Arama

Anlayana - Sayfa 13

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 623.269 Cevap: 3.995
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
24 Mayıs 2006       Mesaj #121
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Sözüm Anlayana
Bir bildiğin varsa,çekinmeden söyle,
Sponsorlu Bağlantılar
Yalnız,söylerken de incitme böyle,
Kalp kırmak çok basit dostum,
Kazanmak ise kolay mı? Söyle.

Her insanın ayrı,ayrı yüzü var,
Kimin kara,kimin ela gözü var,
Kimi olgun,kimi solgun veya canavar,
İnsanı tanımak kolay mı? Söyle.

Her insan bir dünyadır,birer alem,
Kimileri deryadır,kimileri ise elem,
Kimi gönül dostu,kimileri sanem,
Can dostu kazanmak kolay mı? Söyle.

Gönül kırmak kolay,kazanmak zor,
Düşmanlık kolay,dost bulmak zor,
Yakıp yıkmak kolay,onarmak zor,
Ben zor olanı seçtim,"Ya sen?"Söyle.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Mayıs 2006       Mesaj #122
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yüreğin yanıp tutuşurken bir avuç sabahla yıkamak gerekirmiş O'nsuz yarınları. Güç katan, hayat veren, canım derken sevdama, el olup gitmek kadar yavanmış, yalanmış aşk.

Sponsorlu Bağlantılar
Yalnızlık daha güçlü kılıyor küçük dünyamda beni. Renkli bir yaşamsa güzel görünen, kendi güvenimin kokusu gerçek hayat. Gerek acı, gerek mutluluk, hepsi kendi bahçemde ektiğim tohumlarda sundu bana büyük yüreğimi.

Şans verirken canımı acıttığını, yüzüme gülerken sevdamı kanattığını bilemeyecek kadar kapamışım gözlerimi. Masallardaki gibi yaşadığımı düşünürken pembe köpükten dünyam damlayarak düştü avucuma dün gece. Hep elimi uzatışlarım geliyor aklıma şimdi. Kendi hayallerime sarılışlarım, umutları bir bir dizişim yıldızlara yastığımla kavuştuğumda.

Ben O'nun omuzundayken bile yalnızlığımlaymışım ...

Eylül gözler yok artık hazan mevsimimde.

Hayatımın oyununu, hayatımın blöfüyle oynadım ve hayatımla ödüyorum bedelini... ne için ? Hataları üstlenip kendime haklı çıkardım canım dediğimi .. vazgeçmemek, kaybetmemek adına.

OYSA O'nu KAYBETMEKLE KAZANDIM YAŞAMI

Hoşçakal haketmeyenim... Ardında neleri sakladığını bilemediğim gülüşünle hep mutlu kal !

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Mayıs 2006       Mesaj #123
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yüreğim Yangın Yeri



Okşarken kalbimi karbeyaz bulutlar,
Duman renkli güvercinler konarken dudağına gökyüzümün,
Afet-i başlattı birden gidişin.

Org melekleri uçuştu
Ellerime dokundu sevda remilli bir cinayet.
Devlet arması koparılmış bir zafer tacı gibi,
küle ve tuza bandın bu sevdayı.

Gidişin gönlümdeki yanardağın patlamasıydı
Ve bir bir eritmesiydi uvuzlarımı...

Perdeler indi,tozlar uçuştu,gözyaşı yağmur oldu
Yandım ateşlerle dondu toprağım
Ve gördüm hasretinle çürüyen günlerimi...

Sürüklendim sonra,tutarak bir atın yelesinden
arasından geçtim insanların,bir gürültüyle
duyan olmadı.....

Dağlara çıktım sonra,
en keskin şarkıları dillendirerek yorgun dudaklarımla,
geçmişi seyrettim gözbebeklerimin içindeki suzişanla..

Parçaladım hücresini yaşamın,
suyu havaya ekledim,ikisini toprağa.
Toprağı dinledim yalınayak aştım koruları
Ama yinede o mutad işaretini bulamadım,vaad ettiğin cennetin.

Çırpınmayı bile unutmuş bir serçe gibi,
Sakladım,sol mememin altındaki cevahir'de,kanatlarımı.
Kadınlığın böyle karşıma dikeldikçe utandım,
Savaşamadım içimdeki yangınla.

Hayatla katlayamadım genç yaşımı,
Yirmimde çarptı beni bu ayrılık firak-ı.

Perdeler çekili,kapılar sürgülü,bahçe duvarları yıkık,
Yazlar,baharlar yokuş aşağı yuvarlandı
Deli bir poyraza döndü hayatım.

Gidişin yanardağın patlamasıydı
Ve bir bir karartmasıydı düşlerimi.

Bizans surları,Osmanlı bedestenleri ve
Hünkar camileriyle,
Aziz İstanbul'da güneşe açık bir pencerem kalmadı.
Pendik sırtlarında yorgun,telaşlı,eskimiş,
solgun ve acılı bir 'ben'varım şimdi...

Gittiğin bu yerde karanlık bir tomurcuk bıraktın senden arda...
Şimdi gözyaşlarım avuçlarımda bir alev topu.
Oku kadınım,OKU! ! !
Ayırma gözlerini kelimelerden
ve istersen bir günlük doğan bir böcek gibi
düşünme hiç yarını...
Sadece oku ve hisset kelimelere işlediğim kalp yangınımı,
sez sana olan bağlılığımı.

Oku kadınım,OKU! ! !

Yüreğimin yangınını döktüm bu satırlara
Alev alan kağıdı söndürmeye çalıştım gözyaşlarımla,
Şimdi elinde,yarı yanık,yarı yaş bu şiirim
Bin asırlık uzun bir gecenin eseridir.....

Oku kadınım OKU! ! !
Ve artık geri dön.
Çünkü;
Gidişin yüreğimdeki yanardağın patlamasıydı...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mayıs 2006       Mesaj #124
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SENİN OLMADIĞIN YERDE

Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa
ben koca bir hayat sığdırdım...
Beni sevmemene isyan edip kaçmak,
sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,
ruhumun en büyük yanılgısıydı...
Hayat bana en acımasız yüzünü
sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi...
Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,
hayata başladığım yerde,
kalbindeyim...
Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:
Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mayıs 2006       Mesaj #125
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yasanmamisligin kiyisi

yasanmamisligin kiyisinda tükendik birden...
ne sen ne de ben tamamlandik bu yolculukta.
ben biraz daha tükenmis, biraz daha umutsuz...
sen belki pisman, belki yaban kollarda.

her bitis yeni bir baslangic deselerde...her bitisle beraber birazda biz bitmiyormuyuz.
her yasanmamisligin kiyisinda tükenirken, gözlerimizin feri sönmüyormu umarsizca.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
27 Mayıs 2006       Mesaj #126
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
GÜNAYDIN YAŞAM!
Bu sabahta seni görmek güzel yalanını uydurarak....
ve sabah sabah mırıldanırım kendime BUGÜNDE HAYATTAYIM diye....

VE ÖĞLE VAKTİ:
Hala sabah serinliğinde yağmurun ilk damlaları toprağa düşmeye başladı...
öyleki göğün mavi rengi bile beyaza bürünmüştü bulutlar sayesinde...
Dışarıya doğru döndüğümde penceremde gördüğüm manzara hüzün resmini kışa taşımıştı bile...
Bütün evlerin beli bükülmüşde onların bu ağırlığı sokağa ağır gelmiş gibi kasvetli,insanı öğle bir karamsarlığa iten bir hava vardıki dışarıda....
Gülen güneş yüzünü uzun süre bulutların ardına gizleyecekti anlaşılan.
Nemli gözlerle penceremde yağmurla ıslanan ve toprak kokusuyla bütünleşen sokağı öylece seyrettim..
Bugünde elim kolum bağlıydı...ve zamanımı ölece akışına bıraktım....

VE İŞTE AKŞAM:
Yağmurlarla birlikte esen soğuk rüzgarla irkildim ,içim ürperdi...
Yine birgünün bitimiydi...hergünün bitiminde olduğu gibi...
Tüm günün telaşı sönerek gwcwnin karanlığına,sessizliğine ve yalnızlığına salıverdim kendimi...ve yine gözlerde bir buğu çerçevesi....
VE BUGÜNDE HAYATTAYIM VE BUGÜNDE BİTTİ......

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Mayıs 2006       Mesaj #127
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOLLARIN GÖÇMENİ
Gel yarenim, canım benim
Çay bahçesine inelim,
Salkım söğütle meşk edelim
Çayımızı sefa ile içelim


Güneş, bu sabah da altın tozlarını usulca, gönlünce sermişti yatak odasına... Kadın uyandı. İyi uyumuştu. Kendini güçlü ve sağlıklı hissediyordu. Buna rağmen isteksizce kalktı yatağından, pencereyi açtı. Bahçeye bir göz attı. Bahar ışıI ışıI gülüyordu. Koca gün, nasıl geçecek demekten kendini alamadı. Yatağını düzeltti. Yavaş yavaş merdivenlerden aşağı indi. Kahve yaptı... Sabahları kahve içmek eski bir alışkanlıktı. Çalışma hayatından kalan tek hatıra... Kahvesini terasada güllerine bakarak yudumlamaya başladı.

En keyif aldığı zamandı, sabah kahvesini yudumladığı anlar. Son zamanlarda böyle olmadığını düşündü. Bir eksiklik, boşluk vardı... Bunu biliyordu ama bu boşluk neydi, nasıl dolmalıydı? Bilmiyordu. Boşluğu doldurmanın bir yolu olmalıydı! Bunları düşünürken kahvesini bitirmişti. Kalktı... Bahçede gezindi, çiçeklerin sarı yapraklarını kopardı. Sonra içeri girdi. Yapması gereken, her günkü sıradan işleri vardı. Yapmasa da olurdu. Ama ”yapacak başka ne işim var" dedi. Ahenksizce işe koyuldu.

.Eşinin bazı geceler gelemediği de oluyordu. Çalıştığı şirketin dış bağlantılarından sorumluydu. Çocukları da öğrenimlerini bitirdikten sonra yurtdışına ihtisas yapmaya gitmiş daha sonra da gurbet ellerde çalışmaya başlamışlardı. Yılda bir, iki haftalığına geliyorlardı. Hepsi bu… Telefonla zaman zaman haberleşirlerdi.

Yalnızlık, karanlık, acımasız boşlukmuş. Meğer ne zormuş bir başınalık diye geçirdi içinden. Bazen yüksek sesle düşünüyor bazen çiçekleri ile konuşuyordu...

Birkaç yıl önce; çalışırken, çocuklar evdeyken, birazcık yalnız başına kalmayı ne kadar çok istediğini anımsadı. Aman Allah’ım; çok güç dayanılmaz ağrılar veren bir sessizlik… Başa gelmeden anlaşılamayan... Güzellikleri mutlulukları paylaşabileceğin insanların hemen yanı başında olması hiçbir şeyle ölçülmeyecek kadar değerliymiş. "Bunu şimdi daha iyi anlıyorum" diye aklından geçirdi...

Geçen hafta bahçede ilk defa açan sarı gülünü görünce çılgın gibi sevinmişti. Gösterecek kimse bulamamıştı da; çöpleri almaya gelen çöpçüye göstermişti. O da; "Parkta onlardan çok var abla ." demişti. Çöpçünün kırışık, umursamaz, zayıf yüzüne baka kalmıştı...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #128
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da
Beni sardigi bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye degil
Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini
Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim
Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin
Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun
Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi
Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda
O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda
Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim
Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramizdaki kilometreler nasil çoksa
Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan atesin ile
Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken
Kalbimin yanip tutustugu anlarda
Gelip o bu atesi alevlendirerek
Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2006       Mesaj #129
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Herhangi Bir Hikaye

Akdeniz’e kıyısı olan bir kasabaydı orası.Güneş tepeden doğar denizin üzerinde batardı. Kasaba denizden hemen sonra yükselen dağların eteğindeydi.Kasabaya giden yol yılan gibi kıvrılarak kasabanın içinden geçiyor ve yine kıvrılarak çıkıyordu.
Kasabanın eveleri genellikle iki katlı veya müstakil evlerdi. Kasaba içindeki yollar yokuştu.Bu yokuşlara kurulmuş dükkanlar küçük çarşıyı oluşturuyordu.Bir zamanlar küçük olan bu kasaba da turizmden nasibini almış.İrili ufaklı oteller kurulmuştu.Yerli halk da zamanla geçimini turizmden sağlamaya başlamıştı.Kimisi eski ahşap evlerini pansiyon olarak yeniden düzenleyip kullanıma açıyor,kimisi teknesiyle turlar düzenliyor,kimisi her cuma kurulan pazarda meyve sebze satıyordu.Kimi küçük çocuklar annelerinin ablalarının yaptıkları el işlerini turistlere satıyordu.
Kasabaya geleli bir yıldan fazla olmuştu.Babası belediyeye fen işleri müdürü olarak gelmişti.Lise son sınıfa gidecekti bu sene.Öss stresi olmaksızın geçireceği de son yazın tadını çıkarıyordu.
Uzun boyu,kumral saçları,iri gözleri ile dikkat çekiyordu.Bu özellikleri sayesinde kendisine bir kız arkadaş bulmada gecikmedi.Kasabaya geldiğinin ikinci ayında kasabanın ileri gelenlerinden Ahmet Bey’in küçük kızıyla tanışmış,arkadaş olmuştu.Yaşıttılar.Aynı sınıftaydılar okulda.Kısa süre sonra gençliğin en güzel duygularını paylaşmaya başladılar.

Zeynep babasına babası da Zeynep’e düşkündü.Zeynep bir akşam tüm şirinliğiyle konuyu babasına açmıştı.Babası önce yadırgamıştı.Ama bir süre sustu.Elbette o da isterdi kızının arkadaşı olmasını ama kızları ona ölen eşinin yadigarıydı.Sonra yüzünde bir gülümseme belirdi.Bunun üzerine Zeynep babasının boynuna sarılı.Artık rahattı.
Emin Bey belediyeden gelmiş gazetelere göz gezdiriyordu.Sema Hanım yemek hazırlıyordu. Melih odaya girip çıktı bir iki defa.Sonunda babası dayanamadı:
-Biliyorum oğlum. Dedi.
-Neyi?
-Zorlama kendini.Ahmet Bey geldi bugün biliyorum.
Derin bir nefes aldı Melih.Artık o da rahattı.
Bu olayların üzerinden bir yıl geçmişti.
Cep telefonun acımasız çalar saat çığlığıyla uyandı.Saate baktı.Saat sekiz buçuktu.Babası bir teknede iş ayarlamıştı.Yaklaşık bir aydır çalışıyordu.Hem harçlığını çıkarıyor hem de hem de okulda öğrendiği İngilizce’yi geliştiriyordu.Aslında o gün izinliydi.Zeynep’le her zaman buluştukları o tepeciğe gideceklerdi.Bugün birlikteliklerinin birinci yılıydı.Aceleyle giyindi.
Annesine seslendi:
-Anne ben çıkıyorum.
-Oğlum bir şeyler yeseydin.
Kapının kapandığını duydu.
-Deli çocuk. Dedi arkasından.
Caddeye inen merdivenleri ikişer üçer atlayarak indi. Koşar adımlarla Salih’in çalıştığı gümüşçüye gitti. Salih ordaydı.
-Hazır mı?
-Sana da günaydın.
-Ya oğlum uzatma işte.
-Hazır hazır. Dedi gülerek.’Al bakalım.’
Çok güzel gümüş bir kolyeydi hediyesi.Zarif bir zinciri vardı.Ve bu zincire geçirilmiş yine gümüş bir deniz kızı vardı.Arkasına ikisinin de adı yazılmıştı.Salih gerçekten iyi iş çıkarmıştı. Kolyeyi alıp hızla çıktı. Hediye paketi yaptırmayı unutmuştu ama farkında değildi. Avucunda tutuyordu.
Aynı anda Zeynep de çıkmıştı evden buluşacakları yere gidiyordu.Onun hediyesi çoktan hazırdı.Melih’in Beşiktaş fanatiği olduğunu çok iyi biliyordu.Ona Beşiktaş Dergisi’nden seçtiği güzel bir ceketi getirtmişti.
Zeynep kasaba çarşısındaki kavşağı geçmiş, kasaba dışına çıkan yolun kaldırımında ilerliyordu.Melih de kavşağa doğru ilerliyordu hızlı adımlarla. Zeynep’i gördü ama seslenmedi.Tam kavşağa yaklaştığında yeşil ışık yandı. Işıkta duran tek araba ilerledi. Araba gidince Melih durmadı.Tam yolun ortasından geçerken elindeki boşluğu hissetti.Kolyeyi düşürdüğünü gördü.Arkasına dönüp eğildi.
Zeynep ağır adımlarla ilerlerken kulaklarında çınlayan fren sesiyle birlikte arkasına döndü. Ve yeşil ışığa yakalamak için hızla gelen arabanın eğildiği yerden doğrulmakta olan Melih’e çarptığını gördü.İçinde bir şeylerin koptuğunu hissetti.Gözlerini bir an kapattı.Tekrar açtı. Yüzündeki ifade çok acıydı.Kendini bilmez bir halde Melih’e doğru koşmaya başladı.
Durumu gören çarşı esnafı hemen ambulans çağırdı.Gören herkes olay yerine toplandı.
Zeynep’i yaklaştırmadılar yanına.Ambulans geldi.Bindirip gönderdiler.

Belediyedeki fen işleri müdürü odasında kahvelerini yudumluyorlardı Ahmet Bey ile Emin Bey. Odanın kapısı çalınmadan açıldı.Ne olduklarını anlamadılar bile. İçeri giren:
-Emin Bey… Melih… Araba çarptı.
- Ne?!
-Ambulansa bindirdiler…İlçe devlet hastanesine götürüyorlar.
Aceleyle çıktılar.Arabaya bindiler. Sema Hanımı aradı Emin Bey. Sakin olup aşağıya inmesini söyledi. Evden alacaktı. Sema Hanım inmişti çabucak. Olay yerinden geçerken kaldırıma oturmuş ağlayan Zeynep’i aldılar. Sema Hanım onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama kendisi de ne yapacağını şaşırmıştı.
Hastaneye vardıklarında Melih’i ameliyata almışlardı.Beklemekten başka çaresi yoktu hiçbirinin. İki saat sonra çıktı doktorlar ameliyattan. Emin Bey’in yanına gitti:
-Babası siz misiniz?
-Evet.Benim.
-Yalnız görüşebilir miyiz?
-Tabi.
Sema Hanım telaşlı bir şekilde doktorun yanına geldi.Yalvarır gözlerle bakıyordu doktora. Tek bir söz çıkmadı ağzından.Emin Bey ve doktor odaya girdiler.
Emin Bey:
-Sizi dinliyorum doktor bey.
İnanılmayacak derecede sakindi Emin Bey.Doktor bile şaşırmıştı.
-Biz elimizden geleni yaptık Ancak hayati tehlikeyi atlatamadı henüz. Şimdilik yoğun bakıma alacağız.
- Görebilir miyiz?
-Çok az bir süre görebilirsiniz
-Peki doktor bey.
Odadan çıktıklarında Sema Hanım ve diğerleri Emin Bey’in etrafını sardılar.Emin Bey:
- Yoğun bakıma alacaklar.Hayati tehlikeyi atlatamamış henüz.
- Görebilecek miyiz? Diye sordu Sema Hanım.
- Çok az.
Yoğun bakım odasına gittiler.Emin Bey,Sema Hanım ve Zeynep hemşireyle birlikte girdi içeri.Kimseden çıt çıkmıyordu.Sema Hanım başını kocasının göğsüne bastırdı.Sessizce ağlıyordu.Zeynep Melih’in yanına yaklaştı. Sımsıkı kapalıydı bir avucu.Hemşire:
-Ne yaptıysak açamadık avcunu.
İyice yaklaştı Zeynep yatağa.Dizlerinin üzerine çöktü.Eliyle Melih’in saçlarını okşadı biraz.
Kapalı olan elini ellerinin içine aldı.Öptü okşadı. Sonra bir eliyle yine saçlarını,yüzünü okşadı.Hemşire:
-Bu kadar yeter.Biraz dinlensin. Dedi.
Emin Bey’le karısı döndüler kapıya doğru.Zeynep yavaşça doğruldu. Bir kez daha baktı Melih’in yüzüne.Kapıya döndü.Bir adım atmıştı ki geriye döndü tekrar.Tam o anda Melih’in elinin açıldığını gördü.Ve kolye yere düştü.Eğildi kolyeyi aldı.Hıçkırıklara boğuldu.Son bir kez sarıldı Melih’e.Yanağına son bir öpücük kondurdu.Çıktı odadan.
Gece akşam olmuştu.Artık gidin diyorlardı yapabileceğiniz bir şey yok.Emin Bey’le karısı gitmeye hazırlanıyorlardı.Ahmet Bey kızının yanında oturmuş teselli etmeye çalışıyordu. Emin Bey:
-Hadi artık gidelim. Dedi.
Zeynep:
-Ben gitmek istemiyorum. Dedi.Babasının gözlerinin içine bakarak.
Babası kızının inadını bilirdi.Cebinden biraz para çıkardı.Verdi:
- Biz gidelim Emin Bey.İnadı inattır. Dedi.
Gittiler. Tek başınaydı Zeynep.Gece yarısına kadar oturduğu yerde kımıldamadı. Bütün anıları gözünün önünden geçti.Her anıdan uyandığında ise arabanın çarptığı an gözlerinin önünden geçti.Sımsıkı tutuyordu ellerinde kolyeyi.Gece kalktı yerinden.Nöbetçi hemşireyi buldu:
-Lütfen.Bırakın camın arkasından bile olsa razıyım. Yeter ki göreyim. Diyordu.
Hemşire izin verdi. Camlı bölmenin hemen yanındaydı yatağı.Görebiliyordu.
-Melih…Biliyorum beni duyuyorsun…Ne olursun bir tanem.Sana ihtiyacım var.Beni bırakma. Ne olur…
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.Ne kadar durdu orda kendisi de bilmiyordu.Nöbetçi hemşire geldi yanına.Koluna girdi.
-Haydi gel benimle. Dedi. Dinlenmen gerekiyor.Güçlü olmak zorundasın.
Zeynep’i doktor ve hemşirelerin dinlendiği odaya götürdü.Uzanmasını söyledi.Çok geçmeden uykuya daldı.Üstünü örtmüştü hemşire.Rüyasında Melih’le birlikteydi. Her zaman buluştukları o tepecikteydiler. Ufka bakıyorlardı hiç konuşmadan.Soru soruyordu arada bir Melih’e ama yanıt alamıyordu.Susuyordu Melih.Sadece gözlerinin içine bakıyordu birkaç saniye sonra tekrar ufka bakıyordu.
Kapının açılmasıyla uyandı. Nöbetçi doktoru çağırıyordu hemşire:
-Doktor bey araba kazasındaki hasta…
Doktor fırladı yerinden.Zeynep de arkalarında koştu. Doktor içeri girdi.Zeynep’i içeri almadılar. O da camın yanına koştu. Kalp atışlarını gösteren cihaza takıldı gözleri yüzündeki acı ifadeyle. Düz çizgiydi. Doktor kalp masajı yapıyordu.Kapıya doğru koşmaya başladı. O kapıya geldiğinde doktor çıkıyordu. Melih’in üzerini örtüyorlardı.En son duyduğu şey doktorun ‘iç kanama’ dediğiydi.Bayılmıştı.
Kendine geldiğinde ablasıyla babası vardı. Yalvarırcasına:
-Ne olur rüyaydı deyin. Dedi.
Gözlerini kaçırdılar.Rüya değildi.Ölmüştü.Yoktu artık.
Bir ay geçmişti olayların üzerinden. Yemiyor içmiyordu Zeynep. Kimseyle konuşmuyordu kolay kolay. Bir sabah herkes uyurken kalktı.Beyaz elbisesini ve ayakkabılarını giydi. Issızdı sokaklar. Kasabayı çıkan yola doğru ilerledi.Hiçbir şeyi görmüyor duymuyordu. Solgun yüzü, feri gitmiş gözleriyle, suratı ifadesiz bir şekilde ulaştı tepeciğe. Kolye elindeydi. Uçuruma doğru ilerledi. Gözlerini kapattı.Bir ses ‘Dur’ dedi.Gözlerini açtı.Karşısında duruyordu. O’ydu.
-Ölmek mi istiyorsun?
-…
-Cevap ver bana.
-Sen yokken,hatta karşımda duran gerçek bile değilken niye yaşayayım?
-Ben gerçeğim Zeynep.Ben hala senin zihninde,kalbinde yaşıyorum.Sen burada olmamı istediğin için buradayım.Hatırlıyor musun hastanede neler dediğini bana?Sana ihtiyacım var diyordun.O zaman değil, şimdi bana ihtiyacın olduğu için buradayım. Yaşamak zorundasın. Düşlerini karartan kabuslara inat hayal kurmalısın güzel günlere dair. Sana en büyük acıları tattırarak ağlatan hayata gıcıklık olsun diye gülmek zorundasın. Yaşamak zorundasın Zeynep.
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu Zeynep’in.
-Hayır gerçek değilsin.
-Peki o zaman Zeynep.At hadi kendini.Ne geçecek eline? Bana mı kavuşacaksın? Ben senin kalbinde,zihninde yaşıyorum Zeynep. Öldürecek misin beni?
Hemen kafasının üzerinden bembeyaz bir güvercin geçti Zeynep’in. Gayr-ı ihtiyari kaldırdı kafasını.İndirdiğinde yoktu Melih.Gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı.Ve açtı gözlerini.
Bir adım daha yaklaştı uçuruma. Rüzgar yüzünü okşuyordu yavaşça. Beyaz elbisesi dalgalanıyordu. Parmaklarında asılı duran denizkızı sallanıyordu hala…
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #130
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Aşk üstüne . . .
Aşk cesaret ister, kocaman bir yürek ister.
Aşk hayata karşı işlenilen en doğru suç ortaklığıdır,
Aşk hayatın tekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır. Ondan
korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz. Ve elbette Aşkı suçlamak, yargılamak,
karalamak inkar etmek de asla yakışık olmaz
Niçin aşk ?
Nedir bu aşk denilen şey, elle tutulmaz gözle
görülmez bir şeyse nedir bu yaşanan somut acılar, güzellikler ?
Tek başına aşkı tanımlamak her şeyden soyutlamak mümkün mü ? Hayır !
Nedir şu aşk. . . ?
Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir, bu yüzden de kalpleri ne
zaman ele geçireceği hiç belli değildir. Daha ne olduğunu bile anlayamadan
onun hükümdarlığına giriverirsiniz.
Aşk; en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten. Onu
anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur, "Aşık oldum"
dediğiniz an akan sular durur, küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla
anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir.
Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer ve kime neden aşık olduğumuzu
anlayabilseydik,aşkın sırrını da çözerdik herhalde. Ama o zaman da aşkın
insanı alıp götüren büyüsü tamamen kaybolurdu. Aşk hayata karşı işlenen en
güzel ve en doğru suç ortakIığıdır,
Aşk hayatın bütün tekdüzeliğine, bütün sıradanIığına en soylu
başkaldırıdır. Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz. Ve elbette
yasanılan aşkı suçlamak ,yargılamak, karalamak, inkar etmek de aşka yakışık
kalmaz. Bu önce haksızlık, kendinize saygısızlık olur. İnsan sonuna kadar
savunmalı aşkını, karşılık görmesede, acı çekeceğini hissetsede, yarın
terkedileceğini bilsede, ailesini karşısına alacağını bilsede taviz
vermemeli aşkından, "Seni Seviyorum" diyebilmeli göğsünü gere gere.
Aşk iste o zaman aşktır. Ve bunun dogrusu yanlışı yoktur, zaten aşkın
kendisi doğrudur, kime karşı duyuluyorsa bu aşk, doğru insanda işte odur.
Aşkın zamanı yoktur, hep hazırlıksız yakalar insanı. Evli olmanız,
sevgilinizin olması, bir ayrılığın taze yaralarını kurutmaya calışmanız,
bağlılıktan korkmanız, ailenizden çekinmeniz, hatta sevilenin hapse girmesi
bile onun hiç mi hiç umrunda değildir. İşte aşk bütün bunlara tek başınıza
karşı gelebilme yurekliliğidir, belkide yeni hayata geçebilme yolu...
Aşkın ne zaman gelebileceği belli olmadığı gibi, ne zaman gideceği de hiç
belli değildir. Fazla vakti yoktur onun, uzun süre beklemeye ve bekletilmeye
tahammülü de yoktur. Bir başka göze bakmaya, bir başka tene dokunmaya
başlaması o kadar da zor değildir...
Aşktan değil, onun kaçmasından korkun ve doğruluğuna yanlışlığına bakmadan
sonuna kadar savun aşkını. Biliyor musunuz , hayat zaten kocaman bir yalan,
bu kadar sahteligin içinde gerçek ve doğru olan tek guzellik AŞK.!!. Lütfen
ona haksızlık etmeyin ...