Arama

Ramazan ve Oruç - Sayfa 5

Güncelleme: 7 Mayıs 2018 Gösterim: 54.816 Cevap: 83
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #41
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Ramazan-ı Şerif ve Oruç


Oruç ayi olan Ramazan-i Serîf, feyizli bir hayatin yasandigi mübârek bir mükâfât ayidir. Nâil oldugumuz sayisiz nîmetlerin kadrini hatirlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanin sirrina, Hakk Teâlâ’nin emir buyurdugu oruç nîmeti ile kavusulur.
Sponsorlu Bağlantılar

Oruç, fazîleti ve aslî gâyesi dâimî bir ibâdet suûru içinde nefs engeliyle mücâdele etmek ve nefsi baski altinda tutarak te’sîrini asgarîye indirebilmektir.

Oruç, hayat mücâdelesinde zarûrî olan "sabir, irâde, nefsî arzulardan uzaklasma" gibi hallerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Yine bu ibâdet, nefsin bitmez tükenmez arzularina karsi insanin seref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandir.

Yine oruç; sahibini, azm ü sebât, kanâat, hâle rizâ, metânet, sabir gibi ahlâkî güzelliklere erdirmenin fazîleti ile beraber mahrûmiyyet ve açlikla nîmetlerin kadrini hatirlatir ve bu vesîle ile yoksullarin hallerini düsündürüp onlara merhamet ve sefkat hisleriyle yüreklerimizi hassaslastirir. Sükrân duygularini canlandirir. Bu vasfiyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kiskançlik gibi kitleyi huzûrsuzluga bogan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir.

Ashâb-i kirâmin oruca karsi çok büyük ragbetleri vardi. Onlar, tahammülü güç sicak günlerde dahî nâfile oruç tumaya gayret ederlerdi. Bir kisminin, günes isiginin yakiciligindan korunacak ölçüde elbiseleri bile yoktu. Elleri ile günes isigindan ve sicaktan korunmaya çalisirlardi. Bütün bunlara ragmen büyük bir mânevî haz ve lezzet içinde nâfile de olsa oruçlarini devam ettirirlerdi.

Sakîk-i Belhî buyurur:


"Ibâdeti lâyikiyla îfâ edebilmek, bir san’attir. Onun kazanç mekâni, halvet; vâsitasi ise açliktir."

O açlik ki, modern tipta bile diyet adiyla sihhatli kalmanin en birinci sartidir. O açlik ki, tahammülü en zor olan bir mahrûmiyyettir. Rivâyet olunur ki, nefis, yaratildigi zaman çesitli iptilâ ve mahrûmiyetlere ragmen Cenâb-i Hakk’a { Sen sensin, ben benim..} deme cür’et ve cehâletinde bulundu, ancak ve ancak açlik sebebiyle aczini kabûl etti. Bu sebepledir ki, irâde terbiyesinde açliga katlanabilmek kadar müessir baska bir husûs yoktur. Irâde ise, tabiî ve nefsânî meyillere karsi koyabilmenin temel sartlarindan biridir.

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:

"Insanin asil gidâsi Allâh’in nûrudur. Ona asiri ten gidâsi vermek lâyik degildir. Insanin asil gidâsi, ilâhî ask ve ilâhî akildir."

"Insan, asil rûhânî gidâsini unuttugu ve ten gidâsina düstügü için huzûrsuzdur. Doymak bilmez. Ihtirasindan yüzü sararmis, ayaklari titremekte, kalbi telasla çarpmaktadir. Nerede yeryüzü gidâsi, nerede sonsuzlugun gidâsi?!."

"Allâh sehîdler için: { Riziklandilar} diye buyurdu. O mânevî gidâ için ne agiz, ne de cesed vardir."

Hazret-i Lokmân, ogluna söyle nasîhat ederdi:
"Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibâdetten geri kalir."

Velîlerden bir zât söyle derdi:
"Çesit çesit yiyeceklerle midesini fesâda ugratan zâhidden Allâh’a siginirim."

Âise -radiyallâhü anhâ-:
"Melekût kapisini açmak için gayret edin!" demisti.

Sordular:
"–Ne ile?"

Mü’minlerin annesi söyle cevap verdi:
"–Açlik ve susuzlukla!"

Sayili günlerden ibaret olan oruç, yine sayili günlerden ibaren olan hayatimiza incelik, derinlik ve zerâfet kazandirir.

Çünkü tokluk, nefsânî arzulari tahrîk ederken; açlik, -çok had safhaya varmadikça- tefekkür ve tehassüs melekesini güçlendirir. Bundan dolayi akil hastalarina ilk tatbîk edilen tedâvî perhizdir.

Bununla beraber oruç, bir ibâdet oldugundan, sirf o gâye ile icrâ edilmelidir. Onun faydalari gâye hâline getirilirse, oruç, ibâdet olmaktan çikar. Yâni oruçlarimizda mide dolgunluklarini önlemek, kilo vermek gibi gâyeler olmamalidir. Böyle oruçlarda rizâ-yi ilâhî düsünülemez.

Bedenî hareketlerin faydasini kasdederek veya gaflet ve kasvet-i kalb ile kilinan namazlar bile bu kabîldendir.

Ibâdetler, yalniz rizâ-yi ilâhiyyeyi tahsîl gâyesi ile yapilir. Bu gâyenin gerçeklesmesi için, kalbin seviye kazanmasi, hamliktan kurtulup kemâle erismesi zarûrîdir.

Ramazan-i Serîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in de tavsiyelerinde yer alan belli basli birtakim husûslara dikkat etmek îcâb eder:
a. Kelime-i sehâdet,
b. Istigfâr ve zikir,
c. Cenneti tahsîl edebilmek için bolca amel-i sâlih,
d. Cehennemden kurtulus için harâmlardan ve kerâhetten sakinmak,
e. Imkânlar nisbetinde çokça hayir ve hasenatta bulunmak, kirik ve mahzûn kalblerin duâsini almak,
f. Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek.

Ve emsâli...

Ramazan-i Serîf, mü’minlere fazîlet ve olgunluk kazandirabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken agiza bir sey girmemege dikkat edildigi gibi agizdan çikan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakinmali ve orucun fazîletini azaltmamalidir.

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Oruç, oruçluya yakismayan seylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandir."

Denildi ki:
"(Oruçlu) onu ne ile zedeler?"

Buyurdular:
"Yalan ve giybetle..." (Nesâî; Mu’cemu’l-Evsât)

Çünkü yalan ve giybet sahipleri, gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrûm birakarak oruç tutarlar, ancak yalan ve giybetleri sebebiyle de insan eti yiyerek mânen harâmla iftar etmis sayilirlar. Bu sekilde zâhiren oruçlu olup mânen giybet sebebiyle iftar etmis olanlar hakkinda Süfyân-i Sevrî Hazretleri, takvâ ölçülerine göre:

"Giybet edenin orucu bozulur." demistir.
Hazret-i Mücâhid de, ayni hassâsiyete binâen:
"Giybet ve yalan orucu bozar!" buyurmustur.

Yâni giybet edip yalan söyleyerek oruçlarini mânen sakatlayanlar, orucun asil matlûb olan bir kisim yüksek fazîletinden tamamen mahrûm kalirlar.

Bunun içindir ki, dünyâ gâyeleri ile bulandirilmis, riyâ, gösteris ve gafletle kirlenmis oruçlar ve namazlar hakkkinda Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz söyle buyururlar:

"Nice oruç tutanlar vardir ki, kendisine orucundan kuru bir açliktan baska bir sey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kilanlar olur ki, namazlarindan kendilerine kalan yalniz uykusuzluktur." (Taberânî)

Namazlar, bilhassa gece namazi olan terâvih ve teheccüdler, kalbe huzûr saglamalidir. Bu mübârek ayda namazlara daha da itinâ etmeli, Kur’ân-i Kerîm’i husû ile okumali, zikirle rûhumuzu inceltmeli, zekât ve sadakalar ile de, vicdan huzûruna kavusmaliyiz. Kur’ân-i Kerîm Ramazan ayinda dünyâ semâsina indirildigi için bu mübârek ayda Kur’ân terbiyesine girmeli, o istikâmette ibâdetler degerlendirilmelidir.

Kur’ân-i Kerîm, asil kalble okunur. Gözün vazîfesi, kalbe gözlük olabilmektir.
Ramazan-i Serîf’in diger bir kiymeti de mü’minlere feyz ü bereket dolu bir Kur’ân hayati yasatmasi bakimindan mütâlaa olunmalidir.

Ramazan-i Serîf, oruç ve Kur’ân arasinda ince bir râbita ve derin bir yakinlik vardir. Hayat ve ölüm ögütlerini, Kur’ân-i Kerîm’den baska hangi salâhiyetli kürsüden dinlemek mümkündür?

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"Oruçla Kur’ân, kiyâmet gününde kula sefâat edecektir. Oruç, sabrin yarisidir." buyurmuslardir.
Orucun ecri Cenâb-i Hakk katinda mahfûzdur. Hadîs-i kudsîde buyurulur:

"Âdemoglunun her amel ve hareketi kendisine âiddir. Oruç ise böyle degil! Çünkü o, benim içindir. (Çünkü ben yemem, içmem ve bütün beserî sifatlardan münezzehim.) Dolayisiyla ben, onun mükâfâtini (husûsî bir sekilde) bol bol verecegim."

Bu hadîs-i kudsînin ardindan Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:

"Oruçlunun sevinecegi iki ferâhlik vardir:
1. Iftâr ettigi zaman (Cenâb-i Hakk’in nîmetlerine kavustugu için) sevinir.
2. Rabbine kavustugunda da orucu berekâtiyla nâil oldugu yüksek derece için sevinir." (Buhârî)

Görüldügü üzere Cenâb-i Hakk, oruca olan ragbeti beyânin yaninda ona verecegi mükâfat ve karsiligi, beserin oruca olan ragbetini te’mîn zimninda sakli tutmustur. Tipki bir müsâbakada câzibeyi artirmak için sakli tutulan çok büyük bir mükâfat gibi...

Oruç, nîmetlerin kadrini bildiren, sükrân hisleri uyandiran, yoksullarin, çâresizlerin hâlinden anlama suûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertaraf eden, maddenin esâretinden kurtarip "sabir" denilen en yüksek ahlâkî bir meziyyete eristiren bir ibâdettir.

Ramazan-i Serîf orucu, terâvih namazi, sahur ve seher uyanikligi bakimindan çok mühimdir. Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Allâh -celle celâlühû-, size Ramazan-i Serîf orucunu farz kilmistir. Ben de gece namazini, terâvihi sünnet kildim. Eger bir kimse îmânli bir yürekle ve sevabina ermek emeli ile Ramazan-i Serîf orucunu tutar, terâvih namazini kilarsa, anadan dogdugu gibi günâhlarindan kurtulur."

Hâli ile oruç ve namazin îfâsinin kabûlünde kalbin seviye kazanmasi, yâni "husû" sarttir. Namazlar, sür’atli kilinarak bir hazim vâsitasi olmamalidir.

Ramazan-i Serîf’in hakîkatine erebilmek için o mevsime mahsûs olan gufrân yagmurlarindan istifâde zarûrîdir. Zîrâ tasa veya denize yagan nisan yagmurunun hiçbir fâidesi yoktur. Ancak takvâ nes’esiyle bu sükrân ve gufrân faslinin tadini çikarabiliriz.

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Ramazan ayi girdigi zaman cennet kapilari açilir; cehennem kapilari kilitlenir; seytanlar zincire vurulur." (Buhârî, Müslim)

Yâni beserî suçlar ve günâhlar, gerçek oruç tutanlarda en asgarî bir seviyeye iner. Seytanin serri de biter. Ancak nefsin serrine dikkatli olmak gerekir...

Hadîs-i serîfte buyurulur:
"Cennet seneden seneye Ramazan için süslenerek söyle der:
{Allâh’im! Bizim için bu ayda kullarindan bizde kalacak insanlar kil!..}......" (Taberânî)

Yine Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

"Oruç tutunuz ki, sihhat bulunuz!" (Taberânî)

"Iftari acele ediniz; sahûru geciktiriniz!.."
Oruçlarimizi sakatlayacak ihmâllerden kaçinmak îcâb eder. Öfkeden siddetle uzaklasmalidir.
Hadîs-i serîfde buyurulur:

"Oruç, sadece yemek, içmek vesaireden kesilmek degildir. Kâmil ve sevabli oruç, ancak faydasiz laftan, bos vakit geçirmekten, kötü söylemekten (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Sâyet biri sana söver, yahut sana karsi câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine: {şüphesiz ki ben oruçluyum!} de; sabret!" (Hakim , Beyhakî)

Sabir, güzel ahlâkin agirlik merkezidir. Îmânin yarisi, ferah ve seâdetin anahtaridir. Cennet nîmetlerine kavusturan büyük bir nîmettir.

Dîn ve ahlâkda sabir, hosa gitmeyen ve izdirap veren hâdiseler karsisinda muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk’a teslîm olmakdir.

Enbiyâ ve evliyâ, sabirla Allâh’in yardimina nâil oldular. Onlar bizim yüksek örneklerimiz olmalidir.

Sabrin dünyevî tarafi aci, âhiret tarafi çok parlaktir. Sabrin acilarini sîneye çekenler, ebediyyet devleti olan cennete ve Allâh’in rizâsina kavusurlar.

Her hâlukârda Allâh’in emir ve yasaklarindaki nîmet, hikmet ve ilâhî mükâfâtlari düsünmek, sabri kolaylastirir.

Sabrin ilk sarti da, hâdise ile ilk karsilasma zamaninda olmasidir. Tavi geçmis bir sabrin, fazla bir mükâfâti yoktur.

"Sabûr" ism-i serîfinin en güzel tecellî merkezi peygamberler ve evliyâullâhdir. Nitekim onlardan bizlere intikâl eden en güzel ahlâk-i seniyyeden biri olarak varlik ve darlik zamanlarinda sabir, çok mühimdir.

***
Oruçlarimizi Allâh -celle celâlühû- beraberliginde tutmamiz için "sahur, terâvih, zikir, Kur’ân ve duâ" gibi mânevî istinadlardan lezzet almak îcâb eder.

Iftar zamani da, duâlarin kabûl oldugu ince bir vuslat demidir. Bunun içindir ki, bu heyecanli anlarin birlikte yasanmasi da ayrica bir rahmet ve huzûr kaynagidir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar:

"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun ecri gibi -oruçlunun sevabindan hiçbir sey eksilmeden- ecir alir." (Tirmizî)

Bu müjdeyi duyan ashâb-i kirâmin fakîrleri, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e gelerek kendilerinin zenginler gibi oruçluyu doyuracak derecede iftâr yemegi vermeye güçlerinin yetmedigini hüzünle arzettiklerinde de Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:

"Kim bir oruçluyu bir hurma ile iftâr ettirirse veya bir içecek su ile veya tadimlik bir süt ile iftâr ettirirse, Allâh Teâlâ, ona ayni sevabi verir."

***
Nâfile oruçlarda ayri bir hassasiyet vardir. Zîrâ has kullarin amelinin esasi sidktir. Bu da, niyyetin hâlisiyyeti ve nefsin tezkiyesi nisbetindedir.

Bu husûsda gerek nâfile oruç tutmak, gerek oruçsuzluk, gerek oruç tutmayanlarin israri ile nâfile orucu bozmak, gerekse bozmamak seklinde saglam bir niyete bagli olan her amel efdaldir.û Saîd -radiyallâhü anh- anlatir:

"Ben Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi için bir yemek hazirlamistim. Yemegi kendilerine takdîm edince, aralarindan bir kimse çikip { Ben oruçluyum!} dedi. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

"–Kardesiniz sizi çagirdi ve sizin için hazirlik yapti. Simdi sen { oruçluyum} diyorsun. Orucunu boz ve onu bir baska gün kazâ et!» buyurdu." (Tirmizî, Ebû Dâvûd)

Orucu bozmamakla alâkali rivâyet ise söyledir:

"Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi, Bilâl -radiyallâhü anh-’in oruçlu oldugu bir mecliste yediler ve içtiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

{ Biz rizkimizi yiyoruz.. Bilâl’in rizki ise cennettedir.} buyurdular." (Ibn-i Mâce)

Bu hadîs-i serîfler gösteriyor ki, niyet ve kalbin durumuna göre nâfile orucu îcâb ettiginde bozup bozmamak husûsunda her iki davranis da câizdir.

Amellerin degerlendirilmesi Allâh’a âiddir. Ömrün hayirlisi, O’nun yaninda geçen ve O’nun ugrunda harcanandir. Insan, mezara indirilirken fânî hayatin ancak hâtiralari ile gömülecektir. Mezarlar, amel-i sâlihden baska hiçbir seyin giremedigi mekânlardir.

Allâh rizâsina uygun düsmeyen bir hayat, çöllerdeki seraplara benzer. Hakîkatten nasîbsiz hayâlden ibârettir.

Hadîs-i serîfde:
"Mü’min öldügü zaman, namazi bas ucunda, sadakasi saginda, oruç gögsünde bulunur." buyurulmasi, bunun en güzel bir delîlidir.

Allâh’in sonsuz kereminden umulur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in buyruklari sebebiyle bizlerin mübârek Ramazan ayinin biraz daha fazla kiymetini bilmemize, ona daha fazla deger verip daha fazla sevap islememize ve daha az günâha girmemize sebep olur.

Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Eger insanlar, Ramazan-i Serîf’in ne oldugunu lâyikiyla bilselerdi, senenin tamaminin Ramazan olmasini arzu ederlerdi."

Günlerimiz mübârek, Ramazan-i Serîf’imiz makbûl olsun!..
Istikbâl mü’minlerindir...

Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:28
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #42
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi

RAMAZAN-I ŞERİF


Çalış,yalvar hakka,kaybetme,kazan,
Sponsorlu Bağlantılar
Bir başka okunur bu ayda ezan,
Çok şükür kavuştum sultanım sana
Kadirli gecenden lutfeyle bana
**
Reyyan kokusu var sultanım sende,
Kur’an indirildi kadir gecende
Seksenüçyıldörtay bereketinde
Çok şükür kavuştum sultanım sana
Kadirli nurundan lutfeyle bana
**
Gecen ve gündüzün bir başka güzel,
İyiki armağan lütfetmiş ezel
Ne kadar şükretsem azdır,layezal
Çok şükür kavuştum sultanım sana
Kadirli nurundan lutfeyle bana
**
kur’anım seninle bütünleşiyor
Hafızlar arzında bülbülleşiyor
Sayende mü’minler dolup taşıyor
Çok şükür kavuştuk sultanım sana
Kadirli nurundan lutfeyle bana
**
iftar ve sahurun bereket dolu
seninle bulunur cennetin yolu
seni ihya eden hakka kul olur
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**
iftarında dua et diyor habip
sen de dua kabul et ey tabip
şefaatin bana etsin hak nasip
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**
onbir ayın sultanı dendi sana
kadir;kur’an içem,lutfeyle bana
kurban olam lutfedip yaradana
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**
oruçla oluşan ağız kokusu
Rabbimin indinde bir misk dokusu
Seninle aşılır sırat yokuşu
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**


seninle camiler dolup taşiyor
cömertler,yoksula yardıma koşuyor
yoksullar tebessüm edip coşuyor
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**
seninle gönlümde çiçekler açtı
şeytanlar bağlandı uzağa kaçtı
senin bereketin fakire taç’tı
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**
kur’anım seninle bir başka güzel
kadirli geceler hep sana özel
kıl fakire rahmet,gayret ne gezer
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**
Melekler cümbüşte, seherlerinde
Resulden selam var,içeriğinde
Aşığın gözyaşı akar derinde
çok şükür kavuştum sultanım sana
kadirli nurundan lutfeyle bana
**
(ONBEŞİNDEN SONRA..)
Vedaya Başladın İçim Yanıyor
Nurlu ufuklarım bir,bir sönüyor
Sunduğun gündüzler leyle dönüyor
Elveda sultanım vuslat ne zaman
Cudan yaktı beni halim pek yaman
**
Beni yetim ettin,ey nur yumağı
Hicranınla yandım;rahmet menbaı
Seninle aşmıştım çilekeş çaği
Elveda sultanım vuslat ne zaman
Cudan yaktı beni,halim pek yaman..
**
Kadirli Anlarım Sona Eriyor
Senin Ayrılığın Beni Geriyor
Sahurum ,İftarım Elveda Diyor
Elveda sultanım vuslat ne zaman?
Cudan yaktı beni halim pek yaman
**
kadir bilemedim özge sultanım
nerde o liyakat talihsiz canım
hicranınla içime akıyor kanım
elveda sultanım vuslat ne zaman ?
cudan yaktı beni halim pek yaman
**
kadir kader olur senin bağrında
himmet kıl feyzlenem nur otağında
gafil Nihat uyuma yatağında
Elveda sultanım vuslat ne zaman ?
Cudan yaktı beni halim pek yaman
**
Nihat ,talihsiz kul kadrin bilmedi
Kadirli nurundan nasiplenmedi
Yalnız gözyaşıyla veda eyledi

Elveda sultanım vuslat ne zaman ?
Cudan yaktı beni halim pek yaman ..




HAFIZ NİHAT
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:28
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #43
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
"Ey iman etmiş kullar! Oruç sizden evvelkilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Ta ki sakınabilesiniz.”
"Ey iman etmiş kullar! Oruç sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Ta ki sakınabilesiniz (nefsinizi haramlardan koruyup, müttakilerden olasınız)."(1)
Kazi Beyzavi'nin buyurduğuna göre, müslümanlar üzerine orucun farz oluşu bu ayetle sabit olduğu gibi, Adem Aleyhisselam'dan beri bütün peygamberler ve ümmetler üzerine orucun farz kılındığı ve bütün şeriâtle de tayin edilmiş eski bir ibadet olduğu meydana çıkmıştır. Fakat bilâhare Yahudi ve Hristiyanlar, mükellef oldukları oruçların, günlerini, sayılarını ve şartlarını değiştirmişler, perhiz vesair isimlerle uydurma törenler ortaya koymuşlardır.
Allah Celle Celâlûhu bu ümmet üzerine orucun farz edilişini kuvvetlendirmek, iman ehlini oruca teşvik etmek ve nefislerini rahatlatmak için, orucun geçmiş ümmetlere de farz kılındığını beyan etmiştir.
Çünkü oruç, insanların nefislerine zor ve ağır gelen bir ibadettir. Zor olan bir şeyin ise, herkes tarafından yapılması kalpleri rahatlandırır, zorluğu giderir.
Sıyam=Oruç:
Lügatta nefsi; meylettiği, arzu ettiği şeylerden imsak etmek, yani o şeyleri yapmaktan kendini tutmaktır.
Şer'an ise:
Mükellef (akıllı, bulûğa ermiş vb. şartlar kendinde mevcut olan) bir insanın ikinci fecirden (imsak vaktinden) güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten oruç niyetiyle uzak durmasıdır.
İşte bu, Avam orucudur. Haramlardan sakınılmadan tutulan bu oruç, sıradan insanların orucudur ki, nasipleri sadece açlıktır.
"Nice oruç tutanlar vardır ki (haramdan sakınmadıkları için) oruçlarından nasipleri sadece açlıktır."(2)
Oruçlarımıza dikkât edelim. Bilhassa dedikodu, gıybet ve yalan söylememeye!
İmamı Mücahid buyurdu ki: "İki huy vardır ki. onlardan sakınanın orucu kurtulur, bunlarda gıybet ve yalandır."
Ebu Hüreyre Radîyâllahû Anh buyurdu ki:
"Gıybet orucu yırtar, istiğfar ise onu yamalar. İçinizden her kim yarın ahirette orucunu yamalanmış olarak getirmeye güçlü ise, bunu mutlaka yapsın."(3)
Yine Ebu Hüreyre Radîyâllahû Anh'dan rivayet edilen bir başka hadisi şerifte:
"Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına Allah Celle Celâlûhu'nun ihtiyacı yoktur."(4) buyurulmuştur.
Havas (Hususi kullar)'ın orucu ise, bütün haramlardan vazgeçmektir. Sadece midene ve tenasül uzvuna değil bütün organlarına oruç tutturmaktır.
Göz, kulak, dil, el, ayak hepsini haramdan uzak tutmaktır.
Ehassûl Havas (en hususi kullar)'ın orucu da Mevlâ Celle Celâlûhu'dan başka herşeyden vazgeçmektir. Yani tüm organların dışında, kalbine de oruç tutturuyor. Mevlâ Celle Celâlûhu'dan başkasını koymuyor oraya, masivaya yer yok.
Allahû Tealâ bizlere; hususi, özel kullarının, dostlarının orucunu nasip eylesin. Amin!
Oruç Hicret'ten bir buçuk sene sonra, Şaban ayının 10. gününde Ramazan'ın farziyeti Peygamberimiz Sâllâlahû Aleyhi Vesellem'e beyan olunmuştur.
Orucun meşruiyetindeki hikmet, nefsi haramlardan korumak olduğuna işaret etmek için Cenabı Hak ayetin sonunda buyurmuştur ki:
"Oruç sizin (haramlardan sakınmanız) için farz kılınmıştır."
Zira oruç insanın şehavani gücünü kırdığı gibi heva ve hevesini de kökünden sökmekte ve uzuvların bütün arzularını azaltmaktadır.
Vücutta bir organ vardır ki, o aç olunca tüm organlar tok olur. O tok olunca tüm organlar aç olur.
O organ midedir. Aç oldu mu organlar, hele iftara doğru iyice acıkmışsın, gözünde harama bakacak fer, dizinde sağda solda gezecek kuvvet yok. Lâkin iftardan sonra mide doydu mu, organlar acıkır, gözler açılır fıldır fıldır. Tükürük bezleri çalışır, dil konuşur, şunun bunun hakkında dır dır eder...
Velhasıl oruç, nefisleri gemler, fakirin, yoksulun, açın derdini anlatır. Özellikle Çeçenistan'da mücadele veren, rahat yemek yiyemeyen müslüman kardeşlerimizin derdini bir nebze olsun hissettirir.
Onlara dua edelim iftar saatlerinde...
İbni Amr Radîyâllahû Anh'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte:
"Oruçlunun iftar vakti mutlaka kabul olunmuş bir duası vardır."(5) buyurulmuştur.
Öyle bir aydayız ki, orucuyla, teravihleriyle, mukabeleleriyle bütün hayırları ve bereketleri kendinde toplamıştır.
"Ramazan ayı, öyle bir aydır ki, Kur'an onda indirildi."
"Ramazan ayı girdiğinde, Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar o ayda zincire vurulur."(7)
İmamı Rabbani Kuddise Sirrûhu Mektubat'ında şöyle buyuruyor:
"Bilinmelidir ki, Ramazanı Şerif ayı çok büyük bir aydır. Bu ayda namaz, zikir, sadaka gibi, yapılan her nafile ibadet Ramazan ayı dışında bir farzı edaya denktir. Bu ayda bir farzı eda eden ise, diğer aylarda yetmiş farz eda etmiş gibidir."
Efendimiz Aleyhisselam buyurmuştur ki:
"Kim bu ayda bir oruçluyu iftar ettirirse, günahları affolunur. Boynu Cehennemden azad olur ve iftar ettirdiği kişinin ecrinden bir şey eksilmeden, bir misli de iftar ettiren alır."
Bu arada Sahabei Kiram şöyle dedi:
'Ya Rasulûllah! Bizden hemen herkesin oruçluya iftar ziyafeti vermeye gücü yetmez ki."
Peygamberimiz Sâllâllahû Aleyhi Vesellem buyurdu ki:
"Oruçluya bir hurma veren de bu sevabı alır... Oruçluya bir bardak su veren, bir tas süt ikram eden de bu sevabı alır."
Bu ayda işçisinin işini hafifleteni Allah Celle Celâlûhu affeder
ve Cehennemden azad eder. Ramazan ayı girdiğinde Efendimiz Aleyhisselâm bütün esirleri salar ve isteyene izin verirdi. Bu ayda hayırlara muvaffak olan kişiye, o senenin tamamında Allah Celle Celâlûhu'nun muvaffak kılması refik olur. Bu ay kalp huzuru olmadan geçerse bütün sene dağınıklık üzere geçer.
Yani bu ay nasıl geçerse, bütün sene öyle geçer. O hâlde bu ayı ganimet bilerek kendimize çeki düzen verelim, ibadet ve taâtimize dikkât edelim. Tevbe istiğfarla kendimizi mutlaka affettirelim. Bu ay da affolunmayan daha ne zaman affolunacak?
Kul tevbe kapıları kapanmadan Allah Celle Celâlûhu'ya tevbe etmelidir. Mevlâ'ya dönüş zamanı geçip gitmeden, O'na dönmelidir.
Yine Ramazanı Şerifin faziletine dair, Ebu Hûreyre Radîyâllahû Anh'dan rivayet edildiğine göre Resulûllah Sâllâllahû Aleyhi Vesellem buyurdu ki:
"Ümmetime Ramazan'ı Şerif ayında beş haslet verilmiştir ki, onlar kendilerinden evvel hiç bir ümmete verilmemiştir. Oruçlunun ağız kokusu Allah Celle Celâlûhu indinde misk kokusundan daha hoştur. İftar edilinceye kadar melekler, onlar için istiğfar eder. Allah Celle Celâlûhu hergün Cennetini süsler, sonra (ona hitaben) "yakında salih kullarım kendilerinden sıkıntı ve eziyetleri atıp sana varacaklar" buyurur. O ayda azgın şeytanlar zincire vurulur. Binaenaleyh başka ayda yaptıklarına o ayda ulaşamazlar. Ramazanı Şerifin son gecesinde (oruç tutan kullar) affolunurlar. O zaman:
'Ya Resulûllah! O gece Kadir Gecesi'midir?" diye sorulunca;
"Hayır!
Lâkin çalışan kişiye ücreti, işini bitirdiği zaman verilir." buyurdu.(9)
Mevlâ Celle Celâlûhu bizleri böyle bir aydaki hayır ve bereketlere muvaffak kılarak en büyük bir nasiple en yüksek ücretle (mükâfatla) merzuk eylesin. AMİNİ
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:29
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #44
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Ramazana plan için 9 sebep


Farkettiniz mi, her Ramazan bir öncekinden daha hızlı geçiyor? Herkes, eski Ramazanları özlediğini, onların çok farklı olduğunu söylüyor... Bu aslında güzel değil.. Bu mübarek ayların hafızalarımızdan silinip gitmemeli. Ramazanı dolu dolu yaşamanın bir yolu da, önceden planlar hazırlamak. İşte size plan hazırlamak için dokuz sebep:

Sebep 1: "Ramazan modu"na geçmek


Ramazan gelmeden hazırlık yapmak, zihninizde bir "Ramazan modu" oluşturmanızı sağlar. Ve eğer plan yaparsanız, zihniniz siz farkında olmasanız bile, ona hazırlık yapar. Ve geldiğinde, onun diğer zamanlar gibi olmadığını farkedersiniz!

Sebep 2: Vaktinizi ayarlayın..


Önceden planlarsanız, çalışma saatlerinizi, yatma-kalkma saatlerinizi, işlerinizi sahur, iftar, teravihe göre ayarlarsınız. Yani, mesela, normal zamanlarda geç yatıyorsanız, Ramazanda sahur için daha erken yatarsınız. Veya geç saatlere kadar çalışıyorsanız, erken yatıp güne sahurdan sonra başlarsınız. Plan yapmak, Ramazanda zamanını daha kullanışlı yapmanızı sağlayacaktır..

Sebep 3: Aile Ramazan takvimi yapabilirsiniz..


Akşam yemeği, evinizde herkesin bi arada olduğu özel bir saatte değil mi? Bu Ramazan gelmeden aileyi toplayıp, Ramazanın ehemmiyetini anlatıp, iftar-sahur saatlerini beraber geçirmeye karar verebilirsiniz. Ve herkesten işlerini buna göre düzenlemesini istersiniz. Bu şekilde sadece aile fertlerinin değil, bütün ailenin de Ramazanın mübarekliğinden istifade etmesini sağlayabilirsiniz..

Sebep 4: Sofrayı hazırlamak


Ramazan çoğu erkek müslüman için daha fazla ibadet manasına gelirken, bayanlar için fazla yemek yapma manasına geliyor ne yazık ki. Ramazan hem erkek hem bayanlar için. Ramazan için bir sofra menüsü hazırlayıp, teravih ve diğer ibadetlere daha fazla zaman ayırabilirsiniz.. (Bu arada, erkeklere; yemek ve bulaşığa yardımcı olmak Peygamberimiz (a.s.m.)'ın yaptığı bir hareketti. Ve aslında bu şekilde bu aydaki sevaplarınızı daha fazla arttırabilirsiniz).

Sebep 5: Evde iftar düzenleyebilirsiniz


Önceki yıllarda arkadaşlarınızın evlerinde çok güzel iftarlar yaşamış olabilirsiniz. Bu yıl da, kapılarınızı siz açın. Oruçlu bir müslümanı doyurmak, kendinizi ve ailenizi doyurmaktan daha güzeldir. Bu konuda daha önceden plan yapıp tarihleri belirlerseniz, misafirleri siz "kapabilirsiniz". Daha fazla sevap inşaallah!

Sebep 6: Gidiş/gelişeri düzenleyin..


Teravihe çok gitmek isteyip, arabası olmadığından gidemeyen tanıdıklarınız mı var? Veya Ramazan'ın sonunda işleriniz daha sıklaşacak ve ailenizi teravihe pek götüremeyecek misiniz? Bunları daha önceden ayarlarsanız, işlerinizi yoluna koyarsınız ve hatta uzaktaki bir dostunuza iftara gidebilirsiniz! Hatta bir "araba havuzu" dahi yapabilirsiniz. Halâ Ramazandan önce vaktiniz olduğuna göre, komşu ve arkadaşlarınızla bunu bi görüşebilirsiniz..

Sebep 7: Sevap mevsimininde güzel davranışlar..


Cömert olmak İslamiyette takdir edilir, fakat Ramazanda cömert olmanın yeri başkadır. Hususi zamanlarda ibadetleri arttırın. İtikaf için fırsat kollayın, son 10 günde af ve mağfiret için daha fazla dua edin. Aylardır veya yıllardır görmediğiniz bir akrabanızı ziyaret edin. Bu tür güzel sevaplı işler yapmak, Allahın rızası dairesindedir. Ve Ramazanın sizin için havasını değiştirecektir..

Sevep 8: Bayram alışverişinde sıkışmayın..


Erkenden planlamak Ramazanın sonunda ve bayramda yapmak isteyip daha önce yapamadıklarınızı yapmanıza yardımcı olacaktır. Belki geçen sene son haftayı bayram alışverişine ayırdınız ve fakat işlerin yoğunluğundan bi şey yapamadınız? Hiç problem değil. Bu sene, alışverişe Ramazanın üçüncü haftası gidersiniz..

Sebep 9: Ramazanda çalışmaları hızlandırın


Bazı müslümanlar oruçlu oldukları halde mutfaklarda çalışıyorlar, haberiniz var mı? Ve inşaallah mükafatlarını da alacaklar. Bu hem İslamın ve Ramazanın ne olduğunu anlatmak ve anlamanın çok güzel bir yolu. Bu tür bir gönüllü yardımcı olmak için önceden araştırma yapabilirsiniz.. Fakirler için hazırlanan çadır ve mutfaklarda bir kaç gün olsun çalışabilirsiniz. Veya okullarda öğretmenlerle konuşup, Ramazan sunumları hazırlayabilirsiniz.. Yeter ki isteyin!

Ramazan geliyor.. Fakat gidişi daha muhteşem olacak inşaallah.. Hazırlıklara devam!
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:29
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #45
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

ORUÇ VE RAMAZAN


Oruç, insanlık tarihi kadar eski ve evrensel bir ibadet şeklidir.Günümüzde hemen bütün dinlerde oruç ibadetinin olduğunu görmekteyiz. Oruç tutma şekilleri dinlere göre değişiklik göstermektedir. Hiç yememek, bazı şeyleri yememek içmemek, hiçbir şeyi içmemek, cinsi yakınlık kurmamak, çalışmak ve konuşmamak bu şekillerden bazılarıdır. Mesala Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı doğurduğunda kendisini suçluyanlara karşı konuşmama orucunu tuttuğunu Kur’andan öğreniyoruz. Meryem konuşmama orucunda olduğu için, soruları onun yerine Hz. İsa cevaplıyor.

Oruç tutmada bütün dinlerde müşterek olan husus, kişilerin belirli bir süre için sevdiği şeylerden uzak kalmasıdır. Oruç, Hicret’in ikinci yılında M.S. 624’te nazıl olmuştur. Hz. Peygamberin bu ayetler nazıl olmadan önce de oruç tuttuğu bildirilmektedir. Bakara Suresinin 183. ayetinde oruç tutanların takvaya erecekleri bildirilmektedir. Takva, bazılarına göre korunmak olarak türkçeleştirilmiştir. Bazılarına göre takva, Allah huzurunda bir seviyedir. Kişi oruç tutarak Dünyada iken daha üst bir seviyeye ulaşır.

Oruç farsça bir kelime olup arapçadaki karşılığı SAVM yani susmak demektir. Oruç tutan insan diline de hakim olmalıdır. Ramazan yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ibadet, itaat ve tövbe edenlerin günahları, isyanları ve hataları yanıp yok olur. Ramazanda oruç tutmak akıl baliğ olan her müslümana farzdır. ŞEHR demek, şöhret demektir. Ramazan ayı şöhretli, kıymetli, değerli bir ay demektir. Diğer aylarda oruç tutmuyoruzda niçin ramazanda tutuyoruz.

Çünkü, insanlığı aydınlatan, insanlığa hidayet veren, insanlığa maddi ve manevi şifa ve derman olan Hz. Kur’anın indiği aydır. Zaten üç ayların başlamasıyla ramazana hazırlığımız başlar. Bazı insanlar kızına oğluna düğün ve nişan yapar. Bazı insanlar oğluna sünnet yapar. Üç gün üç gece veya yedi gün yedi gece merasim yaparlar, düğün yaparlar. İşte Hz. Kur’anın indiği ay olan Ramazan ayında oruç tutmamız otuz gün otuz gece manevi düğün ve şölenimiz demektir.

Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesirlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolünü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir. Oruç tutan bünye, adeta bakıma girer, iç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar, direnme gücü kazanır, mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukavemeti artar.

Karaciğer, oruçlu iken, üç-beş saat istirahat eder, gıda depolama işine bir müddet ara vermiş olur. Bu arada, korunma sistemini güçlendirici globülinleri hazırlar. Midedeki kaslar ve salgı ifraz eden hücreler, oruç müddetince birkaç saat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalb rahatlar.

Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen rahatsızlığa sebep olur. Akşama doğru vücutta gıda hemen hiç kalmaz. Yani bütün gıdalar yakılmış olur. Bu bakımdan bazı hastalıklara oruç tutmak iyi gelmektedir. Oruçlu iken vücudun diğer organlarında da dinlenme olur. Az yemek ve oruç tutmak vücudun sıhhati için önemlidir. Zekat, malın kiridir. Zekat veren, malını kirden koruduğu gibi, oruç tutan da vücudun zekatını ödemiş, hastalıklardan onu korumuş olur.

Her iyiliğin sevabını Allahü teâlâ verdiği halde, orucun sevabı için, Oruç benim içindir, onun mükafatını ben veririm. buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamamı Allahü teâlânın mülkü olduğu halde, Kâbe’ye Beytullah yani Allah’ın evi denmesi ona şeref vermek içindir. Oruç bana mahsustur, demekle de ona özel bir şeref vermiştir. Oruç tutana verilecek sevabın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna göre, çok sevap verilecektir.

Şükredenlere çok mükafat verilecektir. Şükür, İslamiyet’e uymak demektir. İmam-ı Rabbani hazretleri, Ramazanda nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu aya saygısızlık edenin, bu ayda günah işleyenin bütün senesi günah işlemekle geçer, buyurmaktadır. O halde bilhassa Ramazan ayında günah işlemekten daha çok sakınmak gerekir. Cuma günü yapılan ibadetlere de kat kat sevap verilir. Cuma günü işlenen günahlar da iki kat yazılır. Kıymetli günlerin değerini bilmeye çalışmalıdır.

Sinir sistemimizin vücuttaki yeri çok mühimdir. Dil sinirleri felç olan konuşamaz. Bacaktaki sinirler felç olursa, insan yürüyemez. Sinirimizin bozulması nispetinde hayatımız, az veya çok tehlike içindedir. Siniri bozuk kimse huzursuz olur, sabredemez. Cemiyetteki kavgaların, cinayetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir.

Böylece orucun imandan da olduğu görülmektedir. İmanlı olan da, imanının kuvvetine göre suç ve günah işlemez. Sinirine hakim olur. Her şeyin bir zekatı vardır. Vücudun zekatı ise açlıktır. Oruç tutarak aç kalanın arzuları kırıldığı için sabretmesi kolay olur. Oruç tutan aç durur. Aç durmak iyidir. Aç duranın basireti açılır. Anlayış kabiliyeti artar.

Çok yiyen çok uyur, çok uyuyanın da ömrü boşa geçmiş olur. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimağı yorgunlaşır. Zekası, zihni dumura uğrar. Açlık, kalbde incelik doğurur.

Açlıkta arzular kırılır, nefsimiz uysallaşır, serkeşliği kalkar. Çok yemek, gafleti doğurur. Azgın bir atı zaptetmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle azan nefsi zaptetmek de zordur. Açlıkla terbiyesi kolaylaşır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

Her zaman tok olan şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, acın halini bilmez. Çok yiyen sert ve katı kalbli olur.

Açlık, günah işleme arzusunu kırar, kötülük etmeye mani olur.

Çok yiyen çok su içer. Çok su içen çok uyur. Çok uyuyanın ömrü uyku ile geçtiği için dünya ve ahiret kazancına mani olur. Demek ki açlık, sinirleri uyanık, zinde tutar. Fazla tokluk ahmaklığa yol açar. Okuduğunu ezberlemesi ve hatırında tutması zor olur.

Hastalıkların çoğu çok yemekten ileri gelir. Az yiyenin vücudu sıhhatli olur. Çok yiyende acıma hissi azalır. Arzuları artar, harama dalar. Gayri meşru arzuları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. Açlık şeytanın yolunu tıkar.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:30
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Eylül 2006       Mesaj #46
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Ramazan-ı Şerif

Ramazan-ı Şerif öyle büyük bir aydır ki, bunun kadar kıymetli hiçbir ay yoktur. Bu mübarek ayda Kur'anı Azümüşşan, levhi mahfuz'dan birinci kat semadaki Beytül İzzet'e indirildi.
Sonra Hazreti Cebrail Aleyhisselam Kur'anı Azümüşşan'ı ayet, ayet Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e taşıdı. Bu ne büyük iştir, bunu takdir eden var mu acaba? Ben edemiyorum, siz edebiliyor musunuz? Derler ki: "Elde olmayan, beyde olur." Sure-i Hicr'de şöyle buyurulur:

"Zatı Akdesime kasem olsun ki, sana tekrarlanan yediyi (Fatiha suresini) ve büyük Kur'an'ı verdik." (Hicr, 87)
Mevla Teala bu ayeti celilede şöyle buyurmuş oluyor: "Habibim! Fatihai Şerif ile Kur'an'ı Azim vermekle bütün dünyanın ve ahiretin en büyük devletini sana vermiş olduk. Kureyş'in köşkleri, sarayları, ticaret kafileleri sana verilenlerin yanında toz sayılır, hiç sayılır. En büyük zengin sen olmuş oldun. Bundan daha büyük devlet olsa, onu sana verirdim, fakat yok."
Peygamber Efendimize verilen nimetler bizlere de verildi. Az çok amel etmeye çalışıyoruz. Bazen de nefsi emmare şaşırtıyor bizleri. Kur'an Kerim büyüktür. Ya Rabbi! Zevken tattır bize bunu.
Allahu Teala Ramazanı Şerifte indirilen Kur'anı Azümüşşan'ın insanlara hidayet olduğunu buyurmuştu.
Kur'anı Kerim'in insanlara hidayet oluşu iki türlüdür.
1 Kur'anı Kerim'in bazı kimseleri elinden tutup onları Hazreti Allah'a teslim etmesidir. Nitekim surei Bakara'nın 1,2,3,4 ayeti celilelerinde bu kimseler şöyle vasıflanmıştır.

"Elif, Lam, Mim. İşte bu kitap ki, bunda bir şek yoktur. Muttakiler için bir hidayettir. O muttakiler ki, gayba inanırlar, namazı da doğruca kılarlar, kendilerine merzuk ettiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar. Onlar o kimselerdir ki, sana indirilmiş ve senden evvel indirilmiş kitaplara da iman ederler. Onlar ahirete de yakinen inanırlar."
2 Kur'anı Kerim'in diğer hidayet oluş şekli ise, ayeti celilemizde buyurulduğu üzere insanları doğru ve yanlış olana delalet etmek üzere sadece yol göstermesidir. İmamı Rabbani Kuddise Sirruhu Ramazanı Şerif hakkındaki yazmış olduğu mektuplarının birinde şöyle buyurur: "Allahu Teala'nın zatının şuunatından biri, kelam şanıdır. Bu kelam şanı bütün kemalatı Zatiyye'yi ve şuunatı sıfatiyyeyi camidir.

Mübarek Ramazan ayında da, bütün iyilikler, bütün bereketler bulunur. Bunların hepsi Allahu Teala'nın zatındaki üstünlüklerden gelmektedir. Bu üstünlüklerin hepsi de, kelam şanında bulunmaktadır.
Kur'anı Mecid bu her şeyi cami olan hakikatin (kelam sıfatının) bir mahsulüdür. Bundan dolayı bu mübarek ayın Kur'anı Mecid ile tam bir münasebeti vardır. Şu cihetten ki; Kur'anı Kerim bütün kemalatı cami olup bu ay ise o kemalatın neticesi ve semereleri olan bütün hayırları camidir.
Anlatılan münasebettendir ki; Kur'anı Kerim bu ayda nazil olmuştur." (cild 1, mektup 162)

Bu ayda Kur'anı Kerim'i hatmeden kimse onun bereketinden mahrum kalmaz. Kim bu ayı birlik beraberlik huzuru kalp ile geçirirse yıl boyu bu hali devam eder. Bu ayda nafile olarak yapılan namaz, zikir, sadaka ve benzeri ibadetler diğer aylarda diğer aylarda eda edilen farz ibadetlerin sevabı ile eşittir. Ramazan ayında bir farz ibadeti eda eden, diğer aylarda yetmiş farz ibadeti sevabı alır. Kur'anı Kerim insanlara iki şekilde hidayettir demiştik.
Ne kadar iyi Müslüman olursanız, Kur'anı Kerim sizin için o kadar hidayettir. Kur'anı Kerim Mevla Teala'nın bütün kemalatını camidir. Ya bir kimse onu okur, ezberler amel ederse ne olur? Artık o kimse kainata sığmayacak kadar büyük bir zat olur.
Mevla Teala kainata sığmaz. Mümin kulunun kalbine sığar. Bu nasıl olur? Kainat mekandır, mümin kulun kalbi ise la mekandır. La mekan olan Allahu Teala ancak iman, zikir, fikir ile kalbini la mekan eden kulunun kalbine sığar.

Bir kimse Ramazanı Şerif ayında ancak iki sebepten oruç tutmayabilir.
1. Hastalık sebebiyle, Müslüman bir doktor derse ki; oruç tutmayın, aksi halde hastalığınız artacak, o zaman oruç yenir. Oruca inanmayan adamların sözü ile oruç yenmez. Zira onlar sağlam adama bile oruç yedirirler.
2. Seferi iken, 90 Km. uzak mesafeye sefer edildiğinde.
Evet, bu iki hal sebebiyle oruç tutulmayabilir. Fakat mümkün mertebe tutmaya gayret etmelidir. Zira Mevla Teala bir başka ayeti celilede şöyle buyurmuştur: "Ve eğer oruç tutarsanız sizin için hayırlıdır. Eğer bilirseniz." (Bakara, 184'ten)
Bu iki halde oruç yemek helaldir fakat tutmanız daha hayırlıdır. Ramazanı Şerifte hasta olması yahut seferi olması hasebiyle oruç tutmayan bir kimse Ramazanı Şerif ayından sonra, tutamadığı günler sayısınca oruç tutar.
Bir kimse hastalandığında hastalığından sebep oruç tutmasa Ramazanı şeriften sonrada iyileşemem zannedip tutamadığı günler için fidye verse sonra da iyileşse fidye verdim diye oruç tutmaması caiz olmaz. Tutması gerekir.
Ders ayeti celilemizin bir üstündeki ayette Mevla Teala oruç tutmaya gücü yetenlerin fidye verdikleri takdirde oruç tutamaya bileceklerini bildirmişti.
Zira İslam'ın başlangıcında insanlar henüz oruca alışık olmadıklarından Allahu Teala oruca gücü yetenleri, tutmaları veya fidye vermeleri arasında serbest bırakmıştı. Ancak dersimizin bu ayeti kerimesi ile bu hüküm nesholundu. Hasta veya yolcu olanlar müstesna olmak üzere mutlaka oruç tutmanın vacip olduğu açıklandı.
İslam'da zorluk yoktur. Hasta veya seferi iseniz oruç tutmayabilirsiniz. Namazda kıyamda duramıyorsanız, oturarak kılabilirsiniz. Ayağınıza su değdirmemeniz gerekiyorsa mest giyersiniz. Yirmi dört saat müddetince çıkarmaz, abdest aldığınızda sadece üç parmağınız ile mesh etseniz caizdir.

Allahu Teala bizlere anamızdan babamızdan daha çok acıyor.
Kur'anı Kerim'i okuyalım,
Kur'anı Kerim'i sevelim,
Kur'anı Kerim'i sevdirelim,
Kur'anı Kerim'le amel edelim,
Kur'anı Kerim'le amel ettirelim,
Kur'anı Kerim'in manasını anlayalım,
Kur'anı Kerim'i anlatalım.

Böyle büyük bir nimet daha bulunmaz diyorum sizlere. Bir hadisi şerifte şöyle buyurulur:
"Kim Allah ile konuşmak isterse Kur'an okusun." Bazen kul Mevla ile konuşur. Bazen de Mevla Teala kul ile konuşur. Mesela: "Hamd alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olup ceza günün maliki olan Allah (u Teala)'ya mahsustur." Buraya kadar Mevla Teala kulu ile konuştu. Bu ayetten sonra kul Mevla'sı ile konuşuyor.
"(ya Rabbi!) Yalnız sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz. Bizleri doğru yola hidayet et."
Mevla Teala, hasta ve seferde olan kimseye oruç tutmayı neden meşru etti, ta ki onu büyük tutalım. Allah çok büyüktür demektir.

Kim farz namazından sonra otuz üç Sübhanallah, otuz üç Elhamdülillah, otuz üç Allahu Ekber diyerek tesbih çeker sonra da: "La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ küllü şey'in kadir" derse o kimse hakkında Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz "Cennete girmiştir" buyuruyor.
Bakınız girecektir değil de girmiştir buyuruyor, bu ne demektir, kesindir. Bir kimse Sübhanallah dediğinde, "Allahu Tela şerlerinden zevallerden çirkinliklerden noksanlıklardan beridir" demiş oluyor.
Elhamdülillah dediğinde ise, "hayırlar, kemaller, hüsünler, cemaller hepsi Allahu Teala'ya mahsustur" demiş oluyor. İşte bunun için Allahu Teala Sübhanallahi Ve bihamdihi zikrini çok seviyor. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurur: "İki kelime vardır ki Rahman olan Allah'a sevgili, dilde hafif, kıyamet terazisinde ağır yer tutar, onlarda: "Sübhanallahi Ve bihamdihi, Sübhanallahi'l Azim kelimeleridir."
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:31
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
23 Eylül 2006       Mesaj #47
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Ramazan-i Serif ve Oruç
Oruç ayi olan Ramazan-i Serîf, feyizli bir hayatin yasandigi mübârek bir mükâfât ayidir. Nâil oldugumuz sayisiz nîmetlerin kadrini hatirlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanin sirrina, Hakk Teâlâ’nin emir buyurdugu oruç nîmeti ile kavusulur.
Oruç, fazîleti ve aslî gâyesi dâimî bir ibâdet suûru içinde nefs engeliyle mücâdele etmek ve nefsi baski altinda tutarak te’sîrini asgarîye indirebilmektir.
Oruç, hayat mücâdelesinde zarûrî olan "sabir, irâde, nefsî arzulardan uzaklasma" gibi hallerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Yine bu ibâdet, nefsin bitmez tükenmez arzularina karsi insanin seref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandir.
Yine oruç; sahibini, azm ü sebât, kanâat, hâle rizâ, metânet, sabir gibi ahlâkî güzelliklere erdirmenin fazîleti ile beraber mahrûmiyyet ve açlikla nîmetlerin kadrini hatirlatir ve bu vesîle ile yoksullarin hallerini düsündürüp onlara merhamet ve sefkat hisleriyle yüreklerimizi hassaslastirir. Sükrân duygularini canlandirir. Bu vasfiyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kiskançlik gibi kitleyi huzûrsuzluga bogan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir.
Ashâb-i kirâmin oruca karsi çok büyük ragbetleri vardi. Onlar, tahammülü güç sicak günlerde dahî nâfile oruç tumaya gayret ederlerdi. Bir kisminin, günes isiginin yakiciligindan korunacak ölçüde elbiseleri bile yoktu. Elleri ile günes isigindan ve sicaktan korunmaya çalisirlardi. Bütün bunlara ragmen büyük bir mânevî haz ve lezzet içinde nâfile de olsa oruçlarini devam ettirirlerdi.
Sakîk-i Belhî buyurur:
"Ibâdeti lâyikiyla îfâ edebilmek, bir san’attir. Onun kazanç mekâni, halvet; vâsitasi ise açliktir."
O açlik ki, modern tipta bile diyet adiyla sihhatli kalmanin en birinci sartidir. O açlik ki, tahammülü en zor olan bir mahrûmiyyettir. Rivâyet olunur ki, nefis, yaratildigi zaman çesitli iptilâ ve mahrûmiyetlere ragmen Cenâb-i Hakk’a {REF Sen sensin, ben benim..} deme cür’et ve cehâletinde bulundu, ancak ve ancak açlik sebebiyle aczini kabûl etti. Bu sebepledir ki, irâde terbiyesinde açliga katlanabilmek kadar müessir baska bir husûs yoktur. Irâde ise, tabiî ve nefsânî meyillere karsi koyabilmenin temel sartlarindan biridir.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:
"Insanin asil gidâsi Allâh’in nûrudur. Ona asiri ten gidâsi vermek lâyik degildir. Insanin asil gidâsi, ilâhî ask ve ilâhî akildir."
"Insan, asil rûhânî gidâsini unuttugu ve ten gidâsina düstügü için huzûrsuzdur. Doymak bilmez. Ihtirasindan yüzü sararmis, ayaklari titremekte, kalbi telasla çarpmaktadir. Nerede yeryüzü gidâsi, nerede sonsuzlugun gidâsi?!."
"Allâh sehîdler için: {REF Riziklandilar} diye buyurdu. O mânevî gidâ için ne agiz, ne de cesed vardir."
Hazret-i Lokmân, ogluna söyle nasîhat ederdi:
"Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibâdetten geri kalir."
Velîlerden bir zât söyle derdi:
"Çesit çesit yiyeceklerle midesini fesâda ugratan zâhidden Allâh’a siginirim."
Âise -radiyallâhü anhâ-:
"Melekût kapisini açmak için gayret edin!" demisti.
Sordular:
"–Ne ile?"
Mü’minlerin annesi söyle cevap verdi:
"–Açlik ve susuzlukla!"
Sayili günlerden ibaret olan oruç, yine sayili günlerden ibaren olan hayatimiza incelik, derinlik ve zerâfet kazandirir.
Çünkü tokluk, nefsânî arzulari tahrîk ederken; açlik, -çok had safhaya varmadikça- tefekkür ve tehassüs melekesini güçlendirir. Bundan dolayi akil hastalarina ilk tatbîk edilen tedâvî perhizdir.
Bununla beraber oruç, bir ibâdet oldugundan, sirf o gâye ile icrâ edilmelidir. Onun faydalari gâye hâline getirilirse, oruç, ibâdet olmaktan çikar. Yâni oruçlarimizda mide dolgunluklarini önlemek, kilo vermek gibi gâyeler olmamalidir. Böyle oruçlarda rizâ-yi ilâhî düsünülemez.
Bedenî hareketlerin faydasini kasdederek veya gaflet ve kasvet-i kalb ile kilinan namazlar bile bu kabîldendir.
Ibâdetler, yalniz rizâ-yi ilâhiyyeyi tahsîl gâyesi ile yapilir. Bu gâyenin gerçeklesmesi için, kalbin seviye kazanmasi, hamliktan kurtulup kemâle erismesi zarûrîdir.
Ramazan-i Serîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in de tavsiyelerinde yer alan belli basli birtakim husûslara dikkat etmek îcâb eder:
a. Kelime-i sehâdet,
b. Istigfâr ve zikir,
c. Cenneti tahsîl edebilmek için bolca amel-i sâlih,
d. Cehennemden kurtulus için harâmlardan ve kerâhetten sakinmak,
e. Imkânlar nisbetinde çokça hayir ve hasenatta bulunmak, kirik ve mahzûn kalblerin duâsini almak,
f. Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek.
Ve emsâli...
Ramazan-i Serîf, mü’minlere fazîlet ve olgunluk kazandirabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken agiza bir sey girmemege dikkat edildigi gibi agizdan çikan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakinmali ve orucun fazîletini azaltmamalidir.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Oruç, oruçluya yakismayan seylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandir."
Denildi ki:
"(Oruçlu) onu ne ile zedeler?"
Buyurdular:
"Yalan ve giybetle..." (Nesâî; Mu’cemu’l-Evsât)
Çünkü yalan ve giybet sahipleri, gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrûm birakarak oruç tutarlar, ancak yalan ve giybetleri sebebiyle de insan eti yiyerek mânen harâmla iftar etmis sayilirlar. Bu sekilde zâhiren oruçlu olup mânen giybet sebebiyle iftar etmis olanlar hakkinda Süfyân-i Sevrî Hazretleri, takvâ ölçülerine göre:
"Giybet edenin orucu bozulur." demistir.
Hazret-i Mücâhid de, ayni hassâsiyete binâen:
"Giybet ve yalan orucu bozar!" buyurmustur.
Yâni giybet edip yalan söyleyerek oruçlarini mânen sakatlayanlar, orucun asil matlûb olan bir kisim yüksek fazîletinden tamamen mahrûm kalirlar.
Bunun içindir ki, dünyâ gâyeleri ile bulandirilmis, riyâ, gösteris ve gafletle kirlenmis oruçlar ve namazlar hakkkinda Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz söyle buyururlar:
"Nice oruç tutanlar vardir ki, kendisine orucundan kuru bir açliktan baska bir sey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kilanlar olur ki, namazlarindan kendilerine kalan yalniz uykusuzluktur." (Taberânî)
Namazlar, bilhassa gece namazi olan terâvih ve teheccüdler, kalbe huzûr saglamalidir. Bu mübârek ayda namazlara daha da itinâ etmeli, Kur’ân-i Kerîm’i husû ile okumali, zikirle rûhumuzu inceltmeli, zekât ve sadakalar ile de, vicdan huzûruna kavusmaliyiz. Kur’ân-i Kerîm Ramazan ayinda dünyâ semâsina indirildigi için bu mübârek ayda Kur’ân terbiyesine girmeli, o istikâmette ibâdetler degerlendirilmelidir.
Kur’ân-i Kerîm, asil kalble okunur. Gözün vazîfesi, kalbe gözlük olabilmektir.
Ramazan-i Serîf’in diger bir kiymeti de mü’minlere feyz ü bereket dolu bir Kur’ân hayati yasatmasi bakimindan mütâlaa olunmalidir.
Ramazan-i Serîf, oruç ve Kur’ân arasinda ince bir râbita ve derin bir yakinlik vardir. Hayat ve ölüm ögütlerini, Kur’ân-i Kerîm’den baska hangi salâhiyetli kürsüden dinlemek mümkündür?
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"Oruçla Kur’ân, kiyâmet gününde kula sefâat edecektir. Oruç, sabrin yarisidir." buyurmuslardir.
Orucun ecri Cenâb-i Hakk katinda mahfûzdur. Hadîs-i kudsîde buyurulur:
"Âdemoglunun her amel ve hareketi kendisine âiddir. Oruç ise böyle degil! Çünkü o, benim içindir. (Çünkü ben yemem, içmem ve bütün beserî sifatlardan münezzehim.) Dolayisiyla ben, onun mükâfâtini (husûsî bir sekilde) bol bol verecegim."
Bu hadîs-i kudsînin ardindan Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:
"Oruçlunun sevinecegi iki ferâhlik vardir:
1. Iftâr ettigi zaman (Cenâb-i Hakk’in nîmetlerine kavustugu için) sevinir.
2. Rabbine kavustugunda da orucu berekâtiyla nâil oldugu yüksek derece için sevinir." (Buhârî)
Görüldügü üzere Cenâb-i Hakk, oruca olan ragbeti beyânin yaninda ona verecegi mükâfat ve karsiligi, beserin oruca olan ragbetini te’mîn zimninda sakli tutmustur. Tipki bir müsâbakada câzibeyi artirmak için sakli tutulan çok büyük bir mükâfat gibi...
Oruç, nîmetlerin kadrini bildiren, sükrân hisleri uyandiran, yoksullarin, çâresizlerin hâlinden anlama suûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertaraf eden, maddenin esâretinden kurtarip "sabir" denilen en yüksek ahlâkî bir meziyyete eristiren bir ibâdettir.
Ramazan-i Serîf orucu, terâvih namazi, sahur ve seher uyanikligi bakimindan çok mühimdir. Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Allâh -celle celâlühû-, size Ramazan-i Serîf orucunu farz kilmistir. Ben de gece namazini, terâvihi sünnet kildim. Eger bir kimse îmânli bir yürekle ve sevabina ermek emeli ile Ramazan-i Serîf orucunu tutar, terâvih namazini kilarsa, anadan dogdugu gibi günâhlarindan kurtulur."
Hâli ile oruç ve namazin îfâsinin kabûlünde kalbin seviye kazanmasi, yâni "husû" sarttir. Namazlar, sür’atli kilinarak bir hazim vâsitasi olmamalidir.
Ramazan-i Serîf’in hakîkatine erebilmek için o mevsime mahsûs olan gufrân yagmurlarindan istifâde zarûrîdir. Zîrâ tasa veya denize yagan nisan yagmurunun hiçbir fâidesi yoktur. Ancak takvâ nes’esiyle bu sükrân ve gufrân faslinin tadini çikarabiliriz.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Ramazan ayi girdigi zaman cennet kapilari açilir; cehennem kapilari kilitlenir; seytanlar zincire vurulur." (Buhârî, Müslim)
Yâni beserî suçlar ve günâhlar, gerçek oruç tutanlarda en asgarî bir seviyeye iner. Seytanin serri de biter. Ancak nefsin serrine dikkatli olmak gerekir...
Hadîs-i serîfte buyurulur:
"Cennet seneden seneye Ramazan için süslenerek söyle der:
{Allâh’im! Bizim için bu ayda kullarindan bizde kalacak insanlar kil!..}......" (Taberânî)
Yine Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Oruç tutunuz ki, sihhat bulunuz!" (Taberânî)
"Iftari acele ediniz; sahûru geciktiriniz!.."
Oruçlarimizi sakatlayacak ihmâllerden kaçinmak îcâb eder. Öfkeden siddetle uzaklasmalidir.
Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Oruç, sadece yemek, içmek vesaireden kesilmek degildir. Kâmil ve sevabli oruç, ancak faydasiz laftan, bos vakit geçirmekten, kötü söylemekten (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Sâyet biri sana söver, yahut sana karsi câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine: {_F deüphesiz ki ben oruçluyum!} de; sabret!" (Hakim , Beyhakî)
Zîrâ Ramazan-i Serîf’in bir adi da {_F feehru’s-sabir}dir.
Sabir, güzel ahlâkin agirlik merkezidir. Îmânin yarisi, ferah ve seâdetin anahtaridir. Cennet nîmetlerine kavusturan büyük bir nîmettir.
Dîn ve ahlâkda sabir, hosa gitmeyen ve izdirap veren hâdiseler karsisinda muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk’a teslîm olmakdir.
Enbiyâ ve evliyâ, sabirla Allâh’in yardimina nâil oldular. Onlar bizim yüksek örneklerimiz olmalidir.
Sabrin dünyevî tarafi aci, âhiret tarafi çok parlaktir. Sabrin acilarini sîneye çekenler, ebediyyet devleti olan cennete ve Allâh’in rizâsina kavusurlar.
Her hâlukârda Allâh’in emir ve yasaklarindaki nîmet, hikmet ve ilâhî mükâfâtlari düsünmek, sabri kolaylastirir.
Sabrin ilk sarti da, hâdise ile ilk karsilasma zamaninda olmasidir. Tavi geçmis bir sabrin, fazla bir mükâfâti yoktur.
"Sabûr" ism-i serîfinin en güzel tecellî merkezi peygamberler ve evliyâullâhdir. Nitekim onlardan bizlere intikâl eden en güzel ahlâk-i seniyyeden biri olarak varlik ve darlik zamanlarinda sabir, çok mühimdir.
***
Oruçlarimizi Allâh -celle celâlühû- beraberliginde tutmamiz için "sahur, terâvih, zikir, Kur’ân ve duâ" gibi mânevî istinadlardan lezzet almak îcâb eder.
Iftar zamani da, duâlarin kabûl oldugu ince bir vuslat demidir. Bunun içindir ki, bu heyecanli anlarin birlikte yasanmasi da ayrica bir rahmet ve huzûr kaynagidir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar:
"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun ecri gibi -oruçlunun sevabindan hiçbir sey eksilmeden- ecir alir." (Tirmizî)
Bu müjdeyi duyan ashâb-i kirâmin fakîrleri, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e gelerek kendilerinin zenginler gibi oruçluyu doyuracak derecede iftâr yemegi vermeye güçlerinin yetmedigini hüzünle arzettiklerinde de Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:
"Kim bir oruçluyu bir hurma ile iftâr ettirirse veya bir içecek su ile veya tadimlik bir süt ile iftâr ettirirse, Allâh Teâlâ, ona ayni sevabi verir."
***
Nâfile oruçlarda ayri bir hassasiyet vardir. Zîrâ has kullarin amelinin esasi sidktir. Bu da, niyyetin hâlisiyyeti ve nefsin tezkiyesi nisbetindedir.
Bu husûsda gerek nâfile oruç tutmak, gerek oruçsuzluk, gerek oruç tutmayanlarin israri ile nâfile orucu bozmak, gerekse bozmamak seklinde saglam bir niyete bagli olan her amel efdaldir.û Saîd -radiyallâhü anh- anlatir:
"Ben Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi için bir yemek hazirlamistim. Yemegi kendilerine takdîm edince, aralarindan bir kimse çikip {REF Ben oruçluyum!} dedi. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"–Kardesiniz sizi çagirdi ve sizin için hazirlik yapti. Simdi sen {REF oruçluyum} diyorsun. Orucunu boz ve onu bir baska gün kazâ et!» buyurdu." (Tirmizî, Ebû Dâvûd)
Orucu bozmamakla alâkali rivâyet ise söyledir:
"Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi, Bilâl -radiyallâhü anh-’in oruçlu oldugu bir mecliste yediler ve içtiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
{ Biz rizkimizi yiyoruz.. Bilâl’in rizki ise cennettedir.} buyurdular." (Ibn-i Mâce)
Bu hadîs-i serîfler gösteriyor ki, niyet ve kalbin durumuna göre nâfile orucu îcâb ettiginde bozup bozmamak husûsunda her iki davranis da câizdir.
Amellerin degerlendirilmesi Allâh’a âiddir. Ömrün hayirlisi, O’nun yaninda geçen ve O’nun ugrunda harcanandir. Insan, mezara indirilirken fânî hayatin ancak hâtiralari ile gömülecektir. Mezarlar, amel-i sâlihden baska hiçbir seyin giremedigi mekânlardir.
Allâh rizâsina uygun düsmeyen bir hayat, çöllerdeki seraplara benzer. Hakîkatten nasîbsiz hayâlden ibârettir.
Hadîs-i serîfde:
"Mü’min öldügü zaman, namazi bas ucunda, sadakasi saginda, oruç gögsünde bulunur." buyurulmasi, bunun en güzel bir delîlidir.
Allâh’in sonsuz kereminden umulur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in buyruklari sebebiyle bizlerin mübârek Ramazan ayinin biraz daha fazla kiymetini bilmemize, ona daha fazla deger verip daha fazla sevap islememize ve daha az günâha girmemize sebep olur.
Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Eger insanlar, Ramazan-i Serîf’in ne oldugunu lâyikiyla bilselerdi, senenin tamaminin Ramazan olmasini arzu ederlerdi."
Günlerimiz mübârek, Ramazan-i Serîf’imiz makbûl olsun!..
Istikbâl mü’minlerindir...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Eylül 2006       Mesaj #48
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

1. Ramazan ile Yenilenmek

Dünyada hareket halindeki her seyin zaman zaman tazelenmeye, silkinmeye, arinmaya ve adeta hayata yeniden basliyormus gibi dinçlesmeye ihtiyaci vardir. Çünkü akip giden zaman monotonlasmaya, durgunlasmaya sebep olur. Bu yüzden ara sira akip giden zamanin farkina varmayi ve silkinmeyi saglayacak özel uygulamalarin ve dönemlerin olmasi gerekir. Bes vakit namaz günlük hayatimizda bunu saglar. Cuma namazlari haftada bir farkli bir ortamda, bizimle ayni inanci paylasanlarla bir araya gelerek silkinmemize, belli bir ümmetin mensubu oldugumuzun farkina varmamiza vesile olur. Ramazan ayi da yillik silkinmeyi, bir yil içinde tutan paslardan arinmayi, gevseyen vidalari sikmayi ve böylece sahip oldugumuz inanç dogrultusunda bir dirilis gerçeklestirmeyi saglar.

Allah Teala, mübarek Ramazan ayini özel olarak seçmis ve onu on bir ayin sultani yapmistir. Onu özel olarak seçtiginden dolayi da Kur'an-i Kerim'in indirilisi de bu ayda gerçeklestirilmistir. Sonra da müminlerin bu ayda bütün nefsani paslardan arinarak din ve inançta tazelenmeleri, kendilerine gelmeleri, adeta bir dirilis gerçeklestirmeleri için bu aya özel bir ibadet koymustur.

Oruç, iman ve ihlasta samimiyeti simgeleyen müstesna bir ibadettir. Çünkü oruç tamamen Allah'la kul arasinda olan bir ibadettir. Sevabini da Allah verecektir. Oruç Allah ve ahiret inanci konusundaki samimiyetin de göstergesidir. Çünkü bu konuda tereddütleri olanlar birtakim dünyevi hesaplarla diger ibadetleri yerine getirebilirler. Ama oruç tamamen Allah'la kul arasinda oldugundan bu ibadeti Allah için ve sevabini ahirette Allah'tan umarak yerine getirirler.

Oruç, ayni zamanda bir azim ve irade terbiyesidir. Bu ibadetle insan nimetler içinde olsa da belli bir zaman süresince onlardan yararlanmayarak itaat konusundaki kararliligini ve iradesine hakim olmadaki basarisini ortaya koyacaktir.

Orucun temel hikmetlerinden biri de açlik ve izdirap içinde olan Müslümanlarin sikintilarini tatmak ve onlarin dertlerini anlamaktir. Iste bu hikmetin temelinde de ümmet bilinci var. Yüce Allah tüm Müslümanlari tek bir ümmet kilmis, onlari kardes ilan etmis ve birbirlerinin dertleriyle dertlenmelerini istemistir.

Sonuç itibariyle oruç bir tazelenme, iman tazeleme, nefis terbiyesi, iman kardesligini ve ümmet bilincini iliklerine kadar hissetme çabasidir.

2. Gelin Imanlarimizi Tazeleyelim

Gerçekte bizim imanimizi güçlendirecek olan azigin kaynaklari çesitlidir. Bu kaynaklarin ilki, en önemlisi ve hatta bu konuda yararlanabilecegimiz bütün kaynaklarin kaynagi Kur'an-i Kerim'dir. Yüce Allah, Kur'an-i Kerim'i bizzat Kur'an-i Kerim'in içinde, hidayet, nur, rahmet, ögüt, zikir, kalplerde olan için bir sifa, en dogru yola ileten kitap olarak ve daha baska özellikleriyle anmistir. Kur’an-i Kerim'i üzerinde düsünerek okumak ve dinlemek kisinin imanini artirir. Yüksek seref sahibi ay olan Ramazan ayi da imanlarimizi tazelememiz için bir vesiledir. Bu ayda da ruh için oldukça büyük azik bulunmaktadir. Kur’an-i Kerim'de Ramazan ayinin üstünlügünden söz edilirken bu ayin Kur’an’in indirildigi ay olduguna vurgu yapilmasi imani tazelemede ve güçlendirmede her ikisinin de tasidigi öneme isaret ediyor olsa gerek.

3. Hayir ve Bereket Ayi Ramazan

Ramazan ayi, hayir ve bereket ayidir. Senenin bütün aylarinin en hayirlisi olan bu mübarek ayda yapilan iyiliklerin karsiligi kat kat fazlasiyla verilir. Bu ay her yil büyük bereket ve hayirlarla gelir. Ramazan ayi ayni zamanda insanin salih amellerini ve hayirlarini artirmasi için bir firsattir. Bu firsati iyi degerlendirerek, bu ayda salih amellerini ve hayirlarini artiranlar Ramazan'in getirdigi bereketlerden ve hayirlardan daha çok yararlanmis olacaklardir mutlaka. Böylece Resulüllah (s.a.v)'in da müjdeledigi üzere rahmet, magfiret ve cehennemden kurtulus mükafatina kavusacaklardir.

Ramazan ayi içinde bin aydan daha hayirli bir gece bulunmaktadir ki o da Kadir gecesidir. Allah Teala bu ayda kullari için rahmetinin kapilarini açar. Resulüllah (s.a.v) bir hadisi serifinde söyle buyurmustur: "Bu ayi oruç tutarak, ibadet ederek ve hayir için harcamada bulunarak geçirenlere ne mutlu!"

Resulüllah (s.a.v)'in bildirdigine göre: "Ramazan'in ilk gecesinden itibaren seytan ve cinlerin azginlari baglanir. Cehennemin kapilari kapanir, artik (Ramazan'in sonuna kadar) onun hiçbir kapisi açilmaz. Cennetin kapilari açilir ve artik (Ramazan'in sonuna kadar) hiçbir kapisi kapatilmaz. Bir seslenici: "Ey hayirda öne geçen sen gel! Ey kötülükte ileri giden sen dur!" diye seslenir. Allah’in o zaman cehennemden azat edilen kullari vardir. Bu her gece böyle olur" (Tirmizi).

Ramazan, ayni zamanda cömertlik, hayir için dagitma ve ihsan ayidir. Müminlerin annesi Hz. Aise (r.ah)'nin bildirdigine göre Resulüllah (s.a.v) insanlarin hayir yolunda en cömert olaniydi. En çok da Cebrail (a.s)'in kendisini çok sik ziyaret ettigi Ramazan ayinda dagitirdi" (Buhari).

Ramazan ayi kisinin günahlarindan siyrilarak bayrama bagislanmis, günahlardan arinmis bir sekilde girmesi için bir firsattir. Bunun yolu da Allah'a ihlasla ibadet etmek, onun rizasi için oruç tutmak ve Yüce Peygamber (s.a.v)'in yolunu izleyerek zorda bulunan müminler için tasaddukta bulunmaktir. Müslümanlarin, bu ayda Resulüllah (s.a.v)'i örnek edinerek hayirlarini ve hayir yolundaki harcamalarini artirmalari, dünyanin çok degisik bölgelerinde zulüm gören, degisik maddi sikintilarla karsi karsiya olan Müslüman kardeslerini hatirlamalari gerekir.

Kur’an-i Kerim'de Allah yolunda harcamak, Allah yolunda olanlara maddi destek saglamak, hayir ve infakta bulunmak hakkinda pek çok ayeti kerime mevcuttur. Bunlardan bazilari söyledir:

"Mallarini Allah yolunda harcayanlarin örnegi, her bir basaginda yüz tane olmak üzere yedi basak çikaran bir taneye benzer. Allah diledigine kat kat verir. Allah lütfu genis olandir, bilendir" (Bakara, 261).

"Hayir yolunda her ne harcarsaniz O (Allah) onun yerine baskasini verir. O rizik verenlerin en hayirlisidir" (Sebe, 39).

"Hayir için ne verirseniz size karsiligi eksiksizce verilir ve siz haksizliga ugratilmazsiniz" (Bakara, 272).

"Kendilerinin ona sevgi duymalarina (mala karsi gönüllerinde bir sevgi olmasina) ragmen yiyecegi yoksula, yetime ve esire yedirirler" (Insan, 8).

"Artik kim (Allah için) verir ve (Allah'tan) sakinirsa ve en güzel olani dogrularsa, ona en kolay olan(a ulasmay)i kolaylastiracagiz" (Leyl, 5-7).

Resulüllah (s.a.v) de bu konuda tesvikte bulunmus ve Allah yolunda harcamak, hayir için infakta bulunmak hakkinda birçok hadisi serif serdetmistir. Bu hadisi seriflerden ikisini asagida veriyoruz:

"Kim temiz kazançtan -ki Allah temiz olandan baskasini kabul etmez- bir hurma degerinde bir sey tasadduk ederse Allah onu sag eliyle kabul eder. Sonra, birinizin tayini büyütüp adeta bir dag gibi yaptigi gibi onu büyütür" (Buhari, Müslim).

"Bir hurmanin yarisiyla da olsa atesten korunun" (Buhari, Müslim).

Allah yolunda yapilan hiçbir iyiligi küçük görmemek gerekir. Herkes ancak gücünün yettigi kadarini yapabilir. Allah yolunda bir hurma infak etmenin bile büyük karsiligi vardir. Ancak kendisi iftar sofrasina çesit çesit yemekler koyarken, bin bir türlü sikinti içinde olan mümin kardeslerini aklina getirmeyen, sonra da Allah yolunda harcama yapmamasina çesitli mazeretler uyduran bir kimsenin yaptigi da yüce Islam dininin kazandirdigi kardeslik anlayisiyla bagdasmaz.

4. Oruç ve Takva

Yüce Allah orucun farziyetini bildiren ayeti kerimede söyle buyurmaktadir: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kilindigi gibi, (fenaliklardan) sakinirsiniz diye oruç sizin üzerinize de farz kilindi" (Bakara, 183).

Bu ayeti kerimede orucun temel gayesi ortaya konuyor: Fenaliklardan sakinmak yani takva. Takva, nefis terbiyesiyle kazanilan bir vasiftir ve tüm ahlâki güzellikleri samildir. Çünkü takva Allah’in yasakladigi her seyden sakinmanin ve Allah’in emrettigi her seyi yerine getirmenin genel adidir. Oruç da insana takvayi kazandiran etkili bir nefis terbiyesi metodudur. Takva, kalplerin uyanikligini saglar. Kalplerin uyanikligi da Allah’in rizasini kazanmaya vesiledir. Kalplerin bozularak günaha yönelmesini engelleyen sey takvadir. Günlük hayat, kisisel iliskiler, karsilasilan sikintilar insanda bazen yipranmaya ve paslanmaya dolayisiyla takvasinin kismen de olsa tahrip olmasina sebep olur. Yilda bir ay boyunca her gün tutulan oruç sayesinde iste bu tahribat giderilir. Zarar gören yerler onarilir. Böylece takvanin yeniden kalbi kusatmasi için gayret sarf edilir.

5. Orucun Fazileti

Orucun fazileti hakkinda Resulüllah (s.a.v)'den birçok hadisi serif nakledilmistir. Bunlardan birkaç tanesini aktaralim:

"Adem oglunun her ameline on kattan yedi yüz kata kadar sevap verilir. (Ancak) Allah (c.c) söyle buyurmaktadir: "Oruç bunun disindadir. O benim içindir ve onun sevabini da ancak ben veririm. (Kulum) benim için sehevi arzusunu ve yemesini terk etmektedir" Oruçlu için iki rahatlama vardir. Bir rahatlama orucunu açtigi sirada, bir rahatlama da Rabbine kavustugu siradadir. Süphesiz oruçlunun agiz kokusu Allah katinda misk kokusundan daha hostur" (Buhari).

"Yüce Allah buyurmaktadir ki: Ademoglunun her ameli kendi içindir. Oruç hariç. O benim içindir ve mükafatini da ben veririm. Benim için yemesini, içmesini ve sehevi arzusunu terk etmektedir" (Ibn Huzeyme).

"Her iftar vaktinde Allah'in (cehennemden) azat ettigi kisiler vardir. Bu, her gece böyle devam eder" (Ibn Mace).

"Oruç bir kalkandir" (Nesai).

"Oruç sizden birinin çarpisma esnasinda kullandigi kalkan gibi bir kalkandir" (Nesai).

"Allah buyurmaktadir ki: Oruç, kulun atesten korunmasina yarayan bir kalkandir. O benim içindir ve sevabini da ben veririm" (Ibn Hanbel).

"Oruç ve Kur'an kiyamet gününde kul için sefaat ederler. Oruç der ki: Ey Rabbim! Ben onu yemekten ve sehevi arzusundan alikoydum, beni onun için sefaatçi kil. Kur'an da der ki: Ben onu gece uyumaktan alikoydum, beni onun için sefaatçi kil. Böylece onlar sefaat ederler" (Ibn Hanbel).

6. Oruç Gerçek Bir Arinma Olmali

Son yüzyilda zihinleri kusatan maddeci anlayisin bizde biraktigi izlerden biri hayatimizin çok önemli bir parçasi ile, oruç, Kur'an, ibadet, itikaf, sadaka ve Allah'a yaklasma ayi olan Ramazan ayimizla ilgilidir. Bu ay birçoklari açisindan türlü türlü yiyeceklerle bedeni sisirme ayi haline geldi. Ramazan ayinda yiyecek için yapilan harcamalar diger aylardakine oranla daha da artiriliyor.

Pek çok kimse de orucu sadece Ramazan ayinda kendini yeme içme ve cinsel iliskiden uzak durma olarak görmekte göz, kulak, dil, el, ayak gibi diger organlarini ise Allah'in haram kildigi isleri isleme konusunda serbest birakmaktadirlar. Bu sekilde neyin orucu tutulur?

Ramazan'i yeniden eski Rabbani ve ruhani havasina kavusturmak gerekir. Kisiler o ayda Kur'an okumak, teheccüt namazi kilmak, Allah'i zikretmek, fakirlere ve düskünlere yardim etmek, Allah'in gadabini gerektirecek ve orucun güzelligini bozacak her isten kendini sakindirmak suretiyle hayatlarina yeni bir canlilik kazandirmalidirlar.

7. Iman Kardesligi ve Oruç

Daha önce ifade ettigimiz üzere orucun en önemli hikmetlerinden biri açlik ve izdirap içinde olan kardeslerimizin acilarini hissetmek, onlarin sikintilarini paylasmaktir. Bunun fiiliyata dökülmesi için Ramazan'a özel olarak fitir sadakasi adinda bir sadaka uygulamasi da getirilmistir. Bu sadaka sembolik de olsa tüm Müslümanlarin birbirlerinin dertleriyle dertlenmelerini saglama açisindan büyük anlam ve önem tasimaktadir. Ayrica "damlaya damlaya göl olur" sözünde ifade edildigi üzere bu küçük damlalar bir yerde toplaninca büyük havuzlar olusabilmekte ve sikinti içinde yasayan pek çok mümin kardesimizin yarasina merhem olabilmektedir. Ancak mümin olarak ilgi alanimizi daraltmamamiz, ümmet bilinci içinde tüm Müslümanlarin dertleriyle dertlenmemiz gerekir. Maddi imkanlarimiz sikinti içindeki tüm Müslümanlara el uzatmamiz için yeterli olmayabilir. Ama hiç olmazsa düsünce ve ilgi sinirlarimizi daraltmayalim. Dünyanin neresinde olursa olsun Müslüman kimligi tasiyan herkesin bizim kardesimiz oldugunu unutmayalim.

Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:32
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Eylül 2006       Mesaj #49
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur'an indirilen aydır. Sizden bu aya yetişen, onda oruç tutsun.Kim hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler, sayısınca başka günlerde tutsun.Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için, Allah'a ta'zim etmenizi ister.Umulur ki şükredersiniz.(Bakara sûresi 185. Ayet)

İhtirasları engelleyen, sabrı öğreten, nimetlerin kadrini bildiren, nefisleri terbiye eden evveli Rahmet, ortası mağfiret sonu da cehenemden âzâd olunma ayıdır.Ramazan ayı fazilet bakımından nice güzeliklerin bahşedildiği mübarek bir zaman dilimidir.İnsanları karanlıklardan, aydınlığa, zulmetten, rahmette çıkaran, en doğru yola ileten ilahi kelâm olan yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir.İçeride bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini barındıran ve bu ayda oruç tutulması farz olan Ramazan ayı çok mübarek bir aydır.Ramazan ayının kudsiyeti hakkında sevgili peygaberimiz (SAV) şöyle buyurmuşlardır:"Ramazan ayı öyle bir aydır ki, Allah gündüzleri oruç tutmayı farz ve gece ibâdetini de nafile kılmıştır. Ramazan sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Ramazan ihsân ve yardımlaşma ayıdır. Mü'minin rızkı bu ayda artar, bereketlenir...Ramazan ayı öyle bir aydır ki, evveli rahmet ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluştur."Bir diğer hadis-i şerifte ise:"Bu ay cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların zincire vurulduğu bir aydır."Ramazan ayı Rahmettir. Çünkü Ecr-ü sevabının had ve hududunu Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği oruç ibâdeti bu mübarek aydadır.Ramazan ayı Kur'an ayıdır.Şerefini, faziletini, izzetini,bereketini Kur'an da Kur'an'ın ilahi hazinesinden alır.Sevgili peygamberimiz (SAV) Şaban ayının sonunda bir hutbe okudular ve şöyle buyurdular.“Ey insanlar!Büyük mübarek bir ay yaklaştı.Gölgesi başımıza değdi.Öyle bir ay ki, bin aydan daha hayırlı olan KADİR gecesi ondadır. Öyle bir ay ki, Allah-ü Teâlâ orucu onda farz kıldı. Bu ayda her kim Cenab-ı Hakk'a bir hasletle tekerrub ederse, başka bir ayda farz eda etmiş gibi olur.Bu ay sabır ayıdır.Sabrın ise sevabı cennettir. Bu ay yardım ayıdır. Bu ay mü'minin rızkı artırılacak bir aydır. Bu ayda her kim bir oruçluya iftar edecek bir şey verirse bu onun günahlarının bağışlanmasına vesile olacaktır.. Bu öyle bir aydır ki evveli rahmet, ortası mağfiret sonu cehenemden azadlıktır. Bu ayda her kim memlûkinin işini tahfif ederse Cenab-ı Hak onu bağışlar ve ateşten azâd eder.Her kim oruçluya bir içim su verirse Allah-ü Teâlâ ona benim havzımda öyle bir su içirir ki Cennete girinceye kadar susuzluk nedir bilmeyecektir.Maddi ve manevi hayatımızın yeniden düzenlenmesinde büyük bir vesile teşkil eden Ramazan ayı, ömür zincirimizin en önemli halkalarını oluşturur.Ramazan ayında mü'minlerin gönülleri sudaki balık misali huzur bulur.

Sevgili peygamber(SAV) Efendimiz bir Şaban ayının son günü hutbe de Eshâbı Kirâm'a şöyle buyurdular:
Ey Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece "Kadir Gecesi" bin aydan daha hayırlıdır.Allahü Teâlâ, bu ayda; her gün oruç tutulmasını emretti.Bu ayda geceleri teravih namazı kılmak da sünnettir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak başka aylarda farz yapmak gibidir. Bu ayda bir farzı yapmak başka aylarda yetmiş farz yapmak gibidir.Bu ay, sabır ayıdır.Sabredenin gideceği yer cennettir.Bu ay iyi geçinme ayıdır.Bu ayda mü'minlerin rızkı artar.Bir kimse bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları afv olunur.Hak Teâlâ onu Cehennem ateşinden âzâd eder o oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir.Eshab-ı Kiram:
- "Ya Rasûlâllah! Her birimiz,bir oruçluya iftar verecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz."deyince, Rasûlüllah (SAV) Efendimiz buyurdular ki;
- "Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açtırana da,biraz süt ikram edene de bu sevap verilecektir.Bu ay öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret ve sonu da Cehennemden azâd olmaktır. Bu ayda, emri altında olanların vazifesini hafifletenleri Allahü Teâlâ afv edip Cehennem ateşinden kurtarır.Bu ayda dört şeyi çok yapınız!Bunun ikisini Allahü Teâlâ çok sever. Bunlar Kelime-i Şahâdet getirmek ve istiğfar etmektir.İkisini de zâten her zaman yapmanız lâzımdır. Bunlar da Allahü
Teâlâ'dan Cenneti istemek ve Cehennem ateşinden ona sığınmaktır. Bu ayda, bir oruçluya su veren bir kimse, kıyamet günü susuz kalmayacaktır."

Ramazan-ı şerif bütün ayların en faziletlisi, Kur'ân-ı Kerim'in nâzil olduğu bir aydır.Bazı muhakkıklar Ramazan isminin 'Ramid'dan müştak olduğunu beyân etmişlerdir. Ramid, kızgın taştır.Araplar on iki ayın ismini takarken,Ramazan pek kızgın bir aya tesadüf ettiğinden bu mübârek aya Ramıd'dan müştak olarak "Ramazan"demişlerdir. Beyân olunduğu gibi, hararetin şiddeti öteberiyi yaktığı gibi, Ramazan-ı mübârek de kulların günahını yakar, mahveder sırrına binâendir.Bazı muhakkıklar da 'ramazana ramazan tesmiye olunması, cemi günahları mahv ve ıhrak ettiği sırrına binâen' demişlerdir. Bazı ulemâ da 'Ramazan yağan yağmur mânasına olan 'Ramıd'dan müştakdır' demişlerdir."Nasıl ki yağmur yağınca yeryüzünü temizlediği gibi ramazan ayında da on bir ayda işlenen günahlar bu ayın mübârek rahmet-i ilâhinin kucaklaması dolayısıyla kulu her türlü günahlardan temizlemeye remizdir "demişlerdir.

Muhakkıkinin bu sözleri birbirini ikmâl, itmâm ile denir ki; "Bu mübârek ay Rahmet-i İlâhiyenin cûş ve hurûşa geldiği ve cümleyi kucakladığı on bir ayın sultanıdır."
Ârifler bu mübârek ayın her harfinin kendisine mahsus bir mânası olduğunu söylerler. Ramazan kelimesinde beş harf vardır. Beş harfinin her birisi ayrı ayrı bir mâna taşır.Bunların en birincisi; Ramazanın"R"harfidir ki Allahü Teâlâ'nın Rıdvanına remizdir.İkincisi,Ramazan'ın"Mim"harfidir ki Allahü Teâlâ'nın muhabbetine remizdir.Üçüncüsü,Ramazan'ın"Dat"harfidir ki Allahü Teâlâ'nın zamanına remizdir. Dördüncüsü, Ramazan'ın"Elif" harfidir ki Allahü Teâlâ'nın ülfetine remizdir.Beşincisi, Ramazan'ın "Nun" harfidir ki Allahü Teâlâ'nın nûruna remiz olunmuştur.
Cemi mezâyâyı kendisinde toplamış olan Ramazan ayının kazancı, en işlek bir yerdeki kazancın diğerlerine nisbetine benzer. Şehirler arasındaki nisbeti, Harem-i Şerifin diğer şehirlere olan kudsiyyetini andırır.

Nesei ve ibni Mâce'ye göre, Rasûlüllah (SAV) bir gün ashâbına: "Size mübârek bir gün olarak ramazan geldi. Allahü Teâlâ bu ayda orucu size farz kıldı. Bu ayda göklerin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Şeytanlar zincire vurulur. Ramazan içinde bir gece vardır ki,onun feyzinden mahrum olan, her nevi hayırdan mahrum olur."buyurmuşlardır.
İmâmı Gazâli 'İhyâi Ulûm'ud-din adlı kitabında bu hadis-i şerifler hakkında şöyle söyler:
("Bu ay sabır ayıdır.Sabrın ise sevabı cennettir." buyurduğu gibi diğer iki hadis-i şerifinde de "Oruç sabrın yarısıdır.Sabır da imanın yarısıdır." buyurmuşlardır. Yani oruç sabrın yarısı, sabır da imanın yarısı olmakla oruç ibâdetler arasında Cenâbı Hakk'a ihtisas ve intisap peyda etmiştir.)

Sabredenlere nihayetsiz ecrü sevap duyurulmuştur.Sabır orucun, imanın nısfıdır,her şey sabırla mümkündür.Sabırla her dereceye erişilir.İbâdetin rûhu,kapısı da oruçtur.Çünkü oruç ile Allah'ın ve halkın düşmanı olan şeytanın hakkından gelinir.Oruç insanın elinde bir kalkandır.İnsanın kanına kadar karışan Şeytan lâin açlık ve susuzluk kalkanıyla et ve kan arasından ancak bu suretle çıkarılır.Kur'an-ı Kerim'de:
"Oruç evvelki ümmetlere farz olunduğu gibi size de farz olundu"(Bakara Sûresi 183. Ayet) buyurulmaktadır. Lâkin evvelki kavimler, zamanlar uzadıkça kendi akıllarına göre bu orucu tevil-e tefsir ederek,otuz günden aşağı veya yukarı yapıp perhiz tarafına gitmişlerdir .Bu sûretle emr-i ilâhi tahrif edilmiştir. Yahudi kavmi için vaktiyle otuz oruç vardı. Zâhidleri aynı zamanda oruç tutarken söz de söylemezlerdi.

Eski Hıristiyanlar da oruç tutarlardı.Yalnız, orucun sıcak aylardan bahar ayına alınmasını sonradan kararlaştırdılar.Bu değişiklik mukabilinde oruca on gün daha ilâve edildi,sonradan on gün daha ilâVesiyle perhiz tarafına gidildi.Orucun otuz olmasındaki sebeb-i hikmet hakkında da deniliyor ki:
Âdem Aleyhisselâm cennet-i âlâda şecere-i memnûadan yedikten sonra Allahü Teâlâ'ya tövbe ettiğinde ona otuz gün oruç emrolundu.Orucunun meşrû olmasının sebeb-i hikmetinden biri de; Allahü Teâlâ aklı yarattı. Ona:....

Ramazan Müjdesi Ramazan'ın ilk günü ile birlikte nur ve feyiz dolu bir mevsimi yaşamaya başlarız. Kâinat şenlenir, dünya Cennetten süzülen nurânî bir hava ile dolup taşar.. Ulvi âlemlerin masum ve mübarek sakinleri öbek öbek mü'minlerin çevresini sarar. Rahmet ülkesinden müjdeler, kâinatın Rabbinden selâmlar ve mağfiret ümitleri getirir, Ramazan ayı...
Mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü mü'minlerle birlikte cinler, melekler; ağacı, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, denizi ve deryasıyla yaşlı dünyamız da kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde tam manâsıyla bir bayram havası yaşanır.

Bu ayın Cenâb-ı Hak katında müstesna bir yeri vardır. Yüce Rabbimiz kendisine muhatap olarak seçtiği kullarına sonsuz rahmetinin en geniş tecellilerini bu aya tahsis eder. Başta Kur'ân-ı Kerim olmak üzere! Tevrat, Zebur ve İncil gibi diğer semavî kitapların da bu ayda indirilmiş olması, bu günlerin kıymet ve kudsiyetini artıran diğer bir husustur.

Mü'minlere İlâhî bir ihsan olarak bu günleri birer güzel fırsat bilerek değerlendirme, Rablerine olan kulluk derecelerini gösterme, Ona muhatap olabilme gayreti içine girerek tam bir ihlâs ve şuurla ibadet ve taate koşarlar.

Bu gayretin neticesi elbette karşılıksız kalmayacaktır. Oruç tutup, Ramazan ayını bir kulluk şuuru içinde geçirenler tatlı bir ânı yaşadıkları, huzura erdikleri gibi pekçok nimete de mazhar olurlar.

Ubâde bin Samit anlatıyor:
Ramazan ayının başladığı bir günde Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurdu:

"İşte bereket ayı olan Ramazan geldi. Artık Allah'ın rahmeti sizi kuşatır. O ay, yeryüzüne bol bol rahmet iner. Günahlar affedilir. Dualar kabul olunur. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı iftihar eder. Öyle ise kulluğunuzla kendinizi Allah'a sevdirin. Asıl bedbaht olan da, bu ayda Allah'ın rahmetinden nasibini alamayandır."(1)

Ramazan her yönüyle bir ibadet mevsimidir. Her mü'min namazı, orucu, iyilikleri hizmetleri ve duâsıyla bu rahmet ve bereketten nasibini almaya çalışır. Bilerek veya bilmeyerek yapmış olduğu günahları için Allah'tan af diler. Rabbine niyazda bulunur.

Cenâb-ı Hak da kulunun bu samimi dua ve niyazını karşılıksız bırakmaz, günahlarını affeder, rahmetine garkeder.

Ramazan ayının kudsiyet ve bereketini bildiren şu hadis-i şerifi birlikte okuyalım. Peygamber Efendimiz geniş anlamda bu hususu dikkatimize vermektedir.

Selmân-ı Fârisî (r.a.) anlatıyor:
Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam Şaban ayının son günlerinde bize irad ettiği bir hutbede şöyle buyurdu:

"Ey insanlar büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınızın üstüne düştü. Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazı meşru kıldı. Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan, başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.
Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.
Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da Cennettir.
Bu ay yardımlaşma ayıdır.
Bu ay mü'minlerin rızkını arttıracak aydır.
Bu ayda her kim oruçlu bir mü'mine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden kurtulmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur."

Ashâb-ı Kiramdan bazıları, "Ya Resulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz" dediler.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, "Allah bu sevabı bir tek hurma ile, bir içim su ile, bir yudum süt ile oruçlu mü'mine iftar ettirene de verir" buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:

"Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur.
Bu ayda kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse, Allah da onu affeder ve Cehennemden uzak tutar.
Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasleti fazlasıyla bulundurmaya çalışınız. Bu dört hasletten ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisinden ise hiçbir zaman ayrı kalamazsınız.

Rabbinizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, kelime-i şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah'tan mağfiret dilemenizdir.
Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah'tan Cenneti istemek, diğeri de Cehennemden Allah'a sığınmaktır.
Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, Cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.(2)
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:33
tulse - avatarı
tulse
Ziyaretçi
23 Eylül 2006       Mesaj #50
tulse - avatarı
Ziyaretçi

ORUCUN FARZLARI



Bir ibadeti yaparken, o ibadetin farzlarını, vaciplerini,sünnetlerini,mekruhlarını ve müfsitlerini, yani bozan şeyleri de bilmek lazımdır. Bunlar bilinmezse, yapılan ibadet sıhhatlı olmaz. Hatta öyle olur ki, ibadet yaptığımızı zannettiğimiz halde, o ibadet bozulmuş, ibadet olmaktan çıkmış olabilir.
Bunun için orucun farzlarını,mekruhlarını ve müfsitlerini,yani orucu bozan halleri ve bozmayan şeyleri iyi bilmek lazımdır.Orucu bozmayan, fakat sevabını azaltan şeylerden de kaçınmak lazımdır.
Orucun farzı 3'tür:
1- Niyet etmek
2- Niyeti, ilk ve son vakitleri arasında yapmak
3- İmsaktan güneşin batmasına kadar olan zaman içinde orucu bozan şeylerden sakınmaktır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Beş şey orucun sevabını giderir: Yalan,nemime (yani söz taşımak), gıybet, yabancı kadına veya erkeğe şehvetle bakmak ve yalan yere yemin."
"Bir kimse, Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazife bilir ve orucun sevabını, Allahü tealadan beklerse geçmiş günahları affolur."
Demek ki, orucun Allahın emri olduğuna inanmak ve sevap beklemek lazımdır.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:34

Benzer Konular

7 Mayıs 2018 / Ziyaretçi Cevaplanmış
26 Eylül 2016 / KisukE UraharA Asker tr
11 Mart 2008 / BARIŞ Edebiyat tr
29 Haziran 2016 / Mira Din/İlahiyat
25 Eylül 2007 / Demir YumruK Müslümanlık/İslamiyet