Arama

Kur'an-ı Kerim Ayetlerindeki Uyarılar - Sayfa 4

Güncelleme: 3 Mart 2016 Gösterim: 18.651 Cevap: 40
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
14 Temmuz 2014       Mesaj #31
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bakara 184. Ayet
Bizler her zaman Kur’an ı anlayarak okuyup, üzerinde düşünmeliyiz diyor ve buna çok önem veriyoruz. Fakat elimizdeki Kur’an tercümeleri bazen, ne yazık ki bizleri şüphede bırakıp, tedirgin edebiliyor. Çünkü bir kelimeye öyle anlamlar veriliyor ki, acaba hangisi doğru, hangisi yanlış konusunda arada kalıyoruz.
Sponsorlu Bağlantılar

Bu konuya bir örnek vermek istiyorum. Bakara suresi 184. ayetinde geçen bir kelimeye, farklı anlamlar vererek, bakın ayette verilen mana nasılda değişiyor. Önce Diyanetin mealini yazalım, daha sonrada farklı anlamlar veren cümleleri karşılaştıralım.

Bakara 184: Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. ORUCA GÜCÜ YETMEYENLER İSE, BİR YOKSUL DOYUMU FİDYE VERİR. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

Yukarıdaki ayette oruca gücü yetmeyenler, bir yoksulu doyumu fidye versin diye çevrilmiş. Aynı cümleyi, bir başka mealden aldığımızda, anlamının tamamen değiştiğini görüyoruz.
(ORUCA GÜCÜ YETENLERE BİR MUHTACI DOYURARAK FİDYE VERMEK, BİR YÜKÜMLÜLÜKTÜR.)

Ne kadar ilginç, çünkü anlamı diğer tercümenin tamamen tersi. Siz olsanız tedirgin olmaz mısınız? Elbette olursunuz. Konuyu anlamamıza yardımcı olması için, daha farklı üç tercümeden de, aynı cümleyi yazmak istiyorum.
(Ona dayanıp kalacaklar üzerine de fidye.)
(Oruca (güç) dayananların fidye vermesi, bir yoksulu doyurması lazımdır.)
(Oruca zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye.)


Kur’an ı tercüme edenlerin, farklılıklarını gördük. Peki, bu durumda bizlere düşen hiçbir şey yok mu? Elbette var, çünkü elimizde öyle bir kitap, öyle bir rehber var ki, istedikleri kadar hatalı çeviri yapsınlar, yeter ki ondan istifade etmesini bilelim. Allah diğer ayetlerinde söylediği gibi düşünene, aklını kullanana Kur’an da verdiği her konudan değişik örneklerle, Kur’an bütünlüğünde doğru cevabı bulmamıza yardım ediyor, şükürler olsun.

Gelin bizde birlikte öyle yapalım. Kur’an bütünlüğünde düşünelim ve Rabbin verdiği örneklerden yararlanıp, doğru cevabı arayalım.

Biran şöyle düşünelim. Bu ayette Allah, Gücü yetenlere yani orucu tutmaya gücü yetenlere fidye (fitre) vermesi gerektiğini söylediğini varsayalım. Eğer böyle düşünürsek, hemen aklımıza bir soru gelecek. Bu durumda gücü yetmeyen hiç oruç tutacak durumu olmayan, sürekli sorunu olan kişiler ne yapacak bu durumda? Çünkü bu büyük bir soru? Şöyle diyebilir miyiz? Allah bu konuda bir hüküm vermemiştir, onun için tutamayan zaten tutamaz, herhangi bir fidyesi de yoktur. Geçici hasta olan yolcu olan sonra orucunu tutar, Allah bu açıklamanın dışında başka bir açıklama yapmamıştır demek, bizi doğru sonuca ulaştırır mı? Ya da oruç tutabilen ama fidye vermeye gücü yetmeyen varsa, durumu ne olacak?

Hastalığından ya da yaşlılığından dolayı, hiç oruç tutamayacak kişiler, sorusunun cevabını nasıl alacaklar? AYET İ BU ŞEKİLDE ANLARSAK, BU SORUYA CEVAP ORTADAN KALKIYOR. Siz olsanız ve bu soruya cevap alamasanız, tedirgin olmaz mısınız? Düşünün lütfen, ORUÇ TUTABİLECEK GÜÇTE OLANLARA FİDYE OLARAK FAKİRİ DOYURMA GÖREVİ DE VERİLECEK, AMA HİÇ TUTAMAYACAK DURUMDA OLANLARA, HİÇBİR FİDYE YOK, öylemi dostlar? Kur’an böyle bir soruyu, asla cevapsız bırakmaz.

Şimdide ayette geçen fidye kelimesinden yola çıkalım. Fidye nedir? Günümüzde de kullanılan bir sözcüktür. BİR ŞEYİN KARŞILIĞINDA VERİLEN, TAKAS, KURTULMALIK ANLAMIN DA GEÇER. Sözlükte geçen bir başka anlamı da, Kur’an ın herhangi bir farzından birini yerine getirmeye gücü olmayan bir kimsenin, Cenâb-ı Hak'tan özür dilemek kastı ile verdiği para veya sadakadır diye geçer.

Bu durumda hem oruç tutup, hem fidye vermek kelimenin anlamına ters düşüyor. Demek ki yapılamayan bir görev var ki ortada, o görevden kurtulmalık olarak, bir diyet ödeniyor olmalı. Yoksa fidye kelimesi kullanılmazdı. Bu durumda oruç tutamayan, gücü nispetinde bir fakiri doyuracak, hayırda bulunacak anlamı çıkıyor ayetten.

Şimdide Allah, fidye sözcüğünü özelikle nerelerde Kur’an da kullanmış ona bakalım, konuyu doğru anlamak için. Bakara 85. ayetinde, esirleri fidye verip kurtarılmasından bahseder. Bakara 196. ayetinde, hac konusunda yapamadığımız bir emrin karşılığı olarak, Kâbe ye bir şey bağışlayıp, fidye olarak verilmesini emreder. Yine Zümer suresi 47. ayette iman etmeyenlerden bahsederek Allah, yeryüzünün tamamı kendilerinin olsa, azabın kötülüğünden kurtulmak için fidye olarak verirlerdi diye açıklama yapar bizlere. Kur’an a baktığımızda fidye kelimesi çok geçer, fakat anlamın tamamı, BİR ŞEYE KARŞILIK ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR.

Şimdi gelelim Bakara 184. ayette geçen kelimeye. Eğer burada anlatılmak istenen, oruca gücü yetenler yani tutabilecek olanlar ise, devamında bir farz emri yerine getirenin, ayrıca fidye vermesi Kur’an bütünlüğüne uymuyor. Yok, eğer gücü yetmeyenler, yani orucu tutamayacak durumda olanlar anlamını verirsek, işte o zaman devamındaki fidye sözcüğü yerini bulacaktır. Çünkü yerine getirilmeyen bir farz görev var, mutlaka bunun da bir fidyesi, karşılığı olması normaldir.

Peki, bu kelimeye neden bu derece farklı anlamlar verilmiş ve yanlış anlaşılmış? Yukarıda da sizlere örnek verdiğim, bir çeviri üzerinde biraz düşünelim.
(Ona dayanıp kalacaklar üzerine de fidye.)

Türkçede de olduğu gibi, her dilde bazı kelimeler vardır, bir birinin zıttı anlamlarını taşır, fakat cümle içinde kullanıldığında, gerçek anlamı hemen anlaşılır. Örnek vermek istiyorum.
Kimseye dayanmadan dimdik ayakta kaldım.
Ona dayanmasam yıkılıp yere yığılacaktım.

Dayanmak kelimesi iki zıt anlamlarda, bakın anlamı nasıl değişiyor. İşte kelime olarak tercüme edildiğinde, ONA DAYANIP KALMAK, benim verdiğim örnekte olduğu gibi, zıt anlamındadır. ORUCA GÜÇ YETİREMEMEK, ZORLANMAK, YASLANMAK ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR Kİ ALLAH, BU DURUMDA OLANLAR FİDYE VERSİN KOLAYLIĞINI GETİRMİŞTİR.

Şöyle bir soru aklınıza gelebilir. Orucu tutamayacak durumda olup da, fidye verecek, fakiri doyuracak gücü olmayanlar ne yapmalı? Ayetin devamına baktığımızda, bu sorumuzun da cevabını buluyoruz.

Yazımın başında, Diyanetin yeni mealinden verdiğim örnekte ne diyordu?
(Bununla birlikte, gönülden KİM BİR İYİLİK YAPARSA (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır.)

Parantez içine yazılan, mesela fidyeyi fazla verirse ibaresi, bana göre ayetin manasını daraltıyor, almamız gereken bilginin üstünü örtüyor. Dikkat ederseniz ayette böyle bir açıklama yok. Ayeti tercüme edenin, kendi anladığı yazılmış. Aynı ayetin bu bölümüne, Diyanetin eski mealine bakalım.
(Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa o iyilik kendisinedir.)

Buradan da anlıyoruz ki, maddi gücü olmayanlar elinden gelen iyiliği, yardımı ihtiyacı olana yapmakla da, bu fidyeydi ödemiş olabiliyor.

Ne yazık ki bu ayet, bu derece farklı anlaşıldığı için, oruç tutanların ayrıca Fidye (fitre) vermesi gerektiği, topluma öğretilmiştir. Hâlbuki Fidye(fitre) oruç tutamayanların üzerine farzdır.

Elbette hayır yapmanın, hiçbir sakıncası yoktur. Kur’an da yardımlaşma, gücü olmayana yardım özendirilmiştir. Ama bizlerin yapması gereken, Allah ın ayetlerini doğru anlamak olmalıdır. Kur’an zekât vermeyi, yoksula karşı şefkatli olmayı bizlere emreder. Hatta onlara karşı yapacağımız yardımı, infak etmeyi kendisine borç vermek anlamında kullanarak, bizleri teşvik eder.

Ben Kur’an bütünlüğünde, Rabbin verdiği örneklerden yola çıkarak, bu düşüncelere ulaştım. Bu yazdıklarım benim Rabbin rehberinden anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Bizlere düşen, yine Allah ın söylediği gibi, ayetler üzerinde düşünüp, aklımızı kullanmak olmalıdır. Her beşer kendi imtihanından sorumludur. İmtihan olduğumuz kitabında, Kur’an olduğunu lütfen unutmayalım.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
1 Kasım 2014       Mesaj #32
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bakara 174. Ayet
Allah Kur’an ı, sizlere rehber olsun diye indirdim der bizlere. Ona sarıldığımızda, bizleri doğru yola ulaştıracağını da müjdeler. Fakat ne yazık ki bizler, Kur’an ile bağımızı gereği gibi kuramadığımız için, büyük yanlışlar yaparız.
Sponsorlu Bağlantılar

Bugün sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Bakara suresi 174. ayet olacaktır. Bakın Allah bu ayetinde bizleri nasıl uyarıyor.

Bakara 174: Allah'ın İndirdiği vahiyden, BAZI KISIMLARI GİZLEYENLER VE BUNU AZ BİR KAZANÇ KARŞILIĞI DEĞİŞTİRENLERE GELİNCE: onlar karınlarını ateşle doldururlar. Ve Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de onları arındıracaktır; ŞİDDETLİ AZAP ONLARI BEKLEMEKTEDİR.

Demek ki içimizde öyle birileri var ki, Allah ın ayetleri üzerinde oynamalar yapıyor, hatta anlamlarını değiştirip, gerçek anlamını bizlerden gizliyorlar. İşin kötüsü de bu insanlar, bu yaptıklarından kendileri menfaat sağlıyorlar. Peki, bu insanlar kimler olabilir hiç düşündük mü? Allah ın bazı ayetlerini nasıl gizleyebilirler. Nasıl bazı ayetlerin anlamlarını değiştirebilirler? İşte üzerinde çok dikkatle düşünmemiz gereken konu. Düşünmeden, Kur’an ı anlamaya çalışmadan iman edersek, bu zihniyetteki insanların oyuncağı olmaktan asla kurtulamayız. Onun için Allah, bizleri düşünerek iman etmemizi ister.

Allah birçok ayetinde bizlere, Kur’an ın MUHKEM ayetlerinin anlaşılır, açık ve her konuda nice örneklerle izah edildiğini söyler. Gelelim bizlere öğretilenlere. Peki, bizlere Kur’an hakkında neler söylenir.
- Kur’an ı herkes anlayamaz. Ayetler açık değildir, ayetler birçok anlama gelebilir, gerçek anlamını yalnız veli insanlar anlar.
- Kur’an da her konu yoktur, özet bilgiler vardır.
- Kur’an da bazı ayetlerin hükmü nesih edilmiştir, yani hükmü kaldırılmıştır.

Bu söylenenlere inandığımız takdir de, Allah ın ayetlerini gizlemeye, üstünü örtmeye çalışanlara uymuş olacağımızı, önce unutmayalım. Allah ayetlerim açık, anlaşılır ve nice örneklerle anlayasınız diye izah edilmiştir diyor, ama bizler bunca açıklamalara gözlerimizi kapayıp, bu söylenenlere inanıyoruz.

Bazı ayetlerin gizlenmesi de, Kur’an ayetleri içinde nesih yapıldığını, yani bazı ayetlerin hükmünün kalktığını söylemekle yapılmıştır. Bakın ayetler böylece gizleniyor üstü örtülüyor. Eğer hükmü kaldırılmış ayetler olsaydı, Allah ın elçisi neden Kur’an a geçirsin ve bizlere iletsin? Hükmü kalkan bir ayetin, Kur’an da ne işi var diye neden sormuyoruz? Allah bu yanlışların ardına düşenlere vereceği cezayı, ayetin sonunda bizlere bildiriyor ve şiddetli bir azabın onları beklediğini söylüyor. İbret alana, düşünerek elde Kur’an iman edene ne mutlu.

Yapılan bu yanlışların sebebini de söylüyor ve bakın ne diyor Allah.
Bakara 176: Bu azabın sebebi, ALLAH'IN KİTABI HAK OLARAK İNDİRMİŞ OLMASIDIR. Kitap hakkında anlaşmazlığa düşenler, elbette derin bir ayrılığa düşmüşlerdir.

Ayette kitabın en doğru, en güzel şekilde Allah katından hak olarak indirdiğini söylüyor. Kur’an da her şey açıklanmamış, özet bilgiler vardır dersek, HAKTAN yani en doğru bilgiden uzaklaşmış olacağımızı unutmayalım. Allah katından gelen bir NUR, nasıl olur da gerekli açıklamayı bizlere yapamaz? Kur’an ın apaçık ayetleri üzerinde tartışmaya girerek, kelimelerle oynayıp anlamlarını değiştirdiğimizde, haktan uzaklaştığımızın artık farkına varmalıyız. Kur’an da her bilgi yoktur diyenler, BİZLERİ HAKTAN UZAKLAŞTIRANLAR DIR, lütfen bu gerçeği artık görelim.

Değerli din kardeşlerim. Hepimiz beşeriz hatalar yapabiliriz, ama asla yapmamamız gereken bir hata varsa, ALLAH IN VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ, ALLAH A İSNAT EDEREK SÖYLÜYOR VE BUNA İMAN EDİYORSAK, YANİ ALLAH A YALAN İSNAT EDİYORSAK, bunun hesabını düşünmek bile istemiyorum. Bu yanlışı yapanların sonunu merak edenlere, bakın Rabbimiz ne diyor.

Zümer 60: Allah'a yalan isnat edenleri, KIYAMET GÜNÜ YÜZLERİ SİMSİYAH HALDE GÖRÜRSÜN. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok.

Değerli dostlar, hepimiz imtihandan geçiyoruz, imtihan olacağımız kitapta KUR’AN. O halde Kur’an ı anladığımız dilden bolca okuyalım ve üzerinde dikkatle düşünelim. Yani imtihanımıza bizzat kendimiz hazırlanalım, imtihanımızı başkalarına havale ederek Allah ın hoşnutluğunu kazanacağımızı lütfen düşünmeyelim, pişman oluruz. Sen Kur’an dan anlayamazsın diyenlere de şunu söyleyelim. ALLAH İMTİHAN ETTİĞİ KULLARINA ANLAŞILMASI ZOR BİR REHBER KİTAP GÖNDERİP, DAHA SONRADA O KİTAPTAN SORUMLU TUTMAZ. Çünkü Rabbimiz Kur’an ın MUHKEM ayetlerini anlayalım diye açık, anlaşılır ve nice örneklerle anlatıldığını, izah edildiğini söylüyor. Bakın Allah ayetinde Kur’an için ne diyor.

Enbiya 10: And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

Allah eşi benzeri olmayan bir ışık, yol gösterici bir NUR gönderiyor kullarına, ama birileri ortaya çıkıp, O ışığın aydınlığını kesmeye çalışıyor. Lütfen buna izin vermeyelim. Buna izin veren kaybedenlerden olur unutmayalım. Allah size öyle bir kitap gönderdim ki diyor, bütün yolunuzu bu kitapla bulacaksınız. Sizce böyle bir kitabı anlamak ve yolumuzu bulmak için veliye, şeyhe, efendiye ihtiyacımız nasıl olurda vardır deriz. Yaradan sakın velilerin ardına düşmeyin, dediği halde bunu nasıl söyleriz.

Elbette hepimiz aynı kapasitede değiliz. Birbirimize her konuda mutlaka ihtiyacımız vardır. Birbirimizden yararlanmalıyız, sormalıyız, öğrenmeliyiz. Aynı konuyu bile, aynı oranda anlayamayabiliriz. Ama bizlere düşen, önce kapasitemiz ölçüsünce Kur’an ı anlamaya çalışmak olmalıdır. Gerisini Rabbimiz getirecek ve bizlerin ayetinde de söylediği gibi, gönül gözlerimizi açarak, gerçekleri görebilmemiz için yardımcı olacaktır. İMTİHANINDA ÖZÜNDE, SAMİMİ GAYRET YATMIYOR MU ZATEN.

KÖRÜ KÖRÜNE İMAN EDERSEK, İNANCIMIZDAN ASLA EMİN OLAMAYIZ. Ama dersimizi Kur’an dan çalışır da, yardımı başkalarından alırsak, bizi asla hiç kimse Allah ile aldatamaz.

Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, peygamberimizin şahitliğinde sorulacak sorulara, peygamberimizin vereceği cevaplardan üzülmek, pişmanlık duymak istemeyen, Kur’an ın ipine sarılır, sanı ve emin olmadığımız rivayetlere değil. O gün pişman olmanın, hiçbir faydası olmayacaktır.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
5 Ocak 2015       Mesaj #33
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Değerli din kardeşlerim

Bugün İslam toplumları olarak, çok farklı anladığımız, çok farklı anlamlar verdiğimiz Nur suresi 31. ayet üzerinde, birlikte sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.

Ayeti anlamaya çalışırken, lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bizlere öğretilen bilgileri bir kenara bırakarak, ayeti bizler Kur’an bütünlüğünde bizzat Kur’an dan anlamaya çalışalım. Çünkü Allah Kur’an ayetlerini Kur’an da açıkladığını ve nice örnekler verdiğini söylüyor. Diyanet İşleri başkanlığının, yeni mealinden ayeti önce yazalım.

Nur 31:
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (YÜZ VE EL GİBİ) GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA, zînet (yer)lerini göstermesinler. BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

Ayette geçen, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA cümlesine, Diyanet kendi anladığını yazmış ve parantez içine, Allah ın hiç bahsetmediği, ayette örneğini bile vermediği bir anlamı vererek, bu müstesnanın YÜZ VE ELLER OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ. Allah müstesna olan el ve yüzden bahsetmiş olsaydı, bunları da söylemez miydi? İşte ayetleri kendi itikat ve inançlarımıza delil böyle yaratıyoruz. Bu açıklamayı lütfen hiç dikkate almadan, ayeti anlamaya devam edelim.

Allah görünen kısımlar müstesna dedikten sonra, ZİYNET yerlerini göstermesinler diyor. Cümleden anladığımıza göre, Allah görünen ya da görünmesinde sakınca olmayan kısımlar müstesna diyor. Peki, ayette dikkat çekilen konu neydi? Göğsün örtülme emriydi. O ZAMAN ALLAH, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA SÖZÜNDEN NEYİ KAST ETTİĞİNİ DE, BU DOĞRULTUDA ANLAMALIYIZ. Ayette hiç bahsedilmeyen bir konuyla bağlantı kurarsak, yanlış anlamış oluruz, kendimizi aldatırız. Diyanet ayeti tercüme ederken, parantez içine eller ve yüz olarak vermiş. Halbuki ki ayetin bahsettiği konu çok farklı.

Dikkat ederseniz cümlede, görünen kısımlar müstesna diyor, ama bu kısmın ne olduğu konusunu, tekrarlama gereği duymuyor ayet. Demek ki cümlenin öncesi ve devamında bu sözler geçiyor ve neresi olduğu anlaşılıyor ki, tekrar söz edilmemiş. Müstesna olanların ne olduğunu anlamaya çalışırken, bunu dikkate almalıyız.

Sizce göğsü örttükten sonra, kendiliğinden görünen kısım ne olabilir? ELBETTE GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, BÜYÜKLÜĞÜDÜR. Sizce bunun dışında ne olabilir?
Allah görünen kısımlar hariç, ziynetlerini göstermesinler cümlesinde, ziynet sözüyle göğsün açıklığının, dekoltesinin kapatılmasından bahsediyordu. GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA DERKEN, KADININ ÖRTTÜĞÜ AMA İRİLİĞİNDEN/BÜYÜKLÜĞÜNDEN DOLAYI GÖRÜLEN, FARK EDİLEN KISMININ GÖRÜLMESİNDE BİR SAKINCASININ OLMADIĞINI AÇIKLIYOR BİZLERE. Çünkü konu göğsün örtülmesi olduğuna göre, müstesna sözünü de bahsedilen konuyla alakalı anlamalıyız ki, doğru anlamış olalım. Dikkat ediniz yukarıda da söylediğim gibi, müstesna olan kısım ayrıca, açıklanmaya, detay verilmeye gerek görülmemiş. Ayeti anlamaya devam edelim.

(BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR.)
Yakalarının üzerine neden salsınlar dediği çok açık. Göğüs dekoltesini, göğsün açıklığının kapatılması emrediliyor. Demek ki ZİYNET sözüyle Allah, kadının ilk göze çapan, cinsel bölgesi göğüslerinden bahsediyor. Ayetin devamını da bu bağlamda anlamaya devam etmeliyiz, doğru anlamak istiyorsak.

Peki, ayette Allah bu sözleriyle bizlere nasıl bir hüküm veriyor. Şöyle diyebilir miyiz? Allah başında mutlaka başörtüsü olsun ve onunla da göğüs açıklığını da ört emri veriliyor. Bunu söyleyebilir misiniz? Yoksa zaten Kur’an ın indirildiği toplumda, kadının başı örtülüydü, o örttüğünüz başörtülerinizle, açıkta bıraktığınız, dikkat çeken göğüs dekoltenizi de örtününüz, kapatınız mı diyor?

Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için, bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki Kur’an ın indirildiği toplumda, kadının çok kısa etek giydiğini ve öyle dolaştıklarını farz edelim. Tıpkı başlarını örtüp göğüslerini daha dikkatsiz örten kadınlar gibi. Allah yapılan bu yanlışa dikkat çekmek için, şöyle bir ayet indirdiğini farz edelim.

(Ey Mümin kadınlar, eteklerinizi aşağıya doğru salınki dikkat çekmesin, mümin kadına da yakışan budur.)
Bu durumda siz bu uyarıdan, nasıl bir sonuç çıkartırdınız? Kadınlarda etek giymek farzdır ve bu eteğin boyu da uzun olacaktır diye mi anlardınız? Yoksa yapılan yanlışa Allah dikkat çekerek, etek giyecekseniz kısa etek giymeyin diyor, diye mi anlardınız? İşte yaptığımız yanlışa örnek. Bizler ayetlerin ne anlattığını, neye hükmettiğini değil, AYETLERİ TÖRE VE İTİKATLARIMIZA NASIL DELİL YAPARIZ, ONUNLA BAĞLANTI KURARIZ ONA BAKIYORUZ. ÖNEMLİ OLAN HÜKÜMDÜR, HÜKMÜ YERİNE GETİRMEK İÇİN KULLANILAN ARAÇ YA DA GEREK, ZAMANA MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR.

Hatırlayınız Allah elçisine Hac suresi 27. ayetinde ne diyordu?

Hac 27: İnsanlar arasında haccı ilan et ki, GEREK YAYA OLARAK, GEREK UZAK YOLLARDAN GELEN YORGUN DEVELER ÜZERİNDE sana gelsinler.

Bakın Allah o devrin koşullarında ayeti indirmiş ve Hacca yaya ya da deveyle gidilebileceği örneğini veriyor. Şimdi bizler bu ayetten, Hacca yalnız yaya, ya da deveyle gidilmelidir diyebilir miyiz? Elbette hayır. O zaman Nur suresinde geçen, HIMAR kelimesine başörtüsü anlamını dahi versek, ayette başın örtülme emrini de dolaylı Allah veriyor diyemeyiz.

Nur suresi 31. ayeti anlamaya devam edelim. Ayetin devamında çok ilginç ve dikkatle düşünmemiz gereken bir liste verilerek, ziynetlerini bu kişilerden başkasına göstermesinler açıklamasını yapıyor. Sayılanlara baktığımızda, çok yakın akrabalar ve aile içinde yaşayan, erkekliği kalmamış köle ve hizmetçilerden, birde henüz kadınların MAHREM YERLERİNE vakıf olmayan, erkek çocuklardan bahsederek, bunlardan başkasına göstermesinler diyordu.

Peki, bu sözleri nasıl anlamalıyız? Eğer bu saydıklarımıza, kadının göğüslerini serbestçe gösterebilir diye anlarsak, elbette büyük hata yaparız. Ahzab Suresi 59. ayeti tekrar hatırlayınız lütfen. Ne diyordu Rabbimiz? Mümin kadınlara söyle, dışarıya çıkarken, üzerlerine dış giysilerini alsınlar ki tanınsınlar, bilinsinler incitilmesinler diyordu. Demek ki bahsettiğimiz konuyu bu ayet doğrultusunda anlamalıyız.

Nur 31. ayette sayılan kişiler, evde her zaman olabilecek insanlar. Kadın töresi, geleneği gereği evinde nasıl yaşıyorsa, hangi rahatlıkta dolaşıyorsa, evin içinde o rahatlıkla giyinip, o sayılan kişilerle birlikte EK ÖNLEM ALMADAN dolaşabileceği anlaşılıyor. Yoksa herhangi bir yerini açması söz konusu değil. Ev içinde her zaman bulunabilecek yakın akrabalara lütfen dikkat ediniz. BU SAYILAN AKRABALARLA ZATEN KUR’ AN DA, EVLENME YASAĞI VARDIR.

O günkü devri hatırlayınız. Tek bir oda ve kadın hem evin işi, hem de ÇOCUKLARINI EMZİRMEK, DOYURMAKLA MEŞGUL BİR DURUMDA. GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALARAK, EVİNDE YAKINLARI, AKRABALARI YANINDA, DAHA RAHAT HAREKET EDEBİLMESİNE RUHSAT TANINIYOR AYET. Bu ayete öyle anlam veriliyor ki bir kısım düşünce, kadın saçını bu kişilere ancak gösterebileceği, başkalarına gösteremeyeceği söylenmektedir. İyi ama bu anlam verilecek tek kelime bile yok ayette.

Şimdi de ZİYNET sözcüğünü farklı anlamlarda düşünelim. Allah ziynet sözünden, kadının taktığı takılardan bahsettiğini var sayalım, çünkü böyle düşünenler de var. Böyle düşünürsek, bu kelimenin bir cümle önce tekrarlandığı ve Allah başörtüleri ile göğüs açıklıklarını örtsün diye uyardığı, sözleriyle ters düşer. Göğüste takı var onun için kapatılmalıdır tezi, ayetin bütünlüğüne uymaz.

Biz yinede ziynet kelimesini, takılan süs eşyası olarak anlamaya devam edelim ve bu konu üzerinde düşünelim. Amaç en doğruya düşünerek ulaşmak değil mi? Allah süs eşyası/ziynet takan bir kadının, taktığı takıları, ayette saydığı en yakınlarının dışında, kimseye göstermesini haram kılmış, yasaklamış diye anladığımızı düşünelim. Dikkat ediniz bu konudan bahsederken, bir cümle var hatırlatmak istiyorum.

(ERKEKLİĞİ KALMAMIŞ HİZMETÇİLERDEN YAHUT DA HENÜZ KADINLARIN MAHREM YERLERİNE VAKIF OLMAYAN ERKEK ÇOCUKLARDAN BAŞKALARINA GÖSTERMESİNLER.)

Dikkat ederseniz, kadınların mahrem yerlerinden bahsettiği gibi, erkekliği kalmamış hizmetçilerden bahsediyor. Bu sözlerden anlıyoruz ki, ZİYNET kelimesi ile Allah takılan süs eşyasından bahsetmiyor. Hatta bundan bahsetmesi hiç mümkün değil, çünkü Allah ne diyordu süslü giysi ve süs eşyası ile ilgili? Araf. 31. ayette, Ey âdemoğulları! TÜM MESCİTLERDE SÜSLÜ, GÜZEL GİYSİLERİNİZİ KUŞANIN. Araf 32. ayette ise bu konuda, çok daha güzel bir açıklama yapıyor ve bakın ne diyor.

(De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı SÜSÜ, GÜZEL, TEMİZ VE TATLI RIZIKLARI KİM HARAM ETMİŞ?" De ki: "Dünya hayatında onlar, İNANANLAR İÇİN DE VAR. KIYAMET GÜNÜNDE İSE YALNIZ İNANANLAR İÇİNDİR ONLAR." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.)

Buradan da anlıyoruz ki süslenmek ve süslü güzel giyinmek yasak değil. Bu örneği verdiğimizde, kadın yalnız kocasına süslenir, süslenerek dışarı çıkamaz, takılarını gösteremez demek, Kur’an a göre yanlış olur. Çünkü Allah böyle bir yasaklayıcı hüküm vermemiştir. Tam tersine mescitlere giderken süslü, güzel giyinmemizi emretmiştir, hiçbir ayrım yapmadan.
Bizler kendimiz karar veriyor ve kadın kocasından başka kimseye güzel, süslü görünemez diyoruz. Ayetlerde Allah açıkça söylemediği, kadına asla böyle bir yasak getirmediği halde, bizler nefislerimiz doğrultusunda imanımıza yön veriyoruz.

Acaba hüküm vermediği halde, neden yalnız kadın süslenip, süs eşyası takıp gezemez deniyor da, erkekler kendilerine böyle bir yasak getirmiyor? Buda düşündürücü değil mi? Kadın süslenip gezemezse, erkekte bunu yapamaz. Ama erkekten bahseden bile yok. Demek ki ayette geçen ziynet sözünden, takılan takılar anlamamız Kur’an a göre doğru olamaz. Gelelim ayetin son kısmına. Ayette geçen cümleyi tekrar hatırlayalım.

(GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR.)
Bu cümleyi her iki şekliyle de düşünelim. Eğer ziynet kelimesinden takılan takı, altın, bilezik süs eşyası olarak algılamış olsaydık, bu takıların görünmesi için kadın hızlı, sert yürümesi, ayette geçen sözlerden yola çıkarak, ayakların sertçe hareket etmesi ile süs eşyaları belli olmaz. Çünkü süsler/takılar görünür vaziyettedir zaten. Ayağına takılan hal halı örnek vererek, ayeti anlamaya kalkarsak, ayeti bütünlüğünden uzaklaştırmış oluruz.

Şimdi lütfen bu konu üzerinde daha dikkatle düşünelim. Evin kadını için, ziynetlerini saklama konusunda, daha rahat edecekleri kişiler sayılmıştı hatırlarsanız. Ayeti tercüme ederken, ziynetlerini gösterebilecekleri kişiler diye sayılmıştı. Lütfen ayetin sonundaki bu cümle üzerinden düşünelim şimdide. Evin ahalisine, YAKINLARINA GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR DİYOR. Demek ki ziynet yani kadının göğüs bölümü açık değil. Yine gizleniyor ve örtüldüğü halde, KENDİLİĞİNDEN GÖRÜLEN İRİLİĞİ, hızlı hareket ederek, cazibeli davranışlarla, dikkatin bu kısma çekilmemesi gerektiği uyarısı yapılıyor özellikle ayette.

Kadın evin içinde hızlı hareket ederek, kırıtarak yürüdüğünde en çok dikkat çeken kısmı, özellikle Arap kadınlarının büyük, iri göğüsleridir. Bu cümleden de anlıyoruz ki, kadın evin içinde belki akrabaları ve ev halkı için daha rahat giyinebilecek ama ev halkının dikkatini, kendi cinsel objelerine dikkat çekecek hiçbir şey yapmamaya da özen gösterecek.

Ben Kur’an bütünlüğünde, hurafenin etkisinde kalmadan bu ayetten bunları anladım. Hatalarım varsa, Rabbim affetsin ve gerçekleri görmem içinde, gönül gözlerimi açmayı nasip etsin bana ve cümlemize inşallah.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
19 Şubat 2015       Mesaj #34
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Ali-İmran Suresi 187. Ayet ve Allah'a Verdiğimiz Söz

Değerli din kardeşlerim. Bugünkü yazımın konusu, Ali İmran suresi 187. ayet olacaktır. Bu ayet aslında bizlere o kadar önemli uyarılar yapıyor ki, zerre kadar Kur’an dan nasibini alan ve düşünen, yaptığımız yanlışların farkına varacaktır. Gelin önce ayeti yazalım, daha sonrada ayet üzerinde birlikte düşünelim.

Ali İmran 187: Allah kendilerine kitap verilenlerden şöyle bir söz almıştı: “ONU İNSANLARA AÇIKLAYINIZ VE HİÇBİR ŞEY GİZLEMEYİNİZ.” Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu küçük bir kazançla değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötüdür! (Bayraktar Bayraklı meali)

Allah Kur’an indirilmeden önceki, Ehli kitaptan bahsederek, onlardan bir söz aldıklarından bahsediyor Allah. İman ettiklerini söyleyen Ehli kitap, Allah ın gönderdiği kitaplara iman ettiğini ve O kitapta gördükleri her şeyi hurafe ve batıl karıştırmadan yaşayacaklarına söz vermişler. Kitabı duymayanlara duyuracaklarına, anlatacaklarına ve çok daha önemlisi kitaptan HİÇBİR ŞEYİ GİZLEMEYECEKLERİ KONUSUNDA, söz aldığından bahsediyor.

Peki, Ehli kitap sözünde durmuş muydu? Elbette durmadı ve Allah ın gönderdiği kitabı çevresine duyurmayı yaymayı bırakın, atalarından kendilerine ulaşan batıl, rivayet ve sanı bilgileri, Allah ın kitabının önüne geçirdiler. Daha da kötüsü atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek için, Allah ın ayetlerini toplumdan gizlediler. Yani sözlerinde durmadılar. Yaradan da bu Ehli kitabın sözlerinde durmadıklarını, ALLAH IN AYETLERİNİ KULAK ARKASI ETTİKLERİNİ VE ALLAH IN GERÇEKLERİNİ, MADDİ ÇIKARLARLA DEĞİŞTİKLERİNİ SÖYLÜYOR.

Gelelim bizler bu ayetten nasıl bir ders almalıyız. Bu ayet bizi ilgilendirmiyor, bizden önceki ehli kitabı ilgilendiriyor diyemeyiz. Çünkü Allah verdiği örneklerle, bizlerinde aynı hataları tekrarlamamızı istemiyor.

Peki, bizler bu ayetten, kıssadan hisse alabildik mi? Hiç sanmıyorum dediğinizi duyar gibiyim. Gerçektende hiç ders almadık. Bizden önceki Ehli kitabın hatalarının, belki de daha fazlasını bizlerde günümüzde yapıyoruz.

Yaradan a bizlerde bir söz verdik, iman ederken ve dedik ki; Rabbimiz senin resulün aracılığıyla, bizlere gönderdiğin Kur’an a iman ettik. Ona asla batıl karıştırmayacağız. Yalnız Kur’an ın ipine sarılıp, yalnız Kur’an a iman edeceğiz. Çünkü sen bizleri yalnız Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmettin. Senin kitabını, elimizden geldiğimizce ulaşmayanlara ulaştırıp, asla hiçbir ayetinin üstünü örtmeyeceğiz, gizlemeyeceğiz, görmezden gelmeyeceğiz. Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmeyeceğiz, onu maddi çıkarlarla değiştirmeyeceğiz, diye Rabbimize söz verdik. İman etmenin anlamı da budur zaten.

Ne dersiniz İslam toplu olarak, bu sözümüzü tutuyor muyuz? Tutuyor olsaydık, önce dinde sakın bölünmeyin diyen, Rabbimizin uyarısını dikkate alır bölünmezdik. İslam toplumları olarak bir birine düşman, birbirini öldürecek kadar diğerinden nefret eder olmazdık. Ne yazık ki bizler, Yaradan a verdiğimiz sözü tutamadık ve tutmamakta da ısrar ediyoruz. Bakın Allah ın kitabı hakkında neler söylüyoruz. Sizce bu sözleri söyleyen bizler, Allaha karşı sözünde duran bir toplumun inançlarımı?

—Kur’an da din ve iman adına özet bilgiler vardır, her konuda detay verilmemiştir dediler ve toplum olarak buna inandık.

—İslam ı doğru yaşamak istiyorsanız, fıkıh kitaplarına bakmalısınız diye topluma öğretildi. Bizlerde Kur’an ile bağımızı kestikleri için, şüphe duymadan kabul ettik.

—Kur’an ı anlayarak düşünerek öğrenmek yerine, doğruluğundan emin olamayacağımız, rivayet ve sanı bilgilerin olduğu, fıkıh kitaplarından İslam ı öğrendik ve onun sözleriyle yaşadık, yaşıyoruz.

—Atalarımızın inançlarının, tam tersine hükümleri Kur’an da gördüğümüzde, Kur’an ayetlerinin üstünü örtüp, görmezden gelip, atalarımızın inançlarını topluma anlattık ve yaşar olduk.

—Kur’an da geçen birçok ayetin, günümüzde hükmü olmadığını, nesih edildiğini yani hükmünün kalktığını söyledik. Böylece ayetlerin bir kısmına inanmadık, ya da gizledik. Çok daha kötüsü, ellerimizle yazdık, bunlarda Allah katındandır dedik. Böylece şirk batağına batarak, şeytanın yardakçısı olduk.

—Allah a verdiğimiz sözlerimizde durmadığımız içinde, tıpkı cahiliye devrinde olduğu gibi, toplum olarak birbirimize düşman olduk, huzursuzluk ve acı İslam toplumunun peşini bırakmaz oldu. Daha da kötüsü, diğer Ehli kitaba karşı, Allah ın dinini anlatamaz, savunamaz durumuna düştük.

—Allah ın ayetlerini sakladık, gizledik. Menfaatlerimizin, çıkarlarımızın ve atalarımızın inançlarını devam ettirebilmek adına.

Elbette bu yaptıklarımızın hesabını Yaradan a vereceğiz, veriyoruz da. Çünkü bizlerde Allah a karşı verdiğimiz sözümüzde duramadık. Yoldan saptık, Kur’an ı devre dışı bıraktık.

Rabbimiz ne olursun, bizlerin gönül gözlerindeki batılın örttüğü kara perdeyi kaldır. Kaldır ki Kur’an gerçeklerini görelim. Toplum olarak sana verdiğimiz sözü hatırlayalım. Toplumu Allah ile aldatan o rezil kullarına tokadını öyle yapıştır ki, toplum olarak işte ilahi adalet tecelli etti diye kendimize gelelim.

Biz ettik sen bizleri bağışla Rabbimiz. Sen yücesin bağışlayıcı sın.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen _Yağmur_; 19 Şubat 2015 19:26 Sebep: sayfa düzeni
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
1 Nisan 2015       Mesaj #35
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Günümüzde çok konuşulan ve tartışılan bir konuda, mezhepler konusudur. Mezhepleri savunanlar, mezhep âlimlerinin asla ümmeti bölüp parçalamak maksadı ile çalışmalar yapmadığını ve İslam tarihinde mezhep çatışmalarının olmadığını söylemektedirler. İslam ın mezheplere bölünmesini savunanlar, yine her zaman yaptıkları gibi, peygamberimizin üzerinden, deliller bulma çabasına girmişlerdir.

(Ümmetimin âlimleri arasındaki ayrılık rahmettir.” ve “Ümmetimin âlimleri asla yanlış üzerinde ittifak etmezler.” Buyurdular.)

Sizce yukarıdaki sözleri, peygamberimiz söylemiş olabilir mi? Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okuyan bir insanın, önce bunu asla kabul etmeyeceğini, peşinen söylemek isterim. Çünkü din şaka götürmez ve asla risk edilecek bir konu değildir. Ayrıca hatasız insan olmaz. İslam ı, kişilerin sözlerine göre değil, yalnız Kur’an a göre yaşamalıyız. Beşeri sözlerin yanlış aktarılma ve yine yanlış bilgilerle karışma riski, her zaman vardır.

Mezhepleri savunan kardeşlerimiz, mezhep imamlarının İslam ı bölmek adına bir çabalarının olmadığını söylüyor. Bakın buna hiç itirazım olmaz. Çünkü gerçekten bunu bilemeyiz. Belki de iyi niyetle başlayan bilgilendirme, yol gösterme çalışmaları, daha sonra bazı kişilerin, konuyu saptırmış olabileceklerini, hatta din düşmanlarının, dine bu yolla nifak sokma çabalarını, göz ardı etmemeliyiz. Çünkü mezheplerde aynı konuda bile, çok farklı inançlar oluşmuştur. Hak ve doğru tektir. Onun kaynağı, ölçüsü ve sınırı da, yalnız Kur’an dır.

İlginçtir, İmamı Azam Ebu Hanife, sağlığında hiçbir mezhebe, ya da fırkaya tabi olmadığı gibi, kendiside sağlığında bir mezhep kurmamıştır. İmamı Azamın ölümünden sonra, yazıları toplanmış ve öğrencileri tarafından, Hanefi mezhebi kurulmuştur.

Bildiğiniz gibi, mezhep kelime anlamı olarak YOL, GÖRÜŞ anlamındadır. Buradan yola çıkarak, ilk zamanlar din konusunda toplumu bilgilendirmek ve topluma doğru yön vermek istemiş olabilirler. Çünkü yüzlerce yıl önce toplumun eğitim seviyesini düşündüğümüzde, kısmen de olsa belki de faydasının olabileceğini söyleyebiliriz. Ama faydadan çok, zararı olduğunu da bugün çok açık görüyoruz.

Gelelim günümüze. Mezhepleri savunan düşünce, İslam toplumunda mezhep çatışmalarının olmadığını söylüyor. Sizce bu düşünce doğru olabilir mi? Elbette mümkün değil. Geçmişi bırakın, gözümüzün önünde camide namaz kılarken, canlı bombalarla aynı kitaba, aynı peygambere iman ettiğimiz halde, din kardeşini öldürenleri nasıl unuturuz. Sırf mezhep farklılıklarından dolayı, birkaç ülke birleşip, diğer farklı mezhepteki bir Müslüman ülkeye top yekûn saldıra biliyorlar. Öldürdükleri Müslüman din kardeşleri, ama bir birlerini düşman görebiliyorlar.

Elbette yalnız günümüzde değil, bu düşmanlık ve bölünmenin peygamberimizin ölümüyle başladığını, hepimiz çok iyi biliyoruz. İSLAM A EN BÜYÜK ZARAR, DİNDE BÖLÜNMEKLE YAPILMIŞTIR. Gelelim bu konuya Kur’an ne diyor, şimdide ona bakalım. Eğer Allah onay vermiyor da, bizler hala dinde bölünmeyi savunuyorsak, dinden sapmış olacağımızı unutmayalım.

Rum 32: DİNLERİNİ PARÇALAYAN VE GRUPLARA AYRILANLARDAN OLMAYINIZ! Her grup, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.( Bayraktar Bayraklı meali)

Sizce bu kadar açık bir ayet dururken, BİZLER HALA DİNDE BÖLÜNMENİN BİZLERE BEREKET, ZENGİNLİK GETİRECEĞİNİ NASIL SÖYLERİZ? Nasıl olurda dinde bölünmeyi savunuruz. Cahiliye devrinde Yahudi ve Hıristiyanlar, ellerindeki kitabı yeterli görmeyip fırkalara, mezheplere ayrılmışlardı. Allah da sizler sakın onlar gibi yapmayın ve bölünmeyin diyor bizlere. Peygamberimizin adını kullanarak, yapılan yanlışa kanıt göstermeye çalışanlar, hesap günü peygamberimizin şahitliğinde, kaçacak delik arayacaklardır, lütfen bunu unutmayalım.

Enam 159: DİNLERİNİ PARÇA PARÇA EDİP GURUPLARA AYRILANLAR VAR YA, SENİN ONLARLA HİÇBİR İLİŞKİN YOKTUR. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir. (Diyanet vakfı meali)

Müminun 53: Ama insanlar, ARALARINDAKİ İNANÇ BAĞINI KESEREK KENDİ ARALARINDA PARÇA PARÇA OLDULAR. Her grup kendilerinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedirler.( Bayraktar Bayraklı meali)

Ali İmran 105: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra PARÇALANIP AYRILIĞA DÜŞENLER GİBİ OLMAYIN. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Diyanet meali)

Allah çok açık hükmünü veriyor ve diyor ki, sakın dinde bölünmeyin. Çünkü Yaradan, yeni bir peygamber ve yeni bir kitap göndermesinin asıl nedenlerini anlatırken, DİNDE BÖLÜNEREK ALLAH IN DİNİNDEN UZAKLAŞMALARI olduğunu Kur’an birçok kez anlatıyor. Tabi anlamak istemeyenler hala, anlamamakta ısrar ediyorlar. Dini Allah ın sınırları içinde yaşamadığımız takdirde, bölünür ve parçalanırız. Bunu yaparsak toplum olarak, acıların en büyüğünü yaşarız. Onun içindir ki tek bir ortak noktamız olmalıdır. Oda bakın ne olmalıymış.

Ali İmran 103: HEP BİRLİKTE ALLAH’IN İPİNE (KUR’AN’A) SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN. (Diyanet meali)

Demek ki parçalanmamak için yalnız ve yalnız Kur’an ın ipine sarılmalıymışız. Birileri çıkıp da siz Kur’an ı anlayamazsınız, ben onu sizler için açıkladım kitabımda diyorsa, lütfen bunlara kanmayalım. Emin olmadığımız her şey, bizler için risk taşır. Dini anlamak ve yaşamak adına güveneceğimiz kaynak Kur’an dır ve bizler tek bir yumruk olmak istiyorsak, asla ayrılığa düşmeden, KUR’AN IN ÇEVRESİNDE, HEP BİRLİKTE TOPLANMALIYIZ ve onu anlamak adına çaba harcamalıyız. Çok dikkat çekici, bir ayet daha hatırlatmak istiyorum sizlere.

Şura 13: “DİNİ DOSDOĞRU TUTUN VE ONDA AYRILIĞA DÜŞMEYİN!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır. (Diyanet meali)

Bakın Allah dinde sakın bölünmeyin diye, kimlere daha öncede uyarıda bulunmuş. Nuh peygamberimizden tutun, bugüne kadar gönderdiği tüm kitaplarda uyarının hem aynı olduğunu özellikle Allah söylüyor ve ne diyor tekrar hatırlayalım.

(DİNİ DOSDOĞRU TUTUN VE ONDA AYRILIĞA DÜŞMEYİN.)

Demek ki bizden önceki peygamberlerin toplumu da, aynı yanlışı yapmışlar ve Allah ın uyarılarını dinlemeyerek, ne yazık ki bölünmüşler. Üzücü olanda, Peygamberimizin ümmeti olan bizlerde, aynı yanlışı yaptık ve dinde bölünerek ayrılığa düştük. Toplumun Kur’an ile bağı kesildiği içinde, bu acı gerçekleri göremiyor, hissedemiyoruz. ÇÜNKÜ EDİNDİĞİMİZ VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER, GİRDİĞİMİZ CEMAATİN YÖNETİCİLERİ, BİZLER İLE KUR’AN ARASINA YÜKSEK BİR DUVAR ÇEKTİLER. Allah ın uyarılarını ne duyan var ne işiten.

Allah bizlerin bölünmesini, sağa ya da sola sapmasını değil, yalnız Kur’an a sarılarak, onun yolundan yürümemizi, orta yolu izleyen bir toplum olmamızı, özellikle emreder. AÇIKÇASI DİNDE MEZHEPLERE, FIRKALARA BÖLÜNEREK İSLAM I YAŞAMAYI, KUR’AN YASAKLAMIŞTIR.

İSLAM DİNİ FERDİ YAŞANIR. ÇÜNKÜ ALLAH BİZLERİ BU DÜNYADA, İMTİHAN ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR. Okulda öğretmenimize, biz arkadaşlarımızla beraber derse çalıştık, imtihana beraber girmek istiyoruz diyebilir miyiz? Diyemiyor da, herkes özellikle kendisi çaba harcayarak çalışıyor ve imtihana giriyorsak, lütfen dinimizi öğrenmek ve yaşamak içinde, bizler mutlaka kendimiz önce çaba harcamalıyız. Daha sonra elbette araştırmalı ve sormalıyız. Çünkü hepimiz birbirimize, muhtaç yaratılmışız dır.

Ne yazık ki bugün öyle bir yanlışın ardı sıra gidiyoruz ki, BİR MEZHEBE TABİ OLMAYAN, HATTA BİR ŞEYHİ OLMAYANIN, CENNETE GİREMEYECEĞİ DAHİ SÖYLENMEKTEDİR. Birileri düzeninin devam etmesi için, işini sağlam kazığa bağlamışa benziyor, ama yalnız bu dünyada tabi. Huzuru mahşerde neler olacak, hep birlikte göreceğiz.

Dinde mezheplere, fırkalara ayrılma konusunda Rabbimiz, Kur’an da çok sert uyarıyor, hepimiz ayetlerden bunu apaçık anlıyoruz. Lütfen bu uyarıları artık görmezden gelmeyelim. Bizden önceki toplumların yanlışına düştüğümüz gerçeğinin farkına vararak, birbirimizi uyaralım. Daha sonrada Kur’an ın çevresinde buluşalım. Sizlere son bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Bakın Allah bizleri nasıl uyarıyor ve ne diyor.

Enam 153: İŞTE BU, BENİM DOSDOĞRU YOLUM. ARTIK ONA UYUN. BAŞKA YOLLARA UYMAYIN. YOKSA O YOLLAR SİZİ PARÇA PARÇA EDİP, O’NUN YOLUNDAN AYIRIR. İşte size bunları Allah, sakınasınız diye emretti. (Diyanet meali)

Yüce Rabbim sana şükürler olsun. Bizleri o kadar açık uyarıyorsun ki, gözlerinde perde olmayan, her şeyi apaçık anlayacaktır. Allah benim sizlere gönderdiğim rehbere uyarsanız, benim yolumdan gidersiniz diyor. Yok, kendinize başka yollar, yani mezhepler fırkalar arayarak, farklı arayışlarda olursanız, inancınızda parça parça olursunuz, bu yetmez Allah ın yolundan saparsınız açıklamasını yapıyor.

Bakın dünyada, İslam toplumlarından başka bir biriyle savaşan, kan döken neredeyse toplum kalmadı. Bu acı gerçeklerden ders almanın zamanı geldi ve geçiyor. Bu konuda söylenecek sözün sonu olsa gerek yazdığım bu ayet. Bu ayetten ders alarak, dinde bölünmeden Kur’an ın çevresinde toplanan toplumlara ne mutlu.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak yol Kuran
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
9 Nisan 2015       Mesaj #36
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Allah Kur’an da bizlere, öyle ayetler indirip ikaz etmiştir ki, adeta beynimizin içine sokarcasına, çok açık uyarılarda bulunmuştur. Kur’an ile bağımızı gereği gibi kuramadığımız için, bizler nefsimiz ve şeytanın etkisinden kurtulamıyor, ayetlerden gereği gibi faydalanamıyoruz. Sizlere Kur’an dan iki ayet hatırlatmak istiyorum. Bu ayetler üzerinde lütfen dikkatle düşünelim. Kıssadan hisse alana ne mutlu.

Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O HALDE KUR'AN'DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR. (Diyanet vakfı meali)

Ankebut 51: Kendilerine okunan kitabı, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Diyanet meali)

Düşündürücü olduğu kadar, ibret verici iki ayet. Peki, bu iki ayette Allah kullarına ne anlatıyor?

—O HALDE KUR'AN'DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR.

— KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ?

Bu iki ayette çok açık ve net bir şekilde, BİZLERE YOL GÖSTERİCİ OLARAK KUR’AN IN YETECEĞİNİ, onun dışından bilgilere, rivayetlere inanmanın, dinden sapmak olduğunu anlatıyor. Ankebut 51. ayetin bir öncesinde, peygamberimizden mucize beklediklerini anlıyoruz. Allah Kur’an ın bir MUCİZE olduğunu, bundan başka mucizeler aranmasının yanlışlığını anlatıyor ve kendilerine okunan kitap onlara yetmiyor mu diyor. Bu ayetten de çıkaracağımız ders, din ve iman adına, KUR’AN IN BİZLERE YETECEĞİNİ ANLIYORUZ.

Ayetler bu kadar açık uyardığı halde, günümüzde neler söyleniyor bu ayetler için, şimdi de ona bakalım. Günümüzde bakın Allah, Kur’an ın bizlere yeteceğini söylüyor, Yaradan Kur’an bir MUCİZE olduğunu bildiriyor bizlere dediğimizde, her zaman ki gibi işlerine gelmeyen, cahiliye dönemindeki gibi, atalarının itikatlarına da iman etmenin telaşesinde, bazı ayetleri devre dışı bırakan, AYETLERİN ANLAMLARINI DEĞİŞTİREN silah ortaya çıkıyor ve şunu söylüyorlar.

(SEN BU AYETİN, NÜZUL SEBEBİNİ BİLİYOR MUSUN? Bu ayet o günkü topluma, atalarının dininden vazgeçmeyenlere hitaben indirilmiştir.)

Demek ki bu ve buna benzer ayetler, bugün hükümsüz öylemi dostlar? Yalnız o günkü topluma mı indirildi? Bugün bizlerin alacağı hiç dersler yok mu? Hani Kur’an evrenseldi? Hani zaman ötesiydi? Allah affetsin. Unuttukları Kur’an ın tamamı, o günkü topluma indirilmişti, bugün bizleri bağlamıyor mu? Yoksa işimize gelenlere mi iman ediyoruz. Allah ın dediği gibi, yoksa siz Kur’an ın bir kısmına inanıyor, bir kısmına inanmıyor musunuz? Bunun gibi birçok ayeti, hurafe inançlarımızı yaşamak adına, görmezden geliyor, üstünü örtüyoruz.

ALLAH BİZLERE KUR’AN BİR MUCİZEDİR DİYOR, BİZLER İSE HER BİLGİ KUR’AN DA YOKTUR DİYEREK, TOPLUMU BEŞERİN YAZDIĞI AMA KUR’AN IN ASLA BAHSETMEDİĞİ, DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ, KİTAPLARA YÖNLENDİRİYORUZ.

Allah Kur’an da, hiçbir şeyi eksik bırakmadık diyor da, ayetlerin nüzul sebebi konusunda özellikle açıklama yapmayıp detay vermiyorsa, bunu sorgulamak ya da sanki bunu eksiklikmiş gibi gösterenlere inanmak, büyük gaflettir saygısızlıktır, bunu da unutmayalım. AYETLERİ BİR OLAYA, YA DA BİR ZAMANA BAĞLAMAK, KUR’AN IN EVRENSELLİĞİNE AYKIRIDIR, AMA BUNU NE YAZIK Kİ ANLAYAMADIK.

Sizce ayetleri, Allah ın hiç bahsetmediği konularla bağdaştırarak anlamaya çalışmamız, bizlerin ayetleri doğru anlamamızı sağlar mı? Ayetler çok açık olduğu halde, hala gerçeklerden uzak dinimizi yaşıyorsak, bu dinin Allah ın emrettiği din olmadığının farkına varalım. Yoksa hesap günü, çok pişman oluruz. Bu ayetlere iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an ın dışından hiçbir bilgiyi, sözü din adına asla kabul etmez. TERSİNİ YAPAN İSE BU VE BUNA BENZER YÜZLERCE AYETE, İMAN ETMİYOR DEMEKTİR.

Allah Kur’an bir mucizedir diyor ve bu mucize sizlere yetmiyor mu diyerek bizleri uyarıyor. Tüm bu gerçekleri görmezden gelip, başka mucizeler arayıp, beşeri rivayet ve sanı bilgilerle dinini yaşayanların, mahşer günü çok ama çok üzülenlerin safında olacakları açıktır.

Allah peygamberimizden bahsederken, onda sizin için güzel örnekler vardır der. Evet, peygamberimizin hayatı, yaşamı ve adalet anlayışı ve güzel davranışları ile bizler için örnektir. Onun örnek yaşantısını araştıralım, öğrenelim ve hayatımıza geçirelim.

Onun hadislerinden elbette faydalanalım. Ama bu konuda çok dikkatli olalım. Çünkü benim adımı kullanarak yalan söyleyen, cehennemdeki yerini hazırlasın sözlerini, asla unutmayalım. Peygamberimize atfedilen her sözü, Kur’an onayından geçirelim. Çünkü peygamberimiz Kur’an ile yatan, Kur an ile kalkan, hayatına Kur’an ile yön veren örnek bir insandı.

DİN DÜŞMANLARI, PEYGAMBERİMİZE KARŞI SEVGİMİZİ, BAĞLILIĞIMIZI ÇOK İYİ BİLİYORLAR. ONUN ADINI KULLANARAK, DİNE NİFAK SOKMAYA ÇALIŞACAKLARDIR, LÜTFEN UYANIK OLALIM.

Dilerim Allah dan, yalnız Kur’an ın ipine sarılan, onun sınırlarını aşmayan, bilerek ve düşünerek iman eden, batıla sapmayan Rabbin halis kullarından oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak yol Kuran
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
21 Nisan 2015       Mesaj #37
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu yazımda sizlere Şu’ara suresinde, İbrahim peygamberimizin kıssasından örnekler vermek istiyorum. İbrahim peygamberimiz, Allah ın övgüsüne mazhar olmuş, Kur’an da örnekleri çok geçen, bizlerinde peygamberidir.

Hz. İbrahim dönemi, gerçekten sapkınlığın hurafe ve batılın zirvesinde bir dönemdi. Toplumun yanlış inançlarına adeta isyan etmiş ve bunu, eylemlerinde de göstererek, toplumun dikkatini çekmiştir.

İbrahim peygamberimizin yaşadığı dönem putların, putlaştırılmış insanların dine hâkim olduğu bir dönemdi. Tüm bu zorlukların arasından sıyrılmayı başarmış ve Rabbimizin güvenine, övgüsüne layık olmuştur. Bu yazımda Şu’ara suresinde, İbrahim peygamberimizin söylediği, Kur’an dan bazı ayetlerden bahsetmek istiyorum. Kıssadan hisse alırız inşallah.

Şu’ara 78: O Kİ, BENİ YARATAN VE BANA DOĞRU YOLU GÖSTERENDİR.

Şu’ara 82: VE HESAP GÜNÜ, HATAMI BAĞIŞLAYACAĞINI UMDUĞUMDUR. (Elma Hamdi meali)

Kur’an verdiği örnek kıssalarla, bizleri eğitir ve bilgiler verir. Yani Kur’an ın anlatım şekli çok basit ve her seviyedeki bir insanın anlayacağı şekildedir. Böyle olmasa, Rabbimiz sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum der mi? Onun için Yaradan birçok kez Kur’an a atıfta bulunarak, YEMİN OLSUN Kİ KUR’AN I ANLAYASINIZ DİYE KOLAYLAŞTIRDIK DER. Ama bizler nefislerimizde yarattığımız inancımızın etkisiyle, bunun tam tersini söyleyerek, Kur’an ı herkesin anlayamayacağını söylemekte, bir sakınca görmeyiz. Bu sözlere inanınca da, Kur’an ile bağımızı kurmaya hiç çaba harcamayız. Kur’an ın açık ve anlaşılır olduğunu söylediği ayetler dinin anası, temeli olan MUHKEM ayetlerdir, onu hatırlatmak isterim.

Ayetten de anlıyoruz ki, İbrahim peygamberimiz doğru yolu, Allah ın gönderdiği ayetlerden bulduğunu söylüyor. Bu ayetten alacağımız kıssadan hisse, bizlerde doğru yolu bulmak istiyorsak, ALLAH IN GÖNDERDİĞİ KUR’AN IN DIŞINA, ASLA SAPMAMALIYIZ. Hatırlayınız Rabbimiz bir ayetinde ne diyordu? ALLAH DAN DAHA DOĞRU SÖZLÜ, KİM OLABİLİR?
İbrahim peygamberimizin sözlerinden, bugün bizlerin yaptığı çok büyük bir yanlışa, aslında çok güzel bir örnek var. Hz. İbrahim Şuara 82. ayetinde, HATALARIMI, YANLIŞLARIMI BAĞIŞLAYACAĞINI UMDUĞUM, ALLAH DIR DİYOR.

Düşünebiliyor musunuz, Allah bu örneği bizlere Kur’an da neden veriyor sizce? Çünkü bugün bizler şunu söylüyoruz. Peygamberler hatasız ve günahsızdır. Ayrıca peygamberler şefaatçidir. Bırakın peygamberleri, bugün bizler edindiğimiz velilerin, şeyhlerin ve efendilerin şefaatçi olduğuna inanıyoruz. İşte bu yanlış inançlarımızdan dolayı Rabbimiz, öyle örnekler veriyor ki Kur’an da, bizler zerre kadar ders almıyoruz. Hatırlayınız Muhammed suresi 19. ayette de Allah, peygamberimize hitaben ne diyordu?

(HEM KENDİ GÜNAHIN İÇİN, HEM DE MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR İÇİN ALLAH'TAN BAĞIŞLANMA DİLE.)

Tabi bizler tüm bunlardan dersler alamadık, çünkü Kur’an ı rehber almaktan çok uzağız. Kur’an ile bağımızı kuramadığımızdan, hala Allah ın yanında şefaatçiler edinmekten çekinmiyoruz. Yaradan ın, HİÇBİR ŞEFAATİN FAYDA ETMEDİĞİ O GÜNDEN SAKININ, ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR sözlerinin üstü örtülüyor, sırf batıl inançlarının yaşanması adına, ayetler görmezden geliniyor.

Çok daha ilginci Rabbimiz Kur’an da, büyük günahlardan sakınırsanız, diğerlerinin üstünü örterim, yani affederim der bizlere. Bizler ise bu uyarılardan habersiz, tam tersine batıl sözlere inandırılmış, PEYGAMBERİMİZİN ŞEFAATİ, ÜMMETİNİN BÜYÜK GÜNAHLARINA OLACAKTIR, diyenlere inanmakta sakınca görmüyoruz. Düşünebiliyor musunuz, Allah büyük günah işlemeyin affetmem diyor, ama şeytanlaşmış nefisler Kur’an ile eğitilmediği için, büyük günahları da peygamberimize affettirmenin yolunu bulmuşuz. Sizce bu haldeki Müslüman toplumlarının, Allah ın huzurunda hali nasıl olur? Bunu düşünmek bile istemiyorum. Hesap günü üzülmek istemeyenlere, açık bir uyarıdır Kur’an.

Kur’an şefaat kelimesini bağışlama, affetme anlamında kullanmıştır. ONUN İÇİNDE AFFEDEN, BAĞIŞLAYAN YALNIZ BENİM DER ALLAH. Bunları din kardeşlerimize hatırlattığımızda ise, peygamberler, veliler, şeyhlerin şefaat etmesi, Allah ile günahlarımızın affı için aracılık etmesi anlamındadır diye savunma yapılmaktadır. KUR’AN BÖYLE BİR ŞEFAATTEN BAHSETMEZ. Bu bizlerin uydurmasıdır. ALLAH İLE KULU ARASINDA, HİÇ KİMSENİN OLAMAYACAĞINI, İslam dininde ruhbanlık olmadığını, hiç kimsenin bir diğerine faydasının dokunamayacağını, Kur’an bizlere anlatır ve peygamberimize hitaben, Allah bakın ne söyler.

Müddesir 11: BENİ, YARATTIĞIM KİŞİYLE BAŞ BAŞA BIRAK. (Diyanet meali)

Gerçekten de Allah ile kulu arasında, hiç kimse yoktur. Hepimiz hesap günü tek başımıza olacağız, yaptıklarımız ile karşı karşıya geleceğiz. Bakın Yaradan elçisine, bizlere ne söylemesini özellikle istiyor.

Cin 21: De ki: “Şüphesiz ben, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM.” (Diyanet meali)

Bu ve buna benzer, o kadar çok ayetler var ki Kur’an da, Allah ile bir bağ kuramayan, elbette mahşer günü çok pişman olacaktır. Peygamberimiz SİZLERE BENİM BİR FAYDAM OLMAZ, yani herkes yaptıklarının hesabını verecektir dediği halde, gözler perdeli, gönüller mühürlü, batılın etkisiyle söylenenleri seyredip duruyoruz. Böyle olunca da, ne söylediğimizi bilmiyoruz.

Camiler, şefaat ya Resulallah yazıları ile dolu. Yani bu dua ile bizler, şefaat ey Allah ın resulü diyoruz. Bağışlanmayı affı, Allah yerine bizler, peygamberimizden diliyoruz. Sizce peygamberimiz affedilmeyi, bağışlanmayı bizleri yaratan Rabbimizden diliyorsa, bizlerinde aynı yolu izleyerek, ŞEFAAT EY YÜCE RABBİMİZ dememiz gerekmez mi? Karar sizlerin.

Dilerim hesabın görüleceği o çetin gün, yüzleri gülen Kur’an ın uyarılarının farkında olan, Allah ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak yol Kuran
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
20 Mayıs 2015       Mesaj #38
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bizler ne yazık ki Kur’an a, Allah ın ne söylediğini anlamak için bakmadığımızdan olsa gerek, bazı ayetleri görmemezlikten gelmemiz yetmiyormuş gibi, bazılarını da nesih edilme, yani hükmünü kaldırma yöntemiyle yok etmeye, üstünü örtmeye çalışıyoruz. Bunları yapan ancak, kendi nefsini aldatır. Nesih Kur’an içinde değil, Allah ın gönderdiği kitapları arasındadır. Çünkü Yaradan Kur’an ın tümüne iman etmedikçe, gerçek iman eden olamayacağımızı özellikle belirtir.

Nisa suresi 43. ayetten, kimler ne anlıyor orasını bilemem, fakat birileri rivayetlerin etkisinde, yanlış anladığı çok açık. BU AYETİN HÜKMÜ KALKMIŞTIR, NESİH EDİLMİŞTİR DEMEK, Kur’an a uymak onu anlamaya çalışmak yerine, Kur’an ı kendi düşüncelerimize uydurmaktan başka bir şey değildir. Konu içki ve kumar konusu, gelin Kur’an da geçen içki konusuna birlikte bakalım ve daha sonrada, Nisa suresi 43. ayetle karşılaştıralım. Acaba aşağıdaki ayetlerin gelmesiyle, bu ayetin hükmü kalkmış mı, bu ayetler biri diğerini nesih etmiş, yani hükmünü kaldırmış mı, YOKSA HEPSİNİN ÇOK FARKLI GÜZELLİKTE, BAMBAŞKA ANLAMLARDA BİZLERE VERECEĞİ BİLGİLER Mİ VARDIR, onu anlamaya çalışalım.

Allah şarap yani içki, kumar konusunda çok açık ve net ayetini indirmiş ve açıklamıştır. Bakın neler söylüyor ayetlerinde, nasıl öğütler veriyor bizlere Rabbimiz.

Maide 90: Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. BUNLARDAN KAÇININ Kİ, KURTULUŞA ERESİNİZ.

91: Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. ARTIK BUNLARDAN VAZGEÇTİNİZ DEĞİL Mİ? (Elmalı Hamdi meali)

Bakara 219: SANA, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki: “Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük, hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ANCAK YOL AÇTIKLARI KÖTÜLÜK, SAĞLADIKLARI YARARDAN DAHA BÜYÜKTÜR……( Muhammed Esed meali.)

Allah şarap, yani içki ve kumar konusunda çok ince ayrıntılara girerek, açıklama yapmıştır bizlere. İçki ve kumarın şeytan işi bir pislik olduğunu, bundan uzak durmamızı öğütlüyor Rabbimiz. Şeytanın içki ve kumar müptelası olanlar arasında, kin ve düşmanlık sokacağını, bu yolla da Allah ı anmaktan, namazdan alıkoyacağını söylüyor. Ayetin sonunda söylediği cümle üzerinde çok düşünmeliyiz, ARTIK VAZGEÇTİNİZ DEĞİL Mİ DİYOR? İşte Allah, yarattığı kullarının nefislerine yenik düşerek, uzak durulması gereken bu kötü alışkanlıktan vazgeçirmek için, ne kadar güzel açıklamalar yapıyor, tavsiyelerde bulunuyor. İçkinin nelere yol açacağı konusunda, uyarılarda ve tavsiyelerde bulunuyor bizlere.

Bakara suresi 219. ayette de, daha detaylı bir açıklama yapıyor. Bu konuda sana soru soranlara deki; İçki ve kumarda sizlere hoş görünen, zevk verici yanları olabilir, ama sizlere vereceği zararı, kötülüğü çok daha büyüktür. Bunların zararları, faydasından daha büyük olup, sizleri yanlış şeyler yapmaya ve böylece de, günaha sürükleyeceği için uzak durunuz diyor.

Allah her şeyden nice örnekleri açıkladım diyorsa, bakın içki ve kumar konusunda da ne kadar açık ve detaylı bilgiler verip, ne güzel öğütlerde bulunuyor bizlere, şükürler olsun.

Küçük bir noktayı da hatırlatarak, sizlerin üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Allah Bakara suresi 219. ayetinde içkiden kumardan bahsederken, çok dikkat çekici sözler söylüyor ve diyor ki; BU SAYDIĞIMIZ İÇKİ VE KUMARIN SİZLERE AZ BİR FAYDA SAĞLADIĞINI DÜŞÜNEBİLİRSİNİZ, AMA ZARARI FAYDASINDAN ÇOKTUR. Allah ın bu uyarısını duyduk. Şimdi lütfen birlikte düşünelim, günümüzde bizler SİGARA ya da faydası az zararı çok bazı şeyler için, acaba neden bu ayeti hatırlamıyoruz, ayrı tutuyoruz da, nefsimizin etkisiyle farklı değerlendirmeler yapıyoruz? Yorum sizlerin.

Sigara bizlere geçici bir keyif veriyor olabilir, ama bizlerin üzerindeki zararı, verdiği keyiften binlerce kat daha fazladır. Hatta en az içki kadar zararlı diyebiliriz. Ondan daha zararlı diyenleri duyar gibiyim. Sigaradan kesilen kol ve bacaklar, sigaradan kanser olanları sanırım hatırlatmak gereksiz. ALLAH ZARARI ÇOK, FAYDASI AZ OLAN HER ŞEYDEN UZAK DURMAMIZI İSTİYORSA BİZLERDEN ve bu konuda önerilerde bulunuyorsa, nasıl olurda işimize geleni bundan ayrı tutarız? İşte bizlerin Kur’an a nasıl baktığımızın, küçük bir örneği olarak düşünün lütfen bu konuyu.

Şimdide nesih edildiğini söyledikleri, Rabbin ne anlatmak istediğini anlamamakta direnenler, anlamak istemeyenler, Kur’an a beşeri gözlükle bakarak, Kur’an ın gözlüğünü takmayanlar, elbette bu ayeti görmezden geleceklerdir. Allah Nisa suresi 43. ayetinde bakın ne söylüyor bizlere.

Nisa 43: Ey iman edenler! SİZ SARHOŞ İKEN -NE SÖYLEDİĞİNİZİ BİLİNCEYE KADAR- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın……..( Diyanet Vakfı meali)

Bu ayetin, yukarıda yazdığım ayetler geldikten sonra, nesih edildiğini, hükmünün kalktığını söylüyorlar. Sanki Allah bu ayet ile bizlere önce içkiye izin veriyormuş ta, daha sonra iznini kaldırmış türünden bir anlamı nasıl veririz, doğrusu bunu anlayamıyorum. Allah yazımızın başında hatırlattığım ayetlerde, bizleri içki ve kumardan uzak kalmamız için uyarıyordu. Eğer bunlardan uzak kalmazsanız, şeytanın esiri olursunuz diye de örneklerini veriyordu. Yani içki, kumar sizi benden uzaklaştırıp, şeytana yaklaştırarak, birbirinize düşmenizi sağlar diye de örneklerini vermişti.

Peki, yukarıdaki Nisa suresi 43. ayette Allah, ne demek istiyor dersiniz bu ayetinde? Herhalde bu ayetten, içki içebilirsiniz, serbesttir izin veriyorum diye anlayacak, bir tek insan göremiyorum. Peki, Yaradan ne anlatıyor bu ayetiyle bizlere? Daha önce içki konusunda açıklama yaparken ne demişti Rabbimiz? Sizi namazdan, Allah ı anmaktan uzaklaştırır demişti hatırlayalım. İşte burada içkinin yani şeytanın eline, kulunun düşmesini istemeyen Allah, bu illetin elinden kurtulabilmesi için, kullarına bakın ne kadar güzel yaklaşıyor ve ne diyor. BENİM HUZURUMA, NAMAZA DURACAĞINIZ ZAMAN, SAKIN ŞEYTANIN PİSLİĞİ OLAN İÇKİDEN İÇİP, SARHOŞ BİR VAZİYETTE KARŞIMA NAMAZA DURMAYINIZ. Yönteme bakar mısınız lütfen. Adeta bir terapi ve güzellikle doğruya, güzele daveti görüyoruz ayette. Allah kulunu asla dışlamadan, içki içtin kafir oldun, dinden çıktın demeden, Allah kuluna yaklaşıyor.

Allah kulunu bu kötü alışkanlığından vazgeçirmek için, bir taşla iki kuş vuruyor adeta. BİRİNCİSİ NAMAZA DURACAĞINI BİLEN BİR İNSAN, NAMAZA DURMADAN BU AYETİ HATIRLADIĞINDA, İÇKİDEN UZAK KALACAK. İKİNCİSİ NAMAZA DEVAM ETMEKLE DE, ŞEYTANIN PİSLİĞİ ŞARAPTAN, İÇKİDEN, KUMARDAN VAZGEÇEBİLECEK BİR KONUMA, OLGUNLUĞA SAHİP OLACAKTIR.

Namaza devam eden bir içki bağımlısı, bu yolla mutlaka şaraptan, içkiden vazgeçecektir. Biraz düşündüğümüzde, Allah bu tür psikolojik yaklaşım metodu örneğini, bizlere özellikle vermiştir. Bizler bu yöntemi kullanarak, hayatımızda birçok yanlıştan insanları daha kolay vazgeçirebiliriz. Eğer Allah içki içen namaz kılamaz diye hüküm verseydi, SİZCE İÇKİ MÜPTELASI BİR İNSANIN, İÇKİDEN VAZGEÇME ŞANSI NE OLURDU? İşte Kur’an ın eğitimi. Birde bugün bizlere dini anlatanları, İslam ı korku dini haline getirenleri düşünün.

Bakın tüm ayetler bir birinden bağımsız, çok farklı şeyleri anlatıyor bizlere. Eğer bu ayetin hükmü yoktur, kalkmıştır dersek içki, kumar ve her türlü kötü alışkanlık bağımlılarını vazgeçirecek en önemli bir yolun, yöntemin kapısını da kapatmış oluruz. Bu hatayı yaparsak, toplumun kötü alışkanlığı olan içki ve kumar dan kurtulabilmesi için, Allah ın önerdiği yöntemi de ortadan kaldırmış olacağımızı, çok iyi bilmeliyiz.

Kur’an o kadar güzel bir rehber ki, yeter ki onu anlamaya çalışalım, ona müracaat edip ona sarılalım. Kur’an ı anlamak için, yine Kur’an a müracaat edelim. Ondan istifade etmenin yolunu bulalım. Allah ile kul arasına hiç kimseyi sokmayalım, ardı sıra gitmeyelim. Allah ın güven elçisi, Başöğretmenimiz Hz. Muhammet ile bizlere tebliğ ettiği, ışık saçan NUR’ U, elimizden düşürmeyelim anlayarak, düşünerek bolca okuyalım ki, Rabbimiz ne söylüyor, bizlere neler öneriyor onu ilk elden anlayabilelim. Elbette daha sonra her bilgiye müracaat edelim, faydalanalım. Her insan aynı kapasitede değildir, onun için araştıralım soralım. Allah ın hükümlerinden haberdar olan, asla aldatılamaz, kandırılamaz.

Hepimiz beşeriz, hata yaparız bilincinde olduğumuz zaman, beşeri bilgilere ihtiyatla yaklaşıp, Rabbin rehberiyle karşılaştırdığımızda, en az hatayla huzura gideceğimiz açıktır. Allah küçük hatalarımızın, günahlarının üstünü örteceği müjdesini verdiğine göre, bizlere düşen büyük günahlardan kaçıp, canla başla tertemiz bir insan olmaya çalışıp, Rabbin hoşnut olacağı kulların arasına girme çabasında olmalıyız.

Birileri, siz Kur’an dan anlayamazsınız, hüküm çıkaramazsınız diyorsa, bilin ki onun Rabbin kitabından, bizlerden sakladığı çok şeyler var demektir. Şunu lütfen unutmayalım. Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyor da, yemin olsun ki sizler için Kur’an ı kolaylaştırdım diyorsa, hurafe ve batıla değil Yüce Rabbimize inanalım.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
11 Eylül 2015       Mesaj #39
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bizler inancımızı yaşarken ne yazık ki, dinimizi nerelerden öğrenmeliyiz, hangi kaynaktan en doğru bilgiyi alırız, bunun doğru tespitini yapamıyoruz. Çevremizde öyle çok bilgi kirliliği var ki bu konuda, toplumda okuma, araştırma alışkanlığı olmadığı için, kime inanacağını bilemez durumda, neredeyse her söylenene inanan bir toplum olmuşuz.

Allah gönderdiği rehber kitapta, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, sizleri doğru yola ulaştıracaktır dedikçe, ne yazık ki bizler Allah ın rehberine karşı, öyle bir tavır içine girmişiz ki farkında olmadan, NEREDEYSE ALLAH NE EMREDİYORSA, BİZLER TERSİNİ YAPAR OLMUŞUZ. Böyle olunca da, hak ın yerini ne yazık ki batıl almış. Batılı din diye yaşadığımız içinde, gönüller ve kulaklar mühürlenmiş, gözler perdelenmiş.

Bizler Kur’an ı yeterli görmemişiz, bizlere dini anlatanlardan öyle öğrenmişiz, şüphe duymadan da inanmışız. Atalarımızın dine ilave inançlarını Kur’an da göremediğimizde, bak Kur’an da her şey yokmuş gördünüz mü, şunlar ya da bunlar Kur’an da geçmiyor diyerek, toplum olarak yanlış bilgilerle korkutulmuşuz, yanıltılmışız.

Hâlbuki Yaradan sizlere açıkladığım, gönderdiğim bilgilerden sorumlu tutuyorum, sizleri Kur’an da bilgilendirdiklerimden hesaba çekeceğim dediği halde, görmezden gelmişiz Allah ın uyarılarını.

Cahiliye toplumları, Allah ın daha önce gönderdiği kitaplarından uzaklaşarak, Yaradan ın hiç bahsetmediği, hatta tasvip etmediği yol ve yöntemlere saptıkları için, bakın Rabbimiz nasıl uyarıyor.

Necm 23: Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. ALLAH ONLAR HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİ. ONLAR YALNIZ ZANNA VE NEFİSLERİN SEVDASINA UYUYORLAR. Hâlbuki onlara Rableri tarafından YOL GÖSTERİCİ GELMİŞTİR. ( Elmalı Hamdi meali)

Yaradan bir başka ayetinde de, aynı konuya dikkat çekerek, açıklamadığım detay vermediğim konular hakkında konuşmanızı haram kılıyorum diye bizleri uyarıyordu ve bu ayetinde de, o günkü toplumun yaptığı yanlışa dikkat çekerek, edindikleri şefaatçiler, putlaştırdıkları kişiler konusunda, Allah ın hiçbir kanıt indirmediğini belirtiyor. BURADAN DA AÇIKÇA ANLIYORUZ Kİ, ALLAH IN KUR’AN DA AÇIKLAMADIĞI, BAHSETMEDİĞİ HİÇBİR KONU, BİLGİ BİZLERİ BAĞLAYICI DEĞİLDİR, DİNİN ANA UNSURU DA OLAMAZ. Ayetin sonunda çok açık bir şekilde, Allah noktayı koyuyor ve bakın ne diyor?

(HÂLBUKİ ONLARA RABLERİ TARAFINDAN, YOL GÖSTERİCİ GELMİŞTİR.)

Demek ki Allah toplumlara yol gösterici olarak ne gönderdiyse, bizler yalnız ondan sorumluymuşuz. Bunun dışından söylenenlere çok dikkatle yaklaşmalıyız. Çünkü Rabbimiz Kehf 26. ayetinde çok açık hükmünü veriyor ve diyor ki;

(KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ.)

Allah din ve iman konularında hüküm veren, açıklama yapan yalnız kendisi olduğunu, bunun dışında konuşanların, kendi nefislerinin esiri olup, zanna, rivayete ve sanıya uyanlar olduğunu açıkça bizlere bildiriyor.

Bizler ne yazık ki Kur’an ın açıklamalarını yeterli görmeyip, kaynağından emin olamadığımız ve edindiğimiz veliler, şefaatçiler, şeyhler ve efendilerin sözlerine inanmakta hiç şüphe duymuyoruz. Hâlbuki Rabbimiz en doğru sözün, bakın kimin olduğunu söylüyor bizlere.

Nisa 87: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. KİMDİR SÖZÜ ALLAH’INKİNDEN DAHA DOĞRU OLAN? ( Diyanet meali)

Demek ki güvenebileceğimiz, en güvenilir kaynak, söz yalnız Allah ın bizlere indirdiği Kur’an olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Tabi atalarının hurafe inançlarını yaşamaya devam etmek adına, bu ve buna benzer ayetleri görmezden gelenlere söyleyecek sözüm, ne yazık ki yok. Yaradan böyle insanlara bir şeytan musallat ederim ve onların can yoldaşı olur, diye de bizleri uyardığını hatırlatmak isterim. Dikkatimizi çekmesi adına, sizlere Allah ın bir uyarısını daha hatırlatmak istiyorum.

Ali İmran 19: Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, KENDİLERİNE İLİM GELDİKTEN SONRA SIRF, ARALARINDAKİ İHTİRAS VE AŞIRILIK YÜZÜNDEN AYRILIĞA DÜŞTÜLER. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. (Diyanet meali)

Ayette çok dikkat çekici bir uyarı ve hatırlatma var. Allah ın gönderdiği dinlerin tek bir adı var, oda İslam dini. Kendilerine ilim geldikten sonra ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düşmelerinden bahsediliyor. Peki, burada ayrılığa düştükleri konu nedir? İşte bunu ne yazık ki bugün bizler anlamak istemiyoruz, sırf batıl inançlarımızı yaşamak adına.

Dinde bölünmüş, inançlarımızda Allah ın gönderdiği rehberden uzak, orta yolu değil, her konuda aşırıya gitmiş bir toplum olmuşuz. Peki, ayetin sonunda kim Allah ın ayetlerini inkâr ederse, Allah onlarla hesabı çok çabuk görür derken, gönderdiği kitaplara iman etmeyen, kabul etmeyenlerden mi bahsediyor sizce?

Elbette hayır. Dikkat ederseniz, kitap verilmiş olanlardan, yani Ehli kitap toplumundan bahsediyor. Buradan da anlıyoruz ki, hiç kimse ne Allah ı, nede gönderdiği kitabı inkâr ediyorum demiyor. Peki, ne yapıyor da Allah bu uyarıyı yapıyor?

Cahiliye toplumunun yaptığının aynısını, bugün bizlerde yapıyoruz ve Allah ın gönderdiği kitabı yeterli görmeyerek, atalarımızdan bizlere intikal etmiş tüm itikatları, bunlarda Allah emridir diye hiç düşünmeden, Allah ın kitabıyla hiç karşılaştırmadan kabul ediyor ve yaşıyoruz. Apaçık elimizde Kur’an varken, kendi ihtiraslarımız yüzünden bir birimizle tartışıyor, ayrılığa düşüyoruz. Hâlbuki tartıştığımız konularda hakemin, yalnız Kur’an olduğunu unutuyoruz.

Batıl, rivayet ve sanı içimize öyle bir işlemiş ki, batılı ne yazık ki HAK görüyoruz. Allah ın gözlerine perde çekerim, gönüllerini mühürlerim, onlara bir şeytan musallat ederim diye uyardığı hükmü, sanırım bu olsa gerek. Rabbim bizleri, böyle olanların şerrinden korusun.

Allah katından bizlere, yol gösterici olarak gelen Kur’an da, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının dediği halde, bu gün bizler tam tersini yapıp, şefaatçiler edinmiyor muyuz? Yaradan dinde sakın bölünmeyin diye uyardığı halde, dinde bölünmekte bereket ve zenginlik vardır demiyor muyuz?

Biz Kur’an ı yemin olsun ki kolaylaştırdık ve sizlere gerekli olan her bilgiyi değişik ifadelerle açıkladık, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum dediği halde, Kur’an ı herkes anlayamaz, Kur’an da her bilgi yoktur ve açıklanmamıştır diyerek, toplumu Kur’an a değil de, beşerin yazdığı, doğruluğundan asla emin olamayacağımız kitaplara yönlendirmiyor muyuz? Her namazımızda, yalnız senden yardım dileriz diye Allah a söz verdiğimiz halde, edindiğimiz veli, şeyh ve efendilerden, yatırlardan yardım istemiyor muyuz?

Böylece bizler, sırf atalarımızın inançlarını yaşamaya devam edebilmek adına, apaçık ayetleri görmezden gelerek, üstünü örterek hayatımıza geçirmeden, inkâr edenlerin safında oluyoruz. BİLE BİLE, GÖRE GÖRE İNKÂRCILIK İŞTE BÖYLE HAYATIMIZA GİRİYOR AMA TOPLUM OLARAK FARKINDA DEĞİLİZ. Çünkü bizler İslam ı güdülenerek, birilerine tabi olarak yaşıyoruz. Buda bizleri Kur’an ın yolundan saptırıyor. Allah bunları yapanlara, kâfir diyor hatırlatırım. Çünkü inandıktan sonra, Allah ın hükümlerini görmezden gelmek ve tersini yapmak dinden sapmaktır.

Ben bu yazımda din kardeşlerimi, Allah ın ayetleri ile uyarıp, yapılan yanlışların farkına varılmasına vesile olmaya çalıştım. Nasiplenene, uyarıyı fark edebilene ne mutlu. Çünkü Yaradan kurtuluşa erenlerin, yalnız Allah ın katından gelen Kur’an üzerinde olanlar olacağını, bakın nasıl bildiriyor.

Bakara 5: İşte onlar, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır. (Diyanet vakfı meali)

Ömür çok kısa, adeta bir göz açıp kapama mesafesinde. Emaneti teslim etmeden, gelin bizlere din adına anlatılanları Kur’an ile sorgulayalım ve ebedi hayatımızı ateşe atmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen _Yağmur_; 17 Mart 2016 14:43
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
8 Aralık 2015       Mesaj #40
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu yazımda sizleri, Bakara suresi 196. ayet üzerinde, düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayeti yazalım, daha sonrada üzerinde birlikte düşünelim.

Bakara 196: HAC VE UMREYİ DE ALLAH İÇİN TAMAM YAPIN. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir.

Engellemeden kurtulduğunuz zaman da, HER KİM HACCA KADAR UMRE İLE SEVAB KAZANMAK İSTERSE, ONA DA KOLAYINA GELEN BİR KURBAN GEREKİR. BUNU BULAMAYANA İSE ÜÇ GÜN HACDA, YEDİ DE DÖNDÜĞÜNÜZDE Kİ TAM ON GÜN ORUÇ TUTMASI LAZIM GELİR. BU HÜKÜM, AİLESİ MESCİDİ HARAM CİVARINDA OTURMAYANLAR İÇİNDİR. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir. (Elmalı Hamdi Yazır Meali)

Bu ayeti iki bölümde anlamaya çalışmamız en doğrusu olacaktır. Birinci bölüm, Hac ve umreye gidemeyenlerin yapması gerekenleri anlatıyor. İkinci bölümde de, Hac ve Umreye gidebilecek şartların oluştuğu, bir ortamdan bahsediliyor.

Hac ya da Umreye gidemeyen, tabi bu gidemeyen kelimesinden birçok şey anlayabiliriz. Hastada olabilir, gücü daha önce yetmiyor da daha sonra imkânları olabilir. Ya da Hac ve Umreye gidebilecek ortam yoktur savaş vardır.

İlk bölümde Hac ve Umreye gidemeyecek durumda olanların, yapması gerekenleri söylüyor ve bakın ne diyor. Böyle durumda olanlar Kurban kessin. Daha sonrada kurban, ulaştırılması gereken insanlara ulaşıncaya yani Kurban dağıtılıncaya kadar başlarınızı tıraş etmesin diyor. Devamında da tıraş olma konusuna açıklık getiriyor.

Dikkatinizi çekmek istediğim konu, Kurban kesilip dağıtılması ve daha sonra tıraş olunması, Hacca gidenler için değil, tam tersine Hacca gidemeyenlerin yapacakları şeyler içinde yer alıyor.

Şimdide ikinci bölüme bakalım. Hacca ya da Umreye gitme konusunda hiçbir engelimiz yoksa engel ortadan kalkmışsa, bakın neler yapın diyor bu durumda. Hac yapmak niyetiyle gelenler içinden, her kim önce umre yapmak isterse yani ziyaret maksadıyla gezerse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir diyor. Bunu bulamayanlar içinde üç gün Hac da, yedi günde döndüğünde oruç tutması gerektiğini açıkça bildiriyor. Oruç tutabileceklerin ise, yalnız Mescidi Haram dışından ziyarete gelenler olacağını da belirtiyor.

Şimdi düşünmenizi istediğim bir konu var. Siz ayeti okudunuz ve iki bölümde verilen bilgiler ışığında, Hacca gittiğinizde keseceğiniz kurbandan sonra başınızı tıraş edeceğinizi mi anladınız, yoksa Hacca, Umreye gidemeyenlerin kurbanı dağıttıktan sonra, yapacağı bir emir olarak mı anladınız? Ayet çok açık bir şekilde Hac ve Umreden alıkonanların yapacakları içinde sayıyor bu uygulamayı. Peki, bizler ne yapıyoruz? Hacca ve Umreye gittiğimizde yapıyoruz. Yorum ve karar sizlerin.

Şimdide bu konuyla ilgili vereceğim diğer bir ayete göz atalım. Ayette peygamberimizin ve iman edenlerin Mescidi Haram a girmekte zorlandıkları, engel olunduklarından bahsediyor ve bakın ne diyor.

Fetih 27: Andolsun ki Allah, Peygamberine rüyayı doğru çıkardı. Allah dilerse, Mescid-i Harâm'a güven içerisinde, başlarınızı tıraş ederek ve saçlarınızı kısaltmış olarak korkusuzca gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. Bu rüyadan sonra size yakın bir fetih nasip edecektir.( Bayraktar Bayraklı meali)

Buradan da anlaşılıyor ki, Mescidi Harama gitmek için engellenenler, tertemiz tıraş olmuş bir şekilde Kabeyi ziyarete girebileceklerini Allah müjdeliyor. Bu ayette de tıraş olma konusu, Mescidi Harama gidenlerin engellenmesi durumunda yapıldığı daha açık anlaşılıyor. Yani tıraş olma, Hacca giderken yapılması gereken bir temizlik olduğu çıkıyor ortaya.

Allah emrettiği tüm ibadetleri, bizlere gerektiği kadar Kur’an da açıklamıştır. Bizler ne yazık ki İslam ı Kur’an sınırlarında değil, atalarımızdan intikal eden, rivayet bilgilerin ışığında yaşadığımız için, ibadetlerimizi kendi ellerimizle zorlaştırmış ve sonunda işin içinden çıkamaz bir hale sokmuşuz. Kur’an Hac ibadetimizi yapabileceğimiz vakitleri açıklar. Haccın bilinen aylarda, yani haram aylarda, yapılacağını bildirir. İbrahim peygamberimiz döneminde de, bu aylarda yapılmasına rağmen, bugün Hac vakti olarak, yılın birkaç gününe indirgenmesini anlamak, hiç mümkün değildir.

Değerli din kardeşlerim. Kur’an Hac aylarında, yani haram aylarda, savaşı yasaklıyor ve böylece Hac görevinin huzur içinde yapılması için ortamı sağlıyor. Bizler bugün, bu gerçekleri görmemekte ısrar ediyoruz. Haram aylar Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Üçü Ramazan ayından sonra başlayıp, art arda gelir. Recep ise bunlardan üç ay önce gelen aydır. Farklı bir düşünce de bu ayların, hepsinin ard arda gelmesi gerektiğini, günümüzde ise farklı kabul edildiğinden bahsedilir. Doğrusunu Allah bilir. Bu konuda elimizde kesin bir kanıt yok. Onun için bugün kabul edileni, bizlerde kabul etmek durumundayız.

Allah Kur’an da bahsedilen, haram ayların yalnız sayısını belirlemiş, ama hangi aylar olduğunu, İbrahim peygamberimizden bu yana, değiştirmemek şartıyla, o günkü toplumun kararına bırakmıştır. Ama karar verildikten, mutabakat sağlandıktan sonrada, bir daha bu ayların yerlerinin değiştirilmesinin doğru olmadığı konusunda, Kur’an da bizleri uyarmıştır. Çünkü İbrahim Peygamberimiz zamanında belirlenen bu ayların, bazılarını kendi istedikleri gibi, yerlerini değiştirmeye çalışanların olduğunu, Kur’an da verilen örnekten anlıyoruz.

Günümüzde haram ayların, tüm İslam toplumları tarafından kabul gördüğü aylar bellidir. Buna kimsenin de itirazı bugüne kadar olmadığına göre, bizler bu ayları haram aylar kabul edip, Hac görevimizi bu aylarda yerine getirebiliriz. Ben Kur’an dan bunları anladım. Sizlere de düşen, hiçbir batıl inancın etkisinde kalmadan, Kur’an ı rehber alarak, konuyu Kur’an ışığında anlamaya çalışmak olmalıdır.

Ne diyelim bizler Kur’an ı, öpüp başımıza koyuyoruz ve ona böylece saygı gösterdiğimizi zannediyoruz. AMA KUR’AN I AKLIMIZIN İÇİNE, BİR TÜLÜ SOKAMIYORUZ. Onun içindir ki Allah, İslam toplumunun gönül gözlerini açmıyor, hatta gözlere perde çekiyor, gönülleri mühürlüyor.

Rabbimiz, biz İslam toplumları olarak, yaptığımız büyük yanlışımızın farkında olmamızı sağla ne olur. Yoksa bataklığın içinde debelenmekten ve daha da kötüsü namerde muhtaç olmaktan, asla kurtulamayacağız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen _Yağmur_; 17 Mart 2016 14:43

Benzer Konular

2 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Kur'an-ı Kerim
28 Kasım 2010 / tekask Kur'an-ı Kerim
27 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış
16 Mayıs 2011 / ThinkerBeLL Kur'an-ı Kerim