Arama

Keynes'in Yatırım Teorisi

Güncelleme: 24 Kasım 2016 Gösterim: 9.977 Cevap: 3
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Ekim 2011       Mesaj #1
Avatarı yok
Yasaklı
Keynes'in Yatırım Teorisi

Sponsorlu Bağlantılar
Geleneksel yaklaşımda yatırımlar endojen bir büyüklüktür, yani yatırımlar ekonomik prensipler çerçevesinde modelin içinde yer alan büyüklükler tarafından belirlenmektedir. Keynes’in yatırım teorisinde yatırımların hem endojen hem ekzojen bölümleri vardır.

Keynes yatırım ve faiz arasında, geleneksel iktisatçıların kurmuş oldukları ilişkiye benzer bir ilişki kurmaktadır. Yatırımlar düşen faizle birlikte genişlemektedir. Ancak ilişki geleneksel iktisatçıların benimsediği yaklaşıma göre iki noktada toplanabilecek farklılıklar içermektedir.

Yatırım eğrisinin sol yukarıdan sağ aşağıya uzanması azalan verimler kanunu ile değil yatırım malları fiyatlarının kısa vadede yükselmesi gereği ile ilişkilidir, kısa dönemde yatırım malları sektörünün kapasitesi sınırlıdır. Bu bakımdan yatırım malları talebi genişlediğinde yatırım mallarının fiyatları artacak yatırımların karlılığı düşecektir.Yatırım malları fiyatlarının artması halinde yatırımların artabilmesi için faizlerin düşmesi gerekmektedir.

Yatay eksende sermaye stokunun değişik düzeyleri, dikey eksende piyasa faizi ve sermayenin marjinal etkinliği yer almaktadır. I0 eğrisi sermayenin marjinal etkinliğinin piyasa faizleri ile ifade edilen yatırım maliyetlerine eşit olduğu noktaları ifade etmektedir.

Dikkat edilirse yatırımlar genişledikçe makro perspektifte ve kısa dönemde yatırım malları fiyatları yükseleceği için sermayenin marjinal etkinliği düşmektedir. Bu durumda yatırım faaliyetlerinin genişlemesi için faiz oranlarının düşmesi gerekecektir.

İlgili grafiklerde K0 optimal sermaye stokunu ifade etmektedir. Çünkü bu durumda mec ile sermaye maliyetleri çakışmaktadır. Piyasa faizleri r0 düzeyinde iken sermaye stokunun K1 olması K0-K1 kadar karlılık arz eden yatırımın gerçekleştirilmediğinin ifadesidir. Diğer taraftan yine piyasa faizleri r0 düzeyinde iken sermaye stokunun K2’e kadar genişletilmesi yatırım maliyetleri arttığı için K2-K0 kadar yatırımda mec, yatırım maliyetlerinin altında kalmaktadır. Şu halde sermaye stokunun K2 ‘ye kadar genişletilmesi söz konusu olmayacaktır.

Yatırım malları eğrisi istikrarlı değildir. Girişimcilerin beklentileri son derece değişkendir. Girişimcilerin beklentileri değiştiği için de yatırım hareketlerini sergileyen eğri değişmektedir.Beklentiler olumlu ise bütünü ile sağa, olumsuz ise sola kayacaktır.

Beklentilerin değişken olması faizin yatırım kararları üzerindeki etkisini sınırlamaktadır. Şöyle ki beklentilerin olumsuz yönde gelişmesi durumunda faizler gerilese bile yatrımlarda bir düşme söz konusu olabilecektir.

Kaynak: Ekodiyalog

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 27 Temmuz 2015 12:20
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Şubat 2012       Mesaj #2
Avatarı yok
Yasaklı
Keynesyen İktisat

Sponsorlu Bağlantılar
Talep yönlü İktisat (Keynesyen iktisat), 1929 Büyük Dünya Krizi'ni oluşturan depresyonun ortaya çıkardığı işsizlik ve toplam talepteki yetersizlikleri gidermek amacıyla geliştirilmiştir. Teorik temelleri bakımından adlandırılacak olursa, talep yönlü iktisada Keynesyen iktisat denilebilir.

1. Ortaya Çıktığı Dönem:

Talep Yönlü İktisat,1929 Ekonomik Bunalımına çözüm arayışları çerçevesinde 1936' da J. M. Keynes' in «İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi» adlı eserini yayınlanmasından sonra ortaya çıkmış ve özellikle 1950-1970 yılları arasında altın yıllarını yaşamıştır. Keynesyen iktisat 1970' li yıllarda farklı şekillerde ortaya koyulmaya başlanmış, diğer bir ifadeyle Keynesyen iktisatçılar bölünmüşlerdir. Başlıca Keynesyen İktisat akımları üç grupta toplanabilir:

1) Neo-Klasik Keynesyen İktisat: Keynesin genel teorisindeki görüşlerini Klasik İktisadın temel ilkeleri ile bağdaştırarak adeta iki teorinin sentezini yapan ve Walras genel denge modeli çerçevesinde Keynesin genel teorisindeki açıklamaları yorumlayan, iktisat literatüründe Gelir Harcama Modeli veya IS-LM analizi olarak da adlandırılan yaklaşımdır.

2) Fundamentalist Keynesyen İktisat: Neo-Klasik Keynesyen iktisadı eleştirerek gerçek Keynesyen iktisadın Keynes' in Genel Teorisi'nde yeralan görüşleri olduğunu savunan ve belirsizliğin Keynesin iktisadının temeli olduğunu belirten akım.

3) Anti-Walrasyan Keynesyen İktisat: Keynesyen teorinin Klasik teori ile birleştirilmeyeceğini öne sürerek mal ve emek piyasalarında denge halini inceleyen, Neo-Klasik sentezin Keynesyen teori içerisinde yer almasını şiddetle eleştiren ve Keynes' in teorisinin bir dengesizlik modeli olduğunu belirten akımdır.

2. Temel İlkeleri ve Varsayımları

Keynesyen Teori'ye göre genel fiyat seviyesini, gelir seviyesini ve üretim fonksiyonu aracılığıyla istihdam seviyesini belirleyen toplam taleptir. Makro ekonomik denge, toplam arz ile toplam talebin veya toplam yatırımlar ile toplam tasarrufların eşitlendiği noktada gerçekleşir. Ekonomi kendiliğinden ve daima tam istihdam düzeyinde dengede değildir. Ekonomi için aşırı istihdam, eksik istihdam ve tam istihdam dengelerinden biri söz konusu olabilir.

Para talebinin diğer deyimle likidite tercihinin üç motifi vardır. Bunlar işlem, ihtiyat ve spekülasyon motifleridir. İşlem ve ihtiyat saiki ile tutulan para milli gelir düzeyine, spekülasyon saiki ile tutulan para faiz oranına bağlıdır. Spekülasyon saiki ile tutulan para ile faiz oranı arasında ters yönde bir ilişki vardır. Faiz oranı yüksekken yakın zamanda düşeceği düşünülerek para talebi azalmakta, faiz oranı düşükken kısa zamanda yükseleceği düşünülerek para talebi artmaktadır.

Keynesyen teoride likidite tuzağı, herkesin faiz oranının düşebileceği en düşük seviyeye düştüğüne inanması halidir. Bu durum, para talebinin faiz oranına karşı sonsuz esnek olduğu haldir. Böyle bir durumda para arzında meydana gelebilecek her artış spekülasyon saiki ile elde tutulacak ve faiz oranı hiç etkilenmeyecektir. Diğer bir ifade ile böyle bir durumda para politikaları etkisiz olacaktır. Faiz, tasarruf sahiplerinin likiditeden uzaklaşmalarının bedelidir.

Tasarruf ve tüketim fonksiyonlarını faiz oranı belirlemez. Ekonomide toplam talebin bir kısmını teşkil eden tüketimi belirleyen unsur, gelirdir. Tüketim milli gelir arttıkça artar, ancak tüketimdeki artış, milli gelirdeki artıştan az olur. Yatırımı belirleyen unsur ise, faiz haddidir. Faiz haddini belirleyen unsur ise para arzı ve talebidir. İşgücü talebi Klasiklerde olduğu gibi reel ücretlerin azalan bir fonksiyonudur. İşgücü arzı ise Klasiklerin varsaydıkları gibi reel ücretin değil nominal ücretin bir fonksiyonudur.

«Her arz kendi talebini oluşturur.» şeklinde ifade edilen Say Yasası gerçek iktisadi yaşama uygun değildir. Bu durum, tam istihdam düzeyinde cari fiyat düzeyi üzerinden toplam arzın toplam talebe eşitliği halinde meydana gelir. İstihdam hacmi, herşeyden önce milli gelire bağlıdır.

Efektif talebi oluşturan ikinci unsur, yatırım harcamalarıdır. Yatırım fonksiyonu milli gelir değişmelerinden bağımsız ve milli gelirin artan bir fonksiyonu olarak ele alınmıştır. Bağımsız yatırım fonksiyonunda girişimcilerin yatırım kararlarını milli gelir düzeyinin belirlemediği varsayılır. Keynesyen makro teoride yatırım harcamalarının ele alınışı sermayenin marjinal etkinliği kavramına dayalıdır. Sermayenin marjinal etkinliği: sermaye malından umulan getirileri sermaye malının arz fiyatına eşitleyen iskonto oranıdır.

3. Politikaları

Ekonomi, toplam talep etkilenerek düzenlenebilir. Ekonomide toplam talep, toplam arzdan fazla ise, veya yatırımlar tasarruflardan fazla ise bir «enflasyonist açık» söz konusudur. Ekonomi kendiliğinden dengeye gelmez. Bu durumda devlet efektif talebi yönlendirerek ekonomiyi düzeltebilir. Devlet, kamu harcamalarını azaltarak ve/veya vergi oranlarını arttırarak müdahalede bulunur (Sınırlayıcı Maliye Politikası.) Ekonomide toplam talep, toplam arzdan azsa veya toplam yatırımlar, tasarruflardan azsa bu durumda «deflasyonist açık» söz konusudur. Deflasyonist açığın giderilmesi için, Devletin yine talebi yönlendirme yoluyla ekonomiye müdahalesi gereklidir. Bu durumda kamu harcamaları arttırılarak ve/veya, vergiler indirilerek müdahale yapılacaktır(Telafi Edici Maliye Politikası.)

Devletin harcamaları bazı alanlarda özel sektör kadar-hatta özel sektörden daha fazla- verimli olabilir. Kamu gelirleri ve harcamaları tarafsız olamaz.

Ekonomide tam istihdam düzeyinin altında denge söz konusu iken özel harcamalarla kamu harcamaları birbiriyle rekabet halinde değildir. Borçlanma olağanüstü bir gelir değildir.


Kaynak: Coşkun Can Aktan, Politik İktisat, İzmir: Anadolu Matbaası, 2000. Adlı Kitaptan Derleme

Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
30 Nisan 2012       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı
Makroekonomi ve Keynes

Klasik ve neoklasik iktisatçılar, piyasada otomatik olarak işleyen serbest rekabet ve fiyat mekanizmasının her şeyi görünmeyen bir el gibi kusursuz olarak düzenlediğine ve böylece ekonominin sürekli olarak, üretim faktörlerinin tümünün istihdam edildiği ve hiç birinin atıl kalmadığı tam istihdam durumunda dengede bulunacağını kabul ederler.

Makroekonomi, ekonomi biliminin, toplam tüketim, toplam üretim, toplam tasarruf, toplam yatırım, toplam gelir (milli gelir) ve istihdam gibi toplam büyüklüklerini inceleyen ve bunlar ile ilgili çözümleme ve çıkarımlar yapan alt dalı. Mikroekonomiden farklı olarak, ekonomiyi bir bütün olarak ele alarak, makro denge çözümlemeleri üzerinde çalışır.İşsizlik, enflasyon, toplam üretim ve tüketim, gelir dağılımı makroekonominin ana konuları olarak sayılabilir. Kurucusu John Maynard Keynes'dir.

Keynes 1930 yılına kadar temel ekonomik karar birimleri (tüketici, firma ve endüstri) seviyesinden bakılan ekonomi bilimine yeni bir boyut kazandırmış, toplam talep kavramını gündeme getirerek işsizlik ve toplam üretim konularını bununla açıklamaya çalışmıştır. Modern makroekonomideki düşünce okullarından bazıları şunlardır: Keynesçi Ekonomi Monetarizm (Parasalcılık), Yeni Klasik Ekonomi, Yeni Keynesçi Ekonomi, Arz Yanlı Ekonomi.

Denge durumunun kimi zaman küçük sarsıntılar geçirebileceğine ve dengenin, bu mekanizmaların işlemesiyle kendiliğinden kısa sürede yeniden kurulacağını kabul ettikleri için, ekonominin tümünü ilgilendiren konularda yani makroekonomik analizler üzerinde durmamışlar ve daha çok ekonomiyi oluşturan karar birimleri ile ilgili mikroekonomik analizlere yer vermişlerdir. Bununla beraber, ilk iktisatçılardan sayılan fizyokratlar ve daha sonraları bir kısım klasik iktisatçılar az da olsa makro analizler yapmışlardır.

Klasik iktisatçıların iddia ettikleri gibi ekonominın her zaman kendiliğinden tam istihdamda dengeye gelmemesi ve yine klasiklerce önemsiz ve geçici olarak kabul edilen krizlerin hiç de sanıldığı gibi kolayca atlatılamaması, konunun önemini ortaya çıkarmıştır. Makro ekonomik çalışmalar, İngiliz iktisatçısı John Maynard Keynes'in 1936 yılında yayınladığı İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi (The General Theory of Employment, Interest and Money) adlı eseri ile kısa zamanda yaygınlaşmıştır.

Analitik Değerlendirmeler Makroekonomide iki farklı temel teori vardır. Bunlardan birincisi Keynesçi Ekonomi, diğeri ise Yeni Klasik Ekonomidir. Keynesçi Ekonomi, ekonomideki hareketliliğin talepler doğrultusunda gerçekleştiğini savunurken, Yeni Klasik Ekonomiye göre ekonomiyi değerlendirebilmek için piyasadaki arz miktarını bilmek gerekmektedir. Makroekonomik Politikalarla Ekonomik krizlerden, istikrarsızlıktan, işsizlikten, yüksek enflasyondan kurtulmak için hükümetler makroekonomide iki farklı politika izlerler: Maliye Politikası ve Para Politikası.



Kaynak : İktisat Bilimi Ders Notları (Akademik Çalışmalar)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Kasım 2016       Mesaj #4
Avatarı yok
Yasaklı
Ekonomide Keynesyen Model!

Klasik iktisat anlayışına göre ekonomilerde uzun süreli işsizliği ortadan kaldıracak içsel mekanizmalar vardır. Ama 1920’li yılların tecrübesi bu mekanizmaların varlığını ve kendiliğindenliğini sorgulanır duruma düşürdü. Yani iktisadi krize paralel olarak bir de iktisat teorisi krizi vardı. Klasik teorinin öngördüğü mekanizmalar çalışmıyordu. İşgücü piyasasında kriz döneminde reel ücretler düştüğü halde istihdam artmıyordu.İstihdam ve gelir düşüşüne paralel olarak tasarruflar azalmıştı.

Bu düşük istihdam gelir, yatırım, tasarruf dengesinden reel faiz hareketleri ile de çıkılamıyordu. İşte Keynes, bu ortamda kapitalist ekonomilerde gelir ve istihdamın nasıl belirlendiğine ilişkin tamamen yeni bir yaklaşım geliştirdi.Keynes'in bu yeni yaklaşımının temelini faiz teorisi oluşturur. Keynes'e göre tasarruf ve yatırım kararları birbirinden ayrı ve kopuk kararlardır ve her tasarrufun (serveti arttırma kararının) yatırıma (serveti sermaye malları cinsinden arttırmak) dönüşmesini sağlayacak bir piyasa yoktur. Bu kararlar farklı düzlemlerde farklı mülahazalarla verilen kararlardır.

Tasarruf ertelenmiş tüketim kararıdır ve tasarruf yatırıma dönüşürse ileride kalıcı olarak daha fazla üretip tüketme imkânı bulunur.Ama yatırım serveti arttırmanın sadece bir yoludur. Bazı durumlarda servet sahipleri tasarruflarını gelecekte satın alma gücü oluşturacak başka araçlarla değerlendirebilirler. Örneğin tasarruf ettiği miktar ile altın alan bir kişi bu miktar altının ifade edeceği satın alma gücünü (gelecek tüketim) belirsiz bir süre için geleceğe aktarmış olur. Böylece tasarrufun kullanımı altını satana geçer. Diyelim altın yurtdışından getirilmiştir. Bu durumda tasarruf altın ithalatı yoluyla yurtdışına çıkmış ve yurtiçinde gelecekte üretim artışına neden olabilecek bir yatırım gerçekleşmemiş olur.


Keynesyen Sistemin Temelini Oluşturan Kriterler!
  • İktisadi talepler kendi arzlarını oluştururlar.
  • Devlet özel girişimciye dokunmadan ekonomide işlevsel olmalıdır.
  • İktisadi denge, devletin vergileri azaltarak kamu hizmetini arttırmasıyla mümkündür.

Derleme

Benzer Konular

21 Temmuz 2013 / ahmetseydi Akademik
1 Temmuz 2011 / Misafir Psikoloji ve Psikiyatri
11 Haziran 2016 / tersinim Akademik
2 Kasım 2006 / virtuecat Taslak Konular
4 Eylül 2012 / ThinkerBeLL Bilim ww