Arama

Medya Haber - Sayfa 49

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 714.829 Cevap: 1.864
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Ocak 2007       Mesaj #481
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İKİNCİ ÇUVAL VAKASI
48121va6
Sponsorlu Bağlantılar

Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçiren ABD, bu kez Erbil’de İran hükümet temsilciliği bürosunu bastı.
5 İranlıyı gözaltına alan Amerikalılar, bilgisayarlara ve belgelere de el koydu. ABD, İran’ı şiddetin körüklenmesine yardımcı olmakla suçluyor.

ABD’den ikinci çuval operasyonu
Bush’un, yeni Irak planında İran ve Suriye’ye karşı askeri tedbirler alınacağını açıkladığı sırada, Erbil’deki İran temsilciliğine baskın düzenlendi. 5 İranlı gözaltına alındı ve bilgisayarlara el konuldu. Baskınla ilgili henüz ABD bir açıklama yapmadı. Ancak ABD Başkanı George W. Bush’un yeni Irak planını açıkladığı sırada baskının gerçekleştirilmesi dikkati çekti. Yeni planda “İran ve Suriye’nin Irak’ta koalisyon güçlerine karşı ‘düşmanca’ eylemlerine karşı askeri önlemler alınacak” ifadesini kullanan Bush’un konuşmasına başladığı sırada baskın gerçekleşti. Bu gelişme Bush’un açıkladığı sırada planın uygulanmaya başladığı yorumlarına neden oldu. Baskınla ilgili ilk haberi Irak devlet televizyonu ve Kürt televizyonları verdi. ABD askerleri Aralık 2006’nın son haftasında Talabani’nin davetlisi olarak Irak’ta bulunan ikisi askeri yetkili, ikisi diplomat 4 İranlıyı gözaltına almıştı. İran ve Talabani’nin tepkileri sonrası gözaltındakiler serbest bırakılmıştı.


KIRKBİN YENİ ÖĞRETMEN ATANACAK
47941lx7

Hüseyin Çelik,bu yıl atama yapacakları öğretmen kadrosunun 40 bine ulaşacağını açıkladı.2006’da emekli olan öğretmen sayısının yüzde 50’sinin de atama yapma şansına sahip olduklarını söyledi.
Bakan Çelik, “Bu yıl yine 17 bin, belki 20 bin sözleşmeli öğretmen talep edeceğiz. Ayrıca, 23 bin kadrodan payımıza düşeni kullanacağız” dedi
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bu yıl atama yapacakları öğretmen kadrosunun 40 bine ulaşacağını ve Şubat ayında 10 bin kadrolu öğretmen ataması yapacaklarını söyledi. Bakan Çelik, bu yıl, tüm kamuda, bu yıl kullanımı serbest bırakılan kadro sayısının 23 bin olduğunu ve bu 23 bin kadronun aslan payının kendilerine verilmesini ümit ettiklerini belirtti. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’den 15 bin kadro talep ettiklerini ifade eden Çelik, emeklilerden boşalan kadro ile ilgili yanlış yorumlar yapıldığını, 2006’da emekli olan öğretmen sayısının yüzde 50’sini herhangi bir yerden izin almadan doğrudan atama yapma şansına sahip olduklarını söyledi. Atanacak öğretmenlerin branşlara göre dağılımının henüz netleşmediğini belirten Çelik, şunları söyledi:

Şubat’ta 10 bin


“Diyelim ki 2006’da 20 bin öğretmen emekli olduysa, 10 bin kişi doğrudan atayabiliriz. Bir de bu yıl yine 17 bin belki 20 bin sözleşmeli öğretmen talep edeceğiz. Ayrıca, 23 bin kadrodan payımıza düşeni kullanacağız. Bunların hapsini topladığınız zaman 40 bin rakamına ulaşacağız. Genelde atamaların yarısını Şubat’ta yarısını, Ağustos’ta yapıyoruz. Ama bu Şubat ayında kadrolu 10 bin öğretmen ataması yapacağız. Eş zamanlı olarak veya ardından bir miktar sözleşmeli öğretmen ataması yapacağız.”

Avcı: Sayı yetersiz, dersler boş geçiyor

Bağımsız Eğitimciler Sendikası (BES) Genel Başkanı Gürkan Avcı, Şubat ayı içerisinde 10 bin kadrolu öğretmen atamasının yetersiz olduğunu söyledi. Avcı yaptığı yazılı açıklamada, öğretmenlik programlarını tamamlayan on binlerce öğretmen adayının asgari ücretle çalıştığına işaret ederek, 10 bin öğretmen atamasının öğretmenlerin hayallerini yıktığını belirtti. Türkiye’de öğretmen açığının 175 bin olduğunu belirten Avcı, “Bu yüzden bir çok okul öğretmensizlikten dolayı kapanmış ve yine birçok okulda da dersler öğretmen yokluğundan dolayı boş geçmektedir” dedi.


Puanı yeten sözleşmeli kadroya alınacak

Sözleşmeli öğretmenler ile ilgili çeşitli spekülasyonlar yapıldığına dikkati çeken Çelik, sözleşmelilik gibi bir statü tahsis etmemiş olsalardı, 20 bin gencin boşta kalacağını ifade etti. Sözleşmeli statüsündeki öğretmenlerin KPSS’ye girmiş ve belli puanlar almış insanlar olduğuna işaret eden Çelik, şu andaki sözleşmeli öğretmenlerin, puanları yettiği takdirde Şubat’taki atamalarda kadroya geçebileceklerini kaydetti. Çelik, şöyle devam etti: “Sözleşmeli öğretmenlerler SSK’lıdır, kadrolu öğretmenler Emekli Sandığına tabidir. Aradaki fark budur. Aldıkları ders ücreti ve maaş tamamen aynıdır” dedi.

Öğrencilerle yemek yedi

Milli Eğitim Bakanı Çelik, önceki gün Kırşehir’in Kaman ilçesinde yaptırılan Anadolu öğretmen lisesinin açılış törenine katıldı. Okulu gezerek yetkililerden bilgi alan Çelik, Kırşehir’e 24 derslikli lise yaptıracak işadamı Bülent Sungur ile protokol imzaladı. Çelik, okul yemekhanesinde öğrencilerle yemek yedi.


Kırıkkale’de tayin şoku
Kırıkkale’nin Karakeçili İlçesi Çok Proğramlı Lisesi öğretmenlerinden Hamdi Salar’ın IP bilgileri girilerek Milli Eğitim Bakanlığı’ndan tayini istendi. Öğretmen Salar, geçtiğimiz sabah okula gitmek üzere hazırlanırken, postacının getirdiği tebligatla neye uğradığını şaşırdı. Şırnak’ın Cizre İlçesi’ne tayin edildiğini gören Salar, soluğu savcılıkta aldı. 35 yaşındaki Salar, savcılıkta bilgisi dışında bilgisayara girilerek IP numarası ile kişisel bilgilerinin kullanıldığını, adına tayin istendiğini öğrendi. Tayinin iptali için mahkemeye başvuran Salar, mağdur olduğunu belirtti ve bunu yapanların tespit edilip cezalandırılmalarını istedi. Yapılan araştırmada Öğretmenin tayin isteğinin Kırıkkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden yapıldığı belirlendi. Savcılık, Rektörlük’ten olay gününe ait bilgisayar kullanıcısının tespitini isterken, üniversite yetkilileri ise bilgisayar kullanıcıları ile ilgili bir kayıt tutulmadığını belirttiler.


Mağdur edildim
35 yaşındaki Hamdi Salar, IP bilgilerinin kendisinden habersiz olarak kullanıldığını söyledi. Salar, olayın bir sahtecilik olduğunu kaydederek “Mağdurum” dedi..



Kreacher - avatarı
Kreacher
Ziyaretçi
12 Ocak 2007       Mesaj #482
Kreacher - avatarı
Ziyaretçi
Kalbi dışarıda doğan bebek şaşırttı

Sponsorlu Bağlantılar
ERZİNCAN'da 1.5 yıllık evli 20 yaşındaki Ayşe Tozlu, Devlet Hastanesi, Kadın Doğum Servisinde kalbi dışarda bir bebek dünyaya getirdi. Ameliyatla alınan kız bebek, önce Erzurum’a oradan Ankara’ya nakledildi. Bebeğin Başkent Üniversitesi’nde bugün ameliyat edilmesi bekleniyor.
Ameliyatla dünyaya gelen 3 kilo 360 gram ağırlığında kız bebeğin kalbinin dışarıda olması doktorları şaşırttı. Göğüs kafesi dışarda, kalbi ince bir zarla örtülü bebek ile annesi, hiç vakit kaybetmeden ambulansla Erzurum’a gönderildi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aziziye Araştırma Hastanesi yenidoğan Ünitesine sevkedilen kalbi dışardaki bebek, Erzurum’dan daha iyi olanaklara sahip olduğu gerekçesiyle Ankara’ya gönderildi. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne nakledilen bebeğin, bugün yapılacak ameliyatla dışarda olan kalbinin, yerine yerleştirileceği bildirildi.
Bebeğin doğumunu gerçekleştiren Kadın Doğum Uzmanı Opr. Dr. Ali Kemal İlhan, Ayşe Tozlu’nun doğum vaktinin geçtiği için kendilerine başvurduğunu söyledi. Opr. Dr. İlhan, “Bebeğin kalp atımlarını incelediğimizde sıkıntı olabileceğini düşündük ve derhal ameliyata aldık. Ameliyatta kalbinin dışarda olduğunu gördük ve bebeği Erzurum'a sevk ettik. Her 100 doğumda 2-3 çocuk özürlü doğuyor. Ultrasonografi ile tanısının en zor olduğu anormallik kalpte görülür. Ektropya Kordis adı verilen kalbi dışarıda olma anormalliği, 100 binde birdir” dedi.

klapyz3
Kreacher - avatarı
Kreacher
Ziyaretçi
13 Ocak 2007       Mesaj #483
Kreacher - avatarı
Ziyaretçi
Irak'lı direnişçilere ''Google'' hizmeti...
Basra ve çevresinde çeşitli ev ve işyerlerine yapılan baskınlarda, Google Earth’den indirilip basılmış bu tür belgelere rastlandığını öne süren The Daily Telegraph gazetesi, İngiliz askeri üsleri ve benzeri hassas bölgelerin yer aldığı noktaların işaretlendiğini de iddia etti.

Yaklaşık 1000 İngiliz askerinin kullandığı Şattül Arab otelinin Google Earth’den indirilen uydu fotoğraflarının bulunduğunu bildiren gazetenin haberinde, Irak’ta görev yapan bir askeri istihbarat görevlisinin bu belgelerin teröristlerin Irak’taki İngiliz hedeflerine yönelik saldırılar planlamakta olduklarını gösterdiğini söylediği kaydedildi.

Google şirketi sözcüsüyse verdikleri hizmetin kötü ya da iyi niyetle kullanılabileceğini belirterek, "ancak tabii ki her zaman için hükümetten gelen ricalara açığız" dedi.

Sözcü, Irak’taki askeri komuta kademesiyle görüşmeler yaptıklarını da doğrularken, "ancak bu görüşmelerin detaylarını açıklayamayız, tek söyleyeceğimiz ordu ve hükümetten gelen ricalar karşısında çok hassas olduğumuzdur" diye konuştu.

Google’un bir yan hizmeti olan Google Earth, dünyadaki hemen hemen bütün büyük şehirlerin uydudan çekilmiş fotoğraflarından oluşan bir arama motoru.
Arama motorunda yer alan Basra fotoğraflarının, son iki yılda çekilmiş olduğu belirtiliyor.


AA
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
14 Ocak 2007       Mesaj #484
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
Erkek olduğuna yönelik iddialara cevap olarak bir video daha çekeceğini açıklayan 'Maskeli Aylin'in internet sitesindeki açıklama şöyle;

REKLAMIN İYİSİ KÖTÜSÜ OLMAZ

"Maskeli Aylin yani ben Erkek Çıkmışım. Nasıl anlamışlar helal olsun Hürriyete. Demek ki orada bir transseksüel uzmanı var ki haberin açıklaması niteliğindeki fotoğrafa bakarak böyle bir sonuç çıkarmış ve başka bir uzman da yayınlanmasını onaylamış. Öncelikle bu haber için Hürriyet’e teşekkür ediyorum. Reklamın iyisi kötüsü yoktur. Sansasyon haberciliği işte budur."

YENİ VİDEO ÇEKECEK

"Fotoğraf albümündeki resimlerimi dikkatli inceleyenler bu iddaanın ne kadar ASILSIZ olduğunu kolaylıkla farkedebilirler. Belki de beni tahrik edip “eteğin altını böylece daha yakından görürüz” diye düşünenler olmuştur. Buna eteksiz bir cevap videosu çekmeyi planlıyorum.
Pek yakında… Msn Wink

NOT: MERAK EDİP GAZETEYİ SATIN ALMAYIN BOŞUNA. BU İDDAA İLE İLGİLİ HİÇBİR YAZI YOK. Sadece internet sitelerinin ana sayfasında haber değeri olmayan bir SAV şeklinde ortaya konulmuş. "
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
14 Ocak 2007       Mesaj #485
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
Oğluma yazdığım şarkıyı TRT müstehcen buldu Güneri Cıvaoğlu bugün Kanal D'deki "Şeffaf Oda" adlı programda Sezen Aksu'yu konuk ediyor

d010600

Sezen Aksu minik bir kuş kadar sevimli ama kişiliği ve sanatıyla sıradağlar kadar yüce. Tüm şarkılarıyla bizden biri ama hiçbirimiz gibi değil. Sanki bir gezegen. Onun etrafında biz milyonlar dönüp duruyoruz yıllardır. O da notalarının olağanüstü çekim gücüyle bizi sımsıkı tutuyor, uzayın yalnızlığına bırakmıyor.
400 şarkı, yılın kadın sanatçısı ödülü, 20 milyon satan albümleri, 100'ü aşkın farklı yorumcu tarafından seslendirilen yapıtları, müziğe kazandırdığı yetenekler, 20'den fazla ülkede 1500'ün üzerinde konser, şiir kitabı, edebiyat, resim, tiyatro, sosyal sorumluluk projeleri...
Bu kadar büyük bir yelpazeyi şu kısacık ömre nasıl açabildi, nasıl sığdırabildi? "Abartıyorsun Güneri" diyecek ama o gerçekten bir mucize.
Tanrı bazı seçilmiş kullarını yeryüzüne öperek gönderirmiş. Örneğin futbolcuların ayaklarını, virtüözlerin, ressamların ellerini, atletlerin bacaklarını... Sezen'in de herhalde bu güzel sesi için boğazını, insanlığı için kalbini, bu müthiş kişiliğin cesaretin, üretkenliğin oluşması için de başını öpmüş.

Sezen önce Tanrı'nın öpücüğüyle başlayalım. Hissediyor musun onu?
Her kulu hissediyordur. Yani kendim için ayrıcalıklı bir öpücük olup olmadığını hakikaten kestiremiyorum. Çünkü herkes doğduğu andan itibaren kendiyle beraber ve kendine alışıyor. Ama çok özel bir yaşamım olduğunu ve çok fazla ödül olduğunun farkındayım tabii.

Ama bir kanal var diyorsun. Yazarken, söz yazarken, müzik yazarken...
Evet. Benim işimi yapan insanların ya da yakınında dolaşan insanların, yani yazı, müzik, söz üreten insanların çoğunda böyle bir durum tespitine rastladım. Bazı anlar var, gerçekten öyle. İnsan kendinin seyircisi oluyor yaptığı şeyin. Hatta şöyle hissederim ben, genellikle o anlar çok ilginçtir. Gerçekten gizli bir ortak bilgiyi hatırlamak gibi aslında. Bazıları kaleme dökebilir, bazıları şarkıya... Yani biraz katip görevi yapar gibi hissediyorum kendimi.

Geliyor diyorsun yani?
Evet yani.

Nereni öptü? Gırtlağını mı öptü en çok?
Vallahi bilmiyorum ki.

Bir de olanca güzelliğinle buradasın. Sen gittikçe daha güzel oluyorsun.
Vallahi her kadın bunun için emek sarf ediyor. Çünkü biliyorsun, beden ruha ihanet ediyor zaman geçtikçe. O yüzden eskiden, özellikle gençlik yıllarımda dalga geçtiğim şeylere şimdi ben de önem veriyorum. Mümkün olduğu kadar gözü, gönlü, kalbi okşamaya gayret ediyorum. Kendime bakıyorum, dikkat ediyorum. Spor yapıyorum. Sağlıklı besleniyorum ama neticede tabii ki doğanın dengesine de çok fazla karşı durulmaz. Ama efendilik sınırları içinde bu süreci yaşamayı hayal ediyorum tabii ki.

"Çok erken konuşmuşum"
Bu sanat aşkının, müzik aşkının ilk ne zaman farkına vardın?
Aslında farkına varmak gibi değildi, yani kendiliğinden oraya doğru akıyordum.

8 yaşında çıkarmışsın masaya, oynarmışsın, şarkı söylermişsin...
Dokuz aylıkken.

Nasıl oluyor dokuz aylıkken?
Çok erken konuşmuşum ve yürümüşüm ben. Hatta senelerce bunu bir ayrıcalık, bir zeka göstergesi, bir farklılık gibi algıladım. Sonra kardeşim dört yaşında konuştu ama IQ'su bana basınca ben anladım ki bu çok özel bir durum değil. Ama sekiz aylıkken çok özel bir anım var. Sarayköy'de oturuyoruz. O zaman babam ortaokulda müdür. Annem de öğretmen. Annemin yün yumaklarından göğüs yapmışım kendime ve bir yaşıma kadar benim saçlarım yok.

Sekiz aylıkken yapmışsın bunu.
Zannediyorum mal müdürü o an evde olan kişi. Yanlış söylüyor olabilirim. Ama altı bağlı bir bebek düşün, kafası da kel, yamyam gibi, bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir bebek... Annemin yün yumaklarıyla gelmişim, fenalık geçirmiş adam. Dokuz aylıktan itibaren de "Tini Mini Hanım"ı, ilk şarkımı söylemeye başlamışım. Masanın üstüne çıkıp oynadığım... Annem şöyle anlatıyor: "Ben hep baskı altındaydım ve kontrollü olmak zorundaydım, o yüzden seni özgür bırakmak istedim ama ipin ucunu kaçırmışım."

Sekiz-dokuz yaşında da masaların üzerinde oynamaya başlamışsın. Neydi o zaman, "Azize" miydi?
Sekiz-dokuz yaş değil, o biraz daha sonra. O zaman çok meraklıyım dans etmeye, şarkı söylemeye. Bu aslında enerjisini akıtacak doğru kanal bulana kadar herkesin yaşadığı taşkınlık dönemi. Benim 18 yaşına kadar sürdü. Bir tane naylon torbam vardı. İçinde dansöz elbiseleri... O zaman plaklar var, "Azize" 45'liği var. Mahallede gün filan olduğu zaman hemen haber veriyorlar. "Sezen koş" diye... Özellikle Pakize Suda "Çabuk koş, evde misafirler var" diyor. Ben hemen kendimi toparlayıp torbamı aldığım ve elbiselerimi giydiğim gibi "Azize"yle...

"Troleybüste şarkı söyledik, biletçi ceza aldı"
Bir de galiba bir troleybüs meselen var. Troleybüse binip İzmir'de bir uçtan bir uca şarkı söylermişsin.
İzmir'de, o zamanlar bizim oturduğumuz yerle Konak arasında da bir troleybüs vardı. Kız lisesinin önünde iniyorduk biz. Çocukluk ve taşkınlık çağları. Troleybüste şarkılar söylüyoruz, türküler söylüyoruz. Arkadaşlarım ve ben öyle bir noktaya geldik ki bir süre sonra troleybüsü kullanan sürücü ve biletçi duraklardan kimseyi almamaya başladı.

Şenlik yapıyorsunuz.
Çakkıdı çakkıdı oynuyoruz. Bu çakkıdı belki de oralardan geliyor. İnsanlar bekliyor, o troleybüs direkt okulun önüne gidiyor, okulun önünden geri dönüyor.

Boş gidiyor, boş geliyor. Sen oynuyorsun. Biletçi var, arkadaşların var. Bir de şoför...
Tabii tabii ve ne yaptığımızın da farkında değiliz. İşte çocuk aklı, sonra onlar ceza aldılar.

Yok canım.
Benim yüzümden. Ben çok üzüldüm. Primlerinden kesildi, maaşlarından kesildi. Bir süre görevlerinden uzaklaştırıldılar. Seneler sonra İzmir Fuarı'nda program yapıyoruz. Meral Okay geldi içeriye, "Ya Sezen" dedi, "dışarıda yaşlı bir amca var. Ben Sezen Aksu'nun biletçi amcasıyım" dedi. Adını hâlâ bilmiyorum, biletçi amca olarak kaldı o. "Çabuk çağır içeriye" dedim. Biletçi amca bütün çoluğu çocuğu almış gelmiş. Biz birbirimize sarıldık filan. Ben dedim ki "O kadar üzüldüm ki size, ceza aldınız, primlerinizden kesildi diye". "Boş ver hiç kimse bizim kadar eğlenmemiştir" dedi.

"Türkiye'deki bütün üniversiteleri kazandım"
Sonra biraz daha büyüyorsun. Ziraat fakültesine giriş var. O nereden çıktı? Yani sen bu kadar müziğin içindesin. Resim yapıyorsun...
İşte böyle taşkın duyguları olan genç biri enerjisini boşaltacağı asıl alanı bulana kadar oradan oraya savruluyor. Çok savrulan bir çocuktum. Tiyatro kurslarına gidiyordum. Haluk Bilginer arkadaşımdı. Resim kurslarına gidiyordum. Türk müziği kurslarına gidiyordum. Folklor derslerine gidiyordum...

Hep sanat boyutu, sonra birdenbire ziraat...
Tabii bununla ilgileniyordum. Babam olağanüstü bir insandır gerçekten. Ama o da kendi değerleri doğrultusunda... Onun ölçülerine göre şarkı söylemek, sahneye çıkmak filan mümkün değil yani. Ben yine de debeleniyorum. Siyasal bilgiler, basın yayın istiyordum. Türkiye'deki neredeyse bütün üniversiteleri kazandım. Şöyle kazandım; önüme bir tane gözlüklü düştü imtihanda. Ben normal okulda, ortaokulda, lisede hiç kopya çekmedim. Üniversite imtihanında ondan baktım.
Tabii çok savrulan bir çocuk olduğum için babam bana çok güvenmiyordu. Bir hafta filan gözlerini tavana dikip yattı. Öğrenci olaylarına karışırım diye düşünüyor. Ankara'ya gideceğim çünkü. Onun üzüntüsü de beni çok etkiledi. Üst katta Sema diye arkadaşım var. Baktı ki babam çok ziyan etti kendini, "Ziraat fakültesine gireriz, beraber gider geliriz" dedi. Ben mecburen razı oldum ziraat fakültesine. Zaten daha çok şarkı söylemek için, bir de evlenmek için kullandım okulu.

Orada bir de evlendin değil mi?
Evet, evlendim, zooloji asistanıyla. Soyadını taşıdığım Ali Engin Aksu ile.

"Hepimiz çok temizdik"
Orada da senin bir devrimcilik dönemin var, bol bol okuyorsun.
Ya herkes devrimci de ben biraz tuhaf bir şeydim.

Yani görüntünle pek fazla uyuşmayan bir entelektüel.
Evet ve çok da eleştiren bir genciz. Biz Engin'le evlendiğimiz zaman kayınpederim rahmetli Yavuz Aksu bunu çok istemedi. İkimiz de çok küçüğüz. Böyle bir evliliğe rıza göstermek istemediler. Birlikte çıkıyoruz her gün evden. Görümcelerim Feride, Cemile, Engin, kayınpederim, ben hep birlikte asansöre biniyoruz. Yavuz Aksu başka taraflara bakıyor. Çünkü sabah 7.30'da takma kirpiklerimi takmışım. Buradan buraya kadar kafamda şapkalar... Yani bir şekilde dikkat çekmeye çalışıyorum. Ben kendime o sıralar normal geliyorum. Bir yandan da okuyorum.

"Kapital"i filan okuyorsun...
Evet, o zaman herkes ne yapıyorsa ben de onları yapıyorum. Fakat bir yandan da makyajımdan, süsümden püsümden fedakarlık edemiyorum.

Ama eylemlere girmedin pek.
12 Mart sonrasıydı. Zaten Türkiye'nin depolitize olduğu bir dönemdi. Yeniden öğrenci hareketlerinin yavaş yavaş başladığı bir süreçti. Kantinlerde konuşuyorduk ama çok temizdik. Hepimiz çok temizdik. Çok inanıyorduk. Ben de herhalde onların arasında tek makyajlı, takma kirpikli, şapkalı kızdım. Çok tuhaf bir kız gibi görünüyordum. Hatice diye çok sevgili bir arkadaşım vardı. Yıllar sonra bir mektup yazdı ve beni çok etkiledi o mektup. "O zamanlar anlayamıyorduk. Çok fazla kaçıyordu yaptığın her şey, hatta bizi mahcup ediyordu senin ölçüsüzlüğün ama biz seni şimdi anlamaya başladık" diye yazmıştı, benim de içimi rahat ettirmişti o mektup.

"Bütün şarkılar hayattan çıkıyor"
Zaten gençliğin o yılları için yazdığın, artık simge haline gelen bir şarkı var: "Kaybolan Yıllar". Pek çok kişi için yazıldı o.
Evet, yani günlük hayatın, okulun, özel hayatımda çok erken karşılaştığım hüzünlerin bir toplamıdır. Hep merak ederler 19 yaşında, 18 yaşında böyle bir şarkı niye yazılmıştır diye ama hayattan çıkıyor bütün şarkılar.

30 yıl bütün nesillerin en sevdiği şarkılardan biridir o. Hepimiz bunu zaman zaman böyle içimizde hissetmişizdir.
Çok seviniyorum bunları duyunca.

İçimiz sızlamıştır.
Şimdi kaybolmayan yılları yazacağım inşallah.

Bu arada İstanbul'a geliyorsun ve ilk plağını çıkarıyorsun galiba. 45'lik değil mi?
Tabii İstanbul'da bir şoför hikayem var. Biletçi amca gibi. Anlatayım mı?

Anlat.
Aç kaldık Nilgün'le ikimiz. Adam bizi evine götürdü. Sabahattin amca. Sokaklarda süründük, o da bizi eve götürdü. Bunu "Aynalar"da anlatmıştım. Seneler sonra buldum onu.

Yani sen geldin, paranız mı yok? Ne oldu?
İzmir'de Melodi Plak'ın şubesi vardı. Şubesi mi denir artık neyse. Orada benim de Tunç Yener ve Ahmet Şenyüz diye iki arkadaşım vardı. "Biz kayıt yapalım ve gönderelim" dedik. Melodi Plak ilgilendi. Yeşil Giresunlu ilk prodüktörüm benim. Doruk Onatkut da ilk düzenlemelerimi yaptı. Bizi çağırdılar. İşte beğenmişler filan. Bir de 45'lik yaptık. O 45'likte hiçbir şey olmadı. Ben de böyle çok fazla şey olacak diye hayal ediyordum. Ama hayal kırıklığı çok iyi oluyor insan için. Yani bir şekilde büyütüyor insanı. Bir sürü şeyi fark etmesine neden oluyor. Bir sene filan okula devam ettim İzmir'de. Sonra telefon açtım. Atilla Özdemiroğlu ile Şanar Yurdatapan'ın telefonunu buldum.
O ilk hayal kırıklığından sonra şartları zorlamaya başladım. İstanbul'la ilişkiler kurdum. İşte çocukluk arkadaşım Nilgün burada biomedikal tıp mühendisi oldu, ben şarkıcı oldum.
İstanbul'da Unkapanı'ndaki plakçıları dolaştık. Bütün plakçılara girip şarkılarımı söylüyordum. Sözlerimi söylüyordum. Hatta çok şeker bir anım var. Kuzenim Firuzan İstanbul'da onu evde bulamadık. Yol iz bilmiyoruz. Dolaşıyoruz. 75 lira da paramız var.

Sezen Seley hikayesi
O ilk 45'liğine günün modasına uygun olarak senin Aksu soyadın yerine Seley diye bir soyadı vermişler. Pek fazla süksesi olmamış o şarkının. Ama sen kızmışın, neden benim ismimi böyle yapıyorsunuz diye. Aksu yaptırtmışsın.
Evet, kızdım tabii ki. Çünkü bir geldi 45'lik İzmir'e, Sezen Seley yazıyor. "Bu ne?" dedim. Telefon açtım. "İşte böyle çok güzel tınıyor, şarkıcı isimleri böyle yapılır" filan dediler. "Bunu hemen değiştiriyorsunuz" dedim. Tabii bir tane kıytırık, İzmir'den tanınmayan bir kız böyle bir ısrarda bulununca ne yapsınlar? Bütün kapakları yeniden basmak da masraflı.
O 45'liklerde üzerini boyamışlar, siyah bir bantla üzerine Aksu yazmışlar ama alttan Seley görünüyor. Ama olsun, onu yaptırınca çok rahat ettim. Bir tuhafıma gitti çünkü birdenbire bambaşka biri.

İsyan damarlarında var.
Herkesin ruhunda vardır da ben çok bastırabilenlerden değildim. Özellikle o yıllarda gözüm dönünce öyle bir ayağa kalkmam vardı... Düzelttirdim yani.

Kronolojide ileriye atlıyorum. İstanbul'a yerleştin, çok ünlüsün. Elinde tabancayla Onno'yu kovalayışını bir anlatsana.
Aşk tabii insanı çok değiştiren bir şey, insan hiç kendine benzemez bir hale gelebiliyor. Ben biraz çocuğun insan evladına duyduğu sevgiyle de yakın bulurum. Karşılıksız, çok beklentisiz, insanın gözüne perde indiren bir şeydir.

"Ailece iyi at bineriz"
Zaten damardan aşk diyorlar senin şarkıların için.
Bizim aramızda da tabii ki hakikaten çok fazla tarif edilemeyecek bir şey vardı. Şimdi ben o güne geleyim... Dünyanın en kibar insanıydı Onno, hatta dıydı diyemeyeceğim, di'li geçmiş zaman ona hiç yakışmıyor. Çok kibardı. Fakat artık soğukkanlılığını nasıl kaybettiyse aramızdaki tartışmanın şiddetiyle... 12 saat süren bir tartışma sonudur bu. Ağlaya ağlaya gözlerim kapandı böyle. Sonra iki-üç gün patates püreleri yaptım gözlerimin şişleri insin diye.
Levent'te oturuyoruz o zamanlar. Oralar bugünkü kadar emniyetli değil, korkuyorum. Çok sevgili bir arkadaşım "Bu evde bulunsun, korkutursun" diye bir tabanca verdi. Ama içi boş. Yani kurşunlar ayrı bir yerde, tabanca ayrı bir yerde duruyor.

Ama sen iyi de silah kullanıyorsun.
Bizim bütün aile çiftlikte büyüdük, hepimiz iyi silah kullanırız.

Baban Çerkez, değil mi?
Hayır, babam Karadenizli. Ama anne tarafım Selanik'ten gelme. Bütün kuzenler, bütün aile, hepimiz iyi silah kullanırız. İyi at bineriz, annem de çok iyi at biner, rahmetli anneannem de.

At mı biniyorsun?
Tabii canım. Tekrar İstanbul'da at binmeye başladığımda annem telefon açtı. Rasputin diye bir atım vardı. Hadım edilmiş ama yine de annem telefon açtı. "Aygır aygırdır. Kesilse de dişi görünce kudurur, dikkat et" dedi. "Kazara gaza gelirse saçlarına yapışacaksın" diye bana ders verdi.

Bazı aygırların saçları vardır, bazılarının yoktur. Saçına yapışamadığın zaman silaha yapışıyorsun...
Bütün orkestra Bursa'da poligona gitmiştik. Herkes atış talimi falan yapıyor. Bizim davulcu Cezmi bana "Kraliçem gel sana da öğreteyim" dedi. "Bu tüfek" dedi. "Gez, göz, arpacık" dedi. "Dikkat et, tüfek tepmesin" dedi. Haberi yok benim nasıl bir çocukluk yaşadığımdan. Ben gecenin o saatinde hedefleri vurunca bütün orkestra yeşile döndü. Zaten o gece ben tabancayı alıp da "Sen ne ediyorsun?" diye Onno'nun arkasından koşunca...

Silahı çektin, arkasından gidiyorsun...
Silahı çektim ama o da poligondaki hikayeyi unutmamış. Benim nasıl nişan aldığımı, yani hedefi vurduğumu... Böyle zikzak yaparak kaçıyor.

"Halıları tırmalaya tırmalaya ağladım"

Benim de arkadaşım olan Sinan'ın (Özer) da karısı oldun...
Tabii çok gençtik ikimiz de. Gerçekten tanıdığım en temiz insanlardan biri. Kadın-erkek ilişkileri de insanı kendine benzemeyen insan haline getiriyor. Hiç istemedim Sinan'dan ayrılmayı. Hakikaten böyle halıları falan tırmalaya tırmalaya ağladım. Mithat Can da çok küçük, daha bir yaşında bile değil. Uluya uluya öyle ağladım. O da bana "Ben Sezen Aksu'nun kocası olacak bir adam değilim. Benim şahsiyetim, kişiliğim var" dedi. Şimdi de "Biliyor musun, Sezen Aksu'nun eski kocası geçiyor diyorlar" diyor.

Tipik Sinan. Ne güzel gülerdi Sinan.
Hâlâ da çok derin bir bağlılığımız var. Eşi de çok sevgili arkadaşım, yani kocaman bir aile olduk. Dışarıdan bir fantezi gibi görünüyor.

Ve hayatının en büyük Tanrı hediyesini alıyorsun. Mithat Can doğuyor. "İkinci Bahar"ı onun için yazdın.
Sinan çok güzel gitar çalar. Çok da tatlı bir sesi vardır. Şarkı söyler evde. Gerçi o Boğaziçi'nden mezun, Amerikan şarkıları söylüyor. Bir ara bir baktım böyle bir makamlarda falan dolaşıyor. Dedim ki "Dur, benim aklıma bir melodi geldi". "İkinci Bahar" öyle çıktı. Mithat Can herhalde 45 günlük falan. Biz bunu yazdık. Daha doğrusu ben yazdım, o beni gaza getirdi. Motive etti. Sonra şarkının aranjmanı bitti, TRT'ye gönderdik. Müstehcen buldu TRT. Allah Allah dedim. Neden müstehcen? Ben Mithat Can'ı düşünerek yazdım sözleri ama nereden bilecekler benim oğlumla ilgili o sırada ne hissettiğimi? Bir tane lohusa kadın çocuğuyla ilgili ne hissediyor? Orada yarattığı algı farklı. Bazen öyle şeyler olabiliyor. Yani herkese göre değişebiliyor.

Mithat Can 'ın doğum gününde de çalıyor musunuz bu şarkıyı?
"Kınalı Kuzum"u zaten ona doğum günü hediyesi olarak yazdım. Ama perişan oldu çocukcağız. Yani ben hiç öyle olacağını düşünmemiştim. "Odama gel, sana bir hediyem var" dedim, CD'yi dinlettim. Laciverttir Mithat Can'ın gözleri. Lacivert lacivert yaşlar gözünden palyaço gibi fışkırıyordu. "Ya Mitoş ben seni üzmek istemiyordum. Ne yaptım?" dedim. "Yok yok, iyi bir şey anne" dedi. Tabii ki etkilendi. Sonra kendimi onun yerine koyunca anladım çocuğun başına geleni.

Ne kınalı kuzular var... Yaşamlarını bir hiç uğruna yitiren fidan gibi gençler, çocuklar...
Annelerin çoğu doğurduktan sonra bütün çocukları kendileri doğurdu zannetmeye başlıyor. Bende biraz daha da fazla var bu duygu. Zaten bu şarkı çocuklardan daha çok anneleri için.

"Çok fazla ödüllendiriliyoruz"

Yılmaz Erdoğan çok güzel bir laf söylemiş: "Sezen aşık olur, sonra ayrılır, onun her ayrılığı bize muhteşem şarkılar, ölümsüz şarkılar kazandırır." Mesela "Belalım"ı yazarken neler düşünmüştün?
Aslında bu öyle özel bir şeyler düşünülerek yazılmış değil. Zülfü Livaneli'nin bestesidir bu. Sözlerini birlikte yazdık. Bence bir tek şarkı bir tek olaya ait olmuyor. Genelde bütün hayatımızdan, yaşadıklarımızdan akıp gelen şeyler birleşiyor. Üstelik iki kişinin ortak duygularının birleştiği bir andı o. Baştan başladık yazmaya, bitti. Şarkı üstünde hani düşünüp buraya da bir kelime mi koyalım olmuştur da yani çok azdır. Öyle tahmin ediyorum. Birdenbire başladı ve bitti. Zaten çok güzeldi Zülfü'nün bestesi. İç sesin birleştiği anlardan biriydi o. Şarkının gücü de muhtemelen şarkının içtenliğinden geliyor. İkimizin hayatında da önemli bir yeri oldu.

İstanbul'a gelişinden itibaren yeni evlilikler, ayrılmalar, tekrar beraber olmalar var. Benim de arkadaşım olan sevgili Sinan'la evlendin ama bu arada altın plaklar alıyorsun, müthiş satış rekorları... Yani kızma, "Sezen efsanesi" almış başını gidiyor.
Ama bu kelimeye nasıl kızmayayım?

Hep kaybolmak istiyorsun.
Hayır, kaybolmak değil, şunu söylemek istiyorum. Bu kadar ayrı bir yere koymak gerçekten doğru değil. Ben de diğer insanlar gibi işini yapan biriyim. Tabii ki çok coşkulu anlarının ortaklığını yaptığımdan dolayı alışkanlıklar var. Bu doğru bir şeymiş gibi görünüyor ama bu kadar ayrı, özel bir yere konacak bir durum hakikaten yok.

Ben Edith Piaf gibi görüyorum seni. Ufak tefek oluşunuz, ses, müzik tutkusu, cesur aşklar, ayrılık acıları, yaşam deneyimleri... Bunlar bir araya geldiği zaman... O kişilikle birlikte bütünleşiyor. Burada müziğin kadar kişiliğinin de bir rolü olduğunu bilmen lazım.
Biz yaptığımız işten dolayı, işin genel konsepti ve kurallarından dolayı kendimiz birebir tepki alabilme şansına sahibiz. Şarkıyı söylüyorsun, karşılığı geliyor. Dolayısıyla bu kadar öne çıkmanın sebebi zannediyorum ki bundan dolayı. Bu gerçekten şans ama farklı bir yere konmak için yeterli değil benim için.
Mesela ben tıpla, cerrahlarla ilgili acayip bir heyecan duyuyorum. Orada olup biten şey gerçek, yani bir insana yeniden hayat vermek. Zaten o yüzden kendilerini Allah zannedermiş ya cerrahlar. İzmir'de bir cerrah arkadaşım "Allah'la cerrah arasındaki fark nedir?" dedi. Bilmiyorum dedim. "Allah kendini Allah zannetmezmiş" dedi.
Şimdi tanıklar huzurunda yaşayan insanlar olarak çok fazla ödüllendiriliyoruz. Çok fazla göz önündeyiz. Yani şunu söylemek istiyorum: Kamuoyu önünde bu kadar çok göz önünde olup her yaptığı bu kadar ilgi gören, beğenilen insanların işinin de aslında hayatın bütünündeki diğer şeylerden çok fazla ayrılmaması gerekir.
Yapılan üretim ve hayata kattığı değerle ilgilenmek, onu yapan insanların üzerinde bu kadar yoğunlaşıp onlara lüzumundan fazla anlam yüklemekle ilgili kişisel sıkıntım var. Bana fazla geliyor, olması gerektiği kadar olsun diyorum. n

MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
14 Ocak 2007       Mesaj #486
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
kolera sagopa



tum dinleyicilerime merhaba
Ilk basta melankolia sitesine hosgeldiniz.Bundan boyle bizimle ilgili herseyi buradan takip edebileceksiniz.
Bildiginiz gibi 2006 yilinin mayis ayi sonu bizim icin bir kabustu.kafile adli albumumuz henuz piyasaya cikmadan belirsiz bir kisi tarafindan internete dagitilmisti.Suikast.de sadece baytar yazmis fakat durum sadece baytar sarkisiyla sinirli olsa durum boyle olmazdi.Tum album,dolayisiyla herkesin emegi harcandi.bunu duzeltmek istedim. Zor gunler gecirdik,emeklerimizi birileri hice saydi.Kafile kendi sirketimizden cikacak ilk albumumuzdu ve bu guzel hadiseye golge dusurduler.
Ben Yunus Ozyavuz olarak bu hirsizligin pesini birakmadim.Avukatim Arif Kilicarslan'a durumu intikal ettim ve harekete gectik.Sessiz bekleyis tam 8 ay surdu.Ve en sonunda bu cirkin saldiriyi yapan hirsiz bulundu.Bu cirkin hirsizlik hadisesi tam 8 ay evvel beni ve ailemi cok yipratmisti,simdi benim stresimi yapan kisi faiziyle yasayacak.
Simdi Tum turkiye ve diger mahallerdeki dinleyicilerime bu suclu sahsin adini bizzat kendim vermek istiyorum
sahisin adi:MUNIR ERBAY Muhiti:Kartal-Kocaeli. Dogumu:1951
Hukuken daha ote bir bilgi veremiyorum.
Belki bu babam yasindaki insan olaydan haberdar bile degil,belki bir evladi var ve boyle bir aptallik yapmis.Bu kisim beni pek de ilgilendirmiyor. Fakat diyelimki bu kisi bir babaysa ve evladi sebebiyle buna maruz kaldiysa ,o evladin vicdan azabi agir olur .eger ki gercekten 1951 dogumlu bir kisi bana boyle birsey yaptiysa hicbirsey diyemiyorum.
Suclu kisinin ev adresine tebligat yolladi ve kisi yuku oldukca agir bir bedelin altina girdi.bu yuk 2-4 yil hapis arti 10-50 milyar arasi tazminat. Bunun bir album hirsizligi oldugunu goz onunde tutarsaniz sonucu gercekten agir olur.
zaman insanin acisini dindirse de benim acim pek dinmedi.Bu kisiye hala ilk gunku sinirim ve ofkem suruyor.Kolay kolay bu duruma gelmiyor insan.
simdi bu kisi kafile albumunu kimden ele gecirdigini bizlere soyleyecek,ve olayin boyutunu daha da genisletecegiz.Dagitan kisi ile ilgili dava ile de bizzat kendim ilgilenecegim.
Bu cirkin olay,kuvvetmirada kisa bir donem gerginlige neden oldu.Bircok kisinin adi gecti ve kaos yasandi. yeni kanunlar sanati ve sanati gozeten yeni maddelere sahip.Siz siz olun netcafeden,evden,ofis ya da herhangi bir yerden bu gibi basit hatalar yapmayin.sonucu pahaliya patlar. Yakin yakipcilerim bilir ki,ben bu olaylari gectigimiz senelerde de yasamistim,ama hem maddi olarak yetersizdim hem de kanunlarda bircok acik vardi.su an korsana karsi sert bir tavir hakim malum.Bu durum ben ve benim gibi sanatcilarin destegi durumunda.
Bu arada sagopa kajmer-kolera-melankoliamuzik adlari basta olmak uzere tum kuvvetmira tescilli -patentli birer markadir.Izınsiz kullanilamaz.Internette adimizi iceren ve tilkandiginda farkli sitelere yonlenen birkac site var.Bu sitelerin sahiplerine son ihtarimdir.Bir sonraki ihtarimi posta kutusuna birakacagim.
Turk adaletine ;bu denli curum sahiplerine uygun gordukleri yasalar icin sonsuz tesekkurlerimi sunarim.
YUNUS OZYAVUZ.mahlas Sagopa Kajmer

evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
15 Ocak 2007       Mesaj #487
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
TELEFONDA ŞEHİR İÇİ VE ŞEHİRLER ARASINA TEK TARİFE

tt telefon

İSTANBUL - Türk Telekom, şehir içi konuşma ücretlerini arttırdı, şehirler arası fiyatları şehir içi ile aynı seviyeye çekti. Uluslararası ve GSM ile konuşma ücretlerinde de indirim yapıldı.
Türk Telekom'dan yapılan yazılı açıklamada, 1 Mart 2007 tarihinden itibaren geçerli olacak yeni fiyat tarifesiy ile 2004 yılından bu yana ilk defa fiyat tarifelerinde değişikliğe gidildiği belirtildi.
Türk Telekom'un yaklaşık 19 milyon ev ve iş telefonu abonesinin yararlanacağı yeni tarifede şehirlerarası aramaların yaklaşık yüzde 57 ucuzlayacağı belirtilen açıklamada, standart hatta şehirlerarası görüşmelerin fiyatının dakikada 17,5 YKr'den 8,1 YKr'ye, hesaplı hatta 27,5 YKr'den 11,8 YKr'ye düşeceği kaydedildi.
Yeni tarifeye göre, ev veya iş telefonlarından gerçekleştirilen uluslararası görüşmelerin dakikasının standart hatta 10,6, hesaplı hatta 16, konuşkan hatta 9,8 ve şirket hatta 8,1 YKr olarak fiyatlandırıldığı, ev ve iş telefonları için alınan sabit ücretlerde ise 2,7 YTL'ye kadar artış yapıldığı, şehir içi aramalarda ortalamada 1,4-1,8 YKr seviyelerinde artış gerçekleştirildiği belirtildi.
Açıklamada, yeni düzenlemelerle birlikte geçen beş ay içinde ev ve iş telefonlarından cep telefonlarını aramanın toplamda yüzde 53'e varan oranlarda ucuzlamış olacağı bildirildi.
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
16 Ocak 2007       Mesaj #488
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
Vista 30 Ocak'ta çıkıyor
spacer
Microsoft'un son ürünü Windows Vista 30 Ocak'ta satışa çıkıyor

spacervista 1600

Bilgisayar sektörünün uzmanları, şu anda kullanılmakta olan bilgisayarların yüzde 50'sinin Vista'yı çalıştırmak için gerekli asgari sistem özelliklerine sahip olmadığını, bu durumun şirketlerde kullanılan bilgisayarlarda yüzde 90'a kadar çıkabileceğini belirtiyorlar. Er ya da geç Vista'yı kullanmak isteyecek tüketicilerin yeni işletim sisteminin piyasaya çıkışıyla karşı karşıya kalacağı en büyük sorunun, yeni bir PC'mi satın almak mı yoksa var olan bilgisayarın sürümünü Vista'ya uygun şekilde yükseltmek mi olacağına karar vermeleri.
Bilgisayar uzmanları, PC'nin ekran kartı ve hard sürücü gibi iki veya üç kilit parçasını değiştirmenin yeni bir bilgisayar fiyatının çeyreğine mal olabileceğine işaret ediyorlar.
Microsoft'un belirttiğine göre, Windows Vista uyumlu bilgisayar asgari şu özelliklere sahip olmalı:
-Modern bir işlemci (en az 800MHz1)
-512 MB sistem belleği.
-DirectX 9 uyumlu bir grafik işlemci.
Canlı TV yayınlarını izleme ve kaydetme gibi özelliklere sahip Windows Vista Premium sürümüne hazır bilgisayarın da asgari şu özelliklere sahip olması gerekiyor:
-1 GHz 32 bit (x86) veya 64 bit (x64) işlemci.
-1 GB sistem belleği.
-WDDM sürücülü ve 128 MB grafik belleği (en az) ile DirectX 9 grafik desteği
-Pixel Shader 2.0 ve piksel başına 32 bit.
-40 GB sabit disk kapasitesi ve 15 GB boş alan.
-DVD-ROM Sürücü.
-Ses çıkışı özelliği.
-İnternet'e erişim özelliği.
Bilgisayarının hangi özelliklere sahip olduğunu bilmeyenler ve cihazlarının Vista'ya uyumlu olup olmadığını anlamak isteyenlerse Microsoft'un web sayfasına girerek, "Windows Vista Yükseltme Danışmanı RC" sürümünü karşıdan yükleyerek, var olan bilgisayarı çözümleyip, ayrıntılı geribildirimden yararlanabilirler.
Kullanıcılar ayrıca, PC Pitstop'ın web sayfasına (Vista Readiness Test) girerek, ücretsiz olarak bilgisayarlarının Vista'ya hazır olup olmadığını anlamak için taratabilirler.
Bilgisayarları Vista'nın istediği asgari sistem özelliklerine uymayanların en çok ekran kartına bakmaları gerektiğine işaret eden uzmanlar, özellikle 4 yaşını geçkin bilgisayarların ekran kartlarının, fazlasıyla yer isteyen Vista'nın Aero arayüz uygulamasını kullanmaya uygun olmadığını belirtiyorlar.
Sürümlerini güncellemek isteyen kullanıcıların ikinci önemli duraklarınınsa sistem hafızası olacağına işaret eden uzmanlar, 512 MB RAM'e sahip sistem belleğinin dahi zaman zaman boğulabileceğini ve kullanıcıyı sıkıntıya sokabileceğini kaydediyorlar.
Uzmanlar, "upgrade" yapacak kullanıcıların dakikada 7200 turdan düşük hard sürücülerin de seviyesinin yükseltilmesinin yararlı olacağını ifade ediyorlar.
Özellikle ekran kartını değiştirmenin olanaksız olmasa da zorluğundan ötürü dizüstü kullanıcılarının masaüstü kullanıcılarından daha çabuk yeni bir bilgisayar satın almak zorunda kalacakları da bir başka konu. Yeni bilgisayar satın alacakların cihazlarda Windows Vista uyumlu bilgisayar logosu bulunmasına dikkat etmeleri de öneriliyor.
Windows Vista'nın ayrıca, yüklendiği donanımın özelliklerinden yararlanacak biçimde uyarlanabilen bir kullanıcı deneyiminin sunulduğu ilk Windows işletim sistemi olmasına da işaret ediliyor.
Windows Vista'nın kurumsal kullanıcılar için hazırlanan sürümü kasımda piyasaya çıkmıştı.
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
16 Ocak 2007       Mesaj #489
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
Tigana manşetleri süslüyor

RET EDF Tigana

Ajans Press, 'en medyatikler' listesini yayınladı. Buna göre basında en çok konuşulan Teknik direktör Jean tigana olurken, yönetici dalında Aziz Yıldırım ve sporcu dalında Hakan Şükür oldu. Tigana başı çekiyor

Basında en çok konuşulan teknik direktör 8.677 haber ile Jean Tigana oldu. Milli Takım teknik direktörü Fatih Terim, 6.940 haber ile ikinci sırada yer aldı. Haber adetleri ile ilk sıralarda yer alan Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor, Galatasaray eski-yeni teknik direktörlerinden sonra 7. sırada Vestel Manisaspor yer aldı. Vestel Manisaspor ‘un ligin ilk yarısındaki başarılı performansının Ersun Yenal’ı listede yukarılara taşıdığı görülmekte .

En çok konuşulan Yıldırım
Ajans Press verilerinde Aziz Yıldırım, haber adetleri ile 2005’ten sonra, 2006’da da 6.648 haber ile sıralamada birinci. İkinci sırada Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy yer almakta. Adnan Polat, Özhan Canaydın, Nuri Albayrak, Yıldırım Demirören, gibi 4 büyüklerin yöneticilerinin arasına Gençlerbirliği Spor Başkanı İlhan Cavcav 9. sıradan girmiş gözükmekte.

H.Şükür tartışmasız
2006 yılında basında adını en çok söz ettiren futbolcu, 1.033 haber ile Hakan Şükür oldu. İkinci Nobre ve üçüncü Song’dan sonra Rus liginde oynayan Fatih Tekke 5.939 haber ile 4. sırada yer aldı. İlk 15 sıralamasında 5 Galatasaraylı Futbolcu, 3 Fenerbahçeli futbolcu, 1 Trabzonspor, 1 de Beşiktaşlı futbolcu yer aldı.
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
16 Ocak 2007       Mesaj #490
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
Erdoğan'dan hakemlere destek


yilmaz erdogan

Sanatçı Yılmaz Erdoğan, hakemlerden kendilerine yönelik küfürlere karşı, örgütlü tepki göstermelerini istedi. Erdoğan, Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı Beldibi beldesinde devam eden devre arası hakem seminerinde, futbol üzerine söyleşi yaptı. Televizyon programlarında pozisyonlarla ilgili görüş bildiren yorumcuları eleştiren Erdoğan, bazı yorumcuların hakemlerden, müsabakalar sırasında seyirci ve futbolcularla empati kurmalarını istediğini hatırlatarak, ''Empatik olun. Size birisi küfür ederse sakın cevap vermeyin'' dedi.
Tribünlerin, tüm çabalara rağmen hakemlere olan küfürlerin zulme dönüştüğünü dile getiren Erdoğan, ''Buna karşı sizden daha güçlü bir ses ve örgütlü olmanızı bekliyorum'' dedi.
Çirkin hareketlerin futbola ana müşterisini kaybettirdiğini de ifade eden Erdoğan, ''Ama bu oyun, iyi bir hakemle çok zevkli bir oyun'' dedi.
Hakemlerin sahaların en yalnız insanları olduğunu belirten Erdoğan'ın futbolla ilgili esprileri hakemleri kahkahaya boğdu.



Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww