Arama

Hayata Dair - Sayfa 86

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 269.107 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #851
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Her insan belli bir yaştan sonra,
"hep çocuk kalsaydım keşke."
Sponsorlu Bağlantılar
Der, her insan özler çocukluğunu... İster kötü ister güzel geçsin çocukluk dönemi; gene de çocuk saflığıyla yaşamak ister hayatını.
Nedendir bilinmez küçük bir çocukken ve daha annemiz elimizden tutup parka götürürken bizi oyun oynamaya; en büyük hayalimizdir büyümek ve kocaman bir adam olmak...
Düşünsenize bir kere o günleri...Hep büyüklere özenerek oynamaz mıydık oyunlarımızı? Öğretmencilik. ..Evcilik. ..
"Hadi bana komşu gel."
Derdi arkadaşım, annesinin yeni aldığı oyuncak fincanları göstererek. Büyük bir hazla yapardı yalancıktan kahvelerimizi. Sonra tipik sorular sorardık gülerek birbirimize;
"çocuklar nasıl?",
"çayın bitmiş bir tane daha ister misin?",
"yok ben kalkayım, yemek yapacağım daha.bana da gel."
Diyerek iç çeker, bir an önce büyümek için dualar ederdik. Böyle giderdi,hepimiz için, küçüklerin hayalindeki büyüklük halleri ve onları örnek alarak yarattığımız çocuk tiyatrosu...
Hep büyüyünce ne olacağımız sorulurdu da büyük bir gururla cevap verirdik.
"Doktor olacağım yok yok öğretmen..."
Her an bir meslek değiştirebilen başka hangi insanoğlu var çocuklardan başka?
Ne güzeldi o dönemlerimiz öyle değil mi?Ağladığımız yada korktuğumuz zaman babamızın güvenli kollarında huzur bulmamız, annemizin şefkatli kollarında, onun kokusuyla uykuya dalmamız...Ne güzeldi kardeşimizle yaptığımız oyuncak kavgaları.. Bir oyuncağı bile paylaşamazken , başka biri ona zarar vermeye kalktı mı nasılda koruma altına alır yada alınırdık kardeşimiz tarafından.
…………
…………
Ve... Ve...Zaman.. .O günlerin, deli gibi büyümek istediğimiz zamanın hızla akıp geçmesi, zamanın bizi yenişi...
Düşünün bir kere hangimiz kendimizi çaresiz hissettiğimiz zaman, iki büklüm olup cenin halini almıyoruz.Bir an için annemizin güvenli karnında olmak istemiyoruz. .Hangimiz ağlarken anmaz annesinin ismini yada duymak istemez onun şefkatli sesini? Babamızın güvenli kollarına sığınmak için neler verebilirdik acaba o anlarda?..
O kadar kaptırmışız ki kendimizi büyümeğe, büyüdüğümüzü anladığımızda çok geç olmuş belki de...

Peki şimdi yapabileceğimiz sadece,
"keşke çocuk kalsaydım."
Demek mi acaba?
Hayır, tabii ki değil; çünkü çocuk saflığıyla yaşayabilmek, yüreğimizdeki çocuğu çıkarmak kendi elimizdedir her zaman.
Lunaparka gidip de atlı karıncaya binmeyi deneyin mesela...Yada bir gün toplayın bütün arkadaşlarınızı saklambaç oynayın gecenin bir vakti çığlık çığlığa...Hayır..Hayı r..sakın utanmayın bunları yapmaktan, sakın utanmayın sizi mutlu eden bu şeylerden..Size tuhaf tuhaf bakan gözlere de aldırmayın, emin olun ki onların bakışlarının nedeni ayıplamak değil, bir nevi,
"keşke bende yapabilsem."
Düşüncesidir,siz mutlu olacağınız şeyleri yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyin.. En önemlisi de yüreğinizi o çocuktan uzak tutmayın..Hep sevin, sevilin, gülün ama; bir çocuğun kalbinin şeffaflığıyla yapın bunları...Böylece de daima mutlu olun...
Hem düşünün 70 yaşına da gelseniz hala biricik anne ve babanızın küçük yavrusu değil misiniz?

Yüreğinizdeki küçük sizi hep yaşatın ve hep yaşayın...



Meral BİLGİÇ

RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #852
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
O olmazsa yasayamam." demeyeceksin. Demeyeceksin iste. Yasarsin çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Sponsorlu Bağlantılar
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kirilirsin. Ve zaten genellikle O daha az sever seni, Senin Onu sevdiginden. Çok sevmezsen, çok acimazsin. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsin hem.

Çalistigin binayi, masani, telefonunu, kartvizitini... Hatta elini ayagini bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin degillermis gibi davranacaksin. Hem hiçbir seyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsin. Onlarsiz da yasayabilirmissin gibi davranacaksin.


Çok esyan olmayacak mesela evinde. Paldir küldür yürüyebileceksin. Ille de bir seyleri sahipleneceksen, Çatilarin gökyüzüyle birlestigi yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Günesi, ayi, yildizlari... Mesela kuzey yildizi, senin yildizin olacak. "O benim." diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasini istiyorsan bir Seylerin... Mesela gökkusagi senin olacak. Ille de bir seye ait olacaksan, renklere ait olacaksin. Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksin.

Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yasayacaksin. Hem her an avuçlarindan kayip gidecekmis gibi, Hem de hep senin kalacakmis gibi hayat. Ilisik yasayacaksin. Ucundan tutarak...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #853
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ey hayat!
Aşka geç kalma
Uzat ellerini
Yürekten bir merhaba
Baksana
Yaşam uzatmış ellerini
Geri gel
Gülümseyen gözlerimle bekliyorum
Gördüm…
Sendeki yaşam arzularını
Bırak utangaçlığı
Beri gel
Neden saklıyorsun yüreğini
Tanıdım
Sevdanın güzelliklerini
Geri gel
Zaman akıyor, hayat geçiyor
Hepsi ömürden
Hayat denilen
Yaşama hevesim gitti
Damarlarımdaki kan çekildi
Geri gel
Ey acımasız hayat
Hayatı sevdirme sırrı derken,
Böyle mi olacaktı
Yaşadıklarım
Beni kırıp, bazen korkutsa da
Korkunun ecele faydası olmadığını
Henüz anladım
Ey hayat
Geri gel
Gelki
İnsan sevgisini daima yaşayarak
Sahip olduğum dostluklara aşk desinler…

Abdulhakim Öztürk
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
3 Ağustos 2007       Mesaj #854
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler."Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeyeçalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: "Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ağustos 2007       Mesaj #855
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Korkma ilerle -
Kaç
hayat yaşanır
bir ömre, kaç yaşam sığar

Aldanıp yaşama

kaç kere doğar yeniden
kaç kere
ölebilir insan

Çevir gözlerini içlerine

At bir adım daha

İlerle
korkma uçurumlarından

Alıştırıldığımız yaşam
kendi yaşamımız değil

İç savaşlarımızda yenen de
yenilen de biziz

Öldürmek için peşine düştüğümüz
kendi yaşamımız

yoluna tuzaklar kurduğumuz avımız
kendimiziz.

Korkma

yürü yollarına
Salına salına
sarsıla sarsıla

Henüz ıslak ve nemliyken
şekillendir

Bittiğinde öğrenilen yaşam
neye yarar

Kaç hayat yaşanır ki
bir ömre
kaç yaşam sığar..


Dionisos...

En muhteşem eser
dolu dolu yaşamdır.
Öner Kaçıran
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
3 Ağustos 2007       Mesaj #856
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sen olmazsan öldürmek ne
Çürümek ne zindanlarda
Özlem ne ayrılık ne
Yokluk ne yoksulluk ne
İşşiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı

koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne

kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni

kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne

ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne

ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu

körolasın demiyorum
kör olma da
gör beni
Hasan Hüseyin Korkmazgil
MYDMR - avatarı
MYDMR
Ziyaretçi
4 Ağustos 2007       Mesaj #857
MYDMR - avatarı
Ziyaretçi
Bir Küçük Dünyam Var İçimde Benim
Bir küçük dünyam var içimde benim
Mihnetim ziynetim bana kafidir
Görenler dar görür geniştir bana
Sohbetim ülfetim bana kafidir

İstemem dünyanın saltanatını
Süslü giyimini Arap atını
Bilirsem Türklüğüm var kıymetini
Vatanım milletim bana kafidir

İsterdim hayatta düşmanla savaş
Milletime kurban olaydı bu baş
Nasip değil imiş şehitlik kardaş
İmanım niyetim bana kafidir

Dünya geniş olsun ister dar olsun
Yeter ki kalbimde iman var olsun
Her zaman milletim bahtiyar olsun
Rütbemle mesnedim bana kafidir

İçimde beslerim bir büyük ordu
Çiğnesin düşmanı yükseltsin yurdu
Azmi zihniyeti Veysel'in derdi
İşte bu niyetim bana kafidir

asık veysel satıroglu
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ağustos 2007       Mesaj #858
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Umutlar Ay IşığındaYaşamak
Akşam yangınlarına kapılarak
Şarkılarla ulu orta,
Belki de her gece
Mehtaba çıkarak
Ele güne
Tebessümler yağdırmak...

Ve yaşamak elbette
Gölgelere sığınarak
Adımlamak
Arnavut kaldırımlarını.

Her adım
Günbatımına
Daha da yakın.
Gölgeler uzasa da
Öne arkaya,
Ne büyür
Ne de küçülür insan.
Kayıp giden
Yalnızca zaman
Avuçlarımızdan.

Yaşam
Umutlarda boy veriyor durmadan.
Umutlarsa Ay ışığında;
Denize vurdukça
Ayın sıcak nefesi
Gölgesi Islansa da
Direnir yaşama
Buruşmaz dalgalarla...


20/06/2007
.....Ayvalık...
H Hikmet esen
Tiglon - avatarı
Tiglon
Ziyaretçi
4 Ağustos 2007       Mesaj #859
Tiglon - avatarı
Ziyaretçi
Rüya Gibi

Zehir oluyor gündüzlerim
Sen gittin gideli sevgilim
Sokağa çıkamaz oldum
Anılarımız peşimde her adımımda

Zindan oluyor geceler
Sen gittin gideli meleğim
Uyku uğramıyor gözlerime
Uğrayan tek şey hasretin

İçim içimi yiyor her gün
Olmamlıydık biz böyle
Bitmemeliydi büyük aşk
Sürmeliydi sonsuza dek

Belki bitmemiştir diye bir umut hep içimde
Yalan diyor içimdeki ses bitti! alış artık
Nasıl alışıyim meleğim ben sensizliğe
Aylardır sensizdim ama sen benimdin yinede

Bitecek derlerdi inanmazdım
Mesafeler bizi bitiremez sanardım
Aşkımız büyük bitemez derken
Bu büyük aşkın sonuna geldim

Artık hiç bişey eskisi gibi olmayacak
Eskisi kadar güzel,eskisi kadar anlamlı
Sanki söndü hepsi gözlerinde
Bitiyor işte tıpkı başladığı gibi,bi Rüya gibi
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
4 Ağustos 2007       Mesaj #860
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
Kimbilir kaç baharı birlikte uğurladık seninle...
Kimbilir kaç yazı karşıladık kan ter içinde...
İlhamısın ergenlik şiirlerimin, o ilk Haziran’dan beri...
Yaşgünlerimin fener alayı, ilkyaz günahlarımın tanığısın...
Tanığısın yüzüme düşen gözlerin, tenime değen ellerin...
Senle başlayıp, sende bitirdim bunca yılı...
Sendin hararetli yılsonu muhasebelerimin değişmez takvim yaprağı...
Tutkunum sana... sadık, itaatkar ve hayran.. ...
Yarim Haziran...!

***

Hasretle bekleyip iple çektim gelişlerini çoğu zaman...
Sen hep iki bahar arasında, hazlar zamanı çıkageldin; eteklerinde ilkyaz
coşkuları ve isyanlarla...
Haziranlarda aşık, haziranlarda pişman, haziranlarda ergen ol*dum.
İşte burada yıllar yılı getirip, iadesiz taahhütsüz önüme atıverdiğin eski yaşlar... kimi hakkınca yaşanmış, kimi belki hiç yaşanmamış... kimi çocuk, kim genç, kimi olgun...
Her serin baharın ardından yaz kokulu yıldız müjdeler taşıdın bana... hararetli ve çıplak Temmuz akşamları vadettin... peşisıra hazan geldiğini hissettirmeksizin bir süre...
Gün oldu tomurcuk olup çiçek çiçek boy verdin; gün oldu şiddet yüklü bir öfke bulu*tuna tutunup seller yağdırdın gecikmiş bahar dallarının üzerine... hazırlıksız... insafsız...
Öncesiz ve sonrasız aşklarda oyaladın beni...
Kimi gerçek, çoğu yalan...
Zamanla ibadet eder gibi sevmeyi öğrettin...üzerine kırağı düşmüş beyaz bir gül kadar taze... bir o kadar kusursuz...
Anladım ki, Haziran'da sevmek yaman...
Yarim Haziran..!

***

Ocaklar kurdum sıcacık... Aşım, eşim, işim oldu katıksız, riyasız... Oğullar ve gecikmiş heyecanlar verdin bana...
Gidemediğimiz uzak denizleri çocuklarımıza isim yaptık... onlar yüzsün diye yüzemediklerimizi...
Geride kırık dökük onlarca Haziran bırakarak karşıladık yarınları... Ve sen bağışladın hatalarımı yılsonu bilançolarında... Sorguda ele vermedin beni... Tanıyamadılar kimlik tesbitinde bedenimi, kalbimi...
Kimbilir kaç sırrı sakladın... kaçını ele verdin... o gecikmiş hesaplaşmalarda...
Sen ilkyazdan alıp güze açarken kapılarını... ben yazın sarhoşluğundan sonbahar serinliğinde aydım.
Seni beklerken kendime vardım.
Yadsıyamam: Sevildim ve sevdim çoğu.. zaman...
Müsebbibi sensin... Yarim Haziran...!

***

Kalbim büyüse de büyümedi içimdeki çocuk..
... ama zamanla olgunlaştı Haziranlarım
Yeni gelenler sonbahara daha yakın şimdi...
Eski mektuplar ve sepya renkli fotoğraflarla dolu bir albümde hayatım... Haziran doğumlu...
Kulağımda bir şiir Hasan Hüseyin'den artakalan:
'"Sokaktayım/gece leylak ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüreğimi uy anam anam.../Haziran'da ölmek zor"...
Lakin doğmak da zor Haziran'da...
Yaz kapıyı çalsa da;
... biliyoruz sonu hazan...
Yine de seviyorum seni...
Yarim Haziran..!


Can Dündar

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri