasına olanak sağlamaktır. Bunun için de şirketlerin hisselerinden alacak küçük yatırımcılar ya da yatırımcılara yol gösteren analistlerin sağlıklı bir şekilde şirketlerle ilgili bilgilenmeleri, kurumsal yönetişimin başarısına bağılıdır.

Arzu Meltem Dinler
Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler MYO


Benzer Konular

20 Ocak 2015 / Misafir Moda
19 Ekim 2006 / Misafir Sanat
16 Mart 2009 / MaRCeLLCaT X-Sözlük
15 Ekim 2008 / asla_asla_deme Taslak Konular