Arama

Tarikatlar - Bektaşilik

Güncelleme: 13 Ağustos 2012 Gösterim: 43.002 Cevap: 4
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Mart 2006       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
BEKTASiLiK

Sponsorlu Bağlantılar
Haci Bektas Velî tarafindan kuruldugu kabul edilen tarikatin adi. Bu tarikatin kurulusu her ne kadar Haci Bektas Velî'ye nisbet ediliyorsa da esas tesekkülü daha sonraki dönemlere rastlar. Bektasî tarikatinin silsilesini Bektasîler su sekilde naklederler: "Hz. Ali, Hasan-i Basri, Habib el-Acemi, Davud et-Tai, Ma'ruf el-Kerhi, Seyh Sirri es-Sakatî, Cüneyd-i Bagdâdî, Ebû Ali Merâgî, Seyh Ebû Ali Hasan, Seyh Ebu Osman Magribî, Seyh Ebu Kasim Gürganî, Seyh Ebû Hasan Harkânî, Seyh Ebû Farmidî, Fazl Ibn-i Muhammed et-Tusi Hoca Ahmed Yesevî, Hoca Yusuf Hemedâni, Seyh Lokmanü'l-Horasanî, Pir-i Tarikat Es-Seyyid Muhammed Bektas-i Velî Ibn-i Ibrahimü's-Sânî."

Haci Bektas-i Velî'nin neseplerini de söyle gösterirler: Imam Ali, Imam Hüseyin, Imam Zeynelâbidin, Imam Muhammed Bakir, Imam Musa el-Kâzim, Imam Ali Riza, Imam Muhammed Nakî, Imam Hasan el-Askerî, Imam Muhammed Mehdî, Seyyid Ibrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, Ibni Seyyid Ibrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, Ibni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid Ibrahim, Ibn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, Ibn Ibrahim, Ibn Seyyid, Elhak Ibn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa Ibn Seyid Ishak, Seyyid Ibrahimü's Sani, Ibn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed es-Sehir Haci Bektasî Velî, Ibn Seyyid Ibrahimü's-Sânî.

Haci Bektasî Velî'nin annesi Seyh Ahmed Nisâbûri'nin kizi Hâtem Hatun'dur. Bektas-i Velî hicrî 645 yilinda Nisâbur'da dogdu. 680'de Ahmed Yesevî'nin tavsiyesiyle Anadolu'ya geçti. Kirsehir yakininda "Karabük"e yerlesti, 738 de vefat etti.

Bektasîlik, Anadolu'nun ortasinda issiz bir köyde dogmustur. Âlimlerden uzak kaldigi gibi sehirlilerden çok köylüler ve yörükler arasinda yayildi. Hatta çogu kez göze bile çarpmadi. Ancak tamamiyla kurulduktan ve dal budak saldiktan sonra anlasildi. Bektasilik her tarikat gibi batinîdir. Bâtina ait birtakim tasavvufî esrar ile içli dislidir. Fakat bâtinilik meselelerinde öbür tarikatlardan ayrilir. Mâlum olan "Bâtinî"lere yaklasir. Bektâsîler her seylerini gizli tutarlar. Her türlü teskilatlari saklidir. Birtakim isaretler ve remizler kullanirlar. Buna binâen tarihte meshur olan "Bâtinî"lerle alâkalari vardir. Tarikatlarin birçoklarinda bulunan "seyr-i sülûk" Bektasilik'te yoktur. Muayyen "evrad ve ezkâr" bile mevcut degildir. Ancak "inâbe" ve "ikrar" ile "âyin-i Cem" vardir.

Bektasîlik'te Ehl-i Beyt'e fazla sevgi gösterilir. Bu muhabbet ifrata kadar varir. Hatta Bektasiligi mezhep itibariyla "Ca'feri"; irfan ve felsefe itibariyla "Hurûfi" diye tanimlayanlar vardir. Gerçekten Anadolu Bektasîleri (Alevîler) Ca'feri mezhebinde olduklarini açiktan açiga söylerler. Mezhepte Ca'feri, tarikatte Bektasî ve Alevî bulunduklarini itiraf ederler.

Bektasîler, Ca'ferî fikhini kabul ettikleri gibi Imamiyye mezhebini de kabul etmislerdir. Oniki imami takdis ederler. Hz. Ebû Bekr, Osman, Ömer ile Hz. Âise'yi pek sevmezler. Bektâsîlik'te az çok tasavvuf, büyük miktarda Hurûfilik, Ahilik, Bâbailik,* Bâtinilik, Hulûl* ve Tenâsuh*, Ca'ferilik, Siî'lik, Imami'lik, Sâmani'lik, Lama'lik hatta teslis gibi eski ve yeni bir çok unsurlar vardir. Onun için içinden çikilmaz bir sekil almistir.

Yeniçeri Ocagi'nin kurulusunda Haci Bektas Velî dua etmis, bu nedenle Yeniçeriler onu pir olarak tanimislardir. Yeniçeri Ocagi'na "Haci Bektas Ocagi" denmesi bundan dolayidir. Bu tarikatin Türkler arasinda tutunmasinin, yayginlik kazanmasinin sebeplerinden birisi Yeniçerilerle ilgisinin bulunmasidir. Çesitli gruplari ve cereyanlari bünyesinde barindirmasi, toleransi, tarikat mensuplarinin halkla içli disli olmasi; özellikle Bektasî edebiyatini olusturan eserlerin Türkçe ile ve halkin rahatlikla anlayacagi bir üslupla yazilmasi, Bektasîligin yayginlik kazanmasini saglayan baslica hususlardir.

Bektasîlik Anadolu sinirlari içinde kalmamis; Bulgaristan, Romanya, Sirbistan, Misir, Arnavutluk ve Macaristan'a kadar yayilmistir.

Sünnî bir yapiya oturan Osmanli devletinde, Siî-Bâtinî unsurlarin karistigi Bektasîlik, ayni tempo ile yürüyemedi. Yeniçeri Ocagi'nin etkisi azalinca, hatta Sultan II. Mahmud'un Yeniçeri Ocagi'ni ilgasiyla Bektasîlik de ilga edildi. Ancak Sultan Abdülaziz zamaninda yeniden canlandi, gelisimini sürdürmeye basladi. 30 Kasim 1925'te tekkelerin kapatilmasiyla Bektasîlik resmen son buldu.

Bektasîlik baslica iki kola ayrilmaktadir. Bunlardan birincisi Haci Bektas Veli'nin evli oldugunu kabul eden Çelebiler koludur. Bunlar, kendilerini Haci Bektas Veli'nin neslinden sayarlar. Bu nedenle bunlara "bel oglu" adi verilir. Bu kol Anadolu'da yayginlik kazanmistir. Ikinci kol mensuplarina Babagân kolu denilir. Bunlar tarikat yoluyla Haci Bektas Veli'ye bagli olduklari için "yol oglu" adiyla anilirlar. Bu kola mensup olanlar Haci Bektas Velî'nin bekâr oldugunu kabul ederler. Bu anlayis Istanbul, Rumeli ve Avrupa'nin çesitli ülkelerinde yayginlik kazanmistir. Zaman zaman bu iki grup birbirlerine karsi düsmanca tavir takinmislardir.

Bektasîlige girecek olan kisi belirli bir müddet denenir. Sonra "ikrar âyini" denilen bir törenle tarikata girer.

Bektasîlik'te müridler bes dereceye ayrilir: 1-Muhiblik, 2-Dervislik, 3-Babalik, 4-Mücerredlik, 5-Halifelik.

Muhib'in iki Bektasî'nin kefâletiyle tarîkata intisabi kabul edilir. Buna "el almak" veya "nasib almak" da denilir. Dervisligi isteyen erkek muhib tekkeye alinir. Hizmetleriyle bunu isbata çatisirsa dervislige kabul edilir ve dervislik taci giydirilir. Üçüncü derece babaliktir. Babalik dervise halife tarafindan verilen bir mertebedir. Yetenegini ispat eden dervise bizzat halife tarafindan bu pâye verilir. Halîfenin icâzetiyle bundan sonra muhib ve dervis yetistirebilir. Babalarin Hz. Peygamber soyundan geldiklerini kabul edenler yesil sarik sararlar.

Dördüncü derece mücerredliktir. Bu dereceye yükselmek için evlenmemis olmak gerekmektedir. Mücerredlige seçilen aday dervislerden ve babalar arasindan seçilir. Bu derece halifeye en yakin olanidir. Belirli bir merâsim yapilir. Adayin sag kulagi delinir; Mengûs adi verilen bir küpe takilir. Bunlar kendilerini tarikata adadiklari için evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar.

Bektasî babasi halifelik makamlarindan birine müracaat eder. Eger halifelige gerek varsa ve müracaati da kabul edilirse ona halifelik icazeti verilir. Bunun disinda bir baba, üç mücerredin imzasiyla da halifelik makamini elde edebilir. Bektasîlik dört temel üzerine oturur. Bu dört temele dört kapi denir. Serîat kapisinin mensuplari Serîata ve Ehl-i Beyt'in yoluna uymak zorundadir. Tarikata giren "yol oglanlari" da bu yolun gereklerine uymaga mecburdur. Hakikat kapisinin mensubu, evrenin sirrini ögrenecek, marifet kapisinin mensubu da nefsini mâsivâdan temizleyecektir.

Bektasîlikte ana ilke Hz. Muhammed (s.a.s.)'in ****** ve oniki imami sevmek ve Ehl-i Beyt düsmanlarindan uzak olmaktir.

Bektasî tarikatinin kendine özgü gelenekleri vardir: Biyiklarini ve sakallarini uzatirlar. Karsilastiklari zaman sag ellerini kalplerinin üstüne koyarlar. Birbirinin ellerini öperler. Baslarina oniki dilimli taç giyerler. Gögüslerine "teslim tasi" adini verdikleri oniki dilimli bir taç takarlar. Hirka giyerler, kemer kusanirlar.. Birbirlerine ömür boyu yardimci olmak amaciyla :"yol kardesi" adini verdikleri bir arkadas edinirler. Evfi Bektasîler bosanmazlar. Nasib kapanmasin diye kasigi sofra üzerine yüzüstü birakmazlar. Kapinin esigine basmazlar. Hulûl, tenâsuh ve hattâ teslis anlayisi, inanç olarak Bektasîlige hakim olmustur.

Bektasîlik alevîlikle iç içe girmis bu nedenle özellikleri bozulmustur. Bazi âdetler degisiklige ugramistir- Çelebiler ile Babagân arasindaki mücadeleden sonra evlenmemek âdet haline getirilmeye çalisilmistir. Daha önceleri serbet içilirken, sonralari bunun yerini sarap ve içki içme âdeti almistir. Allah'in yasakladigi bazi haramlar mübah sayilmaya baslanmistir. Namaz kaldirilmis, yerine niyaz ikame edilmistir.

Bektasî tekkeleri genellikle dag eteklerinde, issiz, sakin yerlerde kurulmustur.

Bektasî edebiyati halk siirinden yararlanmis, genellikte halk siirindeki vezin, kafiye vb. özelliklere sadik kalinmistir.

Bektasî tekkelerinde ve dergahlarinda icra edilen musîki genelde halk musîkisine çok yakindir. Bektasîlik zengin bir tekke musîkisine sahiptir



Son düzenleyen asla_asla_deme; 13 Ağustos 2012 15:38 Sebep: Revize Edildi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anadolu'da Hurifilik
Bektaşiliğin Doğuşu

Sponsorlu Bağlantılar
Orta Asya’dan başlamak üzere gelişimini anlattığımız heterodoks İslam anlayışının, Rum abdallarının “pir” kabul ettikleri Türkmen şeyhi Hacı Bektaş-ı Veli’ye nisbetle, nasıl Bektaşilik adını aldığına ve bütün heterodoks grupların nasıl Bektaşilik şemsiyesi altında toplandığına değinmiştik. Burada ise hurufilik ve etkileri üzerinde duracağız.
Hurufilik, Esterabadlı Fazlullah (Ölm. 1393) tarafından İran (Horasan)’da kurulmuştu. Kurucusu Fazlullah’ın katledilmesi sonrası Hurufilik, Fazlullah’ın baş halifesi Nesimi ve diğer halifelerin çabalarıyla Irak, Azerbaycan ve Anadolu’da yayıldı. Bu halifelerden Ali-ül-Ala Fazlullah’ın ölümü sonrası Anadolu’ya geçerek Bektaşi dervişleri arasına girdi. Bazı kaynaklara göre, Ali-ûl-Ala Hacı Bektaş tekkesinde bulunuyor, Bektaşilere Hurufiliği telkin ediyordu. Hurufilik XV.yüzyılda Osmanlı sarayına kadar sızmış hatta Fatih Sultan Mehmed’i bile etkilemişti. Ancak ulemanın şiddetli tepkisi sonucu genç şehzadeye hurufi fikirleri aşılayan kişi yakılarak öldürüldü. Bundan sonra Osmanlı Devleti hurufiliğin kökünü kazımaya, Kanuni Sultan Süleyman zamanında da devam etti. Bu durum, hurufilerin bektaşilerin arasına sızmalarıyla, fikirlerini bektaşilik perdesi altında yaymaya çalışmalarıyla sonuçlanmış, propagandalarını ancak bu yolla sürdürebilmişlerdir. Hurufilik esas olarak harflerden dinsel anlamlar çıkarmaya dayanır. Hurufilik’te varlığın özü sesten oluşur ve Tanrı harfler aracılığıyla insanda tecelli eder. İnsan, tanrısallaştırılır. Hurufiliğin temeli, Tanrı’nın insanda tecelli ettiği düşüncesine dayanır. Hurufiliğin Alevi-Bektaşi inancına etkilerini edebiyat alanındaki örneklerde (Örn. Virani Baba’nın şiirlerinde olduğu gibi) açıkça görmek mümkündür. up10
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
21 Eylül 2008       Mesaj #3
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Bektaşilik

Bektaşilik adını 13. yüzyılın ilk yarısında Anadolu'ya gelip yerleştiği sanılan Hacı Bektaş Veli'den alan bir tarikattır. Kurucusu Hacı Bektaş Veli olmakla birlikte tarikatı biçimlen­diren ve tam anlamıyla bir tarikat niteliği kazanmasını sağlayan Balım Sultan'dır. Ana­dolu toprağında doğan bu tarikat sunduğu yeni yaşama tarzıyla, Türkçe'yi en yalın biçi­miyle kullanan, canlı kalmasını ve yaygınlaş­masını sağlayan halk şairleriyle, dini bağnazca benimseyenleri eleştirerek alaya alan fıkrala­rıyla, değişik ve çarpıcı müziğiyle toplum yaşamında kendine özgü bir yer edinmiştir.


Hacı Bektaş Veli, bugün Nevşehir'e bağlı Hacıbektaş ilçesi olan Sulucakarahöyük kö­yüne yerleşerek orada bir tekke kurdu. Önder­leri ve ileri gelenleri öldürülen Babailer'den bir bölümü kaçarak ya da gizlenerek yaşamla­rını sürdürdüler. Bunlar Baba İshak halifele­rinden Hacı Bektaş'ın çevresinde toplandılar. Hacı Bektaş o yıllarda Kalenderi, Haydari, Edhemi, Cami, Şemsi dervişlerini de kendisi­ne bağlayarak Anadolu'da yeni bir dinsel örgütlenmenin temellerini attı. Düşünceleri önce çevre köylerde, daha sonra Anadolu' nun her yerinde ve daha sonraki yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nin genişlemesiyle Balkan-lar'da, Mısır'da yandaş buldu ve hızla yayıldı. Bir tarikat olarak kuruluşu ve yaygınlık ka­zanması Balım Sultan zamanına rastlar. Bek-taşiler, Balım Sultan'ı Hacı Bektaş Veli'den sonra tarikatın kuruluşuna önderlik eden "ikinci pir" olarak kabul ederler.


Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarından başlayarak Yeniçeri Ocağı ile Bektaşiler ara­sında bir yakınlık olmuştur. Bu nedenle yeni­çerilere "Taife-i Bektaşiyan" (Bektaşi bölü­ğü) ya da "Hacı Bektaş Ocağı" da denirdi. Padişah II. Mahmud 1826'da Yeniçeri Ocağı' nı kaldırırken aradaki yakın ilişkiyi düşüne­rek Bektaşilik'i yasakladı. Birçok Bektaşi babası ya öldürüldü ya da sürgüne yollandı. Baskılara karşın varlığını koruyan Bektaşilik, Padişah Abdülaziz döneminde yeniden ser­best bırakıldı. 1925'te tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla varlığı resmen son bulmuş oldu.


Bektaşilik, Ali'ye ve onun soyundan gelen­lere bağlılığıyla Alevilik'e benzer . Ama, Alevilik doğduğu ortama, Arap kültürüne daha çok bağlıdır. Bektaşilik ise, tümüyle Anadolu'nun gelenek ve görenekle­rine bağlı ve kendine özgü yanları olan bir inanç sistemidir.


Bektaşilik'in inanç sistemi "ayin" adı veri­len dinsel törenlerinde en açık biçimde görü­lür. İki büyük ayin vardır: İkrar ayini ve cem ayini. İkrar ayini, Bektaşilik'e girmek isteyen ve adına "muhib" (dost) ya da "talip" (istekli) denen kimseler için düzenlenen törenlerdir. Bektaşi olan herkes bu törenlerden geçer. Talip, kendisine daha önce Bektaşi olmuş birini "rehber" (yol gösterici) olarak seçer. Rehber, talibin dileğini tekkenin önderi olan "baba"ya bildirir ve talibi önerir. Talip, baba­nın görevlendirdiği "musahip"ten (arkadaş) tarikatın yollarını öğrenir, ilk bilgileri alır. Talip abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra, beyaz bir kefene sarılır. Birçoğu Türk­çe olan çeşitli duaların okunduğu ayinden sonra, tekkeye kabul edilir. İkrar (kabul etme) ayini gizli yapılır. Talip, tekkeye girdik­ten sonra daha büyük sorumluluk alarak dervişliğe, babalığa, ve halifeliğe kadar yük­selebilir.

Cem ayini genellikle kış aylarında baba ön­derliğinde düzenlenir. Olgunluk kazanmayı ve gönül zenginliği edinmeyi sağlayan bu tö­renlerde içkinin, müziğin ve semahın önemli bir yeri vardır ve Bektaşi ayinleri bunlarsız düşünülemez. Cem ayini, uygulanış bakımın­dan Alevilik'teki ayinlere benzer. Bu toplan­tılarda saz eşliğinde deyişler (nefesler) söyle­nir, dem çekilir (içki içilir), insanları birliğe çağıran şiirler okunur, semah denen ve belli kuralları, biçimleri olan törensel nitelikteki oyunlar oynanır. Böylesi toplantılarda coşku içinde kendinden geçmek bir ibadet biçimidir. Ayrıca, Abdal Musa, Geyikli Baba gibi, Bek-taşiler'ce benimsenen ve ermiş olduklarına inanılan önderlere ilişkin efsanelerde, onların yırtıcı hayvanlarla konuşup söyleştiği, bir ara­da yaşayamayacak hayvanları bile bir ara­ya getirdiği anlatılır. İşte bu yönleriyle eski Anadolu inançlarını anımsatan Bektaşilik, değişik inanç sistemleriyle Kuran'ı temel ki­tap sayan İslam inançlarını birleştirmiş ve böylece yeni, kendine özgü bir tarikat ortaya çıkmıştır.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
CenneT-ul Meva - avatarı
CenneT-ul Meva
Ziyaretçi
14 Ekim 2010       Mesaj #4
CenneT-ul Meva - avatarı
Ziyaretçi
Bektaşilik

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Bektaşilik, Hacı Bektaş-i Veli'nin adına kurulmuş olan bir Alevi-sufi tarikatıdır. Bu tarikata mensup kişilere (el alarak ya da diğer bir deyişle nasip alarak bu örgütlenmeye katılan kişilere) Bektaşi denir.
Bektaşilik hümanist esaslı bir öğretidir. Öğretinin odağında "insan" vardır. Amacı, İnsan-ı Kamil olarak tanımlanan, olgun, yetkin insana ulaşmaktır. Bu ise bir eğitim sürecini gerekli kılar. Hacı Bektaş'ın Türk dünyasının felsefesine çok büyük katkıları olmuştur. En önemli ve tasavvufu"Eline, beline, diline hakim ol" sözüdür. Hacı Bektaş-ı Veli'nin halen yaygın olarak kullanılan birçok özlü sözü bulunmaktadır. Öncelik yol kurallarındadır. "Hatır kalsın, yol kalmasın" diyerek bunu açıklarlar. kısaca anlatan özlü sözü,
Bektaşilik Tarikatı’nın kuruluşunda geçirdiği süreç, kurucusunun kim veya kimler olduğu, bu süreçte Hacı Bektaş’ın konumunun ne olduğu, tarikatın Piri mi, yoksa kurucusu mu olduğu, Balım Sultan’ın tarikata nasıl bir yapı kazandırdığı yüzyıllar geçmesine karşın hala tartışmalıdır. Öteden beri bu konuda yazanların çoğunluğu, Hacı Bektaş’ın tarikatın kurulma işlemini gerçekleştirmediği ancak, kurulmasına yol açan süreci başlattığı dolayısıyle de onun ardıllarınca kurulan tarikatın da “Piri” olduğu kanısındadırlar. Bektaşiliğin kurumsallaşma sürecinin tamamlanmasının XVI. y. yılda Balım Sultan tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürerler. Jacop, Tschudi, Şemseddin Sami Bey gibi eski yazarlardan tutun, Ahmet Yaşar Ocak, Belkıs Temren gibi günümüz yazarlarına kadar birçok araştırmacı bu görüştedir.
Bektaşiler Ahilik Teşkilatının kurucusu ve 1826′ya kadar Osmanlı devletinin en gözde ordusu Yeniçeri Ocakları’nın manevi liderleriydi. Ahilik Teşkilatı münasebetiyle esnafla iç içe olması ve Padişahın aldığı bazı ekonomik kararlara esnaflarla birlikte tepki göstermesi Yeniçerilerin sonunu hazırlardı. Vahabi ulemanın "Vaka-i Hayriye" diye isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826'da Yeniçeri Ocakları, iç isyanlara ve sık sık padişah değişikliğine neden olduğu için, Sultan II. Mahmut tarafindan ortadan kaldırıldı.
Yeniçeriler kaldırılınca Bektaşi dergahları(tekke ve cem evleri) kaldırıldı ve yıkıldı çoğu Cami'ye çevrildi sonra Bektaşi postuna Nakşibendi şeyhleri getirildi zamanla Bektaşi öğretisini öğrenen naksileri bektaşi'liğe geçmişlerdir okadar çok geçmeler devlette başlamıştırki padişah önünü alamamıştır.Osmanlı Devleti döneminde Özellikle Balkan topraklarında Bektaşilikten başka tarikat tutunamamıştır,fakat II. Mahmut dönemiyle birlikte Bekteşilerin dışında Nakşi-Bektaşileri ortaya çıkmıştır,bunlar Bektaşiliğin ritüellerini kaldırmamakla birlikte Sünni ritüeller eklemişlerdir,Örneğin cem ayinine geçilmeden önce secde namazı kılma,Muharrem orucuyla birlikte Ramazan orucuda tutma vs...,Nakşi Bektaşiliği özellikle Bulgaristanda Şii-İran misyonerlerinin kendilerine çok uygun bir ortam bulmalarına sebep olmuştur.[kaynak belirtilmeli]
Günümüz Bektaşileri Atatürk ve ilkelerine bağlılıklarıyla kendilerini tanımlarlar. Dolayısıyle, Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte, yaşam tarzı olarak isteklerinin pek çoğu karşılandığı için artık "tarikat" adıyla anılmaktan gönüllü olarak vaz geçmişler ve işin özünde yatan şekilde, "kendi yol ilkelerine bağlı olduklarını" vurgulamak üzere kendilerini "yol ehli" olarak tanımlamayı tercih etmişlerdir. Yapılanmalarını ise, sembolik olarak korumuşlardır. İlkelerine bağlılıkları, yollarına bağlılıkları demektir. İlkelerinin her biri Cumhuriyet'le ve Atatürk İlkeleriyle uyumludur. Özgür ve düşünen beyinler isterler. Bağnazlıktan uzak, incitici olmadan hicvedebilen, Tanrı'ya sevgiyle yaklaşan bir anlayışı benimseyen felsefelerini uzun bir dönem içinde ince ince işlemişlerdir. Bu felsefenin ürünü olan kadınlı erkekli birçok Bektaşi şairi yetişmiştir ve Türk edebiyatı içinde önemli yerleri vardır.
Hacı Bektaş-ı Veli Dönemi

Bektaşilik Tarikatı'nın kurulmasında etken kişi Hacı Bektaş olmuştur. Hacı Bektaş, Horasan Okulu’ndan aldığı “Dört Kapı” anlayışına, her kapıya “onar makam” ekleyerek “Dört Kapı Kırk Makam”'dan oluşan tarikatın altyapısını kurar. Buna, “Bektaşi Seyri Sülûğu” da denir. Kaygusuz Abdal, Bektaşi erkannamesi üzerinde düzenlemeler yapar. Bektaşiliğin ilk erkannamesini yazan o olur. Böylece Bektaşi Tarikatı’nın ilk “tüzük yapıcısı” Kaygusuz Abdal’dır. Balım Sultan’sa bu erkannameyi sonradan geliştirmiştir ve kurumlaştırmıştır. Hacı Bektaş’tan sonra tarikatın başına Abdal Musa geçmiştir. Bektaşilik; Batınilik, Hurufilik, Ahilik, Kalenderilik, Haydarilik, Melamilik gibi akımlardan etkilenmiş, hatta bazılarını kendi içinde harmanlayarak şekillenmiştir.
Hacı Bektaş dağınık Alevi ve Alevilik türevi akımları ve toplulukları içine almış, yeniden kalıba dökmüş, Aleviliği yeniden derneştirmiş ve Alevi- Bektaşiliğin yolunu çizmiştir. Bunu da doğallıkla kurduğu tarikatıyla yapmıştır. Çevresine bir takım görevliler almış, bunların bir bölümünü kimi yerlere görevlendirerek göndermiş, oralarda “aydınlatma/irşat” çalışmaları yaptırmış, Anadolu’daki diğer Alevi ocakları ile ilişki kurarak kendine bağlamış ve onları yönlendirmiştir. Bu nedenlerle Hacı Bektaş, Alevi-Bektaşi toplumunun gözünde yolun-yolağın “piri”dir, tarikatın kurucusudur.Anadolu'ya gelmeden Hac'a gittiği söylenir.Hoca Ahmet Yesevi'nin müritlerinden olan Hacı Bektaş Anadolu'nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük bir rol oynamıştır.Kendileri denildiği gibi farklı bir din getirmemiş aksine İslam'ın daha iyi tanınmasına vesile olmuştur.Öyleki Rumeli'nin tamamı bu mezhepte Sünniliği tarikatta Bektaşiliği benimsemiştir.Her ne kadar bugün Bektaşilik bir takım grup tarafından kötü gösterilmeye çalışılsada Bektaşilik İslam'ın esaslarına uyan tasavvufta insanı odak noktası alan bir tarikattır.
Balım Sultan Alevilere göre ikinci pir (piri sani)’dir. Alevilik-Bektaşilik araştırmacısı İngiliz J. K. Birge bu süreci Alevi toplumunun yorumuna göre yapar. Ona göre; “XIII. yüzyıldan başlayarak Küçük Asya’dan ismen ait oldukları çeşitli dinlerden karışmış öğeler içeren bir tür halk dini gelişti. Hacı Bektaş’ın, harekete yardımcı olan gezginci ruhani önderlerden biri olarak giderek artan bir biçimde üstünlüğü tanındı, yalnızca Kırşehir yakınındaki köy adını ondan almakla kalmadı, fakat tüm Küçük Asya’da sayısız köyde onun adı pir olarak ünlendi. Balım Sultan’la kent içi ve yakınlarındaki tekkelerde daha yetkinleştirilmiş bir ritüel ve örgütlenme başladı. Bu örgütlenme, belirli ölçülerde çok benzer inanç ve uygulamaları sürdüren, fakat Bektaşiliğin düzenlenmiş sisteminin dışında kalan köy gruplarından farklılaştı ve daha biçimsel olarak örgütlenmiş Bektaşi Tarikatı haline geldi”.
Balım Sultan Dönemi

Balım Sultan’a kadar Bektaşilik, genellikle kırsal kesimlerde ve köylük yörelerde tutunmuş, Alevi-Türkmen içerisinde benimsenme olanağı bulmuştur. Özellikle Aleviliğin bir türevi ve Aleviliği yeniden biçimleyen, derneştiren, onları eğiterek disipline eden bir eğilim olarak kendini ortaya korken, Balım Sultan’la kentsel kesimlere ve Osmanlı aydınları arasına da girmiştir. Böylece Bektaşilik tarihinde yeni bir dönem başlar ve Bektaşiler; “Köy Bektaşisi”, “Kent Bektaşisi” olarak farklılaşırlar. Kent Bektaşiliğine “Nazenin Tarikatı” veya “Babagan Kolu (Babalar Kolu)” da denir.
Balım Sultan, Bektaşi Erkannamesini düzenlemiş ve bu örgütlenmeye katılmanın koşullarını oluşturmuştur. Aynı zamanda, On iki İmam anlayışını yola kazandırır. Bu, O’nun yaptığı yeniliklerin başındadır. On iki İmam törenleri, on iki çerağ, on iki post, palhenk, evlenmemiş (mücerred) babalık kuralı, şerbet yerine şarap, ibahiyecilik, üçleme (teslis) , Hurufilik etkisi O’nunla tarikata girer.
On iki imam inancı Alevi-Şiilik’te başından beri olmasına karşın, Bektaşilik Tarikatı’nın temel töreleri arasına Balım Sultan’la girer. Tarikatın “temel direği” olur. Her bağlının, müridin temel inanışları içerisinde yer alan bir ilke olur.Bu temel ilke Alevi-Bektaşi edebiyatının temel çeşnisi ve zenginliği olacaktır. Hemen hemen tüm Alevi-Bektaşi ozanları On iki imam çeşnisini şiirlerinde malzeme olarak kullanacaklardır. Alevi- Bektaşi edebiyatı bu zenginlik üzerine kurulmuştur dersek, doğruyu söylemiş oluruz.
On iki imam anlayışına paralel olarak yaşam “on iki” rakamı üzerine sistemleştirilmiştir. On iki sayısı eski Türk törelerinde de mevcuttur. Özellikle Şamanist dönemde Şamanların tacı da 12 ayrı hayvanın postundan yapılan parçalarla yapılmaktaydı. Bu da Zodyak çemberini simgelemekteydi. Yani, Kainatı başına Tac etmekteydi.. Bu inanış ile 12 İmam inanışı harmanlanarak Bektaşi kültüründe 12 terkli tac kullanımı ve 12 imam inancının yansımaları görülmektedir. Cemlerde simgesel olarak on iki çerağ yakılır. Kemer üzerine On iki İmamı simgeleyen on iki köşeli “palheng taşı” denilen taş takılır. Bu dervişlerin gönüllerini Tanrı’ya bağlayan bir simge olarak algılanır. “Eline, diline, beline sahip olmayı” gerektirir. Bektaşi tacı on iki dilimlidir. Tekkelerin meydan yerleri, tekke üstündeki baca ve kubbeler hep on iki dilimli olur. Bektaşi tekkelerinde pire hizmet görevlerinin her biri bir post ile simgeleştirilir ve temsil edilir. Bu anlayışı Balım Sultan “on iki post” biçiminde biçimleyerek tarikatın töreleri arasına kazandırmıştır. Postlardan herbiri, Bektaşiliğin en büyük adlarından birine bağlanarak anılmış ve böylece o kişiler ölümsüzleştirilmiştir. On iki İmam “sırrı” olan “On iki Post” şunlardır:
  1. Baba Postu: Horasan postu (Hacı Bektaş Veli)
  2. Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan postu
  3. Ekmekçi Postu: Balım Sultan postu
  4. Nakib Postu: Kaygusuz Sultan Abdal postu
  5. Atacı Postu: Kanber Ali postu
  6. Meydancı Postu: Sarı İsmail postu
  7. Türbedar postu: Kara Donlu Can Baba postu
  8. Kilerci Postu: Hacım Sultan postu
  9. Kahveci Postu: Şah Şazeli postu
  10. Kurbancı Postu: İbrahim postu
  11. Ayakçı Postu: Abdal Musa postu
  12. Mihmanevi Postu: Hızır peygamber postu
Bektaşi Tarikatın Yeniçeri ve Ahi Ocaklarının kapatılması

Osmanlı padişahlarının haksız uygulamalarına yakın temas içerisinde olduğu Ahi ve Bektaşi teşkilatıyla birlikte karşı duran Yeniçeriler Padişahlar için ayakbağı olmaya başlamışlardı. Padişah Yeniçerilerin maaşlarını yüksek enflasyona rağmen aylarca ödemiyor, savaşta sakat kalan Yeniçerilere hiç bir sosyal yardımda bulunmuyordu[kaynak belirtilmeli]. 17 yıldır bu ocağı kaldırmayı ve iç pazarı İngiliz mallarına açmayı tasarlayan ve Yeniçeri içerisinden bazı Ağaları satın alan II. Mahmut, 25 Mayıs 1825'te bu fikrini uygulamaya koydu. Eşkinci ocağı adı verilen yeni bir askeri sınıf kurulduğunu resmen açıkladı. Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu, 11 Haziran 1826'da eğitime başladı.
Bundan 3 gün sonra Padişah ve Vahabi etkisindeki Ulema destekli bazı Bölükler Yıldırım baskınlarla birlikte Yeniçeri ,Bektaşi ve Ahi Ocaklarını topa tuttu. Padişah Sancak-ı Şerif'i çıkararak halkı yeniçerilere karşı savaşmaya çağırdı. Yeniçeri ve Ahi Ocakları dışındaki bazı tarikatlar, padişaha sadakatlerini bildirdiler. Aksaray ve Etmeydanı'ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutuldu. 6.000'den fazla yeniçeri öldürüldü. 20.000 civarında kaçamayan da tutuklandı. Bu arada Bektaşi dergahları kapatılarak yakalanan müridler kılıçtan geçirildi. Hızını alamayan II. Mahmut, Bektaşi mezarlarının başlarındaki kavukları da kırdırttı. Bugünkü, başsız mezar taşlarının büyük bir kısmı o dönemden kalmadır.
16 Haziran 1826'da tarihe karışan Yeniçeri Ocağı'nın yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir ocak kuruldu.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Mayıs 2011       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
(?- 1516, ?), Bektaşîlerin, Hacı Bektaş Veli'den sonra ikinci piri. Hızır Balı adıyla da anılır. Hacı Bektaş Veli'nin evlât edindiği Kadıncık Ana'nın torunlarındandır. Dimetoka'da bir tekkenin şeyhiyken, 1501'de II. Bayezit, onu Kırşehir'deki Hacı Bektaş tekkesinin başına getirdi. Balım Sultan, Bektaşî tarikatında önemli değişiklikler yapmıştır.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

23 Aralık 2016 / kompetankedi Müslümanlık/İslamiyet
24 Şubat 2012 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
19 Temmuz 2012 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
6 Haziran 2013 / Bachata Müslümanlık/İslamiyet
18 Ağustos 2013 / Efulim Müslümanlık/İslamiyet