Arama

Ramazan ve Oruç - Sayfa 3

Güncelleme: 7 Mayıs 2018 Gösterim: 54.795 Cevap: 83
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Nisan 2006       Mesaj #21
arwen - avatarı
Ziyaretçi
ORUCUN FAZİLETLERİ
<Kadir Gecesi'nin önemi
Sponsorlu Bağlantılar

* Kur'an-ı Kerim bu gecede inmeye başlamıştır.

* Bu gecedeki ibadet, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha faziletlidir.

* Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler Allah'ın ezeli kaza ve takdiri ile ilgili meleklere bu gece bildirilir.

* Bu gecede yeryüzüne Cebrail ve çok sayıda melek iner.

* Bu gece tanyerinin ağarmasına kadar esenliktir, her türlü kötülükten uzaktır. Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mümine selam verirler.

Diyabet hastalarının Ramazan ayında oruç tutmaları gerekir mi?Allah Teala hastalara oruç tutmama ruhsatı vermiştir. Bakara suresinin ilgili ayetleri şöyledir
184. Orucu sayılı günlerde tutun. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun.
185. Ramazan öyle bir ayıdır ki Kuran o zaman indirilmiştir. O insanlara yol gösterir. Onda doğru yolun açık belgeleri vardır, iyiyi kötüden ayırır. Sizden kim bu aya erişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık onu ululamanız için meşru kılmıştır; ola ki şükredersiniz

Niyet ederek oruca başladıktan sonra hastalanan kişiler de oruçlarını bozabilirler.
Hastalar iyileşirlerse oruçlarını kaza ederler. iyileşmezlerse yapacakları bir şey yoktur.
Diş yıkamak orucu bozar mı bozmaz mı ?Dişleri yıkamak orucu bozmaz.
a) Diş macunu ile dişler yıkanır, su veya diş macunu boğaza kaçarsa oruç bozulur.
b) Dişler kanar ve tükürüğün rengini kırmızıya çevirecek miktarda kan boğazdan içeriye giderse oruç gene bozulur.

Dil altına konan ilaç orucu bozar mı?
Bazı kalp rahatsızlıklarında dil altına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dil altı kullanmak orucu bozmaz. (5)Diş fırçalamak orucu bozar mı?
Diş fırçalamakla oruç bozulmaz. Bununla birlikte, diş macunun, misvak parçalarının veya suyun boğaza kaçması halinde oruç bozulur. Orucun bozulma ihtimali dikkate alınarak, dişlerin imsakten önce ve iftardan sonra fırçalanması uygun olur. (5)
Diş Tedavisi Oruçlu Yaptırılabilinir mi?
Oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak dişlerini tedavi ettirmesi veya çektirmesi orucu bozmaz. Ancak tedavi esnasında, kan veya tedavide kullanılan maddelerden herhangi bir şeyin yutulması orucu bozar. (5)
Dudaktaki ruj orucu bozar mı?
Dudaktaki boyanın sökülüp yutulması halinde orucu bozacağı kesindir. Böyle bir yutma söz konusu olmazsa ister ruj, isterse başka boya olsun orucu bozmaz. (3)


Sakız Çiğnemek Orucu Bozar mı?

Oruçlu bir kimsenin evvelce çiğnenmiş olan sakızı çiğnemesi mekruh olup, yeni alınmış bir sakızı çiğnemesi ise asla caiz değildir. Hele içinde tat ve koku bulunan çikletleri çiğnemek ise oruç için tehlikelidir. (4)

Günümüzde üretilen sakızlarda, ağızda çözülen katkı maddeleri bulunduğundan, ne kadar itina edilirse edilsin bunların yutulmasından kaçınılması mümkün değildir. Bu sebeple bu tür sakız çiğnemek orucu bozar. Ancak kenger sakızı gibi katkısı bulunmayan sakızlarla daha önce çiğnenmiş olup içinde hiç katkı maddesi kalmamış olan ve çiğnendiğinde hiçbir eksikliğe uğramayan sakızların çiğnenmesi orucu bozmaz. Bununla birlikte, oruçlu iken bu tür sakızları çiğnemek mekruhtur. (5)
Sevişmek orucu bozar mı?
Oruçlu eşlerin çıplak durumda birbirine sarılmaları, kendilerinden emin olsunlar, olmasınlar mekruhtur. Birbirlerinin dudaklarını öpmeleri, emmeleri mekruhtur. Eğer bu sevişme esnasında erkekten meni, kadından da yaşlık gelirse ikisinin de orucu bozulur, kaza gerekir. (1)
Sprey orucu bozar mı?
Nefes almakta zorluk çeken astımlının boğazına pompaladığı hava orucu bozmaz. "Çünkü bu bir hayati ihtiyaçtır. Üstelik yutulan hava zerrecikleri içeriye gittiği doğru olsa bile akciğerden ileriye geçmediği, mideye ulaşmadığı, gıda ve susuzluk ihtiyacını karşılamadığı ileri sürülmektedir. Bu sebeple de orucu bozmamaktadır." (3)
Üç Aylarda Oruç
Halk arasında Recep, Şaban ve Ramazan aylarına üç aylar denilmektedir. Peygamberimiz peşpeşe bu ayları hiçbir zaman oruç tutmamış, bu şekliyle de ümmetine tavsiye etmemiştir. Hatta ramazan ayının dışında hiçbir ayı baştan sona oruçlu geçirmemiştir.
Uçakla seyahat eden oruçlu şahıs iftarını nasıl yapar? Seyahate çıkan kişilerin, imsak ve iftarları bulundukları yere göre yapmaları gerekir. Uçakla seyahat eden oruçlu kişiler de, uçuş esnasında uçağın üzerinde bulunduğu yere göre imsak ve iftar yapmalıdırlar. Ancak çok hızlı uçaklarla kıtalararası yolculuk yapılması durumunda, imsak ile iftar arasında süre, anormal ölçüde kısa veya uzun olabilmektedir. Bu durumda, yolculuk yapacak kişi orucunu kazaya bırakabilir. Ancak oruca başlamış ise, imsake başladığı yere göre iftar edebilir. (5)
Yıkanmak, Denize Girmek Orucu Bozar mı?
Ağızdan ve burundan dimağa veya mideye su kaçırmamak şartıyla, yıkanmak orucu bozmaz. Yalnız İmam-ı Azam serinlemek için suya girmeyi veya yaş elbiseye sarılmayı mekruh saymıştır. Ebu Yusuf'a göre değildir. Allah Resulü oruçlu iken hararetini gidermek için başına su dökmüştür. Ancak denize veya nehre girip de uzun müddet yüzülecek olursa çok büyük bir ihtimalle mideye veya dimağa su kaçar. Böylecede oruç bozulur.

ORUÇLUNUN YAPMASI MUBAH OLAN İŞLER
1-Oruç tutan cünub olarak sabahlayabilir :
Aişe ve Ummu Seleme (r.anhma) şöyle derler:
( Peygamber (s.a.s.) ramazanda ihtilamsız olarak cünub olduğu halde fecir girerdi, böyle iken gusül abdesti alarak oruç tutardı.)
2-Oruç tutan misvak kullanabilir :
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:
( Eğer ümmetime zorluk vermeyeceğimi bilseydim, her namaz ile birlikte misvağı onlara emrederdim )
Allâh Resûlü (s.a.s.) hadiste oruçlu ile oruçsuz olanın arasını ayırmamıştır. Bu da her abdest ve namaz esnasında oruçlu ve oruç tutmayanın misvak kullanabileceğine delildir.
3-Mazmaza ve İstinşâk :
Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde mazmaza ve istinşâk yapardı. Ancak oruç tutanın bunu şiddetlice yapmasını yasaklamıştır. Hadiste:
( ... İstinşağı şiddetlice yap, ancak oruçlu olursan başkadır. )
4-Oruçlunun hanımıyla oynaşıp öpebileceği :
Aişe (r.anha)’nın şöyle dediği sabit olmuştur:
( Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde öperdi, oruçlu olduğu halde oynaşırdı, ancak o içinizden nefsine en fazla sahib olanıydı. )
Bu durum genç için mekruh olup, ihtiyar için serbest görülmüştür.
Abdullâh b. Amr b. el-Âs şöyle rivâyet etmiştir:
( Nebî (s.a.s.) yanında iken bir genç gelir ve şöyle der: «Ey Allâh’ın Resûlü ! Oruçlu olduğum halde öpebilirmiyim ? » O da «hayır » der. İhtiyar bir adam gelir, ve şöyle der: «Oruçlu olduğum halde öpebilirmiyim? » O da «evet » deyince, birbirimize bakmaya başladık. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurdu: «Gerçekten ihtiyar nefsine sahibtir ».)
5-Kan tahlili ve gıdalanma kasdı (serum gibi) olmaksızın iğne vurulabileceği.
6-Hacamat:
Hacamat önceden orucu bozanlar cümlesindendi, sonra hükmü kaldırıldı. Nebî (s.a.s.) den oruçlu olduğu halde hacamat yaptırdığı sabit olmuştur. İbn Abbâs (r.a) şöyle der:
( Nebî (s.a.s.) oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır )
7-Yemeğin tadına bakmak:
İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: ( Oruçlu olduğu halde sirkenin, veya boğazına girmemesi şartıyla başka bir şeyin tadına bakılmasında bir beis yoktur )
8-Göze giren sürme ve damla gibi benzeri şeyler.
9-Soğuk suyun başa dökülmesi ve yıkanmak:
Peygamber (s.a.s.) oruçlu olduğu halde sıcaktan ve susuzluktan dolayı başına su serperdi.
Son düzenleyen GusinapsE; 19 Temmuz 2006 21:55
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Nisan 2006       Mesaj #22
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ramazan-i Serif ve Oruç

Oruç ayi olan Ramazan-i Serîf, feyizli bir hayatin yasandigi mübârek bir mükâfât ayidir. Nâil oldugumuz sayisiz nîmetlerin kadrini hatirlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanin sirrina, Hakk Teâlâ’nin emir buyurdugu oruç nîmeti ile kavusulur.
Sponsorlu Bağlantılar
Oruç, fazîleti ve aslî gâyesi dâimî bir ibâdet suûru içinde nefs engeliyle mücâdele etmek ve nefsi baski altinda tutarak te’sîrini asgarîye indirebilmektir.
Oruç, hayat mücâdelesinde zarûrî olan "sabir, irâde, nefsî arzulardan uzaklasma" gibi hallerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Yine bu ibâdet, nefsin bitmez tükenmez arzularina karsi insanin seref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandir.
Yine oruç; sahibini, azm ü sebât, kanâat, hâle rizâ, metânet, sabir gibi ahlâkî güzelliklere erdirmenin fazîleti ile beraber mahrûmiyyet ve açlikla nîmetlerin kadrini hatirlatir ve bu vesîle ile yoksullarin hallerini düsündürüp onlara merhamet ve sefkat hisleriyle yüreklerimizi hassaslastirir. Sükrân duygularini canlandirir. Bu vasfiyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kiskançlik gibi kitleyi huzûrsuzluga bogan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir.
Ashâb-i kirâmin oruca karsi çok büyük ragbetleri vardi. Onlar, tahammülü güç sicak günlerde dahî nâfile oruç tumaya gayret ederlerdi. Bir kisminin, günes isiginin yakiciligindan korunacak ölçüde elbiseleri bile yoktu. Elleri ile günes isigindan ve sicaktan korunmaya çalisirlardi. Bütün bunlara ragmen büyük bir mânevî haz ve lezzet içinde nâfile de olsa oruçlarini devam ettirirlerdi.
Sakîk-i Belhî buyurur:
"Ibâdeti lâyikiyla îfâ edebilmek, bir san’attir. Onun kazanç mekâni, halvet; vâsitasi ise açliktir."
O açlik ki, modern tipta bile diyet adiyla sihhatli kalmanin en birinci sartidir. O açlik ki, tahammülü en zor olan bir mahrûmiyyettir. Rivâyet olunur ki, nefis, yaratildigi zaman çesitli iptilâ ve mahrûmiyetlere ragmen Cenâb-i Hakk’a {REF Sen sensin, ben benim..} deme cür’et ve cehâletinde bulundu, ancak ve ancak açlik sebebiyle aczini kabûl etti. Bu sebepledir ki, irâde terbiyesinde açliga katlanabilmek kadar müessir baska bir husûs yoktur. Irâde ise, tabiî ve nefsânî meyillere karsi koyabilmenin temel sartlarindan biridir.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:
"Insanin asil gidâsi Allâh’in nûrudur. Ona asiri ten gidâsi vermek lâyik degildir. Insanin asil gidâsi, ilâhî ask ve ilâhî akildir."
"Insan, asil rûhânî gidâsini unuttugu ve ten gidâsina düstügü için huzûrsuzdur. Doymak bilmez. Ihtirasindan yüzü sararmis, ayaklari titremekte, kalbi telasla çarpmaktadir. Nerede yeryüzü gidâsi, nerede sonsuzlugun gidâsi?!."
"Allâh sehîdler için: {REF Riziklandilar} diye buyurdu. O mânevî gidâ için ne agiz, ne de cesed vardir."
Hazret-i Lokmân, ogluna söyle nasîhat ederdi:
"Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibâdetten geri kalir."
Velîlerden bir zât söyle derdi:
"Çesit çesit yiyeceklerle midesini fesâda ugratan zâhidden Allâh’a siginirim."
Âise -radiyallâhü anhâ-:
"Melekût kapisini açmak için gayret edin!" demisti.
Sordular:
"–Ne ile?"
Mü’minlerin annesi söyle cevap verdi:
"–Açlik ve susuzlukla!"
Sayili günlerden ibaret olan oruç, yine sayili günlerden ibaren olan hayatimiza incelik, derinlik ve zerâfet kazandirir.
Çünkü tokluk, nefsânî arzulari tahrîk ederken; açlik, -çok had safhaya varmadikça- tefekkür ve tehassüs melekesini güçlendirir. Bundan dolayi akil hastalarina ilk tatbîk edilen tedâvî perhizdir.
Bununla beraber oruç, bir ibâdet oldugundan, sirf o gâye ile icrâ edilmelidir. Onun faydalari gâye hâline getirilirse, oruç, ibâdet olmaktan çikar. Yâni oruçlarimizda mide dolgunluklarini önlemek, kilo vermek gibi gâyeler olmamalidir. Böyle oruçlarda rizâ-yi ilâhî düsünülemez.
Bedenî hareketlerin faydasini kasdederek veya gaflet ve kasvet-i kalb ile kilinan namazlar bile bu kabîldendir.
Ibâdetler, yalniz rizâ-yi ilâhiyyeyi tahsîl gâyesi ile yapilir. Bu gâyenin gerçeklesmesi için, kalbin seviye kazanmasi, hamliktan kurtulup kemâle erismesi zarûrîdir.
Ramazan-i Serîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in de tavsiyelerinde yer alan belli basli birtakim husûslara dikkat etmek îcâb eder:
a. Kelime-i sehâdet,
b. Istigfâr ve zikir,
c. Cenneti tahsîl edebilmek için bolca amel-i sâlih,
d. Cehennemden kurtulus için harâmlardan ve kerâhetten sakinmak,
e. Imkânlar nisbetinde çokça hayir ve hasenatta bulunmak, kirik ve mahzûn kalblerin duâsini almak,
f. Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek.
Ve emsâli...
Ramazan-i Serîf, mü’minlere fazîlet ve olgunluk kazandirabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken agiza bir sey girmemege dikkat edildigi gibi agizdan çikan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakinmali ve orucun fazîletini azaltmamalidir.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Oruç, oruçluya yakismayan seylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandir."
Denildi ki:
"(Oruçlu) onu ne ile zedeler?"
Buyurdular:
"Yalan ve giybetle..." (Nesâî; Mu’cemu’l-Evsât)
Çünkü yalan ve giybet sahipleri, gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrûm birakarak oruç tutarlar, ancak yalan ve giybetleri sebebiyle de insan eti yiyerek mânen harâmla iftar etmis sayilirlar. Bu sekilde zâhiren oruçlu olup mânen giybet sebebiyle iftar etmis olanlar hakkinda Süfyân-i Sevrî Hazretleri, takvâ ölçülerine göre:
"Giybet edenin orucu bozulur." demistir.
Hazret-i Mücâhid de, ayni hassâsiyete binâen:
"Giybet ve yalan orucu bozar!" buyurmustur.
Yâni giybet edip yalan söyleyerek oruçlarini mânen sakatlayanlar, orucun asil matlûb olan bir kisim yüksek fazîletinden tamamen mahrûm kalirlar.
Bunun içindir ki, dünyâ gâyeleri ile bulandirilmis, riyâ, gösteris ve gafletle kirlenmis oruçlar ve namazlar hakkkinda Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz söyle buyururlar:
"Nice oruç tutanlar vardir ki, kendisine orucundan kuru bir açliktan baska bir sey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kilanlar olur ki, namazlarindan kendilerine kalan yalniz uykusuzluktur." (Taberânî)
Namazlar, bilhassa gece namazi olan terâvih ve teheccüdler, kalbe huzûr saglamalidir. Bu mübârek ayda namazlara daha da itinâ etmeli, Kur’ân-i Kerîm’i husû ile okumali, zikirle rûhumuzu inceltmeli, zekât ve sadakalar ile de, vicdan huzûruna kavusmaliyiz. Kur’ân-i Kerîm Ramazan ayinda dünyâ semâsina indirildigi için bu mübârek ayda Kur’ân terbiyesine girmeli, o istikâmette ibâdetler degerlendirilmelidir.
Kur’ân-i Kerîm, asil kalble okunur. Gözün vazîfesi, kalbe gözlük olabilmektir.
Ramazan-i Serîf’in diger bir kiymeti de mü’minlere feyz ü bereket dolu bir Kur’ân hayati yasatmasi bakimindan mütâlaa olunmalidir.
Ramazan-i Serîf, oruç ve Kur’ân arasinda ince bir râbita ve derin bir yakinlik vardir. Hayat ve ölüm ögütlerini, Kur’ân-i Kerîm’den baska hangi salâhiyetli kürsüden dinlemek mümkündür?
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"Oruçla Kur’ân, kiyâmet gününde kula sefâat edecektir. Oruç, sabrin yarisidir." buyurmuslardir.
Orucun ecri Cenâb-i Hakk katinda mahfûzdur. Hadîs-i kudsîde buyurulur:
"Âdemoglunun her amel ve hareketi kendisine âiddir. Oruç ise böyle degil! Çünkü o, benim içindir. (Çünkü ben yemem, içmem ve bütün beserî sifatlardan münezzehim.) Dolayisiyla ben, onun mükâfâtini (husûsî bir sekilde) bol bol verecegim."
Bu hadîs-i kudsînin ardindan Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:
"Oruçlunun sevinecegi iki ferâhlik vardir:
1. Iftâr ettigi zaman (Cenâb-i Hakk’in nîmetlerine kavustugu için) sevinir.
2. Rabbine kavustugunda da orucu berekâtiyla nâil oldugu yüksek derece için sevinir." (Buhârî)
Görüldügü üzere Cenâb-i Hakk, oruca olan ragbeti beyânin yaninda ona verecegi mükâfat ve karsiligi, beserin oruca olan ragbetini te’mîn zimninda sakli tutmustur. Tipki bir müsâbakada câzibeyi artirmak için sakli tutulan çok büyük bir mükâfat gibi...
Oruç, nîmetlerin kadrini bildiren, sükrân hisleri uyandiran, yoksullarin, çâresizlerin hâlinden anlama suûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertaraf eden, maddenin esâretinden kurtarip "sabir" denilen en yüksek ahlâkî bir meziyyete eristiren bir ibâdettir.
Ramazan-i Serîf orucu, terâvih namazi, sahur ve seher uyanikligi bakimindan çok mühimdir. Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Allâh -celle celâlühû-, size Ramazan-i Serîf orucunu farz kilmistir. Ben de gece namazini, terâvihi sünnet kildim. Eger bir kimse îmânli bir yürekle ve sevabina ermek emeli ile Ramazan-i Serîf orucunu tutar, terâvih namazini kilarsa, anadan dogdugu gibi günâhlarindan kurtulur."
Hâli ile oruç ve namazin îfâsinin kabûlünde kalbin seviye kazanmasi, yâni "husû" sarttir. Namazlar, sür’atli kilinarak bir hazim vâsitasi olmamalidir.
Ramazan-i Serîf’in hakîkatine erebilmek için o mevsime mahsûs olan gufrân yagmurlarindan istifâde zarûrîdir. Zîrâ tasa veya denize yagan nisan yagmurunun hiçbir fâidesi yoktur. Ancak takvâ nes’esiyle bu sükrân ve gufrân faslinin tadini çikarabiliriz.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Ramazan ayi girdigi zaman cennet kapilari açilir; cehennem kapilari kilitlenir; seytanlar zincire vurulur." (Buhârî, Müslim)
Yâni beserî suçlar ve günâhlar, gerçek oruç tutanlarda en asgarî bir seviyeye iner. Seytanin serri de biter. Ancak nefsin serrine dikkatli olmak gerekir...
Hadîs-i serîfte buyurulur:
"Cennet seneden seneye Ramazan için süslenerek söyle der:
{Allâh’im! Bizim için bu ayda kullarindan bizde kalacak insanlar kil!..}......" (Taberânî)
Yine Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Oruç tutunuz ki, sihhat bulunuz!" (Taberânî)
"Iftari acele ediniz; sahûru geciktiriniz!.."
Oruçlarimizi sakatlayacak ihmâllerden kaçinmak îcâb eder. Öfkeden siddetle uzaklasmalidir.
Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Oruç, sadece yemek, içmek vesaireden kesilmek degildir. Kâmil ve sevabli oruç, ancak faydasiz laftan, bos vakit geçirmekten, kötü söylemekten (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Sâyet biri sana söver, yahut sana karsi câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine: {_F deüphesiz ki ben oruçluyum!} de; sabret!" (Hakim , Beyhakî)
Zîrâ Ramazan-i Serîf’in bir adi da {_F feehru’s-sabir}dir.
Sabir, güzel ahlâkin agirlik merkezidir. Îmânin yarisi, ferah ve seâdetin anahtaridir. Cennet nîmetlerine kavusturan büyük bir nîmettir.
Dîn ve ahlâkda sabir, hosa gitmeyen ve izdirap veren hâdiseler karsisinda muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk’a teslîm olmakdir.
Enbiyâ ve evliyâ, sabirla Allâh’in yardimina nâil oldular. Onlar bizim yüksek örneklerimiz olmalidir.
Sabrin dünyevî tarafi aci, âhiret tarafi çok parlaktir. Sabrin acilarini sîneye çekenler, ebediyyet devleti olan cennete ve Allâh’in rizâsina kavusurlar.
Her hâlukârda Allâh’in emir ve yasaklarindaki nîmet, hikmet ve ilâhî mükâfâtlari düsünmek, sabri kolaylastirir.
Sabrin ilk sarti da, hâdise ile ilk karsilasma zamaninda olmasidir. Tavi geçmis bir sabrin, fazla bir mükâfâti yoktur.
"Sabûr" ism-i serîfinin en güzel tecellî merkezi peygamberler ve evliyâullâhdir. Nitekim onlardan bizlere intikâl eden en güzel ahlâk-i seniyyeden biri olarak varlik ve darlik zamanlarinda sabir, çok mühimdir.
***
Oruçlarimizi Allâh -celle celâlühû- beraberliginde tutmamiz için "sahur, terâvih, zikir, Kur’ân ve duâ" gibi mânevî istinadlardan lezzet almak îcâb eder.
Iftar zamani da, duâlarin kabûl oldugu ince bir vuslat demidir. Bunun içindir ki, bu heyecanli anlarin birlikte yasanmasi da ayrica bir rahmet ve huzûr kaynagidir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar:
"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun ecri gibi -oruçlunun sevabindan hiçbir sey eksilmeden- ecir alir." (Tirmizî)
Bu müjdeyi duyan ashâb-i kirâmin fakîrleri, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e gelerek kendilerinin zenginler gibi oruçluyu doyuracak derecede iftâr yemegi vermeye güçlerinin yetmedigini hüzünle arzettiklerinde de Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:
"Kim bir oruçluyu bir hurma ile iftâr ettirirse veya bir içecek su ile veya tadimlik bir süt ile iftâr ettirirse, Allâh Teâlâ, ona ayni sevabi verir."
***
Nâfile oruçlarda ayri bir hassasiyet vardir. Zîrâ has kullarin amelinin esasi sidktir. Bu da, niyyetin hâlisiyyeti ve nefsin tezkiyesi nisbetindedir.
Bu husûsda gerek nâfile oruç tutmak, gerek oruçsuzluk, gerek oruç tutmayanlarin israri ile nâfile orucu bozmak, gerekse bozmamak seklinde saglam bir niyete bagli olan her amel efdaldir.û Saîd -radiyallâhü anh- anlatir:
"Ben Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi için bir yemek hazirlamistim. Yemegi kendilerine takdîm edince, aralarindan bir kimse çikip {REF Ben oruçluyum!} dedi. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"–Kardesiniz sizi çagirdi ve sizin için hazirlik yapti. Simdi sen {REF oruçluyum} diyorsun. Orucunu boz ve onu bir baska gün kazâ et!» buyurdu." (Tirmizî, Ebû Dâvûd)
Orucu bozmamakla alâkali rivâyet ise söyledir:
"Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi, Bilâl -radiyallâhü anh-’in oruçlu oldugu bir mecliste yediler ve içtiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
{ Biz rizkimizi yiyoruz.. Bilâl’in rizki ise cennettedir.} buyurdular." (Ibn-i Mâce)
Bu hadîs-i serîfler gösteriyor ki, niyet ve kalbin durumuna göre nâfile orucu îcâb ettiginde bozup bozmamak husûsunda her iki davranis da câizdir.
Amellerin degerlendirilmesi Allâh’a âiddir. Ömrün hayirlisi, O’nun yaninda geçen ve O’nun ugrunda harcanandir. Insan, mezara indirilirken fânî hayatin ancak hâtiralari ile gömülecektir. Mezarlar, amel-i sâlihden baska hiçbir seyin giremedigi mekânlardir.
Allâh rizâsina uygun düsmeyen bir hayat, çöllerdeki seraplara benzer. Hakîkatten nasîbsiz hayâlden ibârettir.
Hadîs-i serîfde:
"Mü’min öldügü zaman, namazi bas ucunda, sadakasi saginda, oruç gögsünde bulunur." buyurulmasi, bunun en güzel bir delîlidir.
Allâh’in sonsuz kereminden umulur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in buyruklari sebebiyle bizlerin mübârek Ramazan ayinin biraz daha fazla kiymetini bilmemize, ona daha fazla deger verip daha fazla sevap islememize ve daha az günâha girmemize sebep olur.
Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Eger insanlar, Ramazan-i Serîf’in ne oldugunu lâyikiyla bilselerdi, senenin tamaminin Ramazan olmasini arzu ederlerdi."
Günlerimiz mübârek, Ramazan-i Serîf’imiz makbûl olsun!..
Istikbâl mü’minlerindir...

Kaynak: Gönül Bahçesinden: Osman Nuri TOPBAS
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Nisan 2006       Mesaj #23
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

RAMAZANLARIMIZ


Oruç Tutmanin Fazîletleri


Oruç tutmak Islâm'in temel ibâdetlerinden biridir. “Oruç tutmak” Hazret-i Âdem'den Hazret-i Muhammed'e kadar bütün peygamberler tarafindan ümmetlerine tavsiye edilmistir. Hazret-i Mûsâ da Hazret-i Isâ da oruç tutarlardi. Semâvî dinlerdeki bütün ibâdetlerde oldugu gibi orucun da:
1) maddî,
2) mânevî yönü vardir.

Usûlüne uygun olarak tutuldugu takdirde maddî yönü itibâriyle islâmî oruç, pekçok tibbî incelemelerde de vurgulanmis oldugu gibi:
1) vücûdda 11 ayda biriken toksik maddelerin dogal olarak elenmesini kolaylastirir,
2) bâzi kimselerin dengesiz ve asiri beslenmesi sorununa bir aylik bir nefes aldirir,
3) hayatî fonksiyonlari icrâ eden organlarin dinlenip güçlenmesini saglar,
4) sinir sistemindeki iletisim pertürbasyonlarinin ortadan kalkmasina katkida bulunur ve bu iletisimi regülârize eder,
5) insanda “kuruntu”yu (yâni vehmi) azaltir.

Mânevî yönü bakimindan ise oruç:
1) insanin kendi nefsi üzerine egilip düsünmesine ve bu bakimdan idrâk sâhibi olmasina katkida bulunur,
2) açlik ve yoksulluk çeken hemcinslerinin durumlarinin berrâk bir idrâk ile idrâk edilmesini saglar,
3) bu bakimdan insanin merhamet hislerinin gelismesine ve hangi dinden olursa olsun insanlara sefkat ve müsâmaha ile yaklasmaya zemin hazirlar, 3) nefsin, kisinin hem kendi nezdinde ve hem de baskalarinin nezdinde kinanmasina sebep olabilecek asiri isteklerinin idrâk edilip bunlara gem vurulmasini saglar,
4) Yaratan'in bir emrini yerine getirmenin mutlulugunu bahseder,
5) nefsine gem vuramayanlardan çok farkli oldugunun idrâkinin verdigi mânevî huzurun, ve bu imkâni bahsederek kendisini korumus oldugu için Yaratan'a hamd ve sükür etmenin lezzetini tattirir.

Orucun edebine riâyet etmek ve hakkini vermek yalnizca bir inanç meselesi degil, ayni zamanda bir idrâk ve bir kültür meselesidir de. Elbette ki oruçlu oldugu zaman barut fiçisi kesilen, vara yoga sinirlenen, önüne gelenin kalbini kiran, yâni diline ve eline hâkim olamayan bir kimsenin Yaratan'in indindeki degeri ile oruçlu olmasina ragmen kendisinden ahlâkî ve içtimaî yönden bir eksiklik ya da olumsuzluk zuhur etmeyen yâni yalnizca aç ve susuz kalmak bakimindan degil fakat ahlâkî bakimdan da nefsine hâkim olan kimsenin degeri ayni olamaz.

Oruçlu iken açliga ve susuzluga tahammül etmekle beraber davranislarinda sabir, temkin ve îtidal gösteremeyen bir kimsenin oruç tutmasi dogru degildir. Onun Islâm'in bu kabil hasta kimseler için gösterdigi müsâmahadan yararlanip Seriat'in öngörmekte oldugu oruç kefâreti olarak her gün bir fakîri doyurmasi kendisi için daha hayirlidir.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:16
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #24
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Oruç Fidyesi


Sayılı günlerde... Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha iyi olur. Oruç tutmanız sizin için daha iyidir. Eğer bilmiş olsaydınız!

Tefsirciler, “Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir.” hükmünü açıklamakta aciz kalmışlardır. Ayetteki “onu” ifadesi 183. ayetteki oruç = sıyam ile ilgilendirilmiş, ortaya şöyle bir anlam çıkmıştır: “Hasta veya yolcu olup oruç tutamayanlar, o günler sayısınca başka günlerde kaza orucu tutarlar. Oruç tutabilecek olanlar ise tutmayıp fidye verebilirler.”
Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için 185. ayette geçen “Sizden kim Ramazanı yaşarsa, o ayı oruçlu geçirsin...” hükmünün fidye ile ilgili hükmü neshettiğini söylemişlerdir.

Böyle bir neshi kabul etmek mümkün değildir. Çünkü nesheden ayet, ya önceki ile aynı hükmü ya da daha hafif bir hükmü içerir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Biz bir ayeti nesheder veya unutturursak, yerine ya daha hayırlısını, ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah’ın gücü her şeye yeter.(Bakara 2/106)
Burada oruç tutma yerine fidye verme şeklinde verildiği iddia edilen bir ruhsatın kaldırılmasından söz edilmektedir. Bu daha ağır bir hükümdür. Böyle bir nesih Kur’an’a aykırıdır .
Kimi tefsirciler de ayetin “Onu tutabilenlere..” ifadesini olumsuz saymış ve “Onu tutamayanlara...” şeklinde anlam vermişlerdir. Olumlu cümleyi olumsuza çevirmenin kabul edilemeyeceği açıktır.
Her tefsir ve mealde bu anlamlardan ya birini ye da her ikisini bulmak mümkündür. Ayete başka şekilde anlam veren olmamıştır. Her iki anlamın da hatalı olduğu açıktır.
Bu hata Kur’an’ı, Kur’an ile açıklamama şeklinde yaygınlaşmış temel hatanın yansımalarındandır. Hata, hatayı doğurmaktadır.
Her şeyden önce “Onu tutabilenlere..” ifadesindeki “o” zamiri bir önceki ayette yer alan oruç = sıyâm kelimesini göstermez. Çünkü Arapça’da zamir en yakınını gösterir. Uzağı göstermesi için karine gerekir. Burada zamire en yakın kavram “diğer günlerde oruç tutma” yani orucu kaza etme kavramıdır. Hasta ve yolcunun oruç tutması güç olacağı için Allah onlara oruç tutmama ruhsatı vermiştir. Bunlardan, tutamadığı oruçları tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir.
“O” zamirinin uzağı göstermesi için karine olmadığı gibi önemli bir engel de vardır. O engel, “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286) ayeti ile onu destekleyen çok sayıda ayettir. Oruç, zaten gücü yetenlere farzdır. “Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye gerekir.” hükmü ile birinci ayet arasında ilişki kurulursa orucun sadece, ona gücü yetmeyen hasta ve yolcu gibilere farz kılındığı anlamı çıkar ki, bunu kabul etmek mümkün olmaz.
Ayeti yanlış yorumlamanın ikinci sebebi, Kur’an’ın fidyeye yüklediği anlama bakılmamasıdır. Allah Teâlâ bunu şu ayette açıklar:
“Hac ve umreyi Allah için eksiksiz yapın. Engellenecek olursanız, kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Hasta olan veya başında rahatsızlık bulunan biriniz, tıraş olursa, fidye olarak oruç, sadaka veya kurban gerekir.” (Bakara 2/196)

Hac veya umre için ihrama girmiş kişinin saçını tıraş etmesi yasaktır. Bu ayet, hasta veya başında rahatsızlığı olanın tıraş olmasına izin verir. Başını tıraş edenin, tıraş etmeden hac veya umresini tamamlayana göre eksikliği olacağı açıktır. Ayet o eksikliğin fidye ile tamamlanmasını emretmiştir. Oruçta da durum aynıdır. Hasta ve yoluculuk halinde olana da oruç tutmama kolaylığı getirilmiştir. Ama ayetin sonunda orucu Ramazanda tutmanın daha iyi olacağı bildirilmiştir. Özrü sebebiyle onu başka zamanda tutanın hayrında bir eksiklik olacağı açıktır. Bu eksikliğin fidye ile tamamlanması emredilmiştir. Bu, aynı zamanda, özrü sebebiyle, saçı tıraş etmenin veya orucu kazaya bırakmanın önünde bir engel teşkil eder.
Yukarıdaki âyet şöyle açıklanabilir: “Sizden kim hasta veya yolculukta olur da oruç tutmazsa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. O orucu tutabilirse bir yoksulu doyuracak fidye de versin.”
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:16
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #25
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Alimler demişl erdir ki: oruç ve açlıkda on güzel haslet vardır:
l. Açlıkta kalb safası, gönlün hakka inkıyadı, göz keskinliği vardır.
Tokluk ise aptallık ve tenbellik verir, basireti kör eder. Dimağda buharı fazlalaşdırır, bu sebeble kalbde bir ağırlık olur. Söylenen fikirlere intikal ve intibak edemez, esrarı anlayamaz.
2. Açlıkta rikkat-i kalb olur. Kalb safası da insanı münacatın lezzetini idrak etmeye hazırlar, zikrinin ve sair ibadetlerinin te'sirini görür.
3. Kalbde züll ü inkisar olur, şımarıklık gider. Cenab-ı Hakk da hadîsi kudside: "Ben, benim rızam için kalbi münkesir olanlarla beraberim", buyurmuştur. Lüzumsuz ferah ve tuğyanın başlangıcı olan, aynı zamanda büyük mahrumiyetlerin sebebi olan iftihar ve böbürlenme duygusu gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiç bir şeyle kırılmaz.
4. İnsan açlıkda belaları unutmaz, zararlara ve afetlere duçar olanları unutmaz. Tok olan açları unutur, aç olanlar ise açlığın ve belaların elemlerini bilirler. Elemli fakirleri ve zayıfları unutmazlar.
5. Açlık bütün ma'siyet arzularını kırar, devamlı kötülüğü emreden nefsin (nefs-i emmarenin) üzerine basar.
6. Açlık, insana betaet ve hamakat veren fazla uykuyu defeder. Çok yiyen ise çok içer, çok içen çok uyur, çok uyuyanın gafleti artar. Kimin gafleti artarsa hüsrana uğrar ve nedameti artar.
Bu sebeble meşayih-i kiram müridi ere: "Çok yemeyiniz, çok içmeyiniz, bu sebeble çok uyursunuz ve hüsrana uğrarsınız" diye buyurmuşlardır.
7. Açlıkta ibadete devam kolaylaşır. Toklukta ise ibadet zorlaşır, ibadete devam ise daha güçleşir.
8. Açlıkta bedenler ve uzuvlar sıhhatli olur, hastalıklar def olur. Çünkü umumiyetle hastalıkların sebebi çok yemek, çok içmek, çok uyumak, kan fazlalığıdır. Hastalık ibadetlere mani olur, kalbi huzursuz eder, ibadet şevkini kırar.
9. Gayet sade bir hayat sürer, sıkıntısı olmaz. Az yemeği itiyad edinen az mala kanaat eder. Bu sebeble Rasûlullah -sallallalahü aleyhi ve sellem-: "İktisada riayet eden fakra duçar olmaz." yani maîşetinde orta yolu tutan fakir olmaz buyurmuşlardır.
10. Açlıkta sadakasını gönül huzuru ile verebilir, yemeğinin fazlasını yetimlere, miskinlere dağıtır, kıyamette de sadakası altında gölgelenir.

TAKVA İÇİN ORUÇ

Cenabı Hakk Azze ve Celle ayeti kerimede: "Orucun farzıyyeti sizin ittikanız için" buyurmuştur. Çünkü oruç insanın kuvvei şehvaniyyesini kırdığı gibi nefsin heva ve hevesini kırarak bütün azalan günahdan, isyandan ictinab ile zühd ü takvaya sebeb olacağı beyan buyurulmuştur. Çünkü insanların dünyevî mesaisi iki şeye münhasırdır: Biri tatlı tatlı yiyip içmek arzusudur. Diğeri de kuvve-i şehvaniyyedir. Bu iki arzu da ancak oruç ile men'edilmiş olduğu gibi tasfiye-i cesed ve bazı emraz-ı kalbiyyenin tathirine de oruç vesile olur. Ve tıbben de midenin tashîhine vesile olduğu malum, bir hakikattir.
Muhammed bin el-Haris -radıyallahu ahn- der ki: Beş zümreye beş şeyi sordum, hepsi de aynı cevabı verdiler:
1. Tabiblere devaların en şifalısını sual ettim: "Açlıktır ve az yemekdir," dediler.
2. Hikmet ehillerine: "Allah'a ibadete en fazla yardımcı olan nedir?" diye sual ettim. "Açlıktır ve az yemektir" dediler.
3. Zahidlere, "Zühde en fazla kuvvet kazandıran nedir?" diye sual ettim. "Açlıktır ve az yemektir" dediler.
4. Alimlere, "İlim hıfzında en fazla yardımcı şey nedir?" diye sual ettim, "Açlıktır ve az yemektir" dediler.
5. Sultanlara, "Her vakit dikkatli bulunmanın çaresi ve en güzel, en lezzetli taam nedir?" diye sual ettim, "Açlıktır ve az yemektir" dediler.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #26
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Arapçada “Savm” diye ifade edilen orucun kelime anlamı her hangi bir şeyden kendini tutmak demektir. Islamdaki anlamı müslüman olan birisinin Allah’a yaklaşmak niyetiyle, fecr-i sadıktan ( imsaktan) güneşin batmasına kadarki zaman süresince yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden kendini alıkoymasıdır. Ramazanda oruç ibadeti muhkem farzlardandır. Inkar eden kafir olur, tutmayan ise fasık olur.

Ramazan orucunun farz olduğu kitap, sünnet ve icma'ı ümmetle sabittir. Yani oruç tutmayı Allah (c.c) emretmiştir. Bu emir Kur'an-ı Kerimde açık bir şekilde vardır. Peygamber (s.a.v) hadisleriyle Ramazanın farz olduğunu haber vermiştir. Bir kısmına aşağıda yervereceğimiz bu hadisler bütün hadis ve fıkıh kaynaklarında vardır. Ayrıca, Peygamber (s.a.v) den günümüze kadar gelmiş geçmiş bütün islam alimleri ve bütün mezhep imamları Ramazan ayın-da, şartları tutan herkesin oruç tut-masının farz olduğu görüşünde ittifak etmişlerdir.

Bundan dolayıdır ki bütün islam alimleri, Ramazan ayında oruç tutmanın farz olduğunu inkar edenin islam dininden çıktığını söylemişlerdir. Yani bir insan, oruç diye bir ibadet yoktur dese veya oruç ibadeti vardır ama Ramazan ayında değil de Recep ayındadır, Şaban ayındadır, Muharrem ayındadır, Aşure günündedir gibi saptırmalarla orucun zamanının Ramazan-dan başka aylarda olduğunu iddia etse veya orucu hayvansal gıda almamak şeklinde yorumluyarak bir nevi perhizden ibaret olduğunu söylese islam inançlarına göre kafir sayılır. Çünkü orucun nezaman, nekadar ve nasıl tutulacağı hem Kur'an-ı Kerimle hem Hadislerle hemde islam ümmetinin icma'ı ile (ittifak ile) sabittir.

Konunun ayrıntılarına geçmeden önce oruçla ilgili bir kaç noktaya, okuyucularımızın dikkatini çekmek istiyoruz.

Ramazan orucu, Resulullah (s.a.v)'ın hicretinden bir sene sonra yani hicretin 2. Senesinin Şaban ayında ve zekattan sonra farz kılınmıştır. Ancak Ramazan orucu farz kılınmadan önce hem Mekke toplumunda hemde Medine toplumunda orucun varolduğunu görüyoruz.

Hz. Aişe (r.anha) den dediki: “cahiliye döneminde Kureyş halkı Aşure gününde oruç tutarlardı. Resulullah (s.a.v) da o günde oruç tutardı. Resulullah (s.av) Medineye geldiğinde hem kendisi aşure günü oruç tuttu hemde başkalarına, o günde oruç tutmalarını emretti. Ramazan orucu ile ilgili ayetler nazil olunca, Ramazan orucu farz oldu, aşure orucu ise terk edildi. Artık isteyen aşure orucunu tuttu isten tutmadı.”(1)

Ramazan orucu farz olmadan öncede oruç tutulduğuna dair sahih hadis kaynaklarında onlarca hadis olmakla birlikte, hem Mekke hemde Medine toplumundaki oruç ibadetini anlat-ması itibariyle Hz. Aişe (r.anha)nin rivayetini buraya almayı tercih ettik. Bu rivayetten de anlaşıldığı gibi Mekke-liler, islamdan önce oruç ibadetini yapıyorlardı. Ayrıca kendilerine göre namaz da kılıyorlardı, hac da yapıyor-lardı. Kâbeye hürmet ve saygı gösteriyorlardı. Kâbenin yakı-nındaki bir meclise gelenler, önce tavaf eder sonra gider meclise otururlardı. Mekke içinde ve yaklaşık 20 kilometrelik çevresinde suç işlemenin Kâbeye saygısızlık olacağı gerekcesiyle bundan kaçını-yorlardı. Kur'an-ı Kerimde haram aylar diye adlandırılan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarına da hürmet ederlerdi. Bu aylarda kendilerini daha çok ibadete verirlerdi.

Bütün bu yaptıklarıyla birlikte Lât, Uzzâ, Menât ve Hubel adındaki putları da severlerdi. Onların huzurlarına çıkar, saygı ve hürmetlerini arzederlerdi. Uhud savaşında, Peygamber (s.a.v) e karşı elde ettikleri kısmî zafer sonrası, Mekke ordusunun komutanı olan zat "Şanın yüce olsun ey Hubel" diyerek bu saygısını yüksek sesle ifade ediyordu. Işte bu davranışları, yukarıda adı geçen ibadetlerini ve iyiliklerini hiçe indiriyordu. Çünkü ibadet katkısız Allah için olması gerekir. Öyle olmadığı takdirde o ibadetin değeri de olmaz. Mekkenin fethinden sonra inen ve hicretin dokuzuncu yılı haccında Arafatta vakfe esnasında okumak üzere Resulullah (s.a.v) tarafında görevlendirilen Hz. Ali (r.a) nin okuduğu "Ey iman edenler! müşrikler, ancak bir pisliktirler, artık bu yıllarından sonra Mescid-i Harama yaklaşmasınlar..." (2) ayeti kerime, tevhid yani herşeyde Allah'ın birliği, tekliği ve eşsizliği inancı üzerine oturtul-mayan hiçbir ibadetin, Allah'ın nezdinde zerre kadar değeri olmadığını net bir biçimde açıklamaktadır.

Bedir savaşında müşrik ordusundan esir alınan Mekkelilerle, Resulullah (s.a.v) in yanında cihad edenler arasındaki karşılıklı konuşmada, Mekkelilerin "Siz Allah'ın bir olduğuna, öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna ve Allah yolunda cihad etmenin farz olduğuna inanıyorsanız biz de Mekkeye gelen hacılara su dağıtıyoruz, Mescid-i Haramı imar edip bakımını yapıyoruz." demeleri üzerine inen "Siz hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Haramın imarını, Allah'a ve ahiret gününe iman edipte Allah yolunda cihad eden kimselerin işi gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar. Allah, zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez." (3) ayeti yukardaki görüşü teyid etmektedir.

Işte görüldüğü gibi hiç bir iyi iş tevhid ölçeğindeki imanın dengi olamaz ve tevhid inancı üzerine inşa edilmeyen hiç bir amelin de Allah'ın nezdinde değeri yoktur. Öyleyse önce şek ve şüphe taşımayan katkısız imana sahip olmak, sonra salih amel yapmak Allah'ın nezdinde kıymet ifade eder. (4) Salih amelin yapılış şekli ve detayları Kur'anda, Sünnette ve fıkıh kitaplarında açıklanmıştır. Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan her iş buna dahildir. Farz ibadetlerden nafile ibadetlere kadar, insanlara iyilik etmekten bakıma muhtaç canlıları yedirip içirmeye kadar.

Medineye gelince orada yaşayan: yahudiler ve hristiyanlar, Tevrat ve Incil gibi birer semavî kitaba sahip olmaları nedeniyle kendilerini Allah'a daha yakın sayıyorlardı. Kendilerine göre ibadet vakitleri, günleri ve ayları vardı. Kur'an-ı Kerimin ifadesine göre onlara da oruç tutmak farz kılınmıştı. (5) Özellikle Aşure günü oruç tuttukları sahih kaynaklara göre kesindi, fakat Kur'an-ı Kerime ve Hz. Peygambere iman etmedikleri için yaptıkları ibadetlerin hiç bir değeri olmadığını gine Kur'an-ı Kerimden anlıyoruz. "Ey kendilerine kitap verilenler! Biz bir takım yüzleri silip arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını lanetlediğimiz gibi onlarıda lanetlemeden önce, beraberinizde olan Tevratı (tevhid hususunda) tasdikleyici olarak bulunan Kur'an-ı Kerime iman edin. Allah'ın (azab) emri olagelmiştir." Ayeti bu konuda açıktır.

Daha önce yaşayan bazı toplulukları, yaptıkları günahlardan dolayı Allah (c.c) yüzlerini ters çevirdiğini ön görüntülerini silip yok ettiğini, cumartesi günleri için koyduğu av yasağını dinlemeyip balık avlayanları lanetlediğini hatırlatarak, o günkü yahudilere: eğer iman etmezseniz sizin de yüz simanızı değiştiririz, yahut sizi de lanetleriz diyerek uyarıyor. Zira din Allah'ındır, dilediğini emreder dilediğini yasaklar ve dilediği gibi hüküm koyar hiç kimsenin Allah'a: "Ben sana inanır ve ibadet ederim ama benim istediğim gibi" demeye hakkı yoktur. Yahudi ve hiristiyanlar Allah'ın emrettiği gibi değil de kendi işlerine geldiği gibi inanıp ibadet ettikleri için lanetlenip dalâlette yani hidayetin dışında sayılmışlardır.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:17
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #27
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

Katkida Bulunan Bir Aydir


Ramazan sosyal dayanismaya katkisi olan bir aydir. Bu ay boyunca zengini de fakiri de es, dost ve ahbaplarin iftara gelmelerini sofralarinin beti-bereketi sayarlardi. Bu iftar sofralari ise yalnizca oruç tutan müslümanlara degil herkese açik olurdu. Hattâ tam iftar vaktinde sokaktan geçen birisi herhangi bir evin kapisini çalip: “Iftara Tanri misâfiri kabûl eder miydiniz?” diye sordugunda derhâl sofraya ve hem de bas-köseye alinirdi.

Benim çocuklugumda pekçok kimse ermeni, yahudi ve rum komsulari ya da ahbablari için özel bir iftar dâveti yapardi. Ayrica bunlar, karsilikli tebriklesmek için muhakkak, biribirlerinin dinî bayramlarini, yortularini ve kandilleri de kollarlardi. Kurban bayraminda gayri-müslim dostlarin kurban payi özenle ayrilir ve evlerine kadar gönderilirdi. Bayram tebrikine gelen gayri-müslimlerin çocuklarina da bunlarin ziyâretleri bitip de ugurlanirlarken, tipki müslüman çocuklarina yapildigi gibi, bayram bahsisleri Pyramid marka mendillerin içine sarilmis olarak kapidan çikarken ceplerinin içine sokulurdu. Bu dostlarin ya da ailelerinden fertlerin vefâtinda ya da çocuklarinin vaftiz törenlerinde muhakkak kilisedeki törenlere seyirci olarak katilinirdi. Ayrica Paskalya, Noel ve Hamursuz günlerinde bu dostlardan o güne mahsûs hediyeler gelirdi. Biz boyali yumurtalarin yariya kadar gömülü oldugu o güzelim pandispanyalari hep heyecanla beklerdik.

Osmanli Imparatorlugu’nu çökertmek için Bati'lilarin Balkanlar'da ekmis olduklari milliyetçilik nifâkina ragmen meselâ: Istanbul'da rum, ermeni ve yahudiler; Izmir'de levantenler ve yahudiler; Kirklareli'de yahudiler; Amasya ve Kayseri'de ermeniler ve daha niceleri müstereken paylastiklari mutfak ve mûsikî kültürlerinin etkisiyle, ve kezâ ortak içtimaî örf ve âdetleri ve kezâ biribirlerinden kiz alip-vermeleri dolayisiyla müslüman türklerle çok iyi münâsebetler içinde yasarlardi. Ve bu içtimaî birlige Ramazan'in katkisi da büyüktü.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:17
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #28
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kur'an-ı Kerimde Ramazan ayı ve Oruç


Ramazan orucunun farz olduğunu ve oruçla ilgili temel hükümleri bildiren ayet-i kerimeler Bakara süresinin 183-187 ayetleridir. Bu ayetlerde Cenabu Hak şöyle buyuruyor:

183- Ey Iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de oruç farz kılındı.Gerek ki oruç sayesinde fenalıklardan koruna-sınız.

184- O, size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta, yahut seferde olur da iftar ederse, tutamadığı günler sayısınca sıhhat bulduğu ve rahat ettiği başka günlerde oruc tutar. Fazla ihtiyarlık ve devamlı hastalık gibi sebeplerle oruç tutmaya güç yetiremeyenler üzerine bir yoksul doyuracak kadar fidye vermek lazımdır. Bununla beraber kim fidyeyi çok verir, yahut hem oruç tutar, hem de fidye verirse onun için daha hayırlı olur. Size seferde orucu bozmak ve yaşlı halinizde fidye vermek izni verilmişken yine oruç tutsanız hakkınızda hayırlıdır, eğer orucun faziletini bilirseniz.

185- O sayılı günler ramazan ayıdır ki, Kur'an o ay içinde indirilmiştir. O Kur'an, insanları hakka ulaştırır, helal ile haramda ve din hükümlerinde hakkı batıldan ayırır. Sizden her kim Ramazan ayında hazır bulunursa o ayı oruç tutsun, kim hasta olur yahut seferde bulu-nursa, oruç tutamadığı günler sayısınca sihhat ve ikamet halinde orucunu kaza etsin, Allah size kolaylık diler, size güçlük dilemez; hem buyuruyorki, kaza borcunuzu tamamlayasanız da size hidayet ettiği şekilde Allah'ı tekbir ile yücelteseniz, gerekki şükredersiniz.

186- (Ey Resûlüm) kullarım sana benden sorarlarsa, muhakkakki ben çok yakınımdır, bana düa edince, düa edenin düasını kabul ederim. O halde onlarda benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola ulaşmış olsunlar.

187- Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı. Onlar, sizin için fenalığa karşı koruyucu bir elbise ve siz de onlar için koruyucu bir elbise gibisiniz. Allah, nefislerinize emniyet edemeyeceğinizi bildiği için, üzerinize rahmeti ile ihsan edip günahınızı affetti. Şimdi hanımlarınıza gecelerde mübaşerette (yaklaşmada) bulunun ve Allah'ın sizler için mübah takdir ettiği üremeyi isteyin; ve gece ile gündüzü ayıran fecrin (sabahın) beyaz ipliği, gecenin siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yigin, için. Sonra ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Siz ibadet için mescidlere kapanıp itikaf halinde iken geceleri de hanımlarınıza yaklaşmayın. Bu hükümler Allah'ın (yasak) sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Işte Allah ayetlerini böylece insanlara açıklarki, sakınıp korunsunlar.

Resulullah (s.a.v)'in Sünnetinde Ramazan ve Oruç



Ibn-i Hibbanın Selman (r.a) dan rivayetine göre Resulullah (s.a.v) Şaban ayının son gününde hütbe irad etti ve şöyle dedi: "Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ay sizi gölgeledi. Öyle bir ayki bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesi o aydadır. Yine öyle bir ayki, Allah (c.c) gündüz-lerinde oruç tutmayı farz kıldı, gecelerinde teravih namazı kılmayı nafile kıldı. Kim bu ayda hayırlı bir işle Allah'a yaklaşırsa başka aylarda bir farz edâ etmiş gibi olur. Kim bu ayda farz olan bir ibadeti yerine getirirse başka zamanda yetmiş farz yerine getirmiş gibi sayılır. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı cennetir..."(7)

Ebu Hureyre (r.a)den: Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: Mübarek bir ay olan ramazan ayı size geldi. Aziz ve Celil olan Allah, bu ayın orucunu tutmayı sizin üzerinize farz kıldı. Bu ayda (ibadetlerin yükselmesi için) göğün kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Şer yapmaya meyilli, güçlü şeytanlar zincire vurulur. Allah'ın (c.c) bu ayda öyle bir gecesi vardır ki o bin aydan daha hayırlıdır. Kim bu gecenin hayrından mahrum olursa o gerçekten (Bir çok hayırdan) mahrumdur.

Başka bir rivayette: Resulullah (s.a.v) Ramazan ayını zikretti ve şöyle buyurdu: O öyle bir aydır ki, Allah (c.c) gündüzünü oruç tutmayı üzerinize farz kıldı, gecelerinde de teravih namazını kılma-nızı ben sizin için sünnet kıldım. Kim inanarak ve sevabını Allah'tan umarak gündüzünü oruç tutar gecesini de teravih namazı ile ihya ederse, anasından doğduğu gün gibi günahlarından çıkar.(9)
Teravih Namazı
Ramazan ayında yapılması teşvik edilen ibadetlerden birisi de teravih namazıdır. Teravih namazı yirmi rek’atlı, on selamlı beş tervihalı (dinlenmeli) bir namazdır. (10) Bu namaz hem erkekler için hemde hanımlar için müekked sünnettir. Ayrıca cemaatla kılınması da sünnettir. Camiye gidemeyenler evlerinde aileleriyle birlikte cemaat halinde teravih namazını kılabilirler. Evlerinde de cemaatle kılma imkanı olmayanlar kendi başlarına yatsı namazının farzı ve sünnetini kıldıktan sonra, vitir namazından önce teravih namazını kılarak bu sünneti yerine getirirler ve teravihin sevabını kazanırlar. Bilhassa küçük çocuklarını bırakacak birini bulamayan kanımlar, evlerinde kendi başlarına teravih kılarlarsa bu sevaba fazlasıyla nail olurlar.

Bu konuda ebu Hureyre (r.a) şöyle nakletti: Resulullah (s.a.v) Ramazan gecelerinde, zorunlu bir şekilde emretmeden teravih namazı kılmaya teşvik eder ve şöyle derdi: “Kim iman ederek ve sevabını da Allah’tan bekleyerek Ramazan gecelerinde kaim olurda teravih namazını kılarsa daha evvel yaptığı günahlar bağışlanır.”(11)

Hz. Aişe (r.anha) den: Resulullah (s.a.v) bir akşam geceleyin mescide çıktı ve namaz kıldı. Orada bulunan kişiler de ona uyarak kıldılar. Sabahleyin bunu başkalarına anlattılar. Ikinci gece daha çok insan toplandı. Onlarla birlikte gine namaz kıldı. Sabahleyin bunlarda başkalarına anlattılar. Üçüncü gece insanlar daha da çoğaldı. Resulullah (s.a.v) çıktı ve namaza durdu. Insanlar da ona uyarak kıldılar. Dördüncü gece olduğunda, cemaati almaktan mescid aciz oldu yani dar geldi. Bu gece Resulullah (s.a.v) sabah namazına çıktı (Yani teravih kıldırmadı.) Sabah namazını bitirdikten sonra insanlra dönerek oturdu ve şöyle dedi: sizin durumunuz bana gizli olmadı (yani mescidde toplanmanızdan haberim vardı) lakin üzerinize farz olurda yapamazsınız diye korktum. Resulullah (s.a.v) vefat ettiğinde durum aynen böyleydi. (12)

Görüldüğü gibi resulullah (s.a.v) birkaç gece teravih namazı kıldırmış daha sonra farz olur korkusu ile devam ettirmemiş ancak kendi başlarına kılmaları için insanları teşvik etmiştir.

Gine Hz. Aişe (r.anha): Resulullah (s.a.v)’ın teravih namazını kılma şeklini anlatırken “nekadar uzun, nekadar güzel kıldığını sorma”(13) diyerek bu namazı hem uzun hem de güzel kıldığını nakletmektedir. Dolayısıyla ister camide ister evde, ister cemaatle isterse kendi başına teravih namazını, diğer namazlarda olduğu gibi tadili erkana uyarak kılmak gerekir. Fatiha ve zammi süre okurken bütün tecvid kaidelerine uyarak okumak farzdır. Dolayısıyla çabuk okuyayım diye harflerin mahreçlerini, sıfatlarını terketmek yoktur.

Bazılarının yaptığı gibi, ne okuduğu ve ne yaptığı anlaşılmayacak biçimde teravih namazı kılmaya hiç bir kitapta müsade edilmemektedir. Öyleyse böyle bir namaz islam dininde yoktur. Bizim ülkemizin insanlarından başka-sında da böyle bir namaz görülmemektedir. Bizim ülkemizde de bunu kimin nezaman başlattığı bilinmemek-tedir. Imamlık yapan kardeşlerimizden ve cemaatımızdan bu konuda daha hassas olmalarını, hadis kitaplarında ve fıkıh kitaplarında anlatılan şekle uymalarını tavsiye ederiz. Zira teravih namazının kılınışı fıkıh kitaplarında şöyle anlatılmaktadır: “en faziletlisi, teravih namazı gecenin çoğunu kapsayacak uzunlukta olmasıdır. Çünkü o, gece namazıdır. Teravihte sünnet olan, Kur’an-ı Kerimi bir kere hatmetmektir. Ebu Hanifenin, Ramazan boyu Kur’an-ı Kerimi hatmetmiş olabilmek için her rek’atta on ayet okur dediği nakledilmiştir. Zamanımızda efdal olan ise, insanları cemaattan nefret ettirmeyecek miktarda okumaktır.” (14)
Ramazanınız mübarek, oruç ve teravihleriniz makbul olsun...
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:19
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #29
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
ORUÇ
BAKARA

183- Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

184- (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185- O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.

186- Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.

187- Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar,

sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.

TEVBE

112- (Bunlar), O tevbekâr olanlar, o ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular, o rükua varanlar, o secdeye kapananlar, iyiligi emredip, kötülükten vazgeçirenler, Allah'in hududunu koruyanlar (emirleriyle yasaklarinin ölçülerine riayet edenler)dir. Müjde ver o müminlere, müjde!

AHZAP

35- Süphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadinlar, mümin erkeklerle mümin kadinlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadinlar, sadik erkeklerle sadik kadinlar, sabreden erkeklerle sabreden kadinlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadinlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadinlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadinlar, irzlarini koruyan erkeklerle irzlarini koruyan kadinlar, Allah'i çok zikreden erkeklerle Allah-'i çok zikreden kadinlar var ya, iste onlar için Allah bir magfiret ve büyük bir mükâfat hazirlamistir.

Tahrim
5- Eger o sizi bosarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayirli, kendisini Allah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire esler verir.

NİSA
92- Hata disinda bir mümin, diger bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlislikla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bagislamasi müstesnadir. Eger öldürülen, mümin olmakla beraber size

düsman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eger öldürülen sizinle aralarinda antlasma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafindan tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutmasi gerekir. Allah, Alimdir (her seyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir).

MAİDE
89- Allah sizi, kasitsiz olarak yaptiginiz yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasitli yaptiginiz yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezasi), ailenize yedirdiginizin ortalamasindan on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir sey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktir. Iste yemin ettiginiz zaman yeminlerinizi bozmanin cezasi budur. Yeminlerinizi koruyun. Iste Allah âyetlerini size böyle açiklar ki, sükredesiniz.

95-95- Ey iman edenler, ihramli iken av hayvani öldürmeyin. Içinizden kim kasten onu öldürürse, yaptigi isin vebalini tatmasi için, öldürdügü hayvanin dengi ona cezadir ki, Kâbe'ye ulasacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kisi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktir. Allah geçmisi affetmistir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamini alir. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.

MÜCADELE
4. Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce araliksiz olarak iki ay oruç tutmalidir. Buna da gücü yetmeyen, altmis fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resulüne inanmanizdan dolayidir. Bunlar Allah'in hükümleridir. Kâfirler için aci bir azap vardir.

HACC
35- Ki Allah anildigi vakit onlarin kalpleri titrer. Onlar baslarina gelene sabreden, namaz kilan kimselerdir. Kendilerine verdigimiz riziktan Allah yolunda harcarlar.

41- Onlar (o müminlerdir) ki, eger kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazi kilarlar, zekati verirler, iyiligi emrederler ve fenaligi yasak ederler. Bütün islerin sonu sirf Allah'a âittir.

78- Allah ugrunda gerektigi gibi cihad edin. Sizi o seçmis, babaniz Ibrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kilmamistir. Daha önce ve Kur'ân'da, Peygamberin size sahid olmasi, sizin de insanlara sahid olmaniz için, size müslüman adini veren O'dur. Artik namaz kilin, zekat verin, Allah'a sarilin. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardimcidir!

MÜ’MİNNÛN
4- Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,
60- Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta olduklari isleri kalpleri titreyerek yapanlar

NUR

37- Birtakim insanlar (Allahi tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alis veris onlari Allah'i anmaktan, namaz kilmaktan ve zekat vermekten alikoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak oldugu bir günden korkarlar.
56- Hem namazi kilin, zekati verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz

NEML

3- Ki o (müminler) namazi dosdogru kilarlar, zekati verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.

LOKMAN

4- Onlar, namazi kilarlar, zekati verirler, âhirete de kesin olarak inanirlar.

SECDE
16- Onlarin yanlari yataklardan uzaklasir, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdigimiz riziklardan hayira sarfederler.

AHZAB
33- Hem vakarinizla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde oldugu gibi süslenip çikmayin. Namazi kilin, zekati verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.

MÜCADELE
13. Gizli (özel) bir sey konusmanizdan önce sadaka vermekten korktunuz da mi yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Su halde namazi kilin, zekati verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptiklarinizdan haberi olandir.

MÜZZEMMİL

20-Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azinda, yarisinda ve üçte birinde kalktigini, seninle beraber bulunanlardan bir toplulugun da böyle yaptigini biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacaginizi bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'in lütfunu arayan baska kimseler ve Allah yolunda savasan daha baska insanlar olacagini bilmistir. Onun için Kur'ân'dan kolayiniza geldigi kadar okuyun, namazi kilin, zekati verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayirli islere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiginiz her iyiligi, Allah katinda daha hayirli ve sevapça daha büyük olarak bulacaksiniz. Allah'tan bagis dileyin. Kuskusuz Allah bagislayandir, merhamet edendir.

BAKARA

276- Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez.
277- İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar.

ZARİYAT
19- Onlarin mallarinda isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardi.

MEARİC
24- Onlarin mallarinda belli bir hak vardir,
25- Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.

NİSA

77- Kendilerine, "Ellerinizi savastan çekin, namazi kilin, zekati verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savas yazilinca hemen içlerinden bir kismi insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savas yazdin? Ne olurdu bize azicik bir müddet daha tanimis olsaydin da biraz daha yasasaydik?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdir, ahiret, Allah'a karsi gelmekten sakinan için daha hayirlidir ve size kil kadar haksizlik edilmez."

162- Fakat onlardan ilimde derinlesmis olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazi kilan, zekati veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. Iste onlara büyük bir mükafat verecegiz.

MAİDE
12 - Allah, Israilogularindan söz almisti. Içlerinden on iki müfettis göndermistik... Allah söyle demisti: " Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazi dosdogru kildiginiz, zekati verdiginiz, peygamberlerime iman ettiginiz

ARAF

156- "Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine döndük." Buyurdu ki, azabim var, onu diledigime isabet ettiririm, rahmetim de vardir , o ise her seyi kaplamis ve kusatmistir. Onu da özellikle korunanlara, zekatini verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus kilacagim.

TEVBE

5- Su haram aylar bir çikti mi artik o müsrikleri nerede bulursaniz öldürün, yakalayin, hapsedin ve bütün geçit baslarini tutun. Eger tevbe ederler ve namaz kilip zekati verirlerse onlari serbest birakin. Muhakkak ki, Allah çok bagislayandir, çok merhamet edendir.
11. Eger tevbe ederler, namazi kilarlar, zekati verirlerse dinde kardesleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açiklariz.
18- Allah'in mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazi kilan, zekati veren ve Allah'dan baskasindan korkmayan kimseler imar ederler. Iste hidayet üzere olduklari umulanlar bunlardir.
19- Siz hacilara su dagitma ve Mescid-i Haram'i imar etme isiyle Allah'a ve ahiret gününe iman edip, Allah yolunda cihad edenlerin yaptigi isi bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katinda esit olamazlar. Allah zalimler topluluguna hidayet ihsan etmez.
29- Kendilerine kitap verilenlerden olduklari halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'in ve Resulünün haram kildigini haram tanimayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmis olduklari halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savas yapin.
34- Ey iman edenler, surasi bir gerçektir ki, yahudi hahamlari ile hiristiyan rahiplerinin bir çogu insanlarin mallarini haksiz yere yerler ve Allah yolundan saptirirlar. Bir de altin ve gümüsü hazineye doldurup, onlari Allah yolunda sarfetmeyenleri bu yüzden acikli bir azap ile müjdele!
35- O gün o altin ve gümüslerin üstü cehennem atesinde kizdirilacak da bunlarla alinlari, yanlari ve sirtlari daglanacak (onlara): "Iste bu kendi caniniz için saklayip biriktirdiginiz seydir. Haydi simdi tadin bakalim su biriktirdiginiz seyin tadini!" denilecek.
67- Münafiklarin erkekleri de kadinlari da birbirlerine benzerler. Kötülügü emreder, iyilikten sakindirirlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini siki tutarlar. Allah'i unuttular da, Allah da onlari unuttu. Gerçekten de münafiklar hep fâsik kimselerdir

79. Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bagista bulunanlara, bir de güçlerinin yettiginden fazlasini bulamayanlara bakip da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmistir. Onlara pek acikli bir azap vardir.
80. Onlar için Allah'dan ister magfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmis kere magfiret dilesen de yine Allah onlari affetmeyecektir. Bu, onlarin Allah'i ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayi böyledir. Allah, böylesine bastan çikmis fasiklar güruhuna hidayet etmez.
60- Sadakalar ancak sunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o iste çalisan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri Islâm'a isindirilacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmislar. Allah tarafindan böyle farz kilindi. Allah her seyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

RAD

18. Rablerinin emirlerine uyanlar için daha güzeli vardir. O'na itaat etmeyenler ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa da onu ve bir o kadarini bütünüyle kurtulus fidyesi olarak verirlerdi. Iste onlar, hesabin kötüsü kendileri için olanlardir. Varacaklari yer de cehennemdir. Orasi da ne fena yataktir
22. Rablerinin rizasini kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazi dosdogru kilarlar ve kendilerine verdigimiz riziklardan gizli ve açikça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. Iste bunlar, bu hayatin akibeti kendilerinin olacak olanlardir.
23. Adn cennetlerine girecekler, atalarindan, eslerinden ve zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapidan yanlarina girip söyle diyecekler:

MÜ’MİNUN

1- Gerçekten müminler kurtulusa ermistir,
4- Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,

RUM

39- Insanlarin mallari içinde artsin diye verdiginiz faiz, Allah yaninda artmaz. Allah'in rizasini dileyerek verdiginiz zekata gelince, iste onlar, mallari kat kat artmis olanlardir.

MUHAMMED

36- Dünya hayati ancak bir oyun ve eglenceden ibarettir. Eger iman eder kötülükten sakinirsaniz, Allah size mükâfatinizi verir. Ve sizden bütün mallarinizi harcamanizi da istemez.
38-Iste sizler Allah yolunda harcamaya çagrilan kimselersiniz. Içinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama cimrilik eden ancak kendi zararina cimrilik eder. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eger siz Hakk'tan yüz çevirirseniz Allah yerinize baska bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar.

EN’AM

141- Asmali ve asmasiz (üzüm) bahçeleri, hurmalari, ürünleri çesit çesit ekinleri, zeytinleri ve narlari, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkini (zekat ve sadakasini) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.

ENFAL

41- Sunu da biliniz ki, ganimet olarak aldiginiz her hangi bir seyden beste biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakinligi olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmislara aittir. Eger siz Allah'a iman etmis, hak ile batilin ayrildigi o gün, iki ordunun karsi karsiya geldigi o (Bedir) günü kulumuza indirdigimiz âyetlere iman getirmis iseniz bunu böyle biliniz. Ve biliniz ki, Allah, herseye kâdirdir.

MÜCADELE

13. Gizli (özel) bir sey konusmanizdan önce sadaka vermekten korktunuz da mi yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Su halde namazi kilin, zekati verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptiklarinizdan haberi olandir.

FUSSİLET
- Onlar, zekati vermezler, ahireti de inkâr ederler.

MAUN

7-Ve yardimligi sakinirlar (zekati vermezler).

KADR
Bismillahirrahmanirrahim
1- Biz o (Kur'ân)nu Kadir gecesinde indirdik.
2- Kadir gecesinin ne oldugunu sen nereden bileceksin?
3- Kadir gecesi bin aydan daha hayirlidir.
4- Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adindaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her is için inerler.
5-O gece, tanyeri agarincaya kadar süren bir selâmettir.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:22
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #30
arwen - avatarı
Ziyaretçi
KIRKBEŞİNCİ MEKTÛB Bu mektûb, yine nakîb seyyid şeyh Ferîde (rahmetullahi aleyh) yazılmışdır.

Kendine teşekkür etmekde ve insanın muhtâc yaratıldığını, Ramezân-ı şerîfi, orucu ve nemâzı bildirmekdedir:
Allahü teâlâ sizi, çok kıymetli olan dedelerinizin yolundan ayırmasın! Sonu pişmânlık olan işlere karışdırmasın! Âmîn.

Allahü teâlâyı sevenler, Allahü teâlâ ile berâberdir. Çünki, hadîs-i şerîfde,
  • İnsan, sevdiği kimse ile berâberdir,buyuruldu.
İnsanın aslı, rûhudur. Rûhun beden ile birleşmesi, Allahü teâlâ ile olmasına biraz mâni olmuşdur. Bedenden ayrılıp, bu karanlık yerden kurtulunca, Rabbi ile berâber, Ona yakîn olur. Bunun için, (Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür) buyuruldu. Ankebût sûresinin,
  • Allahü teâlâya kavuşmak istiyene, o vakit, elbette gelmekdedir, meâlindeki beşinci âyeti, Onun âşıklarına tesellî olmakdadır.
Fekat, büyüklerin huzûru, sohbeti ile şereflenmiyen zevallıların hâli harâbdır. Büyüklerin rûhlarından istifâde edebilmek için de şartlar vardır. Herkes bu şartları yerine getiremez. Bütün nimetlerin sâhibi olan Allahü teâlâya hamd olsun ki, bu korkunç hâdise ve başımıza gelen vahşîce hücûmlar karşısında, kimsesi olmıyan bu fakîrlerin imdâdına yine, din ve dünyânın efendisinin (s.a.v.) Ehl-i beyti yetişmekdedir. Bu sûretle büyüklerin yolu bozulmakdan kurtuldu. Feyzleri kesilmekden korundu. Evet, bu mubârek yol, memleketde gizli kalmış ve yolcuları, hemen yok gibi olmuşdu. Ehl-i beytin açdığı yol olduğundan, tamîrinin, temizlenmesinin de, Ehl-i beyt tarafından yapılması yakışırdı. Başkalarına ihtiyâc olmaması lâzım idi. Ehl-i beytin bu hizmetine şükr etmek, bu fakîrlere lâzım olduğu gibi, bu devlete şükr etmek, onlara da lâzımdır. İnsanların, bâtını cem etmesi lâzım olduğu gibi, zâhirde birleşmek, yardımlaşmak da lâzımdır. Hattâ, bu topluluk, berâberlik, dahâ önce lâzımdır. Çünki, bütün mahlûklar içinde, en muhtâc olan insandır.
İnsanların, çok muhtâc olmasına sebeb, insanda herşey bulunduğu içindir. Bunun için, herşeyin muhtâc olduklarının hepsi, insana lâzımdır. İnsan muhtâc olduğu şeye bağlanır. O hâlde, insanların bağlılığı, başkalarının bağlılıklarından dahâ çokdur. Her bir bağlılık, insanı, Allahü teâlâdan uzaklaşdırır. Bundan dolayı, Allahü teâlâdan en uzak olan, en mahrûm kalan mahlûk, insandır.
Fârisî iki beyt tercemesi:
Mahlûkların en üstünü insandır,
Yüksek makâmdan mahrûm da odur.
Eğer, toparlanıp, geri dönmezse,
Ondan dahâ mahrûm, yokdur kimse.
Hâlbuki, insanın, her mahlûkdan, dahâ üstün olmasına sebeb de, yine herşeyin, kendisinde bulunmasıdır. Herşeyi kendinde topladığı içindir ki, insanın aynası mükemmeldir. Bütün mahlûkların aynalarında görünenlerin hepsi, yalnız onun aynasında, bir arada görünmekdedir. Bunun için de insan, mahlûkların en iyisi olmuşdur. Mahlûkların en muhtâcı, en mahrûmu, en kötüsü de, yine bu sebebden insandır. Bunun içindir ki, Muhammed (a.s.) gibi bir Peygamber insandır ve Ebû Cehl gibi bir melûn da insandır.
Bu fakîrlerin, bir araya toplanmasına, Allahü teâlânın sebeb kıldığı, büyük nimet, şübhe yok ki, sizsiniz. Bâtınların cem'ıyyeti de, sizin sâyenizdedir. Elbette, (Evlâd, babası gibi olur) müjdesine bakarak, bütün ümmîdler sizdedir.

Lutf etdiğiniz kıymetli mektûb, bizleri mubârek Ramezân ayında şereflendirdi. Bunun için, bu büyük ayın üstünlüklerinden birkaç satır yazmak hâtırıma geldi:
  • Mubârek Ramezân ayı, çok şereflidir.
  • Bu ayda yapılan, nâfile nemâz, zikr, sadaka ve bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâb, başka aylarda yapılan farzlar gibidir.
  • Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir.
  • Bu ayda bir orucluya iftâr verenin günâhları afv olur. Cehennemden âzâd olur. O oruclunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. O oruclunun sevâbı hiç azalmaz.
  • Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafîfleten, onların ibâdet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de afv olur. Cehennemden âzâd olur.
  • Ramezân-ı şerîf ayında, Resûlullah (s.a.v.), esîrleri âzâd eder, her istenilen şeyi verirdi.
  • Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasîb olur.
  • Bu aya saygısızlık edenin, günâh işliyenin bütün senesi, günâh işlemekle geçer.
  • Elden geldiği kadar ibâdet etmelidir.
  • Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmalıdır.
  • Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilmelidir.
  • Kur'ân-ı kerîm, Ramezânda indi.
  • Kadr gecesi, bu aydadır.
  • Ramezân-ı şerîfde, iftârı erken yapmak, sahûru geç yapmak sünnetdir. Resûlullah (s.a.v.) bu iki sünneti yapmağa çok önem verirdi. İftârda acele etmek ve sahûru gecikdirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeğe ve dolayısı ile herşeye muhtâc olduğunu göstermekdedir. İbâdet etmek de zâten bu demekdir.
  • Hurma ile iftâr etmek sünnetdir.
  • İftâr edince, (Zehebez-zama vebtellet-il urûk ve sebet-el-ecr inşâallahü teâlâ) düâsını okumak, terâvîh kılmak ve hatm okumak mühim sünnetdir.
  • Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce müslimân afv olur, âzâd olur.
  • Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır.
  • Şeytânlar, zincirlere bağlanır.
  • Rahmet kapıları açılır.
Allahü teâlâ, bu mubârek ayda Onun şânına yakışacak, kulluk yapmağı ve Rabbimizin râzı olduğu, beğendiği yolda bulunmağı, hepimize nasîb eylesin!


<
183- Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

184- (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185- O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.

186- Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.

187- Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar,

sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.
Son düzenleyen GusinapsE; 19 Temmuz 2006 21:52

Benzer Konular

7 Mayıs 2018 / Ziyaretçi Cevaplanmış
26 Eylül 2016 / KisukE UraharA Asker tr
11 Mart 2008 / BARIŞ Edebiyat tr
29 Haziran 2016 / Mira Din/İlahiyat
25 Eylül 2007 / Demir YumruK Müslümanlık/İslamiyet