Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 340

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.175.500 Cevap: 8.002
scanner_11 - avatarı
scanner_11
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3391
scanner_11 - avatarı
Ziyaretçi
Küfrüm Edebimi Aştı Bu Gece
Sen benim gözümde bir hiçsin artık,
Nefretim aşkımı aştı bu gece
Sponsorlu Bağlantılar
Bugün ki sözlerin söz müydü artık
Son sözün sabrımı aştı bu gece

Kolayca bitsin bu diyemedin de
Salladın savurdun basiretsizce
Hiç mi ders almadın onca gezdik de
Yağmurun rahmeti aştı bu gece

Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
Yalanın doğrunu aştı bu gece

Evlenmek hayali kapımda idi
Giriş kat evimin boyası yeni
Mobilyan,takımın, alınmış idi
Vuslatım tadını aştı bu gece

Yemedim yedirdim ne varsa sana
Üç kuruşum olsa verirdim daha
Memurdum yoksuldum hatırlasana
Hafızam haddini aştı bu gece

Ayakların donmuş,üşümüştün de
Gece yatamamış üzülmüştüm de
Bir ay oruç tutup yememiştim de
O çizmen boyunu aştı bu gece

Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
Allahtan beklenir kul bilmese de
Kızgınlığım buna, sebep ise de
Sabrım miadını aştı bu gece

Onca gez toz benle,seviyorum de
Sonra git nişanlan bir de ona de
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
Küfrüm edebimi aştı bu gece

Sana son bir sözüm, nasihatım var
Aldığım ahlakla bir terbiyem var
Senin doğuran ana deyip geçmek var
Saygım adabımı tuttu bu gece
Gönlümün romanı bitti bu gece
Hangisine yansam şimdi gün gece
Ömrümden beş yıl gitti bu gece
Bedirhan Gökçe

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3392
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
31 Mart Vakâsı

Sponsorlu Bağlantılar


/ kaç umuda yurt oldu sendeki bu mânâ



şavkıyla ateşi sûr eden misafir
beş köşeli şiirdir gelişine ikram
demirledim selamı ayın serkeş kumuna
dök denizi genzime
göğe erdi dip / boğulmam



mektep yolunda sepken
meşki aşk olanın gönlünde erir yalan
gördüm günü ayın hülyâ suyunda
dök içini içime
dile geldi mür / uyan



gecenin seyrinde terli rüya
öncesi karadır sevdanın
sonrası sepya



Ferhat Gülsün

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3393
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Bitanem

Dalga ile kıyının aşkını bilir misin?
Öncesinden başlayıp, sonsuza giden dalga,
Hep aşka kavuşma özlemiyle atılır kıyıya.
Dalga seven, kıyı sevilendir.
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga
Ve döner hep geriye
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya
Her bir dokunuşunda aşkına verir bedenini hesapsızca
İşte, ben de seni böyle severim bitanem.


Bitanem,
Bilir misin dağ başında açan uçurum çiçeklerini?
Bilirler görünmeyeceklerini...
Sevilmeyeceklerini...
Koklanmayacaklarını...
Okşanmayacaklarını...
Ama inatla açarlar aşkla, sevgiyle, özlemle.
Hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını
İşte, ben de seni böyle beklerim bitanem



Bitanem,
Ağaç ile meyvesinin aşkını bilir misin?
Meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için
Öyle zorludur ki ayrılmaları
Verir meyvesini ağaç
Meyve tohum olur, tohum kök olur
Ve yeniden doğar ağaç kendi meyvesinden
İşte ben de böyle bitanem;


YOK OLMAYI GÖZE ALDIM
TEKRAR SENDE DOĞMAK İÇİN...
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3394
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
...SEN BİLİRMİSİN...

Sen uykusuzluk nedir?
Bilirmisin tırnaklarınla yastığı parçaladığın oldumu hiç?
Gözlerini tavana dikip düşündüğün oldu mu bütün gece.
Aramayınca sormayınca ölesiye ağladın mı?
Sen yanlızlık nedir bilirmisin?
Unutulmak bir hançer gibi saplandı mı yüreğine?
İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı ?
Bütün gururunu çiğneyip sevgilinle geçtiğiniz yollarda göz yaşı döktün mü?
Sen aşk nedir bilir?
Yanan başını duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden?
Sen,sen hergün bir defa yaşayıp bin defa öldün mü?
Ben ağlıyorsam ayıpla beni birgün kendimi sonsuzluğun koynuna bırakırsan yaralı ve yenik bir aşık gibi
Unutma sevgilim her seven bir kahramandır unutma ki ama asla unutma ki bu sözleri
İNSAN SEVEBİLDİĞİ KADAR İNSANDIR

burcu ates
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3395
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BU VATAN KİMİN

Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.

Ardına bakmadan yollara düşen
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil
Topun namlusundan görenlerindir ...

Orhan Şaik GÖKYAY

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3396
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ellerimde yağmur okunuşlu sonbahar yazgısı
Gözlerimde kırılgan hayaller
Ve mısra mısra ihanet
Ve satır sonlarında kafiyelere bürünmüş hüzün…
El salla sensizliğime
Yine gidiyorsun iki gözüm..!

Bilmem kaçıncı kayboluşun seherinde
Unutulmaya yollarken kendimi
Sen aklıma çakılan bir kırık cam buğusu
Bir demli çay tiryakiliğisin dudaklarımda
Ahh Esvâra!
Uykularım kaçaklık ezgisi
Düşlerimde kıyamet hükmü gülüşün
Suskun şehirler avaz bir ayazda
Her yanda boynu bükük
Sesi yanık türkü kokusu
Bir asansör kabini kadar dolu içim
Bir o kadar boşlukta düşlerim
Pencere önlerinde tükettiğim akşamlar
Ve sesimde tutuşan eylül şarkıları
Bağrımda postal izi ihtilaller
Kan süzgeci, işkence sabahları
Ve kaçak bir aşk militanı kendi çıkmazında
Sonu yok Esvâra
Sonu yok bu yolun..!

Ektiğim gelincikler açmış darağaçlarında
Her infaz bir düğün
Her asılışta kan damıtır yaprakları
Ve bilir misin(?) yakmıyor beni;
Ne senin kadar gelincik tarlası,kan kızılı
Ne de ciğerlerime süzülen sarı tütün acısı…
Şimdi ben ayyaş adımlarla koşarken yılları
Geride bıraktığım senlerce anının
Salya sümük yaşam artıklarının
Ve üşümüş duvarların ağırlığınca
Yokluğuna yangın susuşlardayım..
Karadeniz isyan seslerinden dalgalı
Yüzünde bin yıllık sevdasının izleri
Her damla bir zincir
Her dalga bir çığlık gözlerinde
Yakamozlu suretinde ayrılık çizgileri
Zindansı bir öykü çocukların dilinde
Yusuf kavlince,
İbrahim’in bedeninde
Gayya kuyularda ateşe verilmiş
Dilek ağacı kanayışı
Çaputları kızıl isyan bayrağı
Oysa ateşlenmeden fitili unutulmanın
Avuçlarında karanfillerle çıkıp gelecektin
Her gidişin bir dönüşü var demiştin
Her gidişin bir dönüşü…
Şimdi bir intiharın habercisi mi bu yılgın kuşlar
Bu martıların suskunluğu..?
Epeydir mavi kokmuyor deniz
Toprak tütmüyor eskisi gibi
Ve sözlerim yıllanmış acılar tilaveti
Ki kırılmasın diye şiirler
Her gece sarhoşluğumla boğarım sesimi…

Yasak zamanlardan geçtim
Dilimde eylül türküleri
Ve peşimde kendine yabancı bir geçmişle..
Okunmadan atılmış anlamsız bir mektup mahiyetinde
Ayaklar altında ezildi ömrüm
Ve hayatlar tanıdım bana çok benzeyen;
Hayatlar Esvâra
Doğumları kıyamet şöleni
Varlıkları kaybolmanın resmiyetine kayıt…
Akrebin kıskacındaki
Yelkovan savunmasızlığında
Ne kadar hızlı koştuysam zamanı
O kadar çok öldüm
Ve insanlar gördüm
Hiçliğin kalabalık meydanlarında
İnsanlıkları zaman aşımına uğramış
Solgun kent yüzlerinde
Mahzur bir çıban gibi sırıtkan;
Suretleri aynalarda ölüm çığırtkanlığı

Üstüne alınmasın kimse
Bitişim kendime
İçim kendimden sürgün benim
Dört yanım taş duvar
Dört yanım çöl susamışlığı
Güzde titreyip düşen
O sarı yapraklar gibi hayat
Ve mutluluk
Kaf dağında bir eski masal şimdi
Ve ben sonrasızlığımın göçebe yürüyüşlerinde
Kambur öyküler anlatıyorum kendime
Yüklenip tüm aşk cinayetlerini,
Toprağın kokmazlığını ve ayazını yalnızlığın
Kırılgan çocuk tebessümlerinde
Somurtkan bir fotoğraf kalıyorum…

Hala yatağımın altında bir tutam zemheri
Sen gizli bir gün-âhsın avuçlarımda
İçim bozkır ayazı,poyraz
İhtiyar bir Sahra sürgünlüğü yüreğim
Bir yanı Kays deliliği
Ve iliklerimde dolanır Leylâlığın
Çöl rüzgârlarında kum misâli…
İhanet kulaklarımda uğultulu seranat
Damarlarımda kehribar sarısı hüzün
Aşina bir terkedilişin öyküsü yankılanan
Tren garlarının üryan çığlıklarında
Onun yasıdır düş ülkelerinde yitikliğim
Meczupluğum aşk dili yakarışlarda
Firari sevişler yorgunu
Gökyüzünde solgun gül sevdalısı çocukluğum
Ve sızılar giyinmiş yüzüm
Gözlerimde kan yumağı cümleler
Hüzün işlemeli gergeflerde
Telef olmuş harf yığınları
Toplasan “hayat” olur adı
Ki çokça acıya dipnot düşülmüş adım
Okundukça kanarım…

Bir nihavent şarkıdır yalnızlık
İntihara meyilli dudaklarımda
Dilim suskunluğa salıncak
Her kelâm içimde infilak bir öykü
Kara geceler lâl masallarda rivayet okunur
Ve aşk Esvâra..!
Aşk, bir var-mış bir yok-muş bilmecesi
Cevabı gözlerinde bir deli kahverengi
Velhâsılı kelâm
Seninle anladım aşktan ziyâde kendi ötekiliğimi
Sonrası cinayet kavli

Elimde tüketemediğim hüzünler
Yeryüzü cehennemî bir yangın
Gökyüzü uçukluğumun mabedi
Ve ikindi rüzgârlarının kanat çırpışında
Mavi deniz özlemi yokluğun…
Şiirlerle savruluyorum geceye
Gözlerim bunca yorgunlukken
Ve ömrüm kül olmuşken avuçlarında
Söylesene yâr..!
Yangınıma niye bu rüzgâr…?


uçukmavi

SHADOW77 - avatarı
SHADOW77
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3397
SHADOW77 - avatarı
Ziyaretçi
~BÜYÜCÜ~
Şeytan dağında bir mağarada,
Duydum bir büyücü kadın varmış.
Aşka inanmayan taş kalplileri,
Büyülerle kara sevdalı yaparmış.
Yüreğimde yenilginin acısıyla,
Yol aldım şeytan dağına.
Az gittim,uz gittim derken
Bir akşam vardım büyücünün mağarasına.
Dedim,bir halden bilmeze düştüm,
Al bütün varımı,yoğumu..
Bir büyü yap da anlasın,
Sevdanın ne yaman şey olduğunu.
İki yürek yaptı taştan
Koydu bir bulanık suya.
Üç gün,üç ay,üç yıl sonra gel diye seslendi kuyuya.
Üç gün,üç ay,üç yıl bekledim.
Bir kuşluk vakti çaldı kapım.
O deli dolu,kendini beğenmiş kız,
Ne hallere gelmişti,Allah'ım.
Kara gözlerinde şimdi,
Kara gecelerin sızısı vardı.
Ağladı,sızladı,kapandı ayaklarıma.
Sev beni,sev diye yalvardı.
Git dedim,istemiyorum artık.
Biraz da sen öğren ağlamasını.
Yalnızlığın kahreden acısını..


İnanmayın dostlarım,inanmayın..Ne büyücü var ortada,ne de büyü.
Yıllardır kendimi avutmak için,uydurdum bu yalan öyküyü...Msn Sad
Kürşad AŞIKLI
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3398
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YAK BİR SİGARA

Malta kahvesinde akşam oldu
İstanbul koktu çay, simit, mor menekşe
Yaksana bir sigara, aşksızlık öldürür adamı
Yaz nedir ki yoksa, yaralı bir aşk belki
Salınarak yürüyen öfkeli bir karanfil
Sevda belki yeşeren saksıdaki
Sokaklar gül yası, çocuklar ağlamaklı
Bir yağmur yağsa dağılır elbet bu sıkıntı
İşçi kahvesinde rüzgârsız akşam oldu

Yaksana bir sigara, işsizlik öldürür adamı
Çocuklar çiçekler vapur saatleri
Ayın kandili güzelim kardeşim
Ekmeğin buğusu suyun öyküsü
Aşka benziyordu aşka benziyordu

İşsiz umarsız birine akşam oldu
Aşklar bitti atlar denize indi
Deniz ki açıldık ay saatleriydi
Paylaşmak için balıkçıların mutsuzluğunu
Yaksana bir sigara, düzelirse aşkla düzelir dünya

Yalnız aşkla, paylaşılınca güzel olan

Ahmet ADA
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3399
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Delil Yok
*
örselemeden panjurları
nemli burun deliklerimle kokluyorum
hiç bir iz bulamadım gidişine
sen gideli her şey yerli yerinde
yemek yediğin tabak
yerlere serilmiş güneş ışıkları
gömüp saklamaya çalıştığım duvardaki çatlak
yüzümdeki hüzün
eğri duran takvim
kadir kıymet bilmeyen gidişinin pıhtısı
odadaki düetsel replikler
meyve vermeye küs nar ağacımın dalları
hercai menekşenin kırıklığı
tek ayağı tökezleyen masama düşmüş ekmek kırıntıları
sesleri uzaktan gelen çocuk ıslıkları
penceremde menderesler çizerek akan buğu damlası
neme sürülmüş banyomun duvarı
her yerde delil arıyorum gidişine
*
bir sigara fırladı cebimden
dudaklarımın kenarına oturdu
tavana asıldı gözlerim
sen gideli olay yerini inceliyorum
gidişine delil bulamadım
*
Serdar San - İzmir , 11.03.2006
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #3400
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
SUSTUM


sevdandan kalan kırıntıları topladım yine
yüreğinin mahzeninde aşk dedim, dilendim
sebep olup kanımı akıtırken
kalbimde kırdığın hançer ( * )
bakışına su
bir tebessümüne aş dedim
her gün içime attım sevdanı
sustum...


''zaman her şeyin ilacı'' derken dostlarım
zehir oldu ömrüme sensiz geçen her an
nefes almaya çalıştıkça gözlerim
hayalinin enkazı yıkıldı kirpiklerime...


yüzüm soldu...
gülmüyor artık İstanbul''a
Kadıköy''e küsüm...
Eminönü''nde hüzün...
Pierre loti''de matemin var


senden ayrıldıktan sonra ben
can evimden vuruldum
sağ yanımda kadehler
sol elimde can dostum
ardından deli düştüm
ben her akşam resminle konuştum
ağladı evimin duvarları
uğultusuyla seni sordu rüzgar
sustum...


gecelerine ortak oldum İstanbul''un
ardından feryatlar etti cam kırığı gözlerim ;
''dönüşü yok gittiğin yolun,
bu gidişin mutluluğun sonu/dur
dur...''
dedim,
dur...
sustum...


yokluğunun ilk günü
oturup Balat''ta sedasızca öldüm
karşı köşede hüznüm dirildi
kalkıp yürürken uzaklara hayalin
içimden ;
''gitme.!''
diye bağırdım
sustum...


Gökhan CENGİZ

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya