Arama

Ateş

Güncelleme: 10 Ocak 2020 Gösterim: 16.561 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Aralık 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ateş

Ad:  ateş.gif
Gösterim: 2019
Boyut:  105.4 KB

bir maddenin çevreye ısı yayarak ve genellikle alev çıkararak hızla yanması, insanın kullandığı en temel araçlardan biridir. Ateşin denetim altına alınması, uygarlığa giden yolun başlangıcı olmuştur.
Sponsorlu Bağlantılar

İlk ateş kaynağı, kuşkusuz toprağa düşen yıldırımdı. Doğada böylece kendiliğinden oluşan alevler, uzun çağlar boyunca ateşin tek kaynağı oldu. İÖ y. 500 bin yıl önce yaşayan Pekin insanının ateşi kullandığı kesindir. Ama 1981’de Kenya’da elde edilen bazı bulgular, ilk ateş kullanımının 1 milyon 420 bin yıl öncesine değin gidebileceğini göstermektedir. Neolitik insan, delgi, bıçkı gibi sürtünme sağlayıcı aletler kullanarak ya da piritleri çakmaktaşına sürterek ateş yakma tekniklerini
ancak İÖ 7000’lerde öğrenebilmiştir. Ondan sonra bile, ateşi sürekli yanık tutmak, her defasında yeniden tutuşturmaktan daha kolay sayılmıştır.

Ateşin ilk kullanım biçimleri.


Ateşi denetim altına alan ilk insanlar, çeşitli yararlannı zamanla öğrendiler. Ateş, yalnız sıcaklık vermekle ve yemek pişirmekle kalmıyordu. Av hayvanını ya da savaş sırasında düşmanı istenen yöne sürmek, zararlı böcekleri öldürmek, böğürtlen toplamak, avı daha kolay görüp vurabilmek için ormandaki çalılıkları temizlemek gibi amaçlarla da kullanılabiliyordu. Zamanla, çalılıkları yakarak daha iyi otlaklann oluşturulabileceği, böylece av hayvanı sayısının da artacağı görüldü. Neolitik Çağda, İÖ y. 7000’lerde Ortadoğu’da tarımın gelişmesiyle, çalılıkların ve ağaçların temizlenmesi daha da önem kazandı. İlk tarımcılar, ateş yakarak tarla açmaya ve elde edilen külü gübre olarak kullanmaya başladılar. “Milpa” ya da “yık- yak ekimi” denen bu uygulama, günümüzde birçok tropik alanda ve bazı ılıman bölgelerde sürdürülmektedir.

İklim, jeoloji ve öteki yerel koşullar dolayısıyla, geniş çaplı yakımların doğal görüntü üzerindeki etkisi her yerde farklı oldu. Örneğin Yenidünya’da, kireçli zayıf toprağın yık-yak tarımıyla bağdaşmaması yüzünden toprağın verimsizleşmesi sonucunda, Yucatân’daki büyük Maya kentleri terk edildi. Buna karşılık Kosta Rika yanardağlarının yamaçlarındaki derin gözenekli topraklar, üzerindeki ağaçlar yakılarak temizlendi ve binlerce yıl verimden düşmeksizin ekilebildi.

Aynı uygulama, Kuzey Amerika düzlüklerindeki ormanları yok ederek, en azından gelişmesini önleyerek bu alanları otlağa çevirirken, başka koşullar altında, ağaç yetişmesine çok uygun açık alanlar yarattı. Afrika savanlarındaki dağınık akasyaların, Hindistan ve Birmanya’daki değerli tik ağacı ormanlarının ve ABD’nin güney eyaletlerindeki uzun yapraklı çam ormanlarının bugün de varlığını sürdürebilmesi, ağaç aralarındaki ot ve çalıların düzenli aralıklarla yakılmasının sonucudur.

Ateş üretimi.


Ateşin denetim altına alınmasından bilinçli üretimine geçiş, yüzbinlerce yıl alan büyük bir adım oldu. Ateş üretmek için geliştirilen buluşların sayısı da, çeşitleri de pek çoktu. Neolitik Çağa değin insanoğlunun ateş yakmayı bildiğini gösteren bir kanıt yoktur. Ateşin yakıtabileceği düşüncesini uyandıran ilk kıvılcımın, çakmaktaşını piritlere sürterken mi, yoksa ağaç içinde delik açmaya çalışırken mi çaktığı bilinmemektedir.

Avrupa’daki Neolitik yerleşim bölgelerinde, çakmaktaşı ve piritlerin yanı sıra ateş delgileri de bulunmuştur. Alaska’ da Eskimolar, Tierra del Fuego’da da Onalar, kıvılcım çıkarmak için çakmaktaşı ve piritten yapılmış aletler kullanırlardı. Tarihöncesi ve sonraki ilkel toplumlarda en yaygın ateş yakma yöntemi sürtmeydi. Sert ağaçtan yapılmış sivri bir çubuk olan ateş delgisinin avuçta sıkıca tutularak daha yumuşak bir ağaçtaki deliğin üstüne bastırılıp döndürülmesi, neredeyse evrensel bir ateş yakma yöntemidir. Ateş sabanı ve ateş bıçkısı, sürtme yönteminin Okyanusya, Avustralya ve Endonezya’da yaygın olan biçimleridir. Eskimolar, Eski Mısırlılar, Asya halkları ve bazı Amerika Yerlileri, zamanla mekanik bir ateş delgisi geliştirdiler.

Bambudan yapılmış küçük bir tüp içindeki havanın sıkıştırılmasıyla ısı ve ateş üreten ateş pistonu, Güneydoğu Asya, Endonezya ve Filipinler’de geliştirilip kullanılan karmaşık bir aygıttı. 1800’lerde, bundan tümüyle bağımsız olarak Avrupa’da da metalden bir ateş pistonu geliştirildi. İngiliz kimyacı John Walker, içinde fosfor sülfat bulunan ve sürtülünce yanan kibriti 1827’de icat etti. Onun yaptığı ilk kibrit, bugün kullanılan kibrit ile temelde aynıydı.
Eski halklar arasında ateş yakmayı hiç öğrenmeyenler yalnızca Andamanlılar ile birkaç Pigme kabilesi oldu.

Dinde ve felsefede ateş.


Dinsel ayinlerde yakılan-kutsal ateşler, gene bu törenlerde kullanılan ateş delgileri, dünya mitolojisindeki sayısız ateş tanrısı, insanlık tarihinde ateşin taşıdığı önemin başka göstergeleridir. Eski Veda metinlerinde “ateş” anlamına gelen Agni, insanlarla tanrılar arasındaki haberci niteliğinin yanı sıra kurbanlık ateşin kişileşmiş biçimidir. Brahmanlar, Agni’ye tapmak için günümüzde de evlerinde kutsal bir ateş bulundurmak zorundadırlar.

Eski Romalılar da Ateş ve Ocak Tanrıçası Vesta’ya hizmet eden bakirelerin sürekli yanık tuttuğu kutsal bir ateşi evlerinden eksik etmezlerdi. Yunanlılar, Hestia’nın kutsal ateşini özenle korur, bir yere göç ederken yanlarında taşırlardı. İran’daki Zerdüştler, dinlerinde ateşe en önemli yeri verir, varlığın temelini oluşturan en ince doku, en kudretli ve kutsal güç olarak ona tapınırlardı. Zerdüştlere göre ateş, insanlara doğrudan gökyüzünden gönderilmiş ve Tanrı’nın eliyle tutuşturulmuştu. Bir bakıma Hz. İbrahim, İsrailoğullarmın, Ateş Tanrısı Molek’e çocuk kurban ederek tapınmalarına karşı çıkan bir reformcuydu.

Sibirya’da ilkel Koryak ve Çukçi halkları ile daha gelişmiş olan Buryatlar, her türlü pisliği ve kirli sayılan nesneleri ateş ve ocaklardan uzak tutarak ateş tanrısını yüceltirlerdi. Kirletici şeylerden ateşi sakınmak gerektiği, Afrika’nın bazı yörelerinde, Kuzey ve Güney Amerika’da ve öteki bazı bölgelerde de yaygın bir inançtı. Meksika’da Aztekler ve Peru’da İnkalar, ateş tanrılarına tapınmak için kutsal ateşler yakarlardı. İnkalar, güneş ışınlarını içbükey bir metal aynayla bir noktada toplayarak kutsal ateşi tutuştururlardı.

Yunanlı büyük bilgin ve filozoflar da mistik din adamları gibi ateşe önem verirlerdi. Örneğin Aristoteles, ateşin, su, toprak ve hava ile birlikte yaşamın ve bütün nesnelerin dört temel öğesinden biri olduğu görüşündeydi. Platon, Tann’mn, dünyayı yaratırken bu dört öğeyi kullandığına inanıyordu. Herakleitos, ateşi, yaratmanın temel gücü sayıyordu.

Türklerde ateşle ilgili inanç ve gelenekler

.
Türkler arasında ateşin çok eski ve köklü bir yeri vardır. Özellikle Altay kavimlerinde, Yakutlar, Başkırtlar ve Kırgızlarda ateşle ilgili pek çok inanç ve geleneğin varlığı saptanmıştır. Bu inanç ve geleneklerin başta Anadolu olmak üzere Türklerin yaşadığı tüm bölgelerde az çok değişmiş de olsa bugün de yaşadığı bilinmektedir.
Altay Türklerinin efsanelerinden birinde Tanrı Ülgen’in yeryüzüne gönderdiği “kişi” için et yemeyi buyurduğu, ona ateş yakmayı ve eti ateşte pişirmeyi öğrettiği ifade edilmektedir. Ülgen, gökten indirdiği biri kara, biri ak iki taşın arasına ufalanmış kuru ot koyarak taşları birbirine vurmuş ve otların alev almasını sağlamıştır. Bu yüzden Altaylılar ve Yakutlar için kutsal ateş, çakmaktaşı ile tutuşturulan ateştir.

Şaman dualarında tanrısal bir güç olarak kabul edilen ateş, bir ana ya da baba olarak betimlenir; kendisine uzun uzun yakarılır ve türlü konularda, özellikle de kötülükleri, kötü ruhları kovmada yardımı istenir.

Ateş ve onun ayrılmaz öğesi olan ocak, başta Altaylılar ve Yakutlar olmak üzere öteki Şamanist toplumlarda ve özellikle Moğollarda birtakım yasaklara da konu olmuştur. Ateş su ile söndürülmez, ona küfredilmez ve tükürülmez; onunla oyun oynanmaz. Bu inançların Anadolu’da da birtakım İslami kılıklara bürünerek süregeldiği bilinmektedir. Ocak, kutsal ateşin yakıldığı bir yer olarak önem taşıdığı gibi, ocağın yanması ve tütmesi de soyun sürmesi açısından önem taşır. Göktürk ve Moğol hükümdarlarına gelen elçiler, iki ateş arasından geçirilir ve böylece onların ülkeye sokacakları kötülüklerin önlendiğine inanılırdı. Bu inanç ve uygulamanın Türkler arasında Müslümanlığın kabulünden sonra da görüldüğü bilinmektedir.

Başkırtlarda ve Kırgızlarda ateş, hastalıkların sağaltılmasında önemli bir yardımcı güç olarak görülürdü. Tutuşturulmuş bir yağlı paçavra “alas, alas...” denerek hastanın çevresinde dolaştırılırdı. “Alaslama” diye adlandırılan bu gelenek, Anadolu’da “alazlama” biçiminde yaşamakta ve ateşle temizleme uygulanmaktadır.

Eski Türklerde evlenme törenleri içinde ateşin de önemli bir yeri vardı. Gelin ve damat ateş karşısında dua ederler ve böylece onun gücüne ve kutsallığına sığınırlardı. Ant törenlerinde de ateşe yer verilirdi. Yakutlar ant sırasında ateşe yönelirler ve özel bir dua ile bu törene son verirlerdi. Kurban kesilirken hayvanın küçük bir parçasını ateşe atmak, ateşle fala bakmak, ölüm ve yas törenlerinde özel bir ateş yakmak da eski Türk inanç ve uygulamaları arasında yer alıyordu.

Özellikle ateşe bakarak geleceğe ilişkin yorumlar yapmak Türkler arasında çok yaygındı. Hükümdarlar için özel olarak yakılan ateşten yükselen alevlerin rengine göre çeşitli yorumlar yapılırdı. Alevin yeşilimsi olması bol yağmur ve bol ürüne, kırmızı olması savaşa, sarı olması hastalığa ve salgına, siyah olması da hükümdarın öleceğine ya da uzak bir yere yolculuk yapacağına işaret sayılırdı. Halk arasında da ateşin yanış biçimine, çıkardığı sese, külün ve korların durumuna göre yorumlar yapmak yaygın bir gelenekti.

Bugün de Anadolu’da hava karardıktan sonra ya da sabah erken saatlerde evden eve ateş vermenin doğru sayılmaması, yılın önceden belirlenmiş kimi günlerindeki eğlencelerde yakılan ateşin üzerinden atlanması, hastaların ve yeni doğmuş çocukların kısa bir süre ateş karşısında tutulması gibi ateşle ilgili birçok inanç ve gelenek yaygın olarak sürüp gitmektedir.

Ateş ve uygarlığın gelişmesi.


Çakmaktaşı, çakmak, fosforlu kibrit ya da elektrik kullanarak artık kolayca elde edilen ateşin insan yaşamının parçası haline gelmesi ile, çağdaş uygarlıklar ateş yakmayı çok doğal sayar oldu. Oysa Paleolitik Çağda tropik ormanlarda avcılık yapan insanoğlunun Neolitik Çağda köylere yerleşerek çiftçilikle uğraşmaya başlamasında ateşin ilk kez denetim altına alınmasının oynadığı rol, sonraki 10 bin yıl boyunca da sürdü. Uygarlığın gelişiminin her evresinde ateş bu önemini korudu.

Başlangıçta yiyeceklerin pişirilmesine, toprağın temizlenmesine, ısı sağlamaya ve mağaralar ile kovukların aydınlatılmasına yarayan ateş, daha sonra topraktan çömlek yapımında, renkli taş parçalarından bakır ve kalay elde edilmesinde, bunların birleştirilerek önce tunca (1Ö y. 3000), sonra da demire (İÖ y. 1000) dönüştürülmesinde kullanıldı. Modern teknoloji ve bilim tarihi, büyük ölçüde ateşten sağlanarak insanoğlunun kullanımına sunulan enerji toplamında sürekli bir artış olarak nitelenebilir. Enerji üretimindeki artışın büyük bölümü, hem miktarca, hem çeşit bakımından ateş kullanımının artmasıyla sağlanmıştır. Atom enerjisinin denetim altına alınması, ateş kullanımında atılan son adım sayılabilir.

BAKINIZ
Ateş Nedir?
Alev Nedir?
İnsan vücut sıcaklığı (Vücut ısısı)
Son düzenleyen Safi; 10 Ocak 2020 00:03
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Aralık 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Doğadaki yaşam mücadelesinde sudan sonra en gerekli olan şey ateşdir.Ateş sayesinde ısınırız,yemek pişiririz,geceleyin güvenlik sağlarız,suyu mikroplardan temizleriz,yerimizi belli etmek için kullanırız.
ATEŞ NASIL YAKILIR.
Sponsorlu Bağlantılar
Ateşin oluşabilmesi için kıvılcım veya çok yoğun ısı ve bunların hemen tutuşturabileceği kav denilen malzemeye ihtiyacımız vardır.Ateşin yakılmasında iyi havanın önemi inkar edilemez.İyi havalarda edineceğimiz ateş yakma deneyleri ile ancak yağmurlu ve nemli havalarda bunu başarabiliriz.Tabiattan ateş yakabilmemiz için gereken malzemeleri kolaylıkla bulabiliriz.

KAV


Bir kıvılcımla dahi kolayca tutuşabilecek malzemedir.Hafif , gevşek ve kuru ağaç kabukları,kuru otlardan ince ve küçük parçalar,kuru yosunlar,küçük kuş yuvalarındaki tüyler ve çeşitli kuru bitki lifleri kav için idealdir.Kav bulamadığımız taktirde kuru pamuklu giysilerimizi ince liflere ayırarak elde edeceğimiz pamuk yığını iyi bir kavdır.Kuru gazete kağıdı lifleride bir kavdır.Benzin,fişek veya mermi mühimmatıda dikkatli kullanılırsa iyi bir tutuşturucudur.

Çeşitli kav tipleri
  • Çeşitli kuru otlar
  • Kuru Yapraklar
  • Kuru ağaç kabukları
  • Kuru yosunlar
Kuru mantarların dış kabukları atıldıktan sonra içteki destek lifleri kav için kullanılır.Kuru otlardan hazırlanmış yığındaki lifler çok çabuk ateş alabilir.Yağışlı havalarda ağaç kabuklarının içi,ölü ağaç gövdelerinin içi iyi kavdır.Kuru ve ölü yusunlar iyi kavdır.En iyi yosunları ağaç gövdeleri üzerinde bulabilirsiniz.Kuru yapraklar bütün veya parçalanmış olarak kullanılabilir.Buna benzer yapraklara rasladığınızda varsa naylon torbaya koyarak yanınızda bulundurun.

Kavın Tutuşturulması


Hazırladığıız kavı eğer elimizde bir parça çelik(cep çakısı gibi) var ise doğada sık bulunan çakmaktaşına vurarak çıkan kıvılcımla tutuşturabiliriz.Bu kıvılcımla en iyi pamuk tutuşmaktadır.Hafif yanmayı yavaş üfleyerek desteklemek gerekir.

Fotoğraf makinası veya bir dürbünden sökebileceğimiz ince kenarlı bir mercek ile güneş ışınlarını kav üzerinde odaklayarak kavı tutuşturabiliriz.Hafif yanmayı yavaş üfleyerek desteklemek gerekir.

Elimizde bir akü var ise,kablolarını birbirine değdirerek elde ettiğimiz kıvılcım ile kavı(eğer benzini tutuşturmak istiyorsanız çok dikkatli olun ve çok az miktar kullanın) tutuşturabiliriz.

Ağaçtan imal ettiğimiz yay ve matkap kullanarak kavı tutuşturabiliriz.
Yukardaki şekilde gibi bir yay ,bir ağaç çubuk,avucumuzu korumak için bir matkap başı ve bir ateş tahtası hazırlanacaktır.Ateş tahtası ve matkap kavak türü bir ağaçtan olması tercih edilir.Ateş tahtası 5cm kalınlığında,matkap tahtası 30-40 cm uzunluğunda , yay 75 cm uzunlukta ve 2 cm kalınlığında olmalıdır.Matkap çubuğunun, matkap başı içinde en az sürtünme ile dönmeli ve bu yer yağlanmalıdır.

Her iki ağacında kuru olması ve ölü ağaçlardan alınması gereklidir.Ateş tahtası üzerinde yapılan V şeklindeki çentik en önemli noktadır.Bu çentiğin matkap ucunun temas ettiği noktanın merkezine kadar açılmış olması gerekir.

En pratik duruş,sağ dizimizi yere koyarken sol ayağımızın ucu ile ateş tahtasının hareket etmesini önleriz.Sol elimizin avucu içindeki matkap başı ile matkap çubuğunu ateş tahtası içindeki kertiğe bastırırız.Sağ elimizde olan ve matkap çubuğunun üstüne bir kere dolanmış yayı ileri geri hareket ettiririz.

Yayı sanki testere ile tahta keser gibi ileri geri hareket ettirin.Tahta yeterince ısındığında duman çıkmaya başlıyacaktır.Döndürmeyi hızlandırdığımızda sol elle matkap üzerindeki basıncı artırmalıyız.Daha çok duman çıkmaya başlarken,ateş tahtası altına koyduğumuz ince plaka üstüne siyah renkli toz dökülmeye başlıyacaktır.Bu yığın yeterli miktara ulaştığında delgi ve tahtayı ince plaka üzerinden kaldırıp,bu siyah yığına elimizle yavaşça yelpaze yapmalıyız.

Bu yığında kıvılcım varsa yığın derhal kızarıp, parlıyacaktır.Bu yığını hemen kav üzerine dağıtmadan yerleştirmeliyiz.

Üflemeye başladığımızda bu kıvılcım kavı alevlendirecektir.

ODUN ÇEŞİTLERİ
Ateşi yakarken seçeceğimiz odun çeşitleri önemlidir.Yumuşak odunlar,örneğin köknar,elma,çoban püskülü çabuk yanarlar ve iyi ısı verirler.Bunları ateşi geliştirirken kullanmak gerekir.Pişirme yaparken veya uzun süreli ateş gerektiğinde sert odunlar lazımdır.Bunlar yavaş yanarlar ve dayanıklıdırlar.Kayın,huş ağacı ve meşe bu cins sert odunlu ağaçlardır.Odun bulamadığımız durumlarda kurumuş hayvan pislikleri,kuru deniz yosunları,kuru likenler,kuru turba yığınları acil yakıt gereksinimizi karşılarlar.

ATEŞİ KURARKEN KULLANILACAK MALZEME VE SIRASI
Ateşi kurarken öncelikle kavdan başlarız.Kav iyice tutuştuğunda üstüne ölü yapraklar,yaprak sapları ve çok ince dal parçaları koyarız.Bunlar tutuştuğunda ateşi çöktürmeden üstüne kızılderili çadırı şeklinde küçük dal parçaları koyarız.Bunlar yanarken ana yakıtımız olan kuru kalın dalları koyarız.Eğer ateş sabaha kadar muhafaza edilecek ise kalın kütüğü ucundan ateşe yerleştiririz.
  • İlk olarak kav konur.
  • Çıra olarak adlandıracağımız malzeme.Ölü yapraklar,çok ince dallar.
  • Küçük dallar konur.
  • Orta kalınlıkta olan dallar.
  • Ana yakıtımız olan dallar
  • Gece ateşi için kütükler.
ATEŞ YAKMA YERİNİN DÜZENLENMESİ
Ateş yakılacak yer hertürlü kuru yaprak,dal gibi yanacak maddelerden temizlenmelidir.Eğer zemin kuru otla kaplı ise zemine açılan çukur içinde ve çevresi taşla kapatılarak ateş yakılmalıdır.Emniyet açısından ateşin çevresindeki en az 1 metre çaplı alanda yanacak hiçbirşey olmamalıdır.Hava rüzgarlı ise ateş yerinin rüzgar yönünde ateşin sıçramaması için tedbir alınmalıdır.

Eğer zeminde su,buz ve kar varsa kalın dallardan hazırlanan platform üzerinde ateşinizi kurun.Ateşinizi her zaman ihtiyacınıza göre hazırlayın.Basit birşey için büyük ateş yakarak odununuzu israf etmeyin.

Ateşinizin etrafa sıçramasını engellemek için taşlarla etrafını çevirebilirsiniz.Bu taşları hiçbir zaman dere yataklarından almayın.Bu taşların içlerine su sızmış olabilir.Oluşan buhar nedeniyle bu taşlar patlıyabilirler.

Kayalardan yapacağınız bir koruma duvarı,ateşinizin rüzgarda hızla yanmasını ve odun stokunuzun azalmasını engeller.Ateşin ısısının size daha iyi yansımasını sağlar.Bu kaya duvarının boşluklarını çamurla kapayabilirsiniz.

ATEŞİN KURULMASI
Ateş yakacağımız zemin çimle kaplı ise,ateş yakılacak alanı bir kürek ucunu dört parmak derinliğinde saplıyarak işaretleyin ve zemini üç parmak derinliğinde ve çimeni toprağı ile birlikte halı gibi kaldırıp ve hava sıcak ise gölge bir yere koyun.Kamp bittiğinde ateş yakılan yeri düzenleyerek çıkardığımız çim halıyı tekrar eski yerine yerleştirin.Hava sıcaksa ve mümkün ise bu çimi ve toprağı ıslatarak bırakın.

*** DAİMA KULLANDIĞINIZ ALANI İLK GELDİĞİNİZ GİBİ VE TEMİZ OLARAK TERKEDİN ! ***
Ateşinizin tek bir kibritle sorunsuz yanmasını isterseniz,ateşinizi kurallara uygun kurmalısınız.Ateşi daima küçük hazırlayıp denetiminiz altında büyütün.Büyük kurulan ateşin sorunlarını çözmek, küçük ateşe göre her zaman daha zordur.Ateşinizi yaktıktan sonra,ateş toparlandıkça odun koyun.Çıkan ısının diğer odunları kurutup,tutuşturacağını unutmayın.Ateş kuvvetlendikçe yanabilecek kadar kalın dalları seçin.Daima en inceden yavaş yavaş kalın dallara geçiş yapın.Ateşin içine erken atılmış yanmamakta direnen kalın dallar var ise zorlamayın;bu dalları ateşin kenarına alıp daha ince dallarla ateşi takviye edin.Ortam ıslak ise ateşin yanına odun koyarak kurumalarını sağlayın.Hiçbir zaman yaş ağaç dalı kullanmayın.Hem yakmakta zorlanırsınız,hemde dumandan duramazsınız.Ağaçlık ve çalılık bölgede çevrenize dikkatli baktığınızda,daha önce önemsemediğiniz yüzlerce küçük dal parçacıklarının olduğunu göreceksiniz.İlk yanmadan sonra bunları kullanın.Bunlar hem kuru hemde yanmak için yeterince küçüktürler.

(TEEPEE) TARZI ATEŞ HAZIRLAMA TEKNİĞİ
Kızılderili çadırı tarzında kurulan ateş yakma tekniğidir.Kav ile tutuşturulan ince dalların alevinin daha kalın dalları tutuşturmasını sağlayan bu teknikte,ateşin yanıp kendi üzerine çökerek, kendini söndürmesinide engeller.
  • İnce dallardan kızılderili çadırı şeklinde iskelet hazırlanır.
  • Bu yapı daha kalınca dallarla desteklenir.
  • Daha kalın dallar konur.
  • Ön tarafta bir açıklık bırakırız.Bu açıklıktan kavı yerleştiririz.
  • Öndeki açıklıktan kavı tutuştururuz.
  • Öndeki açıklıktan ince dallar ile kavın yanması sürekli desteklenir.
ATEŞİN SÖNDÜRÜLMESİ
Yakılan her ateşin dikkatlice söndürülmesi gerekir.Söndürme işini toprak,su, ve karla yapabiliriz.Ateşi toprak ile söndürdüğümüzde içte yanan kısmın kalmadığından emin olun.Ateşi hiçbir zaman kendi halinde sönmesi için bırakmayınız.

ÇEŞİTLİ YANSITICILAR
Yapacağımız bu reflektör-yansıtıcı bizi hem rüzgardan korur.Aynı zamanda ateşin ısısını bize yansıtır.

Son düzenleyen Safi; 9 Ocak 2020 20:03
LaDymm - avatarı
LaDymm
Ziyaretçi
18 Şubat 2008       Mesaj #3
LaDymm - avatarı
Ziyaretçi
İnsanoğlu ateşi çok eski zamanlardan beri bilmektedir.Bundan yüz binlerce yıl önce Avrupa`da insanların yaşamış olduğu belirli mağaralarda,ocak niyetine kullanıldığından şüphe edilmeyen taşlar arasında kömür ve yanık kemik parçaları bulunmuştur.

Fakat insanoğlu ateş yakmayı nasıl öğrenmişti acaba? Bu soruyu ancak tahminle cevaplandırabilmekteyiz.İlk insan ateş yakmayı öğrenmeden öncede bunu nasıl kullanacağını, ateşten nasıl yararlanacağını biliyordu.Örneğin yıldırım kof bir ağaç kütüğünü yakıyor, bunun yakınındaki bir insan da kütükten sağladığı ateşi uzun süre muhafaza ediyordu.

Yukarda değinmiş olduğumuz gibi, mağara devri insanının ateş yakmayı nasıl öğrendiğine ilişkin tutarlı bir tahminde bulunabiliriz. Karanlıkta kuvvetle birbirine sürtülen taşların kıvılcımlar meydana getirdiğini mağara adamı muhakkak fark etmişti. Fakat iki taşı birbirine sürterek ateş yakabilmek, fikrinin doğması ve bunun uygulanması için nice kuşakların geçmesi gerekmiştir.

İnsanoğlu tarafından yakılan ilk ateş konusunda değişik bir tahmin daha vardır. Bu tahmin,günümüzde ilkel topluluklarda yapılabilecek bir gözlemle ilgilidir.Şimdi,sözünü ettiğimiz bu ilkel topluluklardaki bazı yöntemlere eğilelim. Alaska`da bazı kabilelerden yerliler, iki taş üzerine sülfür (kükürt) sürer ve bu taşları birbirine sürterler. Kükürt ateşlenince de,yanan taşı kuru otların veya ateş alabilecek başka şeylerin üzerine atarlar.

Hindistan`da ve Çin`de, kırık bir çömlek parçasına , bir bambu (kamış) çubukla sertçe sürtülür. Bambu çubuğun dış yüzü çok serttir ve çakmak taşı niteliklerine sahiptir. Eskimolar ise, alelade bir kuvartz parçasını, bir demir piriti parçasına sürterler. Kuvartz,bünyesinde silis bulunan bir nevi taştır. Gerek bu tür kuvartz gerekse silisli demir parçaları, Eskimolar`ın yaşadıkları çevrede çok yaygın ölçüde bulunur . Kuzey Amerika`da yaşayan kızılderililer arasında da, ateş yakmak için iki çubuğu birbirine kuvvetle sürtüştürmek çok yaygın bir yöntemdir. Örneklerden de anlaşılacağı gibi, bu uygulama ve yöntemlerin hepsi yaklaşık olarak aynı esasa dayanmaktadır.

Eski Yunanlılar ve Romalılar ise başka bir yöntemden yararlanırlardı. Bu yöntemin temel unsuru, güneşin ışınlarını belirli bir noktada odaklaştıran bir nevi mercekti.

Güneşin ışınları bu mercek sayesinde belirli bir noktada yoğunlaştırıldığı zaman, kuru bir ağaç parçasının yanmasını sağlayacak kadar ısı uygulanmış oluyordu.

Eski çağlarda ateşle ilgili olarak dikkati çeken bir şey de, birçok ilkel toplumlarda insanların "devamlı ateş"i muhafaza etmeleri,bu bakımdan gösterdikleri titizliktir. Şimdiki Meksika`da yaşayan eski Mayalar, Aztekler, tapınaklarında veya belirli yerlerde hiç sönmeyen,sönmesi ne meydan verilmeyen devamlı ateşler yakarlardı. Eski Yunanlılar, Mısırlılar ve Romalılar da, tapınaklarında aynı yöntemi uygulamışlardır.
Günümüzden 1 milyon 800 bin-220 bin yıl önce Homo habilis'ten sonra, günümüzden 1 milyon 800 bin yıl önce, Homo erectus adı verilen atamız ortaya çıkmış. Bilim adamları, Homo Erectus'a ait fosil kalıntılarını öncüllerinden daha erken bulmuşlar. Bu kalıntılar o güne dek ele geçirilen ilk dik durabilen insan kalıntıları olduğu için de ona, "dik duran insan" anlamına gelen bu ismi vermişler. Zamanla,daha önce yaşayan atalarımıza ait kalıntılar bulundukça, insanın zaten binlercce yıldır iki ayağı üzerinde dik yürüyebildiği, üstelik alet de yapabildiği anlaşılmış. Yani o kalıntılara dik duran insan ismini vermek için biraz acele edilmiş.

Atalarımızı tanıdıkça bu adlandırmanın erken olduğu akadar yetersiz kaldığını siz de göreceksiniz. Onlara,"dik duran insan" değil de"yerinde duramayan insan" denmesinin daha doğru olacağını anlayacaksınız. Çünkü yürüyebilen, alet yapabilen, meraklı bir canlı, önünde sonunda dünyanın kaç bucak olduğunu öğrenmek üzere yollara düşecektir. Onlar da öyle yapmışlar.

Kalıntılarını doğuda Java Adası'ndan batıda İspanya'ya kadar uzanan geniş bir alanda izleyebiliyoruz. Demek ki belli yerlerde, belli olanaklarla var olmaktansa, hakkında hiçbir şey bilmedikleri yerlere doğru, tabana kuvvet yola koyulmuşlar. Yola çıkmadan önce, ulaşım araçları değilse bile "el baltası" yanlarına almayı ihmal etmemişler. El baltası yapmak için, çaytaşından daha düzgün biçim verilebilen, fakat daha dikkatli ve özenli yontmayı gerektiren çakmaktaşını seçmişler. Zaman içinde bu işte uzmanlaşmakla kalmamış, yonga parçalarını da değerlendirerek yaptıkları aletlerle teknolojilerini ilerletmişler. Söz konusu el baltaları, o günün koşullarında neredeyse günümüzün ünlü İsviçre çakısı kadar işlevsel aletlermiş. O kadar yaygınlaşmış ki, Afrika'dan Asya ve Avrupa'ya kadar her yerde, günümüzden 200 bin yıl öncesine kadar kullanılmış.

Vazgeçmeden denemeyi sürdüren atalarımız, temel gereksinimlerimizin başında gelen ateşi, nihayet yakmayı, daha önemlisi onu kontrol etmeyi, yani istedikleri zaman yakıp söndürebilmeyi başarmışlar. Karınlarını doyurmak için hala bitkileri ve etçillerden arta kalanları toplamaya devam ediyorlarmış. Ama, artık bu işi rastlantıya bırakmamaya,kendilerince av yöntemleri geliştirmeye başlamışlar. Fil, at, yabani büyükbaş, gergedan gibi iri hayvanları gözlemleyerek, göç yolları üzerinde mevsimlik kamplar kurmuşlar. Hayvanlar geldiğinde, yöredeki çalı ve otları ateşe veriyor, onları ürkütüp ateşe veriyorlarmış. Ardından da,uçurumdan yuvarlanan iri taşlar atarak öldürüyorlarmış. Daha sonra aşağıya inerek, ölen hayvanların vücutlarını parçalıyor ve işe yarayan kısımlarını kamplarına götürüyorlarmış. Günümüzden 220 bin yıl öncesine kadar izleyebildiğimiz bu atalarımızı da değişim ve gelişim sürecinde, yavaş yavaş kendilerinden bir sonraki atalarımız takip etmiş.
Son düzenleyen Safi; 9 Ocak 2020 19:29
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
2 Mart 2008       Mesaj #4
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye

Ateş veya Od,

yüksek sıcaklık ve alev veren hızlı yanma olayı.

Oddun meydana gelebilmesi için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen devamlı mevcut ve temas halinde ise sürekli yanma olur. Bir alevin söndürülmesi, yanmaya sebeb olan unsurlardan yakıt ve oksijenin yok edilmesi, sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür.

Herhangi bir maddenin yanabilirliği kimyasal bileşime ve fiziksel duruma bağlıdır. Ola ki oksijen kaynağı hava ise, herhangi bir yanıcı gazın molekülleri hava içine girer ve havadaki oksijen moleküllerine temas eder. Tutuşma sıcaklığına erişince de bu gaz yanar.

Bir yanıcı sıvı ilk önce buharlaştırılmalı ve tutuşma sıcaklığındaki bu buhar oksijen ile karıştırılmalı ki, yanma olabilsin. Katıların yanması için ise sıvılaştırılmalı veya buharlaştırılmalı veya hiç olmazsa geniş bir yanma yüzeyi meydana getirmek için küçük taneciklere ayrılmalıdır. Fakat katı, gözenekli ise öğütme zaruri değildir. Bütün katılar, mümkün olan en küçük taneciklere ayrılırsa, oksijen ile temas eden toplam katı yüzeyi çok olacağından şiddetli yanar.

Çok şiddetli alevler, yanabilen tozların (zerreciklerin) hava ile karışımından elde edilir. Örneğin kömür ve metal tozlarının yanması gibi. Magnezyum tozları gerekli oranda hava ile karıştırılıp tutuşma sıcaklığına getirilirse, göz kamaştırıcı parlak bir alevle yanar.

Maddeler tutuşma sıcaklığının altında oksitlenir. Fakat maddelerin yanabilmesi için tutuşma sıcaklığına yükseltilmesi gerekir. Bu sıcaklığın üzerinde oksidasyon ısısı yeteri kadar hızlı yayılmaz ve yanmamış yakıtta oksidasyonun olduğu bölgeye yakın alanı yanma sıcaklığına yükseltir. Çok ince parçalara ayrılmış maddeler hariç olmak üzere, katıların yanma sıcaklığı sıvılarınkinden daha yüksektir. Genellikle sıvılar kaynama noktasının düşüklüğü nisbetinde parlayıcıdırlar.

Od, etrafındaki havayı ısıtır ve onun genişleyerek yükselmesini sağlar. Bunun sonucu olarak da uzaklardan buraya soğuk hava akımı başlar. Bu meydana gelen akım sebebiyle devamlı ve yeni oksijen te’min edilmektedir. Böylece alevin yanması sürekli olur. Hatta od, büyük şehir veya orman yangını halindeyse, bu hava akımı önemli hızda yel bile meydana getirir.

Tarihi


Bushmen kabilesinden iki erkek, ince ağaç liflerini tahta parçalarının sürtünmesi yoluyla tutuşturup alev elde etmeye çalışmakta.

Alevin denetim altına alınmasından bilinçli üretimine geçiş yüzbinlerce yıl alan büyük bir adımdır. İsrail'de, Şeria Nehri kıyısında bulunan kalıntılar, insanın 790 bin yıl önce ateş ürettiğini ve kullandığını göstermektedir.

Odun yakılabileceği düşüncesini uyandıran ilk kıvılcımın, çakmaktaşını piritlere sürterken mi, yoksa ağaç içinde delik açmaya çalışırken mi çaktığı bilinmemektedir. Avrupa'daki Neolitik yerleşim bölgelerinde çakmaktaşı ve piritlerin yanı sıra alev delgileri de bulunmuştur. İlkel toplumlarda en yaygın od yakma yöntemi sürtmeydi. Bambudan yapılmış küçük bir tüp içindeki havanın sıkıştırılmasıyla ısı ve alev üreten od pistonu Güneydoğu Asya, Endonezya ve Filipinler'de geliştirilip kullanılan karmaşık bir aygıttı. Bundan tümüyle bağımsız olarak 1800'lerde Avrupa'da da metalden bir od pistonu geliştirildi. İngiliz kimyacı John Walker, içinde fosfor sülfat bulunan ve sürtülünce yanan kibriti 1827'de icat etti. Modern teknoloji ve bilim tarihi, büyük ölçüde odtan sağlanarak insanoğlunun kullanımına sunulan enerji toplamındaki sürekli artış olarak nitelenebilir. Enerji üretimindeki artışın büyük bölümü hem miktar, hem çeşit bakımından od kullanımının artmasıyla sağlanmıştır. Atom enerjisinin denetim altına alınması, od kullanımında atılan son adım sayılabilir.
Son düzenleyen Safi; 9 Ocak 2020 22:05
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
9 Ocak 2020       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Evcil ateşin muhafazasına her zaman büyük bir özen gösterilmiştir Ateşin yakılmasına bağlı pek çok ayin usulüne rastlanır. Ateş yakma yöntemleri çok çeşitli olmakla birlikte, bunlar iki büyük tipe indirgenebilir: Sürtme yoluyla ve vurma yoluyla yakma. Bu iki yöntemden birinin yeğlenmesi temelde bir doğal ortam sorunudur.

Sürtme


iki tahta parçasıyla yapılır; böylece oluşan ince talaş, alev alacak dereceye varıncaya kadar ısıtılır. Sürtme, ya uzunlamasına (testere hareketi), ya da dairesel (burgu hareketi) olur. Bir ağaç kütüğüne bir değnek, bir sopa, bir sarmaşık dalı ya da ikiye bölünmüş bir bambu kamışıyla sürtme uygulanabilir. Burgu yöntemininse, devir hareketini sağlama tarzına dayanan farklı türleri vardır: Bir tahta parçasına diklemesine temas ettirilen çubuk, iki avuç arasında yuvarlanabilir; bu, çok büyük bir el çabukluğu isteyen bir yöntemdir (Afrika, Güney Amerika); Arjantin'de, eğri bir çubuk tıpkı bir matkap kolu gibi çevrilir, başka bazı yerlerdeyse, çubuk, dolanıp açılan bir kayış aracılığıyla hareket ettirilir; bu kayış, iki elle tutulabildiği gibi (Eskimolor, Hindistan), bir yaya bağlı da olabilir (Eskimolar, Kuzey Pasifik adaları ve Kuzey Amerika yerlileri); Eski Roma'da Vesta rahibelerince korunan ateş, burgu yöntemiyle elde edilirdi.

Darbeyle ateş elde edilmesi


sert taşlar (çakıltaşı) ya da demir piriti kullanılmasını gerektirir; taşları birbirine vurarak (çakmak) elde edilen kıvılcımlarla bir üstüpü ya da kolayca alev alabilen herhangi bir madde tutuşturulur (Kuzey Pasifik Eskimoları ve Amerika'nın güney ucunda oturan kavimler). Birbirine vurulan iki nesneden birinin yerine bir maden parçasının kullanılması, bu çakmağı daha da gelişmiş duruma getirir (Asya, Avrupa). Nihayet, Güney Asya ve Endonezya'da, ateş yakmak için bir silindirin içine kuvvetle sıkıştırılan hava kullanılır (havalı çakmak).
Bu yöntemlerin herhangi biriyle elde edilen kıvılcım, yanma süresi gittikçe daha uzun olan maddelerin tutuşturulmasında kullanıldı.
Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
9 Ocak 2020       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ateş, yüksek sıcaklık ve alev veren hızlı yanma olayı.

Ateşin meydana gelebilmesi için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen devamlı mevcut ve temas halinde ise sürekli yanma olur. Bir ateşin söndürülmesi, yanmaya sebeb olan unsurlardan yakıt ve oksijenin yok edilmesi, sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür.

Herhangi bir maddenin yanabilirliği kimyasal bileşime ve fiziksel duruma bağlıdır. Eger oksijen kaynağı hava ise, herhangi bir yanıcı gazın molekülleri hava içine girer ve havadaki oksijen moleküllerine temas eder. Tutuşma sıcaklığına erişince de bu gaz yanar.

Bir yanıcı sıvı ilk önce buharlaştırılmalı ve tutuşma sıcaklığındaki bu buhar oksijen ile karıştırılmalı ki, yanma olabilsin. Katıların yanması için ise sıvılaştırılmalı veya buharlaştırılmalı veya hiç olmazsa geniş bir yanma yüzeyi meydana getirmek için küçük taneciklere ayrılmalıdır. Fakat katı, gözenekli ise öğütme zaruri değildir. Bütün katılar, mümkün olan en küçük taneciklere ayrılırsa, oksijen ile temas eden toplam katı yüzeyi çok olacağından şiddetli yanar.

Çok şiddetli ateşler, yanabilen tozların (zerreciklerin) hava ile karışımından elde edilir. Mesela kömür ve metal tozlarının yanması gibi. Mağnezyum tozları gerekli oranda hava ile karıştırılıp tutuşma sıcaklığına getirilirse, göz kamaştırıcı parlak bir alevle yanar.

Maddeler tutuşma sıcaklığının altında oksitlenir. Fakat maddelerin yanabilmesi için tutuşma sıcaklığına yükseltilmesi gerekir. Bu sıcaklığın üzerinde oksidasyon ısısı yeteri kadar hızlı yayılmaz ve yanmamış yakıtta oksidasyonun olduğu bölgeye yakın alanı yanma sıcaklığına yükseltir. Çok ince parçalara ayrılmış maddeler hariç olmak üzere, katıların yanma sıcaklığı sıvılarınkinden daha yüksektir. Genellikle sıvılar kaynama noktasının düşüklüğü nisbetinde parlayıcıdırlar.

Ateş, etrafındaki havayı ısıtır ve onun genişleyerek yükselmesini sağlar. Bunun sonucu olarak da uzaklardan buraya soğuk hava akımı başlar. Bu meydana gelen akım sebebiyle devamlı ve yeni oksijen te’min edilmektedir. Böylece ateşin yanması sürekli olur. Hatta ateş, büyük şehir veya orman yangını halindeyse, bu hava akımı önemli hızda rüzgar bile meydana getirir.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

9 Mart 2009 / KisukE UraharA Sinema tr
19 Haziran 2008 / Miriel Astroloji/Fallar
9 Ocak 2020 / ThinkerBeLL X-Sözlük
20 Ağustos 2013 / Jumong Coğrafya
2 Nisan 2010 / LaSalle Basın/Magazin tr