Arama

Osmanlı Padişahları - Yavuz Sultan Selim - Sayfa 2

Güncelleme: 17 Ocak 2017 Gösterim: 56.331 Cevap: 15
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Ağustos 2011       Mesaj #11
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Ya­vuz Sultan Selim (1470 - 1520)

Ad:  YavuzSultanSelim1.JPG
Gösterim: 844
Boyut:  19.3 KB

MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Osmanlı padişahları içinde "Müs­lümanların Halifesi" (Halife-i Müslimin) unvanını ilk olarak alan ve kul­lanan padişahtır. 1517'de Mısır'ın fethiyle birlikte bütün İslam dünyasın­da hutbeler Yavuz Sultan Selim adı­na okunmaya başlandı.

II. Bayazıd'ın oğlu olan Yavuz Sultan Se­lim 1512'de 42 yaşında iken Osmanlı tahtına çıkmıştır. 1520'de öldüğünde imparatorluğun sınırlarını 2.5 katı ge­nişletmiş, ülkenin yüzölçümünü 2.5 milyon km²'den 6.5 milyon km²'ye çı­karmıştı. Fatih'ten ve babası Beyazıd'dan sonra Osmanlı hanedanının en bilgin padişahı Yavuz'dur. Dede­si Fatih ve oğlu Kanuni gibi Batı dil­leri bilmemekle beraber iki büyük Do­ğu dili olan Arapça ve Farsçayı ana­dili gibi biliyor, Farsça divan yazıyor­du.

Yavuz orta boylu, tıknaz vücutlu, vücudu pehlivan yapısında, buğday benizli ve koyu kumral saçlıydı, sakal salvermemişti, padişah olduktan son­ra da sakalını tıraş etti. Yeniçerilerin sakal salvermesi yasaktı; tahta çıktı­ğı gün ocak defterini getirmiş, adını birinci tabura 1 numaralı nefer ola­rak yazdırmıştı ki, bu an'ane ocağın lağvına kadar üç yüz sene sürecektir, her Osmanlı padişahı yeniçeri asker ocağının 1 numaralı neferi olacaktır. Yavuz'un sakalını tıraş ettirmesi ocak disiplini üzerine son derecede titiz dik­katle durmasının eseridir. Bâzulu, pençeli adamdı. Pehlivan çalımı, arslan adımı ile levendane yürürdü, çok güzel konuşur, bilhassa kalabalığa, askere hitap ettiği zaman sesi de arslan gibi kükrerdi. Sağlam tahsil gör­müştü, Arapça ile Farsçayı ana dili gi­bi konuşur, yazardı, hatta Farsçaya, mirası arasında bir şiir divanı bırakacak kadar vakıftı. En yakın, en mah­rem dostlarına karşı dahi gayet cid­di, bir tebessümü büyük iltifat bilinir­di. Mahremiyetinde ağladığı çok ol­muş, güldüğü hiç görülmemiştir, göz pınarlarını kurutmamış bahtiyar in­sanlardandır. Gazabı amansızdı, ha­ta değil, kusurları dahi af etmezdi. Solakzade "âyânı devlet bir birine beddua etseler Sultan Selim'e vezir olasın derlerdi" diyor.

Hayatına tek kadın ismi karışmış­tır. Trabzon'da vali iken güzelliği dil­lere destan olmuş Ayşe Hatun'la ev­lenmiş ve ondan bir oğlu istikbalin Kanuni Sultan Süleyman doğmuştu.
Gayet sade giyinirdi. Nefsini kö­reltmiş adamdı, iki büyük ve yorucu seferinde askerlerinin çektiği meşak­kati paylaşmış, günlerce bir kuru peksimed yemişti.

Ahreti unutmamış olan bu dünya adamı kısa zamanda içinde devletini öylesine büyütmüş idi ki, halk onda beşeri takatin üstünde bir kudret gör­müştü. Yavuz Sultan Selim ölümün­den sonra erenlere, evliyalara karış­tırıldı:
Nâşını gasledenler:
"Mübarek sağ elleri ile iki defa setri avret eyledi, cümlemize hayret galebe etti." dedi­ler.
"Mübarek vücudlarında yedi adet ben saydık..". dediler ve halk muhayyilesi elli yıllık bir geçmişe kolaylıkla döndü.
Doğumunda saray kapısına bir derviş gelmiş,
"Bugün Âliosman'dan bir oğlan doğacak, yedi sultan üs­tüne muzaffer olacak"
demiş. Vücudundaki yedi ben, galebe çalacağı iş­te o yedi sultana nişan imiş: Sultan Beyazıd, Sultan Ahmed, Sultan Korkud, Dulgadıroğlu Alâüddevle, Şah İsmail, Sultan Kansu Gûri, Sultan Tumanbay...
Şanına yakışan fıkralardandır:

Mısır seferine hazırlanırken bir gün paraya şiddetle ihtiyacı olmuş, Edir­ne'de zengin bir tüccardan bin altın borç almış, fakat bir hafta sonra tüc­car ölmüş, iki evladına muazzam bir servet bırakmış. Defterdar hadiseyi padişaha arzetmiş veresenin bir altın borcun ödenmesine ihtiyaçları olma­dığını, bilakis kendilerine kalan mi­rasın bir kısmının hazine adına mü­saderesinin uygun olacağını yazmış. Sultan Selim maliyecinin teklifini tik­sinti ile red ederek sunulan arızanın altına şunları yazmış; "ölüye rahmet, malına bereket, evladına afiyet, gam­maza lanet..."

Osmanlı sarayındaki Hazinei Has­sanın kapısındaki her kim padişah ise onun mührü ile mühürlenip kapanır­dı. O hazineyi kıymetine baha biçil­mez muhteşem servetle dolduran Ya­vuz Sultan Selim'dir. Kendisinden sonra Osmanlı tahtına oturan yirmi yedi padişah o hazinenin kapısında mühürlerini kullanmaya utandılar, Hazinei Hassanın kilidi üstünde dört asır Yavuz'un mührü kullanıldı.

Yavuz Sultan Selim, sert ve gerek­tiğinde şiddete başvuran bir hüküm­dar olmakla beraber, dindarlığı, Al­lah'a ve Resulüne bağlılığı, bu konu­da iddialı olan birçoklarını geride bı­rakırdı. Suriye ve Mısır'ı fethedip Kö­lemenler devletini yıktıktan sonra mukaddes emanetler ve "Müslümanların halifesi" unvanı kendine geçmişti. Artık camilerde hutbeler Yavuz Sul­tan Selim adına okunuyor ve kendi­sinden "Sultanü'l-Harameyn" (Mek­ke ve Medine'nin Sultanı) diye bahsediliyordu.

O, bu "Sultanü'l Harameyn" ifa­desini kutsal yerlere saygıyla bağdaş­maz bulmuş, "Hadimü'l-Harameyn" (Mekke ve Medine'nin hizmetkârı) olarak değiştirmişti. Dince kudsiyeti olan şeylere bu kadar saygılıydı. Ya­vuz Sultan Selim "şirpençe" denen ve o devirler için öldürücü olan bir hastalığa yakalanmıştı. Bu hastalık kendisini iyice yatağa düşürdüğü bir sırada sarayın hekimbaşı, artık yapı­labilecek fazla bir şeyin kalmadığım anlatmak için:
—"Efendimiz artık Allah'la bera­ber olmanın zamanıdır" deyince, ko­ca hükümdar kendisini "sen bizi şim­diye kadar kiminle sanırdın behey na­dan? diye paylamıştı.

İşte büyük hükümdar, iki yıl sü­ren, önemli savaşlara sahne olan, bü­yük zafer ve kazançlar elde edilen Su­riye ve Mısır seferinden dönüşte ikindi vakti bugünkü Üsküdar'a gelmişti. Bütün beylere paşalara gece olunca­ya kadar Üsküdar'da kalınacağı, kar­şıya gece olunca geçileceği duyuruldu. Bazı yetkililer gündüzden geçilmesi­ni daha uygun bulduklarını, geceyi beklemenin niçin gerekli görüldüğü­nü sormak cesaretinde bulundular. Padişah da açıklama büyüklüğünü gösterdi:
—"Bütün dünyada yankı uyandı­ran büyük bir zafer, şan ve şerefle dö­nüyoruz. Gündüzün İstanbul'a geçti­ğimiz takdirde halk büyük bir karşı­lama yapacak, tezahüratta buluna­caktır. Bu da nefsime bir gurur geti­rebilir. Bundan Allah'a sığınırım. Bu­na meydan vermemek için payitahta gece geçeceğiz."
Son düzenleyen Baturalp; 13 Kasım 2016 04:47 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ocean97 - avatarı
ocean97
Ziyaretçi
18 Aralık 2011       Mesaj #12
ocean97 - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  YavuzSultanSelim4.JPG
Gösterim: 704
Boyut:  15.0 KB

Yavuz Sultan Selim Dönemi (1512-1520)


Babası II. Bayezıt'ın doğudaki Safevi tehlikesine karşı önlem almaması üzerine, Yavuz Sultan Selim yeniçerilerin desteğiyle babasını tahttan indirerek padişah oldu.
Sponsorlu Bağlantılar

NOT: Bu olay Yeniçerilerin bir şehzadenin tahta geçmesinde doğrudan rol oynadıkları ilk gelişmedir.

Yavuz Döneminin Önemli Olayları


  • Şehzadeler Sorunu
  • İran Seferi ve Çaldıran Savaşı(1514)
  • Turnadağ savaşı(1515)
  • Mısır Seferi(Memlük Seferi)

Şehzadeler Sorunu


Yavuz Sultan Selim babasının yerine tahta geçtikten sonra, ağabeyleri Ahmet ve Korkut'un tahtı ele geçirmelerini engellemek amacıyla Fatih Kanunnamesine dayanarak şehzadeleri etkisiz hale getirdi.

NOT: Böylece Yavuz, Cem olayına benzer bir olayın yaşanması ve Avrupanın işe karışmasını engellemiş oldu.

İran Seferi ve Çaldıran Savaşı (1514)


Sebep: Safevilerin Doğu Anadolu'yu ele geçirmek istemeleri ve Şiilik propagandası yapmaları.
Savaş: 1514 yılında Safevi Devleti hükümdarı ŞAH İSMAİL ile Osmanlı Hükümdarı YAVUZ arasında ÇALDIRAN ovasında yapıldı. Savaşı Osmanlılar kazandı.
Önemi: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şiilik tehlikesi ortadan kalktı.

Turnadağ Savaşı (1515)


Bu savaşla Anadolu Beyliklerinin(Dulkadir ve Ramazanoğulları) siyasi varlığı kesin olarak sona erdi. Böylece Anadolu Türk Birliği sağlandı.

Mısır Seferi (Memlük Seferi)


Sebepleri:
  • Fatih döneminde başlayan Hicaz su yolları meselesi
  • Memlüklerin Cem Sultan'ı himaye etmeleri
  • Osmanlılar ile Memlükler arasında Dulkadiroğulları yüzünden çekişme.
  • Memlüklerin Şah İsmail ile ittifak kurmaları.
  • Yavuz'un Memlük topraklarını ele geçirerek BAHARAT yolunu denetim altına almak istemesi.
  • Her iki devletinde Türk-İslam dünyasının lideri olma mücadelesi.
Savaşlar: Yavuz Sultan Selim 1516' da MERCİDABIK Savaşında Memlük ordusunu yenerek Suriye ve Filistin topraklarına sahip oldu.1517'de RİDANİYE Savaşında Memlük ordusunu ikinci kez yenerek, bu devleti ortadan kaldırdı.Mısır toprakları Osmanlılara katıldı.

Mısır Seferinin Sonuçları


  • Memlük Devletinin ortadan kalkmasıyla bu devletin toprakları Osmanlılara katıldı.( Suriye,
  • Filistin, Hicaz,Mısır)
  • Baharat yolunun denetimi Osmanlı Devletine geçti.
  • Halifelik ve İslam'ın kutsal emanetleri Osmanlılara geçti. (Böylece Osmanlı Devleti İslam
  • Dünyasının Lideri oldu.)
  • Venedikliler Kıbrıs Adası için Memlüklere verdikleri vergiyi Osmanlılara vermeye başladılar.
NOT: Osmanlı Devleti Baharat yolundan beklenen ticari kazancı elde edemedi. Çünkü Avrupalıların Ümit Burnu'nu bulmalarıyla Coğrafi yollar değişmiştir.

NOT: Yavuz'un İran ve Mısır seferleri sonucunda burada bulunan kültürel eserler ile bilim adamları ve sanatçılar İstanbul'a getirilmiş, böylece Osmanlı Kültüründe doğunun etkisi artmıştır.

Yavuz Sultan Selim'in Doğu Siyaseti


Yavuz Sultan Selim'in amacı bütün Türkleri ve müslümanları tek bayrak altına toplayarak Türk-İslambirliğini sağlamaktı.

Son düzenleyen Baturalp; 13 Kasım 2016 20:09 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
ßyßoss - avatarı
ßyßoss
Ziyaretçi
31 Ocak 2012       Mesaj #13
ßyßoss - avatarı
Ziyaretçi

Halife Yavuz Sultan Selim


24 Ocak 1517'de Kahire alındı. 4 Şubat 1517'de Yavuz büyük bir törenle Kahire'ye girdi ve Mısır Memlüklerine bağlı Abbasi halifeliğine son verdi. Yakalanan Tumanbay idam edildi. Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı hakimiyetine girdi. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katıldı. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçti. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı Hazinesi doldu.

6 Temmuz 1517'de Emanet-i Mukaddese (Mukaddes Emanetler) denilen ve aralarında Hz.Muhammed'in (S.A.V) hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz'dan Yavuz Sultan Selim'e gönderildi. 29 Ağustos 1516'da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlı Soyuna geçti. Yavuz Sultan Selim, Ayasofya Camii'nde yapılan bir törenle, son Abbasi halifesi Üçüncü Mütevekkil'den (kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn) Haremeyn-i Şerifeyn, yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarı ünvanını devraldı ve böylece bütün Müslümanların dini ve siyasi lideri oldu. Rivayete göre, Üçüncü Mütevekkil kürsüye çıkıp, Halifeliği Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han'a devrettiğini açıkladı. Sırtındaki cübbeyi Yavuz'a elleriyle giydirdi. Halifelik nişanlarından sayılan kılıcı elleriyle Yavuz'un beline bağladı. Yavuz Sultan Selim, o andan itibaren Müslümanların dini ve dünyevi lideri oldu. Artık yalnız padişah olarak değil, "halife" olarak da anılacaktı ve ondan sonra gelen tüm padişahlar aynı zamanda halife de olacaklardı. Yavuz Sultan Selim, tahtı devraldığında 2.375.000 km.kare olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 6.557.000 km.kareye çıkarmayı başardı. Devletin gelişmesi için de bir çok faaliyeti oldu. Çok düzenli çalışan bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede ülke içinden ve dışından istediği bilgileri alan Yavuz Sultan Selim'in adam seçiminde büyük bir isabet yeteneği vardı.

Osmanlı Padişahları - Yavuz Sultan Selim
Son düzenleyen Baturalp; 13 Kasım 2016 04:14 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
13 Kasım 2016       Mesaj #14
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Yavuz Sultan Selim

Ad:  YavuzSultanSelim1.JPG
Gösterim: 850
Boyut:  31.8 KB

(1512 - 1520)

Babası : Sultan İkinci Bayezid
Annesi : Gülbahar Hatun
Doğumu : 10 Ekim 1470
Ölümü : 21-22 Eylül 1520
Saltanatı : 1512 - 1520
Devlet Sınırları : 6.557.000 km2

Hayatı


Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun'dur. Gülbahar Hatun Dulkadiroğulları beyliğindendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı.

Babası Sultan İkinci Bayezid padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na tayin etti.Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilişkisi oldu.

Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular.

Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.

Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti:

"Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Humayun benim mührümle mühürlensin."

Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.

Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara "Sakalımı ele vermemek için kesiyorum" dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520'de "Aslan Pençesi" denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti.

Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.

Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman
Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan

Çaldıran Savaşı


Yavuz Sultan Selim, babası Sultan İkinci Bayezid ve kardeşleri ile taht mücadeleleri vererek tahta çıktığında, Osmanlı Devleti sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı dönemin en büyük sebebi Doğu'daki Şii-Safevi Devletiydi. Bu devletin ortadan kalkmasıyla huzur sağlanacak ve Türkistan yolu Osmanlılara açılacaktı.

Yavuz Sultan Selim'in en büyük amacı doğudaki bütün Türk İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılı baharında ordusuyla birlikte İran seferine çıktı. Osmanlı kuvvetleri, Erzincan'dan Tebriz'e doğru yürüyüşüne devam etti.

Çaldıran'da 23 Ağustos 1514'te yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri büyük bir zafer kazanırken, Safeviler bozguna uğradılar. Şah, kaçarak hayatını zor kurtardı.

Yavuz yoluna devam ederek Tebriz'e girdi. Şehirdeki birçok sanatçı ve ilim adamı İstanbul'a gönderildi. Bu zafer sonucunda Şah İsmail eski prestijini kaybetti. Bu sayede Doğu Anadolu'da Osmanlılar için bir tehlike kalmamış oldu.

15 Eylül 1514'te de Tebriz'den Karabağ'a hareket eden Yavuz'un amacı, kışı orada geçirip, baharda İran'ı tümüyle almaktı. Ancak şartlar müsait olmadığı için Amasya'ya gidildi. Çaldıran Zaferi'nden sonra, Erzincan, Bayburt kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Kemah kalesi alındı. 12 Haziran 1515'de kazanılan Turnadağ zaferi ile Dulkadiroğlu beyliğine son verildi. Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı hakimiyetine girdi. Böylece Anadolu'da Türk birliği sağlanmış oldu.

Mercidabık Zaferi


Fatih Sultan Mehmed devrinden kalan anlaşmazlık ve İran Seferi, Mısırlıların ve Safevilerin ittifak yapmalarına neden oldu. Yavuz Sultan Selim, bu ittifakın yapılacağını öğrenince Mısır seferine karar verdi. Yavuz Sultan Selim, 5 Haziran 1516'da Mısır seferine çıktı. 27 Temmuz günü Osmanlı Ordusu Mısır sınırına dayanmıştı. Mısır Sultanlığı'na bağlı Antep (18 Ağustos 1516) ve Besni (19 Ağustos 1516) kaleleri birer gün arayla teslim oldular.

Ancak asıl savaş 24 Ağustos 1516'da Mercidabık'da oldu. Mısır Ordusu Osmanlıların ezici top ateşi karşısında fazla dayanamadı. Mısır hükümdarı Gansu Gavri ölü olarak bulundu. Kazanılan Mercidabık zaferi sonunda Suriye'nin kapıları Osmanlılara açılmış oldu.

Ridaniye Zaferi


28 Ağustos 1516'da Halep'e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karşılaşmadan şehri teslim aldı.Hama (19 Eylül 1516), Humus (21 Eylül 1516) ve Şam (27 Eylül 1516) aynı şekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul ettiler. Yoluna devam eden Yavuz 30 Aralık 1516'da Kudüs'e, 2 Ocak 1517'de Gazze'ye girdi. Mercidabık Savaşı'ndan sonra Mısır'ın başına Tumanbay geçti. Tumanbay Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi, barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini öldürmüş ve Venedikliler'den top ve silah alarak Ridaniye'de kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu.

Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte, ilkçağdan beri hiçbir komutanın cebren geçemediği Sina Çölü'nü 13 günde geçerek, Ridaniye'de Mısır Ordusu ile karşılaştı.

Mısır Ordusu'na, El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Mısır ordusunun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirdi. 22 Ocak 1517'de Ridaniye Zaferi kazanıldı. Bu zaferle birlikte Memlük Devleti tarihe karıştı.

İlk Halife Yavuz Sultan Selim


24 Ocak 1517'de Kahire alındı. 4 Şubat 1517'de Yavuz büyük bir törenle Kahire'ye girdi ve Mısır Memlükleri'ne bağlı Abbasi halifeliğine son verdi. Yakalanan Tumanbay idam edildi.

Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı hakimiyetine girdi. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katıldı. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçti. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı Hazinesi doldu.

6 Temmuz 1517'de Emanet-i Mukaddese (Mukaddes Emanetler) denilen ve aralarında Hz.Muhammed'in (S.A.V) hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz'dan Yavuz Sultan Selim'e gönderildi. 29 Ağustos 1516'da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlı Soyuna geçti.

Yavuz Sultan Selim, Ayasofya Camii'nde yapılan bir törenle, son Abbasi halifesi Üçüncü Mütevekkil'den (kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn) Haremeyn-i Şerifeyn, yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarı ünvanını devraldı ve böylece bütün Müslümanlar'ın dini ve siyasi lideri oldu.

Rivayete göre, Üçüncü Mütevekkil kürsüye çıkıp, Halifeliği Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han'a devrettiğini açıkladı. Sırtındaki cübbeyi Yavuz'a elleriyle giydirdi. Halifelik nişanlarından sayılan kılıcı elleriyle Yavuz'un beline bağladı. Yavuz Sultan Selim, o andan itibaren Müslümanlar'ın dini ve dünyevi lideri oldu. Artık yalnız padişah olarak değil, "halife" olarak da anılacaktı ve ondan sonra gelen tüm padişahlar da aynı zamanda halife olacaklardı.

Yavuz Sultan Selim, tahtı devraldığında 2.375.000 km.kare olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 6.557.000 km.kareye çıkarmayı başardı. Devletin gelişmesi için de bir çok faaliyeti oldu. Çok düzenli çalışan bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede ülke içinden ve dışından istediği bilgileri alan Yavuz Sultan Selim'in adam seçiminde büyük bir isabet yeteneği vardı.

Mimari Eserler


Yavuz Sultan Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan Haliç Tersanesi'ni kapasite olarak arttırdı.

Medreselerin yanında, sosyal ve ticari alanda hizmet verecek birçok bina inşa ettirdi.
Hayatı yoğun savaşlarla geçen Yavuz Sultan Selim,
Diyarbakır Fatih Paşa Elbistan Ulu Camii,
Şam Salihiye'de Muhyiddini Arabi'ye Camii,
İmaret ve Türbesi gibi hayır eserleri de yaptırmaya fırsat bulmuştur.

Ayrıca temelini attırdığı İstanbul Sultan Selim Camii'ni bitirmeye ömrü yetmemiş, bu eser oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır.

Mimari Eserler


Yavuz Sultan Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan Haliç Tersanesi'ni kapasite olarak arttırdı.

Medreselerin yanında, sosyal ve ticari alanda hizmet verecek birçok bina inşa ettirdi.
Hayatı yoğun savaşlarla geçen Yavuz Sultan Selim,
Diyarbakır Fatih Paşa Elbistan Ulu Camii,
Şam Salihiye'de Muhyiddini Arabi'ye Camii,
İmaret ve Türbesi gibi hayır eserleri de yaptırmaya fırsat bulmuştur.

Ayrıca temelini attırdığı İstanbul Sultan Selim Camii'ni bitirmeye ömrü yetmemiş, bu eser oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 13 Kasım 2016 05:08
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
13 Kasım 2016       Mesaj #15
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Yavuz Sultan Selim
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
13 Kasım 2016       Mesaj #16
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Yavuz Sultan Selim

Ad:  YavuzSultanSelim5.JPG
Gösterim: 648
Boyut:  34.6 KB

(d. y. 1470, Amasya - ö. 21/22 Eylül 1520, Çorlu)
9. Osmanlı padişahı ve 88. İslam halifesidir.
Saltanatı: 1512-1520


Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını Kısa bir padişahlık yapmasına rağmen 8 yıl gibi bir zamanda imparatorluğun sınırlarını iki katına çıkardı. Amasya Valisi iken 1470 yılında Amasya'da doğan Selim,dedesi Fatih Sultan Mehmet tarafından yetiştirildi. Küçük yaşlardan itibaren devlet adabını, kılıç kullanmayı, ata binmeyi, ok atmayı bizzat dedesi tarafından öğretildi. Dedesinin sağlığında, Trabzon'a vali olarak atandı. Babası padişah olduktan sonra ordunun başında birçok sefere çıkarak büyük başarılara imza attı. Babası pek etkili bir padişah olmadığı için babasını tahttan indirerek kendi geçti.

1508 yılında henüz Trabzon’da valiyken Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular. Gösterişe önem vermeyen ve israftan uzak duran Yavuz Sultan Selim her öğününde yalnızca bir çeşit yemek yemeyi tercih ederdi ve devlet malını gereksizce harcamaktan kaçınırdı.

Selim, tahta, babası II. Bayezid'e karşı darbe yaparak çıkmıştır. Yavuz Sultan Selim'e kızını vermiş olan Kırım Hanı Mengli Giray, ona askeri destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir. 24 Nisan 1512'de tahta çıkan Yavuz Sultan Selim, tahta geçtikten sonra 1512 ve 1513 yıllarında iç meseleleri halletti. Ülke içinde hadise çıkartan ve ilerisi için büyük tehlike olabilecek Rafizi faaliyetlerin teşvikçisi, doğudaki Safevi devletine karşı sefere çıkmadan batı, kuzeybatı ve güney hudutlarını emniyete aldı. Eflak, Boğdan, Macar, Venedik ve Mısır elçileriyle sulhun devamını teyid eden antlaşmalar imzaladı.

Yavuz Sultan Selim'in ilk hedefi, doğuda Safevi Devleti'nin yarattığı tehlikeyi ortadan kaldırmaktı. Bu doğrultuda 1514 yılında İran üzerine sefere çıktı. 23 Ağustos 1514'te gerçekleşen Çaldıran Savaşı'nda Osmanlı kuvvetleri Safeviler karşısında büyük bir zafer kazandı. İlerleyişini sürdüren Yavuz Sultan Selim Tebriz'e girdi. Bu zaferin ardından 12 Haziran 1515'de Dulkadiroğlu Beyliği'ne son vererek Anadolu'daki Türk birliğini sağladı.

Yavuz Sultan Selim Han, 1514 baharında çıktığı İran Seferinden 1515 yazında döndü. Sefer dönüşünde İstanbul’da devletin idari, siyasi, askeri, sosyal, iktisadi ve ticari meselelerinin halline başladı. Sefer esnasında meydana gelen hadiseleri bütünüyle tetkik ve tahkik ettirdi. Devlet adamlarını tek tek huzuruna çağırıp, hadiselerin sebep ve suçlularını tespit etti. Yeniçeriler, suçlarını anlayıp, “Hepimiz günahkarız!” diyerek, padişahtan af istediler. Hadiseleri kökünden halletmeye azimli olan padişah, tahkikatı derinleştirerek suçluları tespit etti. Hadiselerden, Kazasker Tacizade Cafer Çelebi, İkinci Vezir İskender Paşa ve Ocaktan Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa suçlu bulunarak, huzura çağrıldı. Bizzat Cafer Çelebi’ye:

“İslam askerini itaatsizliğe ve isyana tahrik edenin cezası nedir?” diye fetva istedi.
O da:
“Eğer sabit olursa cezası idamdır” deyince:
“Senin fesadın, bence gerek lahikan ve gerek sabıkan sabittir ve kendi hakkındaki fetvayı kendin verdin” diyerek suçluları Divan-ı hümayun önünde idam ettirdi.


Memlükler ile Safevilerin ittifak yapması üzerine Yavuz Sultam Selim, 5 Haziran 1516'da Mısır seferine çıktı. Kısa bir sürede Memlük ordusunu yenilgiye uğrattı. Bu zaferle birlikte Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün Osmanlı topraklarına katıldı. 22 Ocak 1517'deki Ridaniye Zaferi ile Mümlükleri bir kez daha yenilgiye uğrattı. Bu zaferle birlikte Memlük Devleti yıkıldı. Halifelik Osmanlı Devleti'ne geçti ve Kahire'de bulunan kutsal emanetler İstanbul'a getirildi.

Tarihin en büyük meydan Savaşlarından birini kazanan Osmanlı-Türk hakanı Yavuz, bu seferinde rakibi Şah İsmail'i bertaraf etmekle kalmadı, Adana, Antep, Hatay, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Muş, Bingöl, Bitlis, Tunceli, Musul, Kerkük ve Erbil vilayetleriyle Dulkadıroğulları topraklarını içine alan 220.000 kilometrekarelik bir toprağı da devletine kattı. Din ve devletin saldırıya uğraması sebebiyle İstanbul, Halep, Şam ve Kahire'deki din adamlarının fetvası üzerine İran seferine çıkan Yavuz Sultan Selim, yine mülhid Safevilerle işbirliği yapmaları dolayısıyla, bu defa da Mısır seferine çıktı. Yıldırım hızıyla, Mısır ordularını, 24 Ağustos 1516'da Mercidâbık'ta ve 26 Mart 1517'de Ridaniye'de kazandığı zaferlerle ortadan kaldırdı.

İki meydan muharebesi sonunda, Memlûk Devleti tarihe karışırken, bütün Arap ülkeleri Yavuz'un hakimiyetine girdi. Bu durum üzerine, Mekke ve Medine emîri, mukaddes şehirlerin anahtarlarını "Sahib'ül-haremeyn" unvanı ile Yavuz Sultan Selim'e teslim etti. Fakat dindar padişah, bu unvanı, yüce makamlara saygısızlık sayarak, onu "Hâdim'ül-haremeyn" şekline çevirerek aldı ve evlat ve torunlarına böylece miras bıraktı.Çıktığı iki seferden birinde Safevîleri felç eden, diğerinde ise Mısır Memlûklarını ortadan kaldıran Yavuz Sultan Selim'in iki hedefi daha vardı.

Bunlardan birincisi, Efrenciye yani Avrupa'nın, diğeri de Hindistan'ın fethiydi. Bilhassa Portekizlilerin Hind Denizine hakim olmaya ve İslâm'ın mukaddes şehirlerini tehdide başlamaları, Yavuz'u endişeye sevk etmişti. Bu itibarla, öncelikle tersanenin sayı kapasitesini arttırmak için faaliyetlere girişti.

Zamanın şeyhülislâmı ve büyük İslâm âlimi Ahmed ibni Kemal Paşa, onun için yazdığı mersiyede şöyle demektedir. "Şems-i asr idi, asrda şemsin/Zıllı memdûd olur, ömrü kasîr", yani "o padişah ikindi güneşi idi, bu vakitte güneşin gölgesi uzun, ömrü de kısa olur". Gerçekten o bir ikindi güneşi gibi çabuk, sekiz sene içinde bu dünyadan göçüp gitti, ama muazzam gölgesi, Kırım'dan Hicaz'a, Tebriz'den Dalmaçya sahillerine kadar uzanıyordu.

Devlet işlerinde kesin niyet ve kati programla hareket eden Selim Han, herhangi bir devlet işini fiiliyata koymadan evvel muhtelif yollarla onun hakkında alim, vezir ve sair ilgililerin fikirlerinden istifade eder ve günlerce düşünür, nihayet son kararını verdikten sonra ondan dönmez ve bu kararın aleyhinde söz söyleyenleri en şiddetli şekilde cezalandırırdı. Muntazaman bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede gerek memleket dışında ve gerek içeriden devamlı bilgi alırdı. Mühim işlerde bizzat tahkikat yapardı.

Seferlerinde evliyanın büyüklerinden Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin türbesini ziyaret ederdi. Ehl-i sünnete çok hizmet edip, İslam alemi için büyük tehlike olan Safevili Şah İsmail’in ideolojisinin yayılmasını önleyerek İran’da mahsur bıraktı. Çok heybetli olup, azametinden çevresindekiler titrediği halde, alimlere, halkına karşı tevazu sahibiydi. Devamlı; “Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş. Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş” buyururdu. Çok mütevazı olup, sade giyinirdi. Muhteşem Osmanlı Devletinin ve İslam aleminin lideri olmasına rağmen, Peygamber efendimizin ahlakı ile ahlaklandığından, debdebe ve şaşaadan uzak hayat sürerdi. Bir defasında oğlu Şehzade Süleyman, çok süslü bir elbiseyle huzuruna girince; “Süleyman, annen ne giysin!” diyerek sitem etmişti. Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilip, edebiyat, tarih ve coğrafyaya da meraklıydı. Farsça ve Türkçe şiirleri olup, Farsça Divan’ı Almanya’da yayınlanmıştır.

İhtişam ve debdebeye ehemmiyet vermez, sadeliği sever ve sade giyinirdi. Kendisi için fazla para sarfıyla köşk ve lüks şeyler yapılmasını istemezdi. Bir defasında oğlu Şehzade Süleyman çok süslü bir elbiseyle huzuruna girince; "Süleyman annen ne giysin?" (Başka bir rivayete göre "Anana giyecek birşey bırakmamışsın.") diyerek sitem etmişti. Hazinenin devamlı dolu olmasına dikkat ederdi.

Sultan Selim Han evliyaya rağbet eder onların sonbetlerine katılmayı bulunmaz bir nimet sayardı. Devamlı; "Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş - Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş." buyururdu. Yavuz Sultan Selim'in Şam'da Salihiyye'de Muhiddin-i Arabi'ye yaptırdığı camii, imaret ve türbeden ve bir de Konya'da Mevlevi tekkesine getirdiği sudan başka bir hayır yapmasına vakti ve zamanı müsait olmamıştır. Hatta başlattığı camiinin bile yalnız temellerini attırabilmiş fakat tamamlayamamıştı.

Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.
Eylül 1520'de şaɾbon hastalığına bağlı olaɾak Aslan Pençesi (Şiɾpençe) denilen biɾ çıban yüzünden henüz 49 yaşında iken vefat eden Yavuz Sultan Selim tahtını tek oğlu olan Sultan Süleyman’a bırakmıştır.

Derlemedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 13 Kasım 2016 20:46

Benzer Konular

23 Eylül 2016 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
15 Mart 2013 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
21 Haziran 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
13 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış