Arama

Dua Ufku - Sayfa 5

Güncelleme: 21 Aralık 2017 Gösterim: 168.000 Cevap: 212
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
23 Mart 2006       Mesaj #41
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Rabbim sana teslim olanlardan eyle. Neslimizden sana teslim olmuş bir ümmet lütfeyle. Biz iman ettik kur’ana uyduk peygambere uyduk. Günahlarımızı bağışla
Ey rabbimiz eger unutur yada yanılırsak bizi sorumlu tutma. Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme. Günahlar ve işimizdeki aşırılıkları bağışla.
Sponsorlu Bağlantılar
Ya gaffar biz kendimize zulmettik eger bizi bağışlamaz veya merhamet etmezsen mutlaka hüsrana uğrarız. Biz iman ettik yalnız sana tevekkül ettik nurumuzu tamamla gönlümüze genişlik ver. İşimizi kolaylaştır.
Sana yöneldik Allah’ım yolunda ayaklarımızı sabit kıl. Şeytanın şerrinden, kabir azabından, cehennem azabından sana sığınırız. Allah’ım kafirden, islamın emir ve yasaklarına karşı gelmekten, kalp katılığından, kötü ahlaktan kötü insanlardan sana sığınırız. Rabbim merhamet buyur rahmetini esirgeme bizden. Allah’ım senden bol rızık ve her derde deva niyaz ettik. Allah’ım senden teslim olmuş bir kalp, hidayet, takva, iffet ve yeterlilik vermeni niyaz ediyoruz. Senden hayırlar işlemeyi, kötülükleri terk etmeyi, bizi bağışlamanı ve rahmet etmeni niyaz ediyoruz.
Ey yerlerin ve göklerin yaratıcısı, gizli ve açık herşeyi bilen, herşeyin sahibi olan Allah’ım ‘bana dua edin duanıza karşılık vereyim’ buyurdun, sen asla vaadinden dönmezsin. Bize müslüman olarak kalmayı ve müslüman olarak ölmeyi nasip eyle.
Allah’ım kalbimizi nifaktan, amellerimizi riyadan, dillerimizi yalandan, gözümüzü ihanetten temizle. Allah’ım ayıplarımızı ört. Korktuklarımızdan emin eyle.
Allah’ım bizi göz açıp kapayacak kadar bile olsa nefsimize bırakma. Bize lütfettiğin güzellikleri bizden çekip alma. Sana ve rasulüne itaat etmeyi ve kitabınla amel etmeyi bizlere nasip eyle.
Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım. Kalbimizi dininde sabit kıl. Allah’ım seni sevmeyi ve sana yakın kılacak herşeyi sevmeyi bize nasip et. Rabbim bize imanı sevdir, onu bize güzel göster. Küfürden fasıklıktan isyandan nefret ettir. Bizi doğru yolda olanlardan eyle.
Allah’ım sen bizim rabbimizsin, biz senin kulunuz gücümüz yettiğince söz ve ahdimize bağlı kalacağız. İşlediğimiz günahların şerrinden sana sığındık. İhsan ettiğin nimetleri ikrar ediyoruz, günahlarımızı da itiraf ediyoruz. Bizi affet.
Allah’ım bizi öyle bir bağışlaki iki cihanda da durumumuz düzelsin. Bize öyle bir rahmet etki iki cihanda da mutlu olalım. Öyle içten bir tövbe etki onu bir daha bozmayalım ve öyle bir istikamet verki Allah’ım ebediyyen bu doğrultudan sapmayalım.
Allah’ım sen bizim yardımcımız ve mevlamızsın günahlarımızı bağışla bütün işlerimizin sonucunu güzel eyle. Bizi dünya perişanlıgından ve ahiret azabından koru. Allah’ım kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Bizi barış yollarına ilet. Karanlıktan aydınlığa kavuştur.
Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım izi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi, dedelerimizi ve bütün ölmüşlerimizi bağışla ve bize merhamet et.
Okunan yasin-i şerifleri ve hatim-i şerifleri kabul et.okunanların hürmetine ........... kabrini aydınlat.
Sen tövbeleri kabul eden merhamet edensin...
AMİN ve sallalahu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain Velhamdulillahi Rabbil alemin .

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
2 Nisan 2006       Mesaj #42
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Dünyadaki Müslümanlara dua etmek

Sponsorlu Bağlantılar
Dünyadaki bütün Müslümanlara da dua etmek gerekir mi?
CEVAP
Elbette dua etmek gerekir. Dünyadaki bütün Müslümanlar bir ailenin fertleri gibidir. Hatta hepsi bir vücut sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buhari]

Müslümanlar dünyanın çeşitli yerlerinde [mesela Bosna’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Irak’ta] zulme uğruyor. Diğer Müslümanların bunlara, güçlerinin yettiği ölçüde yardım etmesi, herhangi bir yardımda bulunamayanın da, dua etmesi farz olur. Dünyanın öteki ucundaki bir Müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.) [Hakim]

Yiyecek, içecek, giyecek, barınacak, canını, malını savunacak ve başka ihtiyaçları için Müslümanlara yardım etmek, hem vazife, hem de çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir Müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allah affeder.) [Buhari]
(Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu ibadet etmiş gibi sevap kazanır.) [Buhari]
(Din kardeşini savunan Müslümanı Allahü teâlâ, Cehennem ateşinden korur.) [Taberani]

(Bir mümini, bir münafığın zulmünden koruyan, Cehennem ateşinden korunur.) [Ebu Davud]
(En kıymetli amel, bir müminin sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmak suretiyle onu sevindirmektir.) [Taberani]
(Din kardeşinin aleyhinde konuşulurken, onu savunmaya gücü yeterken, susanı, Allahü teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.) [İbni Ebiddünya]

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(İşte bugün, her Müslüman, elinden gelen yardımı yapmayıp, İslamiyet baskı altına düşerse, yardımı esirgeyen her Müslüman, ahirette mesul olur. Bunun için kuvvetim olmadığı halde, yardıma koşmaya özeniyorum. Güçlükleri yenerek, İslamiyete ufacık bir hizmet edebilmek yolunu arıyorum. "İyilerin çoğalmasını isteyen de, onlardan sayılır" buyuruldu.) [1/47]

(Bugün İslamiyete yardım için az bir şey vermek, binlerce altın vermiş gibi kıymetlidir. Hangi talihliye, bu büyük nimet ihsân edilirse, ona müjdeler olsun! Dinin yayılmasına hizmet eden, cihad sevabına kavuşur. Hele bu zamanda Müslümanlara yardım etmek daha güzel, daha sevaptır.) [1/193]

(Dua ordusunun askerlerinin kalbleri kırık olduğu için savaş ordusunun askerlerinden daha ileridir. Dua ordusunun askerleri, gaza ordusu askerlerinin ruhu gibidir. Gaza ordusunun askerleri, onların bedenleri gibidir. O halde, gaza ordusunun askeri, dua ordusu olmadıkça, iş başaramaz. Çünkü ruhsuz bedene hiçbir yardımın faydası olmaz.) [3/47]

Eğer bir Müslüman, diğer Müslümanlara eli ile, malı ile yardım edemiyorsa, dua ederek yardım etmelidir! Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkından biri, ona gıyabında dua etmektir.) [Deylemi]
Hiçbir yardım yapamayan dua etmelidir. Beklemeden her an dua edilebilir. Belli saatlerde toplu yapmak için ona buna mesajlar çekmek uygun değildir.

Müslüman için zor asırlar
Kıyamet yarın kopacak, öbür gün kopacak diye tarih verenlere itibar etmemelidir. Çünkü dünyada Müslüman bulunduğu müddetçe kıyamet kopmayacaktır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah diyen bir kimse kaldığı müddetçe kıyamet kopmaz.) [Müslim]

Ama kıyamet yaklaştıkça Müslümanlar çok garip olacak, çok zulüm görecek, çok sıkıntı çekecek, dinini rahatça yaşaması çok zor olacaktır. Bir hadis-i şerifte, (Bir zaman gelir, sünnet unutulur, bid'atler meydana çıkar. Sünnete uyanlar garip olur, yalnız kalır. Bid'atlere uyan ise, kendilerine çok arkadaş, yardımcı bulur) buyuruldu. O zamandaki Müslümanların nasıl yaşayacağı sorulduğunda, (Sudaki tuz, sirke içindeki kurt gibi) buyuruldu. Dinlerini nasıl koruyacağı sorulduğunda, (Avuçtaki ateş koru gibi. Bırakırsa söner, tutarsa elini yakar) buyuruldu. (Şir’a)

Bir hadis-i şerif de şöyledir:
(Öyle bir zaman gelecek ki, sünnetime tutunmak, avucuna ateş almak gibi olacaktır.) [Hâkim]

Müslümanlar, bütün dünyada garip olacaktır. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(İslam dini, garip olarak başladı, sonu da garip olacaktır.) [Müslim, Tirmizi]

Garip olmasının sebebi ise, insanlar gittikçe bozulmaktadır. Bir hadis-i şerif de şöyledir:
(En iyi, en hayırlı insanlar benim asrımda bulunan Müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra da en iyiler onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Onlardan sonra gelenlerde yalanlar yayılır. Bunların sözlerine, işlerine inanmayınız.) [Buhari]

Her biri bir mucizeyi bildiren bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, günümüzdeki insanların sözlerine ve işlerine ihtiyatla yaklaşmak lazımdır. Kendi sözlerine değil, eski âlimlerden bildirdiklerine itimat etmelidir. Şayet eski âlimler kötülenirse asla itibar etmemelidir. Yine bir mucizeye bildiren hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Ahir zamanda sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [Asakir]

Peygamber efendimiz o zaman ne yapılacağını da bildirmiştir:
(Bu ümmetin son zamanlarında gelenler, önceki âlimleri kötülediği zaman, ilmini gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İbni Mace, İbni Adiy, İbni Asakir]

Kıyamet alametini bildiren hadis-i şeriflerden bazıları da şöyledir:
(Haine itimat edilir, emine ihanet edilir.) [Haraiti]
(Hadisi bırak, Kur’ana bak diyerek beni yalanlayanlar çıkar.) [Ebu Ya’la]

(Kur’andan başka delil kabul etmem diyenler çıkar.) [Ebu Davud]
(Doğru söyleyenler yalanlanır, yalancılar kabul görür.) [İ.Ahmed]
(Gençler, çocuklar âmir olur.) [Hakim]

(Camilerde binden fazla kişi namaz kılar, içlerinde bir mümin bulunmaz.) [Deylemi]
(Camiler ve hafızlar çoğalır, ama, hakiki âlim hiç bulunmaz.) [Ebu Nuaym]

(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace]
(İlmin azalması, âlimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile fetva verir, insanları doğru yoldan saptırırlar.) [Buhari]

(İşler ehli olmayana verildiği zaman, kıyameti bekleyin.) [Buhari]
(Kıyamet kopmadan önce deccal çakır, deccalden önce de 30 veya daha fazla yalancı deccaller gelir.)
Bu yalancıların alâmetleri sorulduğunda buyuruldu ki: (Yeni âdetler çıkarıp dininizi değiştirenler çıkar, bunlardan sakının ve onlara düşman olun.) [Taberani]

(Hakkın peşinde olmak, garip ve yalnız kalmak demektir.) [İbni Asakir]
(Kötülerin arasında kalan salih kimse gariptir.) [Deylemi]
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
2 Nisan 2006       Mesaj #43
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Ya Rabbi!
Beni senden başka hiçbir şeye gönül vermeyen birisi olarak yaşat!
Senden başka hiçbir şeye gönül vermeyen birisi olarak öldür!
Senden başka hiçbir şeye gönül vermeyenlerle birlikte haşır eyle dirilt...

Şu dünyada dost istersen KURAN-i Kerim yeter.
Delil istersen Hz. Muhammet yeter.
Meşgul olmak istersen ibadet yeter.
İbret almak istersen ölüm yeter.
Bunlarda yetmez dersen narı cehennem yeter!

Kader ne ise olur etme merak.
Uyma kendi nefsine Hakkın emrine bak.
Altından ağacın olsa zümrütten yaprak
Akıbet gözünü doyurur bir avuç toprak

Bul erbabına danış akıl demek ki ferasettir. Sakın heva-i nefsine uyma sabrın sonu selamettir
Zaman ahir zamandır, zuhur eden alamettir
Ne aldandın be hey şaşkın bu can sana emanettir

Çok diyarı gurbet gezdim ne zengini gördüm tok Ne fakiri aç Mevlam bana ver ki öyle bir taç Namerde değil merde bile etme muhtaç...

... gul ... AMIN ... gul ...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2006       Mesaj #44
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kim Olduğumuzu Dualarımız Söyler
Sedat Turan


Dua, derin sözlerdir.
Dua, kendimiz hakkında söyleyebileceğimiz en derin sözlerdir. Böyleyken en anlaşılır, apaçık... Gizli günahlarımız, içimizi yakan pişmanlıklar, kopkoyu korkularımız, acılarımız, kanayan kapanmayan yaralarımız dualarımızdadır. Neye muhtaçsak, onlar dualarımızdadır. Ümitlerimiz, isteklerimiz, sevdiklerimiz... Merhamete, muhabbete, esirgenmeye ve bağışlanmaya duyduğumuz iştiyakla, biz dualarımızdayız.

Kim olduğumuzun doğrusunu dualarımız söyler.

Dualarımızda yalan söylemeyiz. Kendimizi aldatmayız. Zayıflığımızdan, acizliğimizden utanmayız. Sırlarımızı, sıkıntılarımızı, dertlerimizi avuçlarımız gibi semaya açmaktan çekinmeyiz.

Kendimizi dualarımızla tanırız. En çok nelere değer verdiğimizi, hayatlarımızda en çok nelerin önemli olduğunu, nasıl yaşadığımızı ve nasıl yaşamak istediğimizi dualarımızla anlarız.

Hayatımız, dualarımızdadır.

...

Dünya, dualarla yazılan sayfalardır. Duanın dilini bilmeyenler, çiçeklerin dualarının renkleriyle açtığını bilmiyorlar. Ağaçların, dualarının meyvelerini verdiğini... Suların dualarıyla aktığını, duaları gibi aktığını... Tohumların dualarıyla çatladığını... Rüzgârların duaları gibi ılık, duaları gibi serin, duaları gibi güçlü estiğini... Yeryüzünü böylesine şenlendiren canlılığın dualar olduğunu bilmiyorlar.

Duanın dilini bilmeyenler, dünyanın dilini de bilmiyorlar. Ne onlar dünyayı anlıyorlar, ne de dünya onlara kulak veriyor. Onlar için dünya, savaşılacak bir şey. Dünya, bütün dehşetiyle üzerlerine saldırıyor ve onlar, dünyayı bir savaş meydanına çeviriyorlar. ‹stediklerini zorla, güç kullanarak elde edeceklerini sanıyorlar. Dünya, onlara aldırmıyor. Dünya, korkularını çoğaltıyor. Dünya, sevdikleri her şeyi tek tek ellerinden alıyor. Savaşarak kazandıklarına inandıkları şeylerin eliyle dünya onlara tekrar tekrar saldırıyor. Arkasına saklandıkları ne varsa güçsüzlüklerini ve yaşadıkları hayatın saçmalığını teşhir ediyor.

Hayatlarında eksik olanın boşluğunu ağır bir yük gibi her yere taşıyorlar, ama onun ne olduğunu söyleyemiyorlar. Giderek, hayatları eksik olanın boşluğunda yitiyor. Acı çekerken hayattan yoksunlar. Çılgıncasına mutluyken hayattan yoksunlar. Hayattan yoksunlar, çünkü hayatları duadan yoksun. Acılarını ve sevinçlerini, kederlerini ve mutluluklarını duaya taşıyamıyorlar. Yaşamayı seviyorlar, ama hayatlarının anlamı hakkında düşünmekten hoşlanmıyorlar. Yaşıyorlar, ama niçin yaşadıklarını kendilerine sormuyorlar.

Duanın dilini bilmeyenler, hayatla aynı dili konuşmuyorlar.

Dua ederken, hayatla aynı dili konuşuruz. Hayatın güzelliği, anlamından ayrı değildir. Hayatın anlamı dualarımızdadır.

Her şeyin herkese yakışmadığı şu dünyada, duanın herkese yakışması bundandır.

Kral da dua eder, köle de... Duası krala diz çöktürür; köle, duasıyla özgürleşir. Kölenin duası, kralın duasından değersiz değildir. Kral da, köle de Allah’ın kuludur.

Kim olduğumuzu dualarımız söyler: Kul olduğumuzu...
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
2 Nisan 2006       Mesaj #45
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Kâinatın bütün zerreleri –hem hep beraber hem de teker teker– acz ve ihtiyaç lisanlarıyla, varlığına ve birliğine şehadet ettikleri Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdler, senâlar, şükürler olsun. Ve varlığın şifresini çözüp, âyât-ü beyyinâtını keşf ve beyan eden Habîb-i Ekremi ile âl ü ashabına, sair enbiya ve mürselîn ihvanına ve ibâd-ı sâlihîne salât ü selamlar olsun...

Ey ululuğu ve azametiyle beraber bize bizden daha yakın bulunan Yüceler Yücesi Rab! Talep ettiğimiz şeylerin biricik sahibi Sensin; her zaman acz u fakr ve ihtiyaçlarımızın ibresi de Seni gösteriyor; öyleyse başka hangi kapıya yönelebiriz ki.!

Bilerek ve bilmeyerek işlediğimiz hadd ü hesaba gelmeyecek kadar hata ve günahlardan dolayı Sen’den cüdâ düştük. Bu acınacak halimizi Sana arzediyor ve yakınlığını diliyoruz. Diliyoruz Rabbimiz zira biliyoruz ki, Sen’in lütf u keremin sadece mukarrebîne has değildir; bilakis Sen şayet dilersen bizler gibi isyan vadilerinde dolaşan kullarına da ihsanda bulunur ve nimetlerini sağanak sağanak yağdırırsın, ey rahmeti her zaman gazabının önünde olan Rahman ve ey sevdiği kullarını, zâlimlerin, fâcirlerin, fâsıkların, münafıkların ve mülhidlerin acımasızlığına asla terketmeyen Rahîm!

Ey selamet ve esenliğin kaynağı, biricik melceimiz, yegâne Rabbimiz!

Biz mücrim kullarını bütün yaramaz ve uygunsuz düşünce ve davranışlardan sıyanet buyur.. topyekün bela ve musibetlerden bizi koru.. dünyada da, ahirette de utanç verici, yüz kızartıcı, rezil rüsvâ edici hallere düşmekten muhafaza et!

Yâ Mevlânâ Yâ İlâhenâ! Biliyor ve inanıyoruz ki, Sen, kullarının ibadet ü tâatına asla ve kat’a muhtaç olmadığın gibi, onların işlediği masiyetler de Sen’in ululuğuna asla zarar veremez. Ne olur, bahtına düştük, kasden ya da min gayr-i kasdin, içine düştüğümüz kusurlardan dolayı bizi muâheze etme! İhlas-ı tâmma mazhar olmuş kullarının arasına bizi de al ve ibadetlerimizin riya ve süm’a gibi virüslerle kirlenmesine izin verme!..

Niyazımızın âhirinde Hakk’a kurbet kahramanlarının seyyidi, Sen’in Habîbin ve Rasûlün Hazreti Muhammed’e ve yine Sana vuslat iştiyakıyla her zaman yanıp tutuşmuş âl ü ashabına salât ü selam ediyor, dualarımızı Kâbe-i Muazzama’da, sâat-i icabede, makbul kullar tarafından yapılmış dualar gibi kabul etmeni diliyoruz. Yakarışlarımızı kabul buyur Rabbimiz!
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2006       Mesaj #46
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
NASIL DUA ETMELİ?


DUAYI EMREDEN Cenab-ı Hak, duanın bir kısım adabını da bildirir. Kur’an’ın ayetlerinden anladığımız kadarıyla, dua ederken dikkat etmemiz gereken bazı durumları şöylece sıralayabiliriz:

1. “Allah’a korku ve ümitle dua ediniz.” (A’raf, 56) Yani, reddolunmasından korkar, kabulünü ümit eder bir şekilde isteyiniz.
“Beyne’l-havf ve’r-reca” yani korku ve ümit arasında olmak kişinin manevî hayatı için son derece önemlidir. Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifadesiyle, “bu iki hâl, insanın seyr u sülûkunda iki kanat gibidir.” Tek kanatlı kuş uçamadığı gibi, sadece korku veya sadece ümit kanadıyla hareket edenler de, kemâlat semasına doğru uçamazlar.
Allah’ın celal ve azametini düşünmek, insana lezzetli bir korku verir. Annesinin merhametli tokadından korkup yine annesinin şefkatli sinesine sığınan çocuk gibi, Allahtan korkan insan O’na iltica eder. Allahın cemâl ve rahmetini düşünmek ise, insanı ümit içinde yaşatır.

2. “Rabbinize tazarru ile ve gizlice dua edin. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 55)
Yani, yalvara yakara, samimi bir şekilde, bütün benliğiniz ile O’na yönelin, O’ndan isteyin. Başkalarına da duyurmayın ki, nefsin hissesi karışmasın.
Tazarru hali, insanın kendini duaya tam vermesini ifade eder. Bunu, duaya tam konsantre olmak şeklinde anlayabiliriz. İnsan bazı dualarında bu hâli yaşar. Bütün hisleri uyanmış, bütün latifeleri hüşyar bir şekilde yalvarır. Böyle bir durumda, istediği şeyleri ruhunun en derinlerinden gelen bir iştiyakla ister. Bu şekilde yapılan dualar, genelde kabul edilir.
Bunun zıddı ise, tam bir gaflet göstergesi olur.Hz. Peygamberin ifadesiyle, “gafil, boş bir kalbin duasını Allah kabul etmez.” (Tirmizi, Daavât, 65)
Duada haddi aşmak ise, sesi fazla yükseltmek, olmayacak şeyleri istemek gibi durumlardır. Mesela, kişinin “Allahım beni peygamber yap!” veya “Allahım, beni bu dünyada ölümsüz kıl!” demesi, muhali talepten başka bir şey değildir.

3. “Allahın Esmaü’l- Hüsnası vardır. Onlarla dua ediniz. (A’raf, 180)
“Esmaü’l- Hüsna” “en güzel isimler” anlamına gelir. Yüce Allah, kendi kemaline ünvan olan nice isimlere sahiptir. Bunlar bir rivayette 99, bir başka rivayette 1001 olarak ifade edilmektedir. Mesela, Besmelede “Allah, Rahman, Rahim” isimlerini, en son sure olan Nas suresinde
- İnsanların Rabbi
- İnsanların Meliki
- İnsanların İlahı isimlerini görürüz.
Kur’anın tamamında bu ilahî isimlere sıkça yer verilmektedir.
Malûmdur ki, bir kimse pek çok ünvanlara sahip olabilir. Mesela, güzel yazı yazmasıyla hattat, güzel resim yapmasıyla ressam, yaptığı binalarla mimar ünvanını alır ve o ünvanlarla bilinir. Öyle de, Cenab-ı Hak yaratmasıyla Halık, şekil vermesiyle Musavir, rızık vermesiyle Rezzak şifa vermesiyle Şâfi’dir…
İnsan, Allah’a yalvarırken, istediği şeye uygun olan İlahî ünvanı söylemesi uygun olur. Mesela, günahlarımızın affını isterken “Ya Gaffar” ayıplarımızın örtülmesini isterken “Ya Settar” ismini söyleriz.
Keza, belaların defini isterken “Ya Dafia’l-beliyyat” (ey belaları def eden), ihtiyaçlarımızın karşılanmasını isterken “Ya Kadıya’l- Hâcât” (ey ihtiyaçları veren) ünvanını söyleriz.
Rızık isterken O’nun Rezzak ismini anar, maddi manevi hastalıklarımız için O’nun Şafi isminden meded umarız.
İnsanlığa en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber, dualarında sadece “Ya Rabbi, Allahım” demez, binbir isimle Allah’a yalvarırdı. Mesela, şu duasına bakalım:
“Ey kalpleri çeviren Allahım. Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” (Müslim, Kader, 17)

4. “O Allah Hayy’dır. Ondan başka ilah yoktur. O halde, dini yalnız O’na has kılarak, halis bir şekilde O’na dua edin!” (Mü’min, 65)
İhlas, dinin en mühim esaslarından biridir. Yapılan bir şeyin sadece Allah için yapılmasını ifade eder. İhlasın zıddı, riyadır, gösteriştir. Sözgelimi, bir din görevlisi insanların önünde dua ederken coşkuyla istese, fakat yalnız dua ettiğinde sönükleşse, ihlastan uzaklaşmış olur.

5. “Allahın lütfundan isteyin!” (Nisa, 32)

Yani, başkalarına verilen servet-makam- ilim gibi şeylere bakıp ta, kıskançlıkla “bu niye ona verildi? Aslında bana verilmeliydi. Ben buna daha layıkım” demeyiniz. Çünkü, belki de onun size verilmemesi hakkınızda daha hayırlıdır. Dolayısıyla siz Rabbinize yöneliniz, O’nun lütuf ve kereminden isteyiniz. O, hakkınızda hayırlı olanı elbette bilir, ona göre verir. O’nun rahmet hazineleri ne biter, ne de tükenir.
Bu meselede, şu esasları göz önünde bulundurmak lazımdır:
- Mülk Allahındır. O, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. İnsana düşen, verilmeyene göz dikmek değil, verilene şükretmektir.
- İnsan eğer şükretse, Allah daha fazla verecektir. Çünkü, tekitli bir şekilde şöyle demektedir:
“Eğer şükrederseniz, gerçekten artırırım.” (İbrahim, 7)

- Hayır zannettiğimiz şer, şer zannetiğimiz hayır olabilir. Kur’an şöyle bildirir:

“Bir şey hoşunuza gitmezken sizin için hayırlı olabilir. Sevdiğiniz bir şey de şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

Mesela, insan hırs ile mal ister. Fakat Karun gibi bunu kibir ve gurura vesile yapacaksa, ona verilmemesi hayırlı olur. Veya insan ısrarla ilim ister. Fakat ilmiyle dalalete sapacaksa, verilmemesi rahmet olur. Onun için, Allahtan birşey isterken “Allahım, senin lütfundan isterim. Eğer bu istediğim hayırlıysa ver. Değilse, hakkımda hayırlı olanı nasip et!” demeli ve Allaha tam tevekkül etmelidir.
- Allah mutlak adalet sahibidir. Zulümden münezzehtir. Elbette kimin neye layık olduğunu bilir ve ona göre verir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Nisan 2006       Mesaj #47
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mukaddime

Yüce Rabbimiz'in, Kitab-ı Hakîm'inde, Peygamberimiz Efendimiz'in, hadîs-i şeriflerinde, selef-i sâlihîn hazerâtının da güzîde eserlerinde en çok teşvik edilen, üzerinde ısrarla durulan ve en fazla tahşîdat yapılan hususlardandır zikir ve dua. Bilindiği üzere zikir, Cenab-ı Rabbü'l-âlemîni esma-i ilâhiyesi ve sıfât-ı sübhaniyesi ile anma demektir. Sohbet-i Cânân çerçevesine giren bilumum söz ve fiiller zikir kavramına dahil olurlar. Zâkirler zikirlerini ibadet kasdıyla yapar ve bununla da kalb ve ruhun derece-i hayatında terakki etmenin yollarını ararlar. Bunun da ötesinde, zikir, Cenab-ı Hak'tan bir lahza bile gafil olmamak, O'nun varlığını ve her hâlimize nigehbân oluşunu hatırdan çıkarmamak demektir. Nitekim Allah'ın sadık kullarından birisi bu manaya işaret etmek üzere Allah biliyor ki ben O'nu şimdi anmıyorum, anmak ne demek, ben O'nu hiç unutmadım ki...! ” demiştir. Bundan da anlaşılacağı üzere zikrin zıttı Hak'tan gaflettir ki, Cenab-ı Allah, “Sabah ve akşam Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendinin işitebileceği bir sesle zikret, gafillerden olma!” mealiyle verilebilecek âyet-i celîlede zikirden dûr olmayı gaflet saymıştır. İşte bu en büyük hakikatı, yani Hakîkatü'l-Hakâik'ı hep hatırda tutmadır ki, insanı dosdoğru ve neticesi itibariyle de gidip Firdevs cennetlerine dayanan bir hayat sürmeye teşvik hatta mecbur eder. Zararı en büyük düşmanımız olan nefsimize dokunan, faydası da ruhumuza ve gönlümüze akan bu mecburiyet ne güzel bir mecburiyettir!
Bilindiği üzere Allah ü Azîmüşşân, dua ve zikirle alakalı yüzlerce beyanından sadece ikisi olarak, “Dua etmezseniz ne ehemmiyetiniz olabilir ki!” ve “Siz beni anın, Ben de –şânıma yakışır şekilde- anayım sizi” demiş ve insanın gerçek değerini Rabbine yalvarıp yakarmasıyla, daima O'na (celle celâlühû) içini döküp, O'nu hatırda tutmasıyla kazanabileceğini ifade etmiştir. Serzâkirimiz, Serduahanımız, Efendimiz (aleyhisselam) da, “Dua ibadetin özüdür”, “Allah katında duadan daha hayırlı bir şey yoktur” gibi lâl ü güher beyanlarıyla, Kendi hayat-ı seniyyelerinde bizzat yaşayarak en güzel şekilde tatbik ettiği çok önemli bir kulluk vazifesini ümmetine de ısrarla tavsiye etmiştir. Efendimiz bir başka hadis-i şerifinde, “Dua ibadettir.” buyurmuştur ki, bu, “Hac Arafattır” demek gibidir. Yani nasıl arefe günü Arafat'a çıkmak, Hac ibadetinin en önemli rüknü ise dua da ibadetin en önemli rüknüdür, en büyük ibadettir.
Cenab-ı Rabbü'l-âlemîn'in, Rasûl ü zîşân'ı vasıtasıyla gönderdiği yüce dinimizi bizlere ulaştıran seleflerimizin, âbâ ü ecdâdımızın, hayallerimizin sınırlarını bile zorlayacak derecedeki bereketli hayatları da hep Cenab-ı Mevlâ'yı zikir, tesbih ve O Rahmet Sultanı'na dua ve niyazla geçmiştir. Zaten hayatlarına akılları hayrette bırakacak kadar yüklü yümün ve bereketi getiren de onların Cenab-ı Hak'la bu ölçüdeki irtibatlarıdır. Bu irtibat adeta onların hayata bağlayan biricik bağdır. Nitekim, Allah dostlarının en fazla korktukları hususlardan birisi, açlığa, susuzluğa, esarete, zulme maruz kalmak değil, bilakis Cenab-ı Hakk'a dua ve tazarruda bulunma aşk u iştiyaklarının azalması olmuştur. Böyle bir endişeyle tir tir titremişler ve onlardan bazıları bu istikametteki hislerini, “İster kahır ister lütuf, Allah'ın hakkımızdaki her türlü muradına razıyız, yeter ki Cenab-ı Allah içimizdeki, Kendi kapısına teveccüh arzu ve iştiyakını eksiltmesin!” diyerek dile getirmişlerdir. Evet, Cenab-ı Hakk'ı unutana ve kendi heveslerini Hakk'ın emirlerinin önünde tutanlara, Allah da unutma mukabelesinde bulunur ve öylelerini evvela münacaat hislerinden mahrum eder. Böyle bir mahrumiyete maruz kalan kişi de Allah'tan uzaklaşmaya hatta kopmaya başlar ve ekstradan bir inayetle imdadına yetişilmediği müddetçe de bir ‘kopuk' olarak ölüp gider. Cenab-ı Allah böyle elîm bir akıbetten bizleri muhafaza buyursun! Amin!.
Büyüklerin ayak izlerine basarak yürümek
Burada önemli bir hususu zikretmekte fayda var: Selef-i sâlihîn münacaatlarında, Kur'an-ı Kerim'de ve Efendimiz'in mübarek ifadelerinde geçen dua ve zikir cümlelerini (me'sûrât) kullanmanın yanında, bazen de özünü, usaresini bu iki zülâl menbaından aldıkları ve içinde yaşadıkları şartlara, hâlet-i rûhiyelerine, meşrep ve mezaklarına göre içlerine akan kendilerine ait sözleri de kullanmışlardır. Hakk'ın mukarreb kulları olmaları hasebiyle onların virdleri, zikirleri ve dualarında seçtikleri kelime ve terkipler de çok önemlidir. Hiç şüphe edilmemelidir ki, başta Kur'an ve hadis-i şeriflerdeki dualar, daha sonra da Allah'ın, yüce katında makbuliyet ve mukarrebiyet lutfettiği evliyâullahın kullandığı şifreli kelimelerle Allah'a yalvarmak maksadın daha çabuk gerçekleşmesine ve hedefe daha çabuk varılmasına vesile olur. Bununla beraber herkes -huzurun âdâbına muhalif düşmemek kayd ü şartıyla- dilediği vakitte, içinden geldiği şekliyle Rabbi'ne yalvarabilir ve içini dökebilir. İslamiyet'in sayılamayacak kadar güzelliklerinden birisi de işte budur. Yani, kul Rabbiyle irtibata geçmek için hiç bir aracıya muhtaç değildir. Ne var ki, az önce de geçtiği gibi, Allah dostlarının yürüdüğü şehrahlarda, onların ayak izlerine basarak yürümek insanı hedefine daha çabuk ulaştırır. Bu mücerreb (tecrübe edilmiş) bir hakikattir ve bu gerçeği görmezden gelmek Allah yolcuları hesabına en büyük kayıplardan biri sayılır/sayılmalıdır.
İşte Allah dostlarının Cenab-ı Hak'tan muradlarını niyaz için biraraya getirdikleri bu dualara tasavvuf dilinde ‘hizb' denmektedir. Hizbler umumiyet itibariyle kısa ve secîli cümlelerden oluşan, edebî değerleri yüksek, derin hikmetler içeren metinlerdir. Bu hal hizbin okunmasını, dinlenmesini ve ezberlenmesini kolaylaştırır. Ayetlerden oluşan hizbe “hizbü'l-âyât” denir. Diğer hizbler de, yazan Allah dostuna, hizbin muhtevasına ve yazılış gayesine göre isim alırlar; “hizbü'l-hamd”, “hizbü'n-nasr” gibi. Hadis-i şeriflerden, sahabe, velî ve âlimlerin sözlerinden derlenen hizbler de vardır. Hizblerde esma-i hüsnaya, Cenab-ı Hakk'ı medh ü senâ eden, nimetlerini dile getiren, kulluk vazifelerini anlatan ifadelere ve dua cümlelerine geniş yer verilir. Abdülkâdir-i Geylânî, Muhyiddîn İbnü'-l-Arabî, Ebu'l-Hasan eş-Şâzelî, İmam Gazzâlî, Şehâbeddin es-Sühreverdî, İmam-ı Azam Ebû Hanife, Ahmed el-Bedevî, İbrahîm ed-Desûkî, Ahmed er-Rifâî gibi –ekserîsi meşayihten olmak üzere- pek çok İslam büyüğünün hizbleri vardır. Bütün dualarda olduğu gibi hizbler de sadece sıkıntı ve ihtiyaç hallerinde değil, ibadet ü taat kasdıyla ve Cenab-ı Allah'a kurbet maksadıyla da okunur. Aslında ne zaman ve ne için okunurlarsa okunsunlar esas maksat ve asıl gaye her zaman Allah'a ibadet olmalıdır. Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle söyleyecek olursak duanın semereleri uhrevîdir; dünyevî maksatlar ise duanın vaktidir; gayeleri olamazlar.
Mecmu'atü'l-Ahzab ve el-Kulûbü'd-Daria
Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinden birisi olan, Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî hazretleri de Mecmuatü'l-Ahzâb isimli eserinde yüzlerce hizbi biraraya getirmiştir. Gümüşhanevî hazretleri 1813 yılında Gümüşhane'de doğmuş olup hayatını ilim ve irşada adamış bir hakîkat eridir. Sadece zâhirî ilimlerle meşgul olmamış aynı zamanda bâtınî ilimleri de okumuş ve her iki dalda da icazet almıştır. Böylece dersiâm unvanı­nı kazanmış, arkasından da ilim yaymaya ve kitap tasnif etmeye başlamıştır. Osmanlı-Rus harbinde müridleri ile birlikte harbe katılmış, cephenin en kritik noktasında mücadele etmiş, asker ve kumandanların cesaretlerini kuvvetlendirmiştir. 1893'te İstanbul'da vefat eden bu İslam büyüğünün kabri Süleymâniye hazîresinde olup ziyaretçilerini beklemektedir.
Mecmu'atü'l-Ahzab yaklaşık ikibin sayfalık bir eserdir ve Gümüşhânevî hazretleri, eserini talebeleriyle beraber dikkat ve itina ile hazırlamıştır. Mecmuada her bir hizbin müellifi, ismi, ne zaman ve ne şekilde okunacağı da yazılmıştır. Bizim, büyüklerimizden, onların da, Üstad'ın talebelerinden işittiklerine göre, Bediüzzaman hazretleri yaklaşık üç mushaf-ı şerif hacmindeki bu kıymetli eseri her on beş günde bir hatmedermiş. Üstad hazretlerinin hem de hiç ara vermeden eserdeki hizipleri vird edinmesi, hiç şüphesiz, nurlu İslam yolunun yolcuları için bu mecmuayı daha önemli hale getirmektedir.
Yazının başlığında ismi geçen el-Kulûbü'd-Daria da (yaklaşık manasıyla ‘yanık sineler' demek olup, Kur'an-ı Mübîn'de geçen ‘tazarru/içi yanarak yalvarıp yakarma' ifadesini hatırlatmaktadır) tamamen bize râcî bir vefasızlık örneği olarak okunmaya okunmaya artık unutulmaya yüz tutmuş Mecmuatü'l-Ahzab'ı bir kere daha, özellikle de yeni nesillere sevdirmek ve onların da bu nadîde eserden istifade etmelerini sağlamak amacıyla, Muhterem F. Gülen Hocaefendi tarafından bu mecmuadan seçilen ve herkesin rahatlıkla okuyabileceği bazı duaları ihtiva eden çok kıymetli bir eserdir. Eser sekizyüz sayfa civarındadır ve sonunda bizzat Hocaefendi tarafından yazılan uzunca bir salât ü selam da yer almaktadır. Cenab-ı Hakk'a sayısız hamd ü senalar olsun ki, bu ter ü taze eser bir-iki sene içerisinde yüzbinlerce basılmış ve dağıtılmıştır.
Biz bu küçük çalışmada, el-Kulûbü'd-Dâria'dan seçtiğimiz birkaç tane vecîz duayı tercümesiyle beraber okurlarımıza vermek, dolayısıyla da bu kıymetli eserin daha fazla yaygınlaşıp her yerde okunmasına mütevazi bir katkıda bulunmak istiyoruz. Dileriz, eserin tamamı en kısa zamanda işin ehli olan insanlar tarafından Türkçemiz'e de kazandırılır; böylece de bu evrâd ü ezkâr mecmuası daha fazla insanın eline ulaşmış ve daha fazla insan tarafından anlaşılarak okunmuş olur.
Evet, unutmayalım ki, inanan insanlar Rabbilerini zikrettikleri sürece Allah da teveccühünü onlardan asla kesmeyecek, bütün bir kâinatın zikrini terdâd ile mütemadî bir cûşiş içinde olduğu Hazreti Mezkûr'u (celle celâlühû) unutanlar da âdet-i ilâhiye gereğince unutulma muamelesine maruz kalacaklardır.
Yüce Mevlâmız'ın bizleri ağzı dualı, dualarında gaflete düşmeyen, niyazları makbul kullarından eylemesini diliyor ve bu faslı sûfî şairimiz Niyazî Mısrî'nin bir beytiyle noktalamak istiyoruz:
“Gönülden zikre eyle iştigali
Zikirden gayrı işgali nidersin?!”

Not : Allah izin verir ve inayetiyle te'yîd buyurursa önümüzdeki yazıdan itibaren dua örneklerine geçebiliriz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #48
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KUR'AN da DUA

Hak Teala buyuruyor ki:
"Ey Resûl-i Ekremim! Benim kullarım "Rabbi-miz uzakta mıdır, yakında mıdır?" diyerek sana beni sordukları zaman sen onlara cevap ver ki: Ben onlara pek yakınımdır. Bana duâ eden kulumun duasını kabul ederim. Duâ ettiğinde benden duâlarının kabulünü istesinler. Ve bana îman etsinler. Umulur ki onlar îmanları ve duâları sebebiyle doğru yola vâsıl olurlar ve irşâd olunurlar. "(Bakara Sûresi, 186)

Fahr-i Râzî, Kâzı Beyzâyi ve Hâzin'in beyânlarına göre ashâb-ı kiramdan bazı kimselerin: "Ya Re-sûlallah! Rabbimiz bize yakîn ise hafif sesle yahud gizlice duâ edelim. Eğer uzak ise yüksek sesle duâ edelim" demeleri üzerine bu âyet-i celîlenin nâzil olduğu mervîdir.

Başka bir rivâyette ise yahûdilerin: "Yâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-! Sen yer ile gök arasını pek uzak haber veriyorsun. Rabbimiz duâmızı nasıl işidir?" demeleri üzerine nâzil olduğu mervîdir. Bu sebeb-i nûzullere göre âyetin ma'nası şöyle olur:

"Ey Resûlüm! Benim kullarım sana benim evsâfımdan suâl edip Rabbimizin lutfu bize yakın mı? Duâmızı gizlice kendi içimizde mi yapalım? Yoksa uzakta mı? Duamızı yüksek sadâ ile yapalım? dediklerinde: "Sen onlara Benim tarafımdan cevâb ver. Ben onların gizli duâlarını işitirim. Zira Benim ilmim onlara pek yakındır. Binâenaleyh onların işlerini bilip sözlerini işiterek hallerine muttali' olduğumdan duâ eden kimsenin duâsı ihlâs üzere olursa icâbet ederim. Şu hâlde onlar benden icâbet talep etsinler. Ben de onlara icâbet ederim. Senin vâsıtan ile onları îmana davet etdiğimde derhal îman etsinler. Zîra ben onların duâlarına icabet edince onların da benim da'-vetime icabet ve emrime itaat etmeleri vâcibdir ve onlar davetime icabetle doğru yolu muhakkak bulurlar."
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #49
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Besmelenin fazileti

İlk yazılan, Besmeledir. Âdem aleyhisselama ilk gelen, Besmeledir. Müminler, Besmele yardımı ile, Sırâttan geçer. Cennet davetiyesinin imzası Besmeledir. Peygamberimiz, (Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır) buyurdu.

Euzü okumak, (Euzü billâhi mineş-şeytânirracîm),
Besmele okumak ise, (Bismillâhirrahmânirrahîm) demektir.

Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerime saygı göstermek, Euzü okuyarak başlamakla olur ve Kur'an-ı kerimin anahtarı, Besmeledir) buyuruldu. Sure okurken, Euzü Besmele okunur. Âyet-i kerime okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız Euzü okunur. Sure veya âyet okumaya başlarken Euzü okumak vacip, Fatiha okumaya başlarken Besmele okumak da vaciptir. Diğer surelere başlarken Besmele okumak sünnettir.

Namazda, Sübhaneke okuduktan sonra Euzü Besmele okumak sünnettir. Allahü teâlâ, (Kur'an-ı kerim okuyacağın zaman E'uzü... söyle) buyuruyor. (Nahl 97)

Kesin haram olduğu bilinen bir şeyi mesela şarap içerken veya domuz eti yerken Besmele çekmek küfürdür.

İyi işlere Besmele ile başlamalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır.) [Beyheki]
(Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, “Bu eve girmeme imkan yok” der, dönüp gider.) [Tibyan]

(Amel defterinde 700 Besmele bulunanı Allahü teâlâ Cehennemden çıkarır.) [Tergibussalat]
(Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü teâlâ da razı olur.) [Deylemi]
(Besmele ile işe başlayanın günahları af olur.) [İ. Rafii]

(Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur.) [Taberani]

(Besmele ile yenen yemek bereketli olur.) [İbni Mace]
(Sıkıntıya düşen, “Bismillahirrahmanirrahim ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahil aliyyil azim” derse, her türlü sıkıntıdan kurtulur.) [Deylemi]

(Bin kere Besmele okuyanın dört bin büyük günahı af olur.) [Tergibussalat]
(******rken çekilen Besmele, cinlere perde olur, avret yerlerini göremezler.) [İ. Ebiddünya]

(Helaya girerken çekilen Besmele, cinlere perde olur, avret yerlerini göremezler.) [T. Salat]
(Besmele yazılı bir kağıdı, yerden kaldıran sıddıklardan yazılır.) [Tergibussalat]

(Besmelesiz koku sürünen, şeytanlara da koku sürmüş olur.) [İbni Sünni]
(Şeytandan korunmak için, yemeğe Besmele ile başla!) [Taberani]

(Su içerken Besmele çek, bitince de, Elhamdülillah de ve üç nefeste iç!) [İbni Sünni]
(Yemeğe başlarken, Besmele çekin! Eğer unutursanız, hatırladığınız zaman "Bismillahi alâ evvelihi" deyiniz!) [Tirmizi]

Besmele unutularak kesilen hayvanı yemek helal midir?
CEVAP
Evet. Ancak keserken besmele kasten söylenmezse, yemek helal olmaz. Kasten besmelesiz kesmek haramdır. (R. Muhtar)

Guslederken besmele okunur mu?
CEVAP

Okunur. Hatta kelime-i şehadet de getirmek iyi olur.

İşlere başlarken kısaca Bismillah demek yetişir mi?
CEVAP

Yetişir. [“h” harfinin iyice belli olması için] (Bismillahi) de denir. (Bismillah) demek de caizdir.
Besmele ile başlanılan iş bitince de, (Elhamdülillah) demeli, yani Allah’a şükretmelidir!

İbrahim suresinin, (Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım) mealindeki 7.âyet-i kerimesi ile (Az-çok bir nimete kavuşan "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir) ve (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ razı olur) hadis-i şerifleri, nimete şükredince, hem eldeki nimetin yok olmaktan kurtulacağını, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olacağını bildirmektedir. (T.Gafilin)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #50
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yüz kere okununca günahları affettiren kelimeler

"Allâhü ekber, ve Sübhânallahî velhamdü lillâh ve lâ illallâhü vahdehü lâ şerîke leh, velâ havle velâ kuvvete illâ billAhil'aliyyil'azıym."
İmam-ı Ahmet'in rivayetine göre Muhammed şöyle demiş: "Bu kelimeler güzel kelimelerdir. Kim bu güzel kelimeleri her namazın sonunda yüz kere söylerse, deniz dalgalarının meydana getirdiği köpükler kadar da günahı olsa affolur. Bütün günahları silinip ve bağışlanmış olur."

Benzer Konular

18 Kasım 2013 / ceyda Soru-Cevap
23 Eylül 2009 / spykoman Soru-Cevap
13 Aralık 2016 / nötrino Uzay Bilimleri
16 Aralık 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük
16 Aralık 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük