Arama

Dua Ufku - Sayfa 3

Güncelleme: 21 Aralık 2017 Gösterim: 162.977 Cevap: 212
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ocak 2006       Mesaj #21
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?
En son ne zaman dua ettiğinizi düşündünüz mü?... Bu soruya farklı cevaplar verilebilir ama ortak nokta herkesin bir şekilde dua ettiği olacaktır. İnsanlar elbette her yerde, her ortamda, istedikleri herşey için Rabbimiz olan Allah'a dua edebilirler. Allah iman edenlerin her ortamda dua edebileceklerine, Kendini zikredebileceklerine aşağıdaki ayetlerle dikkat çekmiştir:
Sponsorlu Bağlantılar
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler kiMsn Happy "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." "Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur." "Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür." "Rabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin." Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam…" (Al-i İmran Suresi, 191-195)
Bunların yanısıra bir de duanın, en güzel, en makbul şekli vardır ki Kuran'da bunlar ayrıntılarıyla anlatılmıştır.
Yüksek Olmayan Bir Sesle, Yalnız Başına, İçin İçin Dua
Çok çaresiz ve sıkıntı içerisinde kaldığınız, Allah'a dua etme ihtiyacı hissettiğiniz bir anda dua etmek için nasıl bir ortamı tercih ettiğinizi hatırlıyor musunuz? Hiç şüphesiz gece yastığa başınızı koyduğunuzda ya da çok sessiz ve gürültüsüz, Allah'la başbaşa olabileceğinizi hissettiğiniz bir ortamda dua etmeyi tercih etmişsinizdir.
İbadetler sırasında manevi yoğunluk en fazla yalnız başına, kimsenin bilmediği zamanlarda, tam bir konsantrasyonun sağlanabildiği sırada yaşanır. İhtiyaçları, hataları veya eksikleri konusunda Allah'a dua etme gereksinimi duyan insan, yalnız başına ve için için dua etmeyi tercih eder. Buna güzel bir örnek Hz. Zekeriya'nın duasıdır. Kuran'da, onun Allah'tan ****** devam ettirecek bir varis isterken gizlice dua ettiğine işaret edilir:
Hani o Rabbine gizlice seslendiği zaman demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım." (Meryem Suresi, 3-4)
Duanın tanımı için "gücü sınırlı ve sonlu bir varlığın gücü sınırsız bir kudret karşısında acizliğini ortaya koyarak istekte bulunmasıdır" demiştik. Bu yüzden dua, gerçekten Allah'a karşı acizlik ve fakirlik bilinerek yapılmalıdır. Fakat elbette ki bu birtakım yapmacık hareketlerle, kalıpçı ve taklitçi düşünce yapısıyla sağlanamaz. Zaten gerçek anlamda samimi olan, acizliğini hisseden insan doğal olarak bunu yaşayacaktır. Kuran'da, müminlere şu şekilde dua etmeleri tavsiye edilir:
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. (A'raf Suresi, 55)
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler..." (A'raf Suresi, 205-206)
Kuran'da, duanın yalnızken, yalvararak ve için için yapılabileceğine dikkat çekilir. Dolayısıyla duanın nerede yapıldığı, dua sırasında düzenlenen "tören"in büyüklüğü, katılımın fazla olması ve dua eden şahsın sesinin çok fazla çıkması ölçü değildir.
Öncelikle bilinmelidir ki, duadaki yüksek ses tonları duanın Allah'a ulaşmasını ya da Allah'ın duaya icabetini kolaylaştırmaz. Dua ettiğimiz Rabbimiz, içimizden geçirdiğimiz düşünceleri bilen, herşeyden haberdar olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olandır. (Kaf Suresi, 16) Bize bu kadar yakın olan Allah'a dua ederken sesimizi gereksiz yere yükseltmemizin bir anlamı yoktur. Kişi içinden dua edebileceği gibi, ancak kendisinin duyabileceği bir tonla da dua edebilir.
Kuran'da gerek ibadet sırasında, gerekse yaşamın her anında ses tonunun uygun tutulması gerektiği insanlara aşağıdaki ayetlerde şöyle bildirilir:
Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir. (Lokman Suresi, 19)
De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. (İsra Suresi, 110)
Görüldüğü gibi Kuran'da tarif edilen ibadet modeli gösterişten uzaktır. Başkaları görsün veya duysun diye yapılmaz, sadece Allah'a karşı olan vazifenin hakkıyla yerine getirilmesi amacını taşır. Kuran'da bunun üzerinde önemle durulur. Dua ile ilgili ayetlerde defalarca "dini Allah'a halis kılarak dua etmek"ten söz edilir. Bunun anlamı, dinin, yani ibadetin sadece ve sadece Allah için yapılması, O'ndan başkalarının rızasının kesinlikle aranmamasıdır:
O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi'ne halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mü'min Suresi, 65)
Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kafirler hoş görmese de. (Mü'min Suresi, 14)
De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi'ne has kılarak O'na dua edin. "Başlangıçta sizi yarattığı" gibi döneceksiniz." (A'raf Suresi, 29)
Din sadece Allah'ındır. İbadetlerin hepsi sadece O'nun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yapılır. Bunun yegane yolu da O'nun istediği ve tarif ettiği gibi yapmaktır.
Duasını, ya da başka herhangi bir ibadetini Allah'a halis kılmadan yapanlar, yani etraflarındaki insanlara "takva" görünmek endişesinde olanlar büyük bir dalalet içindedirler. Allah Kuran'da onlardan şöyle söz eder:
İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar, (Maun Suresi, 4-6)
Allah'ın Varlığını Hissederek Dua
Duanın en önemli unsurlarından biri Allah'a olan kesin imandır. İnsan çaresiz kaldığı durumlarda Allah'ın varlığını ve kendisine sadece O'nun yardım edeceğini hiç şüphesiz bilir. Ancak insanın rahat zamanlarında da Allah'ın varlığını ve gücünün büyüklüğünü hissederek dua etmesi gerekmektedir. Aslında insan sadece dua sırasında değil, günlük yaşantısının her anında bu bilinçte olmalıdır.
Her an, Allah'ın varlığını ve yakınlığını hissederek dua etmelidir. Çünkü ancak Allah'ın varlığının farkında olan insan duanın anlamını ve önemini kavrar. Duanın özelliği, Allah ile kulu arasında özel ve sıcak bir bağlantı kurmasıdır. İnsan tüm sıkıntılarını ve isteklerini Allah'a açar, O'na yakarır ve Allah kulunun isteğine icabet eder, duasını karşılıksız bırakmaz.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Kuran'da dua hiçbir şekli kalıba sokulmaz. "Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin" (Nisa Suresi, 103) ayeti, insanın her durumda ve her şartta Allah'ı anıp O'na dua edebileceğini gösterir. Önemli olan şekil değil, dua eden kişinin samimiyet ve teslimiyetidir.
Bunun aksi bir anlayış ise, duayı gerçek anlamından çıkarır ve bir tür büyü ya da tılsım gibi görülmesine yol açar. Birtakım cahil insanların kendi kendilerine ürettikleri ağaçlara bez bağlama, suya üfleme gibi batıl inançlar bunun bir göstergesidir. Dikkat edilirse bu tür uygulamaların temel özelliği, bunları uygulayan kişilerin Kuran'ın mantığından uzak oluşlarıdır. Doğrudan Allah'a yönelip isteklerini O'ndan istemektense, birtakım batıl tören ya da semboller icad etmekte, duayı da bunlar aracılığıyla yapmaktadırlar. Kime dua ettiklerinin, kime yakardıklarının ise pek farkında değildirler. Dua için kullandıkları cisimlerde bir tür "keramet" olduğu zannındadırlar, ama sorulsa bunun ne demek olduğunu tarif edemezler. Türbe ziyaretlerini amacından saptırarak bu türbelerde yatan insanlara dua edenler, onlardan medet umanlar da aynı batıl ve sapık inanca sahiptirler.
Mümin ise "Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel" (Müzemmil Suresi, 8) emrine uyar, tüm bu batıl inanışlardan uzak olarak sadece ve sadece Allah'a döner, O'nun huzurunda boyun eğer ve Rabbimize yalvarır.
Korku ile Ümit Arasında Dua
Kuran'da Allah'ın "... merhametlilerin en merhametlisi..." (Enbiya Suresi, 83) olduğu belirtilmektedir. Yine Kuran'da hata yapanın Allah'tan bağışlanma dilemesi durumunda hiçbir günah ayrımı gözetilmeden affedileceği söylenmektedir. (Nisa Suresi, 110) Bu nedenle insanların dualarında Allah'ın "esirgeyen ve bağışlayan" sıfatlarını düşünmeleri, ümit içinde dua etmeleri gerekir. Kişinin yapmış olduğu hata ve bu yüzden duyduğu vicdan azabı ne kadar büyük olsa da, Allah'ın affediciliğinden ümit kesmesine neden değildir. Bununla paralel olarak insanın hata yapmaktan ve günah işlemekten dolayı içine girmiş olduğu ruh hali, onun umut içinde dua etmesine engel olmamalıdır. Çünkü Kuran'da sadece kafirlerin Allah'ın rahmetinden umut keseceği söylenir:
"... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umudunu kesmez." (Yusuf Suresi, 87)
Öte yandan kimsenin mutlaka cennete layık olma gibi bir garantisi yoktur. Nitekim Allah Kuran'da; "Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz" (Mearic Suresi, 28) ayetiyle bu gerçeğe karşı insanları uyarmıştır. Bu nedenle de herkes Allah'tan gücünün yettiği kadar korkmak durumundadır. Öyle ise imtihan için dünyada bulunan insanın her zaman için sapması, dalalete düşmesi, şeytanın oyununa gelip Allah'ın yolundan dönmesi ihtimal dahilindedir. Bu konuda kimsenin bir garantisi yoktur. Bu nedenle insan duasında bir yandan Allah'ın rahmetini ümid ederken, bir yandan da O'nun rızasını yitirmekten korkmalıdır.
Nitekim gerçek bir mümini diğer insanlardan ayıran en önemli özelliklerden biri Allah korkusudur. Çünkü inanmayan bir insana göre cehennemin varlığı meçhuldür. Mümin ise cehennem tehlikesinin farkındadır. Ahiret gününe kesin bir bilgi ile inandığı için en büyük korkuyu yaşar. Sadece inanan ve Allah'a karşı büyüklenmekten kaçınan kişi bu korku ile hareket eder. Azabın gerçekliğinden ve şiddetinden emindir. Bu azapla karşılaşmamak için dünya hayatında risk sayılan hiçbir şeye yaklaşmaz. Ahiretteki o zorlu azaptan uzaklaşmayı ve sonsuz güzellikle karşılanacağı cenneti hak etmeyi ister. Müminin ahiret azabından korkusu duasına da yansımaktadır.
İşte bu yüzden Kuran'da korku ve ümit kavramları birlikte kullanılmıştır. Eğer insan duasında cehennem korkusunu hissetmiyorsa -ki bunun temelinde Allah korkusunun eksikliği yatmaktadır- ortada mutlaka bir tefekkür yani düşünüp anlama eksikliği vardır. İnsan cenneti kazanmak için ne kadar istekli bir şekilde dua ediyorsa, cehennemden kurtulmak için de o kadar istekli bir şekilde dua etmelidir. Yani cehennemden korkup, cennete kavuşmayı ümit etmelidir. Bu ruh halini ifade eden ayetlerden ikisi şöyledir:
"Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır." (Araf Suresi, 56)
"Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler." (Secde Suresi, 16)
Görüldüğü gibi korku ve umut, Kuran'da kastedilen duayı oluşturan iki temel histir. Kuran dikkatlice incelendiğinde zaten tüm ibadetlerde, ve yaşamın her anında bu iki hissin hayati önem taşıdığı rahatlıkla fark edilebilir.
Unutulmamalıdır ki dua Allah'a karşı hem büyük bir görev hem de bizim ebedi hayatımızı kurtaracak bir vesiledir. Çünkü Kuran'da Allah'a dua etmeyenlerin sonunun ebedi cehennem azabı olduğu haber verilir.
"Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mümin Suresi, 60)
Allah'ın Sıfatlarını Anarak Dua Etmek
Allah'ın isimleri, bize O'nun vasıflarını tanıtırlar. Örneğin Allah Rahman'dır, yani esirgeyicidir; Rab'dır, yani eğiten ve yol gösterendir; Hakim'dir, yani hüküm veren, herşeye hakim olandır; Rezzak'tır, yani rızık verendir... Bu isimler Allah'ı tanıttığı için, insan bunlarla Rabbimize seslenerek O'nun büyüklüğünü, yakınlığını, gücünü ve rahmetini daha iyi kavrar. Allah'tan rızık isteyen bir kişinin O'nun Rezzak ismini anarak dua etmesi, elbette ki duasının anlamına uygun olacaktır. Nitekim Kuran'da da, Allah'a O'nun farklı isimleri ile dua edilebileceği haber verilmektedir:
"De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse." (İsra Suresi, 110)
"İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde 'aykırılığa (ve inkâra) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır." (A'raf Suresi, 180)
Allah'ın sıfatlarını bilen insan hatalarını Allah'tan gizlemeye çalışmaz. Çünkü gizlese de, açığa vursa da Allah'ın herşeyi bildiğinin farkında olur. Hatalarını gizlemenin kendisine zarardan başka bir şey kazandırmayacağını bilen mümin, her türlü eksiklik ve hatalarından dolayı Allah'tan bağışlanma diler. Nitekim Hz. İbrahim'in bir duası şu şekilde başlamaktadır:
"Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrahim Suresi, 38)
Mümin, istekleri ne kadar büyük olsa da herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğunun, Allah dilerse en imkansız gibi görünen bir şeyin O'nun "Ol" demesi ile gerçekleşeceğinin farkındadır. Bu yüzden de Allah'ın nimetlerine ulaşmak için hiçbir şeyi aşılmaz bir engel olarak görmez. Aksine, her türlü zorluğu ve engeli duası ile aşar.
Duanın, istek ve ihtiyaçlarımızı Allah'a duyurmaktan başka, Allah'ı anmanın ve yüceltmenin bir yolu olduğunu söylemiştik. Kuran'da özellikle peygamber dualarında, Rabbimiz sıfatları ile birlikte yüceltilmektedir. Aşağıdaki birkaç örnek, bunu görmek için yeterlidir:
"(Süleyman) Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad Suresi, 35)
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen." (Al-i İmran Suresi, 8)
(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf Suresi, 151)
"Orada Zekeriya Rabbine dua etti: 'Rabbim bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen duaları işitensin' dedi." (Al-i İmran Suresi, 38)

Duada Kalıplaşmış Tekdüze İfadelerden Kaçınmak
Dua denilince akla, insanın Allah'ı zikretmesi, Allah'a kusurlarını itiraf etmesi, kendisinin ve müminlerin ihtiyaçlarını duyurması gelir. Bunun içinse duada Allah'a karşı samimi bir üslubun yaşanması gerekmektedir.
Duada tekdüze ve kalıplaşmış ifadelerin sık sık tekrarlanmasının tek nedeni, duanın samimi bir ibadetten çıkıp, bir tür alışkanlık ya da gelenek haline gelmiş olmasıdır. Allah'ın azametini hisseden, O'nun azabından korkan ve rızasını kazanmayı isteyen insan, kalbinden gelen samimi ve dürüst ifadelerle O'na yönelir. Aynı şekilde kendisini Allah'a teslim etmiş, dost ve yardımcı olarak O'nu benimsemiş olan insan, her türlü sıkıntısını ve derdini O'na açar. "...Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum..." (Yusuf Suresi, 86) diyen Hz. Yakub gibi, ruhundaki tüm sıkıntılarını ve taleplerini O'na söyler, her türlü yardım ve hayrı O'ndan ister.
Dua eden kişi bu tür bir samimiyet içerisinde değilse ve duayı sadece yerine getirilmesi gereken bir formalite ya da icabet edilip edilmeyeceği belli olmayan bir tılsım olarak görüyorsa, doğal olarak kalıplaşmış ifadeler kullanır. Ne demek olduğunu hiç anlamadığı ya da üzerinde hiç düşünmediği birtakım süslü cümleleri sıralayarak kendince bir dua edecektir. Bunun Kuran'da tarif edilen dua olmadığı ise çok açıktır.
Oysa dua, insanın Allah ile samimi bir bağlantısıdır. Her insanın içinde bulunduğu sorunlar, istekleri, arzuları, ruh hali birbirinden çok farklıdır. Dua sırasında önemli olan sözcükler değil kulun o anki ruh halidir.
Kuran'da örnek olarak gösterilen dualar, peygamberler ve müminlerin ruh halllerini yansıtan çok samimi ve içten Allah'a yönelmelerdir.
Duada Aceleci Davranmaktan Kaçınmak
İnsan fıtratı gereği aceleci bir varlıktır. Yaratılışındaki bu acelecilik ön plana çıktığı zamanlarda da hareketlerinin sonucunu düşünmeden davranabilmektedir. Nitekim bu yüzden Kuran'da, "İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin" (Enbiya Suresi, 37) şeklinde bildirilmektedir. Bu acelecilik genellikle dünya nimetlerinin elde edilmesi konusunda ön plana çıkar.
İnsan cennete ve Allah'ın nimetlerine karşı büyük bir istek duyar. Bu nimetlerin benzerlerinin dünyada da yaratılmış olmasının sebeplerinden biri, cennetin özelliklerini biraz daha iyi kavranmasını, cennete duyulan isteğin artmasını sağlamaktır. Oysa insan hem bu nimetlere duyduğu istekten, hem de aceleci olduğundan ötürü nefsinin arzu ettiklerinin hemen gerçekleşmesini ister. İnsanın bu aceleciliği zaman zaman dualarına da yansıyabilir. Dua ettiği zaman hemen duasına karşılık verilmesini ister. Duasına karşılık alması biraz gecikirse "dua da ediyorum, ancak kabul edilmiyor" şeklinde çok yanlış bir serzenişte bulunabilir. Sabırsızlık, zamanla ümitsizliğe hatta duanın terkedilmesine kadar gider.
Oysa mümin bilir ki, kendisi için neyin hayırlı olduğunu en iyi bilen Allah'tır. "... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz" (Bakara Suresi, 216) ayeti, insana bunu haber verir. Bu nedenle insan Allah'tan bir şeyi istediğinde, takdiri O'na bırakmalı, O'ndan her şartta razı olmuş bir biçimde sabırla beklemelidir. Belki dua ederek talep ettiği şey kendisine bir fayda sağlamayacaktır, o nedenle Allah bunu kendisine vermemektedir. Belki de o hayra ulaşması için belirli bir olgunluğa kavuşması, bunun için de bir süre eğitilmesi gerekmektedir. Belki Allah kendisine daha da hayırlı bir başka nimet verecektir, ama sabrını ve sadakatini denemektedir.
Tüm bunlar dua eden insanın, duasında sabırlı ve kararlı olması, Allah'ın rahmetinden asla ümit kesmemesi gerektiğini göstermektedir. Nitekim Kuran'da, duada sabırlı olmaya özellikle dikkat çekilir:
"Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu şüphesiz, huşu duyanların dışındakiler için ağır bir yüktür." (Bakara Suresi, 45)
Kuran'da dua ederken kararlı olmak öğütlenmiştir. Dua bir ibadettir ve duada sabır, dua eden açısından önemlidir. Sabırla dua etmek duanın konusu olan isteklere olan ihtiyacın, bu konudaki sıkıntının, daha önemlisi Allah'a olan yakınlığın arttığının göstergesidir. Duada sabır göstermek mümini olgunlaştırır, güçlü bir irade ve karakter kazandırır. Duada sabır gösteren mümin, duasının karşılığını, istediği şeylerin birçoğundan daha değerli olan, derin bir manevi hal kazanarak alır.
Peygamberlerin çoğu Allah'a olan taleplerini kimi zaman yıllar boyu hiç durmadan duayla ifade etmişler, Allah ise onlara istediklerini kimi zaman yıllar sonra vermiştir. Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf'a kavuşması, Hz. Yusuf'un yıllar boyu kaldığı zindandan kurtularak güç ve iktidar sahibi olması, Hz. Eyüp'ün şeytanın kendisine dokundurduğu azaptan kurtulması, bunların hepsi büyük sabır örnekleridir.
Allah bu salih kullarının dualarının karşılığını belirli bir süre ertelemekle onlara hayır dilemiş, onları bu sayede olgunlaştırmış, eğitmiş, sadakat ve ihlaslarını pekiştirmiş, onları cennette yüksek makamlara layık kullar haline getirmiştir.
Bu nedenle yaptığı bir duanın karşılığını görmek için aceleci davranmak asla ve asla bir mümine yaraşmaz. Müminin yegane görevi Rabbimize kul olması ve O'nun kendisi için belirlediği kadere rıza göstermesidir. İşte salih bir mümin duasını, bu kulluk vazifesinin bir parçası olarak yapmalıdır.
Duanın Konusu Sadece Dünyevi Nimetler Değildir
Dua ederken dünya hayatımız için de isteklerde bulunmalı mıyız, yoksa "dünyadan geçip" de sadece ahiret hayatına mı yönelmeliyiz?
Allah samimi müminler için her ikisini de hayırlı görmüştür. Elbette ki dünya hayatı son bulacak olan çok kısa bir hayattır. Her nimetin, kişiyi Allah'a yakınlaştırma ve şükretmesine vesile olma ihtimali vardır. Bir nimete bakılarak cennet tefekkür edilebilir, Allah'ın sıfatları hatırlanabilir, Allah'ın şanı yüceltilebilir. İşte bu sebepten ötürü Allah müminlere hem dünya hayatları için, hem de ahiret hayatları için dua etmelerini öğütler. Sadece dünya hayatının geçici süsüne yönelip ahireti unutmamaları için de onları uyarır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
"... İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir." (Bakara Suresi, 200-202)
İnsan, kendi dünyasına ait şeyler için istekte bulunur. Ne için yaşıyorsa, onu en çok ne ilgilendiriyorsa, neye daha fazla vakit harcıyorsa duasını da onlar için eder. Allah için yaşayan bir insanın amacı Allah'ın kendisinden istediklerini yerine getirmeye çalışmaktır. Bu nedenle duası da o yönde olur.
İnsanın dünyaya ait istekleri gerçekleşebilir. Ama bunlar, az önce belirttiğimiz gibi, kendisi için sandığı gibi hayırlı olmayabilir. Para için istekte bulunur. Ama sonrasında para onun inkarını arttırıcı bir meta olabilir. Çünkü tam anlamıyla maddiyatın put edinildiği bu çevrede muhatap olduğu ve olacağı herşey ve neredeyse herkes tam anlamıyla dinin gerekleriyle tezat teşkil edecektir.
İstek, dünyevi bir istektir ve karşılığını dünyada görecektir. Ahiretteki karşılığı ise hiç de umduğu gibi çıkmayabilir. İşte dünya hayatının çekici özelliklerinden bazıları bir ayette şöyle sıralanır:
"Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır." (Al-i İmran Suresi, 14)
Dünyada bu dünyevi istek ve tutkuların gerçekleşmesinin insana getirdiği belli birtakım kazançlar elbette vardır. Ama dünyadaki bu kazançlar ahiret için birer kayıp olabilirler. Dünyevi isteklerin ahiret için de bir kazanç sağlayan yönleri vardır. Buna en güzel örnek peygamberlerdedir.
Bu kutlu insanlar, dünya hayatının geçici metaı olan kazançları sadece Allah'ın rızasını kazanmak için istemişlerdir. Bunların en başlıcaları maddiyat, soyun devamı, toplumda belirli bir statü edinmek gibi konulardır.
Peygamberlerin istekleri tamamen Allah'ı hoşnut etmeye yöneliktir. Hiçbir peygamber çocuk edinmeyi, kendisinden sonra adını devam ettirme ayrıcalığını edinebilmek için istememiştir. Çocuğu, sadece kendilerinden sonra iman edenlere önder olması için istemişlerdir.
Buna karşılık kendi ******n devamını dünyada böbürlenme uğruna isteyen bir kişinin bu isteği, ahirette kendisi için bir şer olur. Çünkü ancak kendi hırs ve üstünlük isteğini tatmin için böyle bir istekte bulunmuş ve bu isteği Allah'ı anmasını engellemiştir. Allah bu isteğin karşılığını dünyada verir, ama ahirette nasibi olmayabilir.
Sadece dünya nimetlerini isteyerek yapılan dua bir mümin davranışı olmadığı gibi, Allah'a karşı büyük bir samimiyetsizliktir. Müminlerin asıl hedefleri cennettir. Dua eden insan eğer gerçekten müminse, asıl yurdu olan cenneti unutarak tüm duasını geçici olarak bulunduğu dünya hayatının nimetlerine yoğunlaştırmamalıdır. Allah'tan hem dünyada, hem ahirette güzellik istemelidir.
Dualar Kişisel Değil, Tüm Müminler İçin Olmalıdır
Cahiliye toplumunda insanlar mal, servet, evlat, eş ve huzurun en iyisinin kendilerinde olmasını isterler. Zaman zaman yakın arkadaşlar olarak tanınan kişilerin, hatta akrabaların arasında bile kıskançlıktan, hasetten kaynaklanan çekişmelerin yaşandığına ve insanların kendilerine rakip olarak görebilecekleri herkese zarar vermeye çalıştığına şahit olmuşuzdur.
Oysa Kuran'da tarif edilen mümin modelini yaşayan insan hem dünya hayatındaki güzellikleri, hem de ahiretteki nimetleri diğer müminlerle birlikte yaşar. Dünyada nimetler kısıtlı olduğundan bunları onlarla paylaşması, bazen de kendi nefsinden fedakarlık yaparak kardeşine ikram etmesi gerekebilir. Nitekim Kuran'da mümin vasıfları tanıtılırken bu özelliğe de ayrıca dikkat çekilir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
"... Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9)
Müminlerin birbirlerine olan bu düşkünlükleri, birbirlerinin iyiliği için çaba sarf etmelerinin önemi Kuran'ın başka ayetlerinde de tekrarlanmaktadır:
"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 71)
Müminler arasındaki tesanüd, elbette ki dualarına da yansımaktadır.
Öncelikle dikkat çeken, Kuran'daki müminlerin, dualarında Allah'a hitap ederken çoğunlukla "ben" değil, "biz" demeleridir. Yani dua eden bir mümin, Allah'tan istediği herşeyi sadece kendisi için değil, tüm müminler için istemektedir. Elbette ki insan kişisel olarak da Allah'a dua eder. Her türlü nimete ulaşabilmek için, hatalarının düzelmesi için, kıyamet günü hor ve aşağılık kılınmamak için, cehennem azabından kurtulmak için Allah'tan yardım isteyebilir. Ama bunun yanında birçok konuda da kendisi için istediklerini diğer müminler için de istemesi, Kuran'da örnek olarak gösterilen bir vasıftır. Aşağıdaki birkaç ayet, bu konuda yol göstericidir:
"... Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 286)
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen. Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'dinden cayıp-dönmez." (Al-i İmran Suresi, 8-9)
"Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 53)
Son düzenleyen NihLe; 6 Şubat 2006 12:34 Sebep: Lütfen Flood Yapmayınız..
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
6 Şubat 2006       Mesaj #22
NihLe - avatarı
Ziyaretçi

- Allahumme innî es’elüke hayra’l-mes’eleti ve hayra’d-duâi, ve hayra’n-necâhi, ve hayra’l-ameli ve hayra’s-sevâbi, ve hayra’l-hayâti ve hayra’l-memâti
Sponsorlu Bağlantılar
Allahım! Senden Sana edilen ve edilecek olan duaların ve isteklerin en hayırlısını, başarıların, amellerin ve sevapların en hayırlısını istiyorum.
Senden yaşamın ve ölümün en hayırlısını da istiyorum Yâ Rabbi! (Hâkim, el-Müstedrek, 1/701)

Dua
Allahumme innî es’elüke en terfea zikrî ve tedaa vizrî ve tusliha emrî ve tütahhira kalbî ve tuhsıne fercî ve tünevvira lî kalbî ve tağfira lî zenbî ve es’elüke’d-deracêti’l-ulâ mine’l-cenneti âmînAllahım! Senden adımı yükseltmeni, günahımı azaltmanı, işlerimi düzeltmeni, kalbimi temizlemeni, iffet ve namusumu korumanı, kalbimi nurlandırmanı, günahlarımı bağışlamanı istiyorum.
Allahım!
Senden Cennet’in en yüce derecelerini istiyorum. Amin. (Hâkim, el-Müstedrek, 1/701)

- Allâhumme innî es’elüke hayra mâ âtî ve hayra mâ ef’alü ve hayra mâ a’melü ve hayra mâ betane ve hayra mâ zahara ve’d-deracâti’l-ulâ mine’l-cenneti âmîn.
Allahumme innî es’elüke’d-deracâti’l-ulâ mine’l-cenneti


Allahım! Senden Cennet’in en yüce derecelerini istiyorum.


Allâhümme metti’nî bisem’î ve basarî vec’alhümâ’l-vârise minnî vensurnî alâ men yezlimünî ve huz minhü bise’rî.
Allahım! Beni gözümle ve kulağımla nimetlendir. Onları benden hayırlı varisler yap. Zulmedene karşı bana yardım et. Benim hakkımı zulmeden kimsede bırakma.


Ebu Davud, Edeb, 101
Allahumme bike asbahnê ve bike emseynê ve bike nahyê ve bike nemûtü ve ileyke’n-nüşûr
Allah’ım! Senin inâyetinle sabahladık, Senin inâyetinle akşamladık. Senin inâyetinle yaşar
Senin izninle ölürüz ve dönüş Sanadır.


Ali el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, hadis no: 18010
Allahumme innî es’elüke min fec’eti’l-hayri ve eûzü bike min fec’eti’ş-şerri
“Allah’ım! Senden sürpriz hayırlar diler, beklenmedik şerlerden Sana sığınırım.”


Ebu Davud, Edeb, 109
Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev bi-eahdin min halkıke fe-minke vahdeke lâ şerîke lek, fe-leke’l-hamdü ve leke’ş-şükrü
Allah’ım! Benim üzerimde veya mahlukatından herhangi biri üzerinde şu sabaha çıkan her nimet ancak Sen’dendir. Senin ortağın yoktur. Hamd Sana mahsus, şükür de Sana mahsustur.

İbn Mace, Dua, 14
Radînê billêhi rabben ve bi’l-İslêmi dînen ve biMuhammedin rasûlen
Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, resûl olarak da
Hz. Muhammed’den râzı olduk.



Allâhümmağfir lenê verhamnê verda annê ve tekabbel minnê ve edhılnê’l-cennete ve neccinê mine’n-nêri ve aslih lenê şe’nenê külleh.
Allahım! Bizi bağışla. Bize merhamet et, bizden razı ol. Bizim dua ve niyazlarımızı kabul buyur. Bizi cennetine koy, cehennemden de koru ve her halimizi, her işimizi ıslah eyle!


Allahümme yê musarrife’l-kulûbi, sarrif kulûbenâ ilê tâatike.
Ey kalbleri evirip çeviren Yüce Allahım! Kalblerimizi Sana itaat etme yönüne doğru çevir Yâ Rabbi!


Nevevî, el-Ezkâr
Allahümmec’al’nî sabûran vec’alnî şekûran, vec’alnî fî aynî sağîran ve fî a’yüninnâsi kebîran.
Allahım! Beni çok sabreden, çok şükreden bir kul eyle. Beni kendi gözümde küçük;
fakat insanların gözünde büyük yap.


Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/110
Allahümmec’al hayra umurî âhirahû ve hayra amelî havêtimehû ve hayra eyyêmî yevme elkâke fîhi
Allahım! Ömrümün en hayırlı ânını sonu, amelimin en hayırlısını son amelim ve
günlerimin en hayırlısını ise Sana kavuştuğum gün kıl!

Buhari,Tevhid, 58
Subhânellâhi ve bihamdihî subhânellâhi’l-azîm
(İki kelime vardır ki, o ikisini söylemek dile çok hafif; Ahirette ise sevap tartısında
çok ağır gelir. Bu iki kelime aynı zamanda Rahman olan Allah’a da çok sevimlidir):
“Allah’ı her türlü eksiklikten tenzih eder ve O’na hamd ederim. Azîm olan Allah,
her türlü eksiklikten münezzehtir.”

Allah’ım! Sen’den yaptığım, işlediğim, ettiğim bütün işlerin en hayırlı olanlarını istiyorum. Gizli ve açık olarak yaptığım her işin en hayırlısını ve Cennet’in en yüce derecelerini Sen’den istiyorum. Âmin
(Hâkîm, el-Müstedrek, 1/701)

- Allahumme innî es’elüke fevâtiha’l-hayri ve havâtimehû ve cevâmiahû ve evvelehû ve zâhirahû ve bâtınehû ve’d-deracâti’l-ulâ mine’l-cenneti âmîn
Allahım! Hayırların başlarını, sonlarını, hepsini, başını, sonunu, açığını ve gizlisini istiyorum. Sen’den Cennet’in en yüksek derecelerini istiyorum.
(Hâkîm, el-Müstedrek, 1/701)

- Allahumme innî es’elüke’d-deracâti’l-ulâ mine’l-cenneti
Allahım! Senden Cennet’in en yüce derecelerini istiyorum.

- Allahumme innâ neûzü bike min cehdi’l-belâi ve derki’ş-şekai ve sûi’l-kadâi ve şemâteti’l-a’dâi
Allahım! Bela ve fakirlikten, şekavetin gelip çatmasından, takdirin kötüsünden ve düşmanların başıma gelen şeylere sevinmesinden Sana sığınırız.
(Buhâri, Kader, 13)

- Allâhumme men rafika bi ümmetî ferfuk bihî
Efendimiz’in (sas) yaptığı dualardan biri şudur: Allahım! Ümmetime rıfkla muamele edene sen de rıfkla muamele et yâ Rabbi!
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/62)

- Allahümme innî es’elüke fi’le’l-hayrâti ve terke’l-münkerâti ve hubbe’l-mesâkîn
Allahım! Senden hayırlı işler yapmayı, kötülükleri terk etmeyi ve fakirleri sevmeyi istiyorum.
(Tirmizî, Tefsîru Sûre, 38/2, 4)


Allahumme innî es’elüke’d-deracâti’l-ulâ mine’l-cenneti


Allahım! Senden Cennet’in en yüce derecelerini istiyorum.


Allâhümme metti’nî bisem’î ve basarî vec’alhümâ’l-vârise minnî vensurnî alâ men yezlimünî ve huz minhü bise’rî.
Allahım! Beni gözümle ve kulağımla nimetlendir. Onları benden hayırlı varisler yap. Zulmedene karşı bana yardım et. Benim hakkımı zulmeden kimsede bırakma.


Ebu Davud, Edeb, 101
Allahumme bike asbahnê ve bike emseynê ve bike nahyê ve bike nemûtü ve ileyke’n-nüşûr
Allah’ım! Senin inâyetinle sabahladık, Senin inâyetinle akşamladık. Senin inâyetinle yaşar
Senin izninle ölürüz ve dönüş Sanadır.


Ali el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, hadis no: 18010
Allahumme innî es’elüke min fec’eti’l-hayri ve eûzü bike min fec’eti’ş-şerri
“Allah’ım! Senden sürpriz hayırlar diler, beklenmedik şerlerden Sana sığınırım.”


Ebu Davud, Edeb, 109
Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev bi-eahdin min halkıke fe-minke vahdeke lâ şerîke lek, fe-leke’l-hamdü ve leke’ş-şükrü
Allah’ım! Benim üzerimde veya mahlukatından herhangi biri üzerinde şu sabaha çıkan her nimet ancak Sen’dendir. Senin ortağın yoktur. Hamd Sana mahsus, şükür de Sana mahsustur.


İbn Mace, Dua, 14
Radînê billêhi rabben ve bi’l-İslêmi dînen ve biMuhammedin rasûlen
Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, resûl olarak da
Hz. Muhammed’den râzı olduk.


Allâhümmağfir lenê verhamnê verda annê ve tekabbel minnê ve edhılnê’l-cennete ve neccinê mine’n-nêri ve aslih lenê şe’nenê külleh.
Allahım! Bizi bağışla. Bize merhamet et, bizden razı ol. Bizim dua ve niyazlarımızı kabul buyur. Bizi cennetine koy, cehennemden de koru ve her halimizi, her işimizi ıslah eyle!


Allahümme yê musarrife’l-kulûbi, sarrif kulûbenâ ilê tâatike.
Ey kalbleri evirip çeviren Yüce Allahım! Kalblerimizi Sana itaat etme yönüne doğru çevir Yâ Rabbi!


Nevevî, el-Ezkâr
Allahümmec’al’nî sabûran vec’alnî şekûran, vec’alnî fî aynî sağîran ve fî a’yüninnâsi kebîran.
Allahım! Beni çok sabreden, çok şükreden bir kul eyle. Beni kendi gözümde küçük;
fakat insanların gözünde büyük yap.


Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/110
Allahümmec’al hayra umurî âhirahû ve hayra amelî havêtimehû ve hayra eyyêmî yevme elkâke fîhi
Allahım! Ömrümün en hayırlı ânını sonu, amelimin en hayırlısını son amelim ve
günlerimin en hayırlısını ise Sana kavuştuğum gün kıl!

Buhari,Tevhid, 58
Subhânellâhi ve bihamdihî subhânellâhi’l-azîm
(İki kelime vardır ki, o ikisini söylemek dile çok hafif; Ahirette ise sevap tartısında
çok ağır gelir. Bu iki kelime aynı zamanda Rahman olan Allah’a da çok sevimlidir):
“Allah’ı her türlü eksiklikten tenzih eder ve O’na hamd ederim. Azîm olan Allah,
her türlü eksiklikten münezzehtir.”

Sıkıntı ve musibet anında okunacak dua
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Allâhumme indeke ahtesibü musîbetî fe’cürnî fîhâ ve ebdilnî bihâ hayran minhâ
Biz Allah’a aitiz ve her an O’na dönmekteyiz. Allahım! Bu musibetimde bana mükâfat lutfeyle! Sonra da bundan daha hayırlısını ihsan et!
(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/317)

(Alıntı)
elfak98 - avatarı
elfak98
Ziyaretçi
6 Şubat 2006       Mesaj #23
elfak98 - avatarı
Ziyaretçi
Geceleri bu dua yı söylemeden uyuyamam arkadaşlar.
Msn Rose *Allahümme kıni azabeke yevme teb'esu ibadeke*Msn Rose
meali:Allahım kullarını dirilteceğin gün beni azabından koruMsn Rose
Amin.
allaha emanet olun.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
13 Şubat 2006       Mesaj #24
NihLe - avatarı
Ziyaretçi

Rabbim sana teslim olanlardan eyle. Neslimizden sana teslim olmuş bir ümmet lütfeyle. Biz iman ettik kur’ana uyduk peygambere uyduk. Günahlarımızı bağışla
Ey rabbimiz eger unutur yada yanılırsak bizi sorumlu tutma. Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme. Günahlar ve işimizdeki aşırılıkları bağışla.
Ya gaffar biz kendimize zulmettik eger bizi bağışlamaz veya merhamet etmezsen mutlaka hüsrana uğrarız. Biz iman ettik yalnız sana tevekkül ettik nurumuzu tamamla gönlümüze genişlik ver. İşimizi kolaylaştır.
Sana yöneldik Allah’ım yolunda ayaklarımızı sabit kıl. Şeytanın şerrinden, kabir azabından, cehennem azabından sana sığınırız. Allah’ım kafirden, islamın emir ve yasaklarına karşı gelmekten, kalp katılığından, kötü ahlaktan kötü insanlardan sana sığınırız. Rabbim merhamet buyur rahmetini esirgeme bizden. Allah’ım senden bol rızık ve her derde deva niyaz ettik. Allah’ım senden teslim olmuş bir kalp, hidayet, takva, iffet ve yeterlilik vermeni niyaz ediyoruz. Senden hayırlar işlemeyi, kötülükleri terk etmeyi, bizi bağışlamanı ve rahmet etmeni niyaz ediyoruz.
Ey yerlerin ve göklerin yaratıcısı, gizli ve açık herşeyi bilen, herşeyin sahibi olan Allah’ım ‘bana dua edin duanıza karşılık vereyim’ buyurdun, sen asla vaadinden dönmezsin. Bize müslüman olarak kalmayı ve müslüman olarak ölmeyi nasip eyle.
Allah’ım kalbimizi nifaktan, amellerimizi riyadan, dillerimizi yalandan, gözümüzü ihanetten temizle. Allah’ım ayıplarımızı ört. Korktuklarımızdan emin eyle.
Allah’ım bizi göz açıp kapayacak kadar bile olsa nefsimize bırakma. Bize lütfettiğin güzellikleri bizden çekip alma. Sana ve rasulüne itaat etmeyi ve kitabınla amel etmeyi bizlere nasip eyle.
Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım. Kalbimizi dininde sabit kıl. Allah’ım seni sevmeyi ve sana yakın kılacak herşeyi sevmeyi bize nasip et. Rabbim bize imanı sevdir, onu bize güzel göster. Küfürden fasıklıktan isyandan nefret ettir. Bizi doğru yolda olanlardan eyle.
Allah’ım sen bizim rabbimizsin, biz senin kulunuz gücümüz yettiğince söz ve ahdimize bağlı kalacağız. İşlediğimiz günahların şerrinden sana sığındık. İhsan ettiğin nimetleri ikrar ediyoruz, günahlarımızı da itiraf ediyoruz. Bizi affet.
Allah’ım bizi öyle bir bağışlaki iki cihanda da durumumuz düzelsin. Bize öyle bir rahmet etki iki cihanda da mutlu olalım. Öyle içten bir tövbe etki onu bir daha bozmayalım ve öyle bir istikamet verki Allah’ım ebediyyen bu doğrultudan sapmayalım.
Allah’ım sen bizim yardımcımız ve mevlamızsın günahlarımızı bağışla bütün işlerimizin sonucunu güzel eyle. Bizi dünya perişanlıgından ve ahiret azabından koru. Allah’ım kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Bizi barış yollarına ilet. Karanlıktan aydınlığa kavuştur.
Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım izi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi, dedelerimizi ve bütün ölmüşlerimizi bağışla ve bize merhamet et.
Okunan yasin-i şerifleri ve hatim-i şerifleri kabul et.okunanların hürmetine ........... kabrini aydınlat.
Sen tövbeleri kabul eden merhamet edensin...
AMİN ve sallalahu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain Velhamdulillahi Rabbil alemin .
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2006       Mesaj #25
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ÖNSÖZ

Sizi yaratmış, bu dünyaya yerleştirmiş, akıl ve beden sahibi kılmış olan Allah'a acaba gerektiği kadar yakın mısınız? O'na en son ne zaman dua ettiniz? Allah'a sadece birtakım sıkıntı ve belalarla karşılaşınca mı yalvarıyorsunuz? Yoksa O'nu sürekli anıyor musunuz? Dua ettiğinizde O'nun size çok yakın olduğunu, sizin fısıltıyla söylediğiniz veya içinizden geçirdiğiniz her sözü işittiğinin bilincinde misiniz? O'nun tüm insanların ve herşeyin Rabbi olduğunu, hayattaki en büyük dostunuzun ve dayanağınızın Allah olduğunu, herşeyi öncelikle Rabbimizden dilemeniz gerektiğini düşünüyor musunuz? Verdiğiniz cevap ne olursa olsun, bu kitabı okumak size büyük yarar sağlayacaktır. Çünkü bu kitap, Allah'ın kullarına ne kadar yakın olduğunu, onlardan nasıl bir dua istediğini, neyin gerçekten O'nun istediği gibi bir dua olduğunu anlatmak için yazılmıştır. Duanın önemi Kuran'da, "... Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?" (Furkan Suresi, 77) ayetiyle haber verilir. Allah'a dua etmekte, O'na yakınlaşmakta bir sınır yoktur. Dolayısıyla, herkes bu yolu öğrenmekle ya da tekrar etmekle ebedi hayatına fayda sağlar.
Dua, Allah ile insanlar arasındaki bir bağlantı yoludur. Allah ile bağlantı kurma ihtiyacı ise insanın fıtratında yani yaratılışında vardır. Müminler için dua etmek, hayatlarının ayrılmaz ve çok doğal bir parçasıyken, birçokları için dua ancak büyük zorluklar altına girince, hayati tehlikelerle karşı karşıya kalınca hatırlanacak bir ibadettir. Elbette ki son söylediğimiz dua biçimini Allah makbul karşılamayabilir. Asıl hayırlı olan hem rahatlıkta, hem de zorlukta Allah'tan yardım istemektir. İşte bunun için de samimi bir şekilde Allah'a dua edebilmenin yolları Kuran'da detaylıca tarif edilmiştir.
Kuran'da birçok ayette doğrudan ya da dolaylı olarak dua konusu yer almaktadır. Sadece bu bile dua konusuna verilmesi gereken önemin bir göstergesidir. Öte yandan, dua ile ilgili ayetler okundukça da, bunun ne derece hayati bir ibadet olduğu daha rahat anlaşılmaktadır.
Kuran'a Göre Dua
"Çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek" anlamlarına gelen dua, Kuran'a göre "kulun bütün benliğiyle Allah'a yönelmesi" ya da "gücü sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz bir kudret karşısında acizliğini kabul ederek yardım dilemesi" şeklinde tanımlanmaktadır.
Allah inancı olan her insanın çeşitli şekillerde dua ettiği bir gerçektir. Ancak insanların oldukça büyük bir kısmı duayı, sadece darlık ve sıkıntı anında elden gelen tüm ihtimaller denendikten sonra Allah'ı hatırlamak şeklinde anlamaktadırlar. Bu insanlar üzerlerindeki sıkıntı geçince bir sonraki darlık ve sıkıntı anına kadar Allah'ı unutur ve ondan bir şey talep etmeyi akıllarının ucundan dahi geçirmezler.
İnsanların başka bir bölümünde de son derece hatalı bir dua anlayışı hüküm sürmektedir. Bu insanlar için dua, küçük yaşlardan itibaren ailenin yaşlı bir ferdi tarafından öğretilen anlaşılmaz bazı sözlerdir. İnsanların bu tür dualarında Allah'ın varlığı, birliği, büyüklüğü, kudreti, insanları sürekli olarak görüp-işittiği, dualara icabet edeceği fazla düşünülmez. Önceden ezberlenmiş olan dua kalıpları tekrarlanır, durur. Oysa kitabımızın da konusu olan, Allah'ın Kuran aracılığıyla insanlara duyurduğu dua çok farklıdır.
Kuran'a göre dua etmek, Allah'a ulaşabilmenin en kolay yoludur. Şimdi Allah'ın sıfatlarını bir düşünelim. O, insana şah damarından daha yakın olan, herşeyi bilen, işitendir... İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce bile Allah'tan gizli kalmaz. O halde samimi olarak Allah'tan bir istekte bulunmak için insanın sadece düşünmesi bile yetmektedir. İşte Allah'a ulaşmak bu denli kolaydır.
İnsan kulluk bilincinde olduğu sürece Allah Katında bir değer kazanabilir. Bu yüzden insanın Allah'a yönelmesi, hataları konusunda Allah'a itirafta bulunması ve sadece Allah'tan yardım dilemesi gerekmektedir. Bunun dışında bir davranış tarzı Allah'a karşı büyüklenmektir ki, Kuran'da bunun cezasının sonsuz cehennem olduğu bildirilir.
Günümüz toplumlarında dikkat çeken bir gerçek, diğer birçok ibadet gibi duanın da terk edilmiş bir gelenek olarak düşünüldüğüdür. Aslında bu düşüncenin gelişmesinin perde arkasında "Allah'tan bağımsız, kendi kendisine işleyen bir dünya" olabileceği telkini yatmaktadır. İnsanların büyük bir kısmı ister istemez yaşantılarının başlangıcından sonuna kadar tüm olayların kendilerinin ve çevrelerindeki insanların kontrolünde cereyan eden olaylar olduğunu düşünürler. Bu yüzden de ölümle burun buruna gelmeden ya da çok büyük bir felaketle karşılaşmadan Allah'a dua etme ihtiyacı duymazlar. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Bu yanılgıda öyle bir noktaya gelenler olur ki, bunlar duayı adeta geçmiş zamanlardan günümüze kadar ulaşmış bir sihir tekniği olarak algılarlar. Halbuki dua, yaşamın geneline yayılacak başlıbaşına bir ibadettir.
İnsanların tamamı duaya muhtaçtır. Fakir ve zor şartlar altında yaşayan birinin zengin bir insana göre duaya daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünmek, dua konusunu temelinden yanlış anlamak demektir. Maddi durumu iyi olan, hayatta tüm istediklerine kavuştuğunu düşünen bir insanın duaya ihtiyacı olmadığını düşünmek son derece hatalıdır. Çünkü bu durumda dua etmenin tek sebebinin dünyevi arzuların tatmini olduğu anlamı çıkmaktadır. Oysa müminler hem dünya hayatları için, hem de ahiretleri için dua ederler. Dua beraberinde tevekkülü de getirir. Dua eden insan, karşısına çıkabilecek zor ya da kolay her türlü durumu, tüm olayları, kainatın Yaratıcısı ve Hakimi olan Allah'ın takdirine bırakmış demektir. Bir problemi çözmenin ya da önlemenin bütün yollarının evrendeki tüm kudretin sahibi olan Allah'a dayandığını bilmek, tüm işleri ona havale etmek ve sadece ona dua etmek, mümin için bir ferahlık ve güven kaynağıdır.
SpeedyLaz - avatarı
SpeedyLaz
Ziyaretçi
14 Şubat 2006       Mesaj #26
SpeedyLaz - avatarı
Ziyaretçi
Ey yerleri ve gökleri, daglari ve denizleri ile bütün kâinatin ve kâinatta bulanan bütün mevcûdâtin sahibi Yüce Rabbim! Huzuruna diz cöktüm, el actim, boyun büküp Senden rahmet, Senden merhamet ve Senden lütuf ve ihsan dilemeye geldim... Bu âciz kulunun dualarini dergâh-i izzetinde kabul eyle.

Ey her seye kadir olan Rabb-i Rahimim!

Ey ezel ve ebed sultâni Yüce Hâlikim!

Senin dergâhindan daha büyük bir dergâh yok ki, oraya varayim...

Senin huzurundan daha yüce huzur yok ki, oraya durayim...

Ve Senin kapindan daha yüce kapi yok ki, onun calayim...

Caresizim bîtabim, âciz ve perisanim.

Yâ Erhâmerrahimin! Sana sigindim, Sana güvendim, sabir ve tevekkülle Sana yöneldim. Beni sasirtma. Beni yanlis yol ve hareketlere sapmaktan muhafaza eyle. Serden uzak, hayra yakin eyle, ALLAH'IM!

Amin,Amin ,Amin.....


******************************************************************
SpeedyLaz - avatarı
SpeedyLaz
Ziyaretçi
14 Şubat 2006       Mesaj #27
SpeedyLaz - avatarı
Ziyaretçi
Hak şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Ârif anı seyr eyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bir işi murad etme
Olduysa inad etme
Hak''tandır o reddetme
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler




İbrahim Hakkı hazretlerinin Tefvzifname"sinde ki bu mısralar hayatımın düsturu oldu çoğu zaman. Modernleşen insanın en önemli problemi: Mutluluğu yakalayamamak! İnsan hangi hallerde mutlu olur, mutluluğun sınırı var mıdır?Bu soruların cevapları her insana göre değişiyor değil mi?Biliyor musunuz?Bu sorunun cevabını çok küçük yaşlarda vermiştim kendime.

Bazılarımızı son model bir araba mutlu ederken, bazılarımızı, okulda bir kısım öğrencide olan ama kendisinin sahip olmadığı, bir kırmızı kurşun kalem mutlu eder. Çocukluk günlerim aklıma geldi bir an, en çok nelerden mutlu olurdum çocukken? Hatırımda kalan kırmızı uçlu bir kalem!

Evet, Bakkal Süleyman Amca''nın hediye ettiği "kırmızı kurşun kalem" beni dünyanın en mutlu çocuğu yapmıştı o gün. Bana o gün sorsalardı: Son model bir araba mı istersin, kırımız uçlu bir kalem mi? Tereddütsüz ikinciyi tercih ederdim.

Nihayet ev ödevlerimin başlıklarını Kırmızı kurşun kalemle yazmak için arkadaşlarımdan ödünç aldığım günler geride kalıyordu. Ve dünyada en çok sevdiğin adam kim deselerdi o gün, şüphesiz Bakkal Süleyman Amca, derdim.

Öyle kolay bir şey değildi kırmızı kurşun kaleminin olması. Her çocuk sahip olamazdı kolay kolay kırmızı kurşun kaleme.

Her şeyden önce toplumdaki sosyal statünle orantılı bir "olay"dı kırmızı kurşun kalem sahibi olmak! Mesela babanın mesleği çok önemlidir. Öğretmen çocuğu olursan, muhakkak ki Okul araç ve gereçlerinin tamamına sahip olurdun. Çünkü hâlâ o günlerde Cumhuriyetin kültür taşıyıcıları öğretmenlerdir. Öğretmenler ihtilal sonrası okul çocukları olmamıza rağmen toplumun hâlâ en gözde meslek erbabından sayılırlardı ve biz de keşke öğretmen çocuğu olsaydık diye hayıflanırdık Ya da aile reisinin doktor avukat ve ordu mensubu gibi üniformalı bir meslekten olması gerekirdi. Hayatımın daha sonraki bölümlerinde anti-üniform oluşumun belki de en önemli sebebi buydu. Üniformalı aile reislerinin çocuklarının bize tavırları hep tepedendi ve onlardan kırmızı uçlu kalem ödünç almayı hiç düşünmedim okul boyunca.

Biz kimdik? Devlete bu güne dek hiçbir işi düşmemiş, ancak Allah devlete millete zaval vermesin diye dua eden yani temenni bağı olan ana-babaların çocuklarıydık. Bizler köyden kente göç eden, umutları olan ve bu umutlarının taşıyıcıları olarak en azından çocuklarının okuması için gece gündüz kentin tampon işlerinde çalışan yeni bir sınıfın üyesiydik.

Biz ara- sınıf üyesiydik yani. Gerçi o zamanlar ara sınıf nedir? Sosyal statü nedir? Bu kavramlar küçük dağarcığımızda yeri olmayan şeylerdi. Yıllar sonra Mülkiye''de bunun ilmini yaparken daha iyi öğrenmiştim:1950''li yıllardan sonra gelişen sanayileşme buna bağlı olarak kentleşen toplum ve köylerin boşalması. Genelde Kentte minibüsle yolculuk yapan ve arabesk müziğinden zevk alan kitleler.

Köylerini şehrin taşı toprağı altındır diye terk eden insanların umudu olmuştur şehirler artık. Kendileri güzel günleri yaşamayacaklardı, çile çekeceklerdi ama çocukları rahat edecekti. Yeni şehirlilerin en önemli özellikleri nelerdi? Köyün geleneğini şehre taşımaları, muhafazakar bir dünyaya sahip olmaları, bunu şehrin değiştiren, dönüştüren yapısına karşı kalkan olarak kullanmaları. Büyük şehre göç edenlerin durumu buydu kısaca. Koca şehir adeta canavar gibi geliyordu onlara bizi yutacak bu şehir muhakkak, ama bizden sonrakiler yem olmayacak diyorlardı.

Bütün bu çabalar sonuç verdi ikinci kuşaklarda. Gerçi onların çoğunu bu şehir canavarı yok etti, ve biz bu canavarın bir uzvu olma pahasına onların arzularını yerine getirdik. Bizim elimizin kalem tutmasını ve avuçlarımızın kürekten, sabandan değil kalemden nasırlaşmasını istemişlerdi. Ve ellerimiz kalem tutmaktan nasırlaştı.

Beni bu kadar mutlu eden bu olayın çok basit bir izahı vardı artık. Bu gün bu vakayı bir çok sosyal-iktisadi, ideolojik kavramlarla açıklayabiliyorum gördüğünüz gibi, kalemim sayesinde. Kırmızı kurşun kalem tutkusu benim kalemle olan dostluğumun en önemli saiki oldu. Burslu dersaneye gittim bu kalemle. Bu kalemle Ülke''nin en iyi okullarından birinde okudum. Hayatımda ilk parayı kalemimden kazandım. Kalemim sayesinde meslek sahibi oldum. Devlet-i Ali de bir makama duhul eyledik bu kalem sayesinde vesselam.

Gördüğünüz gibi mutlu olmak için küçük bir izahat yazacaktım, bu kalem sayesinde uzattıkça uzattım!

Mutlu olmak mı istiyorsunuz şimdi? Size tavsiyem, hemen kırmızı uçlu bir kurşun kalem almanız.



By SpeedyLaz....
SpeedyLaz - avatarı
SpeedyLaz
Ziyaretçi
14 Şubat 2006       Mesaj #28
SpeedyLaz - avatarı
Ziyaretçi
KÂİNATIN DUASI


SİCİM

KÂİNATIN DUASI

Canan Karataş

“Akşam; sırma saçlı bir ceviz ağacının yapraklarında gülümsüyordu. Köyde bir telaş, bir telaş... “Ramazanda da sular kesilir mi canım?” “hökümetin hiçbir işi doğru düzgün değil ki zaten” “hele şehre adam yollayıverin de belediyeye gitsinler”

İki köylü belediyeye gider, ama kimse onları kaale bile almaz. Ne yapsınlar çaresiz geri dönerler. Ertesi gün grup hâlinde gidilir. Bu sefer de görevliler başlarından atmaya uğraşırlar. Başarılı da olurlar. Böylece aradan bir hafta geçer. Köyde millet susuzluktan kırılır. Kimse gelip de kaynak suyu çıkarılan yerdeki çatlak boruyu tamir etmez ve su akar akar akar...en sonunda köylü dayanamaz, bütün köy halkı toplanarak belediyenin kapısına dayanır. Bu kadar insanı başından atamayacağını anlayan görevliler çaresiz köylülere yardım ederler. Artık köylüler “hâcet-i amme” olan sularına kavuşmuşlardır. Nede olsa koca köy halkının isteğini geri çevirecek değildir zaten bu o başkanın makamına yakışmaz. Hele bir de aralarında yakın akrabaları falan varsa...” diye devam edip gider işte hikaye.

İsimler, cisimler ve resimler o kadar da önemli değillerdi. Geçer akçe; ismin ardındaki karakter, cismin içindeki ruh, resimde saklı mânâdaydı. Ceset her sene değişse de insan aynı insandı. Şablonlar kendileriyle değil, uygun düştükleri kalıplarla bir değer ifade ederlerdi. Hikayeler de sadece elbiseden ibaretti, mânâlarındaydı asıl güzellikleri.

Bunun içindi bütün benzetmeler, Onu ve Habibini anlamak, en azından anlamaya çalışmak için açılan kapı aralıklarıydı. Bu bakış açısıyla; O Zât(asm) da öyle bir sâlât-ı kübrâda dua ediyor ve kainatın şefkatli padişahına öyle bir “hâcet-i amme” için dua ediyordu ki, küçücük ipek böceğinden azametli gezegenlere kadar, mikroskobik bir hayvandan semâvâttaki meleklere kadar, belki bütün yaratılmışlar, Onun niyâzına “Evet Yâ Rabbenâ, ver biz dahi istiyoruz”deyip duasına iştirak ediyorlardı. O Resul-i Ekrem(asm) “beka için” dua ediyordu. “Hem öyle fakirâne, öyle hazinâne, öyle sevimli bir tarzda, öyle özlercesine, öyle yalvarıp yakararak niyaz ediyordu ki; bütün kainatı ağlattırıyor, duasına iştirak ettiriyordu.” Kainatın Halık’ı en sevdiği kulunun duasını hiç geri çevirir miydi? hele O duasını tüm kainatı arkasına alarak yapıyorsa elbette kabul etmek büyüklüğünün, Uluhiyetinin iktizasındandı.

Bu cihetle Resul-i Ekrem(asm) ehl-i imanın gönüllerini de ittihad ettiriyordu. “bu ittihat ile kainat içinde bir zerre gibi zayıf, korumasız, kimsesiz olan şu insan, ubudiyetiyle gelen duanın vesilesiyle yedi gök ve yerin yaratıcısının sevgili bir abdi, ve arzın halifesi, sultanı ve hayvanâtın reisi ve hilkat-i kainatın neticesi ve gayesi oluyordu. Bu sebepledir ki; kainat insana hizmet ediyordu. Tabii bu da insanın, mahlukâtın ibadetlerinde tasarruf edebilme imkanını sağlıyordu.

Bahar mevsimine yakın yaşlı bir kiraz ağacının gerekli gördüğü dallarını budayıp hangi dalının zikredip hangi dalının zikretmeyeceğini belirliyordu. Ve o dalların içindeki milyonlarca hayattar hücrenin de ibadetlerine müdahale edebiliyordu. Yeni bir fidan dikse, onun hayat bulup Halık’ına dua ve ibadette bulunmasına vesile oluyordu. Ya da bir çekirdeğin kabiliyet diliyle neşv-ü nemâ bulma duasına kararıyla ortaklık edebiliyordu.

Bundan dolayı insan mahlukâtın trafik polisi gibiydi. “dur, geç, senin zamanın doldu parka çek...” yani oldukça “özgür bir kul”du insan.

İnsan; kendisine sonsuz acizliği ve fakirliğiyle birlikte ihsân edilen bu yetki sayesinde, Bir örümceğin göz alıcı nakışlarla dokuduğu ağını örerken fıtrî ihtiyâcıyla yaptığı duasıyla, bir arının, hünerli, kimyâger bir açı gibi bal yaparken yaptığı dua ile, bir ipek böceğinin acizliğiyle beraber sırtında taşıdığı fakirliğiyle, ebedî rahmet hazinelerinden gönderilen ipeği “mucizevâri” nesc ederken yaptığı dua ile dua edebiliyordu.

Elbette ki, ufak bir mahlukunun bile duasına ehemmiyetle cevap veren böyle merhamet sahibi bir Rahîm en sevdiği abdi olan insanın bütün mahlukatın duasını içine alarak dergâh-ı ilâhinin kapısında el açıp örümceğin ağı gibi kusursuz, arının balı gibi tatlı, ipek böceğinin ipeği gibi yumuşak ve sükûnetli bir hayat isteyecekti. Belki verilecek, belki verilmeyecekti. Fakat o kul bilirdi ki; “birisi var; kalbinin en ince duygularını dahi işitir, her şeye eli yetişir, her arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.” Ve anlardı ki bir tek Ondan yardım isteyerek kainatın güzel bir takvimi olabilirdi.
SpeedyLaz - avatarı
SpeedyLaz
Ziyaretçi
14 Şubat 2006       Mesaj #29
SpeedyLaz - avatarı
Ziyaretçi
Salât-ı Tefriciye - Salât-ı Nariye

"Allâhümme salli salâten kâmilaten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallü bihil'ukadü, ve tenfericü bihil'kürabü, vetükdâ bihil'havâicü, ve tünâlü bihir'regâibü, ve hüsnül'havâtimi, ve yüsteskal'ğamâmü bivechihil'ke'imi ve alâ âlihi ve sahbihî fî külli lemhatin ve nefesin biaded-i külli mâlûmin lek."
İmamı Kurtubî Hazretleri şöyle demiş:
"Bir kimse, çok önemli bir işinin veya önemli bir dileğinin gerçekleşmesini, ya da üzerinde devam edip duran büyük bir belanın üzerinden çekilip gitmesi (kalkması) için, "Salât-ı Tefriciye"yi 4444 defa okuyup, bu mübârek Saâtü Selâm ile Yüce Peygamberimizi vesile edinse, hiç şüphe ve tereddüt yoktur ki, Yüce Allah, o kulunun istek ve muradının olması için hayırlı bir kapı açar, hayırlı bir sebep yaratır ve ona muradını verir ."
(Bakın, bunu başaran zaten matemataik profesörü olur.. 4444 sayısı önemlidir. Diyelim ki, şaşırıp 4443 kere okudunuz. Olmadı.. sayıdan emin olmak için, tekrar baştan başlayıp okumak en iyisi.. Ben, duayı okurken, sayıda yanlış yapmayasınız diye bir "sayıcı" tutmanızı öneriyorum.. Sevabına yardımcı olur.. O da duasını okurken, siz onun sayıcısı olursunuz.. Kolay gelsin..)
Salâten Tüncîna - Salât-i Münciye

"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i seyyidinâ Muhammedin salâten tüncînâ min cemîil'ehvâli vel'âfât. Ve takdîlenâ bihâ cemîal'hâcât. Ve tütahhirüna, bihâ min cemîis'seyyiât. Ve terfeunâ bihâ âledderacât. Ve tübelliğunâ bihâ eksal'ğâyât, min cemî'lilhayrâti ve bâdel'memât. Hasbünallâhü ve nîmel vekîl, nîmel'mevlâ ve nîmen'nasîr."
Her namazdan sonra okunmalı ve ayrıca hergün 3 defa okumayı âdet (alışkanlık) edinmelidir. Hele hele m******* birkaç kere okumalı ve aklımıza almalı ve ona göre kıymetini bilmelidir.
Bütün peygamberler şefaat edecek

"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhin ve İbrâhime ve Mûsa ve İsâ ve mâ beynehüm minen'nebiyyîne vel'mürselîn. Salevâtüllâhi veselâmühû aleyhim ecmeîn."
Muhammed'in 6 yaşında iken evlendiği, 3 sene sonra 9 yaşında iken gerdeğe girdiği en küçük karısı Ayşe rivayet etmiş ki: "Bir kimse bu Salevât-i Şerîfe'yi yaymadan önce okursa, o kimseye bütün peygamberler şefaat edeceklerdir."
Yüz kere okununca günahları affettiren kelimeler

"Allâhü ekber, ve Sübhânallahî velhamdü lillâh ve lâ illallâhü vahdehü lâ şerîke leh, velâ havle velâ kuvvete illâ billAhil'aliyyil'azıym."
İmam-ı Ahmet'in rivayetine göre Muhammed şöyle demiş: "Bu kelimeler güzel kelimelerdir. Kim bu güzel kelimeleri her namazın sonunda yüz kere söylerse, deniz dalgalarının meydana getirdiği köpükler kadar da günahı olsa affolur. Bütün günahları silinip ve bağışlanmış olur."
(Duayı okurken sayıda yanlış yapmayınız.. 99 kez okununca dua kabul olmaz anlaşılan.. Yüzden fazla okursanız, gelecek günahlarınızın affı için avans almış oluyorsunuz..)
Üç kere okuyunca günahları affetiren dua

"Estağfirullahellez'i lâ ilâhe illâ hû, el'Hayyel'Kayyume ve etûbü ileyh."
Enes'in rivayetine göre Muhammed şöyle demiş: "Her kim, Cuma günü sabah namazının sünnetinden sonra (farzından önce) üç kere bu duayı okursa, deniz köpüğü kadar bile günahı çok olsa, Allah günahlarını affeder."
(Bu dua, yukarıdaki sözlerden daha verimli.. Yüz kere yerine, üç kere ile iş tamam.. Ancak, Cuma gününü beklemek lazım..)
Bağışlanmak için her gün yüz kere okunacak dua

Buhari ve Müslim'in rivayetine göre Muhammed şöyle demiş: "Her kim her gün yüz kere "Süphânallâhi ve bihamdihi" duasını (tespih ve zikrini) okursa, günahları deniz köpüğü kadar olsa bağışlanır.
(Bu da bir başka dua.. Sayısı her gün yüz kere.. Yok, yok, en iyisi üç kere okunacak dua.. Hem sayısı daha az, hem de yaptığı iş aynı..)
Borçlardan ve sıkıntılardan kurtuluş duası

" Allahümme innî eûzü bike minelhemmi, vel hazeni ve eûzü bike minel'aczi velkeseli, ve eûzü bike minelcübni, velbuhli ve eûzü bike min galebetiddeyni ve kahrir ricali."
Ebu davud'un rivayetine göre, bu dua Ashab'dan Medine'li Ebû Umâme'ye öğretilmiştir. Ebû Umâme, namaz vakti dışında (namaz vaktinden sonra) camide dalgın dalgın oturuyormuş. Muhammed, bunu görmüş ve ne olduğunu sormuş. Ebû Umâme: "Yakama yapışan borçlar, kederler yâ Resûlallâh.. Yani, çok borcum var, dardayım, onun için sıkıntı çekiyorum, elem ve kederler yakamı bırakmıyor.." demiş.. Bunun üzerine Muhammed "Yâ Ebâ Ümâme! Sana bir dua öğreteceğim, onu okuduğun zaman Cenab-ı Hak senin gamını, kederini giderir. Borcunu ödetir. Bu duayı akşam sabah oku" buyurmuş ve yukarıdaki duayı öğretmiş.
Ebû Umâme, sonra şöyle demiş: "Resûlallahın emrettiği gibi duayı akşam sabah okumaya devam ettim. Bütün dertlerim, kederlerim, sıkıntı ve bunalımım gitti. Ve borçlarımı da hemen ödemem nasip oldu.
(Ekonomi yönetmenin sırrı da Islamiyette imiş.. Ben hükümetlerin yerinde olsam, bu rivayetteki işi yaparım, o zaman devletin borçları ödenir, ne IMF ne Dünya Bankası ne de AB Ekonomik Yardımı'na muhtaç olunur.. Tüketici duayı okur, satıcıya olan borcu ödenir, satıcı duayı okur, üreticiye olan borcu ödenir, üretici duayı okur, hammadde, bankalar ve işçiye olan borcu ödenir. Allah-varsa eğer- duayı okuyanlar için bir hazine bulunduruyor anlaşılan..)
Memnun ve razı olmak ve cennete girmek için dua

"Radiytü billâhi Rabben ve bil-İslami diynen. VebiMuhammedin (sallallâhü teâlâ aleyhi ve selleme) nebiyya."
Muhammed demiş ki; "her kim, sabah akşam üç kere bu duayı okursa, Yüce Allah, o kulunu memnun ve razı ederecktir." Bir diğer hadiste de "Cennete girecektir.." demiş.
Elhamdülillah demenin sevabı

Muhammed şöyle demiş:
1. Bir kul bir defa "Elhamdü lillah" dediği zaman yer ile gök arası sevab ile doldurmuş olur.
2. İkinci defa "Elhamdü lillah" dediği zaman, yerin yedi kat göklerin üstüne kadar olan bu arayı sevab ile doldurmuş olur.
3. Üçüncü defa "Elhamdü lillah" dediği zaman, Allah-ü Teâlâ, bu kulna "Ey kulum, işte al" buyurur. Yani Yüce rabbimiz "Ey kulum, dilediğini dile, dileğin verilecektir, muradını iste, muradın yerine getirilecektir. Dilek ve muradın gerçekleşecektir. Sen hemen iste..." buyurmuş demek olur. (İmam-ı gazâli, İhyâ).
Ansızın kaza bela gelmesin diye sabah akşam üç kere okunacak dua

"Bismilâhillezî lâ yedurru maasmihi Şey'ün fil'ardı velâ fissemâi ve Hüvessemi'ul Aliym"
Muhammed şöyle demiş: "her kim, sabah akşam üçer kere, "Bismillahillezi.." duasını (yukarıdaki duadır) okursa kendisine yerde ve gökte hiçbirşey zarar veremez ve kendisine ansızın bela kaza gelmez." (Tirmizi, İbn-i Mâce)
(Otobüs, kamyon, minibüsler ve arabalar bu duayı üzerlerine yazsalar trafik kazaları biter mi, dersiniz?..)
Akşamları üç kez okuyan zarar görmez

" E'ûzu bikekimâtillahittâmmâti min şerri mâ halak".
Akşamları bu duayı üç kere okumalıdır. Okuyan bütün korkulardan emniyet ve selamette olur. Korkulu rüya görmekten, kabuslar görmekten, zehirli haşarat sokmasından ve tüm musibetlerden emin bulunur..muş..
Sabah on kere okunca sevap kazandıran dua

"Lâ ilâhe illallâhü vadehû lâ şerîkeleh, lehül' mülkü velehül'hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir."
Muhammed demiş ki; "Her kim bu duayı on kere okursa, Hz.İsmail peygamberin oğullarından (sülalesinden) dört köle azad etmiş gibi sevab kazanır". (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Uyandığında okuyanın sevabı

Muhammed'in 6 yaşında iken evlendiği, 3 sene sonra 6 yaşında iken gerdeğe girdiği en küçük karısı Ayşe, Muhammed'in şöyle dediğini anlatmış: "Her kim, uyandığı vakit, "Lâ ilâhe illallâhü vadehû lâ şerîkeleh, lehül' mülkü velehül'hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir" duasını okursa, günahları denizin köpükleri kadar bile çok olsa, Allah o kulunu affeder.
(Burada iki gariplik var.. Birincisi, denizin köpükleri kadar çok olan günahları affettirmek için okunacak başka dualar da var.. İkincisi, bit yukarıdakiş paragrafta, bu dua okunca, İbrahinm'in sülalesinden dört köle azad etmiş gibi sevap kazanılacağı söylenmişti ama.. Ne yapayım, ben de bu paragrafların alındığı kitabın yazarı El'hacc Hattat Hafız Yusuf Tavaslı'dan (Emekli İmam hatip) aktarıyorum...)
Yüz defa okuyun çok sevap kazanın

Ebû Hüreyre, Muhammed'in şöyle dediğini anlatmış: "Her kim günde yüz defa, "Lâ ilâhe illallâhü vadehû lâ şerîkeleh, lehül' mülkü velehül'hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir" duasını okursa on tane köle azad etmiş gibi sevab alır. Ayrıca, yüz tane sevab yazılır. Yüz tane günahı silinir (affolur) o gün içinde akşama kadar şeytanın şerrinden korunmuş olur."
(Bu duanın başka faydalarını da yukarıda görmüştük.. ne duaymış ama.. Neredeyse kazandırdıklarını hesaplamak için bir matematiksel fonksiyon yazmak gerekecek...)
Cennette ağacınız olsun diye okunacak dua

Amr İbni Abbâs, Muhammed'in şöyle dediğini anlatmış: "Her kim, "Subhanallâhi, velhamdü lillahi ve ilâhe illallâhü, vallâhü ekber" derse, bu zikirlerin her birinden dolayı söyleyen kimse için cenette bir ağaç dikilir."
Tabarâni de rivayet etmiştir ki; "Evet, okuduğu bu kelimelerin herbirinin sevab ve mükafatı olarak kendisi için cennette bir ağaç dikilir."
Enes bin Mâlik, Muhammed'in şöyle dediğini anlatmış: "Her kim 100 defa "Lâ il^he illallâh", 100 defa "Sübhânallâh, 100 defa "Allâhü ekber" derse, bu zikirler kendisi için hürriyetine kavuşturduğu on köle ve kurban olarak kestiği altı (bir rivayete göre yedi) deveden daha hayırlıdır".(İbni Ebid'dünya rivayet etmiştir)
İki milyon sevab almak için okunacak dua

Abdullah bin Evfâ, Muhammed'in şöyle dediğini anlatmış: "Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîkelehû ehaden sameden lem yelid, ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehâd" derse, Cenâb-ı Allah kendisine iki milyon sevab yazar.
Her namazdan sonra 10 kere okuyan cennete girer

Ömer'in oğlu Abdullah, Muhammed'in şöyle dediğini anlatmış: "İki haslet vardır ki, onlara devam eden, mutlaka cennete girer. O hasletler kolaydır, fakat o hasletleri yapan azdır". Bu hasletleri "sizden biriniz her namazın sonunda, on defa 'Sübhânallah', on defa 'Elhamdü lillâh', on defa 'Allahü Ekber' der. Bu zikirler (dualar) dilde yüzelli, mizanda ise binbeşyüz eder. Yatağına girince de, 33 defa 'Sübhânallah', 33 defa 'Elhamdü lillâh', 33 defa da 'Allahü Ekber' der. Bu zikir de dilde yüz, tartıda (mizanda) bin eder. İkisinin toplamı ikibinbeşyüz sevab almış olur okuyan."
Muhammed, sonra devam etmiş: "Ashabım, ey ümmetim, hanginiz birgün ve gecesinde (24 saatte) ikibinbeşyüz günah işler?"
Sonra, bu işin tehlikesini şöyle haber vermiş: "Sizden birine namazda iken Şeytan gelir ve şunu hatırla, şunu hatırla diye vesvese verir. Yatağında da o kimseye gelip bu dua ve zikirleri okumaya fırsat vermeden uyutuverir. Böylece, o kimseyi bu dua ve zikirle rden ve kazanacağı sevabtan mani olmuş olur."
(Buradan da anlaşılıyor ki; Muhammed insanların dinden başka birşey düşünmesini istemiyor.. Gece de yatağına yatınca hemen uyumasını da istemiyor. İyi insan dediğin, her an dua edecek, içi bir türlü rahat etmeyecek, hep diken üstünde kalacak.. Dua etmekten başka hiçbir iş yapmayacak bu gidişle!..)
Akşam sabah 7 kere okunacak dua

"Hasbiyellâhü lâ ilâhe illâhû, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül'arşil'azıyım"
Ebû Derdâ, Muhammed'in şöyle dediğini anlatmış: "Kim sabah ve akşam yedi kere bu duayı okursa, dünya ve ahiretle ilgili işlerinde kendisine üzüntü, elem, keder veren şeyleri Cebâb-ı Allah kendisinden giderir."
Muhammed'in çok okuduğu dua

"Sübhânallâhi ve bi'hamdihî, Sübhânallâhil'azîymi estağfurullâhe ve etûbü ileyh"
Muhammed'in 6 yaşında iken evlendiği, 3 sene sonra 6 yaşında iken gerdeğe girdiği en küçük karısı Ayşe, Muhammed'in bu duayı çok çok okuduğunu anlatmış..
Yatarken üç kere okunan mağfiret duası

Muhammed demiş ki; "Her kim, yatağına girdiği zaman üç kere 'Estağfirullâhellezî lâ ilâhe illâhü, elhayyel'Kayyûme ve etûbü ileyh' derse, günahları denizin köpükleri ve temîm diyarının Aliç çölünün kum taneleri, ağaç yapraklarının sayısınca veya dünya günlerinin sayısınca da günahı çok olsa Allah Teâlâ affeder, bağışlar"..
70 kere okuyunca 700 günah bağışlatan dua

Muhammed demiş ki: "Herhangi bir kimse, kadın olsun, erkek olsun bir günde yetmiş defa Allah'tan bağışlanmasını dilerse, yani, 'Estağfirullâh' sözünü söylerse, mutlaka (Şüphesiz ve kuşkusuz) Allah o kimsenin yediyüz (700) günahını bağışlar."
Sabahları 3 kere okununca kaza ve bela önleyici dua

"Bismillâh, Mâşâ' Allahü lâ kuvvete illâ billâ, Mâşâ' Allahü küllü ni'metin minallâh, Mâşâ' Allahül' küllühû biyedillâh, Mâşâ' Allahü lâ yasrifüs' sû e illâllâh."
"Her kim, sabahları (gündüzleri) bu duayı üç (3) kere okursa, her türlü bela ve kazadan, yangından, boğulmaktan ve hırsızların vereceği büyük zararlardan Allah'ın lutf-ü keremi ve izn-i şerîfiyle emniyet ve selâmette olur"
99 derde devâ olan dua

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil'aliyyil'azıym."
Muhammed'in deyişine göre, bu duayı okumak, doksandokuz (99) derde devadır. Bu dertlerin en küçüğü, gönüldeki keder (sıkıntı ve stres)dir.
Fakirlikten kurtulmak için günde yüz kere okunacak dua

Muhammed demiş ki; "Her kim günde yüz defa 'Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil'aliyyil'azıym' duasını okursa, o kimseye ebedî olarak fakirlik ve yoksulluk isabet etmez."
(Müslüman ülkelerin neden yoksulluk ve sefalet sınırında olduklarını anlamak çok güç.. Tüm yapacakları, tüm milletçe elelele günde yüz defa yukarıdaki şu duayı okumak!..)
Üç kazanç elde etmek için günde otuz kere okunacak dua

Allah, Muhammed'e hadis-i Kudsî'de şöyle demiş: "Ey Resûlüm! Ümmetine söyle ki: 10 kere sabahleyin, 10 kere akşamleyin, 10 kere yatarken şu duayı okusunlar: 'Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil'aliyyil'azıym'
Sabahleyin okumalarında, Cenâb-ı Hakk'ın rızasına ermeye hak kazanırlar. Bu dua, "Cennet hazinelerindendir."
Akşamleyin okumalarında, şeytanın hile ve desîsesinden (tuzaklarından) ve vereceği zararlardan korunmuş olarak uzak bulunurlar.
Yatarken okumalarında ise, dünya belaları ve musibetleri kendilerinden uzaklaştırılır ve selametle emniyette olurlar"
(Görüldüğü gibi, bu dua, 99 derde deva olan dua ile fakirlikten kurtulma duasının aynısı.. Tek fark, günde bir ya da 100 kere yerine, 30 kere okumak.. Dolayısı ile günde 131 kere okunursa, hem 99 derde deva olur, hem fakirlikten kurtulunur, hem de üç kazanç elde edilir.)
Yüz kere okununca korkuları bitiren dua

"Hasbünallâhü ve nîmel vekiyl"
Bu dua ile ilgili olarak Muhammed şöyle demiş: "Sizden herhangi biriniz, büyük bir hadise (olay) ile (elem-keder, dert-bela, düşman ile karşılaşma gibi) 'Hasbünallâhü ve nîmel vekiyl' duasını okuyunuz. Cenâb-ı Allah, düşmüş olduğunuz belâyı sizden uzaklaştırır."
Yüz defa "Hasbünallâhü ve nîmel vekiyl" deyiniz. Yüzüncü de "Ni'mel'Mevlâ ve ni'men'nasıyr" diye ilave ediniz. Böylece korktuğunuzdan emniyet ve selâmette olursunuz" demek olur.. (Bunu diyen, kitabın yazarı İmam Hatip El'Hacc Hattat Hafız Yusuf Tavaslı)
Üçer kez okununca stres ve sıkıntıyı bitirir dua

Stresli ve sıkıntılı kimse şu duayı üç kere okumalı ve üçer üçer okumaya devam etmelidir: "Allâhü, Allâhü, Rabbî lâ üşrikü bihî şey'â"
Üç veya yedi kere okununca stresten kurtarır dua

Bu dua, Yunus'un balık karnında iken okuduğu duadır. Yunus, balığın karnında o sıkıntılı anında bu duayı okumuş ve balığın karnından o şiddetli stresten kurtulmuştur. "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez'zalimiyn"
Bu dua dahi 3 veya 7 kere okunur ve okumaya devam edilir. Bu dualar topluca dahi okunmaya devam edilir.
Üç, yedi ya da yüz kere okununca kederi yok eden dua

"Allahü Rabbî lâ şerikeleh"
Kederli stresli kimseler bu duayı, bu duaları 3 kere, 7 kere veyahutta yüz kere dahi okuması derdinin çabuk gitmesini sağlar. Dualar sıkıntıların gitmesine kadar devam edilir.
Yukarıda gördüğünüz tüm tavsiyeler, El'Hacc Hattat Hafız, Yusuf Tavaslı, Emekli İmam Hatip'in yazdığı Yasin-i Şerifli ve resimli Namaz Hocası adlı kitaptan alınmıştır.
Bu kitap, kitapçılarda satılıyor. Bu kitabı okuyan ve mantığını kullanamayan kişilerin akıllarının nasıl karışacağını, İslamiyetin şahsiyetsiz bir esiri olacağını tahmin etmek güç değil..
Görüldüğü gibi, İslam dini, kişiye günde defalarca dua etmeyi öneriyor. İslamiyet, kişileri dua ile uyutmayı hedefliyor. Düşünmek, yorum yapmak, zorluklar karşısında mücadele etmek yok.. Bir problemle karşılaşınca dua et, defalarca dua et.. Allah-varsa eğer- isterse kabul eder, istemezse kabul etmez..
Dua et, durmadan dua et.. başka birşeye vakti kalmaz kişinin dua etmekten.. Sabahları şu kadar kez, akşamları bu kadar kez şu duayı et.. 4444 kez şu duayı etmekten, yüz kez bu duayı etmeye kadar.. Çalışmaya, üretmeye vakit mi kalir?
Bu yüzdendir ki, Islam dinine inanan toplumlar arasında, bir tanesi bile ileri gitmiş değildir. Dünyanın en geri ülkeleri arasında islam ülkeleri başta gelir. İleri gitmiş ülkeler arasında bir tek islam ülkesi bile yoktur.
İmam, hacı, hoca.. Bu kişiler, adı ne olursa olsun, sıfatı ne olursa, okur-yazar olmayan ve Kuran'ı bir kez bile okumamış olmasına rağmen, hasbelkader "müslüman" ana-baba'dan olan ve doğal olarak kendisine "müslüman" ddiyen kişileri böylece uyutuyorlar. Cahil inanananların başında, onlara karşı bir "otorite" oluyorlar. İslamiyet, bu sömürüye son derece açık bir dindir.. "Peygamber efendimiz şu dedi..", "Allah bunu emretti.." diye başlayan emirlerle insanlar islam dininin esiri oluyorlar.
Okumak ve düşünmek.. Bilgi edinmek.. Okuyan, düşünen ve bilgilenen insanlar çoğaldıkça, din masalı da sona erecektir.


SpeedyLaz - avatarı
SpeedyLaz
Ziyaretçi
14 Şubat 2006       Mesaj #30
SpeedyLaz - avatarı
Ziyaretçi
Islamiyette Dua Ve Ibadet



İnsanı her zaman dua etmeye zorlayan bir dinin kolay bir din midir? Hayır!

"Dua" ve "Ibadet" denilen seyler, müslüman kisi için sadece yasam amaci olarak degil ve fakat ayni zamanda Tanri'ya layik olabilmek bakimindan da gerekli ve önemli sayilir. Seriat verilerine göre kisi, gerek bu yeryüzünde ve gerek gelecek dünya'da sürdürecegi yasamlarini, ancak dua ve ibadet sayesinde olumlu kilabilecegi gibi Tanri'nin ilgisini de ancak Tanri'yi övüp yücelten dua'lari sayesinde çekebilecegine inanmistir. Ancak ne var ki bu inanmislik içerisinde dua ve ibadet ederken kendi benligini, kendine olan güvenini ve yaratma gücünü yitirir, "mütevekkil", "müptezel" ve ve "miskin" bir kimlige bürünür. Cünkü seriat kisiyi, dua ederken: "Ey Tanrim beni müptezel ve miskin kil" diye dua ettirir. Söyleki:
Kur'an'in çesitli Sure'lerinde yer alan "Dua" sözcügü, "dilek", "istek", "siginma", "yardim dileme" ya da "çagri" ve bir bakima da "iman" anlamina gelir. Sözcügün tanimi genellikle söyle yapilir: "Asagida olanin yukarida (üstün) olandan bir seyi elde etmek için olan istemi" (1)
"Ibadet" sözcügüne gelince o da "abd" sözcügünden gelme olarak Tanri'ya "kulluk", "kölelik", "tapinma" ve "yakarma"(dilekte bulunma) anlamlarini içerir (1 a). Gazali'nin deyisiyle: "Allah'a karsi meskenet, zillet ve O'na ihtiyaç oldugunu (itiraf etmektir)" (2); bu nedenle kisi dua ederken: " (Ey Tanrim) Beni miskin yasat ve miskin öldür" diyerek dua etmelidir (3)
Islam seriat'ina göre kisi, her seyi dua yolu ile Tanri'dan dilenmeli, her isini dua ve ibadet yolu ile görmelidir. Mal istiyorsa, bahçeler ve irmaklar istiyorsa, "ogullar" istiyorsa, tarlasindaki ekin için yagmur istiyorsa, günahlardan kurtulmak istiyorsa vb... bütün istemleri için hep Tanri'ya el-açarak yalvarmalidir; yalvarip yakarmadan hiç bir sey yapmamalidir. Bu tür yalvarmalarini sabah uyanipta yataktan çiktigi an'dan aksam tekrar yataga girinceye kadar her vesile ile yapmalidir. Ornegin aksam yatagina girdiginde, sag tarafina yatmali ve söyle dua etmelidir: "Allah'im! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim, isimi Sana ismarladim, Sana i'timad ettim. Sen'i dilerim ve Sen'den korkarim. Senden baska siginacak, Sen'den baska kurtaracak yoktur... Allah'im indirdigin Kitab'ina inandim ve gönderdigin Peygamber'ine iman ettim" (4)
Eger her hangi bir isini, her hangi bir istemini, Tanri'ya yalvar yakar olmadan elde etmege kalkisacak olursa bu taktirde Tanri ona kizar ve onu Cehenneme yollar. Bunun böyle oldugunu anlatmak için din adami kisiye Kur'an'dan ayet'ler okur ki bunlardan biri söyledir: "Bana dua edin (ki) size karsilik verip kabul edeyim! Bana ibadet etmekten uzaklasip böbürlenenler, Cehenneme girecekledir: asagilanmislar olarak" (K. Mü'min : 60).
Yine seriatın Kur'an'a dayali olarak söylemesine göre Tanri kisi'yi sirf kendisine dua ve ibadet etsin için yaratmistir, çünkü Kur'an'da söyle yazilidir: "Ben cin ve insi ancak bana ibadet etsinler diye yarattim" (K.51 Zariyet 56) . Diyanet'in çevirisi ise söyle: "Cinleri ve insanlari ancak bana kulluk etmeleri için yaratmisimdir" (K. 51 Zariyet 56) (5)
Tanri'nin kisi'ye deger vermesinin tek nedeni de, onun Kendisine dua etmesidir, çünkü müslüman kisi'yi O, kendisine Kul olmak üzere var kilmistir; "dua etmek" , ayni zamanda "kul olmak" anlamindadir. Tanri "kul" olarak yarattigi insan'a, kendisine dua ettigi ve dua ederek "Kendisini" övdügü ve yücelttigi için deger verir. Kur'an'da söyle yazili: "Ey Muhammed! De ki -'Duaniz (ibadetiniz) olmasa Tanri'm size ne diye deger versin-'..." (K. Furkan 77)
Fakat anlasilan o'dur ki Tanri, insanlari kendisine dua ve ibadet ettirip "kul", "köle" durumunda tutmak hevesindedir. Ancak bu suretle onlari "dogru yola" sokacak ve dileklerini karsilayacaktir: Kur'an'da söyle yazili: "Ey Muhammed! ... Benden isteyenin, dua ettiginde, duasini kabul ederim. Artik onlar da davetimi kabul edip Bana inansinlar ki, dogru yolda yürüyenlerden olsunlar" (K. 2 Bakara 186).
Görülüyor ki seriat verilerine dayali olarak belletilmesine göre kisi'nin:"Ey Tanrim beni miskin yasat ve miskin öldür" seklindeki dua usul'leriyle yerlere kapanip Tanri önünde küçülmesi ve Tanri'yi bu sekilde yüceltmesi fazilet 'tir. Yine din adami'nin belletmesine göre kisi, namaza durdugu zaman ne kadar çok "rüku" eder (yani elleri dizlerine dayali olarak egilirse) ve ne kadar çok "sücud" ederse (yani namaz'da yüzünü yere sürercesine kulluk gösterirse), ne kadar çok yerlere kapanip yüzünü topraga sürerse, Tanri'yi da o kadar yüceltmis olur. Bunun böyle oldugunu anlatmak için Muhammed'in su emrini okur: "Ibadetlerin en degerlisi ve en hayirlisi rüku ve sücud'u çok olandir" Msn Demon Namaz kilmanin da en "efdal" (derecesi yüksek) olan seklinin, dogrudan dogruya toprak üzerinde namaz kilip alnini topraga getirmek oldugunu anlatmak üzere Muhammed'in "Yüzünü topraga bula" diye emrettigini hatirlar (7)
Fakat bununla kalınmaz bir de, fazlaca secde edip yerlere kapanmanin günah'lardan kurtulmak gibi bir ödülü olacagina dair Muhammed'in su sözlerini hatırlar: "Bir kul Allah rizasi için bir kere secde edince (Tanri) ona muhakkak o secde sebebiyle bir hasene yazar, yine secde sebebiyle bir günah affeder, onu bir derece yükseltir. Binaenaleyh Ashabim! Cok secde ediniz" Msn Note.
Ve iste kul'larinin bu sekilde yerlere kapanarak "dua" etmeleri üzerine Tanri onlarin dileklerini kabul eder; ederken de eger kendisine daha fazla dua edilecek olursa verdiklerini arttiracagini, etmezlerse bunu nankörlük sayacagini hatirlatmaktan geri kalmaz: "Sükrederseniz... size karsiligini artiracagim; nankörlük ederseniz bilin ki azabim pek çetindir" (K. 14 Ibrahim 7).
Ancak ne var ki, Tanri, devamli sekilde kisileri kendisine dua eder durumda tutmak olasiligina sahiptir, çünkü onlari dogru yola sokan ya da sapittiran, ya da rizik çokluguna ve azligina sokan yine kendisidir. Bunun böyle oldugunu ortaya vuran ayet'lerden ikisi söyle: "Allah istedigini saptirir, istedigini dogru yola eristirir..." (K. 16 Nahl 93), "Allah rizik verirken kiminizi digerlerine üstün tutmustur" (K. 16 Nahl 71)
Görülüyor ki Tanri, kisi'leri diledigi gibi sapittirmak suretiyle günahkar yapabilmekte ya da dilediginin rizkini az tutmak suretiyle yoksul kilabilmekte ve sonra da"Benden isteyenin, dua ettiginde duasini kabul ederim" (K. Bakara 186) diyerek onlari kendisine devamli olarak dua eder durumlara sokabilmektedir.
Ote yandan, yine Tanri, kisileri kendisine dua ettirmek üzere pazarlik yollarini arar. Ornegin yagmur dua'sina çikip kendisine: "Ilahi!, bize can kurtaran, içe sinen, latif ve hos-güvar, bereketli, bol ve hayirli, sirsiklam eden, kuvvetli, her tarafa samil ve ihtiyaç zail oluncaya kadar devamli bir rahmet ver. Ilahi!, yagmur ihsan et de bizi rahmetinden ümmidini kesmislerden etme... Ilahi ekinlerimizi bitir, hayvanlarimizin memelerini doldur, semanin harekatindan bizi suvar, arzin berekatini bizim için meydana çikar... " seklinde dua edildiginde bol yagmur yagdirir (9). Fakat kullarinin biraz daha kendisine yalvar yakar olmalarini saglamak için yagmur yagdirmakta gecikebilir. Geciktigi taktirde kullarinin kendisine su sekilde dua etmelerini bekler: "Ilahi! Sana dua etmeyi bize Sen emrettin, duamiza icabeti de Sen va'd ettin. Bize emrettigin gibi iste Sana duayi ettik. Artik va'd ettigin gibi bize icabet et. Ilahi! artik irtikab ettigimiz günahlari magfiret etmekle, suvarma duamizi kabul eylemekle, rizkimizi bollatmakla üzerimize olan minnetini izhar et, ya Rab" (10)
Dikkat edilecek olursa bu seriat verilerine göre Tanri ile kul'lari, birbirleriyle adeta pazarlik halindedirler. Bir yandan Tanri onlara: "Beni yüceltici dua'larda bulunun, ben de size ihsanlarda bulunayim" seklinde konusmakta, buna karsilik Kul'lar da ona, küçülerek ve "zillete" bürünerek dua ettikten sonra: "Iste biz seni, bizden istedigin gibi, dualarla yücelttik, sen de simdi bize bunun karsiligini ver" demektedirler. Söylemeye gerek yoktur ki böyle bir pazarlik ne "yüce" bir Tanri anlayisiyle ve ne de insan sahsiyetinin "olumlugu" ile bagdasir seylerdir.
Ote yandan, yine seriat verilerine göre Tanri'ya "küçülerek sükr ve dua etmek" mutluluga erismek demektir. Cünkü Tanri, "Ey inananlar! rüku edin (boyun egin) , secdeye varin, Rabbinize kulluk edin... de kurtulun, mutluluga erin" (K. 22 hacc 77) seklindeki sözleriyle, kendisine rüku ve secde ettirmeyi, yani boyun egdirmeyi, onlar için bir kurtulus yolu imis gibi göstermistir.
Ve iste kisi, mutluluga erismek için ömrünü Tanri'ya övgüler yagdirmakla, her isi ve her türlü ihtiyaci için, secdeye durup ona yalvar yakar olmakla geçirir.
Ornegin, biraz önce belirttigimiz gibi, günlük gida olarak yag, süt, et vb.. için söyle yalvarir: "Ilahi, yagdan , sütten, sahim ve lahimden rizkimizi ver". yagmur yagdirmasi için söyle dua eder: "Ilahi ! Senden öyle ... bir yagmur dileriz ki onunla kullarina genislik veresin, hayvanlarin memelerini süt ile doldurasin, ekinleri diriltesin"(11)
Göz, kulak, dil, cinsel organ vb... cihetiyle günaha düsmekten kurtulmak için söyle dua eder: "Allahim! Kulagimin, gözümün, dilimin, kalbimin fercimin (cinsel organimin) serrinden Sana siginiyorum" (12)
Seytan'larin kiskirtmasindan korunmak için söyle dua eder: "Rabbi'm! Seytanlarin kiskirtmalarindan sana siginirim! Rabbi'm, (Seytanlarin) yanimda bulunmalarindan sana siginirim" (K. Mu'minun 97-98). Seytanlarin tümünün saldirisindan uzak kalmak için söyle dua eder: "Tanri'nin adiyle! Tanri'ya güvendim. hareket ve güç, yalnizca Tanri'yla olur" (13)
Dogacak çocugun seytan'dan zarar görmemesi için söyle dua eder: "Tanri'nin adiyle baslarim! Ey Tanri! beni seytandan uzaklastir! Seytani da bize verecegi seyden -çocuktan- uzaklastir" (14)
Erkek, karisiyle cinsi münasebet'e girisirken söyle dua eder: "Bismillah! Yarab! beni seytandan uzaklastir. Seytani da bize ihsan ettigin çocuktan uzak kil!" (15)
On sevab birden kazanmak isteyen kisi, her sabah namazindan sonra on kez söyle dua eder: "Tanri'dan baska tanri yoktur. Yalnizca O vardir. O'nun ortagi yoktur. Mülk (devlet-, hükümranlik) ve hamd O'nadir. Her seye güç yetirebilendir O"(16) Cehennem'e girmeden dogruca Cennet'e kavusabilmek için söyle yalvarir: "Tanri'dan baska ilah yoktur, Muhammed onun Peygamberidir" (17)
Islamiyete göre horoz sesi ve esek anirmasi sirasinda bile dua okunmasi ögütlenir. Evet, yanlis okumadiniz. Bu nerede mi yaziyor? Hadis kitabinda.. (Tecrid ve K. Miras tercümesinde) 1363 numarali Arap harfleri ile yazili bu hadisi gormek icin buraya tiklayiniz</B>. (Bu hadisin yer aldigi temel kaynaklar Buhârî, Bed'ü 1-Halk/15; Müs- lim, Kitabu'z-Zikr vc 'd-Dua.../82, hadis no: 2729; Ebû Dâvûd. Kitabu'l- Edeb/115. hadis no: 5102; Tirmizi, Kitabu'd- Deavât/57, hadis No: 3459.)
Bu hadisin Turkçe tercümesi ise su sekilde:
"Ebû Hüreyre radiyallahü anhten rivâyet olunduguna göre Nebî sallâllahü aleyhi ve sellem söyle buyurmustur: Horozlarin öttügünü isittiginizde (dileklerinizi) Allahin fazl-ü kereminden isteyiniz! Zira horozlar melek görmüsler (de öyle ötmüsler)dir. Merkebin annrmasini isittiginizde de seytan(in serrin)den Allaha sigininiz (ve Euzübillâhiminesseytanirrecim, deyiniz). Çünkü merkep seytani görmüs (de öyle anirmis)tir.
Bu hadisin açiklamasinda Kâmil Miras söyle der:
«Horoz sesinin güzelligi karsisindandan merkep avazi da o derece çirkindir ve istiazeye lâyiktir. Ebû Musel'isfehâninin Tergibinde Ebû Râfiden tahricine gtire Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem: merkep seytan görmedikçe anirmaz. Merkep aninnca siz Allah teâlâya zikredin, bana da salâvat getiriniz! buyurmustur.»
"Horozun ötüsü" isitildiginde dua edilip Tann'dan dilekte bulunulmasi ögütleniyor. Ama belirli bir dua açiklanmiyor. Yani, Tann'dan dileme biçimi, herkesin kendisine birakiliyor. Bu konuda kimi dua biçimleri varsa da, temel kaynaklarda yer almamakta. Ama, bir dua okunmasi ogutleniyor.
"Esegin anirmasi" duyuldugunda da, "Tanri'ya siginma" buyurulurken belirli bir duaya yer verilmiyor. Bununla birlikte "Euzubillahimesseytanirrecim" yani "kovulmus seytanin serrinden Tanri'ya siginirim" demek yeterli görülmekte. Genel olarak, Felâk ve Nâs surelerinin okunmasinin ögütlendigi görülür.
Bu listeyi uzatmak mümkün; fakat anlatmak istedigimiz sudur ki seriat, yüz yillar boyunca müslüman kisi'nin yasantilarinin çok büyük bir kisminin, Tanri'ya ve Muhammed'e bu tür yalvarip yakarmalarla ve karsiliginda mutlaka bir seyler beklemekle geçmesini saglamistir; bugün de öyle yapar. Omrünü bu sekilde sürdüren insanlarin fikren ve ruhen gelisip gelisemeyeceklerini asla hesaplamamistir; bugün de hesaplamaz.
Ne zaman hangi dileğin kabul edilmesi için hangi duanın kaç kez okunacağı, Hacı İmam Hatip hocalar tarafından hadislere dayanılarak Namaz Hocası kitaplarında anlatılıyor. Böyle bir kitaptan dua örnekleri ve okunma sayısı reçetelerini görmek için burayı tıklayınız.

Referanslar:
1) "Dua" konusunda bkz. Turan Dursun'un "Kur'an Ansiklopedisi" ( Kaynak yayinlari, Istanbul 1994, Cilt 4, sh. 253 ve d.) . "Dua" sözcügünün yukardaki tanimi Ibnü'l Cevzi'nindir.
1 a) "Ibadet" sözcügünün anlami konusunda bkz. Turan Dursun, Kur'an Ansiklopedisi. (Cilt VI. sh. 39 ve d.)
2) Gazali, age (1975) (Cilt IV. sh. 357)
3) ibid.
4) Bera Ibn-i Azib'in rivayeti için bkz. Sahih-i... XII, sh. 338, Hadis no. 2145)
5) Bu konuda bkz. Sahih-i... (Cilt III, sh. 255)
6) Buhari'nin rivayeti icin bkz. Sahih-i... (Cilt IV. sh. 59)
7) Muaz b. Cebel'in Muhammed'ten rivayeti için bkz. Sahih-i... (Cilt II, sh. 640)
8) Sahih-i... (Cilt IV. sh. 59)
9) Sahih-i... (Cilt III, sh. 260)
10) Sahih-i... (Cilt III, sh. 261)
11) Sahih-i... (Cilt III, sh. 251, 290 ve d.)
12) Ebu Davud ve Riyazü's-Salihin' den; ayrica bkz. bkz. Dursun, Kur'an Ansiklopedisi (Cilt IV, sh. 277)
13) Enes Ibn Malik'in rivayeti için bkz. Dursun, age (1994), (Cilt IV, sh. 302)
14) Buhari'nin Duavat'inda ve Müslim'in Nikah' inda yer alan bu hadis için bkz. Dursun, age. (Cilt IV. sh. 300)
15) ibid. sh. 300
16) Ebu Ayas'in rivayeti için bkz. Dursun, age (1994) (Cilt IV.. sh. 310)
17) Enes'in rivayeti için bkz. Sahih-i... (Cilt I, sh. 126, hadis no. 105)

Benzer Konular

18 Kasım 2013 / ceyda Soru-Cevap
23 Eylül 2009 / spykoman Soru-Cevap
13 Aralık 2016 / nötrino Uzay Bilimleri
16 Aralık 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük
16 Aralık 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük