Arama

Şiir Nehri -3- - Sayfa 47

Güncelleme: 10 Ağustos 2020 Gösterim: 101.204 Cevap: 537
_Manu_ - avatarı
_Manu_
Ziyaretçi
22 Nisan 2012       Mesaj #461
_Manu_ - avatarı
Ziyaretçi
Yaşanmamış Hatıralar

Sponsorlu Bağlantılar

I

Yaşanmamış hatıralar bilirim
Büyülü sonbahar akşamlarında
Bulutlar üstünde su kenarında
Yalnız hayal edilen hatıralar
İşte; en ürpertici nağmelerle
Bizim şarkımızı söyliyen rüzgar
Sen dudağında gülümsemelerle
Ben gözyaşlarımla, bu alemdeyim
Fakat yine bizbize, başbaşayız
Duymasan düşünmesen de; unutma
Bir daha bu anı yaşayamayız.

II

Görülmemiş manzaralar bilirim
Karda, kışta, belki de ilkbaharda
Hür denizlerde, kuytu ormanlarda
Sadece hissedilen manzaralar
Bak. Dinle, neler anlatıyor yağmur
Üşüyorum üşüyorum beni sar
Karanlık başladı, gitme ne olur
İnan değişen manzaralar değil
Kilometreler ayıramadı bizi
Fakat bir gün gelir de birleştirir
Beyaz bir güvercin kanadı bizi

III

Söylenilmemiş mısralar bilirim
Hüzün dolu yağmurlu gecelerde
Alev çalgıların sustuğu yerde
Yalnız, yalnız düşünülen mısralar
Bilinen şeyler huzur içinde
Bilmenin bilinmez bir korkusu var
Bak bütün rüyalarım nur içinde
Çünkü, bugün havasını kokladığın
Denizaşırı bir diyar bilirim
Ve o diyarda seninle beraber
Yaşanmamış hatıralar bilirim


Ümit Yaşar Oğuzcan

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
22 Nisan 2012       Mesaj #462
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Sen Ağlama
Ben ağlayan şairim
Bana gülmesini öğretmediler
Sponsorlu Bağlantılar
Eğil de bir bak mahzun yüzüme
Anlatır sana çektiklerimi
Birer bıçak yarası gibi
Alnımdaki çizgiler
Ben mutluluk nedir bilemedim
Saçlarım okşanmaya alışık değil
Hep böyle dalıp gider gözlerim
Ve ne zaman düşünsem geçen günleri
Bir karanlık basar içimi
Aydınlık değil
Seni nasıl severim bilirsin
Nasıl yanarım özlemler içinde
Bastığın yerler cennet olur
Bilirim en serin rüzgarla gelirsin
Yine de yanar tutuşurum ben
Cehennemler içinde.
En mutlu sandığın yerde kederliyim
Ben seninle sensizliği düşünürüm
Bir korku düşer içime apansız
Burkulur yüreğim
Seni şiirlerimde bin yıl yaşatır da
Ben bin defa ölürüm
Bir gün yokluğum bir gölge gibi
Düşüverirse gözlerine
Unutma ağlayan şairini
Unutma o günde kapanıp dizlerine
Kendi yokluğuma kendim ağlarım
Sen ağlama e mi
Sen ağlama e mi?


Ümit Yaşar Oğuzcan

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_Manu_ - avatarı
_Manu_
Ziyaretçi
22 Nisan 2012       Mesaj #463
_Manu_ - avatarı
Ziyaretçi
Uzuyor Yıllar Gibi Dakikalar Sen Yoksan

Uzuyor yıllar gibi dakikalar sen yoksan
Teselliler, ümitler neye yarar sen yoksan
Alev alev yanarken bilsen nasıl her gece
Bin defa ölüyorum fecre kadar sen yoksan

Ümit Yaşar Oğuzcan
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
22 Nisan 2012       Mesaj #464
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Sen Aşk Nedir Bilmezdin
Sen aşk nedir bilmezdin
Gülüp geçerdin sevgilere uzaktan
Şimdi geniş bir bahçedir kalbin
Sevgiden, güzellikten, aşktan
Şimdi iri gözlerin arzu dolu
Yakan, özleten bir şey ellerinin sıcaklığı
Gitgide eksiliyor bakışlarında yüzün
Geçen aşksız günlerin bıraktığı
Bir çeşme var aramızda görüyor musun
Tadılmamış hazlar serin sularda
Şimdi bahçende açan bir gül geceler
Şimdi gözlerin en güzel uykularda
Boynun beyaz mı beyaz, çıldırtası, öldüresi
Saçların daha parlak, daha bir kapkara
Her akşam bir ay doğuyor kirpiklerinden
Koşuyor ayakların şafaklardan şafaklara
Artık aşk dolu söylediğin şarkılar
Durmadan bir buğu yükseliyor sesinden
En çılgın sevdalara çağırıyor dudakların
Heder olmuş, uzun yıllar ötesinden
İçkilerin tadı değişti artık
Dünya, o köhne ve eski dünya değil
Sımsıcak bir ekmeği paylaşıyoruz seninle
Bu bir gerçek, hayal değil, rüya değil
Şimdi ümitlerimiz halkaları bir zincirin
Bir başka haz başlıyor biri bitti mi
Bana aşkı sen tattırdın, sen öğrettin
Oysa ki sen aşk nedir bilmezdin


Ümit Yaşar Oğuzcan
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
woltka1001 - avatarı
woltka1001
Ziyaretçi
22 Nisan 2012       Mesaj #465
woltka1001 - avatarı
Ziyaretçi
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Necip Fazıl Kısakürek
woltka1001 - avatarı
woltka1001
Ziyaretçi
22 Nisan 2012       Mesaj #466
woltka1001 - avatarı
Ziyaretçi
Çile
Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok) un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimarî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...
Necip Fazıl Kısakürek
Avatarı yok
loneliness
Yasaklı
25 Nisan 2012       Mesaj #467
Avatarı yok
Yasaklı
EĞER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

CAN YÜCEL
Avatarı yok
loneliness
Yasaklı
25 Nisan 2012       Mesaj #468
Avatarı yok
Yasaklı
Gözlerin...

Gözlerin yine aynıydı
Hiç değişmemişti gözbebeklerin
Yine aynı güzellikte bakıyorlardı bana
Ve yine aynı saflıktaydı bakışların...

Ne kadar yakında olsak senle
Farklı şehirlerde yaşıyormuşcasına
Özlemişiz birbirimizi
Belki iki dost,belki iki arkadaş ve de belki iki aşık...

Nasıl bıraktıysam öyle bulmanın
Huzur verici etkisiydi belki bende ki
Nasıl istiyorsan öyle bırak derler ya
Temiz bıraktım temiz buldum...

Ediz Coşkun
Avatarı yok
loneliness
Yasaklı
26 Nisan 2012       Mesaj #469
Avatarı yok
Yasaklı
Ayrılık

Ayrılık yaman bir kelime,
Bunu ancak çekenler bilir.
Nerden bilsin hiç ayrılmayan,
Gözyaşını dökenler bilir.

Ayrılık ateşten bir gömlek,
Yoktur o yardan hiç bir haber,
Gözyaşlarım aktı, döndü sele,
Bunu çeken gönüller bilir.

Ayrıldım tüm sevdiklerimden,
Kimseler anlamaz halimden,
Çok çile çektim gurbet elden,
Ayrılığı tadanlar bilir.

Sevim Sanbur Doğan
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
27 Nisan 2012       Mesaj #470
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Şimdi burada onca şiirin yanında ve kağıt kokusunun arasında,
Kahvelerimizi yudumlarken göz göze gelseydik, yeniden doğardım.
Ama,
Şimdi sen orada onca insanın yanında ve ter kokusu arasında,
İçkilerinizi yudumlarken, ten tene gelince defalarca ölüyorsun.
Sonra,
Bana dönüyorsun içinden,
Çünkü,
İçkinin sarhoşluğu bir fincan kahve ile atılıyor vücuttan...


Atakan Gülgar

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
26 Haziran 2011 / ThinkerBeLL Coğrafya
9 Eylül 2012 / ThinkerBeLL Coğrafya
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya