Arama

Kıssadan Hisseler - Sayfa 11

Güncelleme: 10 Aralık 2018 Gösterim: 77.134 Cevap: 180
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
18 Mayıs 2006       Mesaj #101
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
20 Yılı aşkın süredir oturmakta olduğum mahallemizde, evliya olduğu söylenen asırlık bir ihtiyar vardı.İsmi pek bilinmediği için kısaca "Nur Dede" diye çağırılan bu ihtiyar, insanın karşısına hiç umulmadık zamanlarda çıkar ve kerametli sözleriyle onların dertlerine derman olurdu.
Bir gün karşılaştığımızda, kısa bir sohbetten sonra:
Sponsorlu Bağlantılar
Bana da dua et dede, dedim. Dünyanın yükü, benim omuzlarımda sanki.
Titrek elleriyle kulağımı çeker gibi yaparak:
Cenneti taşıyanların yanında dünyayı taşıyanların lâfı olmaz evlât, dedi. Ve hemen sonra, Cenneti yüklenen o adamı nerede görebileceğimi tarif etmeye çalıştı.
Nur Dedenin bahsettiği kişi, yakın köylerin birinde oturan ve her cuma günü şehre gelen bir gençti. Bu bahtiyar insan, dedenin anlattığına göre son zamanlarda hep aynı binaya uğruyor ve sırtındaki o mübarek yükü, bir an bile olsun bırakmıyordu.
Nur Dede ile karşılaşmamızdan sonraki ilk cuma günü, tarif ettiği yere giderek beklemeye koyuldum. Burası, merkezî bir binanın en üst katıydı. Büroların açıldığı koridorda uzun süre gezindikten sonra, merdivenlerde ayak sesleri duydum. Atılan adımların yorgunluğu sebebiyle onların bir gence ait olduğunda tereddüt etmeme rağmen, Cennet'i taşıyan adamın geldiğini hissediyordum. Merakımı yenemeyip merdivene doğru ilerlediğimde, bir anda onunla karşı karşıya geldim. 25-30 yaşları arasında çelimsiz bir insandı ve yaşlı annesini sırtına almış vaziyette, asansörü her zaman bozuk olan işyerinin beşinci katındaki doktor muayenehanesine tırmanmaya çalışıyordu. Delikanlının annesi, güçsüz kollarını evlâdına dolamış ve işlemeli yemenisi ile çevrelediği nurlu yüzünü, hafifçe yana çevirmiş vaziyette oğlunun omuzlarına dayamıştı.
Sırtındaki mukaddes yükü rahatsız etmekten korktuğum için o gence yardım edemedim. Ama yanına yaklaşarak:
Allah senden razı olsun kardeşim, dedim. Cennet'i taşıdığının farkında mısın? Delikanlının terli ve solgun yüzü, sıcak bir tebessümle aydınlandı. Fakat nedense tek kelime bile konuşmadı. Ama Rabbim biliyor ki, o tebessümde, ömrüm boyunca hiç kimsede görmediğim bir sıcaklık ve güzellik vardı. Belki de haşir ve sırattan sonra, ebedî saadet diyarına doğru uçan Cennet insanlarının mutluluğu ...
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:45
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
18 Mayıs 2006       Mesaj #102
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi

Bir Saat


Adam yorgun argin eve döndügünde 5 yasindaki çocugunu kapinin önünde beklerken buldu.Çocuk babasina, "Baba bir saatte ne kadar para kazaniyorsun" diye sordu...
Sponsorlu Bağlantılar
Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin isin degil" diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk "Babacim lütfen, bilmek istiyorum" diye üsteledi. Adam "Illâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevap verdi..
Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diye sordu. Adam iyice sinirlenip, "Benim senin saçma oyuncaklarina veya benzeri seylerine ayiracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapini kapat" dedi.
Çocuk sessizce odasina çikip kapiyi kapatti.Adam sinirli sinirli;"Bu çocuk nasil böyle seylere cesaret eder." diye düsündü.
Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinlesti ve çocuga parayi neden istedigini bile sormadigini düsündü, "Belki de gerçekten lazimdi"...Yukari çocugunun odasina çikti ve kapiyi açti... Yataginda olan çocuga,"Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayir" diye cevap verdi...
"Al bakalim, istedigin 10 milyon. Sana az önce sert davrandigim için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi... Çocuk sevinçle haykirdi, "Tesekkürler babacigim"...
Hemen yastiginin altindan diger burusuk paralari çikardi.
Adamin suratina bakti ve yavasça paralari saydi.Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran oldugu halde neden benden para istiyorsun?... Benim, senin saçma çocuk oyunlarina ayiracak vaktim yok" diye kizdi...
Çocuk "Param vardi ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paralari babasina uzatti;
"Iste 20 milyon... Simdi bir saatini alabilir miyim babacim?..."
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:46
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
19 Mayıs 2006       Mesaj #103
arwen - avatarı
Ziyaretçi

SURET VE SİRET

İmam Şafiî Hazretleri şöyle bir hatırasını anlatır:
'İlm-i firaset (sezgi ve anlayış bilgisi) ile ilgili kitaplar aramak için Yemen'e gittim. Konuyla ilgili kitapları derleyip toparladım. Geri dönerken konaklamak için, yolda evinin avlusunda duran bir adama uğradım.
Adam gök gözlü ve çıkık alınlı biriydi. Bu suret ise firaset ve kıyafet ilmine göre olumsuz sîretin (ahlâk noksanlığının) habercisiydi. Beni evine misafir etti. Bir de gördüm ki, pek cömert bir adam! Bana akşam yemeği ve güzel koku, hayvanıma alaf, ayrıca yatak ve yorgan gönderdi.
Bunları görünce kendi kendime dedim ki: İlm-i firaset, bu adamın oldukça düşük bir şahsiyete sahip olduğunu gösteriyor. Ben ise ondan hayır ve iyilikten başka bir şey görmüyorum. Demek ki bu ilim boş ve gerçek dışıymış!
Sabah olunca yanımdaki hizmetçi çocuğa hayvanı eyerlemesini söyledim. Hayvana binip çıkacağım sırada adama dedim ki:
- Mekke'ye geldiğin zaman, Muhammed b. İdris'in (Şafiî) evini soruver. Adam dedi:
- Peki, dün gece sana yaptığım hizmetin karşılığı nerede?
- Neymiş o?
- Sana iki dirheme yemek aldım; ayrıca aynı fiyatlarla katık, güzel koku, hayvanına yem, sana yatak ve yorgan alıverdim...
Çocuğa dedim ki:
- Oğlum, ona istediğini ver! Başka bir şey kaldı mı?
- Ev kirası nerede? Ben evimi sana genişletip kendime daralttım!
Bu durumu görünce kanaatim güçlendi ki, firaset ilmi gerçekmiş. (Ancak İslâm dini, ona uyan insanın tabiatını terbiye eder, tevbe de kötü adet ve huylarını değiştirip ıslah eder.)
Şu güzel söz, konumuzu aydınlatır:
'Suretin sîretine şahittir; başka şahit aramak zaiddir.'
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:46
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
19 Mayıs 2006       Mesaj #104
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi

Devlet Hazinesi


Hazreti Ömer (r.a.). Halife. Bir gece. Makamında. Ashabtan biri ziyaretine gelir. Selam verir. Selamı alınmamıştır. Oturur. Ömer işiyle meşgul. Sahabe bekler. Ömer çalışır. Selam alınmamış, yüzüne bile bakılmamıştır.
İş biter. Ömer mumu söndürür. Bir başka mumu yakar. O anda selamını alır. Konuşmaya başlar.
Sahabe sorar:
- Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın ve ondan sonra benle konuşmaya başladın?
Hazreti Ömer (r.a.):
- Evvelki mum devletin hazinesinden alınmışdı.O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes'ul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle meşgul olmaya başladım. Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder:
-Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer'i bizim başımızdan eksik etme!
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:46
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Mayıs 2006       Mesaj #105
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yapılması gerekli olan bütün işler tamamlanmış gibi rahat ve rehavete düşmek ne kadar tehlikeli ise, ye’se düşmek ve kuvve-i maneviyeyi kırmak da o kadar tehlikelidir.
* * *
Bir mefkûreye sevdalı olma, o mefkûreyi gerçekleştirme istikametinde çok önemli bir donanımdır.
* * *
Bir hususta iddiada bulunup sonra da ayak diretenlerden uzak durmak gerekir. Bir kimse onlardan ne kadar uzak durursa o ölçüde Hakk’a yakın olur.
* * *
Bizler hayatımızı gelecek nesle ipotek etmiş insanlarız. Kendimiz için yaşama istikametinde bir planımız olamaz/olmamalıdır.
* * *
İlminin gereğiyle amel etmeyen ne kadar bilirse bilsin cahildir.
* * *
Solmamaya, pörsümemeye bakmak lazım. Canlılığını kaybedip pörsüyen insanlar ne gökler ötesinde iltifat görürler ne de yeryüzünde.
* * *
Namazı hakkıyla duyabilme istikametinde ciddi bir gayretiniz yoksa onu hiçbir zaman duyamayacağınız muhakkaktır.
***
Sağlam duruş önemlidir fakat duruşta temadî (devamlılık) ondan daha önemlidir.
* * *
Mevlâ’nın verdiği şeyleri yine Mevlâ’nın rızası istikametinde kullanmaktan daha güzel ne olabilir ki! Ne güzel söylemişler: “Mevlâ’dan al; Mevlâ’ya ver!”
* * *
Kendimizi başkalarına sevdirme gayreti şeytanın bir oyunudur. Önemli olan Hakk’ın sevmesi ve hoşnut olmasıdır.
* * *
Tevazu, Cenab-ı Allah karşısında hacâletin, yüzü yerde olmanın ifadesidir. İradîlik işin içine girince onu bulandırmış olur. İşte onun içindir ki, tevazua niyet tevazuu izâle eder.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:46
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
22 Mayıs 2006       Mesaj #106
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi

ANNENİN HİZMETE İHTİYACI VAR


Ebû'l-Haseni'l-Harkânî (k.s)hazretleri şöyle anlatır:
'İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ'ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ'ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine:
'Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.
'Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona:
'Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç:
'Ben Allah Teâlâ'ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona:
''Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:46
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
23 Mayıs 2006       Mesaj #107
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi

ZEKERİYYA ALEYHİSSELÂM NEDEN YEMEĞE DÂVET ETMEDİ?


Zekeriyya (a.s.) son derece cömerti ve kendi el emeği ile maişetini temin ederdi. Bir keresinde bir inşaat işinde çalışıyordu. Çalışma arasında, ancak kendisine yetecek kadar ekmek getirdiler.
Zekeriyya (a.s.) kendisine verilen ekmeği yerken, yanına başkaları da geldi. Zekeriyya (a.s.) onları yemeğe dâvet etmedi. Onun cömertliğini bildikleri için, gelenler, bu tutuma şaştılar. Zekeriyya (a.s.) ekmeğini bitirdikten sonra, şu açıklamayı yaptı:
'Ben burada gündelikle çalışıyorum. Bana düşen işi gereği gibi yapabilmem için, bu ekmeği verdiler. Aldığım ekmeği hep beraber yesek, size de bana da yetmeyecek. Ve ben, verimli şekilde çalışamayacağım. İş sahiplerinin hakkı üzerimde kalacak. İşte bunun için sizi yemeğime dâvet etmedim.'
Hakperest bir insan, Allah Teâlâ'nın bahşettiği nûr ile, böyle ince düşünür. Yemeğe dâvet bir fazilet ise, işinde gereği gibi çalışmak da bir farzdır. İşinde zayıflık, farzda noksanlık iken, dâveti terk etmek fazilette noksanlıktır.
Farzın yanında faziletin hükmü kalmaz. Zira, 'Def'-i mazârrat, celb-i nef'a râcihtir.'
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:46
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #108
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Vicdanlara baskının olduğu yerde Demokrasi'den söz edilemez; halkın hissiyatının nazara alınmadığı bir yerde de Cumhuriyet'ten bahsedilemez.
***
Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) için –hâşâ– ‘öldü' gibi tabirler kullanmak doğru olmaz. Dünya terakkîsine yetmez hâle gelince, O En Büyük Fanî de, ötelere yürümüştür.
***
Yapılan hizmetler ölçüsünde bir iç derinliği ve kıvam yoksa, yapılan o iş bir gösterişten ibarettir ve Allah o işe bereket lutfetmez.
***
Yaptığı hizmetlerin çokluğuna muhazî (paralel) olarak Rabb'le münasebetini derinleştirme azminde olmayanlar, kendilerini peylemekten başka bir şey yapmıyorlar demektir. Hatta bir manada kendilerini –hâşâ– Allah'ın yerine koyuyorlar demektir.
***
Emanet emîn olana verilir; Allah'ın emaneti de öyledir.
***
İnsan karakterini delmeme hususunda iffetini koruma ölçüsünde titiz olmalıdır.
***
İnanan insanlar Allah'ın inayetine ve sıyanetine tam teveccüh etmezlerse Allah onun hesabını sorar; “siz de mi!” der.
***
Allah'a inanmış, Rasûlüllah'a inanmış, Kur'an'a inanmış ve inandığı değerleri dünyaya anlatmaya adanmış... Bizim ihtiyacımız olan insan tipi işte budur.
***
Ye's yok; olamayız mülahazalarına kapılıp ümitsizliğe düşme de yok; mükemmelliği yakalama cehd ü gayreti var.
***
Kendini ifade etme, Allah'ı ifade etmenin önünde gidiyor. Bir zaman insanlar Lat'a, Menat'a tapıyorlardı. Şimdi bazıları kendilerine tapıyorlar.
***
Hizmet davası para kazanma davası değildir; gönül kazanma davasıdır. Evet, bu hareket sadece hasbîler ve beklentisizler tarafından götürülebilecek bir harekettir. Dünyevî bir kısım beklentileri olanlar kendiliklerinden elenir giderler.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:47
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
31 Mayıs 2006       Mesaj #109
arwen - avatarı
Ziyaretçi

Keramet Talebi


Bayezid-i Bestami (k.s.) Hazretlerinden, bir talebesi keramet talebinde bulunur. Hz.Şeyh:

- Biz onu çoban Abdullah'a verdik. Git sana göstersin, diye gönderir.
Bu talebe çobanın yanına geldiğinde, elindeki çomağı kırıp, sağına soluna diken çoban, çubuklardan meyve veren üzümleri göstererek:
- Şu sağımdaki beyaz üzüm benim amelim, şu siyah üzümde senin amelinin sonucudur.
Talebe o anda, sürü etrafında gezen ve koyunlara ziyan vermeyen kurtlara bakarak:
- Kurtla koyun ne zaman barıştı ? diye sorar,
Çoban:
- Allah ile çobanın barıştığı zaman, diye cevap verir.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:47
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Haziran 2006       Mesaj #110
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kötü Huylu Sofu

Dervişler bir sofiden şikâyetçi olarak şeyhe geldiler: "Ey yüce şeyh himmet et bizi bu kötü huylu sofinin elinden kurtar," dediler. Şeyh:

"Şikâyetiniz nedir?" diye sordu.

Dervişler:
"Bu sofinin üç kötü huyu var," diye başlayarak saydılar:

"Söze başladı mı, can gibi susmak bilmez, yemeye başladı mı yirmi kişiden fazla yer, uyudu mu ashab-ı kehf gibi uyur."

Şeyh bunun üzerine sofiye dönerek:
"Her ne yaparsan haddi aşmadan yap, çünkü işlerin hayırlısı orta hallisidir.

Arkadaşına pek yüklenme, çok söz söyleme, çokça övme çünkü bu ayrılığa sebep olur, dedi.

Derviş sükûnetle şeyhe cevap verdi: "Orta yol hikmetse, orta hâllilik de nasiptir. Su deveye göre azdır, fakat fareye göre deniz gibidir.

Birinin dört ekmeğe iştahı olur da iki veya üç tane yerse bu orta hâldir. Fakat dört ekmek yerse bu orta hâl değildir. O adam kaz gibi hırsına esir olmuştur.

Birinin de on ekmeğe iştahı olsa da altısını yese bu orta bir yiyiş sayılır.

Benim elli ekmeğe ihtiyacım var, senin altı yufkaya. Biz eşit sayılmayız. Sen on rekât namaz kılınca usanırsın, ben beş yüz rekat kılsam usanmam.

Birisi Kabe'ye kadar yayan yürür, öbürü mescide varıncaya kadar yürüyünce kendinden geçer.

Orta hâili oluş sana göredir. Bu önü, sonu olan şeye nispetledir.

Bir şeyde evvel ahir olmalı ki ortası tasavvur edilebilsin.

Benim halim uyuyormuş gibi yapan adamın haline benzer. Gören beni uyuyor, sanır, hâlbuki gözüm uyur gönlüm uyanıktır," dedi.

• Bütün halk endişelere vesveselere mahkûmdur. O yüzden hepsinin gönlü hasta, hepsi gamlı kederlidir.

• Eğer lokma, kimde ululuk nuru hâline geliyorsa, ne dilerse onu yesin, ona helaldir.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:48

Benzer Konular

17 Ekim 2018 / AreX Kahve Molası
6 Nisan 2009 / nılufer Soru-Cevap