Benim Mektubum
Yazdıklarım belki sana, ya da değil...
Ne farkeder...
Bir Ekim gecesi hayatımda ilk kez gitiğim iş yemeğinde başladı sana duyduğum ilgi, ama belliydi ki sen de bana boş değildin. Belki seni kendimden daha olgun bulduğum için, belki benden daha büyük olduğun için (yaşça tabii ki), seni kendime bir anda yakın hissettiğim için hoşlandım senden. Biliyor musun bu “belkiler” sayfalarca uzayabilir, baymamak için üstünden geçtim.
Benim için seninle bir ilişki olamazdı senin için de aynısıydı sanırım aynı şeyleri hissediyorduk, hoşlanıyorduk ama açılamıyorduk. Benim bir erkek arkadaşım vardı, o zamana kadar çok sevdiğimi sandığım, senin de bir kız arkadaşa olan ihtiyacın, beni sevgilim engellerken seni korkuların engelliyordu, ama bu sır gibi bir şeydi hiç ağzımıza almadığımız. Arkadaşlık boyutunda sürüyordu ilişkimiz.
Seninle her buluşmamızdan ve ya yanlız kalışımızdan sonra seni yavaşça tanımaya ve anlamaya başlamanın neşesiyle eve geliyordum ve olsa belki de çok güzel olur diyordum. Benim için o zamanlar çok güzeldi, senin için de çok güzel olduğunu biliyorum, her neyse...
Mart ya da Nisandı tam hatırlamıyorum, ama Yeniköy'deki o kazayı eminim hayatımız boyunca hatırlayacağız. İlk kez elimi o gece tuttun ve beni o kadar çok öpmeni istemiştim ki. Ama öpmedin. Bu kazadan sonra daha fazla yakınlaşmaya başladık, sanki bu kazadan güç almış gibi. Çünkü paylaştığımız duyguların ilkiydi bu bana kalırsa.
Sonra seninle geçirdiğim ilk gece "olmaması gerek" diyordum içimden olmaması gerek, olsa da nasıl olacak ki? Sorular, sorular, ama ben yaşamak istiyordum daha yaşım yirmi ve karşımda aşık olduğum bir insan.
Tabii ki sen de engelledin kendini. Neyse her ikimizde yaşadık sanırım bu duyguları, ama aşkımız kaygılarımızın önüne geçti. Hala beraberiz, ama sanırım bu sefer kaygılar aşkın önüne geçmeye hazırlanıyor.
İlk kez beraber olduğumuz gece hissettiklerimi kağıda dökemem ki. Onları anlamışsındır ve ben şimdi hala her sevişmemizden sonra bile aynıyım. Ama sanırım zamanla duygularda hırpalanıyor, insan karşısındakine fazla açıldıkça birbirine daha yabancılaşıyor.
Neyse sevgilim, seni seviyordum. Mutluydum. Her anımı doldurmanı istiyordum, sanırım bu senin için de böyleydi. Bir yaz böyle geldi ve geçti ömrümün en güzel ve aynı zamanda en acı yazıydı yaşadığım - 17 Ağustos Depremi
Nerede kaldık ?
Ve insanın ömrünü tüketen kavgalar. Belki çok üstüne geldim senin alışık olmadığın bir ilişkiydi bu çünkü ve ne zamandır bi kız arkadaşın yoktu. Bilemiyorum hatalar senden de kaynaklandı ama. Gerekli gereksiz şüpheler yerli yersiz kıskançlıklar ve taşla yapılmış çoğu anlam içermeyen kavgalar. Kavgaların bir ilişkiyi iyileştirme de en iyi unsur olduğunu biliyorum, ama farklı konulardaysa. Fakat bizde konu hep aynıydı, hatta konu yoktu bile.
Senin hakkında yorum yapmak istemiyorum, ama benim değer görememe kompleksim oldum olası vardı sanırım bu ilişkide. Belki nedensiz ama seni anlayamıyordum. Anne diye nitelendirdiğin kişinin -öz olsa eminim böyle hissetmeyecektim - benden daha fazla değer görmesi, beni kızdırıyordu, tabii birbirimizin özel hayatına o kadar girdik ki buna kızma hakkı görüyordum kendimde. Bunun doğru olmadığını biliyorum, ama senin tarafından sürekli değerli olmak istiyordum. Ne yapabilirm seni çok seviyordum ve bencilce seni yanımda istiyordum tıpkı ilk zamanlar olduğu gibi.
Çünkü ben hep senin yanındaydım ve bizamanlar sen de öyle. Annenin beni telefonda haksız yere fırçalayıp suçladığı o günün ertesinde annene gidip gül alman da bir o kadar sarstı beni. Anlayamıyordum çünkü ben aileme yorum yapma fırsatı bırakmıyordum ki. Çünkü bu benim ilişkim ve benim hayatımdı. Sonra babanın akşam 08:30 ‘da arayıp eve dönmeni istemesi ve senin tek kelime laf etmemen.Nneden bunlara fırsat tanıdığını anlayamıyordum. Şimdi şöyle düşünebilirsin. Bu ilişki bizim. Aileler nerden çıktı şimdi? İnan ben de bilmiyorum. Hop ve güm diye kendimi bunların arasında buldum. Belki de senin sürekli bana "- Ailemi ihmal ediyorum!" demenden, belki onlara gösterdiğin müthiş tavizlerden dolayı.
Artık durduk. Benim hiç durmadan akan neşem duruldu, sürekli kendimi mutsuz hissetmeye başladım çünkü senden bir şeyler alamıyordum artık “seviyorum “ demiyordun bana ve bunları hissettiğim için sürekli bitirmeye çalışıyordum bu ilişkiyi. Sen zaten benim senden bir şeyler beklediğimi hissediyordun, artık sürekli sana kendimi açıklamaya başlamıştım inan ama bundan ben de çok sıkılmıştım ve yorulmuştum.
Her şeyin daha çok düzeleceğini umarak bir tatile çıktık beraberce ama daha da kötüleşeceğini ikimizde bilemezdik ki?? Sevişmeden geçen anlamsız geceler ve sevişsek de bir alışveriş şeklinde. Gördüğümüz yerler güzel fakat duygular körelmeye başlamıştı sanırım.
Tatil dönüşü bana artık sıkıldığını söylediğin gün. Onlara değinmeyeceğim çünkü her aklıma gelişimde mideme çok güçlü tekmeler atılıyormuş gibi geliyor. Ve şimdi de gözlerim doluyor, ağlamam gerekiyor sanırım ve yine ağlıyorum. Neyse ağlamayı kestim çünkü bir erkek için insanın kendini perişan etmesine her zaman kızmışımdır.
Tabiki ayrılamadık. Hem sıkıldığını, hem de sevdiğini söylüyordun bu nasıl bir tezatlık anlayamıyordum ki? İş yerinde her gün beraberdik, hafta sonları da öyle, sen beni sevseydin sıkılmazdık, ilk zamanlar öylemiydi dediğimde anlamsızca bana kızıyodun ve farkındayım ki artık kaçmaya bile başlamıştın. Ama ben senin üzerine gitmedim. En ufak bir şey söylesem hemen parlıyordun. Ben bu kadar geçimsiz ve huysuz bir insanmıydım ki, sevdiğin halde beni istemiyordun? Ya da bilemiyorum ki.
Ailene ilgi göstermekten bahsediyordun sürekli, ama nasıl? Sence ben kendi aileme yeterli vakit ayıramıyor muydum, ya da bu dengeyi nasıl sağlamıştım. Eminim ki sen de bunu yapabilirdin. Yorum yapmaktan fazla hoşlanmadığım halde yapmaya devam edeceğim. Aileme vakit ayırmam gerek lafından babanla ve kardeşinle ilgilenmen gerektiğini çıkarıyordum ben. Ama sen gereksizce ve fazlalıkla da annene de bu ilgiyi gösteriyordun. 27 yaşında bir insanın bu fazla bağlılığı beni korkutuyordu ve çok fazla da üzüyordu. Kendime vakit ayırmam gerekli demeni anlamıştım, spor tabii ki gerekli her insan için.
Yavaş yavaş yapay bir ilişkiye dönüşüyor sanırım . Yani eskisi gibi değil hiç birşey. Şimdi artık hafta içi hiç görümüyoruz (şirket hariç eskiden hep beraberdik ya ) Hafta sonları da kurs çıkışları kahve, yemek falan. Yani artık herşey sınırlı.
Metin...
Benim aşktan anladığım bu değil sanırım. Benim aşktan anladığım evlenmek de değil ki. Benim aşktan anladığım mutlu olmak, beraber her şeyi paylaşmak her şeyi. Ne demek istediğimi anlayabiliyor musun? Ama artık sınırlandık. Belki ben çok hatalıyım, belki de sen, ya da zaman süreci bizi böyle yaptı. Ama sebebi ne olursa olsun bu aşkın ikimizi artık mutluluktan çok huzursuz yaptığı bir gerçek.
Artık bir günümüz iyiyse, yarın nasılsa kavga edeceğiz, ya da Metin bana nasılsa gelip sıkıldım, diyecek gibi problemlere sahip olmaya başladım. Seni suçladığımı sanmanı istemiyorum. Ama ben eskiden böyle değildim, ve ben de artık eskisi gibi olmak istiyorum. Beynimdeki her şeyden korkulardan, nefretlerden, tereddütlerden kurtulmak istiyorum.
Ben, sen bu ilişkiden sıkılmaya başladığında bile –ne kadar çok üzülsem de- senden nefret etmeye değil de seni anlamaya çalıştım. Şimdi de senin beni anlamanı bekliyorum.
Belki de ikimiz için doğru olanı bu ne dersin, artık buraya gelmiş bir ilişkiyi birbirimizi ne kadar seversek sevelim başa taşımak biraz zor, ama imkansız değil hiç bir zaman. Sadece sevgi ve çaba . artık bunca işinin arasında bunun için çabalamanı da istemiyorum.
İnan bunun için değil de, geleceğin için çabalamanı görmek beni daha çok rahatlatacaktır. Çünkü ben seni çok seviyorum ve seni huzursuz görmek yerine son derece mutlu görmeyi isterim.
Çok güzel şeyler yaşandı ama heralde buraya kadardı, daha fazla birbirimizi yıpratmadan hep dostça kalalım!!!
Seni seviyorum.