Arama

Gitmek mi Kolay? Yoksa Kalmak mı? - Sayfa 53

Güncelleme: 29 Mayıs 2012 Gösterim: 254.611 Cevap: 1.073
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Nisan 2007       Mesaj #521
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ayrılık Hediyesi
şimdi saat sensizliğin ertesi
Sponsorlu Bağlantılar
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın
avutulmuş çocuklar çoktan sustu
bir ben kaldım tenhasında gecenin
avutulmamış bir ben...

şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi olsun

soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
şimdi iyi niyetlerimi
bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun be..bu son olsun!
bu da benim sana
ayrılırken mazeretim olsun!

şimdi saat yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha günaydın!
işi-gücü olanlar çoktan gitti
bir ben kaldım voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir ben...

şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun
bu da benden sana
heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun...

kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri öylece durdurabilmek için
çıldırasıya paraladım kendimi
lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun be! ne olacaksa olsun!
bu da benim sana
ayrılırken şikayetim olsun

gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun isterim sende ben gibi yan ömrüne hep ağla hep ağla bu benden son dua bu benden ayrılık hediyesi olsun)
Yusuf Hayaloğlu

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
29 Nisan 2007       Mesaj #522
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
Sponsorlu Bağlantılar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya

Ahmet Telli

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Nisan 2007       Mesaj #523
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Iki yüzlü olduk buralarda biraz: Sokakta bize gelen geçen yabanci, how are you? diyerek selam verince sasirdik önceleri, nerden taniyor beni bu yahu dedik. Sonra ne yapmaciklar diye elestirdik ama Türkiye’ye dönünce nedir bu insanlarin surati, bir merhaba deseler dillerine mi yapisir demeyi ihmal etmedik. Isimlerimizi söylerken katlediyor Amerikalilar diye dem vurduk; ama senelerdir bir Iowa diyemedik dogru dürüst; one, van, won a döndüremedik bir türlü dilimizi. Anam babam, buralar çok medeni, uygarlik baska seymis, diye telefonlara sarildik önceleri; sonra Gandhi’nin What do you think of Western civilization? sorusuna verdigi cevap geldi aklimiza, oturduk agladik.
Benden gayri dursun Yunanli dedik senelerce; sonra Uzoya sarildik raki bulamadigimiz aksamlarda. Burada bize ikinci sinif insan muamelesi yapiyorlar diye sikayet ettik, sonra aklimiza geride biraktigimiz, kendi memleketinde 2.hatta 3. sinif muamelesi gören insanlarimiz geldi, sustuk. Es dost dügününde hadi kizim kalk biraz oyna diyen annelerimizi ben mi, hayatta! diye tersledik; sonra New York barlarinda masalara çikip göbek attik.
Tüketici haklari süper burada dedik; sonra kullandik, kullandik geri verdik aldiklarimizi. Türkiye’deyken, çaldigi yerden kosarcasina kaçtik; burada ise kadehleri kurunca sofraya koy bir Ibo, bir Müzeyyen abla dedik, demekle kalmadik hatta hepsini ezberleyip meze yaptik rakilarimiza. Amerikalilar kör, cahil, dünyadan haberleri yok diye dalga geçtik, ama bize sizler ermenileri katletmisiniz denince, yok biz onlari öldürmedik, onlar göç yolunda öldüler den baska bir sey diyemedik. Saglik sigortasinin pahaliligindan yakindik durmadan, belese getirmenin yollarini aradik, ama basimiza bir is gelse, 911′i arayabilmenin, acilden geri çevrilmeyecegimizi bilmenin rahatligiyla koyduk basimizi yastiga geceleri. Ingilizceyi sardik dilimize, kinandik aralara serpistirdigimiz Ingilizce kelime ve deyimler yüzünden; agiz dolusu Türkçe küfürler savurduk fütursuzca, sanki bu memleketteki tek Türk bizmisiz gibi, rezil olduk zaman zaman; agzimiza gözümüze bulastirdik hepsini.
Hepimiz baska umutlarla geldik buralara. Kimimiz zor atti kendini okyanusun bu yakasina, kimimiz ayaklarini sürüye sürüye indi JFK’ye. Hep özledik. Hem de Alex’in Lyonu, Vi’nin Pekini, Kavita’nin Bombayi özlediginden bir farkli özledik nedense. Kimimiz ince belli bardakta turistik Rize çayinin hasretini çekti, kimimiz anasinin dizinin, kimimiz Kas’in arnavut kaldirimli yollarinin, kimimiz döndürülmüs simit tasidi valizinde, kimimiz dolmalik biber -burdakiler kafam kadar, doldur doldur bitmiyor diyerekten-, en çok da Istanbul’u özledik. Raki-balik girdi nice geceler rüyalarimiza. Erie golüne, Atlas Okyanusuna, Meksika Körfezine döndük yüzümüzü, kapattik gözlerimizi, Kadiköy-Karaköy vapurunda Bogaz rüzgari yaliyor suratimizi diye hayal kurduk. Deli misin, napcaksin dönüp, millet kapagi oraya atmaya çalisiyor azarlariyla, anamizin babamizim kizim yetmedi mi artik? sitemleri arasinda bir gidip bir geldik, gidip-kalma planlari arasinda. Can Dündar’in dedigi gibi hep ufak bir isik görmek için baktik Türkiye’ye. Kimimiz gördü, ilk uçaga atladi..Kimimiz umudunu hepten kesti. Benim ise, yine Can Dündar’in dedigi gibi, bavullarim hep toplu duruyor; “bu ask burada biter ve ben çekip giderim” diyecegim gün için.
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
30 Nisan 2007       Mesaj #524
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
GİTMEK İSTİYORDUN

Gitmek istiyordun, hadi git
bir daha bakma geri
beni unut
beni unut ki devleşsin aşkım
karşıma çıkma bir daha ne olur
dayanmaz kalbim buna
katlanamaz tekrar sana bakmaya
gözlerim bakmasın gözlerine
unutamayacağım bir an daha yaşatma bana
anıları tekrar yaşatma bana
kaldırmaz yüreğim
bir aşk çarpıntısını daha
bir daha akmasın gözyaşım
gerçek acılara saklasın kendini biraz da
biraz da dünya ağlasın bana
yeter benim ağladığım
hadi durma git artık
git ama şunu bil ki
bir daha sevmeyeceğim bir başkasını
seni sevdiğim gibi
ama bir daha bir başkası da kanatamayacak kalbimi
senin gibi
git ama şunu bil ki unutmayacağım seni
sen beni unuttukça ben daha iyi hatırlayacağım seni
sen mutlu oldukça daha çok hüzün basacak beni
olmayacaktı biliyordum zaten
sevemeyecektin beni
ben ona üzülüyordum be güzelim
sana değil
kaderimeydi isyanım sana değil
hadi durma git
git ama bil ki
senin için çarpacak bu çılgın yürek yaşadıkça


A.S.İ



Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Nisan 2007       Mesaj #525
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Beni hiç unutmayacaksan sev, usanmayacaksan sev.
Birlikte yaşayacağımız her dakika ömrümüzün bir yılına
bedel olmalı. O dakikaları, hatıraların sonsuz
mezarlığına gömeceksek hiç yaşamayalım.

Önce zamandan kurtullmalıyız öyleyse, önce
zamandan kurtulmalıyız. Birbirini yenilemeli saatlerimiz.
Yarın, bu günü aratmamalı. Yerçekiminden
kurtulurcasına aşmalıyız zamanı seninle.
O dost zamanı, o dostça zamanları.

Bana "gel" dediğin an; mesafeler de anlamını kaybetmeli.
Yolları dakikalarla, günleri kilometrelerle ölçmemeliyiz.
Beraberliğimiz, bütünlüğümüz hiç bitmemeli.
O hiç sönmeyen dostluk ateşinin çevresinde
hep böyle elele, dizdize olalım. Ne yağmur
söndürmeli o ateşi ne rüzgâr. Yüreklerimiz hep
böyle ışıl ışık olmalı alevlerinde.

Hadi sevdiğim, sen de aç yüreğini.
Bana kendinden bahset. Hep ben ol, durmadan
ben ol istiyorum. Dudaklarım kurudu bak!
Bir yudum su ver güzelliğinin pınarından.
Acıktım dersem iyiliğinle doyur beni. Üşüyorsam;
yalnız dostluğunun ateşinde ısınsın ellerim.

Benim olma demiyorum. Ama önce ben ol.
İnan, ben hep senin olacağım,
baştanbaşa sen olduğum için.

Aşkta kaybettiklerimizi dostlukla tamamlayalım.
Gel, aydınlık bizi bekliyor!

A.ERDAL KAYA
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
30 Nisan 2007       Mesaj #526
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Gidiyorsun öylemi?

Gidiyorsun öyle mi?
Gölgelerin rutubetli duvarlara elveda dememişken.
Sesinin sedaları halen o zindan odalarda duruyorken.
Sen gidiyorsun öyle mi?
Sen gidiyorsun;
Canımdan gidiyor can,
Dökülüyor kor taneleri semadan,
Ve bir ömür gidiyor ardına bakmadan...
Gidiyorsun öyle mi?
Beraber söylediğimiz türküler asılı kalmışken bir sazın tenhiliğinde.
Sevgi dolu bakışmalarımız oturmuşken bir köşede.
Sen gidiyorsun öyle mi?
Sen kaçıyorsun;
Geceden ay kaçıyor,
Yıldızlar dökülüyor,
Zifr-i ve safi karanlık zindanlara can giriyor.
Sen gidiyorsun öyle mi? ...
Sen bir ateş yakıp gidiyorsun;
İçimde bir yangın büyüyor,
Bir dağ patlıyor,
Denizde martılar ölüyor,
Yürek gidiyor.
Sen gidiyorsun öyle mi?
Sen küsmüşçesine gidiyorsun;
Alem küsüyor! ...
Yunuslar intihar ediyor,
Arşlar ağlıyor,
Sağanak sağanak içini döküyor,
Baharda yapraklar dökülüyor.
Sen suskunca gidiyorsun;
Alem susuyor! ...
Bülbüller ötmüyor,
Denizde yok tatlı dalga sesleri,
Dağlarda yok o melodiler huzur verici.
Sende mi simitçi sende mi? ...
Sen gidiyorsun öyle mi?
Bu yaşanmışlığın,bu sevdanın,
Bu canın,bu hayatın,
Kibritini çakıp gidiyorsun.
Bu yaşananları hiçe sayıp,
Hayatımı katil gibi vurup,
Küllerimi savurup,
Ardına yine bakmadan gidiyorsun.
Sen gidiyorsun öyle mi?
Gölgelerin rutubetli duvarlara elveda dememişken...
Sessin artık o zindan odalarda sevdalanmayı seçmişken...
Sen gidiyorsun.
Canımdan gidiyor can,
Dökülüyor kor taneleri semadan,
Bir sevda,bir hayat yanıyor;
Zalim olmuş bir zalimin ateşinde,
Ve bir yürek çalınıyor,vuruluyor acınmadan...
Sen sen gidiyorsun...
İbrahim Nazım Ülker


İbrahim Nazım Ülker |
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Nisan 2007       Mesaj #527
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Kafesteki kuşun gözlerinden anlamalı,
Yalnızlığı, unutulmuşluğu, ıztırabı.
Babanın o buğulu sesinden anlamalı,
Sevmeyi, sadakatı, vefayı ve de cefayı.

Yağan yağmurun taneciklerinden anlamalı,
Dalgaların kayaları döğüşünden anlamalı,
Görmeli zaman zaman da ana ile babayı.
Solutmalı onlara da yudum yudum yaşamı.

Bir gün gelir de beni düşünerek ararsanız,
Resmime bakarken hatırlayıp ağlarsanız,
Yılda bir defacık olsun beni anarsanız,
Bilin ki canım kızlarım bu bana yeter.

Bir gün benim mezarıma rastlarsanız,
Bir de taşına bakıp adımı okursanız,
Üstüne küçücük bir kuru gül de koysanız,
Bilin ki canım kızlarım bu bana yeter.

Necdet Çobanlı
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Nisan 2007       Mesaj #528
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Düşlerime girer bir denizaltı
Dağılır gider papatyam
Neye benzerse benzesin bu gemi
Beni yok edecek olduktan sonra
Neyi kollamakta olduğu önemli mi
İçimizde anlatılmadan kalan
Masalları sinsice dağıttı ya
Bundan sonra ne sevgi ona benden
Bundan sonra ne umut ondan bana

Düşlerime girer bir denizaltı
Eksik yazılmış şarkılar gibi
Sesi yankılanır kuşkularımda
Korkmakla küçülmüş mü oluyorum
Düşünüyorum düşünüyorum da
Yıkılmış kentler gibi kalıyorum
Bundan sonra ne inanç ona benden
Bundan sonra ne sevgi ondan bana

Avşar Temuçin
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Mayıs 2007       Mesaj #529
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aysunun elleri pek temizdi, ipektendi.
Gülleri okşayınca, güller bin bir hale girerlerdi.
Üzülürler sevinirler, özlerlerdi.
Dallarındaki dikenleri.
Aysundan uzak tutmak için.
Kanlı yaşlar dökerlerdi.

Aysunun gözleri alımlıydı, canlıydı.
Gözlere bakınca, gözler utanırlar, sıkılırlar.
Gizliden gizliye ağlarlardı.
Aysunun gözüne, ışık vurmasın diye.
Güneşe her gün isyan ederlerdi.
Açık kalırlarsa canalıcının kucağındayken.
Bilinirki aysunu göremeden gitmişti.

Aysunun teni yumuşaktı, sıcaktı.
Giysiler değince paklığına, titrerlerdi.
Kırışmasın isterler, hafiflerlerdi.
Aysunun aşıklarının eli tenine dokundukça.
Kirlendik diye çıkarılırlardı.

Cansız düşen bezler yeni yetmelere söylenir.
'Sefanız bir aşığın koynuna girene kadardır'.

Adem Özbay
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #530
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Her sevda başlangıçtır bir yenisine
Öteki başkaldırır daha bitmeden biri
Biz isteyelim istemeyelim sürüp gider böylece.

Baksak ki unutmuşuz günün birinde her şeyi
Ne o sevdalar, ne ölümsüz sözler kalmış
Toplasak toplasak hepsini işte
Onca sevda bir sevdayı yaratmış
Döner durur başımızın üstünde
Gözlerden ağızlardan saçlardan
Ellerden omuzlardan yapılmış bir hâle.

Ve çınlar herbiri bir silahın yankısı gibi
Bir yaşam boyu biz tetiği çektikçe.

Edip Cansever

Benzer Konular

2 Ekim 2008 / Sedef 21 Taslak Konular
10 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
14 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük