Arama

Medya Haber - Sayfa 139

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 660.409 Cevap: 1.864
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
12 Mart 2010       Mesaj #1381
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
12 Mart Muhtırası

Sponsorlu Bağlantılar
12 Mart 1971 tarihinde, TSK Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra vererek iktidardaki Demirel Hükûmeti’ni istifaya zorladı. 27 Mayıs 1960’ta başlayan Darbeler Dönemi’nin ikinci önemli askerî müdahalesi, ilkinden yaklaşık on yıl sonraki 12 Mart Muhtırası olmuştur. Bu tarihten yaklaşık on yıl sonra da 12 Eylül 1980’de yeniden darbe yapılarak cunta yönetimi kurulmuştur.
Cumhuriyet tarihimizdeki kara lekelerden birini oluşturan 12 Mart Muhtırası, ne yazık ki
emir-komuta zinciri ve askerî hiyerarşi içinde yapılan ilk darbedir. Bu özelliğiyle 12 Eylül Darbesi’ne örnek teşkil etmiştir.
12 Mart Muhtırası’nda şu iddialar yer almaktadır:
“Parlamento ve hükûmet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.
Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partilerüstü bir anlayışla meclislerimizde değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedir.
Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.”
***
Muhtıra metni tetkik edildiğinde, soyut iddialarla ve gerçek dışı ithamlarla dolu, kendisiyle çelişen, saçma sapan bir lâf salatasından ibaret olduğu görülür. Darbeciler, bir yandan parlamentoyu en ağır şekilde suçlarken, diğer yandan çarelerin meclislerde değerlendirileceğini söylemişlerdir. Her defasında olduğu gibi gene Atatürk’ü ve inkılâp kanunlarını istismar etmişler ve ünlü ‘koruma kollama’ soytarılığından dem vurmuşlardır.
Muhtıra’da sözü edilen anarşi ve asayiş bozukluğunun devamında kendi sorumluluklarını ve beceriksizliklerini görmezden gelerek parlamento ve hükûmeti suçlamaları ise, 12 Eylül’de de görülen ibret verici bir husustur.
Muhtıra’daki iddiaların hiçbiri doğru değildir. Üstelik 12 Mart Muhtırası ile teşkil edilen 4 hükûmet 3 yıllık 12 Mart Dönemi’nde, muhtıracıların iddialarıyla ilgili tek bir gelişme sağlayabilmiş de değildir.
12 Mart Darbesi’nin perde arkasında, Muhtıra’daki iddialarla hiçbir ilgisi olmayan, 9 Mart 1971 tarihinde yapılması plânlanan Baas benzeri bir sosyalist darbenin önünün kesilmesi vardır. Doğan Avcıoğlu’nun yayınladığı sosyalist Devrim Dergisi etrafında toplanan ‘Millî Demokratik Devrimciler’, bugün de olduğu gibi ordu içindeki ‘ulusalcı’ subayları kullanarak darbe hazırlığına girişmişlerdi. Nitekim, Devrim’in genel yayın yönetmeni Hasan Cemal yazdığı kitaplarda, askerlerle birlikte bir darbe yapmak istediklerini anlatmıştır.
Lâkin, Millî Demokratik Devrimcilerin arasına sızmış olan MİT mensubu Mahir Kaynak’ın, darbe hazırlığını Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ile 1. Ordu Komutanı Faik Türün’e bildirmesi neticesinde 9 Martçı MDD’ler sosyalist darbelerini gerçekleştiremediler.
***
12 Mart, sola karşı yapılmış bir darbe gibi anlatılır. Bu görüşte olanlar, sıkıyönetim mahkemelerinde solcuların daha fazla baskı gördüğünü ve Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idamını gösterirler. 12 Mart öncesindeki anarşi ve terör olaylarının daha ziyade solcular tarafından düzenlenmiş olması ve Muhtıra’dan sonra da bu eylemlere devam edilmesi, Muhtıracıların husumetini sola karşı çevirmiştir. Ancak, sağcı eylemciler de bu husumetin hedefi olmaktan kendilerini kurtaramamışlardır.
Şurası muhakkaktır ki, güya sol darbeye mâni olmak için yapılan 12 Mart Darbesi’nin esas hedefi, merkez-sağ ve milliyetçi-muhafazakâr Demirel Hükûmeti olmuştur. 12 Mart’ın temelindeki asıl çelişki ise, solcu teröre ve müdahaleye karşı yapıldığı söylenmesine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa sosyalist görüşteki ‘11’ler Hükûmeti’ni iktidara getirmesidir. Sekiz ay devam eden sosyalist 1. Nihat Erim Hükûmeti’nden sonra
2. Nihat Erim Hükûmeti, Ferit Melen Hükûmeti ve Naim Talû Hükûmeti kurulmuştur. Bu kabinelerde, ara rejim dönemlerinin klâsik renksiz, masonik bürokratları bulunmuştur.
***
12 Mart Muhtırası, 27 Mayıs’ta başlayan Darbeler Dönemi’nin yerleşmesine ve kurumlaşmasına sebep olmuştur. Hâlen içinde bulunduğumuz süreçte bu müessif olayın tesirleri hissedilmektedir.
12 Mart’ta çok önemli iki hatâ yapılmıştır:
1. Muhtıracıların Hatâsı: 9 Mart’ta MDD darbesini engelleyen Muhtıracıların, durumu Başbakan Demirel’e ileterek normal görevlerine dönmesi gerekirken meşrû Hükûmete karşı muhtıra vermeleri tarihî bir hatâdır.
2. Demirel’in Hatâsı: 12 Mart Muhtırası’na muhatap olan Başbakan Demirel’in hiç sesini çıkarmadan şapkasını alıp tıpış tıpış gitmesi, daha sonra darbecileri cesaretlendiren ve darbe sürecini uzatan çok büyük bir hatâdır. Muhtıra’dan sonra Demirel’in, Cumhurbaşkanı Sunay imzalamasa bile, imzacı Genelkurmay Başkanı’nı ve Kuvvet Komutanlarını görevlerinden alması ve neticesine katlanması gerekirdi. Demirel, milletin emanetini taşıyamamıştır.

Radikal - Hasan Celal Güzel - 12 Mart 2010

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
15 Mart 2010       Mesaj #1382
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
İsveç'e soykırım saldırısı!

Sponsorlu Bağlantılar
hacker334 4328 334


Ermeni tasarısının ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nde kabul edilmesinin ardından, İsveç Parlamentosu'ndan da onay alması, Türk hackerları kızdırdı.

Türk bilgisayar kurtları, İsveç Parlamentosu'nda 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının tanınmasını öngören karar tasarısının, bir oy farkla kabul edilmesinin ardından, İsveç'in bazı bilim kuruluşlarının sitelerini hackledi. Girişi engellenenler arasında, araştırma projeleri yürüten, SICS, Santaanna, yine bir araştırma enstitüsü olan Viktoria ve Interactive Enstitue'nün resmi siteleri yer alıyor. Hacklenen bazı sitelerin adresleri şöyle:

www.sics.se/news/list
www.sics.se/ztest.php
www.tii.se
www.viktoria.se
www.santaanna.se

(ekolay)


volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
15 Mart 2010       Mesaj #1383
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Ankara için nükleer senaryo

Graham Allison334 0721 334


Bush'un güvenlik danışmanı Allison'dan Ankara için nükleer saldırı uyarısı.

NATO'ya bağlı Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi tarafından düzenlenen 'Küresel Terörizm ve Uluslar arası İş Birliği Sempozyumu-3'de konuşmacı olarak katılan dünyanın sayılı terör uzmanlarından Harvard Üniversitesi'nde görevli Prof.Dr. Graham Allison, herhangi bir nükleer saldırı halinde dünyanın herhangi bir yerinde yüzbinlerce insanın hayatını kaybedebileceğine söyledi.

Prof.Dr Allison, olası nükleer saldırı örneklerine New York'un yanısıra Londra, Moskova ve Ankara'yı da ekledi. Allison, konukların sandalyelerine, Ankara'ya olası bir nükleer saldırı halinde etkilenecek bölgeleri içeren bir harita da bastırdı.

'Nükleer Terörizm' başlıklı konuşma yapan Allison, bu konuda yazdığı kitabından da alıntılar yaparak bugün devletler için en büyük tehdidin terör örgütlerinden gelebilecek nükleer saldırı olduğunu, nükleer terörizmin, ABD'nin karşı karşıya olduğu en büyük güvenlik konusu olduğunu söyledi. George Bush döneminde ABD yönetimine ulusal güvenlik danışmanı olarak hizmet verdiğini hatırlatan Allison, bu dönemde New York'a nükleer saldırıda bulunacağına ilişkin istihbarat bilgisi geldiğini belirterek, "Bu saldırıda 500 bin insan 2 dakika içinde hayatını kaybederdi. Uzmanlar, kente giderek radyasyon taraması yaptı. Bush, Waşington'da aynı şeyin olabilmesi ihtimaline karşı Cheney'den başkentten ayrılmasını istedi" dedi. Prof.Dr. Allison, konukların sandalyelerine, Ankara'ya olası nükleer saldırı halinde etkilenecek bölgeleri içeren bir harita da bastırarak koydurdu. Prof.Dr. Graham Allison, "Nükleer bomba nerede patlatılırsa patlatılsın 100 binin üzerinde insan öldürür. Bu ülkenin ekonomisini, yaşam biçimini sarsar, değiştirir" dedi.

Nükleer saldırının sadece o ülkeyi değil, dünya ekonomisini de altüst edebileceğine ve bundan herkesin etkileneceğini anlatan Prof.Dr. Graham Allison, şöyle devam etti:

"Biz böyle devam edersek, 5 yıl içinde teröristler başarılı olacak. 2014 yılı sonuna kadar nükleer terör eyleminin büyük bir kentte olma ihtimali yüzde 51."

Allison, nükleer saldırıyı kimlerin yapacağına ilişkin soruya "Usame Bin Ladin ve El-Kaide terör örgütü" yanıtını verdi.

Nato komutanı: "Amacımız yurtta sulh, cihanda sulh"
Sempozyumun diğer onur konuğu NATO Yüksek Müttefik Dönüşüm Komutanı (SACT) Orgeneral Stephane Abrial de, terörle mücadelede işbirliğinin öneminini anlattı. Abrial, Orgeneral İlker Başbuğ'un terörle mücadelede istihbaratın önemine ilişkin değerlendirmelere benzer değerlendirmeler yaparken, sözlerini, "Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, yurtta sulh, cihanda sulh bizim temel amacımızdır" diyerek tamamladı.

Hurşit Tolon da izledi
Bu arada sempozyumu izleyen Ergenekon davası sanıklarından emekli Orgeneral Hurşit Tolon, hasta olduğu için değil hukukun gereği olarak dışarıda olduğunu söyledi. Sempozyuma verilen öğle yemeği arasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile ayaküstü kısa bir sohbet gerçekleştiren Tolon, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Ergenekon davasındaki suçlamalarla ilgili konuşmak istemeyen Tolon, "Dışarıda olmamın nedeni sağlık sorunları değil. Medyada tahliye sebebim yanlış gösteriliyor. Ben hukukun sonucu olarak ben dışarıdayım" demekle yetindi.

(ekolay)

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
15 Mart 2010       Mesaj #1384
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Maaşlara en az iki kat zam


İcracı bakanlıklarda uzmanların, yöneticisinden daha fazla maaş almasına neden olacak bu düzenlemenin, kurumlar arası ücret hiyerarşisini bozacağı bildirildi.

Bin 500 lira ücretle vakıflarda çalışan uzman ile 4 bin 500 lira alan TBMM uzmanının maaşlarının eşitlenmesi için 3 bin liralık zam yapılacak. Yeni alınacak 4 bin uzman kadrosuna yılda ödenecek 150 milyon lira ile birlikte uzmanlara ödenecek maaştaki artış toplamda 500 milyon lirayı bulacak.

AMİRLERİN YÜZÜ GÜLECEK
Yasayla birlikte kurumlarda başuzmanların amiri konumunda olan müdür ve üstündeki 35 bin yönetici, başuzmanlardan daha düşük maaş alır hale gelecek. Bu durumun düzeltilmesi ise kamuya pahalıya mal olacak. Her amire ortalama biner lira zam yapılması durumunda yıllık 420 milyon lira fazladan ödeme yapılacak. Uzman maaşları da eklendiğinde yasanın yıllık maliyeti 1 milyar lirayı bulacak.

ESKİ VE YENİ ARASINDA FARK
Tasarı eşitliği hedeflerken TBMM, Başbakanlık, DPT, SPK gibi kurumlarda, yeni yasayla işe başlayacak uzmanlar ile eski uzmanlar arasında maaş farkı olacak. Meclis’te eski uzman 4 bin 500 lira almaya devam ederken, yeni uzman 3 bin lira alacak. Aynı unvana sahip ve aynı işi yapan kişilerin farklı maaş alması, mahkemelerde dava konusu olabilecek.

9 BAKANLIĞA UZMANLAR GELECEK
Tasarı ile Adalet, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Milli Eğitim, Bayındırlık, Tarım, Enerji ve Sağlık Bakanlıklarına uzmanlık kadrosu verilecek. Uzmanlık sınavını kazanan adaylar 5’er yıl süreyle ve her birim arasında yeterlilik aranarak uzman yardımcısı, uzman ve başuzman olarak görev yapacak.

'HİZMET KALİTESİ DÜŞER' UYARISI
Tasarı, uzman yardımcılığı süresini 3 yıldan 5 yıla çıkarıyor. Tasarı ile başarılı gençlerin, uzmanlığı değil geçiş süresi daha kısa olan kaymakamlık veya hakimlik gibi meslekleri tercih edeceği belirtiliyor.

25 yaşında uzman yardımcısı olarak işe başlayan bir kişi 5 yıl sonra uzmanlığa geçememesi durumunda 30 yaşını doldurmuş olacağından başka bir yerde işe başlama şansı da azalacak. 10 yıllık hizmeti olan müfettişler sınav şartı aranmadan doğrudan başmüfettiş olurken başuzman olabilmek için 10 yıllık hizmetin yanında sınav şartı gelecek ve yüzde 25 kota uygulanacak. Bu durum uzmanlığın tercih edilmesini azaltacak.

100 ALANLA 65 ALAN EŞİT OLACAK
Uzmanlık kadroları kamuda ‘seçkin’ kadrolar olduğu ve yüksek maaş imkanı bulunduğu için Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), TBMM, Başbakanlık, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) gibi kurumlarda uzman olmak isteyen kişiler arasında kıyasıya bir yarış yaşanıyor. Başbakanlık’ta uzmanlık sınavını kazanabilmek için KPSS’den en az 95 ve KPDS’den de 90 puan almak gerekiyor.

CAZİBESİ KALMAZ
Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki uzman yardımcılığı sınavında 65 puan almak yeterli oluyor. Bu nedenle mevcut uygulamada, en yüksek puanlı gençleri seçerek alan kurumlar, diğer kurumlardan daha fazla maaş ödüyor. Yeni tasarıyla, puanı yüksek kurumların cazibesini kaybetmesinden ve kurumların kalitesinin düşmesinden endişe ediliyor.

(ekolay)

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
16 Mart 2010       Mesaj #1385
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Donanmanın yeni gözdesi: LPD

lpd200 4839 334


Akdeniz’in en büyük donanmalarından birine sahip olan Türkiye açılan bu ihale ile yüksek savaş yeteneğini daha da artıracak.

Akdeniz’in en büyük donanmalarından birine sahip olan Türk Donanmasının yüksek savaş yeteneğini daha da artıracak Havuzlu Çıkarma Gemisi (LPD) projesi kapsamında açılan ihalede 7 tersane teklife çağrı dosyası aldı.

NATO operasyonlarında birliklerin intikali ve tahliye operasyonlarında görev alacak LPD, deprem gibi doğal afetlerde de yardım ulaştırılması ve yaralıların tahliyesinde kullanılacak.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı, dünya barışı ve küresel deniz güvenliğine yıllardır katkı sağlayan Türk Donanmasının gücünü daha da artırmak amacıyla bir süre önce Havuzlu Çıkarma Gemisi tedariki için ihale açtı. İhale sürecinin ardından Donanma Komutanlığı bünyesine katılacak LPD, dünyada sadece 7-8 ülke donanmasında bulunuyor.

AA muhabirinin Savunma Sanayii Müsteşarlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre, savaş zamanında düşmanların korkulu rüyası olan LPD, deprem gibi doğal afetlerde de en önemli can kurtarma araçlarının başında yer alacak.

Amfibik askeri gemi sınıfına giren LPD, üzerinde 8 helikopter, 100 araç ve yaklaşık 1000 personel taşıma kapasitesine sahip olacak. 19 bin ton ağırlığında, 190 metre uzunluğunda olması planlanan LPD, Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de asgari bir tabur büyüklüğünde bir kuvveti ana üst desteği gerektirmeksizin, kendi lojistik desteği ile kriz bölgesine intikal ettirebilecek.

LPD, askeri gücünün yanı sıra, doğal afetlerde de büyük faydalar sağlayacak. Son günlerde dünyada ve Türkiye’de meydana gelen depremler ile uzmanlar tarafından İstanbul’da yaşanması öngörülen deprem göz önünde bulundurulduğunda LPD’nin önemi daha da artıyor.

Savunma uzmanları, İstanbul, İzmir gibi denize kıyısı olan şehirlerde olası bir deprem halinde köprü ve otoyolların kapanabileceğini, bu nedenle afet bölgesine yardım ulaştırmada sıkıntı yaşanabileceğini, böyle durumlarda Havuzlu Çıkarma Gemisinin çok önemli görevler üstleneceğini belirttiler.

Yetkililer, alınacak LPD’nin, NATO operasyonlarında birliklerin intikali, tahliye operasyonları ve doğal felaket durumlarında yardım ulaştırılması ve yaralıların tahliyesinde kullanılacağını bildirdiler.

LPD’nin, bu tür durumlarda deprem bölgesinin açıklarına demirleyeceğini, üzerinden kalkacak helikopterlerle yaralıları kısa zamanda gemide bulunan hastaneye taşıyacağını anlatan uzmanlar, “Gemide bulunan tam teşekküllü hastanede yaralılara ilk müdahale yapılabilecek. Güçlü bir depremde, bölgedeki hastanelerin kullanılamaz hale gelmesi durumunda yakınlarda bulunan bir LPD, bir çok kişinin hayatının kurtarılmasını sağlayacak” dediler.

Alınacak havuzlu çıkarma gemisinin Türk Donanmasının harekat kabiliyetini önemli ölçüde artıracağını vurgulayan uzmanlar, dünyada bu tür gemilerin halen, ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Güney Kore gibi ülkelerin donanmalarında bulunduğunu kaydettiler.

Yetkililer, Türk donanmasının LPD’ye sahip olmasıyla Türkiye’nin NATO operasyonlarında daha fazla yer alacağını da kaydettiler.

İhalede teklife çağrı dosyası alan tersaneler, Anadolu Deniz İnşaat Kızakları A.Ş, Çelik Tekne Sanayi ve Ticaret A.Ş, DEARSAN Gemi İnşaat Sanayi A.Ş, DESAN Deniz İnşaat Sanayi A.Ş, İstanbul Denizcilik Gemi İnşa San ve Tic. A.Ş, RMK Marine Gemi Yapım Sanayi A.Ş. ve SEDEF Gemi İnşaatı A.Ş. oldu.

(ekolay)
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
16 Mart 2010       Mesaj #1386
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Sınavsız üniversiteye giriliyor


Milyonlarca aday üniversite kapısından içeri girmek için çabalarken, YÖK'ün aldığı karar eğitimceleri böldü.

Liseyi Kıbrıs dışında bir yabancı ülkede okuyan Türk ve KKTC'liler, Türkiye'de istediği üniversitenin istediği bölümüne sınavsız girebilecek.

Habertürk gazetesi eğitim dünyasında çok konuşulacak haberi manşetine taşıdı. Sultan Uçar imzalı haberde kararla ilgili eğitimcilerin görüşlerine yer verildi.

BÜYÜK AYRICALIK
YÖK'ün 18 Şubat'ta sitesinde ilan ettiği karara göre, KKTC hariç yurtdışından lise diploması olan Türk ve KKTC'liler, sınavsız üniversiteli olacak. Türkiye'deki 1.5 milyon öğrenci ise sınava girecek.

'EŞİTLİĞE AYKIRI'
Eğitim uzmanları "Bu, Türkiye'deki çocuklara haksızlık. Anayasa ve eşitlik ilkesine aykırı" diye karara karşı çıktı. YÖK'ün kararının yurtdışındaki Türk okullarına ayrıcalık sağlayacağı konuşuluyor.

SINAVSIZ KABUL KOŞULLARI
Ülkelerin kendi ulusal sınavları, uluslararası sınavlar ortaöğretim not ortalamaları, üniversite tarafından yapılan sınavlar dikkate alınacak belirlenecek.

Yurt dışından gelecek öğrencilere 'öğrenci vizesi' için üniversiteliler kabul yazısı gönderecek.

Üniversiteler kontenjan ve uygulama takvimini belirleyerek akademik takviminde belirtecek.

Öğrencilerin Türkçe düzeyleri, kabul eden üniversite tarafından değerlendirilecek.

(ekolay)
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
17 Mart 2010       Mesaj #1387
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi


YÖK Genel Kurul toplantısından katsayı uygulamasının kaldırılması kararı çıktı. Bu düzenleme ile birlikte imam hatip liseleri ile meslek liselerinin önü açıldı.


YÖK, 2010 yılından itibaren uygulamaya konulacak iki aşamalı üniversiteye giriş sisteminde "Yerleştirme puanlarının hesaplanmasında ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının 0.15 katsayısı ile çarpılmasına, adaylardan öğretmen lisesi veya meslek lisesi mezunu olanların kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının 0.06 ek katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan değerin puana ekleneceğini" bildirdi.

Meslek lisesi mezunu adayların ek puanla girebildikleri kendi alanlarındaki her program için bir LYS puan türünün yası sıra bir de YGS puan türü belirlenecek.

Meslek lisesi mezunu olup olmadığına bakılmaksızın, adayların bu programlara yerleştirilmesinde her iki türden puanlarının büyük olanı esas alınacak.

YÖK Genel Kurul toplantısının ardından yapılan yazılı açıklamada, bugünkü toplantıda, üniversiteye giriş sistemi ile ilgili alınan karara göre yeni sistemde uygulama şöyle olacak:

-Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ile Lisans Yerleştirme Sınavı'ndaki (LYS) ağırlıklı puanların her biri, kendi içinde 100-500 arasındaki puanlara dönüştürülecek

-Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) en büyüğü 500, en küçüğü 100 olacak şekilde hesaplanacak

-Yerleştirme puanları hesaplanırken AOBP 0.15 katsayısı ile çarpılacak

-Adaylardan öğretmen lisesi veya meslek lisesi mezunu olanlar kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde AOBP'leri 0.06 ek katsayısı ile çarpılacak ve bulunan değer, 0.15 katsayısı ile hesaplanan puana eklenecek

-Meslek lisesi mezunu adayların ek puanla girebildikleri kendi alanlarındaki her program için bir LYS puan türünün yası sıra bir de YGS puan türü belirlenecek. Meslek lisesi mezunu olup olmadığına bakılmaksızın, adayların bu programlara yerleştirilmesinde her iki türden puanlarının büyük olanı esas alınacak.

"Bilgi ve becerileri göz önünde tutan bir sistem"

Yükseköğretim Kurumu (YÖK) Genel Kurulu sonrasında yapılan açıklamada, gelecek yıldan itibaren uygulamaya konulacak yeni üniversiteye giriş sisteminin "daha işi ölçme ve değerlendirme yapabilen, öğrencilerin ortaöğretim başarılarını dikkate alan, fırsat eşitliğini ve kişisel başarıyı öne çıkaran, yakın programların gereksinim duyduğu farklı bilgi ve becerileri göz önünde tutan bir sistem olarak tasarlandığı" kaydedildi.

YÖK'ten yapılan yazılı açıklamada, "üniversiteye giriş sistemiyle ilgili mevcut sistemin gereksinimlere ve sorunlara cevap vermediği, değişmesi gerektiği konusunda gerek konunun ilgili tarafları gerekse toplumun büyük kesiminde bir mutabakat olduğu" ifade edildi.

YÖK Genel Kurulu'nun "Türkiye'nin Yükseköğretim Strateji Raporu'nda da bu konunun irdelendiği" hatırlatılan açıklamada, YÖK Genel Kurulu'nun 14 Şubat'ta üniversiteye giriş sistemiyle ilgili kapsamlı bir çalışma yapılmasına karar verdiği, bunun kamuoyuyla paylaşıldığı ve bugün kararlaştırılan sistem değişikliğine giden sürecin bu şekilde başlatıldığı belirtildi.

Genel kurul tarafından bu çalışmaları yürütmek için ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan ve 4 YÖK üyesinden bir çalışma grubu oluşturulduğu kaydedilen açıklamada, başta üniversiteler olmak üzere ilgili bütün tarafların görüşlerinin sorulduğu, üniversiteler, ilgili eğitim sendikaları, sivil toplum örgütleri, işveren örgütleriyle akademisyenlere ait olmak üzere 400'ü aşkın görüşün YÖK'e iletildiği belirtildi.

Bu görüşlerin tasnif edilerek değerlendirildiği ve hazırlanan raporun YÖK'ün 15 Ocak 2009 tarihli toplantısında üyelere sunulduğu hatırlatılan açıklamada, değişikliğin sistemin bütününde yapılmasının benimsendiği, konunun ilgili taraflardan gelen görüşler ve strateji raporu dikkate alınarak ÖSYM'nin yıllar içerisinde kazandığı tecrübe çerçevesinde konunun şekillendirilmesinin kararlaştırıldığı ifade edildi.

Açıklamada, şunlara yer verildi: "Bu çerçevede ÖSYM tarafından somutlaştırılan öneri ve taslak 29 Ocak 2009'da YÖK'te karar altına alınarak kamuoyuna açıklanmıştır. Yükseöğretim lisans ve önlisans programlarının puan türleri ve ders ağırlıklarını tespite yönelik olmak üzere üniversitelerden yeniden görüş talep edilmiş ve gelen bu görüşleri değerlendirmek üzere ÖSYM Başkanı Yarımağan başkanlığında çeşitli üniversitelerin rektör, dekan ve öğretim üyelerinden bir çalışma grubu oluşturulmuştur.

Komisyon tarafından hazırlanan rapor, 9 Temmuz 2009'da YÖK Genel Kurulu'na sunulmuş, 21 Temmuz 2009 tarihi itibariyle Genel Kurul'un aldığı kararlarla yeni sistem büyük ölçüde tamamlanmıştır. Yeni sistem, daha işi ölçme ve değerlendirme yapabilen, öğrencilerin ortaöğretim başarılarını dikkate alan, fırsat eşitliğini ve kişisel başarıyı öne çıkaran, yakın programların gereksinim duyduğu farklı bilgi ve becerileri göz önünde tutan bir sistem olarak tasarlanmıştır." Açıklamada, YÖK Genel Kurulu'nun bir sonraki toplantısının 27 Ağustos Perşembe günü yapılacağı bildirildi.

160 soru sorulacak

Üniversiteye girişte gelecek yıldan itibaren uygulanmaya başlanacak iki aşamalı yeni sistemde sınavın, tüm adayların katılacağı ilk aşamasında 160 soru sorulacak, 160 dakika süre verilecek.

İkinci aşamada ise soru sayıları ve süreleri testlere göre farklılık gösterecek.

YÖK Genel Kurulu toplantısının ardından yapılan yazılı açıklamaya göre, sınavın birinci aşaması olan Yükseköğretime Geçiş Sistemi'nde (YGS), Türkçe, Temel Matematik (Geometri dahil), Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri testinin her birinden 40'ar olmak üzere toplam 160 soru yöneltilecek.

Adaylara toplam 160 dakika süre verilecek. Sınavın ikinci aşaması olan Lisans Yerleştirme Sınavı'nda (LYS) ise soru sayıları ve süreleri testlere göre değişecek.

Buna göre LYS-1 ile LYS-3'ün sınav süresi 120 dakika, LYS-2 ve LYS-4'ün sınav süresi 135 dakika, LYS-5'in soru sayısı 80, süresi 120 dakika olacak.

YGS sonucunda altı ayrı puan türü belirlenecek. Bu puan türlerinin her birinde testlerin yüzde olarak ağırlıkları farklı olacak.

Buna göre, YGS-1'de Türkçe'nin ağırlığı yüzde 20, Temel Matematik'in ağırlığı yüzde 40, Sosyal'in ağırlığı yüzde 10, Fen'in ağırlığı yüzde 30; YGS-2'de Türkçe'nin ağırlığı yüzde 20, Temel Matematik'in ağırlığı yüzde 30, Sosyal'in ağırlığı yüzde 10, Fen'in ağırlığı yüzde 40; YGS-3'de Türkçe'nin ağırlığı yüzde 40, Temel Matematik'in ağırlığı yüzde 20, Sosyal'in ağırlığı yüzde 30, Fen'in ağırlığı yüzde 10; YGS-4'te Türkçe'nin ağırlığı yüzde 30, Temel Matematik'in ağırlığı yüzde 20, Sosyal'in ağırlığı yüzde 40, Fen'in ağırlığı yüzde 10, YGS-5'de Türkçe'nin ağırlığı yüzde 37, Temel Matematik'in ağırlığı yüzde 33, Sosyal'in ağırlığı yüzde 20, Fen'in ağırlığı yüzde 10, YGS-6'da Türkçe'nin ağırlığı yüzde 33, Temel Matematik'in ağırlığı yüzde 37, Sosyal'in ağırlığı yüzde 10, Fen'in ağırlığı yüzde 20 olarak belirlendi.

YGS ve LYS'de karar daha sonra

YÖK, gelecek yıldan itibaren uygulamaya konulacak iki aşamalı yeni üniversiteye geçiş sisteminde, birinci aşama "Yükseköğretim Geçiş Sınavı" (YGS) ve ikinci aşama "Lisans Yerleştirme Sınavı"'nın (LYS) taban puanlarının daha sonra karara bağlanacağını bildirdi.

Buna göre, ikinci aşama olan LYS'nin Matematik-Fen (MF), Türkçe-Matematik (TM), Türkçe- Sosyal (TS) ve Dil puan türü gruplarının her birinden birden fazla puan türü oluşturuldu.

MF puan türü grubu MF-1, MF-2, MF-3 ve MF-4, TM puan türü grubu TM-1, TM-2 ve TM-3, TS puan türü grubu TS-1 ve TS-2, Dil puan türü grubu da DİL-1 ve DİL-2 puan türlerinden oluşacak.

Ön lisans ve lisans puan türlerinin programlara göre belirlenen dağılımının yarın YÖK'ün internet sitesinde açıklanacağı bildirildi.

Üyelerden karşı oy

Kurul üyelerinden Prof. Dr. Fikret Şenses'in kararın bütününe yönelik karşı oy kullandığının belirtildiği açıklamada, üyelerden Prof. Dr. Atilla Eriş, Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul ve Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu'nun da "yerleştirme puanlarının hesaplanmasında Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanları '0.15' katsayısı ile çarpılır" kararına karşı oy kullandıkları bildirildi.

Öte yandan, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, YÖK'te yarın düzenleyeceği basın toplantısıyla yeni sistemin ayrıntılarını anlatacak.

YÖK üyesinden karara tepki

YÖK üyesi Prof. Dr. Fikret Şenses, "Farklı katsayı kararı uygulaması asıl amacının haksızlıkları giderme görüntüsü altında yükseköğretimi iktidar partisinin amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye yöneliktir" görüşünü savundu.

Şenses, yaptığı yazılı açıklamada, YÖK'ün bugünkü toplantısında alınan, "üniversiteye giriş sisteminde önemli değişiklikler yapılmasına ve bu çerçevede meslek lisesi mezunlarına üniversiteye girişte farklı kat sayı uygulanmasına son verilmesi" yönündeki karara katılmadığını bildirdi.

Kararın oy çokluğuyla alındığını belirten Şenses, karşı oy kullanmasının gerekçelerini açıkladı.

"Farklı katsayı kararı uygulamasının asıl amacının haksızlıkları giderme görüntüsü altında yükseköğretimi iktidar partisinin amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye yönelik olduğunu" öne süren Şenses, şunları kaydetti:

"Son dönemde gerekli altyapı ve kaynak sağlanmadan çok sayıda yeni üniversite açılması, mevcut yasal çerçeve dikkate alınmaksızın üniversitelerimizde türban yasağının kaldırılması, üniversite kontenjanlarının hızla artırılması, ilahiyat fakültesi kontenjanlarının birden ve çok yüksek oranda artırılmış olması ve en son olarak da katsayı konusuyla gündem işgal edilmek istenmektedir.

Bu durum, iktidar partisinin amaçlarıyla, YÖK'ün amaçları arasındaki örtüşme derecesini açıkça ortaya koymaktadır. Mevcut farklı katsayı uygulamasının bütün meslek lisesi öğrencilerini ilgilendirmesine karşın konunun sadece imam hatip liseleri üzerinde odaklandırılmış olması bu kuşkuları daha da artırmaktadır."

"Bu karar alınırken farklı katsayı uygulamasının gerekçelerinin gündeme getirilmediğini" ifade eden Şenses, "meslek yüksekokulları dahil olmak üzere mesleki eğitimin çekiciliğinin artırılması ve imam hatip liselerinin toplumun ihtiyaçlarının çok üstünde mezun verdikleri hususlarının yanında toplumun önemli bir kesiminin bu konudaki duyarlılıklarının göz ardı edildiğini" savundu.

YÖK üyesi Fikret Şenses, YÖK Genel Kurulu'nda kabul edilen kapsamlı Yükseköğretim Strateji Raporu'nun yeni dönemde "tümüyle rafa kaldırılarak" kamuda süreklilik ilkesinin çiğnendiğini öne sürdü.

Şenses, yükseköğretime girişteki bölgesel ve dershane sektörünün yarattığı eşitsizlikler karşısında YÖK'ün sessiz kaldığını ifade ederek, "YÖK'ün adalet duygusunun sadece siyasal gerekçelerle seçilmiş konularla sınırlı olduğunu" iddia etti.

"YÖK'ün siyasal iktidarla özdeşleştiği bir ortamda üniversitelerin özerkliğinden söz edilemeyeceğini" görüşünü aktaran Şenses, "yükseköğretim üst kuruluşları ve üniversite
yönetimlerinin atamalar yoluyla tek sesli hale getirildiğini" öne sürdü.

Şenses, açıklamasında "Yükseköğretimin neredeyse sil baştan yeniden yapılandırıldığı son 18 ayda üniversitelerimizin suskunluğunda YÖK'ün ve rektör atamalarındaki tercihler marifetiyle üniversiteler arası kurulun liyakat esası yerine siyasal tercihler doğrultusunda yeniden yapılandırılmasının da payı büyüktür" ifadesini kullandı.

9 fakülteye dekan atandı

YÖK Genel Kurulu ayrıca 7 üniversitenin 9 fakültesine dekan atanması yaptı.

YÖK Genel Kurulu'nun bugünkü toplantısında alınan karara göre, 9 fakülteye dekan ataması yapıldı.

Buna göre, Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesine Prof. Dr. Abdullah Saydam, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesine Prof. Dr. Mehmet Tekin, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesine Prof. Dr. Hasan Böke, Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesine Prof. Dr. İsmail Çakmak, Fen-Edebiyat Fakültesine Prof. Dr. Arif Baysal, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine Prof. Dr. Recai Çınar, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Davut Tüney, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesine Prof. Dr. Önder Göçgün ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesine Prof. Dr. Şefik Tüfenkçi atandı.

CelestialBody - avatarı
CelestialBody
Ziyaretçi
20 Mart 2010       Mesaj #1388
CelestialBody - avatarı
Ziyaretçi
Bursa Tüketiciler Derneği Genel Başkanı Sıtkı Yılmaz, “118XX”li hatlarda farklı ücret tarifelerinin uygulandığına dikkati çekerek, “Bilinmeyen numaralarla ilgili hizmet veren her firma, ücretlendirmesini ayrı tarifeler üzerinden yapmaktadır” dedi.


Yılmaz, yazılı açıklamasında, son günlerde, televizyon kanallarının reklam kuşaklarında, tanıtımı yapılan çağrı merkezi firmaları arasında ciddi bir rekabet yaşandığını belirtti. Yılmaz, şunları kaydetti:

“Bilinmeyen numaralarla ilgili hizmet veren her firma, ücretlendirmesini ayrı tarifeler üzerinden yapmaktadır. 118XX;li hatlar üzerinden yaşanan bu rekabet, bir taraftan tüketicide kafa karışıklığına yol açarken,diğer taraftan hizmet aldığında tüm 118XX;li hatlara aynı ücreti ödeyeceğini sanmaktadır. Oysa her firmanın zaman ve ücretlendirme periyotları birbirinden farklıdır. Hatta cepten '118XX'li hatları armanın ücreti farklı, sabit telefondan aramanın fiyatı farklıdır. Firmanın kendi hattından 118XX'i aramanın ücreti farklı, başka firmaların hatlarından aramanın ücreti farklıdır. Tanıtımlar yeni yapıldığı için tüketici bu durumu yeterince bilmemektedir.”

Televizyon kanallarında tanıtımı yapılan 118XX'li hatların ücretlerini belirlerken vergiler dahil ve ana vaadin istisnası şeklindeki ifadelerin okunabilir büyüklükte verilmesinin yasal bir zorunluluk olduğuna dikkati çeken Yılmaz, şöyle devam etti:

“Ocak ayında buna aykırı reklam veren bir 118XX'li hattın reklamı, Tüketici Yasasının 16. ve 17. maddesiyle Ticari Reklam ve İlanlara İlişkin İlkeler ve Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğe aykırı bulunmuş ve ilgili firma, Reklam Kurulu tarafından 68 bin 678 TL idari para cezasına çarptırılmış ve reklamı durdurulmuştur. Bu konudaki reklamların genellikle eski bir bilinen 118XX'li hattın yeni numarası diye bir algılama yaratması, tüketici için yanıltıcı bir durum yaratmaktadır. Firmaların bundan şiddetle kaçınmaları gerekir.”

Yılmaz, bir tüketicinin, tanıtımı yapılan “118XX”li hattan, sadece öğrendiği bir telefon numarasına karşılık ödediği ücretin 3,34 lira olduğunu belirterek, “Bu nedenle tüketicilerimizin bilmediği hatları kullanırken dikkatli olmaları ve hakkında bilgi sahibi olmadığı ve ücret tarifesini bilmediği hatlardan hizmet almak için acele etmemelerini tavsiye ediyorum. 118XX'li hatlardan söz etmişken 3 rakamlı telefonların da ücrete tabi olduklarını bir kez daha hatırlatıyorum” dedi.

Hürriyet Gazetesi
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
21 Mart 2010       Mesaj #1389
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Van'da 'İşgalci TC Kürdistan'dan defol' pankartı

nevruz afiss ic1 4439 20334


Van ve Şanlıurfa'da BDP'nin düzenlediği Nevruz kutlamaları PKK gösterisine dönüştü. Kutlamalarda Öcalan'ın posterleri asıldı, sözde PKK bayrakları açıldı.

Van'da bir grup çocuğun ellerine tutuşturulan ''İşgalci TC Kürdistan'dan defol'' yazılı astıkları pankart dikkat çekti.
Van'da BDP'nin düzenlediği Nevnuz kutlamasına yaklaşık 40 bin kişi katıldı. Nevruz ateşini, kapatılan DTP eski Genel Başkanı siyasi yasaklı Ahmet Türk ile eski milletvekili siyasi yasaklı Aysel Tuğluk yaktı. Alanda Öcalan ile sözde PKK bayrakları da açıldı. Nevruz, alanda Kürtçe şarkılar eşliğinde çekilen halaylarla kutlandı.

Nevruz kutlamaları saat 10.00’da Van Kalesi arkasında bulunan Kültür parkı alanında başladı. Sabah saatlerinden itibaren alana akın edenler, ilk olarak polis tarafından aramadan geçirildi. Kadınların ve erkeklerin ayrı ayrı arandığı polis noktasından sakıncalı görünen malzeme ve afişler toplandı. İkinci arama noktasında ise BDP’li görevliler üst araması yaptıktan sonra vatandaşı alana aldı. Nevruz kutlamalarında sık sık PKK ve Öcalalan lehine sloganlar atıldı. Sözde PKK bayrağı ve Öcalan posteri açıldı. Kutlamaların yapıldığı alanın etrafında geniş güvenlik önlemleri alındı. Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile BDP Van milletvekili Özdal Üçel giydiği yöresel kıyafetlerle alana gelişleri sırasında coşkuyla karşılandı. Birçok partili Türk’ün elini öpmek için birbirileriyle yarıştı. Türk ve Tuğluk birlikte Nevruz ateşini yaktı. Daha sonra birlikte güvercin uçurdu.

(ekolay)
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
21 Mart 2010       Mesaj #1390
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Danimarka'dan vize müjdesi

denmark334 4819 334


Danimarka Yabancılar Bakanlığı, geçici görev, sergi açmak ya da konser vermek amacıyla ülkeye gelenler, sporcular ve TIR şoförlerinden vize alınmayacağını açıkladı. Karar, Türkler arasında sevinç yarattı.

Danimarka Yabancilar Bakanlığı tarafından DHA’ya yapılan açıklamada, bundan böyle geçici görevli montajcı, sergi açmak ya da konser vermek için gelen sanatçılar, soporcular, iş anlaşması yapmaya gelen iş adamları ve TIR şoförleri gibi meslek sahiplerinden vize alınmayacağı bildirildi. 19 Şubat 2009 tarihli Avrupa Adalet Divanı kararlarına uyulacağını bildiren Yabancılar Bakanlığı kararın orjinalini DHA’ya gönderdi. Karar, Türk vatandaşları arasında da sevinçle karşılandı.

Türk Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, 'Biz uzun süredir Danimarka makamlarıyla yazışıyor ve görüşmeler yapıyorduk. Yaptığımız girişimlerin olumlu sonuç vermesine Türk halkı adına çok sevindik“ denildi. Türk asıllı Sosyalist Halk Parti Milletvekili Özlem Sara Çekiç de 'Karar herşeyden çok Danimarka’nın işine yarayacak. Bundan böyle iki ülke arasında, sosyal, kültürel, sportif ilişkilerin yanısıra iş ilişkileri de gelişecek. Karar geçte olsa doğru bir karardır. Zaten biz Sosyalist Halk Partisi olarak hükümete Avrupa Adalet Divanı kararlarına uyması için baskı yapıyorduk. Türk halkı adına çok sevindim' dedi.

AVRUPA'DA VİZESİZ DOLAŞIM İÇİN ATILMIŞ ÖNEMLİ BİR ADIM
Danimarka’da yaşayan Türkler de karar metnini incelerken, bundan böyle Türkiye’den daha çok sanatçının gelebilmesi, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlerin artması sayesinde memleket hasretlerini daha çok gideceklerini belirterek vizeden muaf olacak Türkler adına çok sevindiklerini söylediler. Türkler, Danimarka hükümetinin Avrupa Adalet Divanı kararlarına oyun eğmesine sevindiklerini belirterek, 'Bu karar Türklerin Avnupa’da vizesiz dolaşma hakkı için atılmış önemli bir adımdır“ dediler.

Karar metni aynen şöyle:

Danimarka’ya hizmet sunmak için gelen Türk vatandaşlarına vize muafiyeti

Türkiye’de yaşayan ve çalışan Türk vatandaşları, kısa süreli hizmet sunmak için Danimarka’ya vizesiz giriş yapabilirler.

Bu sonuç, 19 Şubat 20091 tarihli Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nda kararlaştırılmıştır. Avrupa Topluluğu Adalet Divanı 1973'de Türkiye ile ortaklık anlaşması yapılması nedeniyle, üç aydan az bir süre için hizmet sunmak amaçlı gelen Türk vatandaşları, Danimarka’ya girişte vize şartı aranmayacağı şeklinde belirlemiştir.

Vize muafiyeti sadece hizmet sunmak isteyen Türk vatandaşları için geçerlidir. Hizmet sunan bir kişi, ücret karşılığı, geçici ve kısa vadeli olarak, başka bir kişi için – işveren ilişkisi olmadan – görev yapan bir kimsedir.

Danimarka’da bir yabancının çalışma izni olmadan çalışması Danimarka kanunlarına aykırıdır. Ancak yabancılar kararnamesinin 29. maddesi gereğince bir dizi işlerde çalışma izninin gerekmediği belirtilmiştir.

Hangi hizmet sağlayıcılarının çalışma izninden muaf olduklarını ayrıntılarıyla burada görebilirsiniz. Bu yüzden bir Türk vatandaşı Danimarka’ya giriş yapmadan önce, sunmak istediği hizmetin Yabancılar Kararnamesi'nin 29. maddesinin kapsamına girip girmediğini veya sunmak istediği hizmetin, çalışma izni gerektirip gerektirmediğini araştırmalıdır. Eğer çalışma izni gerektiren bir durum söz konusu ise kişinin Danimarka’ya giriş yapmadan önce çalışma iznini almış olması gerekiyor.

Schengen kurallarına göre vizesiz bulunma süresi 3 aydan fazla olamaz. Eğer Türk vatandaşı tarafından sunulacak hizmet 3 aydan fazla sürecekse, vize muafiyeti ülkeye giriş sebebi gösterilemez. Bu durumlarda, Türk vatandaşının Danimarka’ya giriş yapmadan önce Yabancılar Dairesi'ne (Udlændingeservice) çalışma izni başvurusunda bulunması gerekir.

Ny i Danmark - Arbejde sitesinde kimlerin oturma ve çalışma izni alabileceğini ve başvuru prosedürleri hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

Aile ziyareti, turistik ve benzeri sebeplerle Danimarka’ya ziyaret yapmak isteyen Türk vatandaşları, giriş ve kalma için vize şartı halen aranmaktadır.

Örnekler
1) Bir Türk vatandaşı Danimarka’da yaşayan aile/arkadaşlarını ziyaret etmek istiyor. Ziyaret 3 aydan az sürecektir. Türk vatandaşı, Danimarka’ya bir hizmet sunmak için gelmiyor ve bu yüzden Danimarka’ya girişinde vize muafiyetinden faydalanamaz. Bu yüzden bahsedilen kişi, Danimarka’ya giriş yapmadan önce Schengen vizesi için başvuru yapmış olmalı ve vize almış olması gerekir.

2) Bir Türk vatandaşı – Türkiye’de bir şirket adına – bir makineyi kurmak için Danimarka’da bulunan bir şirkete gönderilir (tesisatçı). Görev yaklaşık 1 ay sürecektir. Türk vatandaşı Danimarka’ya bir hizmet sunmak için gideceğinden dolayı Danimarka’ya girişinde vize şartından muaftır. Üstelik bu sunulacak hizmet Yabancılar Kararnamesi'nin 29. maddesinin, 2. kısmı (no. 4) kapsamındadır ve bundan dolayı Türk vatandaşı Danimarka’ya vizesiz ve çalışma izni olmadan giriş yapıp, hizmetini sunabilir.

3) Bir Türk vatandaşı – Türkiye’de bir şirket adına – bir makineyi kurmak için Danimarka’da bulunan bir şirkete gönderilir (tesisatçı) ve görev 3 aydan fazla sürecektir. İşin 3 aydan fazla sürmesi nedeniyle bu kişi vize muafiyetinden faydalanamaz. Bu durumda, Türk vatandaşı Danimarka’ya giriş yapmadan

ve hizmetini sunmadan önce, oturma ve çalışma izni için başvuruda bulunmuş olması gerekiyor.

Dokümantasyon
Vize şartından muaf olan bir Türk vatandaşı 3 aydan az bir süre için Danimarka’ya bir hizmet sunmak için gidecekse, Danimarka’ya giriş şartı olarak Türk vatandaşı olduğunu, Türkiye’de yasal olarak kurulmuş iş yeri sahibi olduğunu veya yasallara uygun kurulmuş iş yerinde işçi olarak çalıştığını gösterir belgeyi, Danimarka sınır kontrolünde göstermelidir. Aynı zamanda Danimarka’da bir hizmet sunmak için geldiğini de belge ile gösterebilmelidir.

Bu yüzden, sınır kontrolü dokümantasyon olarak şu belgeleri isteyebilir:

Şirketin Türkiye’deki yasal olarak varlığını ve şube ilişkisini gösteren bir belge (örneğin tescil belgesinin bir nüshası) ve Türkiye’de yasal olarak kurulmuş bir işyerinde çalıştığına dair (eğer başvuranın kendine ait bir işyeri yoksa) dokümantasyon (örneğin işyeriyle olan iş sözleşmesinin bir nüshası veya kişinin şirket kimlik kartını göstererek), ayrıca başvuru yapan kişinin Danimarka’da bir hizmet sunmak için geldiğine dair belge (örneğin sipariş onay nüshasını göstererek).

Diğer ülkelerden geçiş
Danimarka’nın özel vize muafiyetinden faydalanmak isteyen Türk vatandaşlarının dikkat etmesi gereken bir husus vardır; bir Türk işyeri adına bir hizmet sunmak için Danimarka’ya gidecekse, Danimarka için geçerli olan özel vize muafiyeti, diğer Schengen ülkeleri için geçerli değildir – Almanya hariç. Eğer hizmet sunmak isteyen Türk vatandaşı Danimarka’ya giderken diğer Schengen ülkelerinden geçecekse, diğer Schengen ülkelerine vize başvurusu yapması gerekmektedir, aksi takdirde kişi vize eksikliği yüzünden ülke sınırında reddedilir.

Bu durum, başvuranın hizmet sunmak amacıyla Danimarka’ya gitmek istediğini yukarıda bahsedilen belgeler ile gösterebilmesine rağmen geçerlidir.

(ekolay)

Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww