Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 26

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 277.827 Cevap: 628
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #251
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Sponsorlu Bağlantılar
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Biliyorum
Sen de bir daha dünyaya gelsen
Yine beni sevmezdin
Kahrımdan öleyim diye
featherÜmit Yaşar OĞUZCAN

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #252
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Bir başıma düşünmedim yaşamayı..
….yalnızlığı sen sanıp sevmedim..
Sponsorlu Bağlantılar
........üstelik çok fazla şeyde istemedim..
sadece;
aşığınım dedim…
Duyduğum seslerin,
…………hızla geçen vaktin ömrümden anlamsızca..
…geride sadece olumsuz şeyler bıraktığını,
düşüşlerin kalkışların ve sürünmelerin..
….zamanın akışında..
yazdığım hikayelerde kurduğum dünyaların..
sıcak ve neşeli odaların,huzurlu ortamların,
…rengarenk parkların,kenarda köşede su dolu arkların
yumuşak ve serin akan gözyaşlarımın..
…uykusuzluğumun,yorgunluğumun ve düşkünlüğümün..
…sebebi sensin demiyorum
Bunun adını bilmiyorum ama;
Şaşkınım senle..

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #253
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sana yazmak zor iş. Ne yazacağım ve nasıl yazacağım problem çıkartıyor. Basit bir iş değil mektup yazmak. Her kelimeyi özenle ve tereddütsüz seçmek zorundasın . Karşı karşıya olmadığın bir insan tarafından yanlış anlaşılman olası, gerçi ille de doğru şekilde anlaşılsın gibi bir niyetim de yok aslında ve anlattığımın benim gibi algılanmayacağını da biliyorum, bu ürkütmüyor beni. Ama hala yıkamadığım ve yıkmakta büyük zorluk çekeceğim sınırlar var içimde. Beni bir anlamda özgürlüğümden etseler de alışılagelmiş olamaları ve kök salmaları yüzünden beynim ve yüreğim ikileme düşüyor. Bir yanım onlara kaldırılıp atılacak sünepe serzenişler olarak bakarken diğer yanım dört elle sarılıyor. İşte beni bu ürkütüyor. Diğer insanların beni anlamamaları ya da yanlış değerlendirmeleri beni ilgilendirmese de bizzat kendim tarafımdan anlaşılamamak ve önemsememek yıkıyor beni, bunun doruğa çıktığı anlarda da yazıyorum, ne olursa, nasıl olursa.

Mektup yazmaktan bahsetmiştim başta. Uzun süredir yazarken haz duyduğum ve rahatladığım mektuplar yazamıyorum. Belki zamanın boşa harcanması gibi geliyor ama öyle olamdan dehşetle haberdarım. Mektup, eski zamnaların gizemli bir mirası bize. Yazılırken ve okunurken teknolojik artıklara bulaşmayan, diğer kimselerce koayca paylaşılamayan ve kalıcı olan tel miras belki de. Kalıcılığını bir kanara bırakırsak insanların en özgür haberleşme ve dertleşme olanağı olarak nitelendirebilirim mektubu.

İlk mektuplarımı anımsıyorum şimdi. Klasikbir girişle başlar “merhaba, nasılsınız? İyisinizdir inşallah” ve klasik bir sonla biterdi. “ellerinizden öperim vs..” Yani emekleme devreleriydi yaşamın. Onalrın da kendilerine has bir ezgisi bir güzelliği vardı. En azından tümüyle saf ve temizdiler . “Ellerinizden öperim” derken bunu içinden gelerek, ikiyüzlülüğe bulaşmadan ve öyle olması gerektiğine inandığı için söyler insan o mektuplarda. Sonraları mektuplşarda bir sahtelik , bir ikiyüzlülük beliririr. Sırf nezaket olsun diye zırvalanır. İnsan , mektuplarda , kendisiyle beraber kelimleri de kirletir , çirkefleştirir. Oysa kelimelr kendi anlmalarında ve samimiyetlerinde öylece kalabilirler uzun yıllar. Ama biz onalrı değişmeye, ölmeye, kirlenmeye, fesatlığa, öldürmeye zorlarız. Oynarız onlarla, bizim onlar tarafından yönlendirildiğimizden habersiz ve cahilce. Yaratttığımız şeylerin uşağı olmakta hiçbir zaman rakibimiz olmadı çünkü. Dili biz yarattık ama kullanmayı sadece birkaç kişinin eline bırakıp argoya ve basit olana koştuk. Ve önceleri saf kelimelerle yazılan mektuplar sonraları bozulmuş ve kullanılmış kelimelerle gerçek güzelliklerini yitirdiler.

“Güzellik gözlerdedir, bakılanlarda değil”

Asaf böyle derken hiç de haksız değil. Güzelliği yaratan biz olduğumuza ve netlendirecek başka kimse bulunmadığına göre önce biz, kendimiz, içimizde ve düşüncelerimizde güzellik kavramını oluşlturmalıyız. Bu her boyutunda böyle olmalı yaşamın. Yani eğer etrafımızda güzellik arıyorsak önce biz güzel olmayı, güzel bakmayı öğrenmeliyiz . Kelimeler için konuşursak şöyle bir tablo çıkar ortaya; insan kelimeleri algılayışı ve dile getirişi esnasında beynini ve duygularını kullanır. Amaç duyguları dile getirmekken beyin araçtır, düşünceler dile gelirken beyin öznedir, kendimizi dile getiriken beyin oyuncaktır sadece. Yani kelimlerle oynarken kuralları özümüz koyar. İnsan kelimeleri kötüye çekiyorsa ya da kötüye kullanıyorsa suç kelilmlerde ya da dil de değil insanın kendisindedir. Bunu benden önce bir sürü insan söylemiştir mutlaka, ama bu benim de söylememe bir engel değil. Zaten Cicero’nun da dediği gibi;

“İşin saçma tarafı, en saçmasını bile filozofun birininin söylemiş olmasıdır.”
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #254
kambis - avatarı
Ziyaretçi

Ela Gözlüme


Sana söyleyebileceğim tek sözcüğüm kalmıştı. Onuda defalarca söyledim. Seni ölümüne sevdim, seni deliler gibi sevdim. İşte bende gidiyorum, sonunda benide uğurladın. Hayatımda yaşadığım en güzel anlarımdı seninle, hayalini kursamda bu kadar hiçbir şey mutlu edemezdi ve hiçbir şey bu kadar yıkamazdı beni, çok hayal kırıklığına uğradım çok hayallerim yıkıldı ama bu seferki çok acı, çok ağır.



Hayatta hiçbir şey vazgeçilmez değildir. Kendinden zorla vazgeçirdin. Kendime verdiğim sözü tutuyorum. Her şeye inat bende mutlu olacağım. Ama sol yanım hep acıyacak aslında çok şeyler yazmıştım. Birazda ayrılığından vazgeçirecek yazılar. Artık hayallerle yaşamanın zamanı değil. Bir kez daha dimdik ayağa kalkıyorum. Bir kez daha doğruluyorum hayatın acımasızlığı karşısında, pes etmediğimi gösteriyorum işte inatla, ama kendimi kandırdığımıda biliyorum, tıpkı senin kendini kandırdığın gibi, ben yiğitçe çıkıp söylüyorum evet sevdim hem de hayatımda hiç sevemeyeceğim kadar seni sevdim, hiç yıkılmayacağım kadar da sende yıkıldım. Şöyle bir geçmişe dönüp bakıyorum. Ne kadarda hızlı yaşamışız belki de tüketen bu oldu. Her şeyin sonunu getirdiğimiz gibi bu aşkın sonunuda getirebilmekte üstümüze yok sanırım. Her şeyin şuan elimde, son kez bakıyorum, son kez ağlıyorum böyle karşında, son kez boynumu büküyorum sensizliğin karşısında ve son kez gidiyorum ela gözlüm. Hiç dön diyemeyeceğin yere, son kez dinliyorum ortak şarkılarımızı, son kez n’olur dön diye haykırıyorum. Filmlerde izlerdim, hep ayrılık hep gözyaşı, kızardım yapmayın etmeyin diye, işte demek ki birde o senaryoları yaşamak varmış. Neyse artık sözü uzatmanın anlamı yok. Ciğerim parça parça veda etmek bana göre değil. Ben veda etmeyeceğim. Çünkü ben gitmedim senden, sen gittin, sen gittin, sen gittin.



Artık hazırlık yapma zamanım geldi, ne olur gözlerime bakma, dayanamaz ağlarım. Söz veriyorum ben de hani bir seferinde giderken ardıma baktığım gibi bakmayacağım. Ve söz veriyorum çok güçlü olacağım. Asma suratını, sen istiyorsun diye gidiyorum. Sana şunu söylemiştim hatırlıyor musun? Sen bana git demediğin sürece gitmeyeceğim senden. Git dedin nefret ediyorum senden dedin. Hiç bu adam bu sözleri kaldıramaz demedin. Sen yinede meleksin. İşte son kez bende tek kalan iki cümleyi söylüyorum. Seni çok seviyorum…



Erdal BABÜR
Yazar-Besteci SözYazarı
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Aralık 2006       Mesaj #255
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Benim Mektubum

Yazdıklarım belki sana, ya da değil...

Ne farkeder...

Bir Ekim gecesi hayatımda ilk kez gitiğim iş yemeğinde başladı sana duyduğum ilgi, ama belliydi ki sen de bana boş değildin. Belki seni kendimden daha olgun bulduğum için, belki benden daha büyük olduğun için (yaşça tabii ki), seni kendime bir anda yakın hissettiğim için hoşlandım senden. Biliyor musun bu “belkiler” sayfalarca uzayabilir, baymamak için üstünden geçtim.

Benim için seninle bir ilişki olamazdı senin için de aynısıydı sanırım aynı şeyleri hissediyorduk, hoşlanıyorduk ama açılamıyorduk. Benim bir erkek arkadaşım vardı, o zamana kadar çok sevdiğimi sandığım, senin de bir kız arkadaşa olan ihtiyacın, beni sevgilim engellerken seni korkuların engelliyordu, ama bu sır gibi bir şeydi hiç ağzımıza almadığımız. Arkadaşlık boyutunda sürüyordu ilişkimiz.

Seninle her buluşmamızdan ve ya yanlız kalışımızdan sonra seni yavaşça tanımaya ve anlamaya başlamanın neşesiyle eve geliyordum ve olsa belki de çok güzel olur diyordum. Benim için o zamanlar çok güzeldi, senin için de çok güzel olduğunu biliyorum, her neyse...

Mart ya da Nisandı tam hatırlamıyorum, ama Yeniköy'deki o kazayı eminim hayatımız boyunca hatırlayacağız. İlk kez elimi o gece tuttun ve beni o kadar çok öpmeni istemiştim ki. Ama öpmedin. Bu kazadan sonra daha fazla yakınlaşmaya başladık, sanki bu kazadan güç almış gibi. Çünkü paylaştığımız duyguların ilkiydi bu bana kalırsa.

Sonra seninle geçirdiğim ilk gece "olmaması gerek" diyordum içimden olmaması gerek, olsa da nasıl olacak ki? Sorular, sorular, ama ben yaşamak istiyordum daha yaşım yirmi ve karşımda aşık olduğum bir insan.

Tabii ki sen de engelledin kendini. Neyse her ikimizde yaşadık sanırım bu duyguları, ama aşkımız kaygılarımızın önüne geçti. Hala beraberiz, ama sanırım bu sefer kaygılar aşkın önüne geçmeye hazırlanıyor.

İlk kez beraber olduğumuz gece hissettiklerimi kağıda dökemem ki. Onları anlamışsındır ve ben şimdi hala her sevişmemizden sonra bile aynıyım. Ama sanırım zamanla duygularda hırpalanıyor, insan karşısındakine fazla açıldıkça birbirine daha yabancılaşıyor.

Neyse sevgilim, seni seviyordum. Mutluydum. Her anımı doldurmanı istiyordum, sanırım bu senin için de böyleydi. Bir yaz böyle geldi ve geçti ömrümün en güzel ve aynı zamanda en acı yazıydı yaşadığım - 17 Ağustos Depremi

Nerede kaldık ?

Ve insanın ömrünü tüketen kavgalar. Belki çok üstüne geldim senin alışık olmadığın bir ilişkiydi bu çünkü ve ne zamandır bi kız arkadaşın yoktu. Bilemiyorum hatalar senden de kaynaklandı ama. Gerekli gereksiz şüpheler yerli yersiz kıskançlıklar ve taşla yapılmış çoğu anlam içermeyen kavgalar. Kavgaların bir ilişkiyi iyileştirme de en iyi unsur olduğunu biliyorum, ama farklı konulardaysa. Fakat bizde konu hep aynıydı, hatta konu yoktu bile.

Senin hakkında yorum yapmak istemiyorum, ama benim değer görememe kompleksim oldum olası vardı sanırım bu ilişkide. Belki nedensiz ama seni anlayamıyordum. Anne diye nitelendirdiğin kişinin -öz olsa eminim böyle hissetmeyecektim - benden daha fazla değer görmesi, beni kızdırıyordu, tabii birbirimizin özel hayatına o kadar girdik ki buna kızma hakkı görüyordum kendimde. Bunun doğru olmadığını biliyorum, ama senin tarafından sürekli değerli olmak istiyordum. Ne yapabilirm seni çok seviyordum ve bencilce seni yanımda istiyordum tıpkı ilk zamanlar olduğu gibi.

Çünkü ben hep senin yanındaydım ve bizamanlar sen de öyle. Annenin beni telefonda haksız yere fırçalayıp suçladığı o günün ertesinde annene gidip gül alman da bir o kadar sarstı beni. Anlayamıyordum çünkü ben aileme yorum yapma fırsatı bırakmıyordum ki. Çünkü bu benim ilişkim ve benim hayatımdı. Sonra babanın akşam 08:30 ‘da arayıp eve dönmeni istemesi ve senin tek kelime laf etmemen.Nneden bunlara fırsat tanıdığını anlayamıyordum. Şimdi şöyle düşünebilirsin. Bu ilişki bizim. Aileler nerden çıktı şimdi? İnan ben de bilmiyorum. Hop ve güm diye kendimi bunların arasında buldum. Belki de senin sürekli bana "- Ailemi ihmal ediyorum!" demenden, belki onlara gösterdiğin müthiş tavizlerden dolayı.

Artık durduk. Benim hiç durmadan akan neşem duruldu, sürekli kendimi mutsuz hissetmeye başladım çünkü senden bir şeyler alamıyordum artık “seviyorum “ demiyordun bana ve bunları hissettiğim için sürekli bitirmeye çalışıyordum bu ilişkiyi. Sen zaten benim senden bir şeyler beklediğimi hissediyordun, artık sürekli sana kendimi açıklamaya başlamıştım inan ama bundan ben de çok sıkılmıştım ve yorulmuştum.

Her şeyin daha çok düzeleceğini umarak bir tatile çıktık beraberce ama daha da kötüleşeceğini ikimizde bilemezdik ki?? Sevişmeden geçen anlamsız geceler ve sevişsek de bir alışveriş şeklinde. Gördüğümüz yerler güzel fakat duygular körelmeye başlamıştı sanırım.

Tatil dönüşü bana artık sıkıldığını söylediğin gün. Onlara değinmeyeceğim çünkü her aklıma gelişimde mideme çok güçlü tekmeler atılıyormuş gibi geliyor. Ve şimdi de gözlerim doluyor, ağlamam gerekiyor sanırım ve yine ağlıyorum. Neyse ağlamayı kestim çünkü bir erkek için insanın kendini perişan etmesine her zaman kızmışımdır.

Tabiki ayrılamadık. Hem sıkıldığını, hem de sevdiğini söylüyordun bu nasıl bir tezatlık anlayamıyordum ki? İş yerinde her gün beraberdik, hafta sonları da öyle, sen beni sevseydin sıkılmazdık, ilk zamanlar öylemiydi dediğimde anlamsızca bana kızıyodun ve farkındayım ki artık kaçmaya bile başlamıştın. Ama ben senin üzerine gitmedim. En ufak bir şey söylesem hemen parlıyordun. Ben bu kadar geçimsiz ve huysuz bir insanmıydım ki, sevdiğin halde beni istemiyordun? Ya da bilemiyorum ki.

Ailene ilgi göstermekten bahsediyordun sürekli, ama nasıl? Sence ben kendi aileme yeterli vakit ayıramıyor muydum, ya da bu dengeyi nasıl sağlamıştım. Eminim ki sen de bunu yapabilirdin. Yorum yapmaktan fazla hoşlanmadığım halde yapmaya devam edeceğim. Aileme vakit ayırmam gerek lafından babanla ve kardeşinle ilgilenmen gerektiğini çıkarıyordum ben. Ama sen gereksizce ve fazlalıkla da annene de bu ilgiyi gösteriyordun. 27 yaşında bir insanın bu fazla bağlılığı beni korkutuyordu ve çok fazla da üzüyordu. Kendime vakit ayırmam gerekli demeni anlamıştım, spor tabii ki gerekli her insan için.

Yavaş yavaş yapay bir ilişkiye dönüşüyor sanırım . Yani eskisi gibi değil hiç birşey. Şimdi artık hafta içi hiç görümüyoruz (şirket hariç eskiden hep beraberdik ya ) Hafta sonları da kurs çıkışları kahve, yemek falan. Yani artık herşey sınırlı.

Metin...

Benim aşktan anladığım bu değil sanırım. Benim aşktan anladığım evlenmek de değil ki. Benim aşktan anladığım mutlu olmak, beraber her şeyi paylaşmak her şeyi. Ne demek istediğimi anlayabiliyor musun? Ama artık sınırlandık. Belki ben çok hatalıyım, belki de sen, ya da zaman süreci bizi böyle yaptı. Ama sebebi ne olursa olsun bu aşkın ikimizi artık mutluluktan çok huzursuz yaptığı bir gerçek.

Artık bir günümüz iyiyse, yarın nasılsa kavga edeceğiz, ya da Metin bana nasılsa gelip sıkıldım, diyecek gibi problemlere sahip olmaya başladım. Seni suçladığımı sanmanı istemiyorum. Ama ben eskiden böyle değildim, ve ben de artık eskisi gibi olmak istiyorum. Beynimdeki her şeyden korkulardan, nefretlerden, tereddütlerden kurtulmak istiyorum.

Ben, sen bu ilişkiden sıkılmaya başladığında bile –ne kadar çok üzülsem de- senden nefret etmeye değil de seni anlamaya çalıştım. Şimdi de senin beni anlamanı bekliyorum.

Belki de ikimiz için doğru olanı bu ne dersin, artık buraya gelmiş bir ilişkiyi birbirimizi ne kadar seversek sevelim başa taşımak biraz zor, ama imkansız değil hiç bir zaman. Sadece sevgi ve çaba . artık bunca işinin arasında bunun için çabalamanı da istemiyorum.

İnan bunun için değil de, geleceğin için çabalamanı görmek beni daha çok rahatlatacaktır. Çünkü ben seni çok seviyorum ve seni huzursuz görmek yerine son derece mutlu görmeyi isterim.

Çok güzel şeyler yaşandı ama heralde buraya kadardı, daha fazla birbirimizi yıpratmadan hep dostça kalalım!!!

Seni seviyorum.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2006       Mesaj #256
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Canım,
Uzandığım yerde yazıyorum.
Yorgunum pek.
Aynada yüzümü gördüm, adeta yeşil.
Havalar soğuk, yaz gelmeyecek.
Haftada otuz liralık odun lazım,
başa çıkılır gibi değil.
Sofada demin iş görürken,
battaniyemi aldım sırtıma.
Camlar çerçeveler kırık, kapılar
kapanmıyor,burda barınmamız imkansız artık,
taşınmalı!
Ev yıkılacak üstümüze.
Kiralarsa pahalımı pahalı.
Sana bunları ne diye anlatırım?
Üzüleceksin.
Derdimi kime dökeyim?
Kusura bakma.
Isınsa, iyice ısınsa ortalık ama,
Hele geceler.
Bıktım usandım üşümekten.
Rüyalarımda Afrika'ya gidiyorum.
Cezayir'deydim bir sefer.
Sıcaktı.
Alnımı bir kurşun deldi,
bütün kanım aktı,
ama ölmedim.
Bana bir hal geldi.
Çok ihtiyarladığımı hissediyorum.
Halbuki biliyorsun,
henüz kırkıma basmadım.
Çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
söylüyorumda,
söyleyince kızıyorlar,
konferans dinliyorum herkesden.
Her neyse bu bahsi kapat.
Paraguay halk türkülerini çaldı radyo.
Bunlar dikenli bir yaprağın üzerine
aşkla, güneşle, insan teriyle yazılmış.
Acıda, umutluda...
Bayıldım Paraguay türkülerine.
Adviye'den mektup aldım.
Beni çok göresi gelmiş,
Hiç unutamıyormuş....
Şaştımda kaldım.
Yıllardır,
Sen memleketten gittin gideli,
ne kapımı çaldı,
ne bir haber yolladı hatta.
Hatta sokakta karşılaştık.
Bir bayram sabahı,
başını çevirip geçti.
En yakın arkadaştık!
Ama arkadaşlık ağaca benzer,
kurudumu,
yeşermez artık.
Ben cevap yazmadım.
Neye yarar?
Evime bile gelse şimdi,
söyleyecek lakırdım yok.
Düşmanlığımda yok elbet.
Otursun güle güle,
zengin bir koca bulmuş
hastalıklı bir şeymiş adam
manyağın biri.
Halbuki Adviye ne canlı kadındır.
Gidip baktım oğlumuza,
Pembe, kumral, uyuyor mışıl mışıl.
Yorganı açılmış, örttüm.
Bir kara haberde verdi bu akşam radyo;
İren Jolio Küri ölmüş.
Yıllar var
bir kitap okudumdu
ölenin anısı üstüne yazılmış.
Bir yerinde iki kız çocuğundan bahseder.
-Satırlar gözümün önüne geldi-
Sarışın iki Yunan heykeli gibi der.
İşte bu çocuklardan biri öldü.
Bilmem ki nasıl anlatsam,
büyük bilgin, büyük adam,
ama şimdi lösemiden ölen
O sarışın kız çocuğuda.
Bu ölüm bana çok dokundu.
İren Jolio Küri için
ağladım bu akşam.
Ne tuhaf,
İren deselerdi, İren
öldüğün zaman
deselerdi,
İstanbul'lu bir kadın
hemde hiç tanımadığın,
ağlayacak arkandan, deselerdi
şaşardı.
Kocası geldi aklıma,
bir mektup yazsam,
başsağlığı dilesem
diye düşündüm.
Adresini bilmiyorum ama
Paris, Frederik Jolio Küri desem
gidermiydi?
Birde Fransız yazarı öldü.
Gazetede okudum.
Adını bile duymamışsındır.
Çok ihtiyardı zaten,
üstelikte egoist,
sinik,
cenabet herifin biri.
Herşeyle alay etmiş ömrü boyunca.
Hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmemiş,
bir köpeklerle kedileri,
ama yalnız kendininkileri.
Mülakat vermiş ölmeden bir kaç gün önce.
Ölümü alaya alıyor aklınca.
Ama belli dehşetlide korkuyor.
Resmide var.
büyükannemizi erkek yap,
tepesine bir takke koy,
işte herif.
Korkunç bir yalnızlık içinde
sıska bir ihtiyar.
O'nada acıdım
Belki büyükannemize benzediğinden,
belkide yalnızlığına.
Acıdım.
Aynı acıma değil elbet.
Acıyorsun İren Küri'ye,
çocuklarını düşünüyorsun, kocasını,
ama daha çok dünyaya acıyorsun,
büyük bir insan öldü diye.
Sana bir müjdem var;
Okumayı öğreniyor tembel oğlun.
Epeyi söktü kerata;
Tut, koş, kitap, kalem, çanta....
Mükemmel değilmi?
Her harfi birşeye benzetiyor;
A bir evmiş,
B göbekli bir adam,
T bir keser.
Ödüm kopuyor tembel olacak diye.
Hep O'na iş yaptırmak istiyorum.
Kız olsaydı kolaydı.
Kadınların her yaşta
her iş gelir elinden.
Ama beş yaşında bir oğlan,
ne becerebilir?
Ah bir ısınsa havalar...
Isınacak.
Uzadıkça uzadı mektubum.
Kendine iyi bak,
bana hemen cevap ver.
Beni unutma.
Bana hemen cevap ver,
akıllıdır Münevver,
nasıl olsa ne yapıp eder,
falan filan diye kendini avutma.
Sensiz perişanım,
beni unutma.
Kendine iyi bak.
Gözlerinden öperim canım.
Güzel geceler.
Kendine iyi bak.
Bana hemen cevap ver,
dertlerimi aklında tutma,
unut.
Beni unutma..
featherNazım Hikmet RAN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Aralık 2006       Mesaj #257
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sen...Yüzümdeki gülüşlerin,ellerimdeki terlemenin,yüreğimdeki deli atışın sebebi...Her gece uykum,her sabah güneşim.Yıldızım,ay'ım,akan kanım.Bitmeyen masalım.Bahçedeki çiçeğim,çiçekteki rengim.Gökyüzüm,denizim,mavim sen...
Sevdamın adresi,aşkımızın menzili,içkimdeki tat,yaşadığım hayat sen...Sebebim,niyetim,geleceğim,geçmişim,bilinmezl iğim,belirsizliğim,kararlılığım,kararsızlığım sen...Bitmez yolculuğum,sonsuzluğum.Sen,gözüm,elim,yüreğim.Bebe ğim sen...
Hani gidecek olsan,yollarına sererim tüm kır çiçeklerini.Bilirim basamazsın çiçeklere de yine kalırsın benimle.Üzülecek olsan,içim erir,kalırım öyle.SENİ ÜZEN BİŞEY BENİ BİN ÜZER İNAN.Kırıyorsam seni,bu benim dengesizliğimdendir,şaşırmışlığımdandır.Kendimle kavgalıyım ben.Bir yanım sana tutkun,bir yanım çok bencil.Kayboluşlara vuruyorum kendimi,seni üzdüğümü bilmeden.Her kayboluşum yara açıyor sende biliyorum.Ah ben,nasıl da vurdumduymaz olabiliyorum bazen...Bakma bana birtanem,içimdeki aşkın büyüklüğünü ölçme bunlarla.Seviyorum diyorsam seni,öyle.Gereğinden fazla 'erkeğim'bazen,bağışla...
Seni bilirim ben,bir tek seni.Seni söylerim,seni duyarım her yerde ve her zaman.Sensiz olmaya gücüm yok artık,sensizliğe katlanmak benim harcım değil.Seni her şeyinle,ay parçası yüzünle,duruşunla,gülüşünle,bakışınla,konuşmanla,ç ocukluğunla,olgunluğunla,kızgınlığınla,şaşkınlığın la,güçlülüğünle,zayıflığınla kabul etmişim bi kere.NE DEĞİŞ,NE DE DEĞİŞTİR BENİ.Biz böyle sevdik birbirimizi.Seni sen yapan ne varsa kabulümdür hepsi.
Seni özlemek diye bir şey de var bu hayatta ve bu bazen öylesine dayanılmaz oluyor ki...YOKLUĞUNU YAŞAMAYI BECEREMİYORUM,ÜZGÜNÜM.İçimdeki o 'fazla erkek'yokluğunda çekiliyor bir köşeye ve ben güçsüzlüğümle başbaşa kalıyorum.Katlanamıyorum anla,sensizliği 'yok' hükmünde sayıyorum.Sensizlik diye bir şey yok,öyleyse sensiz kalmak da yok.
Şimdi hangi denizin kıyısındaysan,hangi göğün altındaysan önce o sonsuz maviliğe sonra da başını yukarı kaldırıp yıldızlara bak.Aşkımı,yüreğimi,içimdeki seni mavilere yükleyip gönderiyorum,tut onu.Tut ve bırakma...Ben maviyi sende buldum,beni BAŞKA RENKLERLE KANDIRMA...
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
24 Aralık 2006       Mesaj #258
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi

Burada dakikalar bizsiz geçiyor çoğu zaman. Saatin yelkovanı akrebi
kovalıyor.
İnsanlar kendi hayatını yaşıyor. Biz kendi hayatımızı… özlüyor belki birileri bizi belki birileri hatırlamıyor bile. Ben puslu bir çerçevenin ardından bakıyorum hayata. Her şey puslu ve unutulmaya hazır gibi. Kendimi bile hatırlamıyorum çok zaman. Bedenim ve ruhum öyle yorgun ki... eski güzel günleri özlemekten vazgeçtim artık, yeni güzel günleri bekliyorum.


Hayaller kuruyorum ve istiyorum yaşamayı. Yıldızsız geceleri sevmiyorum artık.
Kalbim sevmek istiyor her şeyi, yeniden.belki ışıltısını kaybetti gözlerim ama
yinede kucak dolusu sevebilirim, kalbim dolusu ağlayabilirim kederlerimi. Bilsen kaç
hıçkırığı kuruttum boğazımda ve bilsen kaç 'seni seviyorum' donup kaldı
dudağımda. Üzülme ama. Ben herkes için üzüldüm yeterince. Ve bıktım artık üzülmekten, üzmekten. Sıcacık bir tebessümün ardından dostluk şarkıları söyle
bana.uzaktasın biliyorum ama sen dualarını rüzgara fısılda. Çünkü
biliyorum ki
rüzgar da, kuşlar da ve Allah`ta bizden yana. Unutma çok şeyi kaybettik biz ama
yüreğine bak göreceksin koca bir dünya var orada...hala.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Aralık 2006       Mesaj #259
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Seni sevmek..Evet haklısın,kötü kızım. Suçluyum seni sevdiğim için Gece gündüz benim olman için ettiğim dualar Bir gecede olsa,rüyama girmen için
Dilek ağacına bağladığım umutlar Döktüğüm gözyaşları sana olduğu için suçluyum ben...Hep terkedildiğim için İstenmesemde senden kopamadığım. Her türlü sözlere maruz kaldığım Ve sana güvendiğim için suçluyum ben...
Doğru..zaten sen hep doğruyu söylersin Bir çocuk ne anlar sevmekten? Ne anlarki sevgi uğruna ölmekten Ne anlar yaşam nedir,dünya ne? Herşey tozpembedir onun gözünde
Hep umut vardır o küçük yüreğinde... Karanlıkta aydınlık hisseder Olmayacak sevdaya olur der.. Ben de çocuğum ve cezalıyım... cezam sevilmemek Tek suçum ise seni be canım seni sevmek....
featherOrhan Veli KANIK
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
27 Aralık 2006       Mesaj #260
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Daha yakına gel..
Daha yakından tanıyayım sende beni.
İçimde biriken o koca dağı..
Önüne sereyim kum gibi..
Boşaltayım kalbimdeki bütün magma-yı.
Bütün küllerimi savurayım gri bir halı gibi önüne..
Düşsün üç kuruş değerine..
Nerelerdeydin?
Bir alo yetmezki bu saatten sonra
Varsan eğer çıkta gel yada ben geleyim
Yanına..
Daha yakına gel,daha yakına
Bu kadar yıldan sonra
Uzak olmak mı?
Saçmalama! ...LÜtfen saçmalama!
Bezgin duyguların karakışındayım.
Şimdi gelmeyeceksen
Başka ne zaman geleceksin?
Gelsende bulabilecekmisin yaaar..
Hiç var olacağına ihtimal vermezken,
Hiç düşünmezken..
Varım diyorsun ya!
O halde gel!
Daha yakına gel! ..
Hiç bir beklentim yok!
Bir bahar getir demiyorum akkor yüreğime..
Teselliye gerek yok! .. Çoktan kapandı o perde..
Bir göreyim yüzünü..
Tanıyayım bu rampa hayatın düzünü..
Sonra bana komik gelsede,
Kendi kendime güldürsede
Anlayayım yaşamın bu düşmanca özünü
Ey iki gözüm.
Gecem,gündüzüm..
Uzakta durma!
Daha yakına gel,daha yakına..
İzin verme! ..
Bu Kahbe kader ulaşmasın amacına..
Varsan eğer..
Hayal değilsen,Düş değilsen..
Yanıma gel,yanıma..
Uzanınca tutacak kadar..
İsteyince dokunacak kadar..
Bir nefes kadar olmasada..
Omzunda ağlayacak kadar yakına gel! !
O kadarı bile gelmene değer
O kadarı bile yeter! ..
Cengiz Süslü

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük