Zamansızlık ve Mekansızlığın Bilimsel İzahı
Evrenin oluşumu hakkındaki görüşler iki farklı ana fikir etrafında toplanır.
Birinci görüş; evrenin kör bir tesadüfün zarurî neticesi olarak ezelden beri mevcut olduğu,
ikincisi ise evrenin zamanımızdan bir süre önce büyük bir patlamayla birlikte yaratıldığıdır.
Bu görüşlerden ikincisi, bir Yaratıcı'nın var olduğu anlamına geleceği için Darwinistler ve materyalistler tarafından uzun yıllar kabul edilmek istenmemiştir. Ancak, ortaya konan güçlü bilimsel deliller, günümüzde artık tüm bilim çevrelerince evrenin yaratıldığı gerçeğinde birleşmektedir. Nitekim bu görüşe göre evren Big Bang adı verilen büyük bir patlama ile yaratılmış ve zaman da evrendeki 4. boyut olarak bu büyük patlama anında ortaya çıkmıştır.
Ünlü bilim adamı Albert Einstein bugüne kadar tarif edilen evren modellerinden çok daha farklı bir evren tarif etmiştir. Zira bugüne kadar 3 boyutlu olarak tarif edilen evren, Einstein’ın zaman boyutunu da dahil etmesiyle dördüncü bir boyut kazanmıştır. Böylece artık içinde bulunduğumuz evren, uzay-zaman evreni olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Yani salt tek başına uzay diye bir mekan mevcut değil, "Uzay-Zaman" boyutu hakimdir. Nasıl uzayın 3 boyutundan biri olan yüksekliğini çıkarırsak uzay, uzay olma özelliğini kaybeder ve 2 boyuta düşerse, aynı şekilde uzayın 4. boyutu olan zamanı da uzaydan soyutlayamayız. Çünkü bu 4 boyut, adeta birbirine kenetlenmiş gibi birbirinden ayrılmaz bir haldedir.
Ancak uzayın 4 boyutlu olma özelliğinde göz önünde bulundurulması gereken önemli bir nokta vardır. Bu, Big Bang (Büyük Patlama) ile zaman ve mekânın birlikte yaratılmış olmasıdır. Bir başka deyişle maddenin yaratılmaya başladığı an, "zamanın da yaratıldığı an"dır.
Büyük Patlamanın gerçekleşmesinden sonraki her an, evrenin yoğunluğu, evrendeki sıcaklığın kaç derece olacağı, genişlemenin ne hızda gerçekleşeceği ve hangi parçacıkların oluşacağı sayısız detay, maddenin oluşabilmesi için son derece kritik hesaplarla belirlenmiştir. Her bir parçacığın nasıl bir rota izleyeceği dahî önceden tespit edilmiştir. Patlamadan sonra herşey son derece kontrollü gerçekleşmiş ve bu düzenin sonucunda madde oluşmuştur. Aynı şekilde, madde ile birlikte zaman da yaratılırken, zamanın ne hızda akacağı ve ne gibi özellikler göstereceği gibi konular da yine aynı Yaratıcı tarafından önceden planlanmış ve belirlenmiştir.
Nitekim zamanın hızının Allah (c.c) tarafından belirlendiği ve uzay ortamında farklılaştığı, ay ile dünya arasında görülür. Ay’ın ışığı Dünyamıza yaklaşık bir saniyede gelir. Bu durum Ay'ın bizden bir ışık hızı uzaklıkta olduğunu gösterir. Bir başka deyişle Ay, bizden yaklaşık 300.000 km. uzaklıktadır. Güneş ise dünyadan yaklaşık 8 dakika ışık hızı uzaklığındadır. Ancak burada şu noktaya dikkat edilmelidir. Güneşin bizden 8 dakika -ışık hızı- uzaklığında olduğunu söylerken, aslında güneşin 8 dakika önceki halini görüyoruz demektir. Bilim adamları bu durumu şöyle bir örnekle açıklarlar:
1987 yılında meydana gelen bir süpernova patlaması dünyadan 170.000 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızda gerçekleşmişti. Yani 1987 yılında görülebilen bu olay, aslında o günden 170.000 yıl önce gerçekleşmişti. Ama bu olayın görüntüleri uzaklık sebebiyle bize ancak o gün ulaşabilmişti.
Buradan çıkan sonuç şudur: Eğer dünyadan 3000 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldıza bir anda gitme ve oradan dünyayı gözlemleme imkânımız olsaydı, Dünya’nın bundan 3000 yıl önceki halini seyretme olanağı bulacaktık. Ama bu, dünyada yaşayan kişiler açısından hiçbir şey değiştirmeyecektir. Çünkü onlar yine kendi zaman ölçüleri içinde yaşamlarını sürdürüyor olacaklardır.
Ama bu noktada şunu da unutmamak gerekir ki, bu mümkün değildir. Çünkü insanın 3000 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldıza bir anda gidebilmesi için, ışık hızından 3000 kat daha hızlı hareket etmesi gerekir. Kaldı ki Einstein’a göre insan gibi belirli bir kütlesi olan cisimler için ışık hızını değil 3000 kat aşmak, ışık hızına ulaşmak bile mümkün değildir.
Tüm bunların yanısıra zamanın daha iyi anlaşılması için bilim adamları, evrenin geçmişine giderek düşünmeyi önerirler. Nitekim bu görüş doğrultusunda düşünüldüğünde, bilim otoriteleri tarafından evrenin yaratılış anı olarak gösterilen Big Bang’den önce, ne madde, ne de zaman ile karşılaşılır. Yani ortada yalnızca büyük bir "hiçlik" ortamı vardır. Patlamadan sonra ise bu hiçlikten sınırsız büyüklükte ve sınırsız bilgi yüklü bir evren meydana gelmiştir. Nitekim Büyük Patlamaya çok yakın bir durumda, zaman kavramı anlamını kaybeder. Bir başka deyişle zaman aynı madde gibi yoktan var edildiğinden, büyük patlamadan önce zaman kavramı da yoktur. Günümüzün ünlü bilim adamlarından Stephen Hawking ve Don Page ".....emin olabileceğimiz tek şey zamanın bir başlangıcı olduğu..." (Stephen Hawking, Evreni Kucaklayan Karınca, syf. 137) ifadesiyle önemli bir noktaya dikkat çekerler.
Kaynak:Bilimnet
Sponsorlu Bağlantılar
Birinci görüş; evrenin kör bir tesadüfün zarurî neticesi olarak ezelden beri mevcut olduğu,
ikincisi ise evrenin zamanımızdan bir süre önce büyük bir patlamayla birlikte yaratıldığıdır.
Bu görüşlerden ikincisi, bir Yaratıcı'nın var olduğu anlamına geleceği için Darwinistler ve materyalistler tarafından uzun yıllar kabul edilmek istenmemiştir. Ancak, ortaya konan güçlü bilimsel deliller, günümüzde artık tüm bilim çevrelerince evrenin yaratıldığı gerçeğinde birleşmektedir. Nitekim bu görüşe göre evren Big Bang adı verilen büyük bir patlama ile yaratılmış ve zaman da evrendeki 4. boyut olarak bu büyük patlama anında ortaya çıkmıştır.
Ünlü bilim adamı Albert Einstein bugüne kadar tarif edilen evren modellerinden çok daha farklı bir evren tarif etmiştir. Zira bugüne kadar 3 boyutlu olarak tarif edilen evren, Einstein’ın zaman boyutunu da dahil etmesiyle dördüncü bir boyut kazanmıştır. Böylece artık içinde bulunduğumuz evren, uzay-zaman evreni olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Yani salt tek başına uzay diye bir mekan mevcut değil, "Uzay-Zaman" boyutu hakimdir. Nasıl uzayın 3 boyutundan biri olan yüksekliğini çıkarırsak uzay, uzay olma özelliğini kaybeder ve 2 boyuta düşerse, aynı şekilde uzayın 4. boyutu olan zamanı da uzaydan soyutlayamayız. Çünkü bu 4 boyut, adeta birbirine kenetlenmiş gibi birbirinden ayrılmaz bir haldedir.
Ancak uzayın 4 boyutlu olma özelliğinde göz önünde bulundurulması gereken önemli bir nokta vardır. Bu, Big Bang (Büyük Patlama) ile zaman ve mekânın birlikte yaratılmış olmasıdır. Bir başka deyişle maddenin yaratılmaya başladığı an, "zamanın da yaratıldığı an"dır.
Büyük Patlamanın gerçekleşmesinden sonraki her an, evrenin yoğunluğu, evrendeki sıcaklığın kaç derece olacağı, genişlemenin ne hızda gerçekleşeceği ve hangi parçacıkların oluşacağı sayısız detay, maddenin oluşabilmesi için son derece kritik hesaplarla belirlenmiştir. Her bir parçacığın nasıl bir rota izleyeceği dahî önceden tespit edilmiştir. Patlamadan sonra herşey son derece kontrollü gerçekleşmiş ve bu düzenin sonucunda madde oluşmuştur. Aynı şekilde, madde ile birlikte zaman da yaratılırken, zamanın ne hızda akacağı ve ne gibi özellikler göstereceği gibi konular da yine aynı Yaratıcı tarafından önceden planlanmış ve belirlenmiştir.
Nitekim zamanın hızının Allah (c.c) tarafından belirlendiği ve uzay ortamında farklılaştığı, ay ile dünya arasında görülür. Ay’ın ışığı Dünyamıza yaklaşık bir saniyede gelir. Bu durum Ay'ın bizden bir ışık hızı uzaklıkta olduğunu gösterir. Bir başka deyişle Ay, bizden yaklaşık 300.000 km. uzaklıktadır. Güneş ise dünyadan yaklaşık 8 dakika ışık hızı uzaklığındadır. Ancak burada şu noktaya dikkat edilmelidir. Güneşin bizden 8 dakika -ışık hızı- uzaklığında olduğunu söylerken, aslında güneşin 8 dakika önceki halini görüyoruz demektir. Bilim adamları bu durumu şöyle bir örnekle açıklarlar:
1987 yılında meydana gelen bir süpernova patlaması dünyadan 170.000 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızda gerçekleşmişti. Yani 1987 yılında görülebilen bu olay, aslında o günden 170.000 yıl önce gerçekleşmişti. Ama bu olayın görüntüleri uzaklık sebebiyle bize ancak o gün ulaşabilmişti.
Buradan çıkan sonuç şudur: Eğer dünyadan 3000 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldıza bir anda gitme ve oradan dünyayı gözlemleme imkânımız olsaydı, Dünya’nın bundan 3000 yıl önceki halini seyretme olanağı bulacaktık. Ama bu, dünyada yaşayan kişiler açısından hiçbir şey değiştirmeyecektir. Çünkü onlar yine kendi zaman ölçüleri içinde yaşamlarını sürdürüyor olacaklardır.
Ama bu noktada şunu da unutmamak gerekir ki, bu mümkün değildir. Çünkü insanın 3000 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldıza bir anda gidebilmesi için, ışık hızından 3000 kat daha hızlı hareket etmesi gerekir. Kaldı ki Einstein’a göre insan gibi belirli bir kütlesi olan cisimler için ışık hızını değil 3000 kat aşmak, ışık hızına ulaşmak bile mümkün değildir.
Tüm bunların yanısıra zamanın daha iyi anlaşılması için bilim adamları, evrenin geçmişine giderek düşünmeyi önerirler. Nitekim bu görüş doğrultusunda düşünüldüğünde, bilim otoriteleri tarafından evrenin yaratılış anı olarak gösterilen Big Bang’den önce, ne madde, ne de zaman ile karşılaşılır. Yani ortada yalnızca büyük bir "hiçlik" ortamı vardır. Patlamadan sonra ise bu hiçlikten sınırsız büyüklükte ve sınırsız bilgi yüklü bir evren meydana gelmiştir. Nitekim Büyük Patlamaya çok yakın bir durumda, zaman kavramı anlamını kaybeder. Bir başka deyişle zaman aynı madde gibi yoktan var edildiğinden, büyük patlamadan önce zaman kavramı da yoktur. Günümüzün ünlü bilim adamlarından Stephen Hawking ve Don Page ".....emin olabileceğimiz tek şey zamanın bir başlangıcı olduğu..." (Stephen Hawking, Evreni Kucaklayan Karınca, syf. 137) ifadesiyle önemli bir noktaya dikkat çekerler.
Kaynak:Bilimnet