Arama

İş Hayatına Dair Bilgiler, Güncel Haberler ve Makaleler

Güncelleme: 18 Ağustos 2013 Gösterim: 15.497 Cevap: 22
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #1
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
İŞ HAYATINDA SIKLIKLA KARŞILAŞILAN BAZI KAVRAMLAR

Sponsorlu Bağlantılar
Analitik düşünme (analytical thinking):
bir sorunu çözmek için bilgileri ayrıştırarak ve sorunun alt unsurlarına inerek sonuç çıkarma şeklindeki sistematik düşünme tarzı

Belgelendirme (certification): Bir ürün, hizmet, personel, laboratuvar veya sistemin, belirli bir standart veya teknik düzenlemeye uygun olduğunun yazılı olarak belirlenmesi işlemi

Benchmarking (kıyaslama): Bir organizasyonun kendini değerlendirerek, rakiplerini, iş ortaklarını, diğer sektörlerdeki başarılı örnekleri inceleyip, iç ve dış pazarlardaki uygulamaları araştırarak en iyi uygulamaları örnek almak yoluyla zayıf yönlerini geliştirmesi

Blended learning: E-öğrenme ve yüzyüze eğitimlerin bir arada kullanılması

Bürokrasi: Devletle ilgili işlerin yürütülmesinde gereksiz kural ve işlemler, kırtasiyecilik

Devlet kurumlarında çalışan üst düzey yöneticiler topluluğu

Dönemsel işler: Bir işletmenin iş yoğunluğunu dikkate alarak belirli zamanlarda, geçici olarak eleman çalıştırdığı işler

Dış müşteri: Sunulan ürün ve hizmetleri satın alarak, kendi kişisel amaçları için kullanan ve çalışanların ücretlerinin ödenmesini sağlayan müşteri

Empati (empathy): Başkalarının duygularını sezmek, bakış açılarını anlamak ve endişeleriyle etkin bir biçimde ilgilenerek kendini onların yerine koyabilmek

İç müşteri: Bir işletme içindeki her birim (ve çalışanlar), kendinden bir önceki safhanın müşterisi konumundadır.

Innovation: Önemli değişiklikler getiren yeni ürün ve stratejiler geliştirme

İş tanımı (job description): Bir işin içerdiği görevler, sorumluluklar ve iş özelliklerinin listesi
Kariyer, kişinin yaşamı boyunca, işi ile ilgili edindiği deneyim ve faaliyetler ve bunlara bağlı tutum ve davranışlar

Kurum kültürü (corporate culture): Bir vizyon ve misyon etrafında toplanan insanların sahiplendikleri belirli bir inanç ve değerler sistemi

Misyon (mission): Bir organizasyonun varlık nedeninin bir cümle ile ifadesi

Organizasyon: Ortak bir görevin tanımlanması veya bir amacın gerçekleştirilmesi için bireysel çabalarını sistematik ve bilinçli bir şekilde birleştiren insanlar topluluğu

Oryantasyon (orientation): Yeni çalışanlara organizasyonu ve kendi iş birimlerini tanıtmak ve işe alıştırmak için gerçekleştirilen aktiviteler

Outsourcing (dış kaynak kullanımı): Bir organizasyonun kendi kaynaklarına ve çalışanlarına dayalı olarak yürüttüğü bir etkinliği, o alanda uzmanlaşmış ve etkinliğini kanıtlamış kişi ya da kuruluşlara yönlendirmesi
Paradigma, düşünce kalıpları

Performans değerlendirme (performance assessment): Bir organizasyonda çalışanların amaçlara ne kadar etkin ve verimli bir şekilde ulaştıklarının sistematik olarak ölçülmesi ve değerlendirilmesi süreci
Rotasyon (job rotation), çalışanın yerine getirdiği değişik işlerin sayısını artırmak ve motivasyonunu sağlamak amacıyla belli bir süre için çalışanı bir görevden diğer bir göreve geçirmek

Twinnings (Eşleştirme eğitimleri): AB Kamu İstihdam Kurumunun iş arayanların kaydı ve istihdam edilebilirliğini artırmak, işverenlerden açık iş pozisyonlarını almak ve bunları iş arayanlarla eşleştirmek için nasıl organize olduklarını analiz etmek amacı ile düzenlenen eğitimler

Yetkinlik (competency): Çalışma ortamında gereken bilgi, beceri

Yeterlilik (qualification / vasıf): Çalışanın mesleki ve profesyonel becerileri, görevini yerine getirme gücü

sozluk3

İş hayatında iş alanının özelliğine göre pek çok kısaltma ile karşılaşacaksınız. Biz burada hemen her iş alanında karşınıza çıkacak kısaltmalardan örnekler verdik.

AB: Avrupa Birliği
ArGe: Araştırma Geliştirme
ASAP: As Soon As Possible (mümkün olan en çabuk şekilde)
AVM: Alışveriş Merkezi
BT: Bilgi Teknolojileri
CRM: Customer Relations Management (Müşteri İlişkileri Yönetimi)
CV: Curriculum Vitae / Özgeçmiş
DTÖ: Dünya Ticaret Örgütü
EU: European Union (Avrupa Birliği)
FYI: For Your Information (bilginize)
IT: Information Technologies (Bilgi Teknolojileri)
İK: İnsan Kaynakları
LMS: Learning Management System (Eğitim Yönetim Sistemi)
MBA: Master of Business Administration (İşletme Masterı)
MT: Management Trainee (Yönetici Adayı)
ST: Sales Trainee (Satışçı Adayı)
STK: Sivil Toplum Kuruluşları
PC: Personel Computer (Kişisel Bilgisayar)
PR: Public Relations (Halkla İlişkiler)
UMYS: Ulusal Mesleki Yeterlilik Sistemi
ÜrGe: Ürün Geliştirme

Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
20 Temmuz 2006       Mesaj #2
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Depresyona Girmeden İş Aramanın Yolları
Didem Tekin
Sponsorlu Bağlantılar

İş arama dönemindeki makul süreyi aştığınızda, eğer önlemleri almamışsanız her an depresyona girebilirsiniz. İşte birkaç belirti: Hassaslaşırsınız, normalde rahatsız etmeyen şeyler bu defa batmaya başlar. Beklemekle geçirilen günler, saatler birbirine benzer.

Kendinizi değersiz hissedebilirsiniz. Yaşadığınız yer size dar gelir; aynı evi paylaştığınız sevdiklerinizi farkında olmadan üzebilirsiniz. Başvurularınızın karşılıksız kalması veya sonuç vermeyen mülakatlar özgüveninizin azalmasına neden olur. Özgüven eksikliği de bir sonraki mülakata yansıyacak, büyük ihtimalle karşı taraf da bunu hissedecektir. Sonuç: Kısır döngü.

Sizi kurtaracak tek şey sadece birilerinin arayıp "gel işe başla" demesi mi?

Uzmanlar 'iş ararken kendinize makul bir süre tanıyın' diyor. Çünkü "İki hafta içinde iş bulmam lazım" gibi bir düşünce insanı daha fazla germekten başka bir şeye yaramıyor.
İşsizlik dönemi uzamaya başlamışsa, "yanlış veya eksik bir şey mi yapıyorum?" diye sormalı. İlk yapılacak iş, özgeçmişinizi tekrar gözden geçirmek. Özellikle birden fazla alanlarda çalışmış olanların, bunları özgeçmişe yazarken dikkatli olması gerek. Farklı alanlar, işverenin zihninde net bir fikir oluşmasına engel olabiliyor. Tarafsız gözle bakmaya çalışın ya da en iyisi güvendiğiniz kişilerden özgeçmişinizi incelemelerini rica edin.

Başvurduğunuz işin gerektirdiği şekilde hazırlamak, en doğrusu.
İkinci olarak bakılması gereken kısım, mülakatlar. Yaptığınız görüşmeleri gözünüzün önüne getirin. Nasıl cevaplar verdiniz? İstekli olduğunuzu karşı tarafa hissettirdiniz mi? Fiyat ve mesai saatleriyle ilgili zamansız sorular sormadınız değil mi? Peki beden diliniz söylediklerinizi onayladı mı? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Tabii ki yaklaşım tarzını da gözden geçirerek: "Gene olmayacak, ya hep işsiz kalırsam" korkuları varsa iş daha da zorlaşıyor.

Uzun işsizlik döneminde oluşabilen özgüven eksikliği ve değersizlik duygusuna karşı birkaç öneriye daha önce bakmış, bir kağıda şimdiye kadar başarılan işleri yazmanın, çok etkili olabildiğinden bahsetmiştik... Üzerinde durulması gereken bir başka önemli nokta da, başvurular. İlgi ve yetkinlik alanınıza giren bütün işlere başvuru yapmaya gayret edin. Sadece bir iki işe başvuru yapıp, haber gelmedi diye vazgeçmeyin.

İş arama sürecinin olmazsa olmazlarından biri, belki de en zorlusu kendini tanıma çalışması. Psikolog Işın Akı, iş arayan kişinin mutlaka kendisini tanıması gerektiğini söylüyor. Kişi kendisine sormalı: "Ben kimim, hangi özelliklerim beni bu günlere getirdi, bundan sonra nasıl bir yaşam bekliyorum?" Ardından plan yapmak. Beş yıl, hatta on yıl sonrası için kariyer planları yapılmalı. Bunu yaparken de bu sayfada daha önce bahsi geçen imgeleme tekniklerini de kullanmayı unutmadan.
İş arama sürecini bunalımsız, en yararlı şekilde geçirmenin yolu, kendini geliştirmekten geçiyor. Eksik olduğunuzu düşündüğünüz konuda bir kursa gidebilir, ilgili kitapları alıp okuyabilirsiniz. Hem bir eksiğinizi gidermiş, hem de sonuçta işle ilgilendiğiniz için kendinizi daha iyi hissedersiniz... Ayrıca, zaman yokken yapmak istediklerimizi niye bu dönemde yapmayasınız? İhmal edilen arkadaşlara daha çok zaman ayırmak gibi.


Sonuç olarak iş arama sürecinde iş aramaktan başka yapılacak çok şey var!


Didem TEKİN
editor@yenibiris.com
Depresyona girmeden iş aramanın yolları




( Not: ALıntıdır.)

Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
25 Temmuz 2006       Mesaj #3
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
İş yaşamında psikopat kişilik ...

Psikolog Dr. Işın AKI

İş yaşamınızda çevrenizde sevimli, zeki, eğlenceli, arkadaş canlısı bir görüntü çizen pek çok kişiyle karşılaşabilirsiniz. Ancak bu görüntüler samimi olabileceği gibi, gerçek dışı da olabilir. İş arkadaşları bu kişilerin sergiledikleri tavırların gerçek olup olmadığını bilemez. Prof. Robert Hare, British Columbia Üniversitesi’nde yaptığı çalışmalarda psikopatların günlük yaşamımızın her kademesinde olabileceğini söylemekte. Özellikle hızlı değişim çarkına sahip iş yerlerinde psikopatlar kolaylıkla yükselebiliyor. Güçlü kişileri “ideal çalışan ve potansiyel lider” olduklarına ikna ettikten sonra yükselmeleri, yüksek zam almaları ve önemli organizasyonel süreçlerde kontrolü ele geçirmeleri onlar için çok daha kolay oluyor.

Hare psikopatlığı, duygusal yaşam tarzıyla anti-sosyal kişilik ve davranışlar kümesini içeren bir kişilik bozukluğu olarak tanımlıyor. Psikopatlarda yalan söyleme, bencillik, kontrolsüz davranışlar, yönlendirme, empatik olmayan davranışlar gözlemlenir. Bu kişiler akıl hastası değil, kişilik bozukluğu olan kişilerdir.



Bu “sosyal yıkıcılar” aileyi, arkadaşları ve yabancıları, çoğunlukla da güvendikleri biri tarafından şaşırtılmış kişileri mağdur etmeyi tercih eder. Başkalarını mağdur, kurban etmiş olmaktan dolayı üzüntü duymazlar; yanlış olduğunu da düşünmezler.


Psikopatlar için geçerli olan tek şey, bir şeyin bedeli ne olursa olsun, onu almak üzere plan yapmak ve buna heyecanla motive olmaktır. Yönetmek ve kontrol etmek temel amacıdır. Eğer bir iş yerinde kabadayı davranışı, kanun ihlalleri, tehdit, hırsızlık vb. varsa bunu yönetimin ya da uzmanların dikkatine sunmak gerekir. Bu işlem kimlik bilgisi gizli tutularak da yapılabilir.
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
29 Temmuz 2006       Mesaj #4
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
İş Hayatına Dair Bilgiler, Güncel Haberler ve Makalelerbslk turkiye İş Hayatına Dair Bilgiler, Güncel Haberler ve Makalelerİş Hayatına Dair Bilgiler, Güncel Haberler ve MakalelerTürkiye'de ve dünyada kadının yeri

Sosyal hayattan, iş hayatına kadar Türkiye'de kadın araştırması


8 Mart, 2005 13:15:00 (TSİ)

Türkiye'de kadınlar, pekçok soruna rağmen, iş dünyasında zirveyi zorluyorlar

İşsizlik, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri. Ancak işin içine kadınlar girince işsizlik çok daha ağır bir hal alıyor.

Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranları son derece düşük. Erkeklerin yüzde 69.5'i, kadınların ise sadece yüzde 25.1'i işgücüne katılıyor.

16 milyar 966 bin erkek iş gücüne katılırken, sadece 6 milyon 240 bin kadın çalışıyor ya da çalışmak istiyor. Yani kadınların işgücüne katılımı erkeklerin 3'te 1'i seviyesinde kalıyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre, 2004 sonu itibariyle 5 milyon 652 bin kadın çalışırken, 588 bin kadın işsiz.

Kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 9.4 iken, erkeklerde işsizlik oranının yüzde 10.7 olması kadın işsizliğinin daha düşük olduğu kanısı yaratıyor. Ancak bunun nedeni, kadınların işgücüne daha az katılması.

Eğitim seviyesi arttıkça, işsizlik de artıyor

Kadınlar açısından en çok dikkat çeken durum ise, eğitim seviyesi arttıkça kadınların işsizlik oranının keskin bir şekilde artması.

Örneğin, okur - yazar olmayan 1 milyon 46 bin kadından sadece 53 bini işsiz, yani okuma yazma bilmeyen kadınlarda işsizlik oranı yüzde 1. Buna karşın, lise altı eğitim alan kadınlarda işsizlik oranı yüzde 5.8'e çıkıyor.

Lise mezunu erkeklerde işsizlik yüzde 12.2'yken, aynı oran kadınlarda yüzde 25.3. Üniversite mezunu erkeklerin sadece yüzde 9.3'ü işsizken, üniversite mezunu kadınlarda işsizlik oranı yüzde 18.1'e ulaşıyor. Kadın emeği daha ziyade 'ucuz işgücü' olarak tercih ediliyor.

Dikkat çeken bir diğer gelişme ise, kadınların büyük bir süratle işgücü piyasasına girmeleri. İşsiz erkekler arasında ilk kez iş arayanların oranı yüzde 19.9 olurken, işsiz kadınlar arasında ilk kez iş arayanların oranı yüzde 39.9. Bu veriler, kadınların giderek daha fazla oranda çalışma hayatında yeraldığını ortaya koyuyor.

'Türkiye'de Kadın Bilgi Ağı'

DİE'nin internet sitesindeki 'Türkiye'de Kadın Bilgi Ağı' bölümünde, Türk kadınının geçtiğimiz yüzyılın ortalarından bugüne sosyal ve siyasal yaşamdaki kazanımlarına yer verildi.

Buna göre, Türk kadınları ilk kez, 1843 tarihinde Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.

1847 yılında kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye'nin yayımlanmasının ardından 1856 yılında Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.

1858 yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.

1869: İlk kadın dergisi piyasada

Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı.

Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı.

Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı. 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.


DÜNYADA KADIN
•Dünya'nın yüzde 49.7'si kadın. Yani kadın nüfusu 3 milyardan fazla.
•Her yıl, yarım milyondan fazla kadın, gebelik ya da doğum sırasında yaşamını yitiriyor.
•Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor.
•Dünyada her 3 kadından 1'i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
•Her 5 kadından 1'i hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor.
ABD'de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğrarken, Irak'ta nisan 2003'ten bu yana savaş sırasında ve sonrasında, en az 400 kadının tecavüze uğradığı İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporlarında yer alıyor.
Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika kıtasında 135 milyondan fazla kadın sünnet ediliyor.
•Dünya genelinde mültecilerin yüzde 80'i kadın.
Gelişmekte olan ülkelerde okur-yazar olmayan her 3 kişiden 2'si kadın.
•280 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1'i okuma yazma bilmiyor.
•Suudi Arabistan'da kadının oy hakkı yok, araba kullanması yasak.
•Dünyada 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunurken, 'namus savunması' Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezuella'nın ceza yasalarında yer alıyor.
•İran'da çok istisnai durumlar haricinde kadının boşanma hakkı yok.
Şeriat'la idare edilen ülkelerde zina yapan kadının cezası Recm yani taşlanarak ölüm.
•Tüm dünyada sağlık çalışanlarının yüzde 75'i kadın.
•Siyasette ve iş dünyasında da kadınların oranı gelişmiş ülkelerde bile epey düşük.



1897: İş hayatına atılan işçi kadınlar


Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında 'ücretli işçi' olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti.

Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.

Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında 'İnas Darülfünunu' adı altında açıldı. Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte yedi cesur kız öğrenci, Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.

1923: Türk Kadını siyasete atılıyor

Kadınlar siyasi hayatta da var olma mücadelesine ilk kez 1923 yılında başladı. Kadınlar ilk kadın partisi 'Kadınlar Halk Fırkası'nı, Nezihe Muhittin'in başkanlığında 1923 yılında kurmak istedi.

Ancak partinin kuruluşuna, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe izin verilmediği için parti girişimi dernekleşme ile sonuçlandı.

'29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 3 mart 1924'te çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanırken, kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

Erkeğin çokeşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı vemalları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 şubat 1926'da kabul edildi.

1930: Kadınlara seçme ve seçilme hakkı

Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası, 1930 yılında çıkarıldı. Böylece artık kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı.

8 MART TARİHÇE
1857 yılında, ABD'de dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteğiyle, eşitsizliğe ve ayrımcılığa, uzun ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı mücadeleye başladıkları 8 Mart, ilerleyen süreçte, tüm dünya kadınlarının kutladığı bir gün haline geldi.
•1857’den beri dünyanın birçok ülkesinde kutlanan bu gün 1977 yılındaki Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın Hakları ve Uluslararası Barış günü olarak kararlaştırılmış ve kadınların haklarının verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.
•Böylece 8 mart Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde 'Uluslararası Kadın Günü' olarak kutlanmaya başladı.
•8 mart, 19'uncu yüzyılın sonlarından bu yana kadınların talep ve özlemlerini dile getirmedeki kararlılıklarını sergiledikleri ve bu güne dek hiç de küçümsenmeyecek haklar elde ettikleri bir gün oldu.
•Kadınların daha eşit ve daha yaşanılır dünya için başlattığı mücadele, toplumların her kesiminde yankısını bulbuldu ve destek gördü.
•Günümüzde uluslararası insan hakları belgelerinde her insanın eşit ve özgür doğduğu, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine hiçbir ayrım gözetilmeksizin fırsat eşitliği çerçevesinde sahip olduğu ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın kabul edilemezliği ilkeleri benimsendi.



Kadınların en önemli sorunlarından olan doğum izni, ilk kez 1930 yılında düzenlendi. Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü 1933 yılında kuruldu.

Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyaç meclisine seçilme hakları ise 1933 yılında Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak verildi. Kadınlara siyasetin kapısı 1934'te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla tam olarak açıldı ve ilk kadın milletvekilleri TBMM'de yerlerini aldı.

1935: 17 kadın milletvekili Meclis'te

8 şubat 1935'te TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis'e girdi. 1936'da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.

Bir yıl sonra da kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması, ILO sözleşmesi ile yasaklandı.

1945: Doğum yardımı, yaşlılık sigortası

Kadınlara doğum yardımı ilk kez 1945 yılında 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi ise 1949 yılında çıkarılan yasa ile gerçekleşti.

1950 yılında ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan Mersin'den seçildi.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmesine 1952 yılında başlanırken, gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen 'Nüfus Planlaması Hakkında Kanun' 1965 yılında çıkarıldı.

Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan ILO sözleşmesi 1966 yılında onaylandı.

1971: İlk kadın bakan

İlk kadın bakan Türkan Akyol, 1971 yılında göreve atandı. Yasal değişiklikle, 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilirken, kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni 1985 yılında imzaladı. Sözleşme bir yıl sonra yürürlüğe girdi. 1985 yılında 'Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu, ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.

İlk 'Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi', 1989 yılında İstanbul Üniversitesi'nde kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı 13'e ulaştı.

1989: İlk kadın kaymakam

1989 yılında kadınlara da kaymakamlık yolu açıldı. İçişleri Bakanlığı, kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159'uncu maddesi, Anayasa Mahkemesi'nce 1990 tarihinde iptal edildi.

Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438'inci maddesi, TBMM tarafından 1990 yılında yürürlükten kaldırıldı.

Yerel yönetimler özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başlarken, Türkiye'de ilk kadın sığınma evi, Bakırköy Belediyesi tarafından 1990 yılında açıldı.

1991: İlk kadın vali

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın vali Lale Aytaman, 1991 yılında Muğla'ya atandı. 1993'te İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Aynı yıl Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.

1993: Başbakan koltuğunda ilk kez bir kadın

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Başbakan koltuğuna ilk kez bir kadın oturdu. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, 25 haziran 1993 tarihinde hükümeti kurdu.

Nüfusun yarısını oluşturan kadınların Meclis'teki temsil oranı ise yok denecek kadar az seviyede bulunuyor. Kadın milletvekili sayısı erkek milletvekillerinin sadece yüzde 4.2'sinde kalıyor.

1995: 'Mor Çatı' kapılarını kadınlara açtı

Açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren 'Mor Çatı' Kadın Sığınağı Vakfı, 1995 yılında kadın sığınağını açtı.

Bu arada, DİE'nin projeksiyonlarına göre, bu yıl ortasında kadın nüfusunun 36 milyon 101 bini bulacağı, erkek nüfusunun ise 36 milyon 743 bin kişi olacağı tahmin ediliyor.

Bu yıl için kadınların doğuşta yaşam beklentisi 71.3 yıl olarak hesaplanırken, 2030 yılında ortalama yaşam beklentisinin 76 yıla çıkacağı öngörülüyor. Bu tarihte Türkiye'deki kadın sayısının erkek sayısının önüne geçmesi bekleniyor.

2030 yılında Türkiye'deki kadın sayısının 46 milyon 854 bin, erkek sayısının da 46 milyon 841 bin olacağı tahmin ediliyor.

1997: Kocasının soyadı yanında kendi soyadı

Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi, 1997 yılında Medeni Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı.

Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran kanun, 1997 yılında yürürlüğe girdi. Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 'Ailenin Korunmasına Dair Kanun', 1998'de yürürlüğe girdi.

İstatistiklerle kadının eğitim düzeyi

Türkiye'de 1975-2000 döneminde üniversite mezunu kadın sayısı 56 binlerden 910 bine kadar yükselirken, okuma yazma bilmeyen kadın sayısı, hala yüksek seviyede bulunuyor.

2000 yılı itibariyle Türkiye'de 25 yaşın üzerinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısı 4 milyon 625 bini buluyor. Bu rakam erkeklerde 1 milyon 176 bin kişide kalıyor.

Buna karşılık, 1975-2000 döneminde kadınların eğitimde büyük mesafe kaydettikleri de görülüyor. Nitekim dönem başında:

1 milyon 920 bin seviyesinde olan ilkokul mezunu kadınların sayısı 7 milyon 644 bine,
167 bin olan ortaokul mezunu sayısı 896 bine,
199 bin olan lise mezunu sayısı da 1 milyon 539 bine çıktı.
Üniversite mezunu kadın sayısı da 56 binlerden 910 bine kadar yükseldi.

Yıl 2000: Çalışma hayatında kadın

2000 yılı sayımında nüfusun 33.4 milyonluk bölümünü oluşturan kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 39.6 seviyesinde kalırken, 9.4 milyon kadın çalışıyor.

Buna karşılık kadınlar işsizlik oranı açısından erkeklere göre daha şanslı görünüyor. Erkeklerde 2000 yılı için yüzde 9.9 olan işsizlik oranı kadınlarda yüzde 7.2 seviyesinde kalıyor.

Tarım dışı kadın çalışanların oranı da hızla artıyor. 1997 yılındayüzde 17.7 olan bu oran 2003 yılına gelindiğinde yüzde 20.6'ya çıktı. Tüm bunlara rağmen, kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği ise devam ediyor.
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
31 Temmuz 2006       Mesaj #5
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
İş Hayatına Dair Bilgiler, Güncel Haberler ve Makaleler

İş var, nitelikli eleman yok!!!

Nitelikli eleman bulumamaktan şikayet eden sanayici, meslek yüksek okullarının cazibesini artırmak için mezunlarına daha kısa süreli askerlik imkanı tanınmasını istiyor. Edinilen bilgiye göre, bu alanda yaşanan sıkıntıların çözümüne dönük Gaziantep Sanayi Odası (GSO), mesleki eğitimin önemi ve sanayide ara eleman ihtiyacının giderilmesi için yeni girişimler başlatacak.

GSO Meclisi Temmuz ayı olağan meclis toplantısında, konunun Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde gündeme taşınması kararını aldı. GSO Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Koçer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin verimli ve katma değeri yüksek ürünler üretmek zorunda bulunduğunu, bunun da en önemli koşulunun vasıflı iş gücüne sahip olmak olduğunu vurguladı. Gaziantep için mesleki eğitim ile sanayideki ara elaman sayısının ve kalitesinin arttırılmasına yönelik girişimlerde bulunacaklarını belirten Koçer, şöyle konuştu:

''Ne yazık ki mevcut sanayimizin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde vasıflı iş gücüne sahip değiliz. İş gücümüz sanayimizle birlikte paralel olarak gelişme göstermiyor. Mesleki eğitim veren kurumların hem sayısı hem de kalitesi yetersiz. Bunların yanında mevcut olan bu kurumlar gelecek endişesi taşıyan gençlerimiz tarafından yeterince ilgi de görmüyor. Meslek yüksek okulları ve meslek liseleri bu anlamda büyük önem teşkil ediyor. GSO Meclisi olarak bizler de Gaziantep'in sanayi durumunu göz önüne alarak, bu kanayan yaraya parmak basmak ve katkıda bulunmak için Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, konuyla ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla irtibata geçerek bu konunun gündeme getirilmesi kararını aldık.''

''YETİŞMİŞ İŞ GÜCÜ EKONOMİK BAŞARININ TEMELİDİR''

Mesleki eğitimin kalitesi belli standartlara ulaşmadıkça iş dünyasının gereken verimi alamayacağının altını çizen Koçer, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yetişmiş iş gücü ekonomik başarının temelidir. Artık, bilgili ve becerikli insan sermayesi, içinde bulunduğumuz bu teknoloji çağında fiziksel sermayenin önüne geçmiştir. Bizim isteğimiz hem gençlerimize başarılı bir meslek yolu hazırlamak hem de ekonomiye vasıflı eleman yetiştirilmesi. Mesleki eğitim yaptıran liselerin sayısının artırılması ve meslek yüksek okullarının cazip hale getirilmesi, üniversiteye giremeyen insanların hem hayal kırıklığını engeller hem de ara eleman ihtiyacını karşılar.''

''ASKERLİK ŞARTLARI YENİDEN DÜZENLENMELİ''

GSO Başkanı Koçer, 2 yıllık meslek yüksek okullarının askerlik yapma şartlarının yeniden düzenlenmesi gerektiğini de belirtti. Koçer, meslek yüksek okullarını bitirenlerin daha kısa süreli askerlik yapması önerisi getirirken, şunları kaydetti: ''Askerlik şartlarında yapılacak düzenlemeler bu okulların cazibesini daha da artıracak ve sırf askerlik düşüncesiyle 4 yıllık yüksek okul tercih edenlerin sayısı azalacaktır. Bu konuda her türlü çabayı sarf ederek, Gaziantep için konunun sürekli gündeme getirilmesine yönelik ilgili kurumlarla işbirliği içerisine gireceğiz.''
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
31 Ağustos 2006       Mesaj #6
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Kamuda maaşlar 547 YTL ile 6 bin yeni lira arasında 31.08.2006

Hükümet ile memur sendikaları arasındaki maaş zammı tartışmaları sürerken, devlette çalışan personel ve aldıkları aylıklar ile ilgili ilginç gelişmeler yaşanıyor.

Başta Merkez Bankası ve üst kurullar olmak üzere gündemi bir hayli meşgul eden 5-6 bin yeni liralık yüksek maaşların diğer devlet çalışanlarına da ödendiği ortaya çıktı. Resmî verilere göre Haziran 2006 itibarıyla devletin çalışanlarına ödediği ücret 547 yeni liradan başlayıp 6 bin YTL'ye kadar tırmanıyor. Maaşlar kadrolara göre farklı aralıklarda seyrediyor.

En düşük işçi ücreti, 595 YTL alan genel personel kanunlarına tabi memurdan yüksek, 666 yeni lira. Ancak işçilerin aldığı en yüksek maaş, 3 bin 887 YTL ile 6 bin yeni lira alan memurun gerisinde kalıyor.

Değişik statülerdeki sözleşmeli personele ödenen rakamlar ise 547 yeni lira ile 3 bin 660 YTL arasında. Kadro karşılık gösterilmek suretiyle istihdam edilen sözleşmeli personelin maaşları diğerlerine nazaran daha iyi, en düşük 806 yeni lira, en yüksek 4 bin 397 YTL.

Devletin ödediği yüksek maaşlar, son olarak Süreyya Serdengeçti'nin Merkez Bankası Başkanlığı'ndan emekli olurken, banka vakfından 1 milyon YTL civarında emekli ikramiyesi alacağının ortaya çıkmasıyla gündeme geldi. Serdengeçti'nin ikramiye çekmek yerine emekli maaşı almayı tercih etmesi durumunda eline aylık 7 bin yeni lira geçeceği ifade ediliyor. Eski başkan bunun yanı sıra Emekli Sandığı'ndan da 3 bin 500 YTL aylık alacak.

DYP Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın devlette çalışanların dökümü ve aldıkları ücretler ile ilgili soru önergesine verilen cevap, bu konudaki pek çok bilgiyi gün yüzüne çıkardı. Önergeyi aynı zamanda toplu görüşmeleri hükümet adına yürüten Devlet Personel Başkanlığı'ndan sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin cevapladı.

Buna göre memur, işçi, sözleşmeli, kadro karşılığı ve geçici işçi olarak belediyeler de dahil toplam kamu çalışanı sayısı 2 milyon 311 bin 306 kişi. Toplam memur sayısı ise hakim, savcı ve yükseköğretim kadrolarıyla birlikte 1 milyon 675 bin.

Toplam kamu çalışanı sayısı ve aldıkları ücretler ile ilgili soru önergesiyle ilgili Şahin'e bilgi aktaran Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın gönderdiği cevabi yazıda, çalışanların kurumlara göre dağılımları da yer alıyor. Buna göre memurlar dışında devlette 100 bin işçi, 29 bin sözleşmeli personel, 7 bin 750 de kadro karşılık gösterilmek suretiyle çalışan personel var. Yalnız bu rakamlara güvenlik birimlerinde istihdam edilen kadrolar dahil değil. Ayrıca il özel idareleri, belediyeler ve mahalli idare birliklerinde toplam 96 bin 455 memur, 107 bin 462 işçi, 2 bin 311 de sözleşmeli personel çalışıyor.

Yüksek maaş konusunda üst kurul başkanlarının 5 bin ile 8 bin YTL arasında değişen ücretleri de sık sık gündeme geliyor. Bu konuda dikkat çekici makamların başında Maliye Bakanlığı'nın açıkladığı bilgilere göre Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bu sene ortalama 14 bin 150 YTL maaş alacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ise aylık 7 bin 690 yeni lira ödenecek. Üst kurul başkanlarıyla hemen hemen aynı tutarda maaş alan kabine üyeleri bu sene ortalama 7 bin 650 yeni lira ücret alacak. Milletvekillerinin aldığı aylık ise 7 bin 430 lira civarında seyrediyor.

Hükümet, kamu çalışanları arasındaki ücret uçurumunu azaltmak için maaş ödemelerindeki katsayılarda bazı düzenlemeler gerçekleştirdi. Bununla birlikte bazılarına 100'er olmak üzere genelde 40'ar yeni liralık ek ödeme yapıldı. Buna göre müsteşar ile en düşük dereceli devlet memuru arasındaki maaş farkı 5,61 kattan 5,24 kata, genel müdür ile en düşük dereceli memur arasındaki fark ise 5,08 kattan 4,74 kata kadar geriledi.

zaman
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
17 Eylül 2006       Mesaj #7
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Ebe ve hemşire atanacak!!!
İş Hayatına Dair Bilgiler, Güncel Haberler ve Makaleler

Sağlık Bakanlığı, bu yıl 3 bin, gelecek yıl ise 2 bin 473 olmak üzere toplam 5 bin 473 vekil ebe ve hemşire atayacak.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Necdet Ünüvar imzasıyla il sağlık müdürlüklerine gönderilen genelgede, vekil ebe/hemşire istihdamının ebe ve hemşire açığı bulunan köy sağlık evi, köy sağlık ocağı ve belde sağlık ocaklarında yapılması istendi. Genelgeye göre, personel açığı bulunan sağlık ocaklarında öncelikle ebe istihdamına gidilecek. Bunun için yeterli sayıda müracaat bulunmaması halinde de hemşire istihdam edilecek.

Vekil ebe/hemşire planlaması, il sağlık müdürlüklerince birim bazında planlanacak. Planlama, Ev Halkı Tespit Formu (ETF) nüfusuna göre en fazla personel ihtiyacı bulunan yerlere yapılacak. Atamaya ilişkin müracaatlar, il merkezine bağlı köy ve beldelerde il sağlık müdürlüklerine, ilçelerde ise kaymakamlıklara yapılacak.
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #8
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
İş sözleşmesinin feshi ve işsizlik sigortasından yararlanma koşulları

Çalışma yaşamımıza 2000 yılının Haziran ayında giren işsizlik sigortası fonu giderek büyüyor. Türkiye İş Kurumu’nun her ay bu fonla ilgili yaptığı açıklamalara göre Mayıs 2006 ayında bu fondan 98.731 kişi yararlandı ve bu kişilere toplam 26.816.308 YTL işsizlik maaşı ödendi. Fonun şu anda ulaştığı toplam gelir ise Mayıs 2006 sonu itibarı ile 294 milyon 236 bin 527 YTL 47 Ykr. Türkiye’de resmi işsizlerin sayısının son açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2 milyon 799 bin kişi olduğunu varsayarsak açıklanan rakamlara göre bu işsizlerin sadece % 3,5 ‘i işsizlik sigortasından yararlanabiliyor. İşsizlik sigortasından yararlanma konusundaki koşulların ağırlığı tüm kesimler tarafından kabul ediliyor. Bu konuda bazı çalışmalar da yapılıyor. Ancak halen bu fondan yararlanmak için işçinin işini kendi kusuru dışında bir nedenle kaybetmesinin yanında son 3 yıl içinde en az 600 gün prim ödemiş olmak (son 120 gün kesintisiz) gerekiyor.

İşsizlik sigortasından aşağıdaki sebeplerle işsiz kalanlar yararlanabiliyor;
  • Hizmet akitleri, ihbar önellerine uygun olarak işveren tarafından feshedilenler,
  • Hizmet akitleri, sağlık sebepleri, işverenin kanunda belirtilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları ve işçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler nedeniyle bizzat kendileri tarafından feshedilen sigortalı işçiler,
  • Sağlık sebepleri veya işyerinde işçiyi bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan bir zorlayıcı sebebin ortaya çıkması halinde işveren tarafından hizmet akdi feshedilenler,
  • Belirli süreli hizmet akdi ile çalışmakta olup da sürenin bitiminde işsiz kalanlar,
  • İşyerinin el değiştirmesi veya başkasına geçmesi, kapanması veya kapatılması, işin veya işyerinin niteliğinin değişmesi nedenleriyle işten çıkarılmış olanlar,
  • Özelleştirme nedeniyle hizmet akdi sona erenler.
İşsizlik ödeneğine hak kazananların, bu ödenekten faydalanmak üzere İşten Ayrılma Bildirgesi ile birlikte hizmet akdinin feshedildiği tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içinde Türkiye İş Kurumu’nun en yakın şubesine başvurmaları gerekmektedir. İşsizlik sigortası ile ilgili bir diğer eleştiri konusu ise bu fondan alınacak olan işsizlik ücretinin süresi ve tutarı. Mevcut yasa çerçevesinde halen;

600 gün prim ödemiş olanlara 180 gün,
900 gün prim ödemiş olanlara 240 gün,
1080 gün ve daha fazla prim ödemiş olanlara 300 gün süre ile işsizlik ödeneği ödenecektir.
Ödenecek işsizlik sigortası tutarı ise her halükarda yürürlükteki asgari ücretin netini geçemeyecektir. Bir başka deyişle şu anda yukarıda sayılan tüm koşulları taşıyan biri, çalışırken kazandığı ücretinin tutarı ne kadar olursa olsun şu anda geçerli olan 380,46 YTL’ den daha fazla bir işsizlik ödeneği alamayacaktır.
İşsizlik sigortası ile ilgili bu özet bilgilerden sonra dilerseniz bu konuda zaman zaman ortaya çıkan sorunlara bakalım.
İş sözleşmesinin işveren tarafından 4857 sayılı iş yasamızın 17 ile 25-1 ve 25-3. maddeleri çerçevesinde ya da işçi tarafından 24/1-2- 3 maddeler çerçevesinde haklı bir nedene dayanılarak sona erdirilmesi durumunda sorun yaşanmamaktadır.
Ancak sözleşme feshi konusunda taraflar arasında anlaşmazlık söz konusu olduğunda ortaya işsizlik sigortası bakımından sorunlar çıkmaktadır.
İşverenlerin haklı nedenle iş yasamızın 25/2 maddesine [1] dayanarak yaptıkları fesihlerde İşsizlik sigortasına da hak kazanılamadığından işçi bu feshe itirazı olsa da çekişme ortadan kalkana kadar işsizlik sigortasından yararlanamamaktadır.
Oysa bu nedenlerle yapılan fesihlerin çoğu çekişme konusu olup yargıya intikal etmekte ve yargı süreci de bilindiği üzere ülkemizde uzun zamana yayılmaktadır.
Hal böyle olduğunda ise ortaya işçi bakımından bir zarar çıkmaktadır. İşini kaybeden ve işsiz kalan işçi ayrıca şayet fesih haksız ise mahkeme süresince işsizlik sigortası hakkından da yararlanamayarak daha fazla mağdur olmaktadır.
Peki işçi bu mağduriyeti nedeniyle şayet davayı kazanırsa ayrıca uğradığı zarardan dolayı işveren aleyhine tazminat davası da açabilecek midir?
Dilerseniz bu konudaki sorularımıza bir Yüksek Mahkeme kararı [2] ile yanıt arayalım.
Dava konusu özetle;

İş sözleşmesi işveren tarafından haklı nedene dayanarak sona erdirilen bir işçi, işverenin fesihte haksız olduğu ve işverenin bu davranışı sebebi ile işsizlik sigortasından da yararlanamadığından tazminat talebinde bulunmuştur.

"Davacı işverenin tutumu sebebiyle işsizlik sigortasından yararlanamadığını iddia ederek bu nedenle tazminat isteminde bulunmuştur.
Somut olayda feshin kim tarafından gerçekleştirildiği ve feshin haklı olup olmadığı tartışmalıdır. Bu gibi durumlarda işçinin 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'nun düzenlediği işsizlik sigortasından yararlanıp yararlanmayacağı mahkemenin tespiti sonunda belirlenecektir. Bu nedenle işçinin anılan yasanın 48. maddesi gereğince süresi içerisinde Türkiye İş Kurumu'na başvurması ve yasanın aradığı koşulları taşıması gerekir. İşçinin süresi içerisinde başvurması ve işten ayrılma bildirgesi dışındaki koşulları yerine getirmesi halinde, mahkeme kararı ile işverenin feshinin haklı nedene dayanmadığını veya işçinin feshinin haklı nedene dayandığını göstereceğinden mahkeme kararının işten ayrılma belgesi yerine geçeceğinin kabulü gerekir.
Davacının anılan kuruma mahkeme kararı ile başvurusu sonucunda işsizlik sigortasını geriye yönelik olarak ödemesi mümkündür. Davacının zararı doğmadığından mahkemece davanın maddi tazminat talebi yönünden reddi gerekirken, kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, 01.12.2005 gününde oy birliğiyle karar verildi."
Karardan anlaşılacağı üzere öncelikle işçinin dava sonucunu beklemeksizin Türkiye İş kurumu’na yasal süresi içinde başvurusunu yapması ve/fakat işsizlik ödeneği için mahkeme sonucunu beklemesi gerekmektedir. Yine mahkeme kararına göre İşçi mahkeme lehinde sonuçlanırsa işsizlik ödeneklerini geriye dönük olarak da alabileceğinden bir zararı söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle de tazminat talebi reddedilmiştir.
Yargı sürecinin uzaması durumunda işçinin uğrayacağı zarar bakımından bu yüksek mahkeme kararına katılmak kanaatimizce pek mümkün değildir. Ancak işsizlik sigortasıyla ilgili bazı revizyon çalışmaları yapıldığını da biliyoruz ve dileriz ki yapılan bu çalışmalar sadece yararlanma koşulları ve sürelerine yönelik olmasın. Uygulamada karşılaşılan bu tür sorunlara da yapılan yeni çalışmada yer verilsin.
________________________________________

[1] II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
  1. İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.
  2. İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
  3. İşçinin, işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
  4. İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84 üncü maddeye aykırı hareket etmesi.
  5. İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
  6. İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.
  7. İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
  8. İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
  9. İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.
[2] Y.9.H.D. E.2005/7248 K.2005/37787 T.01.12.2005
Hüseyin İrfan FIRAT
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #9
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Yeni bir iş, yeni bir aşk!
Tanışıyorlardı ne zamandır... Bir ilişkisi olmasına rağmen gözü dışardaydı eskisinden daha yakın olmaya başladıklarında. Çok olmuştu öyle heyecanlanmayalı. Birlikte bir yaşam düşündüğünde ayrı ayrı ikisinin toplamından daha çoktu gördüğü. Çoktan karar vermişti zaten eskisinden vazgeçmeye, bir sürü B planı dolaşıyordu kafasında ama özgürlüğünün hemen ardından O’na koştu. Çünkü yeni bir iş, yeni bir aşktı aynı zamanda! Yeni bir iş aramaya başladığınızda, eski şirketinizin tüm kusurları ayyuka çıkmıştır artık gözünüzde. Yaşadığınız her şey öyle rahatsız etmeye başlar ki sizi, yeni ve ideallerinizdeki gibi bir iş aradığınızı unutup asıl amacın eski işten kurtulmak olduğunu sanırsınız. Ve bazen bulunan yeni iş, eskisinden kurtulmak için bir vizedir sadece. Çok geçmeden anlarsınız yeni sevgiliye, hayalinizdeki aşk olduğu için değil; eskisinden hızla kaçmaya çalışırken yolunuza çıktığı için koştuğunuzu... İlk günlerin heyecanı kaybolmuş, birlikte yaşamanın zorlukları başlamıştır artık. Ya tarzlarınız uymuyordur, ya hedefleriniz, ya da yaşama bakışınız... Çünkü şirketlerin de insanlar gibi kişilikleri ve yaşam alışkanlıkları vardır. 'Baştan konuşmamış mıydık bunları' diye geçer aklınızdan. Bazı şeyleri konuşmaya gerek görmeyecek kadar istediğinizi hatırlarsınız o işi, adınızın adıyla anılması fikrinin bile sizi heyecanlandırdığını... İçinizi tüm sorunların üstesinden gelme gücü sarar. Ne günlük hayatı paylaşmanın zorlukları, ne de birbirinizden beklentilerinizin örtüşmemesi yıldırmalıdır sizi. Her zorlandığınızda aklınıza o ilk heyecanı, kariyer hedeflerinizi, yeni işinizin size sağladığı duygusal tatmini getirirsiniz. Ancak her anlaşmazlıkta aranızdaki güvene ve duygusal açılımlara tutunmak, kendinize durmadan ilk günlerde neden yeni işinizi o kadar istediğinizi hatırlatmaya çalışmak, sevginizi yorar bir süre sonra! 'Belki de sevdiğimi sandım' dersiniz utanarak, "Belki de o kadar kötü değildir yalnız ya da işsiz kalmak, bir süre kafamı dinlemek, belki de yeni bir başlangıç, yeni bir iş...". Ama bu önemli kararlar o kadar kolay verilemez . Yeni bir ayrılığa hazır değilsinizdir artık. Bilirsiniz ki yalnızlık zordur; tüm iyi ve para eder özellikleriniz görünmez olur işsizken. Ne de olsa “iş işte, koca kocada bulunur”, üstelik yenisini bulacağınız da garanti değildir ve bu kısa zamanda yine yeni bir başlangıç alkış yerine eleştiri getirir çoğu kez... Siz de bir kez yanıldığınız için, “acele karar verdin”, “biraz daha bekleseydin”, “bu kadar sık iş değiştirmek iyi değildir” öğütleri arasında kendinizden emin olamamaktan korkarsınız. Biraz daha beklemeye karar verirsiniz. Bu bekleme süreci psikolojisinin bütün veriminizi törpülemesine ve önünüze çıkan kariyer fırsatlarını yok etmesine izin vermeden bekleyebilmek de çok kolay iş değildir.
Kendinizle hesaplaşma vaktidir artık! Yeni bir iş ve yeni bir aşk ararken, ne aradığınızı unutmayacağınıza dair kendinize söz verme vakti!


Figen Zekier
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
29 Ekim 2006       Mesaj #10
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
İşsizlere umut verecek proje!!!
İş Hayatına Dair Bilgiler, Güncel Haberler ve Makaleler

Türkiye'deki genç işsizlere, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülü kazanan filmden esinlenerek hazırlanan ''Rosetta Planı'' ile iş imkanı yaratılacak.

Avrupa Birliği ''İstihdamı Teşvik Tedbirleri Topluluk Programı'' çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Türkiye İş Kurumu tarafından ortaklaşa yürütülen ''Gençler İçin Başlama Vuruşu-Rosetta Planı'' projesi eylem planı hazırlandı. İlgili tarafların katılımı ile 31 Ekimde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında yapılacak toplantıda, Rosetta Planı'nın Belçika'da uygulanan orijinal haline yönelik getirilebilecek muhtemel değişikliklerle Türkiye'ye uygun hale dönüştürülebilmesi için gerekli koşulları belirleyen eylem planı görüşülecek.

Rosetta Planı, belli bir gençlik yaş aralığı tespit edilmek suretiyle lise ve üzeri eğitim alan gençlerin, belli sayının üzerinde işçi çalıştıran işletmelerde işçi sayısının yüzde 3-6'sı gibi bir oranla istihdam edilmesi zorunluluğunu tesis etmek ve uygulamayı işverenlere yönelik bazı finansal düzenleme ve teşviklerle cazip kılarak gençlere en kısa sürede iş veya eğitim/staj fırsatı sunmaktan oluşuyor. Planın Belçika'da yürürlüğe girmesini izleyen 1 yıl içerisinde, 50 binden fazla iş sözleşmesi imzalandı.

-EYLEM PLANI-

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının internet sitesinden alınan bilgiye göre, Rosetta Planı'nın Türkiye koşullarına nasıl ve hangi şartlarda uyarlanabileceğine ilişkin öneriler eylem planında yer alıyor. Eylem Planı'nda, orijinal planın içinde yer alan zorunlu istihdam şartı kaldırılması, hedef kitle olarak meslek lisesi ve düz lise mezunlarının seçilmesi, her türlü işletmenin plandan yararlanması sağlanması, çıraklık ve stajyerlik pozisyonlarına işlerlik kazandırılması, iş verenlerin çıraklara veya stajyerlere yönelik eğitim masraflarının karşılanması öneriliyor.

Uygulamaya yönelik olarak 3 tip pilot il seçimi yapılması gerektiği belirtilen eylem planında, bir adet gelişmiş il (İstanbul, Bursa, İzmir, Kocaeli), bir adet cazibe merkezi olan il (Manisa, Denizli, Kayseri, Gaziantep), bir adet ekonomik açıdan problemli il-kalkınmada öncelikli yöreler tavsiye ediliyor. Planda, ''Bu Eylem Planı içinde yer almayan hususlarda planın aslına riayet edilmesinde genel olarak sakınca görülmemiştir'' ifadesi yer alıyor.

-''MUCİZEVİ MODEL''-

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Cem Toker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, projenin toplam tutarının 50 bin avro olduğunu ve bunun yüzde 75'inin Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edileceğini bildirdi.

Rosette Planı'nın AB'nde en iyi uygulanabilir plan olduğunu belirten Toker, ''Bizim yaklaşımımız, 'Belçika'da mucizevi birşey var, alalım uygulayalım' yerine bunun Türkiye'ye özgü en iyi modelini yaratmak'' dedi. Ankara'da Eylem Planı'nı görüşecekleri toplantıda çıkacak kararın bakanlıkta değerlendirileceğini, daha sonra Rosetta Planı'nın uygulanıp uygulanmamasının belirleneceğini kaydeden Toker, genç istihdama önem verdiklerini vurguladı.

Toker, ''Türkiye'de genç istihdam ve kadın istihdamı çözülmedikçe, işsizlik yapısal hale geliyor. Onun için gençlerin istihdam piyasasına sokulması önemli'' diye konuştu. Toker, Türkiye için bir fırsat olan genç nüfusun istihdam edilmesinin yoksullukla mücadele, işsizliğin yapısal hale gelmemesi, sosyal güvenliğin sürdürülebilirliği, rekabet edebilir bir ekonomi yaratmak için önemli olduğunu vurguladı.

-ROSETTA-

''Rosetta'', yapımcılığını Luc ve Jean-Pierre Dardenne'nin üstlendiği, 1999 yılında ''Altın Palmiye'' kazanan bir film. Filmde, ağır endüstriyel çöküşten zarar gören bir bölge olan Seraing'de kampta yaşayan Rosetta'nın iş için Belçika'da verdiği mücadele anlatılıyor. Belçika Hükümetince Aralık 1999'da başlatılan Rosetta Planı kapsamında, ilk iş anlaşması uygulaması Nisan 2000'de başlatıldı. 2001 yılında 50 binden fazla iş sözleşmesi imzalandı, bu kapsamda kadınların yüzde 42'si ve nitelik düzeyi düşük gençlerin yüzde 40'ı istihdam edildi.

Benzer Konular

15 Ağustos 2018 / AreX Ekonomi
5 Ocak 2012 / asla_asla_deme Hz. Muhammed
21 Ekim 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap