Arama

Platonik Aşk - Sayfa 14

Güncelleme: 12 Aralık 2018 Gösterim: 134.660 Cevap: 425
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
12 Nisan 2007       Mesaj #131
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Aşkımın Adı Platonik

Sponsorlu Bağlantılar
üçüncü peronda beklettin
zaman ömrümün ikinci vardiyesi
vakarlı bir duruşla bekledim
sanki benliğim müzmin bir vaka
yine konumun son vagon
umursamazlığın yine üstünde
vakit ise akşam üstü
bedenimde istem dışı titreklik
yaydığım enerjide
aşkın kendisi var karşılığı yok
benim gözüm trenin son vagonunda
senin bakış açında ben yokum
tesellim yine seni görebilmek
ben değil nice benler aşkı böylede sevdik
yaşadığımız aşkın adı platonik.


Hüseyin Benli

Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
12 Nisan 2007       Mesaj #132
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi

Uzaktan Sevdim Seni

Sponsorlu Bağlantılar


Umutsuzdum, yorulmuştum;
Bir ömür boyu aşkı arayıp durmaktan.
Girdiğim her sokakta, çaldığım her kapıda
Çıktı hep karşıma yalnızlık…
Gönlümün gökyüzünde her daim gece,
Mutlak karanlık…

Gecemde yıldızlarım var, gecemde Ay’ım;
Hepsi birer elmas parçası gibi, ışıl ışıl.
Ama bir o kadar da uzak, bir o kadar da soğuk…
Hiçbiri benim Güneş’im değil ki;
Karanlık kalbimi aydınlatsın, ısıtsın;
Kanımı kaynatsın,
Damarlarımda akıtsın, oluk oluk…

İşte ben böylesine bezgin,
Böylesine yorgun, böylesine umutsuz.
Kendimi kandırırcasına taktığım
Güler yüzlü maske ardında,
Ölesiye mutsuz…
İşte ben böyle bir damla Güneş ışığına hasret,
Öylesine üşüyorken gönlümün gecelerinin ayazında.
Sen indin gökyüzünden Melek;
Ummadığım bir mekânda, ummadığım bir zamanda…
Güneş doğdu gözlerinden karanlık yüreğime;
İlk defa…
Belki de hayatımda son defa…

Şimdi sana Melek;
Tut ellerimi sımsıkı desem; tutmazsın ki…
Bak gözlerime, bak da yak şu kalbimi desem;
Bakmazsın ki…

Ya sarıl boynuma desem;
Hayatımda ilk defa
Ama ilk defa kendimi güvende hissetsem,
Sarılmazsın ki…
Ya şimdi sana Melek...
Sev Beni... Sev Beni desem;
Senin gibi bir güzellik
Beni sevemez ki… Değil mi?

Bir gülüşünle hayat bulan,
Hüznünle dünyası kararan…
Ben…

UZAKTAN SEVDİM SENİ,
ULAŞILMAZ ZİRVELERDEKİ BİR KARDELENİ
KOKLAMANIN İMKÂNSIZLIĞINDA...


Serhan Yiğen

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Nisan 2007       Mesaj #133
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Konuyu basından berı ınceledım de bazı seylerı sadece bırseyler yapmıs olmak adına yapmayalım arkadaslar fazla bı sayfa sayısı yok en azından bakabılırsınız bı yazı 10 defa yollanır mı ya dıkkat bıraz lutfen....
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
13 Nisan 2007       Mesaj #134
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi


Uzaktan Sevmek



Sana ulaşmak belki bir yıldıza ulaşmak kadar zordu
Seni sevmek bir gülün dikenine katlanmak gibi birşey belki
Seni beklemek ölümü beklemek gibi birşey
Ama ben;
Ben hiç yılmadım seni sevmekten..
..........
..........


Volkan Şaban
VerSchL@GeN - avatarı
VerSchL@GeN
Ziyaretçi
14 Nisan 2007       Mesaj #135
VerSchL@GeN - avatarı
Ziyaretçi
Böyle bi saçamalıga inanmak bile yanlış bana göre. pilatonik aşk diye bişey yokturbana göre
BLacK_HawK - avatarı
BLacK_HawK
Ziyaretçi
14 Nisan 2007       Mesaj #136
BLacK_HawK - avatarı
Ziyaretçi
Selam..En iyisi böyle başlamak olurdu herhalde.Şu an saat 12:08.Bunları neden yazdığımı bilmiyorum.Her zamanki salaklıklarımdan biri..Büyük ihtimalle buda sana veremeyeceğim kağıtlardan biri olacak...
Sen bilmiyosun ama bizim bi şarkımız var hatta kızımız olursa ismi bile belli:MISRA.
Ya düşündümde ben içine kapanık biriyim galiba.Bu sana yazdığım kaçıncı kağıt ama hiçbiri ne sende nede bende..
İşte ben böyleyim.Ne buluyosun bende bilmiyorum şaşkın,araba hastası,hatta biraz çatlak biriyim...
Ben bayadır kendimi büyümüş hissediyorum.Gerçekten ben büyüdümmü ne?Boyumda uzadı..Sen bilmesende herşey için sana minnettarım.Hayatımın anlamı oldun biliyomusun?
Ozanlar taşınacağınızdan bahsedip duruyo.Belki hakkım değil ama bişey dicem:
gitmesen olmazmı?....

Not: yazanı bilmiyorum ama nicki Jay_jay
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
14 Nisan 2007       Mesaj #137
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Biçareyim Platonik Bir Aşkla...

Bazı gerçekler var ortada
Aşkıma engel olamasada
Sen kalbimi aldın şarkılarla
Biçareyim platonik bir aşkla...

Gözlerin gözlerimde manidar
Sözlerin yüreğimde bir yara
Ne var ellerin ellerimde olsa
Biçareyim platonik bir aşkla...

Bey haber yaşarsın oralarda
Bedbahtım sensiz aha burada
Gönderdiğin o şarkılar var ya
Biçareyim platonik bir aşkla...

Anladın sevdamı, biliyorum
Seni sensiz de yaşıyorum
Bu aşk yasak ama seviyorum...
Biçareyim platonik bir aşkla

Düşmezdim böylesi bir tuzağa
Deniz gözlerin ümit verdi bana
Anlatıyorum, beni duy ve anla...
Biçareyim platonik bir aşkla

Sakın ola beni ağır yargılama
Düştü yüreğim senin sevdana
Anlatıyorum, beni duy ve anla...
Biçareyim platonik bir aşkla

Biçareyim platonik bir aşkla, biçareyim
Aramayacağım aşkım, inan bir daha asla
Biliyorum bitmez, bitmeyecek yürekteki sevda
Platonik aşkım sen yanımda olmasan, olamasanda....


Sevgi Bilmiş
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
15 Nisan 2007       Mesaj #138
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Aramizdaki Görünmez Baglar



Tek başıma hiç sorunun yanıtını bulamıyorum.Hep yeni
hayatlar yaşamayı isterken kendimi aynı hayatı tekrar
tekrar yeniden yaşarken buluyorum... Sisli bir gecede
yolunu kaybetmiş gemilere benzetiyorum kendimi...
Yanına gidip konuşmak isteğim insanları da işte bu
kayıp gemilere benzetiyorum. Uzaktan soluk ışıklarını
görüyorum... Ama ne onlar bana yaklaşabiliyorlar, ne
ben onlara... Sisli gecede birbirimize uzaktan bakıp
yeniden kendi kayboluşlarımıza karışıyoruz... Umudum
kalmadı artık; bu dünyada düşüncelerimi, beni,
duygularımı gerçekten anlayacak birini bulmam imkansız
görünüyor artık bana... Ama evimde duramıyorum yine
de... Kendimi sokaklara atmak, insanlarla konuşmak,
kendimi onlara anlatmak istiyorum. Dinliyor gibi
gözüküp dinlemeseler de, anlıyor gibi yapıp gerçekte
anlamasalar da...
Anılar birer zorba gibi yükleniyorlar üzerime.
Durmadan hesap soruyorlar benden... Tekrar tekrar aynı
görüntüler belleğimi kanatıyor... Ve hep o yüz...
Yüzdeki o ışık ömrümü ortadan ikiye bölüyor. Ne geriye
dönebiliyorum, ne ileri gidebiliyorum... Öğrendiğim
her yeni bilgi eski inançlarımı koyulaştırmaktan başka
bir şeye yaramıyor... O yüzün sahibine kaderini
anlatmak isterdim... Oysa o yüz ışığının farkında bile
değil. Kendisine rağmen yaşıyor o ışık yüzünde... O
yüz ki sevgiden önce nefret etmeyi öğrenmiş... O da
kayıp bir gemi ve o da bu kanlı sisin içinde yitirdiği
yolunu arıyor...
Her kayıp gemi bana kırılgan ve bitimli aşkları
hatırlatıyor... Dostluklar sisin ortasındaki kayıp
gemiler gibi boğulmuş insan sesleri çıkarıyor... Ziyan
olmuş hayatlar bu sisi biraz daha koyultuyor... Her
talihsiz karşılaşma başka bir karşılaşmayı daha
talihsiz kılmaya gidiyor... Her ziyan edilmiş hayat
başka bir hayatı ziyan etmeye gidiyor...
Evimin duvarları bile ayrılığın şarkısını söylüyor.
Bir başıma dinlemek istemiyorum ayrılığın
şarkısını...Ayrılık zorba anılarıyla geliyor... Her
zorba anı beni ayrılığın karşısında küçük düşürüyor:
Onunla görüşmeye ara verdiğimiz bir dönemdi. Bu defa
biraz uzun sürmüştü. Ama hasret yine ağır basmış ve
yeniden bir araya gelmiştik. O zaman itiraf etmişti
biriyle birlikte olduğunu. Hiç unutmuyorum, ilk tepkim
kaç kez oldun, onunla kaç kez yattın, demek olmuştu.
Yüzüme çok tuhaf, ve o güne dek hiç bakmadığı gibi
bakmıştı... Sadece, ilk bu mu geldi aklına, seni
tanıyamıyorum, demişti... Neden ilk tepkimin o
olduğunu bugün bile anlamış değilim; ama ne zaman
aklıma gelse yüzüm kızarır, utanırım... Ve daha
binlerce zorba, acıtan anı...
Bu anıların verdiği acıdan kurtulmak için insanların
arasına karışmak istiyorum. Demir parmaklıkların
arkasında değilim, istediğim yere gidebilirim,
istediğim her şeyi yapabilirim; ama ne yapsam, nereye
gitsem hep aynı şeyleri hatırlayan belleğimin
tutsağıyım sanki... Ben değil, bu zorba anılar
götürüyor beni istediği yere... Sevgi nasıl
bulaşıcıysa nefret de öyle bulaşıcı... Nasıl bakıyorsa
insan dünyaya, öyle görüyor ne görüyorsa... Kararmışsa
gönlü insanın, nereye baksa orada kararmış gönüller
görüyor... Dibe vurmuşsa hayatı, kimi görse dibe
vurmuş sanıyor... Hem öyle bir gece ki bu gözlerim
kapanmayı bilmiyor... Gözlerim nereye baksam
varlığımın o eski bataklığına çekiyor beni... Oysa
hayallerimin rüzgarı beni benden alıp uzaklara
götürsün isterdim... Ama hayallerimin kanatları beni
anılarımdan koparacak kadar güçlü değil... Hayallerim
beni, ben anılarımı seyredip duruyorum...
İnsanlardan ne kadar umudu kessem de yine de insansız
yapamıyorum. Beni dinlemeyecekleri, asla
anlamayacaklarını bilsem de onlara hayatımı anlatmayı
seviyorum... Hem korkuyorum onlardan, hem
korkularımdan kurtulmak için onlara sarılıyorum yine
de..
Tek başıma dolaşıyorum Beyoğlu'nda..Gecenin kim bilir
hangi saati, yine de her yer insan dolu.. Kimse evine
gitmek istemiyor sanki... Gece koyulaştıkça yalnızlık
derdi artıyor... Sadece benim evimin duvarları değil,
bütün evlerin duvarları sanki aynı ayrılık şarkısını
söylüyor. Kimse tek başına bu şarkıyı dinlemeye
katlanamıyor... Evler saçmalığın kederinde boğulmuş,
yanlış yerde arıyor herkes kendisini... Anılar zorba,
bellek yorgun, hayaller kanatsız... Kimin gözlerine
baksam, bu gördüğün ben değilim, ben aslında çok
başkasıyım, diyor... Kimi sevsem bu sevgiyle
yarışacağı yerde benimle yarışıyor... Kim beni sevse
bu sevgide önce kendi yaralarını onarmaya çalışıyor...
Sevgi bir eliyle çağırıyor, korku iki eliyle itiyor...
Kim beni öpse ayrılığın ipini geçiriyor boynuma...
Nereye gitsem, oraya benden önce anılarım gidiyor...
Oraya benden önce sevgiyi öğrenmeden önce nefreti
öğrenen kadın gidiyor... Nereden dönsem ardımda
küskünlüğüm kalıyor... Kimse kurtulamıyor bu
küskünlükten. Şiirler, aşk nefret etmektir, diye
bitiyor...
Taksim'de gecenin bir yarısı tek başıma dolaşıyorum...
Bunca geç bir saate rağmen her yer öylesine gürültülü
ve kalabalık ki... Onca gürültüye ve onca kalabalığa
rağmen her yer aslında öylesine sessiz ve ıssız ki...
Sanki insanlar bu ıssızlığı ve sessizliği gizlemek
için durmadan boylukta dolaşıp duruyor ve anlamsızca
konuşuyorlar...
Biraz kuytu, kalabalıktan biraz uzak bir banka
oturuyorum... Sanki her yer gözüküyor bu banktan.
Ayaklarımın altından mahvolmuş hayatların yanık suları
geçiyor... Güçsüz düşmüş inancım aşkımı ne kadar
kirletmeye çalışsa da sanki bir el durmadan yıkayıp
arıtıyor onu...
Kendimle o kadar meşgulüm ki, biraz geç fark ediyorum
yanımda orta yaşlı bir adamın oturduğunu. Uzaklara
bakıp, benimle hiç ilgilenmiyormuş gibi davransa da
beni düşündüğünü anlıyorum... Uzaklara baksa da
hayretle ve acıyla aydınlanmış gözlerini görüyorum...
Yüzüme bakmadan soruyor: Gece ne kadar sessiz değil
mi... Şaşırıyorum benimle aynı şeyi düşündüğüne...
Evet, diyorum bir an durakladıktan sonra... Onca
gürültüye rağmen öylesine sessiz ki... Çünkü, diye
devam ediyor, kimse kimseyi dinlemiyor, herkes
kendisine öylesine gömülmüş ki... Neden böyle? diye
soruyorum ona... Ellerini kavuşturup uzaklara bakarak
yanıtlıyor beni: Hepimiz kendimizi başkalarından çok
farklıyız sanıyoruz, ama aslında birbirimize o kadar
benziyoruz ki... Bu yüzden birbirimize ne denli çok
görünmez bağlarla bağlı olduğumuzu bir bilsek her şey
öylesine değişecek ki... Ama bu bağları göremiyoruz
bir türlü... Herkes kendisi diye bilmediği bir
başkasını anlatıyor ve sonra yeniden kendi karanlığına
gömülüyor... Birlikte ama yalnızız, çok yalnızız...
Bilir misiniz, İbranice'de bu iki sözcük tek bir
harfle ayrılır...Yalnız, yahid, demektir, birlikte ise
yahad...
Sonra usulca dönüp yüzüme bakıyor: Bana hikayenizi
anlatır mısınız, diye soruyor... Şaşırmıyorum bu
sorusuna. Yalnızlık ve hayatın bu korkunç belirsizliği
öylesine hırpalamıştı ki ruhumu, ona kendimden
bahsedersem az da olsa bir teselli bulacağımı
hissediyorum... Kanlı bir sisin içinde kaybolmuş
gemilere benzettiğim insanları... Ziyan olmuş
hayatları... Aşkların nasıl bu kadar kısa bir sürede
nefrete dönüştüğünü... Yaralarını onarmak için
ilişkiye girenleri, sevmekten korkanları... Zorba
anıları, yorgun bellekleri, kanatsız kalmış
hayalleri... Her talihsiz karşılaşmanın başka bir
karşılaşmayı daha talihsiz kıldığını...Yalnızlığımı ve
hayatın o korkunç belirsizliğini..Artık beni anlayacak
birini bulmaktan ümidi kestiğimi anlatıyorum ona..
Derin bir nefes alıyor ve sonra yine şehrin solgun
ışıklarına bakarak yanıtlıyor: Öyle demeyin.Sizi
anlayacak birileri mutlaka vardır.Hem yalnızlık bizi
olgunlaştırır, yeni keşiflere hazırlar.Belirsizlikse
çoğu kez özgürlüğün kapılarını açar bize. Biraz önce
söyledim, hepimiz görünmez bağlarla bağlıyız
birbirimize.İşte bu bağları görebilmek ve birbirimizi
anlamak için daha çok çaba harcamalıyız. Bize çoğu kez
anlamsız görünen olayların, tesadüflerin ardındaki
gizli anlamlı göremiyoruz...
O şimdi ne yapıyordur...
Kim, diye soruyorum şaşkınlıkla...
Ayrıldığınız insan. Sizi anlamadığını düşündüğünüz...
İçimden karanlık bir ürperti geçiyor: Uyuyordur, bu
konuştuklarımızdan hiç haberi yoktur. Dantellerle,
pullarla kaplı yastığında uyuyordur, diyorum...
Bence o şimdi sizin uykunuzu uyuyordur, sizin rüyanızı
görüyordur.Kim bilir belki birazdan uykusundan
ağlayarak uyanacak ve bu konuşmayı duymadan
duyacaktır... Sizin varlığınızda onun için
yaşattığınız her duyguyu hissedecektir... Hiç tahmin
edemeyeceğimiz işaretlerle anlayacaktır bunu...
İnsanlar arasındaki bu büyüye inanmak gerekir.
Karşılaşmalara, tesadüflere inanmak gerekir.
Mucizelere... Yaşadığımız her şeyin, en anlamsız
görünenin bile ardında bir anlam yatar... Size kendi
hikayemi anlatmamı ister misiniz...
Elbette, diyorum merakla, dinlemeyi çok isterim...
Ben birini öldürdüm biliyor musunuz... Bunu der demez
susup etraftaki o gürültülü sessizliği dinliyor bir
an. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Adamın önce yüzüne
sonra da büyük bir dikkatle ince uzun parmaklarına
bakıyorum...Bana böylesine huzur veren ve bilgelik
dolu şeyler anlatan bu insan bir katildi öyle mi...
Yo, bana öyle bakmayın, dedi gayet sakin bir
tavırla...Ben de birini öldürmeden önce insan
öldürmenin kendim için ne kadar imkansız olduğunu çok
düşünmüşümdür hep. Ama birini öldürmek çok anlık bir
şey. O an zaten siz siz olmuyorsunuz. Bir başkası
giriyor sanki içinize... Şaşkınlığım sürdüğü için
lafını kesiyorum: Neden öldürdünüz peki...Bir sakıncası
yoksa söyleyebilir misiniz:
Bencillik... Kibir... Ruhumu körleştiren arzular...
Kıskançlık... Daha çok şey eklenebilir bunlara...
Hepimizin içinde var bu duygular... Dilerseniz devam
edeyim... Bu korkunç olaydan önce durumum çok iyiydi.
İyi bir evliliğim, çok sevdiğim bir kızım, iyi bir
çevrem vardı... Karım beni terk etti. Kızım bu olay
yüzünden beni reddetti... İşimi, çevremi, dostlarımı
kaybettim. Kimse arayıp sormaz oldu. Dayanılması çok
güç yıllardı. Geçmişimi bir saplantı haline
getirmiştim. Demiştiniz ya, anılar zorbadır, diye...
İşte o zorba anılarda kurtulmak bu hayatımın üstüne
çıkabilmek için kendimi kitaplara adadım. Elime ne
geçerse okuyordum. Felsefe, psikoloji, dinler tarihi,
edebiyat... Kitaplar olmasaydı o korkunç yıllar başka
nasıl geçerdi ki... Sonra bir gün artık özgürsün,
dediler. İnanamadım özgür olduğuma. Ama bir amacınız
yoksa, sevdikleriniz yoksa özgür olmanın pek bir
anlamı yok... Günlerce karımı aradım, ama bulamadım.
Kızımdan da bir haber yoktu... Ne dostlarım, ne param,
ne de bir işim vardı. Bunca işsizlikte hapishaneden
çıkan, sabıkalı bir adama kim iş verir? Hem de bu
yaşta birine... Günlerce başıboş dolaştım.Orada burada
yattım. Nereye gidecektim, ne yapacaktım...
Kitaplardan öğrendikleriniz bir yere kadar size
yardımcı oluyor... Hayat başka bir şey... İntihar
etmek istedim, onu bile beceremedim. Bir gün garip bir
rastlantı sonucu çok eski bir arkadaşımla karşılaştım.
Çok zengin olduğunu duymuştum. Bir yerde oturduk, ona
başıma gelenlerden bahsettim. Anlattıklarımdan çok
etkilendi. Gözlerinden okudum bunu... Artık benim için
hayatın bir anlamı kalmadığını, ölmek istediğimi
söyledim ona. Aslında içten içe bana yardımcı
olmasını, iş bulmasını ya da biraz para vermesini
istiyordum... Benim sana verecek hiç param yok, dedi.
Neden, diye sordum, çok zengin olduğunu duyduğumdan
bahsettim. Artık değilim, dedi. Bütün paramı, mal
varlığımı kimsesiz kalmış sokak çocukları için kurduğu
bir vakfa bağışlamış. Zenginlik ruhunu kirletmiş...
Ruhunu kurtarmak, arınmak için bu amaca adamış
kendini... Eğer ölmek istiyorsan seni engelleyemem.
Karar senin, ama dilersen gel benimle vakıftaki
işlerimde bana yardımcı ol. Yatacak bir yerin olur, üç
öğün karnını doyurursun. Sana başka bir şey veremem...
Bunları söyleyip sustu ve gözlerini hiç kaçırmadan
gözlerime baktı... İşte o an onun gözlerinde kendi
kaderimi gördüm.İnsanların arasındaki o görünmez
bağlar vardır, demiştim ya, işte onunla aramdaki o
bağı gördüm. O işareti ve o mucizeyi... Tamam, dedim,
kabul ediyorum... Ve o gün bu gündür onunla kimsesiz
sokak çocukları için çalışıyorum. Hayatımın anlamı
buymuş meğerse benim. Bugüne dek bütün yaşadıklarım bu
günlere bir hazırlıkmış... O karşılaşma anından sonra
her şeye böyle bakıyorum artık... Her birimizin bir
başkasının üzerinde mutlaka bir etkisi vardır... Yeter
ki aramızdaki o bağı görelim...
Sonra yine susup o dingin, o huzur gülümseyişiyle
uzaklara bakmayı sürdürüyor..
O susuyor, ama benim içimde bambaşka bir konuşma
başlıyor bu defa. İnsanlar arasındaki o görünmez
bağların varlığını bildiğim halde neden görmek için
daha fazla çaba harcamadığımı soruyorum kendime...
Karşılaştığım insanlardan çok kendi benliğime takılı
kalmıştı gözlerim... Kendimi keşfetmeye harcadığım
enerjinin birazı da başkalarını keşfetmeye çalışsaydım
anılarım bu kadar zorba olmazdı bana... Belleğim bu
kadar yorgun, hayallerim bu denli kanatsız
olmazdı...Ayrılsam da, bir daha onu görmeyecek olsam
da, bir zamanlar o çok sevdiğim insanın uykuya
daldığında benim rüyamı göreceğini bilmezden
gelmezdim...
Bu iç konuşmalarımı o sırada önümüzden geçmekten olan
bir şair arkadaşım bölüyor. Haberin var mı, diyor, Ece
Ayhan bu gece öldü...Ustayı kaybettik... Bir an ne
diyeceğimi bilemiyorum. Bu gece her şey o kadar üst
üste gelmişti ki benim için... Binlerce anı üşüşüyor
beynime o an... Ama bu defa anılar eskisi gibi zorba
değildi... Her anı bir diğerine ekleniyor; her anlam,
her görüntü, her işaret bir diğerine bağlanıyor ve
bağlandıkça yine anlamlar, yeni değerler
kazanıyordu... İster misiniz, size Ece Ayhan'la ilgili
bir hatıramı anlatmamı, diye soruyorum yanımdaki
adama... Yanıt vermeden sadece başını sallıyor ve
yüzündeki incecik hüzünle gülümsüyor...
Ece Ayhan hayatımda çok önemli bir yer tutar... Sadece
benim için değil, bu ülkede şiir yazan, şiir okuyan,
şiiri seven birçok insan için de çok önemliydi o...
Anlaşılması güçtü, çok kapalıydı şiirleri, ama garip
büyü, bir tılsım vardı onlarda... Sanki bilinçaltımızı
okurdu o... Bu ülkenin bilinçaltını... Hayatımda
vazgeçilmez bir değeri olan şair Nilgün Marmara da onu
çok önemserdi. Ece Ayhan şiirinin sıkı takipçisiydi.
Dahası aralarında çok sıkı bir dostluk vardı. Ece
Ayhan'ı evinde ağırlar, onu kollar ve gözetirdi. Bir
gün Nilgün Marmara yaşamaktan vazgeçti ve kendisini bu
hayatın öte tarafından çağıranların yanına gitti.
Beşinci kattaki evinin penceresinden boşluğa bıraktı o
narin, o kırılgan bedenini... Ne acıydı ki birileri bu
intihardan Ece Ayhan'ı sorumlu tuttular... Hatta bu
suçlamayı yazıya dökenler bile oldu. Bir şiirinde;
'Her yakın zulmün küçük hisseli uzak ortağı' dediği
içindi belki de... Bu dedikodular ve suçlamalar
etkisini göstermiş olacak ki, bir akşam Ece Ayhan
arkadaşlarıyla bir meyhanede otururken kızın biri
yanına bir şey söylemek maksadıyla yaklaşmış ve
arkasına sakladığı bir şişe kırmızı şarabı başından
aşağı dökmüş... Ece Ayhan hiçbir şey yapmamış, ama
sadece şunu söylemiş; babalarına yapamıyorlar, bana
yapıyorlar; çünkü güçleri bana yetiyor... Bunu
duyduğumda çok üzülmüştüm. Çünkü o üzerindeki ceketten
başka ceketi yoktu Ece Ayhan'ın... Eminim, kırmızı
şarapla lekelenen o ceketini temizleyiciye verecek
parası bile yoktu...
Bu sırada yanımdaki adam sözümün arasına giriyor: Kim
bilir, belki de Ece Ayhan'ın başından aşağı şarap
döken o kız benim kızımdır... Bunu bana yapmayı çok
isteği halde yapamadığı için ona yapmıştır... Çünkü
onu küçük yaşta hapse girerek babasız bıraktığım için
beni hiç affetmedi... Ama lütfen siz devam edin...
Bu olaydan birkaç gün sonra babam öldü. Önce Nilgün,
ardından babam... Nasıl bir rastlantıydı bu... Hayatta
en çok sevdiğim iki insanı peş peşe kaybetmiştim...
Bir gün eve gittiğimde annemi gözyaşları içinde
babamın elbiselerini fakirlere, ihtiyacı olanlara
dağıtmak için torbalara yerleştirdiğini gördüm.
Babamın bir ceketini istedim annemden... Ne
yapacaksın, diye sordu. Kim olduğunu sorma anne,
birine vereceğim sadece, dedim... Pekiyi, sen
bilirsin, deyip bir ceket uzattı bana, sonra da
babamın diğer elbiselerini katlayıp torbalara
doldurmaya devam etti... Babamın ceketini önce bir
temizleyiciye verip temizlettikten sonra Ece Ayhan'a
götürüp hediye ettim. O zaman Tarlabaşı'nda virane bir
evde kalıyordu... Zahmet etmişsin, ihtiyacım olduğunda
giyerim, dedi sadece... Aradan bir iki hafta geçti.
Bir gün annemle oturmuş konuşurken, biliyor musun dün
gece baban rüyama girdi, ceketini verdiğin adamı
sordu, söyle ona dedi, ceketimi verdiği adam çok iyi
bir insanmış, iyi bir şey yapmış, dedi... Sahi kime
verdin o ceketi, diye sordu annem... Tanımazsın anne,
sorma, diyerek gözyaşları içinde yanından ayrılıp öbür
odaya geçtim...İşte sizin söylediğiniz o görünmez
bağlar... O işaretler, o mucizeler...
Daha konuşacak ne vardı ki; neredeyse sabah oluyordu,
ama gözlerim kapanmak bilmiyordu... Kalkıp yanımdaki
adama son kez bakıyorum ve ona veda ederken şunu
soruyorum: Pekiyi, siz ne arıyorsunuz bu saatte, bu
bankta kimi neyi bekliyorsunuz? O dingin, o
gözyaşlarıyla biraz daha aydınlık bakan gözleriyle:
Kim bilir belki de sizi bekliyordum, diyor... Bana
hikayenizi anlatmanızı bekliyordum...


Cezmi Ersöz
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
16 Nisan 2007       Mesaj #139
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Bekleyiş Gibisin




yAŞAMAK gbidir aşk,çiseleyen yağmurda.
Hani yanarken için üşürsün ya...
Sıcaklığını hissederken kaybettiklerinin,
En derininde bir titreyiş gibisin...
Belkiler ardından dökülen kelimelerde,
Hala ümitvar,bekleyiş gibisin...

Zaman hüzzam çalsa da sazın telini
Gözlerin sevdaya hasret gibi...
Yaşanmış belkilerde hala sen varsın.
Sensin, dili lal olmuş gecelerin...
Ayın mahcubiyetinde sinmiş gibisin.
Fırtınalar koparken içinde dinmiş gibisin...

Bebe masumiyeti var bakışların hinliğinde,
Yaprak kurusu,dal kırılganlığı belki de...
Sevda türküsü,duyulur içselinin derinliğinde.
Şiir firkatı yaşanır, gece gibi renk renk,
Her dalında hüzünler çiçek açmış gibisin.
Sevdaya sitem edip kaçacakmış gibisin....





Lutuf Veli
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #140
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Habersiz sevdim seni…


Seni,
Senden habersiz sevdim,
Farkında olmadan…

Hiç haberin yokken,
Özlemini duydum yüreğim de.
Hasretini,
habersiz çektim yıllarca
sen yanımdayken…

Ellerini habersiz,
Saçlarını habersiz sevdim…
Ve sen
Uyurken öptüm
Kiraz dudaklarından,
Usulca…

Haberin yokken düştüm
Gözlerindeki kör kuyulara,
Seni benden habersiz! ! !


Tekin Tayanç

Benzer Konular

22 Nisan 2008 / Kral_Aslan X-Sözlük
3 Şubat 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat