Arama

Cebirin Tarihsel Gelişimi

Güncelleme: 9 Nisan 2018 Gösterim: 58.090 Cevap: 4
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

CEBİRİN TARİHSEL GELİŞİMİ.

Ad:  Cebirin Tarihsel Gelişimi.jpg
Gösterim: 7621
Boyut:  43.7 KB

Babil, Mısır ve Eski Yunanda cebir


Sponsorlu Bağlantılar
Cebir, matematiğin ilk gelişme aşamalarında ve büyük olasılıkla Babilliler zamanında aritmetikten ayrılmaya başladı. Hammurabi hanedanı döneminden (IÖ 1800-1600) günümüze ulaşan çivi-yazılı matematik cetvelleri birçok cebir problemi içermektedir. Babilliler ikinci dereceden denklemleri tabloların yardımıyla ya da günümüzdeki gibi karekök içeren formüllerle çözmesini biliyorlardı, ikinci dereceden denklemler x+(l!x) = a biçiminde ya da iki bilinmeyenli olarak x+y=a, xy-b biçiminde ifade ediliyordu. Babilliler ikinci dereceden denklemlere indirgenebilen dördüncü dereceden denklemlerle bazı üçüncü dereceden denklemler x+(l/x)=a biçiminde ya da iki bilinmeyenli olarak x+y=a, xy-b uzunluklarına ilişkin x2+v2=z2 denkleminin tamsayılı çözümlerini (Pythagoras sayıları) bulabiliyorlardı. Aritmetik dizilerin toplamı da biliniyordu.
Mısırlıların cebir bilgileri Babillilere göre çok daha sınırlıydı. Rhind papirüsü olarak bilinen yazmadaki problemler daha çok birinci dereceden denklemleri içermektedir.
Babil ve Anadolu kültürleri Eski Yunan kültürünü büyük ölçüde etkilemiştir. Yunanlıların cebir bilgileri de Babil ve Anadolu’dan kaynaklanmıştır. Ama Yunanlılarda cebir, büyük ölçüde geometriye dayandırılmıştır. Örneğin Eukleides’in Stoikheia (İÖ y. 300; Elemanlar) adlı yapıtında nicelikler doğru parçalarının uzunlukları olarak; iki sayının çarpımı, bir dikdörtgenin alanı olarak; üç sayının çarpımı da bir dikdörtgenler prizmasının hacmi olarak ele alınır. b2 =x(x+a) biçimindeki bir ikinci dereceden denklemin çözümü, kenar uzunlukları x ve (x+a) olan, alanı da b kenarlı bir karenin alanına eşit olan dikdörtgenin bulunmasına dönüşür. Cebiri geometriye dayandıran bu görüşün etkisiyle konikler kuramı geliştirilmiş, bu kuram Pergeli Apollonios’un Konikler (İÖ 220) adlı yapıtında doruğa ulaşmıştır. Daha sonraki İskenderiye döneminin matematikçileri Babil kaynaklarına daha yakındılar. Cebir alanında bu dönemin en önemli yapıtı Diophantos’un Arithmetika’sidir (İS 200). Bu yapıttaki problemlerin çoğu, günümüzde Diophantos denklemi olarak adlandırılan türdendir. Cebirsel simgelerin kullanımı da dikkat çekicidir. Diophantos, bilinmeyen niceliği 5 olarak gösteriyor, eksi için de özel bir simge kullanıyordu.

Hindistan ve İslam dünyası


Hindistan, Çin ve Japonya’da cebrin gelişmesine ilişkin bilgiler sınırlıdır. Bu ülkelerde cebirin başlangıcı Babil ve Eski Yunan etkilerine bağlanmaktadır. Hintli matematikçi Brah- magupta’nın denklem çözümü konusundaki yapıtı (y. 630) Diophantos’tan çok ilerdedir. Bhaskara’nın 1150 dolaylarında yazdığı kitaplar büyük önem taşır. Bhaskara, negatif sayılara ilişkin hesaplama kurallarını vermiş; pozitif bir sayının iki tane karekökü olduğunu, negatif sayıların karekökünün bulunmadığını belirtmiştir. Yapıtlarında bilinmeyenleri renk adlarıyla anan, negatif sayıları üzerlerine nokta koyarak gösteren, üstler ve kökler için bunları ifade eden sözcüklerin baş harflerini ya da ilk hecelerini kullanan Bhaskara, cebirde simge kullanımının öncülerindendir.

Müslümanlığın ortaya çıkmasından kısa süre sonra İslam dünyası matematik çalışmalarının merkezi durumuna geldi. İslam bilginleri, Eski Yunan’dan ulaşan yapıtlara, geometri geleneği içinde şerhler yazdılar. Ayrıca cebire özgün katkılar getiren birçok bilgin yetişti. Üçüncü dereceden denklemler 9. yüzyılın ortalarında el-Mahani ve Sabit bin Kurra tarafından, bundan 150 yıl sonra da İbnü’l-Heysem tarafından ele alındı; 12. yüzyılın başında matematikçi ve şair Ömer Hayyam tarafından geniş bir biçimde incelendi. Hayyam, bu denklemleri, konikleri kesiştirme yoluyla çözüyordu. Bu dönemin en önemli yapıtı, Harizmi’nin Hisabü’l- Cebr ve’l-Mukabele (y. 825) adlı kitabıdır. (“Cebir” ve bunun Batı dillerindeki karşılığı olan algebra, algebre sözcükleri bu kitabın adından; günümüzde yaygın olarak kullanılan “algoritma” sözcüğü de Harizmi’nin Batı dillerinde bozularak aldığı biçim olan al-Khwarizmi [al-Horizmi sözcüğünden gelmektedir.) Harizmi’nin bu yapıtı Latinceye ve başka Batı dillerine çevrilmiş ve Batı’da uzun süre büyük etkisi olmuştur. Harizmi’de simgesel gösterilim hemen hemen yoktu, yalnızca denklemlerdeki bilinmeyen nicelikler için “şey” sözcüğünü kullanıyordu.

İslam cebiri 13. ve 14. yüzyıllarda çeviriler yoluyla Avrupa’ya, özellikle İtalya’ya geçti. Bu süreçte en önemli yapıt Leonardo Pisano’nun Liber Abaci (1202; Abaküs Kitabı) adlı yapıtıdır. İslam matematikçilerinin etkisiyle, bilinmeyen niceliğe Latince res, İtalyanca cosa (şey) deniyordu. O dönem İtalyancasında cebir anlamına Varte della cosa (şey sanatı) ya da daha önemsiz görülen aritmetiğe oranlanarak ars magna (büyük sanat) adı veriliyordu.

Ortaçağ ve sonrasında Avrupa


Üçüncü dereceden denklem, x+ax=b biçimiyle, 1515’te Bologna Üniversitesi profesörlerinden Scipione del Ferro tarafından cebirsel olarak çözüldü. Bu buluşunu gizleyen del Ferro’nun ölümünden sonra, öğrencilerinden Niccolö Tartaglia çözümü yeniden buldu ve Milanolu hekim Gerolamo Cardano’ya, açığa vurmaması koşuluyla bildirdi. Cardano, sözünde durmayarak, çözüm yöntemini çoğunlukla Ars magna olarak bilinen Artis magnae şive de regulis algebraicis liber unus (1545; Büyük Sanat ya da Cebir Kuralları Üstüne Birinci Kitap) adlı yapıtında yayımladı. Üçüncü dereceden denklemin çözümlerini veren formül, günümüzde de Cardano formülü olarak bilinir. Rönesans’ın en önemli cebir kitabı olan ve Avrupa’da cebirin yaygınlaşmasında ve gelişmesinde önemli rol oynayan bu yapıtta, Cardano, hizmetinde çalışan Lodovico Ferrari’nin bulmuş olduğu dördüncü dereceden denklemlerin çözümü yöntemini de vermiştir. Bu yapıtta, bir denklemin katsayıları ile kökleri arasındaki ilişkiler İncelenmekte, hatta sanal sayılarla hesaplamalar bulunmaktadır.

Cebirde simge kullanılması konusunda Raffaello Bombelli’nin (y. 1560) katkısı olmuşsa da, bu alanda ilk sistematik çalışmayı Fransız matematikçi François Viete, Isagoge in artem analyticam (1591; Analiz Sanatına Giriş) adlı yapıtında ortaya koymuştur. Descartes, bilinmeyen niceliklerin alfabedeki son harflerle (x, y, z), bilinenlerin de ilk harflerle (a, b, c) simgelenmesini başlatmış; sayıların kare, küp gibi kuvvetlerini günümüzdeki biçimde üst rakamları kullanarak ifade etmiştir. Eşit (=) işaretini ilk kullanan, büyük olasılıkla, Robert Recorde olmuş (1557), kökler için kesirli üst kullanılmasını John Wallis ve Isaac Newton 17. yüzyılda başlatmışlardır.
Doğrusal denklem sistemlerinin çözümünde önemli bir araç olan determinant kavramı ilk olarak Leibniz tarafından 1693’te ortaya atıldı, n bilinmeyenli n tane doğrusal denklemden oluşan sistemin determinantlar yardımıyla çözülmesini sağlayan Cramer yöntemi, 1750’de İsviçreli fizikçi Gabriel Cramer tarafından geliştirildi. Determinantlar kuramını sistematik olarak ele alan ilk matematikçiler Alexander-Theophile Vandermonde (1771) ve Pierre-Simon Laplace (1772) oldu.

Ama determinantların yaygın biçimde kullanılması, AugustinLouis Cauchy ve Kari Jacobi’nin kuramda sağladıkları gelişmelerden sonra gerçekleşebildi (1812). Matris kavramını ise ilk kez İngiliz asıllı ABD’li matematikçi James Joseph Sylvester 1850’de ortaya attı. 1855’te Arthur Cayley, doğrusal dönüşümlerin matrislerle temsil edilebileceğini ve ardışık dönüşümlerin, bunları temsil eden matrislerin (belli bir kurala göre) çarpımlarına karşılık geldiğini gösterdi, matris çarpımını tanımladı, bir kare matrisin tersini determinantlar cinsinden ifade etti ve1858’de eksiksiz bir matis cebirini ortaya koydu. Vektör cebirinin temellerini atan ve vektör uzayı kavramını ortaya koyan İrlandalI matematikçi Sir William Rowan Hamilton’un da matris cebirine büyük katkıları oldu. Matrisler kuramı gelişmesini 20. yüzyılda da sürdürdü. Matrisler yerine, matrislerin temsil ettiği doğrusal dönüşümler giderek daha önem kazandı ve doğrusal cebir, 20. yüzyılda, bir vektör uzayının doğrusal dönüşümlerinin incelenmesi biçimini aldı.

Cebirde önemli bir yeri olan ikiterimli teoremi eskiden beri biliniyor ve 16. yüzyılda yaygın olarak kullanılıyordu. Bu teoremin genelleştirilmiş biçimi olan katlı-terimli (multinom) teoremini ise büyük olasılıkla ilk kez Leibniz ortaya koymuştur.
Analitik geometrinin Descartes, diferansiyel ve integral hesabın da Newton ve Leibniz tarafından geliştirilmesinin, cebirin gelişmesine büyük katkısı oldu. Böylece, Eski Yunan’daki geometrik cebir yaklaşımı, yerini cebirsel geometri yaklaşımına bıraktı. Cebirsel eğrilerin incelenmesi, denklem sistemlerinin çözümünde yeni kavram ve yöntemlerin geliştirilmesine yardımcı oldu.

Cebirsel denklemlerin özelliklerinin incelenmesi, bu denklemlerin köklerinin gerçek sayılar olabileceği gibi, negatif sayıların kareköklerini içeren sayılar da olabileceğini ortaya çıkardı. Cardano, toplamları 10’a, çarpımları da 40’a eşit iki sayının bulunması probleminde, bu sayıların 5 +VT5 ve 5-VÎ5 olması gerektiğini belirterek ilk kez karmaşık sayıları kullanmış oldu. Negatif bir sayının karekökü anlamsız göründüğü için böyle sayılara “sanal sayılar” adı verildi. Gerçek ve sanal sayıların toplamından oluşan (örn. 5 + VL5 = 5+i VÎ5) sayılar için “karmaşık sayı” terimini Gauss önermiştir (1832). Karmaşık sayıların geometrik göste- rilimini ilk olarak 1799’da Norveç asıllı DanimarkalI matematikçi Caspar Wessel ortaya koymuş, bu buluş uzun yıllar dikkat çekmemiş, gösterilim 1806’da Jean Robert Argand ve 1831’de Gauss tarafından yeniden bulunmuştur. Karmaşık sayıların matematiğe tam olarak kazandırılması ise Sir William Rowan Hamilton tarafından gerçekleştirilmiştir.

“Cebirin temel teoremi” adı verilen ve M’inci dereceden bir denklemin n tane kökü olacağını belirleyen teorem, ancak karmaşık sayıların da göz önüne alınması durumunda geçerlidir. Denklemlerin köklerinin sayısına ilişkin bu gerçek, üçüncü ve dördüncü dereceden denklemler için Cardano tarafından daha 16. yüzyılda biliniyordu. Fransız matematikçiler Albert Gerard (1629) ve Descartes da aynı savı ileri sürmüşlerdir. Teoremin tam olarak kanıtlanmasını ise Gauss, 1799’da doktora tezinde ortaya koydu. Cardano’nun üçüncü ve dördüncü dereceden denklemlere ilişkin yöntemleri, daha yüksek dereceden denklemlerin kökleri için de benzer (yalnızca cebirsel işlemlere, yani toplama, çıkarma, çarpma, bölme, üst ve kök almaya dayanan) yöntemler bulunup bulunmadığı konusunda yoğun araştırmalann 17. ve 18. yüzyıl boyunca sürdürülmesine yol açtı. Aralarında ünlü Joseph-Louis Lagrange’ın da bulunduğu pek çok matematikçinin böyle bir yöntemi bulmakta başarısızlığa uğraması, böyle yöntemlerin varlığı konusunda giderek artan kuşkuların oluşmasına neden oldu. Beşinci ve daha yüksek dereceden denklemlerin yalnızca cebirsel işlemler içeren formüller yardımıyla çözülmesinin olanaksızlığı, ilkin 1803-05 arasında Paolo Ruffini tarafından öne sürüldü ve Norveçli matematikçi Niels Henrik Abel tarafından, beşinci dereceden denklemler için kanıtlandı.

Abel’den bağımsız olarak 1831’de aynı sonuca varan Fransız matematikçi Evariste Galois, oluşturduğu denklemler kuramını matematikte yeni bir kavram olan gruplar
kuramına dayandırmıştı. Yirmi yaşında bir düelloda öldürülen Galois, ölümünden bir gece önce bir arkadaşına aceleyle yazıp bıraktığı bir mektupta, günümüzde Galois kuramı olarak bilinen kuramı ortaya koydu. Cebirsel işlemlere dayanan yöntemlerle çözülemeyen beşinci ve daha yüksek dereceden denklemlerin varlığını kanıtlayan Galois, gruplar kuramını sistematik bir biçimde uygulayarak, bir denklemin cebirsel işlemlerle çözülebilmesi için denkleme ilişkin ve belli bir biçimde tanımlanmış bir grubun belirli özellikler taşıması gerektiğini gösterdi. Giderek tüm matematiğin en önemli kavramlarından birini oluşturan grupların günümüz kuramsal fiziğinde de önemli bir yeri vardır. Gruplar kuramına katkısı olan matematikçiler arasında, Abel ve Galois’dan başka, Camille Jordan, Christian Felix Klein ve Marius Sophus Lie ile sonlu gruplan inceleyen Ferdinand Georg Frobenius, IssaiSchur,WilliamBurnside, Emile Artin ve Richard Brauer anılabilir. Halka kavramı, 19. yüzyılda bölünebilme ve çarpanlara ayrılabilme problemlerinin incelenmesinde ve Fermat’mn büyük teoremini kanıtlama çabalarına bağlı olarak ortaya kondu. Halka kuramına, aralarında Eduard Kummer, Richard Dedekind, David Hilbert, Emmy Noether ve John von Neumann’ın da bulunduğu pek çok matematikçi katkıda bulunmuştur.
kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2018 04:45
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Aralık 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
CEBİRİN TARİHİ
BİZANS'TA CEBİR
Sponsorlu Bağlantılar
Bazı kaynaklar, Bizans'ta ileri bir matematiğin varlığı hakkında geniş bilgi verirler. Ortalama 1000 yıllık hayatı olan Bizans'in, matematik tarihinde, Eski Yunan matematiğini, ilerletip geliştirmesi bakımından, pek parlak bir duruma sahip değildi. Bu devir matematikçileri olarak belirtilen ve aynı zamanda Nikomedya (İzmit) rahibi olan Masimus Planudes (İzmit 1260 - İstanbul 1310), Diofantos' un birinci ve ikinci kitaplarına dair sadece tefsir yazabilmiştir. M. Planudes'in en çok bahsedilen eseri, 1300 yılında yazdığı Hint Hesabı'dır. Planudes; bu eserinde, karekök alma kuralını, Diafantos'un eserini esas almak suretiyle Hint metodunu tatbik etmişti.

14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, 15. yüzyılın ilk yarısına kadar (İstanbul'un fethi yıllarına ka-dar), Bizans matematiğinde bilim tarihinde isim bırakmış matematikçilere rastlanılmaz. Bu tarihlerde, siyasal olaylar yüzünden, bilim ihmal edilmiştir. Bu tarihlerin ilginç bir olayı, İstanbul'da gizli kalmış özel kişisel kitaplıkların dışında, elyazması ne kadar eser varsa İtalya'ya götürülmüştür. İstanbul'da el yazmalarına ait hiç bir eser bırakmamışlardır. Givanni Aurispa'nin (1369-1460) Bizans'tan Venedik'e 238 el yazması eser götürdüğü tarihi bir olay olarak bilinmektedir.
Bizans matematiğinin durumunu, ayrıntılarıyla incelemiş olan Hamit Dilgan Matematik Tarih ve Tekamülüne Bir Bakış adlı eserinde şöyle yazar : "Bizans'ta tam anlamıyla büyük matematikçi yetişmemiştir. Bir çoğunun eserleri (birkaçı müstesna) mütevazi ve basittir, Hatta bazılarının eserlerindeki problemlerin, yazarları tarafından anlaşılamadığı seziliyor... Bütün bu hususlar, Eski Yunan dehasının gerilemiş ve tükenmiş olduğuna canlı birer örnek teşkil eder. Şu kadar var ki, Bizans matematiği, aynı devrelerdeki Roma matematiğinden çok daha ileri bir durumda olmakla beraber, Doğu İslam Dünyası Matematiğine nazaran çok geri kalmıştı.''

CEBİRİN AVRUPA'DA GÖRÜLMESİ
Matematik tarihi eserleri; yazılan ilk cebir kitabının Harezmi'nin el-Kitabü'l Muhtasar fi Hesabi'l Cebri ve'l Mukabele adlı eseri olduğunu belirtir. Batılı yazarların da belirttikleri gibi, İspanya yoluyla Avrupa'ya giren ilk cebir kitabı, Harezmi'nin adını belirttiğimiz eseridir. Bu eserde görülen çözüm yolları, İtalyan matematikçi, Leonardo Pisano (1170 - 1250) tarafından yazılmış Liner Abacı (Hesap Metodu) adlı kitap ile 1202 yılında İtalya'ya girmiştir. Bu eser, Batılı matematikçilerden; Passioli, Tartiaglie ve Cardon'un çalışmalarına temel eser olmuştur.Öyle ki, bu matematikçilerin eserleri incelendiğinde, Harezmi'ye ait izlerin varlığını görmek mümkündür. Harezmi'nin eseri ile yukarıda adlarını belirttiğimiz matematikçilerin eserlerini ayrıntılarıyla incelemiş olan Hamid Dilgan bu konu ile ilgili olarak aynen şunları söyler: "Batılı yazarlar cebiri, Cebri ve'l Mukabel adlı eserin Latince tercümesinden öğrenmişlerdir." Adnan Adıvar ise bir makalesinde şunları yazar: "G.Libri tarafından, 1915 yılında New - York'ta yapılan tercümenin eski Latince nüshanın üzerinde İspanya'da bulunan Sagovia şehrinin adı 1145 yılında yazılı olduğunu belirterek bu tarihe, aynı zamanda Avrupa'da Cebirin Doğuş Tarihi olarak bakmak mümkündür."
Harezmi'nin bu eseri, temel eser kabul edilerek bu konuda, Avrupa'da cebirle ilgili yeni eserler yazılmış ve Harezmi adı ile eserinin adı kısa sürede yayılmaya başlamıştır.

ESKİ HİNT DÜNYASI'NDA CEBİR
İçinde bulunduğumuz yüzyılın araştırmaları; Eski Hint Dünyası'nda özellikle 6. , 7. , 9. ve 12. yüz-yıllarda, matematikle ilgili olarak, çağının bilgi seviyesinin üst düzeyinde ilginç bilimsel çalışmaların varlığını ortaya koymuştur. Eserleriyle adları zamanımıza kadar gelebilen, Hint matematikçileri, bilim tarihinde kendilerini etkin bir şekilde göstermektedir. Bunlardan belirttiğimiz yüzyıllar içinde yaşamış olanlardan: Brahmagupta, Aryabatha, Mahavra ve Bhaskara adlarını belirtebiliriz. Kaynaklar; Brahmagupta'nın Kutakhadyaka adlı eserinde de, münferit cebir konularının görüldüğünü, ancak bunların düzenli ve ayrıntılı olarak, cebir konularını kapsayan sistematik bir eser olmaktan uzak olduğunu belirtir. Buraya kadar; adlarını belirttiğimiz; Diofantos'un "Aritmetika" ve Brahmagupta'nın Kutakhadyaka adlı iki eserde, ikinci derece denklemlerin çizim yoluyla (geo-metrik yolla) çözümlerinden bahis olmadığını ve mevcut bilgilerin de Mezopotamya menşeli ol-duğunda kaynaklar hemfikirlerdir.

ESKİ MISIRLILAR'DA CEBİR
İnceleyebildiğiniz kaynaklarda; Mısırlılarda, bugünkü cebirin herhangi bir şeklinin varlığına dair, kesin bilgiler görülmemektedir. Ancak; Mısırlılarda, bugünkü cebir konularına benzeyen, oldukça ilkel cebirin varlığı görülmektedir. Bu konuda aha hesabı adı verilen bir hesaplama türüne rastlanılmaktadır. Bu hesaplama türü hakkında, Aydın Sayılı Mısırlılar'da ve Mezopotamyalılar'da Matematik, Astronomi ve Tıp adlı eserinde Berlin ve Rhind Papirüslerine dayanarak şu bilgiyi vermekte;
Aha kelimesi, grup ya da miktar anlamına gelmektedir. Böyle adlandırma, bir metot görüşü olarak yapılmış olmakla beraber, aha hesaplarında, "Yanlış ve Deneme yoluyla Yoklayarak çözüm" metodu kullanılmış olduğu görülmektedir. Ayrıca bu usulle, bazı çözümler cebiri hatırlatıyor. Adı geçen eserde; bu tür hesabın nasıl yapıldığına dair, açıklamalı iki örnek verildikten sonra; müsteşrik S. Gantz'a atfen altı örnek belirtmektedir. Bunlar :
x/y = 4/3 ; xy = 12

xy = 40 ; x = (5/2)y

xy = 40 ; x/y = (1/3) + (1/15) = 2/5

10xy = 120 ; y = (3/4)x

x2 + y2 = 100 ; y = (3/4)x

a2 + b2 = 400 ; a = 2x ; b = (3/2)x
Hemen belirtmek gerekir ki; bu örnekler, Mısırlıların aha hesabında yaptıklarının, bugünkü cebrik düşünceye göre düzenlenmiş gösterim ve tertip şekilleridir.
Yukarıdaki altı tip örnekte görülebileceği gibi, problemler hep özel durumları temsil ediyor. Ancak, Aydın Sayılı adı geçen eserinde, bu konuda : "Mısırlı matematikçinin zihninde belli çözüm yollarının ve genel formüllerin bulunduğuna şüphe yoktur. Örneğin aha hesaplarıyla ilgili papirüslerde, herhangi bir metot söz konusu edilmemesine rağmen, bunlarda özel bir metoda uyulduğu gayet sarih bir şekilde görülmektedir ... Problemlerin pedagojik amaçlarla bu şekilde tertiplenmiş oldukları söylenebilir."

ESKİ YUNAN'DA CEBİR
Çoğu kaynaklarda; cebir denildiğinde, Eski Roma çağı Yunan matematikçisi Diofantos'un (225-400) adından bahsedilir. Diofantos'un Aritmetika adlı bir eseri mevcut olup, bu eserde sistematik olmamak üzere, münferit bazı cebir konuları ile birlikte, ikinci derece denklemlerin çözümü görülmektedir. Ancak, Diofantos devri Yunan matematiği, bazı harf ve semboller ile ifade edilmekte olduğundan, Diofatos'un Jukarda adını belirttiğimiz eseri, Harezmi'deki cebir işaretleri ve sistemlerinin oynadığı rolden mahrum olması bakımından gerçek anlamda düzenli ve disiplinli bir cebir kitabı olmaktan uzaktır. Kaldı ki; Harezmi'nin Cebri ve'l Mukabele adlı eserinde görülen çözüm yolları, tamamen geometrik düşüncelerle temellendirilmiş olup, bu tür sistematik çözümü de, cebire ilk ithal edenin, Harezmi olduğu son yüzyıl içinde yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur.

Diofantos'ta görülen ikinci derece denklemlerin çözüm metotları, Mezopotamyalılar'ınkine ben-zemektedir. Aydın Sayılı adı geçen eserinde : "Mezopotamyalılarda görülen denklem çözme geleneklerinin, Diofantos'ta devam ettiği görülmektedir. Demek ki Diofantos'taki şekliyle Yunan cebri Mezopotamya cebirirıin hemen hemen, doğrudan doğruya bir devamını, Abdülhamit İbn-i vasi Türk (? - 847) ile Harezmi cebri ise tadil edilmiş bir şekildeki devamını teşkil etmektedir."
Gene adı geçen eserde: Öklid'in Elementler adlı kitabında görülen:
(a+b)2 + (a-b)2 = 2 (a2+b2) veya
2(a2+b2) - (a+b)2 = (a-b)2
şeklindeki özdeşliğin, cebirsel ifadelerin basitleştirilmesi ve çözümlerin kolay tiplere irca edilmesi için, Mezopotamya matematikçileri tarafından kullanılmış olduğu belirtilir.

MEZOPOTAMYALILAR'DA CEBİR
Mezopotamya Matematiğinin gelişmiş bir durumda olan dalı da cebirdir. Kaynaklar; "Mezopotamya Matematiğinde" gelişmiş bir cebir bilgisinin var olduğunu belirtmekte, bunun sonucu olarak da, bugünkü cebirin kurucuları olarak Mezopotamyalıları göstermektedir.
Mezopotamya cebirinin gelişim tarihini üç safhaya ayırabiliriz. Bunlar :
a) Retorik Safha : Bu safhada; bütün ayrıntılar normal cümleler halinde sözlü olarak belirtilmekte,
b) Kısaltma Safhası : Bu safhada, yer yer kısaltmalar, klişe ifadeler ve semboller kullanılmakla beraber, yine sözlü ifadeler az çok hakim durumda kalmakta.
c) Sembolik Safha : Bu safhada; a, b, x, y2, (=), ve (+) gibi sembol ve işaretler kullanarak, her şey sembolik denklemler ve münasebetler vasıtasıyla ifade edilmektedir.

Aydın Sayılı adı geçen eserinde "Mezopotamya Cebri"nin retorik safhada olduğunu belirtmekte ve şu bilgileri vermektedir.
" Mezopotamya cebir problemlerini ve çözümlerini ihtiva eden tabletlerde genellikle özel problemlerle ve bunların çözüm yolları ve çözüm sonuçları ile karşılaşıyoruz. Birinci derece denklemlerin çözümü Mezopotamyalılar için oldukça basit bir meseleydi. İkinci derece denklemleri ayrıntılı bir şekilde inceledikleri ve bu denklemlerin çözümlerinde büyük yetenek gösterdikleri görülmektedir. Metinlerde, bazen üçüncü derece denklemleriyle de karşılaşılıyor. Üçüncü derece denklemlerin bazı basit tiplerini çözümleyebiliyorlardı. Bu çözümlerde bir takım özel cetvellerden yararlanmış oldukları anlaşıldığı gibi, bazı örneklerin çözümünde tesadüfün de rolü olmuş olabilir. Ayrıca yoklama ve deneme suretiyle sonucun elde edilmesinden yararlanmış olabilirler. Genellikle, ikinciden daha yüksek dereceden denklemlerin ikinci dereceye indirgenmesi mümkün olanlarını çözümleyebiliyorlardı. Bu gibi çözümlerde derecenin indirilmesi için yardımcı bilinmeyenlerin kullanılması metodundan geniş ölçüde faydalanıyorlardı."

Eski Mısır (M.Ö. XVIII y.y.) devrine ait papirüslerde, cebir işlemleri gibi yorumlanması mümkün bazı problemlere rastlanmıştır. Fakat Babil matematiği M.Ö. 3000'e kadar çıktığından, bu konudaki Mısır bilgisine, Babil bilimiyle temas neticesinde varılmış olduğu kabul edilmektedir. Bununla beraber, Babil cebirinin, ne sembolik isaretler yönünden, ne de özellikle negatifsayılar kavramı itibariyle müstakil bir bilim dalı olarak kurulmuş bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Bu sonuca çok sonraları varılmıştır. M.S. V. - VI. yüzyıllarda, Hind'de, sıfır kavramıyla birlikte, ilk merhale aşılarak, VIII. yüzyıl ortalarından itibaren, İslam bilginleri tarafından yüksek bir mertebeye çıkarılmıştır. Özellikle"El - Cebr v'el Mukabele" adı altında ilk cebir kitabının bir müslüman Türk bilgini olan El - Harezmi'ye ait bulunduğunu söyleyebiliriz. Fakat cebirin, daha M.Ö. 3000'lerden itibaren, Mezopotamya'da var olmuş ve hayli gelişmil bulunduğu bugün kabul edilmektedir.

Bugün bir veya çok bilinmeyenli cebir denklemleriyle çözdüğümüz türden birçok problemlere Babil tabletlerinde rastlanmıştır. Mesela: Bu tablette, bir dikdörtgenin eniyle boyunu veren sayılar birbiriyle çarpılır ve bu sayılar arasındaki fark, bu çarpıma eklenirse 153 elde ediliyor. Aynı sayılar birbirine eklenirse 27 çıkıyor. Bu şeklin eni, boyu ve yüzölçümü nedir sorusu soruluyor ve cevap olarak: 20, 7 ve 140 değerleri veriliyor.

TÜRK - İSLAM DÜNYASI'NDA CEBİR
Objektif olarak hazırlanmış, matematik tarihi eserleri incelendiğinde, açık olarak şu hüküm görü-lür; Matematiğin geniş bir dalı olan cebire ait temel bilgilerin büyük bir çoğunluğu, 8. ile 16. yüzyıl Türk - İslam Dünyası alimleri tarafından ilk olarak ortaya konulmuş ve belli bir noktaya kadar da geliştirilmiştir.

İslamiyetin Başlangıç Yılları
İslamiyetin başlangıç yıllarında; dini günlerin tespiti, namaz vakitlerinin belirlenmesi, takvim hazırlanması gibi dini problemlerle uğraşılmış olunduğu muhakkak ise de, o devir İslam matematikçilerinin, arazi ölçüleri, veraset hesapları, yükseklik tayini ve günlük yaşantı için gerekli pratik ölçme ve hesaplamalar hakkında bazı çalışmaların varlığı söz konusu olabilir. Hamid Dilgan; Büyük Matematikçi Ömer Hayyam adlı eserinde bu konuda şunları yazar : "İslam matematiği, ancak hicretin ikinci yüzyıl ortalarında Bağdat'ta doğmuştur." Ancak bu tarihten itibaren, Bağdat'ta kurulan ve bugünkü Üniversitelere benzer kurum olan Darül Hikme'de başta matematik olmak üzere, öteki bilimler hızla gelişmeye başlamıştır.

Gıyasüddin Cemşid ve Cebir
Gıyasuddin Cemşid, aritmetikle ilgili ilmi çalışmalarının yanında, cebirde yüksek dereceden nümerik denklemlerin yaklaşık çözümlerine, kendi görüşü olarak ortaya koyduğu orjinal çözüm yolları ile, etkinliğini zamanımıza kadar sürdürmüştür. Bu konuda; özellikle; ax3 + x3 = bx tipindeki üçüncü derece denklemlerin çözümünde, zamanı için yeni olan çözüm yolları ortaya koymuştur
Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2018 03:24
hellbooy19 - avatarı
hellbooy19
Ziyaretçi
4 Mayıs 2009       Mesaj #3
hellbooy19 - avatarı
Ziyaretçi
Cebir ismi nereden gelmektedir?
Cebir ismi Arap kökenli İslam Alimi El Cabir Bin Hayyam'ın isminden gelir. Bu alim cebirsel ifadeleri, denklemleri bulan ve ilk kullanan bilgindir. Daha sonra cebiri kullanan ve geliştirenler de İslam bilginleridir. Zaten ingilizce'de de cebirin karşılığı Algebra'dır! Algebra, El Cabir'den gelen bir isimdir.

Cebir'e neden ihtiyaç duyulmuştur?

Cebir yapı, bağlantı ve miktar üzerine uğraşan bir matematik dalıdır. Bilinmeyen değerlerin, işaret ve harflerle sembolize edilerek kurulan denklemlerle bulunması (yada bilinmeyenlerin arasındaki bağlantının bulunması) esasına dayanır. Cebir temellerini El Harezmi'den alır. Cebir ardı Harezmi'nin "El'Kitab'ül-Muhtasar fi Hısab'il - Cebri ve'l-Mukabele" adlı eserinden gelmektedir. Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. El Harezmi'den bu yana cebir çok değişmiştir. Cebir bilim dalı, aritmetiğin çözemediği pek çok problemi çözebilmektedir.

Cebir’in ilk defa ne zaman ve kim tarafından kullanıldı?
Cebir ile ilgili en eski bilgiler M.Ö. 1700-1600 dan kalan eski Mısır papirüsleri üzerinde yazılmış olarak bulunmuştur. Kullanımı bazı basit denklemlerin çözümlerinden ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Sonradan eski Yunan matematikçileri cebir ile geometriyi ortak kullanmışlardır.

Euclid (M.Ö. 300) ve ilk olarak cebirsel semboller kullanan Diophanteus (M.Ö. 275) xy = k2 , x+y = a , x2 - y2 = a2 biçimindeki denklemlerin çözümlerini aramışlardır. Eski zamanlarda Çinliler ve Hintliler de denklem çözmeyi biliyorlardı; Brahmagupta (M.S.628), Mahavira (M.S. 850), Bhaskara (M.S. 1150) cebirsel yöntemlerle bir çok problemi çözmüşlerdir. İslam matematikçileri arasında Mohammed ibn Musa al-KhoWarizmi (M.S. 825) ve al-Karkhi (M.S. 1100) en ünlüleridir. Özellikle, al-KhoWarizmi’nin cebri avrupalılar üzerinde büyük etki göstermiştir.

Avrupada ilk olarak, İtalya'da cebir öğrenilmeye başlamıştır.Özellikle, ikinci ve üçüncü derece denklemlerin çözülmesine çalışılmıştır. Avrupada cebir ile uğraşan en eski matematikçiler Tataglia (1535), Cardan (1545), Ferrari (1540), Vieta (1590), Harriot (1600) , Descartes (1637) ve Wallis (1655) dir.Daha sonra,cebir Avrupalı matematikçiler tarafından geliştirilmiştir. Ruffini (1803), Abel (1824), Galois (1831) 19-uncu yüzyılın başındaki en önemli matematikçilerdir.


Cebir'de bilinmeyene neden x denilmiştir?
Neredeyse her bilinmeyeni simgelemek için kullanılan x harfi nereden geliyor?
Bu harfin kökeni Arapça "şey" kelimesine dayanıyor. Daha sonra İspanyolcaya çevrilen cebir kaynaklarında "xay" olarak gözüken ifade x olarak kısaltıldı ve cebir'in bilinmeyeni simgelemede kullandığı en tercih edilir harf haline geldi.

Hangi bilimlerde cebir kullanılır?

Matematik, Astronomi, Bilgisayar Programcılığı ve Tıp'ta cebir kullanılır.
İslamiyet'in başlangıç yıllarında; dini günlerin tespiti, namaz vakitlerinin belirlenmesi, takvim hazırlanması gibi problemlerle uğraşılmış olunduğu, o devir İslam matematikçilerinin, arazi ölçüleri, veraset hesapları, yükseklik tayini ve günlük yaşantı için gerekli pratik ölçme ve hesaplamalar hakkında bazı çalışmalarında cebirden faydalanmışlardır.

Cebir'in matematik bilimine sağladığı kolaylıklar nelerdir?

Cebir, bilinmeyen coklukların, matematik sembolleri ile formule edilerek kurulandenklikler yardımı ile ifadesi ve bu denkliklerin çözülmesini konu alır. Cebir bilim dalı, aritmetiğin çözemediği pek çok problemi çözebilmektedir.
Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2018 03:19
blackmesa26 - avatarı
blackmesa26
Ziyaretçi
14 Aralık 2010       Mesaj #4
blackmesa26 - avatarı
Ziyaretçi
birnevi cebir = matematik
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
4 Ocak 2016       Mesaj #5
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Cebir Nedir? - Cebirin Tarihi

Cebir, yapı, bağıntı ve nicelik üzerine uğraşan bir matematik dalıdır. Bilinmeyen değerlerin, simge ve harflerle betimlenerek kurulan denklemlerle bulunması (ya da bilinmeyenlerin arasındaki bağıntının bulunması) temeline dayanır.

Cebir İsmi Nereden Gelir ?

Cebir ismi Arap kökenli İslam Alimi El Cabir Bin Hayyam'ın isminden gelir. Bu alim cebirsel ifadeleri, denklemleri bulan ve ilk kullanan bilgindir. Daha sonra cebiri kullanan ve geliştirenler de İslam bilginleridir. Zaten ingilizce'de de cebirin karşılığı Algebra'dır! Algebra, El Cabir'den gelen bir isimdir.
Cebir’e neden ihtiyaç duyulmuştur?

Cebir yapı, bağlantı ve miktar üzerine uğraşan bir matematik dalıdır. Bilinmeyen değerlerin, işaret ve harflerle sembolize edilerek kurulan denklemlerle bulunması (yada bilinmeyenlerin arasındaki bağlantının bulunması) esasına dayanır. Cebir temellerini El Harezmi’den alır. Cebir ardı Harezmi’nin “El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il - Cebri ve’l-Mukabele” adlı eserinden gelmektedir. Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. El Harezmi’den bu yana cebir çok değişmiştir. Cebir bilim dalı, aritmetiğin çözemediği pek çok problemi çözebilmektedir.
Cebir ilk defa ne zaman ve kim tarafından kullanılmıştır?
Cebir ile ilgili en eski bilgiler M.Ö. 1700-1600 dan kalan eski Mısır papirüsleri üzerinde yazılmış olarak bulunmuştur. Kullanımı bazı basit denklemlerin çözümlerinden ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Sonradan eski Yunan matematikçileri cebir ile geometriyi ortak kullanmışlardır. Euclid (M.Ö. 300) ve ilk olarak cebirsel semboller kullanan Diophanteus (M.Ö. 275) xy = k2 , x+y = a , x2 - y2 = a2 biçimindeki denklemlerin çözümlerini aramışlardır. Eski zamanlarda Çinliler ve Hintliler de denklem çözmeyi biliyorlardı; Brahmagupta (M.S.628), Mahavira (M.S. 850), Bhaskara (M.S. 1150) cebirsel yöntemlerle bir çok problemi çözmüşlerdir. İslam matematikçileri arasında Mohammed ibn Musa al-KhoWarizmi (M.S. 825) ve al-Karkhi (M.S. 1100) en ünlüleridir. Özellikle, al-KhoWarizmi’nin cebri avrupalılar üzerinde büyük etki göstermiştir. Avrupada ilk olarak, İtalyada cebir öğrenilmeye başlamıştır.Özellikle, ikinci ve üçüncü derece denklemlerin çözülmesine çalışılmıştır. Avrupada cebir ile uğraşan en eski matematikçiler Tataglia (1535), Cardan (1545), Ferrari (1540), Vieta (1590), Harriot (1600) , Descartes (1637) ve Wallis (1655) dir.Daha sonra,cebir Avrupalı matematikçiler tarafından geliştirilmiştir. Ruffini (1803), Abel (1824), Galois (1831) 19-uncu yüzyılın başındaki en önemli matematikçilerdir.
Cebir’de bilinmeyene neden x denilir?
Bu harfin kökeni Arapça “şey” kelimesine dayanıyor. Daha sonra İspanyolcaya çevrilen cebir kaynaklarında “xay” olarak gözüken ifade x olarak kısaltıldı ve cebir’in bilinmeyeni simgelemede kullandığı en tercih edilir harf haline geldi.
Hangi Bilimlerde cebir Kullanılır?
Matematik, Astronomi, Bilgisayar Programcılığı ve Tıp’ta cebir kullanılır.
İslamiyet”in başlangıç yıllarında; dini günlerin tespiti, namaz vakitlerinin belirlenmesi, takvim hazırlanması gibi problemlerle uğraşılmış olunduğu, o devir İslam matematikçilerinin, arazi ölçüleri, veraset hesapları, yükseklik tayini ve günlük yaşantı için gerekli pratik ölçme ve hesaplamalar hakkında bazı çalışmalarında cebirden faydalanmışlardır.
Cebir”in matematik bilimine sağladığı kolaylıklar
Cebir, bilinmeyen çoklukların, matematik sembolleri ile formüle edilerek kurulan denklikler yardımı ile ifadesi ve bu denkliklerin çözülmesini konu alır. Cebir bilim dalı, aritmetiğin çözemediği pek çok problemi çözebilmektedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.

Benzer Konular

14 Eylül 2008 / Mystic@L Matematik
16 Nisan 2009 / Mystic@L Matematik
25 Ekim 2008 / ressam91 Psikoloji ve Psikiyatri
25 Mart 2009 / HipHopRocK Eğitim Bilimleri