Arama

Medya Haber - Sayfa 82

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 660.396 Cevap: 1.864
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
8 Aralık 2007       Mesaj #811
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
PKK kaçıyor, komandolar kovalıyor

Sponsorlu Bağlantılar
Şenol ÇAKIR/YÜKSEKOVA (Hakkari), (DHA)

TÜRK Silahlı Kuvvetleri, Kuzey Irak’a PKK’lı teröristlere yönelik yapacağı nokta operasyonları için istihbarat çalışmalarına ağırlık verdi. Bir yandan operasyon hazırlıklarına hız verilirken bir yandan da sıfır noktalarına asker sevkiyatı yapılıyor. Son olarak bugün sabaha karşı Hakkari’nin Yüksekova ve Şemdinli’deki sıfır noktalardaki birliklere füze bataryaları nakledildi. Yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleştirilen sevkiyat öncesi, Hakkari-Yüksekova arasındaki 80 kilometrelik yol boyunda mayın arama taraması yapıldı.
Hakkari’nin Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca İlçeleri’nde askeri hareketlilik artarak devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, Kuzey Irak’a PKK’lı teröristlere yönelik yapacağı nokta operasyonları için hem Türkiye, hem de Irak tarafında istihbarat çalışmalarına ağırlık verdi. Ayrıca sıfır noktalara komandoların sevkiyatı artarak sürüyor. Bu sabah saat 05.30’da Hakkari’nin Yüksekova ve Şemdinli ilçeleri’nin sıfır noktalarına füze bataryaları nakledildi. Mühimmat ve silahların da nakledildiği sevkiyat öncesinde ise Hakkari-Yüksekova arasındaki 80 kilometrelik yol güzergahında mayın araması yapıldı. Yüzlerce askerin katıldığı bu faaliyet sırasında, dağlara mevzilenen komandolar, emniyet görevi yaptı.


Telsizli hırsızlık çetesi çökertildi

Kemal ATLAN/ESKİŞEHİR, (DHA)

ESKİŞEHİR’de çeşitli tarihlerde 18 işyeri ile 2 evden yaklaşık 200 bin YTL’lik ziynet ve elektronik eşya ile para çaldıkları bildirilen aralarında, baba ile ikiz çocuklarının da bulunduğu 9 kişi yakalandı. Zanlıların birbirleriyle amatör telsizle iletişim kurdukları belirtildi.
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi ekipleri hırsızlık olayları ile ilgili olarak ‘F.A.R.E.’ adıyla operasyon düzenledi. Eskişehir’de 6 ayrı eve eş zamanlı olarak yapılan operasyonda hırsızlık olaylarına karıştıkları iddiasıyla Fevzi Kardaş (67), ikiz oğulları Uğur Kardaş (30), Temmuz Kardaş (30) ile Erdem Kayacık (30), kardeşi Çağrı Kayacık (28), Osman Dönmez (30), Osman Ertekin (32) Zeynel Abidin Kaya (26) ve Durali Algöl (27) yakalandı.
Gözaltına alınan zanlıların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda 2 ruhsatsız tabanca, 1 av tüfeği, 1 kuru sıkı tabanca, 1 sustalı bıçak, 1 kılıç, kendi aralarında iletişim sağlamak için kullandıkları 2 amatör telsiz, ağaç kesme motoru, plazma TV, LCD televizyon, kamera, faks, ziynet eşyaları, 15 tekerlek zinciri, 17 fren yağı, 2 18 litrelik ayçiçek yağı, borç senetleri ve motorlu araçlar tescil belgeleri ele geçirildi.
Zanlıların yapılan sorgulamalarında çeşitli tarihlerde 18 işyeri ile 2 evden soydukları, girdikleri işyerlerinden 10 çelik kasayı açtıkları ve yaklaşık 200 bin YTL değerinde eşya ve para çaldıkları belirlendiği bildirildi.
Emniyet Müdürlüğü yetkilileri zanlıların sorgulamalarının tamamlanmasından sonra ‘Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kurulan örgütü yönetmek, örgüte üye olmak, örgüt çerçevesi dahilinde faaliyetlerde bulunmak, çalıntı malları piyasaya sürmek, suç eşyasını satın almak ve piyasaya sürmek’ suçlarından adliyeye sevk edileceklerini belirtti.

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
9 Aralık 2007       Mesaj #812
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Nüfus cüzdanı tarih oluyor

Sponsorlu Bağlantılar

2008 yılından itibaren nüfus cüzdanının yerini elektronik vatandaşlık kartı alacak. Yeni uygulama nasıl olacak?Pilot uygulamalarına gelecek yıl başlanacak olan e-devlet projesiyle, tapu kayıtları evden kontrol edilebilecek, vergi işlemleri için vergi dairesine gidilmeyecek, nüfus cüzdanının yerini ise elektronik vatandaşlık kartı alacak.

Kamu hizmetlerine tek noktadan ulaşılmasını hedefleyen “e-Devlet Ana Kapısı”, pilot hizmetlerle 2008 yılında hayata geçirilecek. Bunun için Devlet Planlama Teşkilatı, kamu kurumlarında ortak iletişim alt yapısının kurulması maksadıyla fizibilite çalışması yapıyor.

Vergi dairesinde otomasyon
Sistemin hayata geçirilmesiyle vatandaşlar kamu hizmetlerinde nüfus cüzdanı yerine, temel kimlik bilgileri ve biyometrik unsurları içeren elektronik vatandaşlık kartını kullanacak. Tüm vergi daireleri de otomasyona dahil edilecek. Mükelleflere internet üzerinden verilen hizmetler artırılacak. Adalet Bakanlığı tarafından da kişisel verileri temin edecek yasal düzenleme yapılacak. Kişilerin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı ile temel hak ve özgürlüklerin korunmasını temin ederek, elektronik sistemler aracılığıyla veya diğer yollarla kişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesinin önüne geçilecek.

Tapuda ortak kullanım
Gelecek yıl Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS) de 225 tapu sicil müdürlüğü ve 9 kadastro müdürlüğünde yaygınlaştırılacak. Bu kapsamda oluşturulan veri tabanının Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, belediyeler ve noterler gibi ihtiyaç duyan kurum ve kuruluşlarla paylaşımı gerçekleştirilecek. Tapu kadastro kayıtlarının Mernis kayıtları ile entegrasyonu sağlanacak, böylece vatandaşlar kendi mülkiyetlerinde olup bitenleri rahatlıkla izleyebilecek.

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #813
nünü - avatarı
Ziyaretçi
image001zv0
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #814
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
Fransa'yı karıştırdı

Kaddafi'nin ziyaretine en sert tepki İnsan Hakları Bakanı Yade'den geldi: Fransa paspas değildir! axdun02 SABETAY VAROL Paris

Libya lideri Muammer Kaddafi'nin dün başlayan Fransa ziyareti, daha Kaddafi Paris'e ulaşmadan Fransa'yı karıştırdı. Kaddafi'nin 5 gün sürecek ziyareti, ülkede dozu giderek artan sert tepkilere neden oluyor. Sosyalistler Kaddafi'nin Fransa'ya gelmesine sert tepki gösterirken Senegal kökenli İnsan Hakları Bakanı Rama Yade, "Fransa, terörist olsun olmasın, Albay Kaddafi gibi yöneticilerin kanlı ayaklarını sileceği bir paspas değildir" diyerek tepkide Sosyalistlerin de önüne geçti. Bu açıklamasından sonra Rama Yade, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından Elysee Sarayı'na çağrılarak demecini yumuşatması istendi. Yade bunun üzerine Kaddafi'nin Fransa'ya davetine değil bu davetin zamanlamasına itiraz ettiğini, insan hakları ihlallerinin de mutlaka Kaddafi'ye hatırlatılması gerektiğini vurguladı.
Öte yandan görüşmede iki liderin, iki ülke arasında 10 milyar euro'luk silah ve nükleer reaktör anlaşması imzalanması yönünde uzlaştığı belirtildi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #815
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Şoförlükten YÖK Başkanlığına

Yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, 15 Mart 1951'de Polatlı'da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nden 1973'te mezun olan Özcan, yüksek lisans (1978) ve doktora (1981) derecelerini ABD'de Chicago Üniversitesi'nde yaptı. Özcan, 1981'de ODTÜ'de öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1981 yılında ODTÜ'den yardımcı doçent, 1989'da doçentlik derecesini alan Özcan, yine ODTÜ'de 2003 yılında profesör oldu.
Bir süre ODTÜ Sosyoloji Bölüm Başkanlığı görevini de yürüten Özcan, TÜBİTAK Başkan Danışmanlığı görevinde bulunuyordu. Çerkes kökenli bir astsubay emeklisi babanın oğlu olan Özcan, sosyoloji, araştırma metotları, oy verme davranışı, polis, emniyet teşkilatı, sosyal istatistik, istatistik, sosyal kontrol ve sapma, sosyal tabakalaşma ve hareketlilik konularında uluslararası ve ulusal düzeyde çok sayıda kitap, makale ve çalışma yayımladı.
Davutoğlu ile yakın iddiası
Polis Akademisi'nde de sosyoloji dersleri veren Özcan'ın, Gül'e başbakanlığı döneminde dış politika danışmanlığı yapan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı olan Ahmet Davutoğlu'nun çok yakın arkadaşı olduğu öne sürüldü.
2. Turgut Özal hükümetinde Ulaştırma Bakanlığı yapan Ekrem Pakdemirli'nin danışmanlığını yapan Özcan'ın, zaman zaman NATO'ya da danışmanlık hizmetinde bulunduğu kaydedildi. Özcan'ın, DTCF'de öğrenciyken dolmuşlarda şoförlük yaparak hayatını kazandığı öğrenildi.
Sabah Gazetesi'nden alıntıdır.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Aralık 2007       Mesaj #816
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Başkent 5.7 ile sallandı

ankara20sallandi
12/20/2007
Ankara´da bugün saat 11.50 sıralarında merkez Bala ilçesi olan 5.7 şiddetinde deprem meydana geldiği bildirildi Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nün açıklamasına göre, bu sabah saat 10.00 sıralarında 3.5 şiddetinde iki deprem meydana geldiği, saat 11.50'de ise 5.7 şiddetinde Bala merkezli bir depremin gerçekleştiği ifade edildi. Ayrıca, 4 hafif şiddetli artçı deprem meydana geldi.

İşte DHA kamerasından depremin merkez üssü Bala'dan ilk görüntüler...


Yeni görüntüler gelecek...

Deprem sebebiyle Bala ilçesi Çiğdemli köyünün camisinin minaresinin yıkıldığı kaydedildi.

Deprem Ankara'da ve çevre illerde de hissedildi.

10 -15 EV HASAR GÖRDÜ

Emniyet kaynakları Bala´nın Sırapınar Köyü´nde 10-15 kadar evin hasar gördüğünü belirtti.

CAN KAYBI YOK

Ankara Valisi Kemal Önal, Ankara'nın Bala ilçesi merkezli meydana gelen depremde ilk belirlemelere göre can kaybı olmadığını bildirdi.

Vali Önal, açıklamasında, meydana gelen depremle ilgili olarak ilk belirlemelere göre can kayıbının olmadığını ifade etti. Önal, gerekli her türlü önlemin alındığını belirtti.

ANKARA MERKEZLİ DEPREM KONYA'DAN DA HİSSEDİLDİ

erkez üssü Ankara Bala olan 5.7 büyüklüğündeki deprem Konya'dan da hissedildi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) ve Ulusal Deprem İzleme Merkezi'nden (UDİM) alınan bilgiye göre, Kurban Bayramı'nın birinci günü saat 11:48'de merkez üssü Ankara Bala'da 5.7 büyüklüğünde deprem kaydedildi.

Deprem, çevre yerleşim birimlerinden ve komşu illerden de hissedildi. Sarsıntıyı, Konya'da yaşayanlar da hissetti. Can ve mal kaybının olmadığı deprem sırasında, kurbanını kesen vatandaşlar kısa süreli tedirginlik yaşadı.

ankara deprem grafik
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
22 Aralık 2007       Mesaj #817
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
Orgeneral Büyükanıt'ın Şehit Kubilay mesajı: TSK kararlı duruşunu sürdürüyor

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Büyük Önder Atatürk’ün bilim ve aklın rehberliğinde, dogmalardan uzak bir düşünce sistemi bıraktığını belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal, laik ve üniter devlet yapısına kastedenler, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve ulusumuzun kararlı duruşu sayesinde emellerine ulaşamayacaklardır" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın şehit edilişinin 77. yıl dönümü dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yayınladığı mesajda, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını, çağ dışı emellerinin önündeki en büyük engel olarak görüp bu yapıyı bozmak amacıyla yola çıkan gözü dönmüş mürtecilere karşı direnen Asteğmen Kubilay ile Hasan ve Şevki adlı iki bekçimizin büyük bir vahşetle şehit edilişinin bugün 77’nci yıl dönümüdür.
Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı bu fedakar gençler, gerektiğinde bu uğurda ölmenin ama asla eğilmemenin ne anlama geldiğini ortaya koyan kararlılıkları ile Cumhuriyet tarihindeki müstesna yerlerini almışlardır.
Karanlık odaklar, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren, köhnemiş ve donmuş düşünceleriyle, ulusumuzun çağdaş uygarlık yolunda yürümesine engel olmaya çalışmışlar ve Atatürk ilke ve devrimleri için tehdit oluşturan girişimlerini her dönemde sürdürmüşlerdir.

LAİKLİK CUMHURİYET’İN GERİ DÖNÜLMEZ İLKESİDİR

Laiklik, Cumhuriyetin vazgeçilmez ve geri dönülmez ilkesidir. Laikliğin yıpratılmasının, Cumhuriyetin ve onun çağdaş kazanımlarının da yıpranması anlamına geldiği ise ne yazık ki dikkatlerden kaçmaktadır.
Oysaki Türkiye’de laiklik, ülkenin şartlarına ve çağın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde akılcı bir devlet yapısına geçmek için gerçekleştirilmiştir.
Yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle geçmişe saplanmakla varlığımızı korumamızın mümkün olmadığını ifade eden Büyük Önderimiz bizlere, bilim ve aklın rehberliğinde, dogmalardan uzak bir düşünce sistemi bırakmıştır. Atatürkçü Düşünce Sistemi adı verilen bu sistem, daima ileriyi hedefleyen çağdaş bir görüşü yansıttığı için bugünün olduğu kadar yarınların da ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir özelliğe sahiptir. Bu üstün nitelikleri ile zamanın seyri içinde, her kuşağın tutkuyla bağlanacağı yaşam tarzı olarak değerini koruyacaktır.
Bağrından çıktığı yüce Türk Ulusunun engin sevgi ve güvenine mazhar olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürkçü Düşünce Sistemi doğrultusunda aldığı eğitim ve sahip olduğu çağdaş donanımla, daha iyiye ulaşmak için var gücüyle çalışmasını sürdürecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal, laik ve üniter devlet yapısına kastedenler, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve ulusumuzun kararlı duruşu sayesinde emellerine ulaşamayacaklardır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve onun temel niteliklerini korumak uğruna canlarını feda etmekten çekinmeyen, başta devrim şehidimiz Kubilay olmak üzere, bütün şehitlerimizi rahmetle anar, aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirim."
Anatorya1979 - avatarı
Anatorya1979
Ziyaretçi
22 Aralık 2007       Mesaj #818
Anatorya1979 - avatarı
Ziyaretçi
Almanya'nın önde gelen siyasi dergilerinden Der Spiegel, Kuran-ı Kerim'i kapak konusu yaptı ve ''Kuran: Dünyanın en güçlü kitabı'' başlığını kullandı.
Dergi, "Savaş ve barış için sureler" alt başlığı altında da yaklaşık 20 sayfa ayırarak, İslamiyet ve Kuran-ı Kerim hakkında bilgi verdi.
"Dünya üzerinde hiçbir esere Kuran-ı Kerim kadar saygı duyulmadığı, aynı zamanda hiçbir eserden bu kadar korkulmadığı ve hiçbir bir eserin bu kadar kötüye kullanılmadığı" görüşü dile getirilen yazıda, "Kuran-ı Kerim'in bir yasa olarak görülmesi ya da İncil gibi modern şekilde yorumlanabileceği konusunda Müslümanlar arasında farklı görüşlerin olduğu" ifade edildi.
"İslamiyet ile modernliğin ne ölçüde bağdaşabileceğini Avrupa kapıları önündeki Türkiye gösteriyor" ifadesine yer verilen yazıda, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun Papa 16. Benediktus ile el sıkışırken çekilen fotoğrafına da yer verildi.
"Bardakoğlu'nun Türkiye'de din konusunda en üst yetkili ve reformcu bir din bilimci olduğu" belirtilen yazıda, "Bardakoğlu'nun, 'İslam dünyası her yerden gelecek eleştirilere açık olmalı ve kendi içinde tarafsız düşünce ve mantığı geliştirmeli' şeklinde konuştuğu" kaydedildi.
"Türkiye'de din konusunda reformcu yüksek okullardan birinin de Ankara Üniversitesi olduğu" ifade edilen yazıda, "Almanya'da da konferans veren üniversite öğretim görevlilerinden Ömer Özsoy'un da Müslümanların modernliği araması gerektiğini savunduğu ve 'Biz Müslümanlar geri kaldık' şeklinde görüş belirttiği" bildirildi. Dünyadaki tüm Müslüman ülkelerden örnekler verilen ve Kuran-ı Kerim surelerinden alıntılar yapılan yazıda, İncil'de anlatılan Adem ve Havva ile, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Meryem Ana ve Hz. İsa'nın da Kuran-ı Kerim'de yer aldığına dikkat çekildi. Yazıda İslamiyet'in tarihçesi ve Hz. Muhammed hakkında da bilgilere yer verildi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Aralık 2007       Mesaj #819
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Siyular ABD'yi reddediyor

ABD'nin kuruluşunda gerçekleşen yerli soykırımına en fazla direnen kabile olarak tarihe geçen Siyular, ABD vatandaşlığından çekildiklerini açıkladı.
ABD’nin kuruluş sürecinde Kızılderililere uygulanan soykırıma, zorunlu göçe ve zulüme en fazla direnen kabile olarak tarihe geçen Siyular, o günden bu güne zalimliği iyice artan ABD yönetimine bir kez daha baş kaldırdılar. Yalnızca ABD’ye değil, onun temsil ettiği insafsızlığa, mülk edinme hırsına ve bencil bireyciliğe karşı duruşun ikonlarından biri haline gelen Büyük Şef Oturan Boğa’nın kabilesi olan Siyular, 1924 yılında kendilerine “bahşedilen” ABD vatandaşlığı hediyesini geri verme kararı aldılar.
Beyaz adamın kopyası olmayı reddediyorlar
“Bizi boyayıp kendi suretlerine benzetmeye çalışan beyazlar, kendi deyimleriyle ‘asimile’ olmamızı istiyorlar. Bizim, mutluluk anlayışı maddeye dayanan ve hırs dolu insanlar gibi yaşayıp bundan tatmin olmamız gerektiğini düşünüyorlar. Bu, bizim yolumuzdan çok farklı.
Beyaz adam ‘özgürlük’ ve ‘herkes için adalet’ olduğunu söylüyor. Bizim adaletimiz ve özgürlüğümüz vardı, bu yüzden neredeyse kökümüzü kazıdılar. Bunu unutmayacağız.”

Amerika Yerlileri Büyük Konseyi - 1927
Siyu kabilelerinin yetkililerinden oluşan bir heyet hafta başında ABD Dışişleri Bakanlığı’na bir mesaj gönderdi. Kabile bu mesajda ABD hükümeti ile, bazıları yüz elli yıl kadar önce imzalanan anlaşmalardan tek taraflı olarak çekildiklerini açıkladı. Çarşamba günü kabileleri temsilen bir basın açıklaması yapan temsilci Russel Means, kendi pasaportlarını ve sürücü ehliyetlerini vermeye başlayacaklarını belirterek Siyu ülkesinde vergi olmayacağını ve ABD vatandaşlığından çıkan herkesi vatandaş kabul etmeye hazır olduklarını söyledi.


Açıklamada ayrıca ABD’nin Büyük Siyu Ulusu ile 1851 ve 1868 yıllarında imzaladığı 33 antlaşmanın hepsini ihlal ettiği belirtildi. “ABD toprağımızı, suyumuzu ve çocuklarımızı çalmaya devam ediyor” ifadelerine yer verilen açıklamada ABD’nin yürüttüğü toprak ilhak politikasının Siyuları “Beyaz adamın bir kopyasına” dönüştürdüğü vurgulandı.
Sembolik bir çıkış
“İnanmakta güçlük çekiyorum, ama duydum ki onların Büyük Şefi herkesten üzerinde yaşadığı toprak ve sahip olduğu mallar için her yıl para topluyormuş. İnsanın yaşayabilmek için sahip olması gereken şeyler için bile her yıl para ödemesi gerekiyormuş. Eminim biz böyle bir kanun ile yaşayamazdık.”
amcasından aktaran Charles Eastman (Ohiyesa) – Siyu Kabilesi
Kızılderililer, soykırımın ardından ABD’nin en verimsiz topraklarında yaşamaya zorlanmıştı. ABD hükümetinin adeta soyu tükenen bir cins hayvan muamelesi yaptığı Kızılderililere ait bölgeler, doğal parklar için kullanılana benzer bir kelime olan “rezervasyon” olarak adlandırılmıştı. ABD, Kızılderilileri sözde muhtariyet verilen bu bölgelerde de rahat bırakmamış, bilhassa sonradan değerli kaynaklar bulunduğu ortaya çıkan yerlerden Kızılderilileri sürmekten çekinmemişti. Böylelike bir ırktan geriye kalan son temsilciler de kendi memleketlerinde mülteci haline getirilmişti.
Siyu kabilesinin ABD vatandaşlığını bıraktığını ilan etmesi, sembolik olmakla birlikte değerli bir çıkış. Emperyalizmin kalbinde, ABD’nin kendi sınırları içerisinde, dört bir yanı ABD ile çevrili bir ülke kuracaklarını iddia eden Siyular, bunu başarıp başaramamalarından bağımsız olarak ABD’nin zorbalığına boyun eğmenin tek çıkar yol olmadığını, başkaldırmanın da mümkün olduğunu gösteriyorlar.
Yok olmayan bir sembol

“Bizim inancımıza göre mal mülk sevgisi, alt edilmesi gereken bir zaaftır. O, maddiyatçılığı davet eder. Eğer dizginlenmezse zamanla insanın dengesini bozar. Bu yüzden çocuklar daha küçükken cömertliğin güzelliğini öğrenmelidir.”
Charles Eastman (Ohiyesa) – Siyu Kabilesi

Kızılderili kültürü, mülk edinme hırsını aşağılayan, doğa sevgisini öven, alçakgönüllü olmayı ve paylaşmayı teşvik eden yönleriyle hep başta ABD olmak üzere emperyalist kapitalizmin dünyaya dayattığı tüketimci, bireyci yaşam tarzına karşı duruşun bir sembolü oldu.
Modern insanlık kapitalizmin yalnızlaştıran, yabancılaştıran gündelik hayatı içine gömüldükçe, Kızılderili kültürü bir çeşit “geçmişte kalmış bilgelik” olarak algılanmaya başladı. Kızılderililerin, kendilerini yok etmekte olan kapitalizm hakkında söyledikleri, özlü sözler olarak kaydedildi ve pek çok insan için “ne kadar doğru” hissiyatıyla hayran olunan aforizmalara dönüştü.
Her ne kadar insanlığın nasıl topluca bu illetten kurtulabileceğine dair tutarlı önermeler sunmasa da, Kızılderili kültürü yalınlığı ve “kral çıplak” çarpıcılığıyla kapitalizme yönelik zamanın eskitemeyeceği eleştiriler sunmaya devam ediyor.
“Biz hepimiz dürüst olduğumuz için, yoksuluz.”
Kızıl Köpek – Siyu Kabilesi
(alıntıdır)
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
24 Aralık 2007       Mesaj #820
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
"Yunanistan, Trakya üzerinden Türkiye'ye saldıracaktı!

ABD Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs krizini de içeren 1973-76 dönemine ait Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arşivlerini kamuoyunun bilgisine açtı. Arşivlerde yer alan resmi bir istihbarat raporunda, Türkiye’nin Kıbrıs’taki 1’inci Barış Harekatı’nın ardından Yunanistan’ın, Trakya üzerinden Türkiye’ye saldırmayı düşündüğü belirtildi.
Raporda, ABD istihbaratının, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’taki Rum darbesini önceden belirleyemediği için darbenin engellenemediği, Türkiye’nin 20 Temmuz’daki 1’inci Barış Harekatı’nın ise istihbarat birimlerince günü dahil tespit edilmesine karşın, Washington tarafından önlenemediği dile getirildi.
Toplam 873 sayfadan oluşan arşivlerde, en belirgin konu olarak Kıbrıs krizi yer alırken, yayımlanan belgeler, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in Türk, Yunan, Kıbrıs ve İngiliz liderleriyle ve ABD başkanlarıyla görüşmelerinin metinlerini, Kissinger’in bakanlığının ve diğer Amerikan kurumlarının üst düzey yetkilileriyle toplantılarının tutanaklarını, Ankara, Atina ve Lefkoşa’daki büyükelçiliklerle yapılan yazışmaları ve bazı değerlendirme raporlarını kapsıyor.
Belgelerin büyük çoğunluğu kamuoyunun bilgisine sunulurken, bazı belgelerde bazı cümle ve paragrafların, hala devam eden hassasiyetten dolayı gizlilik derecelerinin kaldırılmadığı ve sansürlendiği görüldü.
70’li yıllardan itibaren dünya siyasetinin gündemine oturan Kıbrıs
krizi, ABD’yi büyük ölçüde sarsan Watergate skandalının sonucunda Başkan Richard Nixon’ın istifa ettiği ve yerine yardımcısı Gerald Ford’un geçtiği çok kritik bir döneme rastladı.

İSTİHBARAT SIKINTISI
Arşivlerde yer alan en ilginç belgelerden biri olan, ABD istihbaratı tarafından hazırlanarak dönemin Merkezi Haberalma Dairesi (CİA) başkanı William Colby’ye sunulan "Ocak 1975" tarihli raporda, Kıbrıs krizi, ABD istihbarat kuruluşlarının performansı açısından değerlendirildi.
Raporda, Kıbrıs’ta Yunan cuntası tarafından desteklenen darbenin hazırlıklarının yapıldığı 3-15 Temmuz 1974 tarihleri arasında Amerikan istihbaratının, bu darbenin geleceğini göremediği, dolayısıyla da Kıbrıs’ta o dönem Devlet Başkanı olan Başpiskopos Makarios’un devrilmesinin önlenemediği ve Washington’ın bu duruma tamamen hazırlıksız yakalandığı yazıldı.
Raporda, hazırlıkları 15-20 Temmuz arasında yapılan Türkiye’nin 1’inci Barış Harekatı’nin ise ABD istihbaratı tarafından "günü bile belirlenerek" Dışişleri Bakanlığı’a iletildiği, ancak bu bilginin kendisine ulaşmadığını ileri süren Dışişleri Bakanlığının önlem almaması yüzünden Türkiye’nin müdahalesinin engellenemediği kaydedildi.
Değerlendirme raporunda, 20-25 Temmuz arasında ise Atina’nın, Kıbrıs’a mukabele olarak Türkiye’ye Trakya üzerinden saldırmayı düşündüğü, ancak ABD istihbaratının, bu gelişmeyi ayrıntılarıyla önceden belirlediği anlatıldı. Bu bölümde, ABD’nin ne önlem aldığına ilişkin hane ise "gizliliği hala kaldırılmadığı için" sansürlendi.
Raporda, Türkiye’nin 1-15 Ağustos arasında sürdürdüğü 2’nci Barış Harekatı’nın hazırlıklarının ise ABD istihbaratı tarafından tespit edilemediği, dolayısıyla bunun da önlenemediği ifade edildi.

"DARBECİ SAMPSON, GORİL TİPLİ BİR GANGSTER"
Arşivlerdeki belgelerde, Kıbrıs krizi döneminde tarihlerine göre şu ilginç gelişmeler ve açıklamalar yer aldı:
15 Temmuz 1974: Kıbrıs’taki Rum darbesinin hemen ardından ABD’nin Atina
Büyükelçisi Joseph Tasca, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği telgrafta, "Darbeyi (Yunan cuntası lideri Dimitrios) Yoannides’in yaptırdığı açık" ifadesini kullandı.
16 Temmuz 1974: Yine ABD’nin Atina büyükelçiliği tarafından bakanlığa
gönderilen telgrafa göre, Kissinger tarafından Atina’nın niyetini öğrenmesi için görevlendirilen Tasca, Yoannides ile görüştüğünde cunta lideri "küplere bindi", masayı yumrukladı, yere bardaklar atıp kırdı, "15 Temmuz’da Kıbrıs, komünistlerin eline düşmekten kurtarıldı" diye bağırdı ve bu konuyu Türkiye ile hiç görüşmediğini söyledi. 17 Temmuz 1974: Tasca, bakanlığına gönderdiği değerlendirmede, Rum darbesinin elebaşısı Nikos Sampson’u, "goril tipli bir gangster" olarak nitelendirdi. 17 Temmuz 1974: ABD’nin Ankara Büyükelçisi William Macomber, bakanlığına gönderdiği telgrafta, adadaki Türklerin durumunun bariz şekilde kötüleştiğini ve Ankara’nın birkaç gün içinde müdahale edebileceğini yazdı. 17 Temmuz 1974: Kissinger, Başkan Nixon ile telefon görüşmesinde, aslında "komünistlere ve Doğu Bloku’na dayanan" Makarios’un devrilmesinin "pek fena olmadığını" belirterek, "Kıbrıs’ı ne Makarios, ne de o adam (Sampson) yönetmeli" dedi. Nixon da Kissinger’a, çözüm yönünde "ne uygunsa onu yapması" talimatını verdi. 18 Temmuz 1974: ABD Dışişleri Bakanlığınca yapılan değerlendirmede, birinci önceliğin, olası bir Türk müdahalesini ve Kıbrıs’ta iç savaşı engellemek olduğu vurgulandı. 20 Temmuz 1974: Türkiye’nin 1’inci Barış Harekatı’nı başlatmasının hemen ardından Savunma Bakanı James Schlesinger, telefonda görüştüği Kissinger’a, "Türkler, artık adanın bir bölümünü ele geçirmeden durmaz" dedi. Kissinger ise yanıt olarak, "Hayır. Türkler, Sampson olmadan statükoya dönmeyi kabul edeceklerini söylüyor. Eğer Türkler adanın bir parçasını isterse ’çifte enosis’ için çalışmalıyız" diye konuştu.

"TÜRKLER İYİ SAVAŞIR, GÜÇLÜDÜR"
20 Temmuz 1974: CIA başkanı Colby, Kissinger’a, "Artık amaç,
Yunanistan’ı savaşa sokmamak olmalı" dedi.
21 Temmuz 1974: Nixon, Kissinger’a, "Rumlar galiba pek savaşmıyor" dedi.
Kissinger da "Türkler iyi savaşır, güçlüdür" diye konuştu. ABD Dışişleri Bakanı, Yunanistan’ın savaşa girmemesi durumunda, sorunun fazla büyümeyeceğini, savaş çıkması durumunda ise ABD’nin iki ülkeye de silah vermeyi durdurması gerektiğini ve böylece iki ülkenin uzun süre çarpışamayacağını savundu.
21 Temmuz 1974: Başbakan Bülent Ecevit, telefonla görüştüğü Kissinger’a,
Türkiye’nin ateşkese hazır olduğunu söyledi. Kissinger da "ertesi gün Yunanistan’da darbe olacağını ve Türk-Yunan savaşı tehlikesinin hala sürdüğünü" anlattı.
22 Temmuz 1974: Yunanistan’da cunta devrildi ve yönetime, sürgünde
yaşayan deneyimli politikacı Konstantin Karamanlis geldi. 23 Temmuz’da da ateşkes ilan edildi. 23 Temmuz 1974: Kissinger, kurmaylarına, "Makarios’un geri gelmesi çıkarlarımıza uymaz. Türkleri çıkarmak için SSCB’ye başvurabilir" dedi. Bu arada Watergate skandalından dolayı ABD’de Nixon istifa etti, yerine Ford başkan olarak göreve başladı. -’İNGİLİZLERİN TÜRKİYE’Yİ TEHDİDİ APTALCA"- 9 Ağustos 1974: Kissinger, yeni Başkan Ford’a, "İngilizler, Yunanistan’a tam destek veriyor ve Türklere karşı askeri eylem tehdidinde bulunuyor. Bu hayatta duyduğum en aptalca şeylerden biri" dedi. 15 Ağustos 1974: Türkiye’nin 2’nci Barış Harekatı başladı. 15 Ağustos 1947: Kissinger, kurmaylarına, "Türklerden uzaklaşmamamız gerek. Türkler, bir sonraki Orta Doğu savaşında sorun çıkarabilir" dedi. 15 Ağustos 1974: Ecevit, Kissinger’a, ertesi gün New York saatiye 12.00’da ateşkes ilan edileceğini bildirdi. 15 Ağustos 1974: Yunanistan’ın yeni lideri Karamanlis, telefonla görüştüğü Kissinger’dan Türkleri Kıbrıs’tan çıkarmalarını istedi. 15 Ağustos 1974: Kissinger, kurmaylarına, "Yunanlıların tarafına kaymamalıyız. Amerikan karşıtı olan bu ülkeyi (Yunanistan’ı) profesyonel şekilde desteklememeliyiz. Biz, askeri gücümüzü bir NATO müttefikine karşı kullanmayız" dedi. 19 Ağustos 1974: ABD’nin Lefkoşa büyükelçiliği önündeki bir Rum gösterisi sırasında ABD Büyükelçisi Rodger Davies, dışarıdan açılan ateş sonucu öldürüldü.

"Kıbrıs krizinden Yunanistan sorumlu"
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından kamuoyuna açıklanan, bakanlığın 1973-76 dönemine ait arşivlerinde yer alan belgelerde, dönemin Başkanı Gerald Ford’un, Kıbrıs krizinin patlak vermesinden tamamen Yunanistan’daki cunta yönetimini sorumlu tuttuğu görüldü.
Belgelere göre Ford, 20 Ağustos 1974’te dönemin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile yaptığı görüşmede, "Hatırla, bu duruma Yunan hükümeti sebebiyet verdi ve bu, ABD ve dünya tarafından onaylanmadı. Yunanlılar, bunu yaptığında avantajlarını kullanamadı. Türkler ise bunu başardı" dedi.
Kıbrıs krizinin sonrasındaki dönemlere ait ilgili belgelerde de şu bilgiler yer aldı:
2 Ekim 1974: Kissinger, New York’ta görüştüğü sürgündeki Rum lideri
Başpiskopos Makarios’a, Başkan Ford yönetiminin, Türkiye’ye karşı silah ambargosu ilan edilmesine karşı olduğunu bildirdi.
13 Kasım 1974: Makarios, Kissinger’a, "Kıbrıs’taki Türk askerlerinin
sayısının azaltılması aslında bizim lehimize değil. Fazla asker, Türkiye’nın ekonomik problemlerini daha da artırdığı için daha iyi" dedi. Kissinger, "Bunu televizyon kameraları önünde de söyler misiniz?" diye sorunca Makarios, "Hayır" dedi. 7 Ocak 1975: ABD’nin Ankara Büyükelçisi William Macomber, Başkan Ford’un başkanlık ettiği bir toplantıda, ABD Kongresinin Türkiye’ye silah ambargosu ilan edilmesine yönelik adımlarından dolayı Türklerin çok kızgın olduğunu iletti. Kissinger, "Bunun (ambargonun) bedelini yıllarca ödeyeceğiz" diye konuştu. Ocak 1975 tarihli, ABD istihbaratı tarafından hazırlanarak CIA Başkanı William Colby’ye sunulan raporda, ABD istihbaratının, Rum darbesini önceden kestiremediği, Türkiye’nin ilk müdahalesinin ise günüyle belirlenmesine karşın ABD’nin buna karşı önlem alamadığı kaydedildi. Belgelerde şu bilgiler yer aldı: 1 Şubat 1975: Kissinger, silah ambargosu yanlısı ve Türkiye karşıtı Kongre üyelerine hitaben, "Bu adım, bir dış politika felaketi olur" dedi. Ancak Rum asıllı Kongre üyesi John Sarbanes, ambargonun 5 Şubat’ta uygulamaya girmesinde kararlı olduklarını anlattı. 5 Şubat 1975: Başkan Ford, Kongre kararı uyarınca ambargoyu uygulamaya koydu, ancak dile getirdiği muhalefet şerhinde, Türkiye’nin ABD’nin güvenliği için kilit önem taşıdığını ve bu adımın Orta Doğu’da durumu olumsuz etkileyeceğini belirterek, Kongre’den kararı yeniden gözden geçirmesini istedi.

ABD-Türkiye ilişkilerinde "haşhaş" krizi
Arşivlerin ait olduğu 1973-76 döneminde ayrıca "haşhaş ekimi" konusu, Türk-Amerikan ilişkilerine damgasını vurdu.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit hükümetinin göreve gelmesinin ardından ABD’nin Ankara Büyükelçisi Macomber, 15 Şubat 1974’te bakanlığına gönderdiği telgrafta, Türkiye’nin üç yıl önce yasakladığı haşhaş ekimini yeniden serbest bırakacağı konusunda uyarıda bulundu.
Ecevit de 2 Temmuz 1974’te haşhaş ekiminin, kontrollü olarak altı ilde ve Konya’nın bir bölümünde yeniden başlayacağını ABD tarafına bildirdi.
Bu durumdan rahatsız olan ABD yönetimi, Kıbrıs krizinden dolayı tepkisini ölçülü tutarak, haşhaş ekiminin denetim altında tutulmaması ve bunun sonucu Türkiye’den kaynaklanan uyuşturucu kaçakçılığının artması durumunda yaptırım uygulanabileceğini belirtmekle yetindi.
Bu arada, 1973 sonlarında Orta Doğu’da çatışmaların sürdüğü bir ortamda ABD, Türkiye’nin Sovyet askeri uçaklarına hava sahasını fazla açtığını dile getirerek buna tepki gösterdi.
3 Kasım 1973’te ABD’nin Ankara büyükelçisi Macomber, bakanlığına
gönderdiği mesajda, Türkiye üzerinden Sovyet uçuşlarının olağanın çok üzerine çıktığını kaydederek, bunun şaşırtıcı olduğu yorumunu yaptı.

Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww