Arama

Anlayana - Sayfa 74

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 623.784 Cevap: 3.995
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mart 2007       Mesaj #731
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tükenen kelimeler

Sponsorlu Bağlantılar

Beynimin en ücra köşelerine kadar
sakladığım kelimelerimin
beyaz sayfalara düşmeden önceki halidir
çilemin asıl başlangıç yeri

yazdıkça çekilen çekildikçe yazılan
kadere inat dönme meselesini unuttu gidenler
bir haber ver sarf ettiğin bu kaçıncı yürek
kaçıncı şehir değiştirişin uykusuzluğunun sebebi yollar
dilerim ki huzursuzluğunun da intikamını alsın

malum söz tükenmez öz tükenmeyince
eğri kalem doğruyu nasıl yazsın
altı üstü ettiğini çekiyorsun
haksızda sayılmazlar hani iki noktayla bir ünlem
koyup yanı başımızdan geçenler

sessiz bir koyda hep aynı çocuğun
gözlerini ıslatıyor hayat
sebepli sebepsiz gidiveriyorsun ya

pamuk tarlası bulutlarda gözlerimi
sınırsız ama sorumlu özgürlüğüne bıraktım
yanıldıklarına inat döndün sen
biz hep buradaydık buradayız

aşkı benden bizden bil ve olanların tümünü unut
doğru adamlar sıkışınca doğru atlara binip gitmezler

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mart 2007       Mesaj #732
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

siir10143
Sponsorlu Bağlantılar


Bir akşamüstü bir rüzgâr yapıştı belime, içtik beraber.
Sarhoşluk daha çok acıtır dedi, gözleri yaşararak.
Önce inanmadım.
Sonra kudurdu, kudurdu.
Başım döndü, bağırdım...

"Sen, giderken gülüm izlerini silmeyi unuttun.
Sen, giderken bitanem, bende bıraktıklarını almayı unuttun.
Sen, giderken aşkım, sen hâlâ bendeydin.

Çalan bir müzik parçasının sözlerinde unuttun kendini.
Bir ağustos akşamında unuttun beni ve seni.
Süzülen damlaların sıcaklığında,
Sensiz bir gecenin sabahındaki hıçkırıklarda unuttun seni.
Terasda içilen bir bardak çayda
ya da bir bardak birada unuttun.
Bir mangal ateşinin sonrasında, yanmış közlerde unuttun.
Beyoğlu'nun o güzel sokaklarında,
O ıssız kalabalıkda unuttun kendini.
Söylenen yalanlarda, 'iyi ki varsın'larda unuttun seni ve beni.
Geceleri baktığımız o yıldızlarda unuttun bizi.

Bir daha birlikde çıkamayacağımız Yeniköydeki
çay bahcesinde, Papatya'da unuttun bizi.
Adını bir türlü koyamadığın
gelecekdeki güzel günlerimizde unuttun.
Beraber yakılan sigaralarda unuttun bizi.
Sen giderken bitanem,
SENİ BENDE UNUTTUN !!!."

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
7 Mart 2007       Mesaj #733
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hadi...

Yağmur yağsa ıslanır salkım saçak
Ellerinde büyür mahzun çiçekler
Mahzun bir hal alır bakışların
Gözyaşların titrer yanaklarında gezinirken
Elimi uzatırım alayım diye isyanını
Susturursun ellerimi gelmesin diye
Oysa iki yanım masum gökler kadar
Ne yağmur var gözlerimde ağlayan
Ne de sitem var dudağımda kanayan
Anlıyorsun işte durağan bir sevdakeş
Çelimsiz bedenim yüreğine kilitli
Akıl desen bin bir soru içinde cevapsız
Geceler aydınlandı ümitlerimin her biri
Bir girift alacası yalnızlığım
Ve yorgun bir tebessüm her yanım
Kapansa gözlerim hayali vurur sesinin
Ne uyurum ne de ölürüm yok uğruna
Bir sen vardın evvelinde hasretinin
Bir sen varsın damarında sevdanın
Damla damla susuyor bakışlarım
Şimdi gidiyorum yüreğinin mahzenine
Bırak bu kez ben öleyim dudağında
İsmimi alıp göm yasak satırlarına
Bana yol ver gözlerinde öleyim
Bana yol ver ellerinde biteyim...

İstanbul - 05.06.2002
Harun Mutlu
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Mart 2007       Mesaj #734
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SUS

Kelimeler firarda bu gece,öfkesine yenildi.
Yazdıkça yaşlanan kalem.
Yoruldukça kine dönüşen bakışlarım!
Ya gel bana yada....sus yüreğim!
Bana gelecek yollarına zift döküp yak!

Her hikayenin vardı bir sonu!
Peki bizim hikayemizin sonu ne olacak!
Bir türlü ayakta tutamadığımız serzenişler.
Dağınık bir aşk buruk bir kadın!

hayat canımı acıtıyor,soğuk kış geceleri!
göz ucuyla sevdalandık her şeye.
birbirimizi okşarken hangi yarayı kanattık!
kimi hissettik dokunurken narin tenimizde..!

O eflatun renkli kadını nereye gömdün şimdi!
Seni alıp giden kimdi!?
Yakalandığın amansız ihanetler
Terk ettiğin kadın..!

Kimdi o hangi ülkeden kovulmuştu sana
Sabahları en çok nerenden severdi seni
Söyle bu şehre ihaneti kim getirdi
İhanet kokuyor kirpiklerin!
Yada susmalı artık her şey...!
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Mart 2007       Mesaj #735
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi

İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi

Miskin adem-oğlanını
Benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür gibi
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi

Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi

Bir miskini gördün ise
Bir eskice verdin ise
Yarın anda sana gele
Hulle donun biçmiş gibi

Yunus Emre bu dünyada
İki kişi kalır derler
Meger Hızır, İlyas ola
Ãb-i hayat içmiş gibi
Yunus Emre
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Mart 2007       Mesaj #736
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kapje7
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Mart 2007       Mesaj #737
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Çare Yok!

Görmeden tan yerine düşen ışığı daha
Yumduk gözlerimizi, uçtuk meçhul sabaha
Zannettik doğar güneş, erişiriz felaha
Yazık! evdeki hesap uymadı hiç çarşıya
Istırapla, çileyle kaldık karşı karşıya...

Bilmedik ki, zamansız açan çiçekler solar
Düşünmedik, davul da dengi dengine çalar
Ah güzelim! Çare yok, durulmaz artık sular
İşte acı reçete: Taş basmak bağrımıza
Feryat etme boşuna, ses gelmez çağrımıza.

Ben taç yaptım çileyi aşkımızın başına
Neşe maskesi taktım gözlerimin yaşına
Müebbet hapis verdim kızdım gönül kuşuna
Kaderin kucağına atıverdim kendimi
Tozpembeye boyadım kömürleşmiş rengimi.

Ekmeğimiz kor olsa; yaksa, kavursa çile
Gösterme aşkımızı, hattâ kendine bile!.
Pırıl pırıl duygular n’olur düşmesin dile
Bilinmesin sırrımız, kalsın altın kafeste
Hem bugün, hem de yarın, hem de en son nefeste.

Ağustos 2001
Cemal Gören
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #738
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
USULCA SEVMEK


usulca sevmeli insan
topuluca firar etmeli acılardan
dokunmalı ilk kıvılcımlardaki heyecanlar
adımlarlarımızdaki içtenliğe

usulca sevişmeli insan
tenin tutsaklığında yazılmalı şiirler
ve yastıkların uzantılarında
serpilmeli ay ışığı odaya

usulca akmalı gece sabaha
yağmuru içirdiğimiz rüyalar hatırına

seyre dalmalı hayata
arka arkaya sıralanmış üzüm tanelerinden

dudaklarımızda yoğunlaşan
ve yoğunlaştıkça anlamlaşan kelimelerimizden
yeniden oluşmalı doğa

usulca sevmeli insan
aydınlık kokan sabahlara
ve umutlara
merhaba diyebilmek adına

akasya - avatarı
akasya
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #739
akasya - avatarı
Ziyaretçi
atı alan üsküdarı geçti
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #740
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Biri Aşkı Kurtarsın


Penceremin önü kaldırım ve kaldırım sarmaş dolaş sevgili dolu… Nispet yapar gibi geçiyorlar kapımın önünden. Havalar soğudukça daha bir sokuluyorlar birbirlerine. Ama olmaz ki. Bir kıskançlık bürüyor ilk etapta insanın gözünü. Kızları süzüyorum önce eksilerim artılarım dökülüyor ortaya bir bir. Kirli çamaşırlarımı toplar gibi saklıyorum hemen dökülenleri kimse görmeden. Kızların yüzlerini, erkeklerin sevgi dolu bakışlarını kazıyıp gözlerime güne dalıyorum.
Ertesi gün yine aynı pencere, yine aynı kaldırım. Şu geçen hafta sevgilisine kur yapan kız değil miydi? Cama bir nefes üfleyip siliyorum, belki gözlerim bulandı deyip. Evet, evet ta kendisi. Ama oğlan değişmiş! Saçlarını mı boyattı acaba? Daha dikkatli bakıyorum. Ama bir hafta da birkaç yaş atmış olamaz herhalde. Bakarken arkalarından, sarılıp öpüşleri kalıyor gözümde bir de bakışlarımdaki şaşkınlık. Şaşkınlığı bırakıp güne yol alıyorum yine bir başıma.
Güneşin ışıkları değsin gözlerime deyip yine koşuyorum pencereye. Hiç bıkmaz mı bu aşıklar yada çekinmez mi bakışlardan? Pencere aynı pencere… Kaldırım aynı kaldırım… Üç gün önce gördüğüm erkek ilişiyor bu sefer gözlerime. Ama kız o değil bu seferde. Şaşkınlığım kat kat artıyor.
Ben mi zamanın gerisinde kalıyorum yoksa aşk mı zamana yenik düşüyor?
Belki de aşk tüketiliyor ruhsuz sarılmalar, sahte dokunuşlarla.

Erkek kızı görüyor, kız erkeği. Gözler buluşuyor bir çekim başlıyor, yenilerin deyimiyle “elektrik alıyorlar”.Ve mıknatıs gibi yapışıyorlar birbirlerinin dudaklarına. Adı aşk oluyor.
Ve seni seviyorumlar geliyor ardı sıra. Aşk adına bilinen, duyulan ne varsa yaşanıyor ışık hızıyla ve birkaç günde “aşk bitti” “sevgi bitti”ler başlıyor. Arkalarından seslenmek geliyor insanın içinden “durun daha tanımadınız birbirinizi” ama nafile… Kız başka erkeğin kollarına erkek başka kızın dudaklarına gidiyor.
Aşk kavramlarım karışıyor. Sevgi anlayışım bu işe şaşıp kalıyor. Oysa bu kadar kolay mı sevmek? Dokunmak, alışmak… Ben dün bir hevesle aldığım cekete bile alışamamışken henüz. Onu bile sevmeyi beceremedim ben. Oysa kıyafetler kadar bile uzun sürmüyor aşkların ömrü.
Gözümü açıyoruz seviyoruz birini. Gözümüzü kapayıp tekrar açtığımızda bir başkasına aşığız. İnanmak kolay mı? Hırs mı bürüdü insanların gözünü, yoksa hiç mi tatmin olmayan egolar dolaşıyor ruhlarda?

Ben artık pencereye yanaşmıyorum ya da süzmüyorum aşıkların yüzünü. Zaten biri sabit diğeri değişken aşklarda. Ve aşklar bir kelebeğin ömrü kadar uzun değil bu günlerde.

Zaten ben de bir dala tutunup orda kalmayı dileyenlerdenim. Ama gerçek aşk tükeniyor kısa dönem aşkların gölgesinde.
Eski aşklara duyulan bir özlem sarıyor insanı ve çığlık patlıyor ardından “biri aşkı kurtarsın!”.

Ve biri soru kalıyor şaşkınlığımın ardında.

Sen hangi taraftasın kısa aşklara konan aşk böcüğü mü yoksa uzun soluklu aşkın ardında yüreğine mola verip gerçek aşkı bekleyen sayısı azlardan mı?




Melda Abidin