Zamanın Genişlemesi
Göreceliğin en büyüleyici yönlerinden biri zamana ilişkin yeni anlayışıdır. Eğer ışık hızı sabit olsaydı, zaman sabit olamazdı. Uzay-zamanın boyutlarından biri olarak düşündüğümüzde, zamanın sabit veya mutlak olduğunu söylemenin bir anlamı yoktur. Özel Görecelik, zamanın, içerisinde ölçüldüğü referans çerçevenin görece hızı (velocity) üzere ölçüldüğünü söyler. Bu önerme basit gibi görünse de zaman ve uzay arasındaki görece nitelikteki bağlantıyı anlamak zordur. Bunu açıklamanın çeşitli yolları vardır:
Uzay-Zamanın Dört Boyutu
Görecelik'te dünyanın dört boyutu vardır: üç uzay boyutu ve bir de tam olarak zaman boyutu değil ama zamanla ilgili boyut. Gerçekte, bu, zamanın -1'in kareköküyle çarpımıdır. Diyelim ki, uzayda A noktasından B noktasına hareket ediyorsunuz. Bir başka uzay koordinatına hareket ettiğinizde otomatik olarak zaman koordinatınızdaki konumunuzda değişikliğe sebep olursunuz, bunu farketmeseniz bile.
Zaman Genişler,Uzay Daralır
İlginç biçimde, duran gözlemcinin perspektifinden zaman genişlerken, hareket eden gözlemcinin perspektifinden uzay daralır. Bu görüngü Lorentz daralması olarak adlandırılır ve bu, zaman genişlemesi formülünün tam tamına mütekabilidir: l'=l*sqr(1-v²/c²). Bu şekilde, Dünya'yı 0.99c ışık hızıyla geçen bir uzay yolcusu Dünya'nın şeklini —uçuş yönüne paralel olan gerçek eksen çapından yedide bir oranında daralmış bir biçimde— elips olarak görecektir. Elbette öylesine büyük bir hızda bunu görebilecekse.... Dolayısıyla uzay yolculuğu yolcunun süratiyle kısalır. Güneşimize en yakın yıldız olan 4.3 ışık yılı uzaklıktaki Alfa Centauri C, 0.99c ışık hızıyla giden bir uzay gemisiyle sadece 7.4 ay alacaktır.
Zaman genişlemesinin etkisi son derece küçük zaman periyotlarını ölçebilen son derece dakik sezyum saatleri sayesinde deneysel olarak teyit edilmiştir. Maalesef zaman genişlemesi insan deneyiminin tümüyle dışındadır, çünkü göreceliksel etkilerin farkedilebilir olduğu hızlarda yolculuk etmenin bir yolunu henüz bulabilmiş değiliz. Bütün ömrünüzü sesten hızlı giden bir jet uçağında geçirseniz bile yerdeki çağdaşlarınızı olsa olsa 1 saniye geçebilirsiniz. Ve bugün astronotlar Lorentz daralmasını algılayamıyorlar. Dünya'ya görece olarak saniyede 7700 metre hareket eden uzay istasyonu Mir'de bir kozmonot olduğunuzu düşünün. Uzaydan Avrupa'ya baktığınızda İsviçre'nin doğudan batıya 270 kilometrelik uzanımını sadece 0.08 milimetre daralmış olarak görürsünüz.
Işık Hızında Yolculuk Edebilir miyiz?
Günün birinde insanlığın ışık hızına yakın hızlarda yolculuk edebileceği umudu, bir uzay gemisini bu hızlara çıkarabilmek için gereken inanılmaz miktardaki enerji miktarı yüzünden imkânsız görünüyor. Oluşan kuvvet, istenen hıza yaklaşılmadan bile herhangi bir aracı parçalayacaktır. Buna ek olarak ışık hızına yakın yolculuğun seyir problemleri bir diğer büyük zorluk oluşturmaktadır.
Kant: Uzay ve Zaman Zihinsel Öngörülerdir
Alman düşünür, bilim adamı, filozof Immanuel Kant (1724-1804) zaman ve uzayın a priori özellikler olduğunu öne sürdü. Yani, bunlar, doğa tarafından insan zihnine dayatılan algı ve düşünce özellikleriydi. Bu incelikli konum Kant'ın uzay ve zamanın gerçekliğine ilişkin Newton ve Leibniz arasındaki varolan farklılıkları uzlaştırmasına olanak sağladı. Newton uzay ve zamanın nicelenebilir nesneler olma anlamında mutlak gerçekliği olduğunu söylüyordu. Leibniz ise buna karşı çıkıp uzay ve zamanın gerçekte bardak ve masa gibi "şeyler" olmadığını ve bunların farklı bir varlıksal niteliğe sahip olduğunu söylüyordu. Kant'ın konumu, uzay ve zamanın mutlak ve gerçek algı nesneleri olması anlamında Newton'la uyuşur. Kant aynı zamanda, zaman ve uzayın "kendi başlarına şeyler" olmadığını, yani bardaklar ve masalardan tümüyle farklı olduklarını söyleyerek Leibniz'le uyuşur. Elbetteki bu uzay ve zaman görüşü yeni problemler doğurur. Dünyayı görüngüsel (dışsal) gerçeklik alanı ve zihinsel (içsel) gerçeklik alanına ayırır. Bu akademik ayrımdan epistemolojide birçok çelişkiler ortaya çıkar. Ama bu noktada bu problemle ilgilenmeyeceğiz.
Bir Uzay-Zaman Kabininde Yaşam
Görecelik'ten öğrendiğimiz şey zaman ve uzayın, zaman genişlemesi örneğinin de gösterdiği gibi, insan deneyiminden görünüşe göre bağımsız olduğudur. Zaman ve uzay algımız tek bir referans çerçevesine bağlı olduğundan zaman bize sabit ve mutlak görünür. Fizik bize bunun bir yanılsama olduğunu ve algımızın yaşayan hafıza içerisinde bizi yanılttığını öğretir. Einstein'ın vesilesiyle görecesel uzay-zaman diyagramları çizebiliyor, kütleçekimsel alanları hesaplayabiliyor ve dört-boyutlu uzay-zaman süremi yoluyla yörüngelerin yerini önceden kestirebiliyoruz. Yine de, insan bilinci insan bedenine bağlı olduğu ve o da tek bir referans çerçevesine bağlı olduğu için, bu uzay-zaman süremini gözümüzde neredeyse hiç canlandıramıyor veya onunla kılgısal anlamda ilgilenemiyoruz. Kendi uzay-zaman kabinimizin sınırları içerisinde yaşıyoruz.
Bunu görecelik'te düşündüğümüzde uzay-zaman insan algısından bağımsızdır, Kant'ın uzay ve zamanı a priori özellikler olarak anlayışı görüşünüşe göre hükümsüz kalmaktadır. Artık algının özellikleri yoktur, doğanın kendisinin özellikleri vardır. Ama Kant için, görünen başka sorunlar da vardır. Görecelik görüngüsel gerçeklik ile akılsal gerçeklik arasındaki ayrımı, bu kavramlar neredeyse grotesk görünecek kadar esnetir. Örneğin, zaman genişlemesi hangi kategoriye girer, akılsal mı yoksa görüngüsel midir? Ölçülebildiğine göre görüngüsel olmalıdır, ne var ki, insan algısı tek bir referans çerçevesine bağlı olduğundan aynı zamanda akılsaldır da. Akıl (noumenon) ve görüngü (phenomenon) arasındaki ayrım bu şekilde belirsizleşir ve muhtemelen geçersiz hale gelir.
Görecelik modellerini uygun matematiksel modellerle tahayyül etmeye çalışabiliriz, ama doğrudan deneyimleyemeyiz, en azından birileri ışık hızına yakın bir uzay aracı yapabilene kadar. Einstein'ın vesilesiyle uzay ve zamanın görüngüsel gerçekliğinin ötesine bakabiliyoruz ve sıradan algımızın bize söylediklerinden daha fazlasının bulunduğunu anlıyoruz. Bir şekilde zihinlerimiz uzay-zaman kabininden kurtulmuş gibi görünüyor.
Kaynak : Bilim Felsefesi (Akademik Bilgiler)
Sponsorlu Bağlantılar
Uzay-Zamanın Dört Boyutu
Görecelik'te dünyanın dört boyutu vardır: üç uzay boyutu ve bir de tam olarak zaman boyutu değil ama zamanla ilgili boyut. Gerçekte, bu, zamanın -1'in kareköküyle çarpımıdır. Diyelim ki, uzayda A noktasından B noktasına hareket ediyorsunuz. Bir başka uzay koordinatına hareket ettiğinizde otomatik olarak zaman koordinatınızdaki konumunuzda değişikliğe sebep olursunuz, bunu farketmeseniz bile.
Zaman Genişler,Uzay Daralır
İlginç biçimde, duran gözlemcinin perspektifinden zaman genişlerken, hareket eden gözlemcinin perspektifinden uzay daralır. Bu görüngü Lorentz daralması olarak adlandırılır ve bu, zaman genişlemesi formülünün tam tamına mütekabilidir: l'=l*sqr(1-v²/c²). Bu şekilde, Dünya'yı 0.99c ışık hızıyla geçen bir uzay yolcusu Dünya'nın şeklini —uçuş yönüne paralel olan gerçek eksen çapından yedide bir oranında daralmış bir biçimde— elips olarak görecektir. Elbette öylesine büyük bir hızda bunu görebilecekse.... Dolayısıyla uzay yolculuğu yolcunun süratiyle kısalır. Güneşimize en yakın yıldız olan 4.3 ışık yılı uzaklıktaki Alfa Centauri C, 0.99c ışık hızıyla giden bir uzay gemisiyle sadece 7.4 ay alacaktır.
Zaman genişlemesinin etkisi son derece küçük zaman periyotlarını ölçebilen son derece dakik sezyum saatleri sayesinde deneysel olarak teyit edilmiştir. Maalesef zaman genişlemesi insan deneyiminin tümüyle dışındadır, çünkü göreceliksel etkilerin farkedilebilir olduğu hızlarda yolculuk etmenin bir yolunu henüz bulabilmiş değiliz. Bütün ömrünüzü sesten hızlı giden bir jet uçağında geçirseniz bile yerdeki çağdaşlarınızı olsa olsa 1 saniye geçebilirsiniz. Ve bugün astronotlar Lorentz daralmasını algılayamıyorlar. Dünya'ya görece olarak saniyede 7700 metre hareket eden uzay istasyonu Mir'de bir kozmonot olduğunuzu düşünün. Uzaydan Avrupa'ya baktığınızda İsviçre'nin doğudan batıya 270 kilometrelik uzanımını sadece 0.08 milimetre daralmış olarak görürsünüz.
Işık Hızında Yolculuk Edebilir miyiz?
Günün birinde insanlığın ışık hızına yakın hızlarda yolculuk edebileceği umudu, bir uzay gemisini bu hızlara çıkarabilmek için gereken inanılmaz miktardaki enerji miktarı yüzünden imkânsız görünüyor. Oluşan kuvvet, istenen hıza yaklaşılmadan bile herhangi bir aracı parçalayacaktır. Buna ek olarak ışık hızına yakın yolculuğun seyir problemleri bir diğer büyük zorluk oluşturmaktadır.
Kant: Uzay ve Zaman Zihinsel Öngörülerdir
Alman düşünür, bilim adamı, filozof Immanuel Kant (1724-1804) zaman ve uzayın a priori özellikler olduğunu öne sürdü. Yani, bunlar, doğa tarafından insan zihnine dayatılan algı ve düşünce özellikleriydi. Bu incelikli konum Kant'ın uzay ve zamanın gerçekliğine ilişkin Newton ve Leibniz arasındaki varolan farklılıkları uzlaştırmasına olanak sağladı. Newton uzay ve zamanın nicelenebilir nesneler olma anlamında mutlak gerçekliği olduğunu söylüyordu. Leibniz ise buna karşı çıkıp uzay ve zamanın gerçekte bardak ve masa gibi "şeyler" olmadığını ve bunların farklı bir varlıksal niteliğe sahip olduğunu söylüyordu. Kant'ın konumu, uzay ve zamanın mutlak ve gerçek algı nesneleri olması anlamında Newton'la uyuşur. Kant aynı zamanda, zaman ve uzayın "kendi başlarına şeyler" olmadığını, yani bardaklar ve masalardan tümüyle farklı olduklarını söyleyerek Leibniz'le uyuşur. Elbetteki bu uzay ve zaman görüşü yeni problemler doğurur. Dünyayı görüngüsel (dışsal) gerçeklik alanı ve zihinsel (içsel) gerçeklik alanına ayırır. Bu akademik ayrımdan epistemolojide birçok çelişkiler ortaya çıkar. Ama bu noktada bu problemle ilgilenmeyeceğiz.
Bir Uzay-Zaman Kabininde Yaşam
Görecelik'ten öğrendiğimiz şey zaman ve uzayın, zaman genişlemesi örneğinin de gösterdiği gibi, insan deneyiminden görünüşe göre bağımsız olduğudur. Zaman ve uzay algımız tek bir referans çerçevesine bağlı olduğundan zaman bize sabit ve mutlak görünür. Fizik bize bunun bir yanılsama olduğunu ve algımızın yaşayan hafıza içerisinde bizi yanılttığını öğretir. Einstein'ın vesilesiyle görecesel uzay-zaman diyagramları çizebiliyor, kütleçekimsel alanları hesaplayabiliyor ve dört-boyutlu uzay-zaman süremi yoluyla yörüngelerin yerini önceden kestirebiliyoruz. Yine de, insan bilinci insan bedenine bağlı olduğu ve o da tek bir referans çerçevesine bağlı olduğu için, bu uzay-zaman süremini gözümüzde neredeyse hiç canlandıramıyor veya onunla kılgısal anlamda ilgilenemiyoruz. Kendi uzay-zaman kabinimizin sınırları içerisinde yaşıyoruz.
Bunu görecelik'te düşündüğümüzde uzay-zaman insan algısından bağımsızdır, Kant'ın uzay ve zamanı a priori özellikler olarak anlayışı görüşünüşe göre hükümsüz kalmaktadır. Artık algının özellikleri yoktur, doğanın kendisinin özellikleri vardır. Ama Kant için, görünen başka sorunlar da vardır. Görecelik görüngüsel gerçeklik ile akılsal gerçeklik arasındaki ayrımı, bu kavramlar neredeyse grotesk görünecek kadar esnetir. Örneğin, zaman genişlemesi hangi kategoriye girer, akılsal mı yoksa görüngüsel midir? Ölçülebildiğine göre görüngüsel olmalıdır, ne var ki, insan algısı tek bir referans çerçevesine bağlı olduğundan aynı zamanda akılsaldır da. Akıl (noumenon) ve görüngü (phenomenon) arasındaki ayrım bu şekilde belirsizleşir ve muhtemelen geçersiz hale gelir.
Görecelik modellerini uygun matematiksel modellerle tahayyül etmeye çalışabiliriz, ama doğrudan deneyimleyemeyiz, en azından birileri ışık hızına yakın bir uzay aracı yapabilene kadar. Einstein'ın vesilesiyle uzay ve zamanın görüngüsel gerçekliğinin ötesine bakabiliyoruz ve sıradan algımızın bize söylediklerinden daha fazlasının bulunduğunu anlıyoruz. Bir şekilde zihinlerimiz uzay-zaman kabininden kurtulmuş gibi görünüyor.
Kaynak : Bilim Felsefesi (Akademik Bilgiler)