Arama

Fıkralar/Komik Olaylar - Sayfa 39

Güncelleme: 19 Kasım 2016 Gösterim: 290.542 Cevap: 1.351
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #381
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
TESADÜF BU YA!

Sponsorlu Bağlantılar
Kopenhag'da bir genç doğum kliniğine girip da­nışmaya başvurdu:

— 48 numaralı odada
yatan genç kızla görüşmek
istiyorum.

Nöbetçi hemşire sordu:

* Hay hay! Siz nesi oluyorsunuz hastanın?
* Ben mi? Erkek kardeşi?

Bu sırada hemşirenin yanında duran hanım hemen atıldı:

— Öyle mi? Çok memnun oldum tanıştığımıza. Ben

de annesiyim...

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #382
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Temel ve Sevgilileri
Temel in 3 tane sevgilisi vardir.Biri ögretmen, biri doktor, biri de santralcidir.
Sponsorlu Bağlantılar
Fakat ögretmenle evlenmeye karar verir. Bunu bilen arkadasi sorar "Niye ögretmen de diğerleri degil?" diye. Temel de ona döner:
-Ula der, bilmez misin doktorlar "bugün git yarin gel" der, santralci de "su an mesgul daha sonra tekrar deneyin" der. Ama ögretmen ne der? Hadi bir daha tekrarliyalim...

KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #383
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Sobadaki hikmet
t sagkose
bir piksel
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"; fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş". Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar., Adam cevap verir: - "Boru yetmedi."



Kurusun
t sagkose
bir piksel
Bir gün doktorlar, tımarhanede yaptıkları araştırmada en akıllı deliyi seçeceklermiş. Bir gün delilerden biri bahçede bulunan havuza düşmüş ve boğulmak üzereymiş. Delilerden biri havuza düşen arkadaşını kurtarmaya çalışmış. Bunu gören doktorlar arkadaşını kurtaran deliyi yanlarına çağırmışlar ve "seni en akıllı seçiyoruz" demişler. Doktorlardan biri: "Peki kurtardığın arkadaşını çağır da sana teşekkür etsin" demiş. Deli: "Gelemez ki!" Doktor: "Neden gelemezmiş?" Deli: "Çünkü kuruması için onu astım!"




Başçavuş Albayı tutuklayacakmış
t sagkose
bir piksel
Albay, binbaşıya: -Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün. Binbaşı, yüzbaşıya: -Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır. Yüzbaşı, teğmene: -Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir. Teğmen, başçavuşa: -Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir. Basçavuş, askere: -Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun. Askerler kendi aralarında: -Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #384
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
PARAŞÜTÇÜ
Temel NATO da havacı olarak askerliğini yapıyormuş. Komutan askerlere paraşütle nasıl atlanacağını öğretmiş.
- "Uçaktan atlayınca birinci ipi çekeceksiniz. Paraşüt açılmaz ise ikinci ipi çekeceksiniz. Yine açılmadı, o zaman Meryem Ana ya dua edeceksiniz."
Temel uçaktan atlar. Birinci ipi çeker paraşüt açılmaz, ikinci ipi çeker yine açılmaz. O sırada yere yavaş yavaş süzülen komutanının yanından geçerken sorar:
- "Komutanım, komutanım.. O karinin adi neydi ?"

*****
BANKA SOYGUNU
Temel ile Dursun Amerika da yasarlarken paraları bitmiş ve bir banka soymayı kafalarına koymuşlar. Gece yarısı olmuş, Dursun ve Temel kapıları açıp içeride kasaları aramaya koyulmuşlar. Temel bir kasa görmüş, açmışlar ve içinden bir kase muhallebi çıkmış. E bu kadar uğraştık boşa gitmesin demişler ve bunu Temel afiyetle yemiş. Daha sonra bir kasa daha görmüşler ve onu da açmışlar bir kase muhallebi daha. Bunu da Dursun yemiş. Tabii ikisi de sasırmış koca bankada nasıl para olmaz diye ve orayı terk etmişler. Ertesi gün gazetelerde manşet : "Dünyanın en büyük Sperm Bankası soyuldu!..
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #385
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
EVLİLİĞİN BÖYLESİ

Nasrettin Hoca evlen­ meye niyetlenir. Eş- dost bir hatuncağızı öve öve göklere çıka­ rırlar.

* Şöyle huylu!
* Böyle soylu!

— Dünyalar güzeli... Hoca'nın gönlünü çelerler.

Evlenirler. Zifaf gecesi yüz görümlüğünü veren Ho­ ca, gelinin duvağını kaldırır. Aman Allah'ım! Çirkin bir gelin.

Gelin hanım, kocasına sadakatini göstermek için:

— Hoca efendi, akrabalarından kime görüneyim, ki­
me görünmeyeyim? diye sorar.

Hoca şaşkın:

— Aman hatun, bana görünme de kime görünürsen
görün... der.
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #386
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Tamamen gerçek bir olay!!!!!!!!!!!!
Yaşanmış bir iş
başvuru
hikâyesi
Yeni Şafak
Bir yazarın köşesine
taşıdığı,yaşanmış çok ilginç
bir iş
başvurusu hikâyesi:
Alttaki işbaşvuru formunu dolduran
Mehmet Tartar'ın
başvuru formuna yazdığı cevaplar:

1. Adınız Soyadınız:
Mehmet Tartar

2.Yaşınız:
Yirmi sekiz.
3) Şirketimizdeki hangi pozisyon için
Başvuruyorsunuz?
Mümkünse yatay bir pozisyon için. Eğer daha
ciddi
bir cevap
istiyorsanız, ne iş
olsa yaparım. Şart öne sürebilecek durumda
olsaydım,
burada bu formu
dolduruyor
olmazdım.

4. Düşündüğünüz ücret:
Aylık 5.000 YTL maaş artı yıllık kârdan yüzde
10 hisse!
Eğer bu mümkün değilse, siz bir ücret Önerin,
ben
size evet yahut
hayır derim.
5. Eğitiminiz?
İdare eder

6. Son
işiniz.
Sadist bir şefin deneme tahtası olmak.

7. Son ücretiniz:
Hak ettiğimin çok altında.

8. Önemli başarılarınız:
Arakladığım kalemlerden muhteşem bir
kolleksiyonum
var; evde
sergiliyorum.

9. İşten ayrılma sebebiniz:
Bkz. Cevap 6.
10. Size ulaşabileceğimiz saatler:
Banka atm'si gibiyim: 7/24.

11. Çalışmak istediğiniz saatler:
Pazartesi, Salı ve Perşembe 13.00-15.00 arası.

13. Şimdiki işvereninizle görüşebilir miyiz?
İşverenim olsa burada olmazdım.

14. Fizik durumunuz 20 kilogramdan fazla
taşımanıza
engelMİ? Belli olmaz, ne taşıdığıma bağlı.

15. Otomobiliniz var mı?
Evet, ama soru yanlış sorulmuş. "Çalışır
durumda bir
otomobiliniz var
mı?" diye sorsaydınız,
cevabım farklı olurdu.

16. Daha önce bir yarışma veya madalya
kazandınız mı?
Madalyam yok ama lotoda iki kere 3 tutturdum.

17. Sigara içiyor musunuz?
Otlanacak bir enayi bulabilirsem.

18. Beş yıl sonra ne yapmayı hayal ediyorsunuz?
Bana tutkun zengin bir fotomodelle Bahama
Adaları'nda yaşamayı. Bir yolunu biliyorsanız bunu beş
yıl beklemeden de
yapabilirim.
19. Yukarıdaki bilgilerin doğruluğunu
taahhüt ediyor musunuz?
Hayır, ama sıkıyorsa aksini iddia edin.
20. Sizi bu başvuruyu yapmaya iten gerçek sebep
nedir?
Birbiriyle tutarlılık derecesini kestiremediğim
iki
cevabım var:
a) İnsan sevgisi ve tüketicilerin iyi
beslenmesine katkıda bulunma arzum.
b) Gırtlağıma kadar borca batmış olmam..
Sonuç: Mehmet Tartar işe alındı.

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #387
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
TEMELIN ARABASI
Temel Dursun a arabasının öyküsünü anlatıyordu :
Bir gün otostop yapıyordum ki önümde, bu arabayla, mini etekli güzel bir bayan durdu ve beni arabasına aldı. Bir süre gittikten sonra kadın arabayı kuytu bir köseye çekti. Mini eteğini iyice yukarı çekip, dudaklarını ıslattı ve "Benden ne istersen alabilirsin" dedi, ben de arabasını aldım.
Dursun : iyi etmişsin Temel, zaten mini etek sana hiç yakışmazdı.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #388
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
EŞEK BAŞI

İstanbul'a yeni gelen köylü, ku­ yumcu dükkânının vitrinini merakla inceliyordu. Kuyumcunun çırağı, onunla alay etmek için:

* Hemşerim, dedi, ne bakıyor­
sun öyle?
* Hiç... Bu dükkânda ne satılır
diye merak ettim de...

Çocuk güldü:

* Eşek kafası satılır.
* Allah versin... Alışverişiniz yolunda olmalı...
* Nereden bildin, dayı?
* Baksana, koca dükkânda seninkinden başka kal­
mamış!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2006       Mesaj #389
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BUSHUN ÖDÜLÜ

Amerika'da adamın biri işine giderken birden anormal bir trafiğin içine düşer, ama trafik bir milimetre bile kıpırdamamaktadır.Bir süre sonra arabasının yan camına birisinin tıkladığın görür ve camını açar.
-Ne var, ne olmuş acaba ???
-Teroristler Bush'u yakaladılar.........
Eğer 1milyar dolar verilmezse, Bush’un üstüne benzin döküp yakacaklarmış.
-Haa şimdi anladım bu trafiği...
-Ya işte onun için, herkesten biraz yardım topluyoruz
- Insanlar ne kadar veriyor ortalama olarak ?
-Valla yaklasık olarak 5 'er litre...!!

Bush`un Pulu
Başkan Bush'un yeni talimatı:
- Üzerinde resmim olan pul bastırdım, bundan böyle başkanlığın bütün mektuplarında bu pullar kullanılacak.
Bir süre sonra görülmüş ki pullar zarfa bir türlü yapışmıyor.
Başkan Bush küplere binmiş ve yetkilileri çağırıp sormuş;
- Üstünde resmim olan pullar yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi?
- Sürdük efendim, demiş yetkili ve eklemiş;
- Yapışmamasının nedeni, herkesin pulun arka yüzüne değil de ön yüzüne tükürmesi efendim

Bush ve Şoförü


George W. Bush şoförüyle bir kır gezisine çıkar. Arabayla giderken bir tavuğu ezerler. Meseleyi tavuğun sahibi olan çiftçiye kim anlatacak diye düşünürken Bush âlicenap bir tavırla şoförüne şöyle der:

"Bana bırak. Ben Dünya'nın en güçlü adamıyım. Çiftçi bana muhakkak anlayış gösterecektir." Bush çiftçinin evine girer ve bir dakika sonra da nefes nefese koşarak geri döner.
Göz morarmış, surat dagılmış haldedir. Şoförüne "Çabuk toz olalım burdan!" der.

Aksilik bu ya, arabayla daha 20 metre gitmeden bu defa da orada gezen bir domuzu ezerler. Bush korkulu gözlerle şoförüne bakar ve "Şimdi adama gidip söyleme sırası sende!" der.

Şoför çiftliğe gider. Bush da arabada bekler. 10 dakika, 20 dakika 30 dakika derken....Şoför bir saat sonra sarkı söyleyerek, gülerek, cepleri para dolu ve kolunda irice bir meyve sepeti ile geri gelir.

Bush şaşkın bir halde sorar: "Çiftçiye ne dedin ki bu kadar ikrama boğdu seni?" "Valla ben de anlamadım" der Şoför. "Ben ona sadece şöyle dedim:
Iyi günler. Ben George Bush'un şoförüyüm. Domuz öldü!

Texsaslı Bush


Bir İngiliz doktor diyor ki :

-"Tıp bilimi bizde öyle ilerledi ki, biz bir adamın beynini alırız ve başkasına koyarız ve onu altı haftada iş arayacak hale getiririz."

Alman doktor diyor ki :

-"Bu hiç birşey değil; biz bir adamın beynini çıkarırız ve başkasına koyarız ve onu dört haftada şavaşa hazır hale getiririz."

Amerikalı doktor da diyor ki ;

-"Beyler siz çok geridesiniz. Biz Teksastan bir beyinsizi aldık ve beyazsaraya koyduk. Şimdi ülkenin yarısı iş arıyor, yarısı da savaşa hazırlanıyor."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2006       Mesaj #390
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Düş Çapkını Siyah Karınca



<H6 class=MsoNormal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; TEXT-ALIGN: justify" align=justify> Kim söylemişti unuttum şimdi. ” Şair Müezzinden Önce Kalkmalıymış ” Erkenci bir terane. Öyle miyim ya! Düş dediğin ince bacak, sarkık kulaklıdır. Sözcük ormanında, hayâl peşinde tazı. Onun ardı sıra giden kim? Elinde kalem anlam avcısı duygu ve öteki ben. Burnunu uzatıyor tazı, uzattı. Duracak durdu. Ön ayaklarından birini kaldıracak, şimdi kaldırdı. Sessizlik!...Havlayacak havladı. Arkamda on adıma bir nefes, nefes nefese bir ses. Ah işte o! Mencilisli bir peri, çalılıktan ay ışığına yükselen kanatsız kuş. Uçtu. Kirişi kırıyor tazı, periler terk-i gölgelere, ormanda bir başına kalan siyah karıncayım ben.



“ Şair müezzinden önce kalkmalıymış ” gülüyorum. Hih... hi... h... Akordu bozuk tellerim ses ver ! Ses…se...s… Her sabah müezzinleri uyandıran ben. Elim sana söylüyorum, gözlerim sen işit, sitemim yoktur ey sevgili, düşlerinden önce yatan; ( ... ) dır.



Müezzin kalktı. Minareye tırmanacak. Tırmandı. Ayak sesleri kesildi. Okudu. Bir makam ki katl-i makam dinlenecek. Dinlendi. Ah! Veysel Hoca kulakların çınlasın cennette. Sen öldükten beri, inan ki bu müezzin minareye sarhoş çıkıyor. Çıktı. Sesini sen duysan kalmaz seksene ölürdün yirmide. Bedava yaşanmış altmış yılın var. Kızma bana aramızda kalacaktır. Kaldı. Şimdi de (...) hele de! Gerek yok düşlerine çocuk, git mutfağa usulca, çay suyunu koy, koymayan ahmak, yarın sabah müezzinden önce minareye çıkmayan Arap’tır.



Sabah oldu. Balkona çıktım. Çıt çıtırtısı çıkmıyor. Dağları kar basmış gece, körfezi sis. Nedense farkına varılmıyor şu esrar. Düşleri kilitledim odama, anahtarı cebime koydum. Odada bir karmaşa, şenlik olacak içerde. Görürsüz. Mutfaktayım. Çay aşktır, demlendi içtim. Başlığımı taktım, eynimi giyindim. Çıplak mı olmalıydım yoksa? Boş ver. Merdivenler ah merdivenler. Beton kertmesi. Daha kısa bir yol yok mu acaba? Posta kutusunda bir kitap, dokunursam martılar çarpsın beni. Bahçeye çıktım. Merhaba dedim sessizlik, düşlerimden özgürüm artık… Dünya sana da merhaba.



Muhacir soğuk, izbe dudaklarımı okşuyor. Git işine! Bir şoseyi boydan boya, gökyüzünü enine geçtim. Bir saate kalmaz yağar. Size de selam olsun kar toplayan bulutlar.



Sahil boyu yürüdüm. Kokacak. Koktu. Kirli yükünü sahile atmış deniz. Dalgalar çamaşırcı kadın, düşlerimden geliyorum beynimi yıkar mısın? Dedim; de tınmadı. O da ne! Bir kaya üzerine üşüşmüş zirzop midyeler. Eğildim, birinin kulağına dedimki " aç kapını ben geldim bezirgan başı. " Bekle ki kapı açılsın. Açılmadı.



Tutkunum. Kumsala takıntım. Takıldım. Tünemekten yapışmış, tüylerini ayıklıyor martılar, kıçlarını silen balıkçıllar, tuzlu tuzsuz fark etmez; Barış suyunda uçuyor, ah o mahcup güvercin. Bir güvercin uçamadı. Ellerime aldım. Bir kanadı kanıyordu. İç tarafta bir kedi, sarı kediydi. Ulan nankör “ Ben sevdim eller aldı “ dediğini gözlerinden anladım? İki kuzgun. Alaycı. Bir çınara konmuş. Birinin gagasında garip bir şey var, simit parçası mı desem, Hayır. Küçük bir balık mı? Hayır. Hım. .. İçimdeki çocuk seslendi. Hop! Kuzgunlar balık tutmaz ki; gözlerin miyop yeniden doktora gitmelisin. Kel Kör ? Git kendi işini kendin gör.



Tak. Taka tak. Meydandan geliyor o ses. O yana yöneldim. Yürüdüm. Durdum. Bu sefer denizde aynı ses. Buldum. Hatırladım. Ne çabuk unutmuşum o heykel, o ahşap heykeller. Brankuzi’nin kanatlarından gelen ses. Ona dokundum. Sonra diğerine, berikine ve ötekine. Malzeme ve rengin meydana getirdiği yapıt. Konuşuyor, üç boyutlu imgeyi yontan İgor. Beni duyuyor musun şimdi, Kaltsidis ? Sizi özleyeceğim.



Bugün cumartesi, sabahın ilk saatlerinde postanenin yan sokakları. Pazar kurulacak. Kuruluyor. Ey ülkemin cefakar insanları ! Kar ve soğuk size ne kadar yakışıyor. Yakışacak elbette. Yalovalı köylü kadın. Adı zemheri olmalı. Ya da kar güneşi. Sebze kasası yakmış ısıtır ellerini. Isındı. Pazarcı takalarından çuvallar indiriliyor. İndi. Bir ateş, bir alev ve bir alev daha. " Pazar yeri, yangın yeridir " boşuna dememişler. Dendi. Hiç bir şeyde değildi hüner; Hüner ki insanların yüzünü güldürmektir memlekette. Gördüm ama yazamadım. Yoksulluk şuradan buyur!



Eve geldim. Kapıyı açtım. Odamda bir gürültü. Gürültü de gürültü ama. Koştum içeri girdim. Düşlerim odamın altını üstüne getirmiş. Sigara izmaritlerimi bile içmişler. Kitaplar bir yanda, karalamalar bir yanda. Kimisinin üstüne de etmişler. Küstahlar. Perdeyi çektim. Pencereyi açtım. Ağlayan mı dersiniz sızlayan mı? Suçu diğerinin üstüne atanda var. Kimisi de utanmadan hesap soruyor “ Saatlerdir neredeydin “ Aaa…dilimi tutayım bari. Tuttum. Müphem pisliklerin, hepsini dışarı kovdum. Gidişe bak gidişe. Gidişiniz olurda dönüşünüz olmaz inşallah.



Kar henüz başladı. Hem de ne kar. Düşlerim tipiye tutula dursun. Elime çayımı aldım. Saflığı yaşıyorum bembeyaz. Yaşasın! Yaşasın ! Öğlene kalmaz düşlerim donacak ve üstlerini kar örtecek. O İşte o zaman dışarı çıkıp kartopu oynayacağım. Sonra “ Karkadın “ yapıp; ortalıkta akşama kadar, onunla sevişeceğim…





Okuyucuya açıklama:







“ ZOR AMA ŞART, EN AZINDAN GELECEK İÇİN ”





Kocaeli Değirmendere’de on iki yıldır “ Uluslar Arası Ahşap Heykel Sempozyumu “ yapılır ( Temmuz ). Çok sayıda heykeltıraş bu beldeye gelir. Yaklaşık iki ay boyunca Çınarlık meydanında ahşap heykel yaparlar. Uluslar arası bir değerlendirme kuruluda bunları derecelendirir. Sempozyum sonunda; heykeller beldenin çeşitli yerlerine yerleştirilir. Sahilde gezdiğinizde ilk göze dokunan bu eserlerdir. Bu sene heykeltraşlardan dokuzu ile tanışmış birde heykel üzerine söyleşi yapmıştım. Bu heykeltıraşlar Yıldız Güner, Sıla Şen, Yaşam Şaşmazer, Ezgi Sandıkçı, Seçkin Pirim, Özgür Turhan, Yorgos Kaltsidis ( Yunanistan ), Michell Aksent ( Fransa ) ve İgor Brown ( İsrail ) du. Bunlardan öğrenmiştim ” Brankuzi ” yüz yıl önce yaşamış ilk soyut heykel çalışması yapan heykeltıraştı. Onun anısına ahşap bir heykel yapan “ İgor Brown” yapıtına “ Brankuzi’nin Melekleri “ diyordu. Şimdi o heykel diğer eserlerle birlikte Çınarlık Meydanı’nı süslüyor. Hiç Unutmam Brown’la söyleşirken dünyada sanat dediğim zaman başlıkta ki yanıtı vermişti.

</H6>

Benzer Konular

30 Eylül 2007 / Aynacan Bilgisayar
28 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
16 Ocak 2014 / broken* Soru-Cevap
24 Nisan 2010 / Misafir Soru-Cevap