Arama

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri

Güncelleme: 18 Haziran 2016 Gösterim: 118.565 Cevap: 7
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
27 Şubat 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri

Ad:  hip2.jpg
Gösterim: 4524
Boyut:  16.7 KB

Hipnoz


Sponsorlu Bağlantılar
Bir insanı yarı bilinçli bir durumda kendinden geçirme (trans hâli), telkine daha uygun kılma. Bu işleme de ipnotizma ya da hipnotizma adı verilir. İpnozu bir tedavi aracı olarak kullanan Anton Mesmer olduğu için, bu olay mesmerizm olarak da adlandırılır. İpnoz yapılan kimse, trans hâline sokulur; ipnotizmayı yapanla o kişi arasında ilişki kurulur ve uyutulmuş kişide ipnoz durumuna özgü davranışlar gözlenir. Kimi vücut bölümleri hissizleşir, unutulmuş anılar canlanabilir. İpnozun temelinde, beynin bir bölümünün tekdüze bir şekilde uyarılması, inhibisyon yaratılması ya da kişinin uyutulması yatar. İpnoz bir tedavi aracı olarak ağrısız doğum yaptırmak, ilâçla uyutmadan kimi ameliyatları gerçekleştirmek, psikoterapi uygulamak ve hastayı bazı alışkanlıklardan kurtarmak için, tıpta uygulanabilir.

Hipnoz, yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh halidir. Başlıca karakteri, sadece, bu hal sırasında arzu edilen herhangi bir telkinin yerine getirilmesidir. Bu fikir yavaş yavaş hazırlanıp ortaya çıkmıştır. Dupau, Durand (de Gros), Joly gibi araştırıcılar, deneklerin uykudaki görünen irade azlığını, taklit ve baş eğmeyi ve kendilerinde oluşturulmuş fikirlere göre hareket eden denekleri tanımladılar. Diğer taraftan, kelime anlamının uyku olması sebebiyle hipnoz, genelde uyku ile özdeşleştirilmiştir. Aslında uyku, şuurumuzun nasıl değişik bir hali ise hipnoz da şuurumuzun daha değişik başka bir halidir.

Uyanık halde, herkesin bildiği ve farkında olduğumuzu sandığımız bir şuur hali yaşamaktayız. Uykuda geçirdiğimiz zaman içinde ise pek farkına varmamakla beraber değişik şuur hali yaşadığımızı hissederiz. En azından rüyalarını hatırlayanlar, rüyaların, gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramlardan hiç de farklı olmadığını kolaylıkla kavrayabilirler. Uyanık yaşam ile rüya arasında gerçeklik açısından hiçbir fark yoktur. Hipnoz, uyku hali olmadığı gibi bir uyanıklık hali de değildir. Ancak, her iki hali de kapsayan komple bir kavramdır.

Hipnozun Şartları


1- Yetenek ve durum:
Uyutulmak istenen kişinin sinir sistemi ve düşünme yetisinin özel bir haline, deneğin ani yetenek ve durumuna bağlıdır. Ani yetenek ve durumlara ters olan nevrastenikler, ruhsal çöküntüye uğramışlar, sararlılar, hipnotize edilemezler.

2- Yorgunluk:
Ruhsal gerilimin düşmesi ile beliren bu hal, dikkatin devamlılığından doğar. Parlak noktalara baktırmak, derin dalma halleri, monoton sesler gibi uzun bir dinleme, dikkat çabasını sağlar. Dikkatin bir noktada toplanması ve devamlı oluşu ani zihin yorgunluklarını doğurur.

3- Heyecan:

Heyecan çok defa büyük bir karışıklığı meydana getiren aksaklıklardan doğmuş doğal uyurgezer hallerinin çoğuna karışır. Başı şiddetle geriye çevirmek, enseye tokat atmak, başı sertçe sağa sola döndürmek suretiyle sersemletmek, bilinen heyecanlandırma ve zihinsel dengeyi bozma yollarıdır.

4- Eğilimlerin gelişmesi:
Hipnozun meydana gelmesi için çökme anında, hipnotizmle terslik oluşturmayacak olan, her şeyi konuşmakta rahat bırakan ve kendisini hipnotize eden kişiyi dinleyen ve onunla konuşmaya izin veren eğilimlerin olması gereklidir. Önceden hipnotize edilmiş deneğin sonraki hipnozlarının kolay olması, bu durumun gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır.

5- Çökme:
Hipnotik halin en gerçek nedeni çökmedir, bu ise normal kişisel şuurun, yani uyanıklıkta göz önüne aldığımız ama bu deneklerde kararsız dengeler halinde çökebilen ve heyecanla yorgunluğun etkisi altında kaybolan özel zihin halinin durması demektir.

Hipnozda önemli üç yöntem vardır: Bakış, Söz ve Düşünce


Bakış:
Hipnotik etkilerin çok önemli bir yardımcısı ve birçok ünlü hipnozcunun deneklerinde uykuyu oluşturabilmek için kullandıkları bir yöntemdir. Bakışın gerçek amacı, gözlerden çıkan manyetik etkileri düzenli, sürekli ve uzun süre devam ettirmektir.

Söz:
Hipnotizmde gerçekten bir güçtür. Hipnoz yapan kişi, bu yolla deneğin beynine sokmak istediği fikirleri yollar. Bu bir fikir ya da hareket olabilir. Telkinde göz önünde tutulacak iki şey vardır; "sözlerin seçilmesi ve konuşma tarzı".

Düşünce:

Hipnotik deneylerde bakış, söz kadar önemli olan düşünce, arzu edilen bir olayın olması için o yöne doğru yönelmesi ve ısrarla o nokta üzerinde tutulması anlaşılmalıdır. İnsanın zihin gücünün devamlı olarak bir fikir ya da davranış üzerinde durması, yoğunlaşması ve bunu şiddetle arzu etmesi, diğer zihinlere etki ettiği, bugün deneylerle açıklanmış ve müspet sonuçlar elde edilmiştir.

Etkili bir düşünce gücü için ilk şart, konsantrasyondur. Konsantrasyon yoluyla meydana getirilen güç o kadar kuvvetli ve o kadar şaşılacak olaylar ve etkiler meydana getirir ki, bugün bile insanlık bunları keramet veya birtakım mucizeler diye adlandırır. Hint fakirleri, İslam aleminin derviş ve şeyhleri, Tibet'in lamaları güçlerini konsantrasyondan ve psişik güçlerin yardımlarından almaktadır. Telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenlerin, kendi kendine telkin ve hipnoz gibi kişisel çalışmaların dayandığı temel, konsantrasyon olayıdır.

BAKINIZ
Psikiyatri ve Psikoloji Arasındaki Farklar
Psikoloji
Psikiyatri (Ruh Hekimliği) Nedir?
Psikoloji ve Psikiyatri ile ilgili Haberler
Psikoloji ile ilgili Makaleler

Psikoterapi Çeşitleri

Hipnoterapi
Son düzenleyen Safi; 17 Haziran 2016 05:07
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  hp3.jpg
Gösterim: 4011
Boyut:  98.2 KB

Hipnoz Hakkında Yanlış Bilinenler

Hipnoz gerçek anlamının dışında kullanılarak istismar edilen bir kelimedir. Eğer bir kelime bir çok farklı durumu anlatmak için kullanılıyorsa orada yanlış anlama, yanlış kavrama, yanlış inançlar, karışıklık, yanlış etiketleme ve fırsatçılık kaçınılmaz olarak karşımıza çıkar.

Sponsorlu Bağlantılar
Bugüne kadar hipnozun tatmin edici bir tanımı yapılmamıştır ve ufukta da görülmemektedir. Yine hipnozu açıklayan birleştirici bir teori yoktur.
Her uygulayıcı ve araştırıcı kendi çerçevesinden olayı yorumlamakta ve açıklamaya çalışmaktadır.

YANLIŞ ALGILAR, BİLGİLER


Hastayla iyi bir iletişim kurmanın birinci adımı hastaya hipnoz hakkında doğru bilgileri aktarmaktır. Daha önce hipnoz olmuş mu? Olmuşsa nerede ne zaman? İzlenimleri nedir? Hipnoz hakkında bilgisi ve beklentisi nedir? Çoğu kişi zihin-kontrolü konusunda korkak ve hassastır. Hipnoz sırasında kontrol dışı olacağı inancı hipnoz olmanın önündeki en büyük engeldir.

1. Yanlış.
Hipnoz oluşumunda hipnotistin gücü etkili iletişim tekniğini kullanmakla sınırlıdır. Hastanın hipnotiste devrettiği bir kontrol yoktur. Kontrol her zaman hastadadır. Verilen telkinlere uyup uymamak onun kontrolündedir.

2. Yanlış.
Sadece belli insanlar hipnoz olur. Bazı insanların diğerlerinden çok daha güç hipnoz olduğu gerçektir. Ama bunların yeteneği az anlamına gelmez. Korkuyorlardır. Anlamı muğlak telkinleri ayırmakta zorlanabilirler. Her şeyi analiz etme alışkanlığı vardır. Değişime hazır değildir. Aslında değişmekten korkuyordur. Bu etkenler anlaşılıp çözüldüğünde kötü suje iyi suje haline gelir.

3. Yanlış.

Hipnoz olanların zihni zayıftır. Her insan bir çok durumda farkında olmadan hipnotik durumlara girer. Bu nedenle hipnoz olma ile kişisel bir özellik bağlantısı yoktur.

4. Yanlış.

Hipnoz başladıktan sonra artık bir kişi durumunu kontrol edemez. Hipnoz karşılıklı bir güç paylaşımıdır. Bir amaca yönelik ortak bir çalışmadır. Bu amacın içinde sujenin istemli olarak iradesini devretmesi vardır. Ama suje hipnoza girmek istemezse girmez. İçinde bulunulan koşullar önemlidir. En yanıtkar hasta bile olumsuz koşullarda hipnoza girmeyebilir.

5. Yanlış.
Hipnozda bir kişi iradesi dışında bir şeyler söyler ya da yapar. Bir insanın inançları ve normal davranışları dışında davranması bilinen bir durumdur. Yani beyin yıkama diye bir şey vardır. Ama tedavi ortamında bu tip koşullar oluşmaz. Yani bir insanı kontrol etmek mümkündür ama bu durumu yaratan koşullar hipnoz değildir. Yani tedavi amacıyla uygulanan hipnozun etik kuralları dışındadır.

6. Yanlış.

Hipnoz olmak sağlığınıza tehlike yaratabilir. Kim yapıyor ve nasıl yapıyor. Yetersiz bir şahıs, bir kişinin zihinsel bütünlüğüne kötü niyetle ya da cehaleti nedeniyle zarar verebilir. Ama zararı veren hipnozun kendisi değildir. Klinisyenin hastayı iyi yönetememesi sorun arz edebilir. Ama aynı tehlike üzüntülü, stres altında olan her şahıs için her durumda söz konusudur. Yetersiz bir klinisyen her durumda yanlış bilgiler verebilir, yanlış tedavi uygulayabilir. Yararlı olma potansiyeli olan her şey aynı zamanda Zararlı da olabilir.

7. Yanlış.
Bir kişi bir süre sonra hipnoza bağımlı olur. Bağımlılık bir ihtiyaçtır. Bir çok şeye iyiliğimize inandığımız bir çok şeye bağımlı olabiliriz. Hipnoz uygun kullanıldığında acı çeken bir kişiye son derece güçlü bir yardım aracı olarak kullanılabilir. Bu ihtiyaç devam ettiği sürece bir kişinin yararını gördüğü bir yönteme bağlanması doğaldır. Self-hipnozu öğrenerek sürekli kullanması onu günlük streslerinden kurtulmakta büyük bir kolaylık sağlar.

8. Yanlış.
Bir kişi sürekli hipnozda kalabilir. Böyle bir şey olmamıştır.

9. Yanlış.

Bir kişi hipnozda bilinçdışı ya da uyku halindedir. Hipnoz uyku değildir. Fiziksel yönden uykuyu andırır. Ama zihinsel yönden uyanıktır. En derin hipnozda bile dış gerçekliğe belli bir düzeyde uyum vardır.

10. Yanlış.
Hipnoz olmak için sıkıcı bir takım işlemlerden geçmek gerekir. Bir iletişimin etkisiyle bir kişi farklı bir şeyler hissetmeye ve yaşamaya başladığı anada hipnoz oluşmaya başlar. Dikkat bu etkiye odaklı olduğu sürece hipnoz bir derecede mevcuttur. Hipnoz oluşması için formel bir törene gerek yoktur. Bir çok klasik hipnotik fenomen bu formelliğin dışında oluşur. Monoton ve törensel bir özelliği olan her türlü konuşma bir süre sonra dinleyende farklı etkiler oluşturmaya başlar.

11. Yanlış.
Hipnoz olmak için gevşemek gerekir. Odaklanma yeterlidir. Hipnoz okurken, konuşurken ve bir çok farklı durumda oluşabilir. Gevşeme şart değildir.

12. Yanlış.

Hipnoz tedavi edicidir. Hipnoz sadece tedavi aracıdır. Bir çok değişik şekilde kullanılabilir. Değişik amaçlara hizmet amacıyla kullanılır.

13. Yanlış.
Hipnozla yaşanmış her şey hatırlanabilir. Hafızayı bilgisayarla karşılaştırma işi yanlıştır. Hafıza her hatırayı olduğu gibi alıp kodlamaz. Olaylar algılarla birlikte saklanır. Bu nedenle bozulmaya maruzdurlar. İnsanlar gerçekte olmamış şeyleri hatırlayabilirler. Belli bir parçasını hatırlayabilirler. Bir çok olaydan parçalar alıp yeni bir olay yaratabilirler.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 01:15
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Kasım 2006       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

HİPNOTİZMA

Ad:  hp2.jpg
Gösterim: 3356
Boyut:  27.8 KB

dendiğinde insanların aklına genellikle eğlenceli,! ama pek de inandırıcı olmayan bir sihirbazlık numarası gelir. Bu tür sahne gösterilerinde, bütün dikkatin hipnotiz-acıda yoğunlaştırılması istenir. Hipnotizmacı da elinde tuttuğu bir cep saatini, bir kol­yeyi ya da bir kalemi, hatta yalnızca parmağı­nı yavaşça sallayarak alçak ve etkile­yici bir sesle "uykun var, gözkapakların ağır­laşıyor, gözlerin kapanıyor ve derin bir uyku­ya dalıyorsun..." gibi sözler söyler. Böylece hipnotize edilen kişinin birdenbire uyuduğu görülür. Artık hipnotizmacının "et­kisi altındadır" ve onun her söylediğini yap­maya hazırdır. Genellikle uyanık gibi görün­düğü halde çevresindeki hiçbir şeyi, hiç kim­seyi görmeyen bir uyurgezer gibi davranır. Hipnotizmacı genellikle parmaklarını şaklata­rak onu "uyandırıncaya" kadar bu durumunu sürdürür ve uyandıktan sonra neler olduğunu hiç hatırlamaz.
Hipnotizma gerçek midir? Kuşkusuz bazı durumlarda, özellikle izleyicilerin arasından çıkıp gelen, ama aslında hipnotizmacıyla bir­likte çalışan bir "gönüllünün" hipnotize edil­diği sahne gösterilerinde kandırmaca vardır. Hatta bazı ülkelerde sahnede hipnotizma gösterilerinin yapılması tümüyle yasaklanmış­tır. Ama hipnoz denen bu uykuya benzer özel psikolojik durumun ve telkinle hipnoz duru­mu yaratabilen hipnotizma yöntemlerinin gerçekliği bilimsel deneylerle kanıtlanmıştır.

Hipnoz Durumu


Hipnotize edilen kişi uyuyormuş gibi görünse de bu bildiğimiz anlamda bir uyku değildir. EEG (elektroansefalograf) denen ve beynin elektrik etkinliğini kaydeden bir aygıtla yapı­lan deneyler, hipnotize edilmiş bir kişinin beyin dalgalarının uyanık bir kişinin beyin dalgalarıyla hemen hemen aynı olduğunu göstermiştir. Oysa uyku sırasında kaydedilen beyin dalgaları oldukça farklıdır .
Hipnozun nasıl gerçekleştiği tam olarak bilinmiyor. Ama hipnoz durumuna ışık tuta­cak pek çok güvenilir deney ve gözlem yapılmıştır. Bütün bu deney ve gözlemlerden çıkarılan en önemli sonuç hipnozun her şey­den önce telkine dayandığıdır. Denek, yani hipnoz uygulanacak kişi, hipnotizmacının bü­tün telkinlerine açıktır. Onun bütün söyledik­lerine inanır ve ne yapmasını ya da ne anlatmasını istiyorsa hiç duraksamadan yeri­ne getirir. Hipnoz durumundaki deneğin na­bız atışları hızlanabilir; sıkıldığında ya da öfkelendiğinde yüzü kızarır, korkuya kapıldı­ğında sararır ve kendisinden beklenmeyecek kadar büyük bir kas gücü gösterebilir. Bir insanın hipnoz ya da bunun en ileri aşaması olan "trans" durumuna geçebilmesi için buna istekli ve hazır olması, hipnoz uygulayan kişiye tam olarak inanması ve güvenmesi gerekir. Kuşkusuz iyi bir hipnozcu olabilmek de beceri ve yetenek gerektirir; ama asıl önemli olan deneğin hipnoza yatkın olması­dır. Bazıları telkinden kolayca etkilenirken bazıları da sonuna kadar direnir. Ama hiç kimse, en azından şimdilik, kendi isteği dışın­da hipnotize edilemez.

Hipnozun Yararları


Bugün birçok ülkede bazı tıp uygulamaların­da, özellikle diş hekimliğinde, doğumlarda, ağır yanıklarda ve deri nakli gibi bazı ameli­yatlarda hastanın ağrı duymaması için bir anestezi yöntemi olarak hipnozdan yararlanı­lıyor. Ameliyat sırasında hastanın ağrı duyu­munu ortadan kaldırmak üzere kimyasal maddelerle yaratılan uyku durumu, yani nar­koz nasıl etkili oluyorsa telkinle yaratılan hipnoz da bazı hastalarda aynı derecede etkili olabiliyor. Hipnozla ağrısız doğumun en bü­yük yaran ise, bebeğe zarar verebilecek ilaçları kullanmadan annenin ağrılarını dindirebilmektir. Ayrıca alerjik hastalıkların, çok fazla yemekten ileri gelen şişmanlıkların, engelle-nemeyen mantıkdışı korkuların (fobilerin), sigara, alkol ya da ilaç bağımlılığının ve uyku bozukluklarının tedavisinde de hipnoz etkili bir yöntemdir. Bazen, tedavi edilen hastalığın ya da bozukluğun yeniden ortaya çıkmaması için uzmanlar hastalarına kendi kendilerine telkin yaparak "otohipnoz" uygulamayı öğre­tirler.
Hipnoz ruhsal bozuklukların tedavisinde de hastaya büyük ölçüde yardımcı olabilir. Özel­likle, geçirilen bir kazadan ya da yaşanan sarsıcı bir olaydan kaynaklanan ruhsal bozuk­luklarda, aynı olayı ve o anki duygularını hipnozla yeniden yaşayan hasta çoğu kez bu sıkıntılarından kurtulabilir. Sigmund Freud da gençliğinde, kendi psikanaliz yöntemlerini geliştirmeden önce, hastalarını tedavi etmek için hipnozdan yararlanmıştı
Bazı ülkelerde adli soruşturmalarda da, örneğin bir cinayet davasının tanıklarından "güvenilir" bilgi alabilmek için hipnoza baş­vurulur. Bu uygulamanın çıkış noktası, tanı­ğın hipnoz durumundayken doğruyu söyleye­ceği varsayımıdır. Oysa hipnozun çağrıştırdığı anılar deneğin doğruluğuna inandığı olaylar olabilir, ama gerçeği ne kadar yansıttığı bili­nemeyeceğinden sağlam bir kanıt gözüyle bakılamaz. Bu yüzden bazı mahkemelerde hipnozla ifade alınmasına izin verildiği halde bu uygulamanın geçerliliği tartışmalıdır.

HİPNOTİK SEANSIN ÖZELLİKLERİ


Hastanın ilk kez hipnoz için etkilenmesi hemen hemen onun kendisini etkilemesi kadar önemlidir. Hatta bu esas olmamasına rağmen çevredeki uyarıcılar minumum derecede olmalıdır. Şahsı hipnotik transa teşvik için hipnozun doğasını rahatça açıklayabilirim. Kişinin hipnoz hakkındaki her yanlış bilgisinden kişiyi arındırmak gereklidir. Hastaların çoğu hipnoz seansı esnasında şuurlarının kaybolacağını sanırlar. Bu yanlış bir düşüncedir. Onlar açıkça şaşkınlık, dalgınlık, ofis gürültüsü veya buna benzer şeylerin dışında olacaklar, bunları algılamayacaklar fakat onlar trans anında neler olduğunu şiddetli bir şekilde bileceklerdir.
Hastalığın başlangıcına neden olan belli başlı problemlerin ve hastanın hastalığının tartışılması esnasında; sahısa karşı müşfik ve sempatik bir yaklaşım tarzı kullanmak gerekli bir hususdur. Hastanın gözlerine direk bir şekilde bakmaya muktedir olmak; muhtemel problemleri aşmada doktora yardım edecektir.
Kullanılan konuşma dili hastanın idrak alanı içerisinde olmalıdır. Eğer hastaya yararlı olacaksa, onu rahat ettirecekse veya hastalığın sebebini öğrenmede yardımcı olacaksa kullandığımız dil şaşmaz bir tarzda olmalıdır. Kişinin psikolojik yapısını, kişisel kalıbını, fiziksel ve zihin istidadını anlamak çok önemlidir. Bazı hastalara mantıksız öneriler onların ahlaki davranışlarına zıt düşmemek şartıyla telkin edilip onların güvenlerini yeniden kazanılması sağlanmalıdır. Düşüncelililik, nezaket ve itibar zorunludur. Aynı zamanda ona onunla birlikte çalışmadan ne beklediğim hakkında bilgi veririm.
Herhangi bir eğilime karşı kaçınmasını ve uzak durmasını, ne dediğini veya niçin dediğini; ona analiz ettirme, öğretme, sonuca varmak için gereklidir. Doktor trans esnasında sadece bir yol göstericidir; bu nedenle hastanın arzu ettiği herhangi bir zamanda, transın sonuçlandırılması arzu ediliyorsa hasta üzerindeki baskıdan vazgeçilmelidir.
Hipnoz ona katılan kişinin, katılmayı kabul etmediği müddetçe mümkün olmayan ve oluşmayan bir fenomendir. Hipnoz, hasta ile doktor arasında olan ortak bir çalışmadır.

Hipnozun amacı;
kişinin kendisini kişisel olarak kontrol etme kapasitesinin yükselmek ve hastayı daha fazla hipnoterapiste bağlamamaktır. Hipnozun derinliğini artırarak ilerlemeyi temin etmek için belirli bir dereceye kadar anksiyete gereklidir; bu nedenle tüm hastalardaki anksiyeteyi dağıtmaya hipnoz esnasında teşebbüs etmeyerek, bu durumun normal ve gerekli olduğunu kabul ederiz. Kişi kendi sorunlarını çözmeyi öğrendiği zaman ve buna bağlı olarak duygusu açısından kişiliği geliştiği zaman en iyi sonuç elde edilir. Hergünkü yaşadığı hayatın çatışmalarından habersiz olabilen normal dışı şahıslar sonuçta; anksiyete, depresyon, saldırganlık ve hayal kırıklığı gibi tabloları beklemelidirler. Ona problemelerden kaçınması tavsiye edilmemeli fakat çözmesi için cesaret verilmeli ve hergünkü yaşamında karşılaştığı sorunlarla kavga etme rolü öğretilmelidir.
Hastaların çoğu, özellikle hipnoterapiyi talep ederek ona başvururlar. Bazıları hipnoza kendisine yardım eden bir arkadaş gibi kabul ederek onu uygular. Diğer bir grup ta değişik ve yeni şeylere olan ilgilerinden dolayı hipnoza başvururlar. Bunların son ümidi olarak başarısız da olsa bir kaç kez hipnoz görüşmesi denenir. Hipnoz için herkes uygun bir aday değildir. Bunların çoğu çok yararlı bir şekilde hipnotik tedaviden fayda görecek kişiler değillerdir.
Tecrübeyle birlikte hastanın geçmişinde, fiziksel muayenesinde ve davranışı gibi etmenlerde bilgi alırken zorlanabilirsiniz ki bunun hipnoza faydalı olacağı veya olmayacağı kesin değildir. İyi bir rahatlama durumu için hastanın hipnozu gerçekten isteyip istememesi durumlarında azimkar olarak zor problemlerle karşılaşabilirsiniz ki hasta bundan bahseder ya da gerçekten hasta bir nedenle bahsetmeyebilir ki hastaya kabul ettirmek veya ettirmemek bu görüşme esnasında olur.

Genellikle ilk görüşme esnasında hastanın hipnoterapiyi istemesinin spesifik nedenini; hasta bilinçli ve kasdi olarak gizli tutmuş olsa bile siz gerçek nedeni belirleyebilirsiniz. Hasta o esnada kurtulmayı umduğu psikolojik problemlere sahiptir; fakat hasta bu problemleri tartışmayı gönülsüz kabul eder. Bu durumda kendisi için daha az önemli bazı durumlar için hipnoterapiyi ister.
Hastanın tedavi metodlarını araştırmasındaki doğru motivasyonları, hipnoz hakkında anlaya gelebileceği detaylı bir araştırma aracılığı ile kazanır. Sonuçta inandığı hipnoz yöntemi ona göre onun olmasına inandığı tedavi değişikliklerini gerçekleştirebilir ve böylece kendi alışkanlıkları ile ilgili olarak değişeceğini umduğu şeyler bir kere de başarılacaktır. Hastanın anlattığı dertler ve problemler ile, hastanın tedaviden beklentileri arasındaki insicamsızlık ve uyumsuzluk, hastanın sakladığı ve gizli tuttuğu önemli bilgiler için bir ipucudur. Siz özel olarak tutarlı bir şekilde bir durumu not etmelisiniz. Fakat ilk seansta problemlerin tamamını çözmek ve soruları açıklamak gereksizdir.
Hipnoz kişiler arası ilişkinin bir sonucudur. Hipnoz yapabilme yeteneği ve derin hipnoza ulaşmak hipnotizörün yeteneğiyle doğrudan orantılıdır. Eğer hasta başarılmasını istiyorsa genellikle bu durumlarda hipnoz daha başarılıdır.
Hipnoz hakkındaki sorular hastadan istenmeli veya rica edip sormasını sağlamalı. Ön hazırlık sohbetine her açık gerginlik ya da rahatsızlıklarında her gayret ya da mücadele için girişim, hastanın psikolojisinde olumlu gelişmeler sağlamalı ya da hastanın durumunu düzeltmeli.

Yanlış anlamayı ortadan kaldırmak çok önemlidir ve bu tedavinin başlangıcında başarıya ulaşmak için çok yararlıdır. Bir seansta tam bir tedavinin başarılabileceğine inanmak çok önemli bir kriterdir. Ancak bu nadiren mümkün olur. Hastaların çoğu hipnoz esnasında derin bir şekilde bilinçsiz bir durumda kalacağını zanneder. Bu şekilde yanlış anlamalar bir liste halinde uzatılabilir.
Ben hastalarıma ilk seansı uygulamadan önce hazırladığım bu kitapçığı okumalarını tavsiye ederim. Bu kitabın içindeki bilgilerin bir kısmı direk olarak hastalarıma hitap ederken , bir kısmıda uygulayıcılara hitap etmektedir. Ancak bu bölümlerin tamamından da hastalarımın alacağı çok şey vardır.Aşağıda soru cevap olarak verdiğim bilgiler genellikle hastalarımın kafalarında oluşan şeylerdir.

SEANSIN SONA ERDİRİLMESİ


Bu noktanın özenli olmamasına rağmen transdan çıkmanın tamamen sizin kontrolünüzde olmadığının, (önemli olan) hatırlanması gereken unsur olduğuna inanırım. Birçok test kitabı kişilerin hipnozun normal seyrinde derhal hipnozdan çıkması gerektiğini vurgular ki bu her olay için gerçekleştirilemez. Eğer hipnozdan çıktıktan sonra sorulsa birçok kişi canlı bir şekilde hipnozun trans durumunu detaylı bir şekilde hatırlayabilir. Eğer onlara soru sormaya 15-20 dakika gecikirseniz muhtemelen onların hatırlamalarında daha çok bir karışıklık ve çarpaşıklık olacaktır. İlk sorulardaki meydana çıkarılacak olan şeyler hasta hipnozda iken yaşamış olduğu şeylerdir ve trans durumu birden bire sona ermez. Benzer olaylarda hatırlanmaya çalışılan şeyler genellikle geceye ait olaylardır.
Hastanın başarılı bir şekilde hipnozdan çıkması genellikle hipnozun derinliği tarafından tayin edilir ki; daha derin durumlarda hastanın uyandırılması daha uzun olacaktır.
Hastanın evvelki uyandırılışında yine de tedavi edici olmayan sınırlı önerilerin önceden kaldırılmış olmasından emin olun. Bunları kapsayan kurallar hipnotik indüksiyon dersinde verilmelidir. Uyandırılan hasta; ancak bir elini veya ayağını haraket ettirebilecektir. Örneğin bu olmuştur. Hasta uyanacak ve ellerini ayıramayacaktır. Hastanın uyandırılmasında tedavi boyunca telkinlerinizden faydalanacaksınız. Uyandırma şu şekilde yapılmalıdır. "10'dan 1'e doğru geriye sayacağım. Benim her saymamla birlikte etrafında olanların daha çok farkında olmaya başlayacaksın. Bir sayısında gözlerini açacaksın ve tamamen uyanacaksın, zihnen çok rahat ve zinde olacaksın, kendini çok rahat hissedeceksin ve hoşa gider bir şekilde dinlenmiş olacaksın. Şimdi saymaya başlıyorum ve son derece rahat hipnotik durumdan çıkacaksın. 10-9-8-(On-dokuz-sekiz) uyanmaya başlıyorsun. 7-6-5- daha, daha çok uyanıyorsun, 4,3 oldukça daha fazla uyanıyorsun. 2 Tamamen kendine geleceksin. 1 gözler açık ve tamamen uyandın.

Eğer hasta hafif transta (Light State) ise doktor saymaya beşten (5) başlayabilir.
Hipnozdan uyandırılmaya mukavemet eden hastayla pek nadir olarak karşılaşacaksınız ve genellikle telkinlerin tekrarlanmasıyla hastayı yeniden tedavi etme ihtiyacı duyacaksınız. Bazen hasta ilk transı herhangi bir zorluk olmaksızın tamamlar fakat ikinci transından sonra önemli zorluklarla karşılaşacaksınız. Bu hastalar önemli olan şeyleri ve transdaki hoşnutluğu öğrenmişlerdir. Transdaki tatmin oluş hazzı bilinçli ya da bilinç altındaki kişiliğe ihtiyaç duyar. Bu kişiler trans halinden çıkmaya mukavemet gösterirler. Karşı koyarlar. çünkü bu durum çok hoşlarına gider ve bu durumdan ayrılmak istemezler.
Bazı hastalar bilinçli olarak şunu öteden beri söylerler. "Problemlerim hipnoz esnasında o kadar az miktardaydı ki, buna bağlı olarak transda kalmayı tercih ederim." "Uyanmak istemedim. Bu hipnozda başka bir kişi olmak gibi birşey" "O kadar rahat ve huzur içindeydim ki hipnozda kalmaya çalışdım" vb.
Bazı hastalar yıllardır sahip oldukları tahammül edilmez şikayetleri olan moral çötüntüsü, sancı ya da şiddetli kaşıntılarının trans halinde kaybolduğunu görürler. Hastalar bilerek ya da bilmeyerek trans halini yapılarının müsade ettiği sürece sürdürmeye çalışırlar. Bazıları ise gerçekten çekinirler.
Hastanın uyanmamasında hiçbir tehlike yoktur. Hatta bu çok az bir ihtimaldir ki; doktor seansı idare ederken umulmadık bir şekilde ayrıldığında oluşur. Bu durumda hasta ya transı kendiliğinden sona erdirecektir, ya da uyanacağı normal bir uykuya dalacaktır. Hastanın işbirliği olmadan hasta makul olmayan periyotda trans halinde tutulamaz ve bu nedenle hasta kesin olmayan bir sürenin sonunda trans halinden çıkarılır. Hipnotik transın sonucunda hastanın bir veya iki dakika rahatsız edilmeden sakin bir şekilde uyanmasına müsade edilmelidir.

Sonraki Seanslar


Sonraki gelişmelerin ilk başında önceki seanslarda ne gibi ilerlemeler olduğu öğrenilir ve hastanın yararına olan değişiklikler kabul edilebilir. Hastanın evvelki transda farkında olmadığı bazı durumlar açığa çıkabilir. Bu davranışdaki önceden sahip olmadığı hareketlerinin amacındaki değişiklik, onun davranışlarını doğrudan değiştirir. Bu bilgiyle birlikte seans akımı için öneriler kararlaştırılabilir. Fakat hastanın kabiliyetine bağlı olarak ilerlemez. Bazan ilk seansdan sonra direk hipnotik telkinler (tedavi amacıyla verilen) birkaç saat sonra yok olabilir ya da ihtimalen 24 ile 48 saat arasında yok olabilir. Fakat her tekrar seansdan sonraki süre ve tesir oldukça uzun sürer ve hastayı hipnotize etmek gittikçe kolaylaşır.

Genellikle hastanın hali belli bir kapsam içerisinde gelişecektir. Bu kapsam; hasta hipnoterapinin etkisi kaybolacağı düşüncesine önceden sahip olmuş olabilir. Bazen kişinin karışık duygularını hesaba katmama daha çok ilerlemeyi engelleyecektir ve belki de sonuç bu durumun kötüleşmesidir ve hasta tavsiye edilen tedavinin tavsiyeye uygunluğu hakkında bir şüpheye mağlup olabilir.
Hasta bazen ilk bilinç altının öğrenilişinde mükemmel dürtülere sahiptir ve sonradan etkili bir şekilde (bilinçaltı olarak) her derin transa girişinde direnç gösterir. Bu direnci genellikle hastanın sahip olduğu önemli semptomların savunma değerlerinin kaybedeceği zaman ve onu kaybetmenin etkisinden kendisini korumak için karşı koyacağı zaman oluşur. Hasta himaye ettiği şeyin kendisinden, kendisi istemediği halde alınmasından korkuya düşer. Bu durumda hekim çok dikkatli olmalıdır. Hastanın direnç mekanizmalarını analitiik metodlarla iyi keşfetmelidir. Uzun vadeli bir plan yaparak; bilinç-blinçaltı uyumsuzluklarını gidermeye çalışmalıdır. Semptomun lkişiye verdiği marjinal doyumu göz önüne alarak; geçici bir semptom değiştirme metodunu kullanabilir.

III. ve IV. seansdaki hastalar bilinçli olarak veya bilinçsiz olarak hipnoterapi için bahsedecekleri şeyleri kendilerinin kişisel amaçlarından daha faydalı olan objektif gerçekleri, kendilerinin gerçek nedenlerinden dolayı baskı altında tutabilirler. Bu olgular tartışıldığı zaman gerçek faydalı nedenlerin ne olacağı konusu yanlış anlamlardan uzak tutulacaktır.
Hastanın durumundaki değişiklik tavırlar ya da faydalı sonuçlar; indüksiyon tekniğinde de bir değişikliği gerektirebilir, ya da psikoterapideki diğer şekillerin birini gerektirebilir. Bu tür bir bakış için gerekli olan uyumluluk, her seansta en küçük bir etkiyle başarmak için gereklidir
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 01:16
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
VooDooSouL - avatarı
VooDooSouL
Ziyaretçi
11 Temmuz 2007       Mesaj #4
VooDooSouL - avatarı
Ziyaretçi

Hipnoz nedir?


Hipnotizma, bilinenin aksine aslında düşünceyle beden arasında ilişkinin gevşemesi, düşüncenin pozitif bir düzeye yönelmesi veya negatif enerjinin temizlenmesi olarak düşünülmelidir. Trans bütün bir etkidir, o anda yalan söylenemez; yardım edilmeden uyanamayacağınız bir haldir hatta umutlarınız, hayalleriniz gerçekmişçesine sizi mutlu ederler. Hipnotizma, kişinin kendisine yardım etmesine yararlı olabilir.
Ad:  hp4.jpg
Gösterim: 3668
Boyut:  39.1 KB


Daha öteye gitmeden evvel, hatırlatmakta yarar var; yukarda hipnotizmayı gevşeme yöntemi olarak düşünün demiştik ama sakın orada kalmayın. Hipnoz altında inanılmaz bir gücün size temas ettiğini hissedeceksiniz, ister inanın ister inanmayın ama bu güç sizin bilinçaltı gücünüzdür. Bilinçaltınız bedeninizin her parçasında nelerin olduğunu, neyin gerektiğini bilmektedir, günün her anında sizi negatif etkilerden olabildiğince korur. Örneğin yüksek gerilim anlarında, kalp atışlarınızı yavaşlatır, ayrıca egonuz hakkında bilmeniz gereken herşeyle ilgili bilgiyi depolar, işte bu bilgiyi hipnoz altında öğrenmeniz mümkündür ama eğer hipnoz seansı uzman bir psikolog tarafından yapılıyorsa; spiritüel amaçlarla veya önceki yaşam merakıyla yapılan hipnoz gösterilerinin ise, sözünü ettiğimiz yararla hiç ilgisi yoktur. Örneğin, "Qujira Board" denen ruh çağırma tahtalarında ya da fincan celselerinde yaşananların yani alınan doğru cevapların ardında bir ruh değil, sadece bilinçaltınız vardır, şaşıracaksınız ama sarkaç etkisini dahi bilinçaltının yönettiği belirlenmiştir. Şimdi bir deney yapalım;
  • Bir rondela veya küçük bir halka alın (Bu alyansınız da olasilir.) bir ipe ya da kuşağa bağlayın ve dirseğinizle bileğinizin arasına bağlayın.
  • Sonra bir sayfa kağıt alın, ortasına büyük bir daire çizin ve merkezine bir (+) yaptıktan sonra kağıdı masaya koyun.
  • Kolunuzu kağıdın üstüne getirin ve ipe bağlı halka veya yüzüğün tam (+) işaretinin üzerine gelmesine dikkat edin ve kolunuzu hafifçe oynatarak halkayı sağa sola sallamaya başlayın.
  • Size doğru sallanmasını "evet" olarak, sağa sola sallanmasını "hayır", saat yönünde dönmesini "bilmiyorum", saat yönünün tersine dönmesini ise "Söylemek istemiyorum" olarak kabul edin.
  • Şimd yine ipe bağlı halkanın (+) işaretinin üzerinde olmasına dikkat edin ve kendinize bir soru sorun ve halkanın sallanmasını bekleyin. İnanmayacaksınız ama kolunuzdaki ipe bağlı halkanın yukarda ettiğiniz kabuller doğrultusunda sallanmaya başlayacağını göreceksiniz.
  • Ama dikkat! Sakın çaba göstermeyin ve zorlanmayın, halkayı tamamiyle serbest bırakın ve olabildiğince gevşeyin... Eğer siz çabalamazsanız, halka size cevap verecektir.

Hipnoza özenmeli miyiz?


Bilinçaltının sizinle nasıl konuştuğu hakkında sanırız fikriniz oldu. Şimdi hipnoza doğru giderken size rehber olalım ama dikkat edin çünkü sizlere birisini hipnoz etmeyi asla önermiyoruz, bu yasaktır ve ancak tıp öğrenimi görmüş uzmanlar için geçerlidir zira çok tehlikeli olabilir. Şimdi devam edebiliriz; önce hipnoz edilecek kişi oturur veya yatar durumda rahat olmalıdır sonra iyice gevşemelidir. Bu durumu asla bozmamalı yani ara vermemelidir. Aynı anda hipnozcu, yakın mesafeden yumuşak ve monoton bir sesle sakinleştirici, gevşetici sözcükler söyler ama bu ses asla emredici olmamalıdır. Eğer bunu yakın bir yerde yanan bir mum ışığında yaparsanız daha etkili olabilir. Şimdi hipnoz edilenin ne yapması gerekeceğini belirtelim;

"Gözleriniz kapanıyor..."
Burnunuzdan derin bir nefes alın ve sekize kadar sayıncaya kadar tutun. Ağzınızdan verin ama yavaşça ve tüm ciğerlerinizdeki havayı boşaltmak kaydıyla. Gerilmiş bütün kaslarınızı gevşetmeye başlayın ve bunu yaparken ondan bire doğru sayın. Sayarken kaslarınızın gevşediğini hissetmeye gayret edin, artık kendinizi çok daha gevşemiş hissedeceksiniz. Mum ışığından gözlerinizi ayırmayın ve her nefesinizle dakikalar geçerken gevşediğinizi daha çok hissetmeye devam edin. Huzur ve boşalmanın fittikçe arttığını hissederken, mumun ışığının gittikçe daha parlak ve barış dolu olduğunu göreceksiniz. Bakmaya devam ederken, 100´den geriye doğru saymaya başlayın, her sayıda daha gevşeyecek, iyice dalgınlaşacaksınız. Her on sayıyı aştığınızda, hipnozcunun yine o yumuşak ve barış dolu sesle size; "Gözleriniz yavaş yavaş kapanıyor." dediğini duyacaksınız, bunun hissedin asla gözlerinizi kendiniz kapatmaya kalkışmayın ve de direnmeyin, tamamen kendiliğinden kapanmasına izin verin. Eğer sayma bittiğinde gözleriniz hala açıksa, hipnozcunuz yeniden ama bu kez 50´den başlayarak geriye saymaya başlayacak ve sürekli "Gözleriniz kapanıyor" diyecektir. Gözleriniz kapandıktan sonra geçen her anda daha derin, huzur dolu ve çok sakin olacaksınız ve hatta kendinizi ağırlıksız hissedeceksiniz. Hafiflik ve hoşluk duygusu sizi öylesine sarmalı ki, kendinizi çok mutlu hissetmelisiniz.

"Siz bir bulutsunuz..."
Şimdi kendinizi bir bulut olarak tasavvur edin, barış içindesiniz, çok hafif bir meltem sizi okşuyor, ayak parmaklarınızın ucunda minicik bir kıpırtı hissediyor, bu küçücük kıpırtı yukarıya doğru yayılırken ısınıyor ve ılık bir dalganın içinde daha çok gevşiyorsunuz. Yumuşacık bulut bedeninizi sarıyor ve bütünleşiyorsunuz artık siz de bir bulut yapısındasınız. Sonsuz bir barış efektini hücrelerinizde hissediyorsunuz, o minicik kıpırtı artık bacaklarınızdan yukarıya yayılıyor. Isı artarken, etki gücü de artıyor. Nefesiniz iyice yavaşladı, kıpırtı ve ısının artık kollarınızdan omuzlarınıza yayıldığını hissediyorsunuz. Şimdi yüzünüzde ve başınızı sarıyor; çeneniz, boynunuz, yüz kaslarınız o muhteşem ılıklığın ve etkinin altında. Sıkıntılarınız ve sizi üzen şeyler bir şamandıra gibi sizden yüzerek mavi göğe doğru uzaklaşıyorlar, artık sorumluluk duymuyor ve uyumaya başlıyorsunuz. Ve sizi izleyen yumuşacık sesten hiç ayrılmıyor, konsantrasyonunuzu hiç yitirmiyor, başka bir ses duymuyorsunuz. Duyduğunuz sesleri dahi rahatlatıcı olarak kabul ediyorsunuz, onları birer iç çekmesi gibi kabul ediyor ve özelliksiz kabulleniyorsunuz. Şimdi izleyin;

"Yarın daha iyi, daha mutlu olacağım."
Konuşma sürüyor; "Bir koridordasınız, koridor çok hoş ve barış dolu, ondan bire doğru sayıyorum ve koridorun içine doğru ilerliyorsunuz. Nerede olmak istiyorsanız, oradasınız. Artık bilincin ve düşüncelerinizin üst katmanlarındasınız. Üç veya dört defa daha ondan bire doğru sayıyorum, yolculuk devam ediyor..." Artık hipnoz altındasınız veya değilsiniz yani başaramadınız. Güçlü bir duygu ve ışık parmaklarınızın ucundan başlayarak kolunuza yayılıyor ve kolunuz hafifliyor, her anda, her nefes alışınızda daha çok hafifliyor, parmaklarınız seğiriyor ve kıpırdıyor, bunu kolunuz izliyor ve kolunuz uçuyor. Artık hipnoz altındasınız, Bunu ilk kez yapıyorsanız, şunu düşünün; "Yarın çok daha iyi olacağım, hergün, ne olursa olsun kendimi daha bulacağım, çok iyiyim..."

Evet, bir hipnoz yaşadınız ama bu hipnoz sizin geçmiş yaşamınızda Kleopatra veya Nefertiti olduğunuz saçmalığı için değil. Bu bir meditatif-hipnoz yani sizi yaşamın negatif unsurlarına karşı güçlendirmek ve arındırmak için yapılabilir. Daha ötede, bilinçaltınız sizi daha çok koruyacak ve sizinle daha çok bütünleşecektir... Bunu size kim mi uygulayacak? Tabii ki bir uzman olmalı, çevrenizde bunu yapabilecek bir dostunuz, yakınınız olabilir, bir araştırın. Neden olmasın?
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 01:16
Bluesorrow - avatarı
Bluesorrow
Ziyaretçi
26 Şubat 2008       Mesaj #5
Bluesorrow - avatarı
Ziyaretçi

Ericksonian Hipnoz

1.BÖLÜM
DR. ERİCKSON’UN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Ad:  hp1.jpg
Gösterim: 3309
Boyut:  22.5 KB
Dr.Erickson 'un en sıra dışı özelliklerini söyleyerek iyi bir başlangıç yapabiliriz.
1. Bulunduğu her türlü ortamdaki kişilere konuşmalarıyla hipnoz uygulayabilirdi.
2. Toplu halde gözler açık vaziyette hipnoz yapabilir ve telkin verebilirdi.
3. Yukarıdaki özelliklerinden dolayı bir çok insan Erickson tarafından hipnoza alındığını yıllar sonra tesadüfen öğrendi.

Erickson çocuk felci geçirmiş, uzun yıllar boyunca yataktan kalkamamıştı. Ancak bu olumsuz durumu en iyi şekilde kendi yararına kullanmayı bildi. Hastalığı süresince sadece gözlerini hareket ettirebildi. Bu durumda yaşamdan zevk almanın yollarını düşünmeye başladı. Yapılabildiği ona zevk veren tek şey, yeni şeyler keşfetmek için insanları gözlemlemekti. Kız kardeşlerini gözlemlemeye başladı. Kız kardeşinden öğrendiği ilk şey birinin, "Evet" dediğinde, bunun hayır demek anlamına gelebildiğiydi...Aynı şekilde kardeşleri "Hayır" dediklerinde bunun anlamı “Evet” olabiliyordu. Erickson bu şekilde yıllarca insanları gözlemleyerek gözlemin gücünü keşfetti. Sözsüz iletişim ve beden dili konusunda keşifler yapmaya başladı. Öğrenme süreçlerinde bilinçaltının gücünü keşfetti. Yokuş inerken yer çekiminin aşağı doğru uyguladığı kuvvet gibi insanların öğrenmesi sırasında da bilinçaltının da etken bir kuvvet olduğunu savundu.

En küçük kardeşini emekleme aşamasından yürümeyi öğrenme aşamasına kadar gözlemledi. Yürümeyi öğrenmek için çocuk bilinçli hiçbir caba sarf etmiyordu. Yürümeyi öğrendikten sonra da yürümeye özen göstermek için bilinçli bir çaba göstermiyordu. Yürümeyi nasıl öğrendiğimizi hatırlıyor muyuz? Hayır değil mi? Ama yürüyoruz? Buna göre her şey başlangıçta bilinç düzeyinde öğrenilebilse de sonradan öğrenilen her şey " farkında olmadan bilinçaltına inmektedir .

Erickson, kız kardeşinin yürümeyi öğrenme hikayesini çok ayrıntılı şekilde terapinin başında bazı hastalarına anlatırdı. Bir bebeğin yürümeyi öğrenmesini hastasına anlatarak danışanına aşağıdaki indirekt telkinleri vermiş olurdu.
1. Öğrenmenin aslında ne kadar basit olduğu.
2. Danışanın bilinçaltı problemlerinin ve başarısızlıklarının başlangıç zamanlarına, zihinsel küçük bir seyahat yapalım.
3. Öğrenme bazen zor olsa da, azmedilirse her şeyi öğrenilebilir.
4. İnsanların farkında olmadıkları güçleri vardır.

AYAKLAR HAREKET EDİN
Erickson, ilk felci 17 yaşında geçirdi.Yatağa düştüğünde doktorların annesine sabaha çıkamayacağı sözünü duyduğunda içi öfkeyle dolmuş, annesinden dışarının manzarasını engelleyen pencerenin önündeki büyük dolabı yana çekmesini istemişti.. sabahı göremeyecekse, günbatımını mutlaka görmeliydi. Böylece hem annesine yaşama arzusunu ilan edip ümit vermiş, hem de bu kısa vadeli hedefe odaklanarak kendini bekleyen ölüm tehdidine karşı korkusunu bastırmıştı. Gün batımının ancak yarısını seyredebilen Erickson, üç günlük bir koma halinden tamamen felçli olarak çıktı. Bu halde geçirdiği uzun zaman boyunca, insanların kelimeleri nasıl kullandığını, jest ve mimiklerin iletişimdeki rolünü gözlemleriyle anlayacaktır. Ona en çok acı veren şey yalnız kalmaktır. Dışarıyı göremeden sandalyesinde yalnız oturduğu bir gün, aralık pencereden gelen oyun sesleri, aklını çeldi. Büyük bir istekle pencereden bakmayı, diğerlerinin arasına katılmayı istedi. Tam o anda sandalyesinin hafifçe kıpırdadığını fark etti. Büyük bir heyecanla kendisine emirler yağdırmaya başladı: "Ayaklar hareket edin! Sandalyeyi sallayın!" Ancak bir şey değişmedi. Neden sonra yorulup bundan vazgeçti. Sonraki denemesinde yine gündüz düşlerine kapıldığı anda, sandalyeyi hareket ettirebildi. Erickson'un "indirekt telkin" yöntemini keşfi böyle oldu. Öneriyi bilinç değil, bilinçaltı deşifre etmekte, böylece uyarılan hayal gücü vücuda, bilincin verebileceğinden daha güçlü bir şekilde telkin vermekteydi. Bu olayı takip eden iki yıl süresince Erickson, kendine yürümeyi öğretti ve bunu o günlerde emekleyen kız kardeşini izleyerek yaptı. Erickson çocuk felci hastalığına “ insan davranışı konusundaki en iyi öğretmenim” derdi.

SÖZLÜKLERİ EZBERLİYORDU
O diğer çocuklardan farklı bir çocuk olarak biliniyordu. Derslerinde çok başarılıydı. İçinde doymak bilmez bir okuma isteği vardı. Ama okuyacak kitap bulamadığı için sözlükleri tekrar tekrar okuyordu. Böylece kendini de eğlendiriyordu. Çocukken sözlükleri ezberlemesinden dolayı “bay sözlük” olarak anıldı.”16 yaşlarında bir dergide gençliğin sorunları hakkında yazdığı bir makalesi yayınlandı.

KANO GEZİSİ
Kısmen iyileştiğinde tamamen iyileşmesini sağlamak amacıyla bir seyahate çıkmayı planlamıştı. Wisconsin ırmağı boyunca kano ile gezmeyi ve kamp yapmayı düşünüyordu. Ancak beraber yola çıkmayı düşündüğü arkadaşı son anda geziden vazgeçti. Erickson seyahati yalnız yapacağını ailesine söylemeden, cebinde sadece 5 dolarla, yola koyuldu. Kanoya kadar yardım alarak yürüdü. Bu gezinin amacı kaslarını güçlendirmek ve hastalığını yenmekti. Bu geziyi yalnız bile olsa başaracağından emindi.
Altı hafta sonra eve cebinde beş dolarla ve kasları güçlenmiş olarak dönmüştü. Bu seyahat sonunda yürümeyi yeniden öğrenmişti. Yürümeyi öğrenmesi gerekiyordu çünkü üniversiteye gitmek istiyordu. Bu gezi sayesinde kaslarını güçlendirmişti. Kano gezisi sırasında karşılaştığı balıkçılara hikayeler anlatmış, ödül olarak da onlardan akşam yemeği kazanmıştı. Sonrasında ne zaman acıksa balıkçıların yanına gitmiş, onlara hikayeler anlatarak altı hafta boyunca karnını böyle doyurmuştu. O anda hikayelerin insanları çok etkilediğini keşfetti. Sonraki yıllarda insanları etkileme de ve terapide hikaye öğesini sıkça kullandı.

Erickson’un hipnoza olan ilgisi psikoloji bölümünde öğrenci iken Clark L. Hull‘un bir hipnoz demonstrasyonu sırasında başladı. Erickson Hull‘dan oldukça etkilenmişti. Hemen o yaz tatilinde birkaç yüz kişiyi hipnoz uygulayarak bu tekniği kullanmaya başladı.

İNEK AHIRA GİRMEYİNCE
Erickson'un çocukluğu bir çiftlik evinde geçmişti. Bir gün babasının, inekleri ahıra sokmak için büyük bir uğraş verdiğini gördü. Babası, boynuna bağlı ipten çekerek tüm gücü ile hayvanı ahıra çekmeye çalışıyor ama başarılı olmuyordu. Ailenin diğer fertleri babalarına yardım için ipe asılıyor yine bir yararı olmuyordu. Küçük Erickson fark ettirmeden hayvanın arkasına geçerek kuyruğundan tuttu ve onu ahırdan uzaklaştırmak için var gücüyle çekti. İnek panik içinde Erickson'u da arkasından sürükleyerek ahıra girdi.

ERİCKSON NASIL KİTAP SATARDI ?
Erickson daha genç bir öğrenciyken kitap satarak harçlığını çıkarmaya çalışırdı. Lynn Hoffman'ın naklettiğine göre kitaplarını hipnoz yöntemini kullanarak satmaktadır. Bir gün yaşlı bir domuz çiftliği sahibine kitap satmaya çalıştığında "Ben kitap okumam, sadece domuzlarımı beslemekle meşgulüm, git işine be evlat!"gibi bir tepki görür. Hemen hiç düşünmeden yerden aldığı taşın üzerine domuzların kıçlarının resimlerini çizmeye başlar. Nasıl olduysa adam fikrini değiştirip kitaplardan satın alır ve o akşam çiftlikte kalmasını bile rica eder. Bununla da kalmaz sohbet esnasında Ericksona çok güzel domuz resimleri çizdiğini söylemeyi ihmal etmez.

BUZLARIN ÜZERİNDE YÜRÜMEK
Erickson bir gün işe giderken yolda bir ayağını kaybetmiş bir gazi ile karşılaşır. Adam buz tutmuş yolda, düşmeden yürüyüp yürüyemeyeceğini düşünerek adımlarını tereddütle atmaktadır. Adama biraz beklerse buzların üzerinde düşmeden nasıl rahatlıkla yürünebileceğini göstereceğini söyleyerek buzlu yoldan yürüyerek yolun karşısına geçer. Şaşıran adam bunu nasıl yaptığını sorar.”Gözlerinizi kapatırsanız size de buzların üzerinde yürümesini öğretebilirim" der. Gözlerini kapattıktan sonra etrafında daire çizerek dönmesini, biraz ileri-geri sağa ve sola yürümesini ister. Adamın kafasının karıştığını fark edince de dosdoğru yürümesini ister. Adam gözlerini açtığında buzlu, kaygan yolun arkasında kaldığını görür. Adamın “Buraya nasıl geçtim?” sorusuna Erickson,”Gördüğünüz gibi normal yolda yürüyormuş gibi karşıya geçtiniz. Çünkü buz üzerinde yürümeye hazırlandığınızda, kaslarınız düşmeye doğru sizi hazırlar. Bu bir " zihinsel settir." Bu zihinsel setten dolayı insanlar düşerler. Oysa insanlar ayaklarını kaygan olmayan normal bir yere basar gibi düşünerek yürürlerse düşmezler" der.

TUZU BANA UZATIR MISINIZ ?
Erickson yemek yerken, tuz gerektiğinde bunu kimseye söylemeden de onların bile farkına varamayacağı şekilde tuzu birilerinin elinden almayı başarırdı. Sofrada bulunanlardan biri ne olduğunu anlamadan ve bunu niye yaptığını anlamadan birden bire kendini Erickson’a tuzu uzatırken bulurdu. O, büyük bir ustalıkla konuşmalarının içine "tuzu bana uzatır mısın" telkinini gizlice yerleştirirdi. Bu gizli telkini, tuzu uzatan kişinin bilinçaltı algılamaktadır.


DANIŞANLARI İLE İLİŞKİLERİ
Erickson hastaları ile evinde ilgilenirdi. Danışanları için hazırladığı bekleme salonu, aynı zamanda evin oturma odasıydı. Gelen hastalar terapistin aile yaşantısını da gözlemlerdi. Sekiz çocuğu hastalarla yeterince ilgileniyordu. Yani evde sekiz tane asistanı vardı. Psikoterapi konusundaki dünya çapındaki ününe rağmen mütevazı bir seans odası bulunmaktaydı. Ev ortamının psikoterapi için daha uygun ve sıcak olduğunu düşünüyordu. O’na Göre ofisler ev ortamına göre insanlara daha soğuk gelmekte daha ticari bir görüntü vermekteydi.
Yaşamının son dönemlerinde 1 saatlik seans ücreti 40 dolardı. Öğrencilerine seans ücretini seansın sonunda almalarını önerirdi. Ona göre bilimsel bilgi satılamaz paylaşılırdı.
Terapi için ödeyecek parası olmayan hastaları da kabul eder, onlara rahatlıkla yapabilecekleri örneğin bahçenin bakımını yapmak gibi işler verirdi. Hasta bahçe işlerine yardımcı olurken sekiz çocuğunu da yardıma gönderirdi. Böylece hem hastasına hem de çocuklarına bir terapi ortamı sağlar, ayrıca fiziksel özründen dolayı yapmakta zorlanabileceği işleri de halledilmiş olurdu.
Erickson her zaman danışanları ile samimi idi. Onlarla sık sık akşam yemeğine giderdi. Kendisi gidemediği durumlarda kızı Betty danışanlara eşlik ederdi. Danışanları ile markete gider, onlarla yaz aylarında bahçede çimlerin üzerinde uyurdu. Arizona'daki evinin arkasındaki Squaw tepesine danışanları ile tırmanırdı.
Onun bu davranışı her zaman aklımdadır ve gerektiğinde ben de seanslarımda bu yaklaşımı kullanırım. Bir gün 18 yaşlarında ve terapi için verecek parası olmayan genç bir kız gelmişti. Seanstan sonra. Bana borçlu kalmak istemediğini söylediğinde genç kızın el işleriyle uğraştığını hatırladım ve ondan eşim için oya yapmasını istedim. Böylece bana borçlu kalacağını düşünmeyecek minnet duygusu altında ezilmeyecekti. Eşim de oyayı çok sever ama yapmasını bilmez. Biri oya hediye etse çok sevinir. Böylece hem eşimi hem de genç kızı memnun etmiş oldum.

PARDON SAATİNİZ KAÇ?
Erickson ile ilgili her zaman anlatılan ve herkesin bildiği bir olay vardır. Yolda giderken kazayla çarptığı kişiye aniden "Pardon saatiniz kaç?" diye sorar. Adam saati söylemeye vakit bulamadan başka bir soru daha sorar: "Bu gün günlerden ne?" sonra adama "Oturup bir şeyler içelim mi?" der. Adam oturduktan biraz sonra irkilerek kalkar ve "Yahu benim burada ne işim var? demeye başlar. Adam hipnotize olmuş çarpma olayını da çoktan unutmuştur.
1950’li yılların öncesinde Erickson hipnozun "özel bir durum" olduğunu söylemektedir. Hipnoz hali günlük yaşantımızda sürekli kendiliğinden biz farkında olmadan bile meydana geldiği için yukarıdaki örnekte olduğu gibi "doğal ve özel bir durum" idi. Ancak klinikte kullanılmaya elverişli hipnoz, ayaküstü daha nadir meydana gelmektedir. Bu tür hipnoz bir dakika sürebileceği gibi saatlerce de sürebilmektedir.

PEMBE KRAVAT
Bir psikolog Erickson’un evine davet edilmiştir. Psikolog hediye olarak Erickson’a pembe bir kravat hediye eder. Erickson pembeyi çok severdi. Erickson kravat bağlama konusunda yaklaşık yarım saat konuşur. Psikolog çok sonradan anlar ki aslında Erickson kravat bağlama hakkında değil aile bağları ve sosyal ilişkiler hakkında konuşma yapmaktadır.

ERİCKSON'UN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
Erickson'un en önemli takipçileri ve bir anlamda dava arkadaşları Psikolog Jeffrey Zeig, Psikolog Ernest Rossi, Robert Pearson ve Kay Thompson’dır. Erickson’un ve Ernest Rossi’nin birlikte kaleme aldıkları kitapların ve daha bir çok kitabın Amerika’da şu anda yok sattığını hatırlatmak gerekir. Tartışmasız Ericksonian yaklaşım dünyada hipnoterapi ve psikoterapinin son parlayın yıldızıdır. Dr.Erickson Amerika’da "great" (fevkalade) hipnoterapist olarak anılan tek isim olmuştur.
Erickson yaygın olarak dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı teorisyeni ve öğretmeni olarak bilinir. Modern medikal hipnozun babası olarak anılan tek isimdir. Amerikalılar onu "Bay hipnoz" (Mr.Hypnosis) olarak tanıdı (Secter, 1982). Hipnozun saygı duyulan klinik bir araç haline gelmesinde en önemli katkılarda bulunmuştur.Yalnızca Phonix’teki ofisinde 30.000 civarında hasta ile çalıştığı tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında sadece Amerika’da 100 den fazla kitap yazılmıştır. Dünya çapında adını taşıyan 50 adet enstitü bulunmaktadır.
Aynı anda hem psikoloji okurken hem de tıp fakültesini bitirdi. Bu sayede hem American Psychological Association (Bizdeki Psikologlar Derneği’nin karşılığı) hem de American Psychiatric Association (Amerikan Psikiyatri Derneği) üyesi olabildi. Yani hem psikiyatrist hem psikolog olan nadir bulunan özellikleri sahip bir bilim adamıydı.
Günümüzde Ericksonian hipnoz konusunda dünyada her ay en az bir kitap yayınlanmaktadır. Erickson 150 Makale ve 6 kitap yayınlamıştır. Türkiye'de ise konu hakkında ki en geniş ve ilk Türkçe kaynak şu anda okuduğunuz sayfalardır. İşte size dünya ve Türkiye'nin karşılaştırması.
Ondan önce hipnotistler hipnozun "Hipnotistin otoritesini kabul eden pasif durumdaki danışanın telkin alma kabiliyetini arttırarak ona telkinler yağdırmak “olduğunu düşünüyorlardı. Onun metodu ise içsel kaynakları (inner resources) öne çıkararak terapide kullanmaktı (Hammond, 1984). Erickson psikoterapi ve hipnozun bu içsel kaynakların yeniden organize edilerek daha iyi kullanılması gerektiğini savunmuştur (Zeig, 1985 s.6). Erickson, hipnozu danışanın problemini çözmede danışanla işbirliğini sağlamak amacı ile kullanmıştır.
Erickson Jay Haley'in (1973) Sıradışı Terapi isimli kitabının basılmasından sonra kısa dönem stratejik psikoterapinin babası olarak anılmıştır (Zeig, 1985 s.5). Öğrencisi ve yakın arkadaşı olan Haley (1980) terapinin çözüm değil, problem olduğunu savunmaktadır. Problem danışanların terapide olmasıdır. Çözüm danışanların bir an önce terapiden yararlanmalarını sağlamaktır. Erickson, meslektaşının bu görüşünü benimsemektedir.
O, hipnoz, öğretme, psikoterapi arasındaki sınırları bulanıklaştırmıştır. Çünkü o öğretirken aynı zamanda hipnoz yapmaktadır. Erickson'un konferanslarının bant kayıtlarını inceleyen Zeig, onun konuşmalarının hipnoz yapıcı özelliğini (zamana yayılmış hipnotik indüksiyon içerdiğini) fark etmiştir. Bu durumu Zeig Erickson’a söylediğinde o, "İzleyicileri motive ediyordum" cevabını vermiştir (Zeig, 1985 s.6).

1980 yılındaki uluslararası Ericksonian hipnoz ve psikoterapi kongresine 2000’in üzerinde psikoterapist katılmıştır. Psikoterapi tarihinde bu sayı bir rekordur. Erickson’un paradox, metaforlardan yararlanma ve semptomu önerme gibi tekniklerini psikoterapistler artık yaygın olarak kullanmaktadır. Semptom değiştirme tekniğini de ilk defa Milton Erickson kullanmıştır.
Erickson kendisini bir hareket veya kültün lideri olarak tanıtmamıştır. Psikoterapi ekolü kurmak gibi bir niyeti olmadığı gibi aksine psikoterapistlere özgün olmayı telkin ederdi (Zeig,1985). Erickson’un en küçük kızı olan Dr.Kristina Erickson babasının yaklaşımını “That which Works ( İşe yarayan ne varsa)” olarak tanımlamıştır. Erickson işe yarayan her şeyi denerdi.
Şurası tüm dünyada tartışmasız bir gerçeklik olarak kabul edilmektedir ki, Erickson nadir bulunabilecek en yenilikçi hipnoz ustasıdır. Hipnoterapi ile ilgili bir çok fenomen keşfetmiştir.

YAŞAMININ SON DÖNEMLERİ
Erickson yaşamının son döneminde sesinin tonunu ayarlayamaz hale gelmişti. Hayatını sinema filmi yapma tekliflerini sağlık sorunları nedeniyle kabul etmedi. Erickson yaşamının son günlerini çizgi filmler izleyerek ve komik kitaplar okuyarak geçirdi. Hastalıkları iyice ilerlemişti ve yataktan kalkamıyordu. Erickson “Beklediğimden çok daha fazla yaşadım zaten” diyerek öldü. Özellikle yaşamının son dönemlerinde sabah kalktığında “Ben hala yaşıyor muyum yahu? Diye yataktan kalkardı. Gerçekten de o bedende o yaşa kadar yaşayacak insan bulmak zordur.
O’na gelen hastalar kendi problemlerinin o’nunkinden daha büyük olmadığını anlarlardı. O’nun mücadele ettiği hastalıkların listesini öğrenen hastaları umutla dolardı ve otomatik olarak üretici bir hayata yönlenirlerdi. Çünkü hastalar Erickson’un evine gittiklerinden Erickson’un yaşamdan maksimum zevki alarak yaşadığını kendi gözleri ile görürlerdi.
İlerlemiş yaşına rağmen hayatının son 6 yılında kendisini ziyaret eden terapist guruplarıyla hemen hemen her gün 4-5 seans yaptı. Onlara beden dilini okuma, alışkanlıkların yönünü değiştirme, telkin ve bilinçaltı zihinlerindeki güçleri meydana çıkarmak için insanlara yardım etme metotlarını öğretti.
Erickson ‘un bir çok hastalığı olmasına rağmen her zaman “ölmek en son yapacağım iş olacak” derdi. Erickson 1980’ de 79 yaşında son işini de yaptı. Ölümünden sonra cenaze töreni yapılmamasını, cesedinin yakılarak küllerinin Squaw Tepesi’ne savrulmasını istedi.

Hipnoterapinin ve psikoterapinin pratiğini ve teoriğini Milton H.Erickson' dan daha fazla etkileyebilen bir kişi bulmak gerçekten zordur. Bir psikiyatrist ve aynı zamanda psikolog olan Profesör Erickson, dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı, teorisyeni ve öğretmeni olarak bilinir. Modern medikal hipnozun babası olarak anılan tek isimdir. Amerikalılar onu "bay hipnoz" olarak tanıdı. Hipnozun saygı duyulan klinik bir araç haline gelmesinde çok önemli katkılarda bulunmuştur. Yalnızca Phonix’teki ofisinde 30.000 civarında hasta ile çalıştığı tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında sadece Amerika’da 100 den fazla kitap yazılmıştır. Günümüzde Ericksonian hipnoz ve psikoterapi konusunda dünyada her ay en az bir kitap yayınlanmaktadır. Erickson 6 kitap ve 150 makale yayınlamıştır. Dünya çapında adını taşıyan 50 adet enstitü, yüzlerce dernek ve vakıf bulunmaktadır. Amerikan Klinik Hipnoz Birliği'nin (ASCH) kurucu başkanlığını yapmıştır. 1980 yılındaki Uluslararası Ericksonian Hipnoz ve Psikoterapi Kongresi’ne 2000’in üzerinde psikoterapist katılmıştır. Psikoterapi tarihinde bu sayı bir rekordur.

O hipnoz, öğretme ve psikoterapi arasındaki sınırları bulanıklaştırmıştır. Çünkü o öğretirken aynı zamanda hipnoz yapmaktadır. Erickson'un konferanslarının bant kayıtlarını inceleyen Zeig, onun konuşmalarının hipnoz yapıcı özelliğini (zamana yayılmış hipnotik indüksiyon içerdiğini) fark etmiştir. Bu durumu Zeig Erickson’a söylediğinde o, "İzleyicileri motive ediyordum" cevabını vermiştir (Zeig, 1985 s.6).
Erickson çok zor hastalarla çalışırken çok başarılı sonuçlar alarak haklı bir ün sahibi olmuştur. Günümüzde tüm dünyanın sahiplendiği ve saygı duyduğu ender bulunur bir bilim insanıdır.

Kaynak:Hipnoterapi.com
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 01:17
Bluesorrow - avatarı
Bluesorrow
Ziyaretçi
1 Mart 2008       Mesaj #6
Bluesorrow - avatarı
Ziyaretçi

İNDİREKT YAKLAŞIM

Lisede bir öğretmenimiz yaramazlık nedeniyle dışarı atmak istediği öğrencilere şöyle davranırdı: İlk önce öğrencinin yüzüne güler ve öğretmen kibar bir şekilde
-“Ayağa kalkabilir misiniz?” derdi. Öğrenci ayağa kalktığında öğretmen:
”Bu gün çok neşelisiniz, kapıya doğru yürüyebilir misiniz ?” derdi. Öğrenci kapının yanına geldiğinde öğretmen: “Lütfen kapıyı açıp dışarıdan örtebilir misiniz?” derdi. Az sonra sınıftakiler kahkaha ile gülerken dışarı atılan bu öğrenci öğretmenin bu kibar konuşmaları ile dışarı atıldığını çok sonradan öğrenirdi. İşte Ericksonian yaklaşım bizim öğretmenimizin bu yaklaşımına çok benzemektedir. Benim lise öğretmenim ve Milton Erickson indirekt yolla amaçlarına ulaşmaktadır.
İndirekt telkinler danışanın öğrenilmiş çaresizliklerini (işe yaramamış problemi çözme girişimi bir öğrenilmiş çaresizliktir) bypass eder.
Ad:  hp5.jpg
Gösterim: 3988
Boyut:  33.1 KB

Direkt telkin hipnozda ne gelişirse gelişsin, telkinden kaynaklandığı savı üzerine kurulmuştur. Direkt yaklaşım terapistin bir gücü olduğunu ve danışanda değişimi meydana getirenin bu güç olduğunu varsayar. Bu klasik yaklaşım terapideki sonuçların içsel bir yeniden sentezlemeden dolayı danışanın kendisi tarafından elde edildiği düşüncesini hiçe sayar. Direkt telkinler danışanın davranışlarında değişime yol açabilirler ve semptomatik bir şifa sağlayabilirler. Ancak bu “şifa” sadece telkine bir yanıttır.
Direkt telkin gerçek bir şifa için gerekli olan fikirlerin yeniden sentezlenmesini, yeniden organize olmasını ve yaşam deneyimlerini anlamayı sağlamaz (Erickson & Rossi, 1979 s.9). Direkt telkin danışanın hipnoterapiden gerçekten yararlanması için gerekli olan fikirsel değişiklikleri sağlamaz. Direkt telkinlerin hedefi semptomlardır. Oysa indirekt telkinlerin hedefi içsel deneyim ve fikirleri değiştirmektir (Erickson & Rossi, 1979 s.16).
Biri bize pencereyi kapatır mısınız dediğinde bu işi yapacak fiziksel kapasitemiz varsa ve bu telkini kabul ediyorsak camı kapatırız. Eğer bilinçli zihin benzer bir kapasiteye sahip olsaydı ve bu şekilde verilen her direkt telkini yerine getirseydik, psikoterapi çok önemsiz bir iş olurdu. O zaman terapistler tıpkı “camı kapatır mısınız?” der gibi ”fobinizden artık vazgeçer misiniz” derdi ve kimsenin fobisi olmazdı. Veya depresyondaki insana “artık mutlu olmalısınız” derdik ve tüm mesele çözülürdü. Ama böyle bir şeyin meydana gelmediği kesin.
Psikolojik problemin varlığını devam ettirmesinin nedeni bilinçli zihnin psikolojik deneyimi (davranış değişimine neden olan) nasıl başlatacağını bilmemesidir (Erickson, Rossi, 1979). Oysa insanda psikolojik sorunlarını aşmaya yetecek bir çok kapasite mevcuttur. Bu kapasiteler bilinçaltı süreçlerin yardımı ile daha kolay harekete geçirilebilir.
Örneğin bazen bir isim dilim ucunda deriz. Ama bir türlü hatırlamak kolay olmaz. Biraz hatırlama girişiminden sonra vazgeçip hatırlama girişimini bırakabiliriz. Genellikle beş dakika sonra isim aklımıza geliverir. Burada sizce ne olmuştur? Açıkça belli ki bilinçli düzeyde bir araştırma başlatılmıştır. Bu araştırma ancak bilinçaltı süreçlerin yardımıyla tamamlanabilmiştir. Ve aradan beş dakika geçtikten sonra bilinçaltı zihin ulaştığı bilgiyi bilince gönderdiği için hatırlamışızdır.
İndirekt telkin yaklaşımı buna benzer araştırmaları bilinçdışı düzeyde başlatan ve kolaylaştıran bir yaklaşımdır. Bilinçli zihin direkt telkinleri yerine getiremediğinde, indirekt telkinlerle çözüme ulaşmak ve bilinçdışı araştırmayı başlatmak için töropatik bir gayrete girebiliriz. Bizim bakış açımıza göre telkin edilmiş davranışlar danışan tarafından sentezlenmiş subjektif cevaplardır. Bu subjektif cevaplar danışanın eşsiz yaşam deneyimleri ve öğrenmelerini (repertuarını) kullanırlar.
Telkinin esas önemi terapistin ne söylediğinde değil, danışanın ne yaptığındadır. İndirekt telkin danışana ne yapacağını söylemez. Bunun yerine indirekt telkin danışanın yanıt sistemlerinin (response system) özerk olarak neler yapabileceğini (bilinçli çaba olmadan) açıklar.

İndirekt telkinler bilinçaltı araştırmaları ve süreçleri bilinçli zihnin isteminden bağımsız olarak başlatırlar (Erickson & Rossi, 1979 S. 18-19). Bilinçaltı araştırmalar konusu 3.bölümde detaylı olarak açıklanacaktır. Kanıma göre Milton H.Erickson’u indirekt olmaya yönelten şey psikolojik sorunların doğasıydı.
Erickson’un yaklaşımını tek bir prensiple özetlemek gerekseydi bu prensip dolaylı yönlendirme (indirection) tekniği olurdu. Erickson’a göre iletişimin etkili olabilmesi için mantıklı, somut, direkt olması gerekmez. Aksine büyük değişmeleri meydana getiren iletişim paradoksal, metaforik ve indirekt olabilir ancak mantıklı olması şart değildir. Erickson’un indirekt iletişimi kullanma şekli efsaneleşmiştir ve bu teknik aynı zamanda her insana samimi ve tanıdık gelir. Bu teknikler hakkında en iyi kaynak Haley’in (1973) kitabıdır (Zeig & Lankton, 1985).

Bir insan açıkça sizin tutum ve davranışlarınızı kontrol etmeye kalktığında bunu kolaylıkla kabul edebilir misiniz? Hem de hiçbir direnç göstermeden.
Danışanlar Ericksonian psikoterapide değişime iştirak etmezler, onlar değişimin hedefidirler. Erickson’un yaklaşımın kökeni hipnoz olmakla birlikte Erickson etkili değişimi ve iletişimi sağlayabilmek için her türlü aracı vasıta yapmasını bilmiştir (Zeig & Lankton, 1985).
İnderekt yaklaşımı bir hikaye ile daha iyi açıklayabilirim:
Bir gün hırsızlık yaparken yakalanan genç birini namuslu, bilge adamın önüne getirirler. Fakat halk, hırsızı gençliğinden dolayı yasaların gerekli gördüğü ağır cezayla cezalandırmak istemez. Halk, bilge adamdan, gence yaptığının kötü sonuçlarını göstererek bu davranışından vazgeçirmesini beklemektedir. Onların bu beklentisinin aksine bilge adam hırsızlık hakkında vaaz vermek yerine gençle konuşarak onun güvenini kazanır. Bilge adamın genç adamdan tek isteği daima doğru sözlü olacağına söz vermesidir. Genç adam çalmak fikrinden vazgeçip bunu yapacağına söz vererek rahatlamış bir şekilde evine döner. Fakat gece boyunca çalmakla ilgili düşünceler ayı gölgeleyen bulutlar gibi aklına gelir. Yeni bir hırsızlık için evin kapısından gizlice girerken bir düşünceyle sarsılır "Eğer yolda birisi beni durdurur ve ne yaptığımı sorarsa ne cevap vereceğim? Yarın ne söyleyeceğim? Doğru sözlü olmak için verdiğim sözü tutarsam her şeyi itiraf etmem gerekir. Bunun sonucu olarak hak ettiğim cezadan kurtulamam." Genç adam doğru sözlü olmaya çalıştıkça kötü alışkanlığını yavaş yavaş terk etmeye başlamıştır. Doğru sözlülüğü onun dürüst ve adil olmasını sağlamıştır (Nossrat, 1998).

Bu kitabın Milton, Erickson'un vakaları bölümünde akşam yemeği isimli çalışması dolaylı yönlendirme tekniğine verilebilecek iyi bir örnektir. Telkin hipnozdan ve psikoterapiden soyutlanamaz ama telkin ne hipnoz demektir ne de psikoterapi. İndirekt telkin (indirect suggestion) kavramı Erickson’un çalışmalarından sonra hipnoz terminolojide önemli bir yer almıştır. Bernheim’e kadar hipnoz telkinle aynı anlamda kullanılmıştır. O zamana kadar direkt telkinler emir verme şeklinde yapılmaktaydı. Omniponent (her şeye gücü yeten) hipnoterapiste bu imkanı veren yapının transferans veya psikolojik regresyon olduğu düşünülmüştür.
Erickson’a göre telkin: var olan bilinçaltı olasılıkları, potansiyelleri ortaya çıkarmak ve değiştirmek için bir araçtır. Erickson danışanında daha önceden olmayan bir fikrin ortaya çıkarılamayacağını varsayarak telkinin bir itaat değil, iyileşmek için bir “anımsatma”olması gerektiğini savunmuştur.Şöyle bir düşünürsek iyileşmek istemeyen hastayı hangi vasıta, hangi telkin iyileştirebilir? Danışanda olumlu telkini ve şifayı isteyip istemediğimizi bilincin düzeyinde göremeyiz. Bu tür düşüncelerin adresi bilinçaltıdır.

Bu bakımdan Rossi, hipnozun sadece hastanın kendine verdiği telkinleri kuvvetlendirme süreci olduğunu savunmuştur (Erickson M.H.,& Rossi E.L.,& Rossi,S.I.1976). Bundan dolayı telkin körü körüne kabullenme ya da itaat değil, hipnoterapist tarafından etki edilen içsel düşüncelere danışanın kendi tepkisini vermesidir. En derin hipnozda bile telkinin kabul edileceği garantisinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak şurası kesindir ki danışanın zihinsel süreçleri hipnoterapistle etkileşim içindedir. Asıl telkin işte bu etkileşimdir. Bu etkileşim bazen danışandan ve hipnoterapistten bağımsız olarak da gerçekleşebilir.
Erickson’un yaklaşımı, direkt telkinler verme yerine olumlu düşünceleri bilinçaltına “anımsatma “yoluyla temellendirilmiştir. Böyle bir telkin anlayışının aslında klasik hipnozdaki telkin ile pek bir bağlantısı olmadığından bunu başka bir terimle adlandırmak gerekir (Zeig & Lankton,1988,S.7-8 ). İndirekt telkinlerin başlıca özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

İNDİREKT TELKİNLERİN ÖZELLİKLERİ
  • İndirekt telkinler sağlığı ve şifayı hastaya çağrıştırıcıdırlar (evocative). İndirect telkinler hastanın sahip olmadığı düşüncelere ona empoze etmezler. Aksine hastada iyileşmek için zaten var olan potansiyelleri harekete geçirirler.
  • İndirekt telkinler görünmezler (invisible) ve algılanmazlar. Hasta ilacın (telkinin) ne olduğunu bilmediği zaman ona direnemez. Direkt telkinlerin “telkin” olduğunu danışan algılayabilir.
  • Bir danışanım bana ne zaman telkin vereceksiniz diye sormuştu ve elinde kendisine vermemi istediği bir telkin listesiyle geldi. Durumunun iyiye gitmesinin nedeninin hipnoz olduğunu, kendisine telkin de verirsem daha hızlı yararlanacağını söylemişti. Oysa o zamana kadar birçok telkin almış ve telkinleri zaten uygulamıştı. Sorunları da büyük oranda çözümlenmişti. Ancak danışanın telkinden anladığı “iyileşeceksin, yapacaksın, edeceksin” şeklinde ki sözlerim idi.”
  • İndirekt telkinler hoşgörülüdür (permissive). Direkt telkinler otoriterdir. Halk arsında körü körüne itaat klasik hipnozla eşleştirilmiştir.
  • Telkin danışanın zihinsel süreçlerini, onun genel kullanımından farklı olarak kullanmaktır (Erickson & Rossi, 1979).
  • İndirekt telkinleri hasta direkt telkinlerin aksine farkında olmadan yerine getirir.
  • Danışan direkt telkinleri yerine getirirken bir zorunluluk (obligation) hissederken indirekt telkinlerde böyle bir zorunluluk hissetmez. Telkinleri içinden gelerek yerine getirir.
  • İndirekt telkinlerin etkisi zamana yayılabilir. Oysa direkt telkin seanstan hemen sonra ya yerine getirilir ya da getirilmez:
  • Bulumia nevroza hastalığı olan bir danışanıma hipnozda iken zevkle yemek yiyeceğini ve yediklerini dışarı çıkarmayacağını telkin ettim. İki dakika sonra karnının acıktığını söyledi. Direkt telkinler genellikle işte böyle anında yerine getirilir veya getirilmez. Oysa indirekt telkin verdiğim aynı rahatsızlığa sahip başka bir danışanım seanstan 3 gün sonra yolda yürürken bir lokanta gördüğünü, yemekleri görür görmez acıktığını hissettiğini ve lokantaya girerek yemek yemesine rağmen yemekleri dışarı çıkarmadığını söyledi. İndirekt telkinlerin etkisi üç gün sonra ortaya çıkarak davranış değişikliği meydana getiriyordu. Her iki danışana da telkinleri verirken herhangi bir zaman söylememiştim. İkinci danışanım verdiğim indirekt telkinleri 3 gün boyunca iç dünyasında değerlendirdi. 3 gün sonra yemenin ve yedikten sonra da dışarı çıkarmamanın uygun olacağına karar verdi ve gerekeni yaptı.

İNDİREKT TELKİNLERDEN ÖRNEKLER
Şimdi klasik hipnoz ve Ericksonian hipnozun telkin anlayışı arasındaki farkı örneklerle anlamaya çalışalım.
Klasik Hipnoz:Gözlerin kapanıyor; ben 5’ten geriye sayarken uyu.
Ericksonian Hipnoz:Belki şimdi, belki sonra gözleriniz kapanabilir ve kendinizi çok gevşemiş ve rahatlamış olarak bulabilirsiniz.
Erickson bel ağrılarından (psikolojik nedenli) şikayetçi olan Archie’ye şöyle söyler: “Archie uzun yıllar mutlu yaşadın. Why not happy feelings back? (neden bu mutlu duyguları geri getirmiyorsun?)” Back İngilizce’de aynı zamanda sırt ve arka anlamına gelmektedir. Erickson “Happy feeling back” derken bu cümlenin iki anlamı olduğuna dikkat edelim. Bu cümlenin gizli anlamı indirekt telkini oluşturmaktadır. Gizli anlam şudur: “Happy feeling back” yani: “acı değil mutluluk hisseden sırtınız.”
Erickson birinin oturmadığını görürse "İnsanların daha rahat edebileceği duruşlar vardır." şeklinde indirekt telkin verirdi. Veya "sandalyeler rahatlık içindir ve bir fonksiyonu vardır." derdi. Aşağıda Erickson'un bazı indirekt telkinlerinden örnekler bulacaksınız.

Ericksonian Telkin:
Siz mi konuşmayı tercih edersiniz yoksa konuşmaya ben mi başlayayım?
Saklı olan anlam: Fazla sesiz kaldınız.

Ericksonian Telkin:
Hipnoza hemen veya derece derece girebilirsiniz.
Saklı olan anlam :Eninde sonunda hipnoza gireceksiniz.

Ericksonian Telkin:Her insan hipnoza farklı şekilde gider.
Saklı olan anlam:Siz de hipnoza gideceksiniz. Nasıl olduğunun bir önemi yok.

Ericksonian Telkin:Burada öğrendiğiniz şeyleri ne zaman kullanacağınıza karar verdiniz mi?
Saklı olan anlam: Verdiğim telkinleri benimsediniz ve kullanacaksınız.

Ericksonian Telkin
:Bilinçaltı zihin çözümü bulmak için çalışmaya başladığında bilinçli zihnin bundan haberi bile olmaz.
Saklı olan anlam:Çözümü bilinçaltı zihnininiz üretecek.

Ericksonian Telkin:
Probleminizin anlamını bilip bilmediğinizi bilmiyorum.
Saklı olan anlam:Probleminin anlamını bilinçaltın bal gibi biliyor.

Ericksonian Telkin:
Eğer ayak ayak üstüne atarsanız ve ellerinizi rahatça dizlerinizin üzerine koyarsanız hipnoza girmeye hazırsınız demektir.
Saklı olan anlam: Danışan bu sözleri duymadan önce zaten ayak ayak üstüne atmış vaziyetteydi ve elerlide dizlerinin üzerindeydi. Burada Erickson’un ima ederek telkin ettiği şey “hipnoza başlıyoruzdur.”

Ericksonian Telkin:
Ne zaman olduğunu şimdilik bilemiyorum fakat çok yakın bir zamanda bilinçaltının halihazırda yapmış olduğu öğrenmeleri fark edersiniz çünkü gevşeme ve rahatlama sürecine rahat bir şekilde devam etmeden ve içsel zihnindeki diğer sizin hoşunuza gidecek yararlı bir şeyi öğrenmesini sağlamadan önce öğrendiğinin farkında olmanız önemli değildir.
Saklı olan anlamlar: Bilinçaltının yapmış olduğu öğrenmeleri fark edersiniz. Öğrendiğinizin farkında olmanız önemli değildir.

Ericksonian Telkin:Bilinçaltı zihniniz bu olayı açıklarken gözleriniz bir süre kapandığını hissedebilir
Saklı olan anlam: Bilinçaltı zihniniz bu olayı az sonra açıklayacak.

Ericksonian Telkin:
Bir süre sessiz olmanızı istiyorum. Bu süre içinde bakalım bilinçaltınız bu konu hakkında bize ne tür bilgiler getirecek.
Saklı olan anlam: Bilinçaltı zihniniz şimdi bize bazı önemli bilgiler getirecek.

İNDİREKT OLMANIN NEDENLERİ
1. Danışan terapinin bir çok noktasında zaten indirekt bir iletişime geçmek ister. Aslında indirekt telkinler danışanlara terapistin verdiği bir yanıttır.
2. İndirekt telkinler danışanların öğrenilmiş sınırlılıklarını bypass ederek, kullanılmamış potansiyelleri açık hale getirir.
3. Direkt telkinlerin etkisi sınırlıdır.
4. Direkt telkinler şifa ve gelişim için çok gerekli olan fikirlerin yeniden organizasyonlarını tetiklemedikleri gibi, yeni çağrışımlara da yol açmazlar. Hipnoterapide etkili sonuçlara sadece danışanın aktivitesi sonucunda ulaşılır. Terapist sadece danışanı hareket için stimule eder (harekete geçirir) ve genellikle danışanlar bu aktivasyonun ne olduğunu bilmezler .
5. Direkt telkinlerin kendisi ve direk telkin vermekte kullandığımız kelimeler danışanı gereksiz bir gerginlik içine sokabilir.
Örnek:
Ders çalışma ve öğrenme ile ilgili sorunları olan bir gence hipnoz uygulamıştım. Danışanım her ne zaman “ders, öğrenme, okul” gibi kelimeleri duysa gözbebekleri büyüyor mimikleri değişiyordu. Bu kelimeleri direkt bir şekilde kullandığımda danışanımın beyninde bu kelimelerle ilgili ne kadar olumsuz çağrışım varsa hepsini gündeme getiriyordu. Bu kelimeleri kullanmadan da telkin verebilirdim. Danışanım Bilgisayar Mühendisliği öğrencisiydi. Bende şöyle telkin verdim: Bundan sonra konuları daha iyi capture (yakalama) yapacaksın. Gördüğün her türlü yeni bilgiyi “save (kaydet)” yapacaksın. Ve bilgiler sana gerektiğinde “search (ara)” mekanizmanı kullanarak bilgilere rahatlıkla ulaşacaksın. Danışanım benim kullandığım indirekt telkinleri duyunca gülümsedi ve gevşemesi arttı. Bir kaç gün sonra çalışmak için odasına giderken balık yakalamaya gider gibi rahat olduğunu söyledi.
6. Hani bir söz vardır “en büyük komutan emretmeden yöneten komutandır” diye. İşte Ericksonian yaklaşım bu felsefeyi benimsemiştir. Erickson danışanından bazı çocukluk anılarını hatırlamasını istediğinde ofisindeki bazı eşyalarla çocuk gibi oynamaya başlardı. Burada danışanına verdiği gizli telkin: “ Hadi şimdi çocukluğa dönelim.”
7. İndirekt yaklaşımla verilen telkinler problemi çözmede danışanın yaratıcılığını harekete geçirir. Tabi indirekt yaklaşımı benimsemiş bir terapistin de kendi yaratıcılığını kullanması gerekir.

PORTAKAL (Telkinlerde hastanıza acı ilaç gibi gelebilir) Bir hasta ilaçlarını almak üzere eczaneye gitmişti. Ancak alacağı ilacın kastor yağı (3) içerdiğini görünce sıkıntıya düştü. Çünkü bu madde hastanın midesini bulandırmaktaydı. Eczacı “Ben ilacınızı hazırlarken bir portakal suyu içer misiniz ? dedi. Hasta portakal suyunu içtikten biraz sonra ezacıdan ilacını istedi. Eczacı “İlacınızı portakal suyunun içinde verdim ya zaten “dedi.
Portakal örneğinde olduğu gibi bazı telkinler danışanlara ne kadar yumuşatılarak verilirse verilsin yine zor gelebilir. Bu bakımdan direkt telkinlerden mümkün olduğu kadar uzak durarak indirekt bir yaklaşımla telkinleri yumuşatmaya çalışmak yerinde olur.
Direkt telkinler ancak danışanın amaçları çok belirgin olduğunda indirekt telkinlerden daha yararlı olabilir. İndirekt telkinlerin kullanılması danışanların önyargılarını, öğrenilmiş sınırlılıklarını, olumsuz setlerini (beklenen olumsuz inançlar) bypass eder (Lanakton, 1983.S 159). İndirekt telkinler danışanların telkinlerini sorgulamasını bypass eder, bu yüzden de direkt telkinlere göre daha başarılı olurlar.
Bazılarında indirekt telkinlerin manipulatif (manipulative) olduğu korkusu vardır ki bunlar indirekt telkinlerin birilerine bilinçli zihnin haberi olmadan bir şeyler "yaptırıldığını" düşündürmektedir. Bu yanlış anlaşılmanın merkezinde "yaptırmak" kelimesi bulunmaktadır. İndirekt telkinler sadece danışana sunulan önerilerdir ki bu öneriler, danışanlar tarafından kişiselleştirilebilen anlamlar yaratmaktır. Bu sayede danışanın aslında terapistin talimatlarına bağlılığı azalmakta indirekt telkinleri istediği gibi yorumlayabilmektedir. Bu açıdan indirekt telkinler direkt telkinlere göre daha az manipulatiftir. Çünkü danışana kendi istediği gibi anlama seçeneği verilmektedir (Lankton, 1983 S.160). Oysa klasik hipnozda danışanların telkini seçme veya istediği gibi yorumlama özgürlükleri olmamaktadır. Yani klasik hipnozda "Ya bu deveyi güdersin ya bu hipnoterapiden gidersin" anlayışı hakimdir.

Erickson'un en yakın arkadaşlarından olan Dr.Ernest Rossi "Hypnotic Realities and Hypnotherapy" adlı eserinde Erickson'un hipnotik indüksiyon ve indirekt telkin verme metotlarını beş basamakta incelemiştir.
  • Dikkatin bir şeye toplanması (fiksasyon).
  • Danışanın inanç sistemlerini ve alışkanlıklarını kesintiye uğratmak.
  • Bilinçaltı araştırma.
  • Bilinçaltı süreçlendirme.
  • Hipnotik cevap
Bu basamaklardan her biri hipnotisti bir sonraki aşamaya götürüyordu. Ayrıca bu kitapta Erickson'un sağ beyinle iletişime geçtiği konusu tartışılmaktadır. Sağ beynin arkaik dil, duygular, yer, şekil ve imajdan sorumlu olduğunu hatırlatmak gerekir.

AÇIK UÇLU TELKİNLER

Terapistler hangi telkinin danışan için en iyi olacağını her zaman bilemeyebilirler. Bu durumla karşılaşıldığında Ericksonian yaklaşımda açık uçlu telkinler (open ended suggestion) kullanılır. Açık uçlu telkinler danışan için en uygun sonuçları ortaya çıkarırlar. Danışanlar hipnozda olduklarından, açık uçlu telkinler bilinçaltının en uygun seçeneğe yönlenmesini sağlar.

Örnek:
”Şu anda mücadele ettiğiniz problemler hakkında aklınıza daha fazla his, anı ve düşünce gelebilir. Fakat henüz hangisinin problemi çözmede etkili olacağını bilmiyorsunuz? (Erickson & Rossi, 1979 s.26)”

KAÇINILMAZ VEYA DEVAM EDEN DAVRANIŞA BAĞLI TELKİNLER
Ericksonian Yaklaşımda telkinler, kaçınılmaz veya halihazırda devam eden davranışlara (danışana yabancı olmayan) bağlanarak danışanlar için telkinin yerine getirilmesi kolaylaştırılır.

Örnek: “Orada oturmaya devam ettikçe kendinizi daha rahatlamış ve gevşemiş olarak bulursunuz.”. Bu teknikte rahatlama telkine oturmaya bağlanarak telkinin yerine getirilmesi kolaylaştırılmaktadır.

DİĞER İNDİREKT HİPNOZ TEKNİKLERİ
RATİFİKASYON (ONAYLAMA)
Ratifikasyon Erickson tarafından indüksiyonun erken aşamasında uygulanırdı. Örneğin: Alfabenin harflerini bir yere yazarak danışanın dikkatini çeker. (Çünkü hasta Erickson’un niye alfabeyi yazdığını düşünmektedir). Sonra Erickson ” Beni seyrederken göz kırpmanız, nabız atışınız, hareketleriniz ve tüm refleksleriniz azaldı” telkinini verir. Burada danışana verilen gizli telkin hipnoza başlıyoruzdur. Ratifikasyon meydana gelen değişikliklerin hastaya geri bildirimini kapsar.

İNKORPERASYON (İŞBİRLİĞİNİN KAPSAMINI GENİŞLETMEK)
Çevrede, hastanın davranışlarında ve hareketlerinde meydana gelen değişikliklerin indüksiyonu kuvvetlendirmek için kullanımını kapsar. Çevrede ve hastanın davranışlarında meydana gelen her türlü değişiklik hipnoterapinin amacı doğrultusunda kullanılmasına denilir.
Örneğin seans odasındaki telefon çaldığı zaman “Şimdi aklınıza zil çalmışçasına önemli bir fikir gelebilir” diyebilirsiniz. Başka bir örnek : Danışanın el veya parmakları kendiliğinden hareket ettiği zaman “Şimdi bilinçaltınız önemli ve güzel bir fikre işaret edebilir” diyebilirsiniz.. Seans odasında olan her şey olumlu olarak kullanılabilir..
Seans odama hipnoz esnasında musluktan “floşşşşş, blop blob, tıssss,furrrrrrrr” diye sesler gelmişti. Hemen danışanıma şöyle dedim.
“ Musluğum size bazı şifreli mesajlar gönderdi. Bu seslerin bir anlamı vardır. Bu anlamları çözebildiniz mi ? dedim. Danışanım şöyle cevap verdi: Musluğunuz sanırım artık iyileşmem gerektiğini söyledi. “

POZİTİF ATRİBÜSYON (OLUMLU ATIFLARDA BULUNMA)
Bu süreç ratifikasyona benzemekle birlikte ondan daha açık bir süreçtir. Örneğin danışan başını, hipnoterapiste doğru çevirdiğinde hipnoterapist şöyle diyebilir: “Başınızı bana çevirdiniz çünkü bilinçaltınız ne söyleyeceğimle oldukça fazla ilgilendi ve dikkat ve konsantrasyonunuz arttı.”
Ataköy’de eski çalıştığım yerin yakınlarındaki bir otelden (Crowne Plaza) bir hipnoz seansı sırasında havai fişekler atılıyordu. Oldukça fazla gürültü vardı. Gürültüyü danışanımın yararına nasıl kullanacağımı düşündükten sonra danışanıma şöyle dedim: Bak hipnoterapinin güzel sonuçlarını daha şimdiden havai fişekle kutlamaya başladın. Danışanım güldü ve hipnozdaki gevşemesi arttı.
Yine başka bir seans sırasında yola yakın olan seans odamın penceresinin önündeki çöpleri almaya gelen çöp kamyonunun çıkardığı gürültüyü duyduğumda danışanıma şöyle dedim: “Bak hazır çöp kamyonu gelmişken problemlerini çöpe at ve bir an önce onlardan kurtul”

YENİDEN TANIMLAMA (REDEFİNİNG)

Psikoterapistin problem veya şartlar hakkında yeni tanımlamalarda bulunmasına yardımcı olarak danışanın tutumlarında değişikliğe yol açmasıdır. Örneğin psikoterapist danışanına “ Fobilere sahip olmanız oldukça iyi bir şey çünkü kocanız problemleri ile başa çıkmak zorunda ancak bu güce sahip değil.” Bu sözden sonra probleme yeni bir değer atfedilmiştir (redifining). Redifiye etmek probleme yeni anlamlar kazandırmanın yanında, sembolik olarak kullanışlı bir duyum yaratır. Redifiye etmek, yeniden çerçevelemeden (reframing) daha etkilidir.

SEEDİNG (DÜŞÜNCELERİN TOHUMLARINI ÖNCEDEN EKMEK)
Sizce az önce düşündüğünüz şeyler az önce kullandığınız kelimeler şu anda nasıl düşüneceğiniz konusunda etkili olabilir mi? Araştırmalar göstermektedir ki bir olayla karşılaştığımızda yaptığımız yorumlar daha önce üzerinde düşündüğümüz konularla, olaylarla ve olgularla ilintilidir. Bu etkinin boyutunu aşağıdaki deneysel araştırma daha iyi gözler önüne serebilir: Psikolog Nisbett ve Wilson (1977) başlangıçta iki grubun deneklerine ezberlemeleri için kelime çiftleri verirler. Bunlar at-araba, sinema-oyuncu gibi kelime çiftleridir. Gruplardan birinde okyanus-ay kelime çifti bulunmaktadır. Diğer grupta ise bu kelime çifti bulunmamaktadır. Deneklere kelime çiftlerini ezberlettikten sonra şu soru yöneltilir :” Aklınıza gelen ilk çamaşır yıkama deterjanı nedir?” Daha önce okyanus-ay kelime çiftini ezberleyenler deterjan markası olarak Tide (gelgit) ismini verirler. Yani az önce düşündükleri okyanus-ay kelime çifti deneklere “Tide” ismini hatırlatmıştır. Okyanus-ay kelime çiftini ezberlemeyen grup ise başka deterjan isimleri vermişlerdir.

Erickson yukarıdaki deneyde bahsedilen insan beyninin “çağrışım” özelliğinden yararlanır. Çünkü daha önce üzerinde kafa yorduğumuz kelimeler sonradan hiç farkına varmadığımız bir anda dilimizin ucuna gelebilir. Örneğin Erickson çiçekçilik yapan bir hastasına bitkiler hakkında konuşurken gelişim, değişim, rahatlık, güzellik, renk gibi kelimeleri bol bol kullanırdı ki gelişim ve değişim için hastanın beyni önceden hazır olsun ve değişimi meydana getirecek düşünce tohumları (kelimeler ve kavramlar) hastanın zihnine daha kolay atılsın.
Seeding Erickson’un en önemli ve etkili telkin tekniklerindendir. Seeding edebiyattaki “foreshadowing” (önceden sezdirme) kavramına benzer. Yazar bir fikri açıklamadan önce bu fikri ima eder. Üstü kapalı olarak anlatır. Burada olduğu gibi insanlar seeding mekanizmasını günlük yaşamda da farkında olmadan kullanırlar. Duygulanan ve içinden ağlama isteği geçen birisi daha hiç gözyaşı gelmeden önce elleri ile gözlerine dokunabilir, gözlerini işaret edebilir. Seeding bize bir sonraki hareketin ne ya da nerede olacağı hakkında gizli bilgi verir.

DİREKT VE İNDİREKT YAKLAŞIMI KARŞILAŞTIRIN

FİLOZOF DİYOJEN
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayışı ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin bir şekilde şu karşılığı verir:
- Ben çekilirim!!
Diyojen “Sensin salak” diyerek yanıt verseydi direkt yaklaşımı kullanırdı. “Ben çekilirim” diyerek indirekt yaklaşımı kullanmıştır.
AKIL VERGİSİ
İşte indirekt yaklaşıma başka bir örnek daha:Dostlarından biri, Fransız kralı 15. Lui' ye:
- Majesteleri, akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü?
Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder. Kral, alaylı alaylı gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
BÜYÜK KULAKLAR
İşte sevdiğim bir indirekt yaklaşım örneği daha:
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:
- Efendim, kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi? Galile:
- Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler de bir eşşeğe göre fazla küçük sayılmaz mı?
EL KALDIRMA İNDÜKSİYONU
Milton Erickson’un çok bilinen ve bir çok kaynakta yer alan el kaldırma indüksiyonu (Hipnozu başlatma tekniği) aşağıdadır:
Sandalyenizin arkasına yaslanabilir ve dizlerinizin üzerine koyduğunuz ellerinize dikkatinizi vererek gevşeyebilirsiniz (Hipnoterapist pozisyonu gösterir. Her iki el bacakların üzerine konulmalıdır ve eller birbirine değmemelidir.) Şimdi parmak uçlarınızdaki gevşemeyi hissederseniz bu durum size daha önce yaşadığınız benzer duyguları çağrıştırabilir.)
Bu noktada ilave edilebilecek opsiyonel telkinler: Şimdi elleriniz dizlerinizin üzerinde dinlenirken 3-4 derin nefes alabilirsiniz. Bunu yaptıkça ne olduğuna dikkat ediniz. (Danışan derin nefesler aldıkça terapist konuşmasına ara verir. Nefes aldığınız sırada ellerinizin kendiliğinden hafifçe yükseldiğini ve tüy gibi hafiflediğini fark ediniz. Ellerinizi izlemeye devam ettiğinizde (Bu cümle nefes almayla eş zamanlı söylenir) hangi elinizin daha fazla hafifleyeceğini merak edebilirsiniz. Elinizdeki ilginç algılamaya dikkat ederken ellerinizden biri hafifleyecek. (Nefes almayla eş zamanlı olarak söylenir).
Elbisenizin kumaşının dokusunu parmaklarınızla hissetmeye devam ettiğinizde sanki elinizin daha da hafiflediğini hissedeceksiniz. Gerçekten hangi elinizin daha önce hafiflemeye başlayacağını bilmiyorum. (Hipnoterapiste açıklama: Sorduğunuz soru eğer eliniz hareket ederse sorusu değildir. Sorduğunuz soru hangi parmak hareket edecek sorusudur).
Belki baş parmağınız belki işaret parmağınız belki de diğer parmaklar hareket etmeye başladıkça bileğiniz yukarıya kalkmaya başlayacaktır. Bileğiniz kalktığı sırada dirseğiniz de bükülebilir. Dirseğiniz bükülürken bileğiniz yükseliyor………….ve daha da yükseliyor. (Bu cümle nefes alış ile eş zamanlı olarak söylenir. Ve eliniz yükselirken göz kapaklarınız elinizin yükselişiyle bağlantılı olarak düşmeye başlar. Ve eliniz gittikçe yükselirken muhtemelen dirseğiniz yükselecek bu yüzden eliniz yüzünüze yaklaşır. Eliniz yüzünüze yakınlaştığında siz derin bir nefes alıp gözlerinizi kapatıp transa geçinceye kadar elinizin hareketi yavaşlıyor.
Eliniz yavaşça yüzünüze doğru hareket edebilir ancak eliniz yüzünüze dokunana kadar transa girmeyeceksiniz.
 Kaynak:hipnoterapi.com
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 01:17
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Aralık 2011       Mesaj #7
Avatarı yok
Yasaklı

Hipnoz

Ad:  hp6.jpg
Gösterim: 5011
Boyut:  22.3 KB

Günümüzde, özellikle tıbbın ve dolayısıyla ilacın yararlı olamadığı çoğu durumda hipnoz, insanlığa yardımcı olmaktadır. Hipnozun bütün dünyada analjezik, anestezik ve psikolojik tedavide kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin, psikojen kökenli ağrılarda, allerjik bünyeler ve organizmanın kimyasal tedaviye elverişli olmadığı durumlarda hipnoz, diğer tıbbi metodların yanında yer almaktadır.

Söz gelimi tüm fobileri ilaçla tedavi edebilmek mümkün değildir. Belki uzun zaman alan psikoterapi seansları ile fobiler önlenebilir fakat hipnoterapi ile çok kısa sürede hastalar bu şikayetlerinden kurtulabilmektedirler.

Çeşitli alışkanlık ve davranış bozukluklarının giderilmesinde hipnoterapinin yararı bugün hemen tüm dünyada kabul edilmektedir. Ayrıca hipnoz, tıbbi tedavinin yanı sıra eğitim, güzel sanatlar ve sporda etkili bir metod olarak uygulanmaktadır.

Fakat ne yazık ki günümüzde hipnoz, bazıları "hipnozcu", bazıları medyum olarak adlandırılan ve psikolojik tedaviler konusunda hiçbir ehliyeti olmayan kişiler elinde sömürülmektedir.

Hipnoz Nedir?


Hipnoz kelimesi eski Yunancada "hypnos=uyku" anlamına gelir. Ancak hipnoz bir uyku hali olmayıp, aksine uyanıklık halidir. Elektroensefalografi (EEG) kullanılan modern araştırmalarda elde edilen beyin ritm örnekleri, hipnotize edilmiş bir kişinin, uyku ile uyanıklık arasında olduğunu göstermektedir. Hipnotizma ise; hipnoz yaparken kullanılan tekniklerin tümüdür. Türk Dil Kurumu'nun Türkçe sözlüğünde hipnoz, "Sözle, bakışla, telkin yapılarak meydana getirilen bir çeşit uyku hali ki, bu halde uyuyan kimse (denek), uyutanın etki ve telkinlerine açık, fakat dış dünyanın başka etkilerine karşı kapalıdır." şeklinde tarif edilmektedir.

Hipnoz'un Tarihçesi


İlkçağlarda insanlar, hipnoz ve benzeri yöntemleri bilmeden kullanmışlardı. Günümüzde geleneksel yaşam tarzını sürdüren toplumlarda da böyle olaylar görülmektedir. Ritmik tam-tam seslerinin, monoton dini şarkıların ve dansların oluşturduğu ruhsal durum, insanları hipnotik hale ulaştırmakta, bu durumdaki insanlar da kimi zaman çok şaşırdığımız olayların kahramanları olmaktadır. Örneğin; böyle insanlar ateş üzerinde yürüyebilmekte, uzun süre toprak altında ölü gibi gömülü kalabilmektedirler.

Hipnozun insanlar tarafından kullanılmaya başladığını gösteren ilk yazılı belgelere eski Yunan'da rastlamaktayız. M.Ö. 1400-1300 yıllarından kalan dua taşlarında telkinle ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Eski Yunan'da hipnoz, gerginliklerin giderilmesinde ve bazı histerik durumların tedavisinde kullanmıştır. Eski Galyalılar ise hipnoza "sihirli uyku" demişler ve onu, siğili olan kişilerin tedavisinde kullanmışlardır. Uzakdoğu dinlerinde ise bu gibi olaylar çok eskiden beri bilinmekte ve uygulanmakta idi. Hinduizm, Budizm gibi dinlerde otohipnoz başta olmak üzere her türlü psişik ve parapsişik olaylar görülmekte idi. Avrupa'da ise hipnoz, 1760 yılına kadar halk tarafından bilinmiyordu.

Hipnozun kitlelere yayılmasını sağlayan kişi, onu tedavi vasıtası olarak kullanmanın yanı sıra bir gösteri haline de getirmiş olan, Franz Anton Mesmer'dir. Mesmer, hipnoza "hayvan manyetizması" adını vermiş ve bütün hastalıkların bu hayvan manyetizmasının dengesinin bozulmasından kaynaklandığını söylemiştir.

Mesmer birçok hastasında çarpıcı gelişmeler de elde etmiştir. O günlerde bilim adamları Mesmer'in metodunda faydalı bir şey göremediler ve onu ciddiye almadılar. Hatta hipnozu bir şarlatanlık olarak gördüler. Geleneksel tıp çevreleri 1900'lü yıllara kadar hipnozu ihmal etti. 19 yüzyılda bir İngiliz cerrah olan James Braid, hipnotizmayı başlı başına bir olay olarak ele aldı ve ilk defa hipnoz kelimesini kullandı. Braid, birçok büyük ameliyatta hipnozu kullanmıştır.

Braid'in takipçilerinden Liebeault, sabit bakış metoduna, sözle telkini de katarak uzun süre hipnotizmayı başarı ile uygulamıştır. Daha sonra Prof. Bernheim, yaptığı denemeler sonunda Liebeault'un metodunu benimseyerek bu yoldaki çalışmalara devam etmiştir. Pierre Janet ise, telkin ile hipnoz'un ayırımını yapan ilk düşünür olmuştur. Başlangıçta Janet ile aynı görüşte olan Sigmund Freud, psikanaliz açısından hipnozu ele alıp açıklamıştır.

Freud, arkadaşı Breuer ile birlikte hipnozu hastalıkların tedavisinde kullanılacak bir metod olarak benimsemiştir. Ancak nevrozlu hastalar üzerinde yaptığı uygulamalarda olumsuz sonuç alması, onun bu metodu terketmesine sebep olmuştur. Daha sonra "serbest çağrışım" metodunu kullanarak üne kavuşmuştur. 1955'de İngiliz Tıp Birliği (British Medical Association) ve 1958'de Amerikan Tıp Birliği (American Medical Association), hipnozun, tıpta kullanılabileceğini kabul etmişlerdir.Dünya'nın birçok yerinde hipnozla ilgili araştırmalara devam edilmektedir.


kaynak: GençBilim
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 01:18
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
18 Haziran 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Hipnoz Nedir?


Terapi ve meditatif çalışmalarda kullanılan hipnoz beynimizin alfa ve teta aralığında yaşadığımız, genel olarak her şeyin bilincinde olduğumuz ve bedenimizin tamamen gevşemiş olduğu bir konumdur. Bu tür durumlarda telkine daha açık bir halde olduğumuz için, hipnoz bir çok tedavide yardımcı araç olarak kullanılır.
Beyin dalgaları Elektro Ensafalo Grafi (EEG) cihazı ile ölçülebilmektedir.
Genel olarak bilinen 4 beyin dalgamız vardır.
Ad:  ps1.JPG
Gösterim: 3204
Boyut:  23.0 KB
  • Beta: Uyanık anlarda.
  • Alfa: Gevşemiş ve rahatlamış olduğumuz anlarda.
  • Teta: Uykuya yakın durumlarda, uyukladığımız durumlar.
  • Delta: Derin uyku sırasında.
Bunun dışında kullanılan hipnoz yöntemleri de vardır fakat biz bu kitapta terapide kullanılan hipnozu inceleyeceğiz.

Hipnoz Ne Değildir?


Pek çok insan hipnozu, sahne hipnozu görüntüleri ile tanıdığı için, oradaki insanların bilincini hipnoz sırasında yitirdiğini düşünür, halbuki böyle bir durum yoktur. Hipnoz sırasında insanların büyük bir çoğunluğu bilinçli halde olur, bazı insanlar olan bitenleri hatırlamayacak seviyeye gelir ama genel olarak hipnoz sırasında kişiler bilinçli bir haldedir.
  • Hipnoz uyku değildir,
  • Hipnozda bilinç kaybolmaz,
  • Hipnozdan uyanamama diye bir şey yoktur,
  • Kişi hipnoz anında kontrolünü kaybetmez,
  • Hipnozda size istemediğiniz bir şey yaptırılamaz,
  • Hipnozda kimseye söylemediğiniz sırlar açığa çıkmaz.
Bilimsel araştırmalar her 90 dakikada bir hafif hipnotik trans anlarımıza girdiğimizi söylemektedir, bunun nedeni ise bedenin kendini gevşetmek istemesi. BBC'nin Hipnoterapi belgeselinde hipnozla ilgili daha fazla bilgi öğrenebilirsiniz.

Dikkat Edilmeli...
  • Hipnoz, sadece bir hipnoz uzmanı tarafından yapılmalı.
  • Sara, panik atak ve yeşil reçete kullanan hastalar, sadece kendi aile hekimleri veya doktorlarının rıza ve onayı ile hipnozu denemeli.
  • Hipnoz danışmanı, danışanlarının güvenliği için sadece kendi uzmanlık alanı üzerine çalışmalı.
Ad:  hpn1e.jpg
Gösterim: 3335
Boyut:  64.3 KB

Bilinçaltının Kayıt Özellikleri


  1. Doğru - yanlış, ahlaklı - ahlaksız, gerçek - hayal gibi ayrımların farkında değildir. Bilinçaltı bir bilgisayar programı gibidir sadece verilerle ilgilenir. Veri hakkında yorum ya da değerlendirme yapmaz.
  2. Bilinçaltı genellemeler yapabilir hatta bunu sıklıkla yapar. Örneğin sizinle kavga eden arkadaşınızın adı Ali ise, tüm Ali'lerin kavgacı olduğuna inanabilir.
  3. Bilinçaltı anı yaşar, geçmiş yada gelecekten bir şey anlamaz, onun için sadece an vardır.
  4. Bilinçaltının duyduğu kelimeyi cümleden bağımsız olarak kayıt edebilme özelliği vardır. Örneğin sigarayı bırakmak istiyorum deyince sadece sigara kelimesini kayıt edebilir, sigara kelimesine tepki verebilir. Bırakmak ve istiyorum kelimeleri ile sigarayı yan yana getirebileceği gibi, eğer sigara ile ilgili güçlü bir bağlantıları varsa sadece bu kelimeyi de duyabilir.
  5. Bilinçaltı değişimden nefret eder, hiç bir şeyin değişmesini istemez. Değiştirmek istediğinizde tepki koyabilir ve sizi değişimden vazgeçirmek için tüm silahlarını kullanabilir.
  6. Bilinçaltı rüyalarla kendini düzenler ve sıkışmış enerjileri ortaya çıkartarak kendisini rahatlatır.
  7. Bilinçaltı sembollerle konuşur, kelimelerden fazla resimlere tepki gösterir.
  8. Bilinçaltı ilk 5 yaşa kadar temel özelliklerini, kayıtlarını tamamlar. Bundan sonra kendi kayıtlarına uygun yeni verileri kabul eder. Diğer verileri girmek için doğru ve ısrarlı çalışmalar yapmak gereklidir.
  9. Bilinçaltında çağrışım en önemli etkilerden birisidir. Sürekli bir şeyler ona başka bir şeyleri çağrıştırır bir dosya başka bir dosyayı açmasını sağlar.
  10. Bilinçaltı aynı anda bir çok işlemi yapabilir, bir çok veriyi işleyebilir, otomatik olarak bir çok işlevi yerine getirebilir. Kapasitesi çok geniştir.
  11. Bilinçaltı kolektif bilinçaltı ile bağlantılıdır, bu nedenle başka insanların bilinçaltından da etkilenir.
  12. Bilinçaltının espri anlayışı yoktur, şakadan anlamaz. Söylenen herşeyi gerçek kabul eder.
  13. Bilinçaltı duygusal değildir ama duyguların enerjisinden bire bir etkilenir. Kimsenin bilinçaltı merhametli değildir ama merhamet duygusu bilinçaltında bir çok çağrışım yapabilir, bir çok veriyi harekete geçirebilir ve kişinin kararlarını etkiler.
  14. Bilinçaltı aynı küçük bir çocuk gibi, ısrarcı ve sabırsızdır. İstediği bir şey hemen olsun ister ve ne olursa olsun ısrara devam eder. Bir davranış kişiye zarar verse bile bunu ısrarla yapabilir çünkü bilinçaltında doğru yanlış, zararlı zararsız gibi kavramlar yoktur, salt istek vardır. Bir çok kişinin kendisine zarar veren ilişkilere, alışkanlıklara ve davranışlara devam etmesinin altında bu dinamik vardır. Eğer bilinçaltını değiştirmek istiyorsanız siz ondan daha fazla ısrarcı olmalısınız. . Kolektif bilinçaltına ve dolayısı ile kolektif bilince bağlı olduğu için bunu yapması çok kolaydır. Eğer bilinçaltınız fakirliği hak ettiğinize inanıyorsa bunu gerçekten deneyimlemeniz için gerekli şeyleri yapacaktır, buna emin olabilirsiniz.
  15. Bilinçaltı asla dinlenmez, uyumaz ve çalışmayı bırakmaz. Kişi yaşadığı sürece işlem yapmaya devam eder.
  16. Bilinçaltının abartıcı bir doğası vardır. Özellikle korkuları abartarak kişinin kaygı düzeyini yükseltebilir.
  17. Bilinçaltı sürekli tekrarlara karşı duyarlıdır. Bir düşünceyi, duyguyu yada cümleyi sürekli tekrar ederseniz bunu en sonunda kayıt eder.
  18. Bilinçaltı kişinin hissettiği nefret gibi olumsuz duyguları kayıt eder ve bu duyguları uygun bir ortamda ortaya çıkartır. Bilinçaltı için intikamı sever diyemeyiz ama içindeki nefreti açığa çıkartmak için bir yol bulur diyebiliriz.
  19. Bilinçaltı ince ayrımlar yapmakta zorlanabilir. Örneğin bilinçaltı için parasını sokakta düşürmek için iflas etmek aynı anlama gelebilir, çünkü ikisinde de para kaybı vardır.
  20. Bilinçaltının dili 5 yaşında bir çocuğun dilidir, sade ve açık anlatımlardan anlar.
  21. Bilinçaltı kişinin tutumlarını ve davranışlarını direk etkiler. Sahip olduğu kayıtlara göre kişinin tepkiler vermesini ve kararlar almasını yönlendirir. Örneğin bilinçaltında ben başarılı bir insanım kaydı olan bir insan kendisine başarı getirecek işlere otomatik olarak yönlenir, sonu başarılı olacak kararlar verir ve onu başarıya taşıyacak durumları hayatına çeker.
  22. Bilinçaltı bütün bu özelliklerinin dışında kendi kayıtlarına uygun olayları gerçekleştirmek için durmadan çalışır. Kendi inançlarını kişinin hayatına çeker ve inandığı herşeyin gerçek olması için çalışır
  23. Bilinçaltı bilinçli zihinden emir alır. Burada ya siz bilinçli olarak bilinçaltına emirler verirsiniz ya da bunu bilinçsizce yaparsınız ama mutlaka yaparsınız. Eğer bilinçli bir şekilde emir vermeyi başarırsanız bilinçaltındaki verileri değiştirebilir, yeni veriler girebilir ve bilinçaltınızın sizin istediğiniz hayatı gerçekleştirmesi için çalışabilirsiniz.
  24. Bilinçaltınızda bir çok kayıt birbiri ile bağlantılıdır. Bir kayıt diğerini etkiler, tetikler açığa çıkartır. Bir çok korku başka bir korku ile bağlantı halindedir. Bu nedenle bilinçaltına bütünsel olarak bakmak gerekir.
  25. Bilinç daha fazla tümevarımlı, bilinçaltı ise tümdengelimli düşünme eğilimindedir.
  26. Bilinçaltının sanatsal yetenekleri vardır, üretim yeteneği çok gelişmiştir ve hayal gücüne sahiptir. Ancak tek sorun hayal ile gerçeği ayırt edememesidir. Eğer kişi kendi hayallerini bilinçli olarak kurmazsa bilinçaltı için bunlar katı bir gerçek olacaktır.
Dr. Sigmund Freud, Bilinçaltını buzdağına benzetir; 'Suyun üstündeki %1o'luk kısım Bilinç, suyun altındaki %90'lık kısım ise bilinçaltıdır.' der

Hipnozun 5 Temel Kolu


  • Pre Talk (Ön Konuşma)
  • Convincers (İkna Ediciler)
  • Induction (İndüksiyon)
  • Deepener (Derinleştirme)
  • Suggestion (Telkin Verme)

Pre Talk (Ön Konuşma)


Her hipnotik rutin ön konuşma ile başlar. Ön konuşma, yapacağınız görüşmenin en önemli kısmıdır. Çünkü insanların bilinçaltı, ilk karşılaştığı 2-3 dakika içinde karşıdaki tarafı analiz eder ve onun hakkında bir karara varır. Sonra bu kararı değiştirmek çok zordur. Bu yüzden ilk izlenim son izlenimdir diye bir söz vardır.

Neden İlk Görüş Bu Kadar Önemli?
Beynimiz (ya da bilinçaltımız) koruma amaçlı her karşılaştığı insanı Değer-Kural-İnanç süzgecinden geçirip analiz eder ve onun hakkında bir karara varır. Fakat sürekli analiz onu yorduğu için ilk görüşmeninin ilk dakikalarında hızlı bir sorgulama yapar, bir karara varır ve bir daha önemli bir şey olmadıkça sorgulamaz. Bu yüzden insanlarla ilk karşılaştığımız anlar çok önemlidir. Çünkü bilinçaltı değişimden nefret eder ve aldığı kararları kolay kolay değiştirmez.
Peki Pre Talk'ta dikkat etmemiz ve uygulamamız gerekenler nelerdir?
Pre Talk'ın 3 Aşaması
  1. Uzmanlık
  2. Güven
  3. Uyum

Uzmanlık


Bir hipnotist ya da hipnoterapist ilk olarak karşı tarafa uzmanlığını belli etmeli, sonradan görüceğimiz konularda uzmanlığı neden belli etmenin önemli olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Peki uzmanlığınızı nasıl belli edersiniz?
İlk konuşmanız sırasında, konuşmanın içine doğal bir şekilde bu işi kaç senedir yaptığınızı veya nerelerden eğitim aldığınızı katabilirsiniz.
Ayrıca odanıza astığınız sertifikalar bunu kendiliğinden söyleyebilir.
Bir hipnoterapist tanıdığım odasında 40'a yakın sertifika bulundurur ve odaya girmeden önce danışanın orada 5-10 dakika geçirmesini sağlar. Odada bekleyen danışan etrafı incelerken otomatik olarak karşı tarafın uzmanlığını kabul eder.
İnsanlar aksini reddetse de uzmanlığa çok önem verirler. Çoğu insan sadece doktor sıfatı veya sertifikası var diye bir çok insanın sözlerini sorgulamadan dinler ve uygular. Hepimizin yetiştirilmesine bu bir parça bulaşmıştır. Bu yüzden uzmanlığınızı abartmadan, kibar bir şekilde karşı tarafa belli etmek önemli bir hamledir.

Güven


Pre Talk'ta ikinci kısmı güven oluşturmadır.
Hipnoz insanların zaten korktuğu, çekindiği bir konu olduğu için, hipnoz uygulayan kimse mutlaka güven sağlamalıdır.
Bazı doktorlar hasta ile aralarında hiç bir bağ kurulmaması gerektiğini düşünürken, bir hipnoz uygulayıcısı böyle davranmamalıdır. O otoriter tavrını korurken aynı zamanda kibar olmalı, fakat otoriter ile kibarlık arasındaki dengeyi de çok iyi korumalıdır. Çünkü ikisi de seansa zarar verir.
Güveni oluştururken dikkat edilmesi gerekenler;
  • İlk karşılamaya dikkat etmeli.
  • Danışana oturacağı yeri kibarca göstermeli.
  • Daha önce yaptığı çalışmalardan ve o çalışmaların çok rahat ve başarılı geçtiğinden bahsetmeli.
  • Yüzünde bir tebessüm ile karşılamalı ve konuşmalı. (Örnek için Dr. Milton Erickson'ın internet üzerindeki danışanı karşılama videosunu izleyebilirsiniz.)

Uyum


Bir iletişim kurduğumuzda 3 şey kullanırız.
Kelimeler-Tonalite -Beden Dili
  • Kelimeler %7
  • Tonalite %38
  • Beden Dili %55
(Bu çalışmayı Psikoloji Profesörü Albert Mehrabian 1971 yılında yapmıştır ve daha sonra yapılan araştırmalar da bu çalışmayı desteklemiştir.)
Yukarıdaki sonuçlardan görüyoruz ki, kelimelerin önemi %7'ken Tonalite ve Beden Dili%93'ü oluşturuyor. Bu yüzden tarihin en etkili hipnozcuları,
  • Konuşurken ses tonlarını karşıdaki danışanın ses tonu ve hızına yakın bir hale getirirler.
  • Ve beden dilllerini de karşıdaki insanla uyumlu bir hale getirirler.
NLP'nin kurucuları Dr. Richard Bandler ve John Grinder, tarihin en iyi hipnozcularından biri olan Dr. Milton Erickson'ı modellerken en ustalıkla yaptığı şeyin ses tonu ve beden uyumu olduğunu keşfettiler. Ayrıca bu özelliğin zamanın en iyi aile terapisti olan Virgina Satir'de de olduğunu keşfedip, bu tekniği NLP sisteminin içine Pacing and Leading olarak eklemişlerdir.

Convincers


İkna Ediciler
Convincers Türkçe'ye tam anlamıyla çevrilmesi zor bir kelime olsa da, onu kısaca İkna Ediciler olarak çevirebiliriz.
Peki ne demek ikna ediciler?
Pre Talk kısmında kişiye genel anlamda güven veren hipnozcu, bu kısımda onu yapacağı çalışmanın etkisine ve daha sonra kendi uzmanlığının etkisine inandırmalı.
Pek çok insan benim bu bu konuda ayrıca bir uzmanlığım olduğunu bilir, zira katılımcılara çok ilginç uygulamalar yaptırarak hem kendimin hem de hipnozun etkisini gösteririm. Aynı zamanda profesyoneller için bazı özel uygulamaları da sadece birebir çalışmalarımda gösteriyorum. Şu anda bir çok eğitmen bunu kendi çalışmalarında kullanıyor.
Peki hipnozcular İkna Edici etkiyi hangi yollarla kullanıyor?
En çok kullanılan iki yöntem,
  • Daha Önceki Bir Videonun İzlenmesi
  • Telkine Yatkınlık Testleri
Daha Önceki Bir Videonun İzlenmesi
Pre Talk kısmında kişiye genel anlamda güven veren hipnozcu, bu kısımda Hipnoz uygulayan bir çok doktor bu tekniği kullanır. Daha önceden videoya kaydettiği vaka örneklerini ilk önce danışana izlettirir. Danışan burada hem hipnozun gerçekleştiğini görür, hem hipnozcunun başarılı bir hipnoterapist olduğunu görür, hem de videoyu izlerken etkilenir ve şimdiden hipnoza hazır bir hale girmeye başlar.
Biz insanlar genellikle okuduğumuza ve duyduğumuza değil, gördüğümüze inanırız. Çünkü beynimizin %30'luk bir kısmı görme duyusuna ayrılmıştır ve gördüklerimizden daha çok etkileniriz. Bu yüzden video izlettirmek dünyada da yaygın bir yöntemdir ve karşı tarafın ikna olmasını sağlar.
Bilinçaltının özelliklerini incelerken hatırlarsanız bilinçaltının değişimi hiç sevmediğinden bahsetmiştik. Bu yüzden bilinçaltı çok etkilenmediği sürece, sürekli eski bahaneler üretecektir ve bu bahaneleri kırmanın en güzel yönü görsel bir şey yapmak veya izlettirmektir.

Duyu Testi
Beynimizin %30'luk kısmı görme duyusuna ayrılmıştır, bu yüzden beynimiz diğer duyular arasında bir seçim yapması gerektiğinde görme duyusunu seçer ve ona güvenir.

Telkine Yatkınlık Testleri
50'e yakın telkine yatkınlık testi bulunmaktadır ve bunlar çoğaltılabilir de.
Tuğla / Balon
Lütfen iki elinizi uzatın ve gözleriniz kapatın.
Şimdi sağ elinizin avucu aşağı, sol elinizin avucu yukarıya baksın.
Sağ bileğinize uçan bir balonun bağlandığını, sol elinize de ağır bir tuğlanın konduğunu hayal edin.
Balon yukarı doğru yükselirken, tuğlanın ağırlığı da sol elinizi aşağıya doğru indirmeye başlıyor.
2-3 dakika sonra gözlerinizi açın ve ellerinizi kontrol edin.
Not: Bu çalışma en çok kullanılan testlerden birisidir. Hayal gücü güçlü olan ve hipnozcunun telkinine açık olan kişilerin elleri çok hızlı bir şekilde hareket eder. Bunun sonunda iki şey olur;

Geriye Düşürme Testi

Lütfen ayağa kalkın ve gözlerinizi kapatın.
Yüzünüzü tavana çevirin.
Şimdi geriye düşüyorsunuz; düşüyorsunuz, düşüyorsunuz, düşüyorsunuz.
Şimdi sizi tutacağım. Düşüyorsunuz, düşüyorsunuz, düşüyorsunuz. Danışan bir süre sonra geriye düşecektir.
Bu testi yüzlerce kez yapmış birisi olarak her türlü tepkiyle karşılaştım Mesela bazı insanlar size o kadar direnir ki öne doğru düşerler. Bazı insanlar o kadar hazırdır ki daha hiç bir şey söylemeden geriye düşerler.
Bu çalışma hem katılımcının sizin telkinlerinize açık olup olmadığını hem de size güvenip güvenmediğini test etmek için çok etkili bir yöntemdir.
  • Katılımcı elleri arasındaki farkı görerek şaşırır ve ikna olur.
  • Hipnozcu karşısındaki kişinin, telkinlerine ne kadar açık olduğunu test eder. Bazı hipnoterapistler danışmanlığa başlamadan önce bu tür testler yaptırır ve sadece kendi telkinlerine uyum sağlayan insanlarla çalışıp, telkinlerine uyum sağlamayan kişileri kabul etmezler.
Tiyatro gruplarında da güven için buna benzer bir çalışma yapılır.
Kişiler gözleri kapalı şekilde kendilerini sırtüstü arkadaşlarının kollarına bırakabiliyorlarsa o grup içinde güven sağlaması yapılmış kabul edilir.
Bu yüzden yatkınlık testleri sadece etkileme için değil, aynı zamanda danışandan bir çok bilgi almak için de yüzyıllarca hipnoz uzmanları tarafından kullanılmıştır.

Induction (İndüksiyon)


Pre Talk ve Convincers'tan başarılı bir şekilde geçtiğinizde İndüksiyon kısmına gelirsiniz, yani tekniğin uygulama kısmı. Bu alan o kadar geniştir ki, her bir hipnozcunun farklı teorisi ve farklı teknikleri vardır. Eğer basitçe ayırırsak;
  • Klasik Hipnoz İndüksiyonu
Genellikle 5 dakika ile 30 dakika arasında sürebilir. Tüm bedenin gevşemesi ve derinleştirme ile birlikte kullanılır.
  • Hızlı Hipnoz (Rapid Hypnosis) İndüksiyonu
4 dakikanın altında gerçekleşen hipnoz tekniklerine hızlı hipnoz denmektedir. Her danışana uyan bir teknik değildir.
  • Ani Hipnoz (Instant Hypnosis) İndüksiyonu
1 dakikanın altında gerçekleşen hipnoz tekniklerine verilen addır. Genellikle sahne hipnozcuları bu teknikleri kullanır.

Klasik hipnoz indüksiyonlarında aşamalı gevşeme kullanılırken, hızlı ve ani hipnozlarda bilincin boşluklarından yararlanılır. Türkiye'de pek bilinmeyen hızlı hipnozun mantığını biraz daha ayrıntılı inceleyelim.
Fakat unutmayalım ki, hipnoza yeni başlayanlar için klasik hipnoz indüksiyonu uygulamaları önerilir. Daha sonra hızlı hipnoza geçilmelidir.

Hızlı Hipnoz İndüksiyonları


4 dakikanın altındaki indüksiyonlara Hızlı, 1 dakikanın altındaki indüksiyonlara ise Ani hipnoz dendiğinden bahsetmiştik. Şimdi hızlı hipnozun mantığı üzerine odaklanalım. Hızlı ve Ani Hipnoz tekniklerinde Otoriter Etki, Fizyolojik Etki ve Şok Etkisi kullanılır.
Otoriter Etki
Hepimizin yetiştirilmesinde otoriteye karşı boyun eğme yatkınlığı vardır. Bu konuyla ilgili en güzel çalışmayı Robert Cialdini'nin İknanın Psikolojisi kitabında inceleyebilirsiniz.
Hipnozcu beden dilini, bakışını ve ses tonunu kullanarak otoriter bir etki yaratabilir. Aynı zamanda mekan, giysi ve aksesuarlar da otorite etkisi yaratmaktadır.
Osmanlı Devletinde otorite etkisi çok yoğun bir şekilde kullanılmaktaydı. Saraylar ve kıyafetler otorite etkisi yaratırken, başka ülkelerin elçilerinin padişahın önünde eğilmesi de otoriteyi artıran çok önemli unsurlardan birisidir.
Şimdi ise otorite yüksek binalar, güvenlik, korumalar, lüks araba ve lüks mallarla temsil ediliyor.
Bir hipnozcunun otorite etkisi oluşturabilmesi için kullanacağı materyaller sınırlı olduğundan, aynı zamanda bilinmezliği de otorite etkisi olarak kullanabilmektedir.

Fizyolojik Etki
Bazen dirseğiniz masanın üzerindeyken aniden kayar ve boşluğa düşer ve kendinimizi sersemlemiş bir ruh halinde buluruz, hiç buna benzer bir şey yaşadınız mı?
Hızlı hipnozu kullananlar buna benzer etkilerin yaratılması için teknikler geliştirmişlerdir.. Hızlı hipnoz tekniklerinin temelinde bazı fizyolojik etkilerin kullanılması yatar. Hipnozcu ani çekme, hızlı nefes gibi bazı teknikeri birleştirir ve karşı tarafta derin bir rahatlamayla birlikte boşluk yaratır.

Şok Etkisi
Hızlı hipnozu uygulayanlar SLEEP ! ! ya da UYU ! diye bağırarak uygulama yaptıkları kişilerde bir şok etkisi yaratırlar. Benim de eğitim aldığım Hon Wong 'bu ifadenin rica değil, emir şeklinde olması gerekir.’ demektedir.
Aynı zamanda hipnozcular başka yöntemler de kullanmaktadırlar, fener tekniği yine vücutta ani bir şok yaratarak transa geçmeyi sağlamaktadır. Tavşan avında da kullanılan fener tekniği tavşanın donup kalmasını sağlamaktadır. Hipnozcunun istediği tepki tam bu olmasa da buna yakın bir tepki transa hızlı geçişi sağlamaktadır.
Her türlü hipnozda kişinin önce rızası alınması, hatta bir kaç defa alınması gerekir. Kişi ne kadar çok rıza gösterirse tutarlılık yasası gereği uygulama o kadar rahat geçecektir.

Hipnoz Tekniği


Örnek Hipnoz İndüksiyonu
Bir hipnoz tekniğinde genel olarak bulunması gereken 4 şey vardır,
  • Rahat bir oturuş şekli ve nefes tekniği ile bedeni gevşetmek.
  • Gözü yormak.
  • Ses tonu ve telkinlerle kişinin zihnini rahatlatmak. (İmajinasyon)
  • Derinleştirmek.
Hipnoz oturumunda kişinin beden ve zihnini rahatlatmadan istediğimiz sonuca ulaşamayız. Bu yüzden bedeni rahatlatarak başlarız;
Rahat bir oturuş şekli ve nefes tekniği ile bedeni gevşetmek.
Bir çok hipnozcu sandalyeye oturmadan önce kişinin vücudunu germesini ve esnetmesini ister. Ardından diyafram nefesi tekniği uygulatarak vücudunun rahatlatmasına yardımcı olur. Örnek nefes tekniği;
Kişiden sabit bir noktaya bakmasını isterken, 4 saniyede nefes almasını, 16 saniye tutmasını, 8 saniyede de vermesini isteriz. Bunu kendisi karıştıracağından sayma işlemini hipnozcu yapar ve bu sırada danışan gözleri ile sabit noktaya bakmaya devam eder. Eğer kişi nefes tutmakta zorlanırsa sayma işlemini daha hızlı yapabilirsiniz. 3 veya 4 defa tekrarlamanız kafidir.

Gözü yormak.
Hipnoz deyince aklımıza gelen objelerden biri de köstekli saattir. Hipnozcu bu saati sallarken kişi de gözleriyle takip eder ve bir süre gözleri yorulur ve kapanır.
Hipnozcular yüzyıllardır hep göz yorma tekniğini kullanmışlardır. Bunun nedeni beynimizin göz yorulmasını uyku ile bağdaştırmış olmasıdır.
Hafızamız çağrışmalı bellek yasasına göre çalışır ve göz yorulmasını bu güne kadar binlerce kez uyku ile bağdaştırmıştır. Bu yüzden gözümüz yorulduğunda beyin dalgalarımız otomatik olarak alfa beyin dalgası moduna geçer.
Gözü yormak için kullanılan en basit tekniklerden birisi kişinin göz hizasından yüksekte bir noktaya bakmasını istemek. Kişi o noktaya bakarken siz de nefes egzersizini yaptırabilirsiniz ve bir sonraki aşamaya geçebilirsiniz.

Ses tonu ve telkinlerle kişinin zihnini rahatlatmak.
Kişi gözleri ile bir noktaya bakarken ve nefes egzersizlerini yaparken ya da tamamladıktan sonra;
- O noktaya bakmaya devam ederken aynı zamanda gözlerinin daha fazla ağırlaştığını ve her nefes alıp verişinle birlikte bu ağırlığın daha fazla artacağını farkedebilirsin... işte aynen böyle...şeklinde bir telkin verilebilir ve sonrasında;
- Birazdan 5'ten geriye doğru sayacağım ve bir dediğimden gözlerini kapanacak.... 5 rahatlıyorsun.... 4 derin nefes alırken gözlerini kapatmak istiyorsun... 3... 2.... göz kapakların iyice ağırlaştı... veee biiiirrr... gözlerini kapatabilirsin.
Kişi gözlerini kapattıktan sonra kullandığınız ses tonu çok önemlidir. Derin, ağır ve yavaş konuşurak kişinin daha fazla rahatlamasını ve durumun içine girmesini sağlayabilirsiniz.

Derinleştirmek
Kişinin bedeninin rahatlamasını sağlayıp, nefes tekniklerini kullanarak gözünün yorulması ve telkinlerinizle kişiyi hazır hale getirebilirsiniz. Bu noktadan sonra derinleştirme bölümünü uygulayabilirsiniz. Bazı hipnozcular derinleştirme metodunu kullanmazlar çünkü bir çok kişi bu durumda kolayca uykuya geçebilmektedir.
Derinleştirme bölümünü ayrıca inceleyeceğiz, şimdi bu örnek tekniği özetleyelim;

Deepener (Derinleştirme)


Şimdi ayrıntılı bir derinleştirme (aşamalı gevşeme) tekniğini inceleyeceğiz.
Şimdi ayağa kalkmanızı ve tam anlamıyla gerinmenizi istiyorum, esneyin. Tüm kemikleriniz çatırdasın. (Kişi ayağa kalkıp tam olarak esneye kadar bekleyin.)
Çok güzel. Şimdi oturun ve gevşeyin gözlerinizi kapatın ve güzel, derin, tam bir nefes alıp, nefesinizi tam olarak verin, ciğerleriniz boşaltın. Hepsi çıksın.
Şimdi bunu tekrar yapın. Bir kez daha. Şimdi son kez, bu kez nefesinizi tutun, ciğerleriniz temiz, serinletici, rahatlatıcı havayla dolsun. Gözleriniz kapalı. Şimdi nefesinizi yavaş yavaş verirken tüm bedeniniz gevşesin. (Dikkat ederseniz burada İndüksiyon metodunda kullanılan teknikler beraber şekilde kullanılmış.)
Gözkapaklarınız ağırlaşsın. Giderek daha derinden, daha fazla gevşeyin.
Sizden birazdan gözlerinizi açmanızı isteyeceğim. Bunu istediğim zaman gözkapaklarınız o kadar gevşemiş ve ağır olacaklar ki, ancak açılacaklar ve yeniden kapatmanızı istediğimde kendine daha fazla gevşeme olanağı tanıyacaksınız. Şimdi gözlerinizi kapatın ve daha fazla gevşeyin.

GEVŞEME A
Dikkatinizi dizlerinize verin ve şimdi dizlerinizin altındaki her yeri gevşetin. Baldırlarınızı, ayak bileklerinizi, ayaklarınızı gevşetin. Ve parmaklarınızı gevşetin. Dizlerinin altındaki her yer serbest ve gevşek. Şimdi yapabildiğiniz kadar uyluklarınız gevşetin. Kalçalarınızı ve belinizi gevşetin. Şimdi yapabildiğiniz kadar göğsünüzü gevşetin. Nefesiniz kolay, derin, düzenli ve daha gevşek olsun.
Omuzlarınızı gevşetin, omuzlarınızdaki kaslarınız ağır ve gevşek olsun. Giderek daha fazla rahatlayın. Boynunuzu ve ensenizi gevşetin. Boyun kaslarınız gevşedikçe başınız düşsün. Şimdi yapabildiğiniz kadar yüzünü gevşetin. Yüzünüz pürüzsüz ve gevşek olsun, rahat olsun ve çeneniz gevşek ve rahat olsun, dişeriniz birbirine değmesin.
Her şey gevşek ve rahat. Şimdi yapabildiğiniz kadar gözkapaklarınızın çevresindeki küçük kasları gevşetin. tanıyacaksınız. Şimdi gözlerinizi kapatın ve daha fazla gevşeyin.
Tüm kaygı ve korkularınız parmak uçlarınızdan uçup gitti ve şimdi çok daha rahatsınız.
Gözkapaklarınız ağırlaşsın. Giderek daha derinden, daha fazla gevşeyin.
Sizden birazdan gözlerinizi açmanızı isteyeceğim. Bunu istediğim zaman gözkapaklarınız o kadar gevşemiş ve ağır olacaklar ki, ancak açılacaklar ve yeniden kapatmanızı istediğimde kendine daha fazla gevşeme olanağı tanıyacaksınız. Şimdi gözlerinizi kapatın ve daha fazla gevşeyin.

GEVŞEME B
Şimdi tüm geriliminizin, tüm katılığınızın, korku ve kaygılarınızın başınızın üzerinden çıkıp gittiğini hayal etmenizi istiyorum.
Yüzünüzden, boynunuzdan, omuzlarınızdan, göğsünüzden, kalçalarınızdan, uyluklarınızdan, dizlerinizden, baldırlarınızdan, ayak bileklerinizden, ayaklarınızdan akıp parmak uçlarından çıkıp gitsinler.
Sanki koltuğa gömülüyorsunuz, deriiin biiiir rahaaatlık... Derin nefesler almaya devam ederken gözlerinizi açmaya çalışmanızı isteyeceğim. (2-3 saniye bekleyin) şimdi kapatın onları ve tamamıyla rahatlayıp tamamıyla gevşeyin.

GEVŞEME C

Şimdi önünüzde bir karatahta olduğunu hayal etmenizi istiyorum.
Oraya adınızı yazın...
Yazdıysanız sağ işaret parmağınızı oynatın.
Çok güzel, işte aynen böyle.
Şimdi oraya 15 yazmanızı istiyorum.
Şimdi silgiyi alın.
15 silin ve derin bir nefes alın, verirken daha çok gevşeyeceksiniz.
14 yazın.
Bekleyin. Silin nefes verin ve rahatlayın. (bu şekilde ı'e kadar inin.) Birazdan sizden gözlerinizi açmanızı isteyeceğim. O kadar yorulmuş olacaklar ki onları açmakta çok zorlanacaksınız..
Şimdi açmayı deneyin. Ve kapatın. Çok güzel işte aynen böyle.
Eğer buraya kadar doğru bir şekilde uyguladıysam kişi trans haline bütünüyle girmiştir. Peki bir insanın trans haline girdiğini nasıl anlarız?

Transın Vücut Belirtileri


Genel Fiziksel Göstergeler
  • Nabız yavaşlaması
  • Solunum hızı değişikliği
  • Nefes alıp verme
  • Hız (Kol katalepsisinde artışlar)
  • Rahatlamış ve yumuşak yüz hatları
  • Asimetriden simetriye geçiş rahatlamayı gösterir
  • Yutkunma reflexinde değişim
  • Bedensel hareketsizlik
  • Katalepsi
Detaylı Fiziksel Göstergeler
  • Gözler
  • Göz bebeğinin genişlemesi
  • Donuk bakış
  • Odaklanma
  • Göz kırpma tepkisinin kaybolması
  • Ses kalitesinin değişmesi
  • Deri rengi
  • Açıktan koyuya dağılım
  • Deri tonları
  • Parlak veya değil

Suggestion (Telkin Verme)


Kişi diğer 4 aşamadan başarılı bir şekilde geçtikten ve transa girdiği kontrol edildikten sonra telkin verme aşamasına gelmiştir.
Telkinler kendi için Doğrudan Telkin ve Dolaylı Telkin Olarak ikiye ayrılır.

Doğrudan Telkin
Doğrudan telkinde, olmasını istenen şey direk söylenir. Örneğin: Bundan sonra sigara içmeyeceksin ve sigara sana çok acı gelecek. Bu telkin metodu daha çok otoriter uygulanan metodlar sonunda başarılı olur.

Dolaylı Telkin
Dolaylı telkin daha çok bilinç tepki vermesin diye, sembol ve metaforlarla süslenir. Her ekolün farklı bakış açıları vardır. Örnek dolaylı telkin; Sigarayı aşamadığın bir engel olarak görmüş olabilirsin ama bugün o engeli aşacağız. Şimdi bir çölde yürüyorsun ve etrafına baktığında bir çok duvar görüyorsun. O duvarlardan birine yaklaştığında üstünde 'Sigarayı Bırakamayacağım' yazıyor. Duvarın hemen yanında bir balta var ve o baltayı alıyorsun. Baltayla duvara vurdukça duvar paramparça oluyor...
Bu dolaylı telkinin çok kısa bir örneğiydi, sanırım aradaki farkı anladınız.
Şimdi sigara bırakmakla ilgili bir telkin örneği inceleyeceğiz.

Sigara Bırakma Telkini


Her şeyden önce, bastıramadığın sigara içme alışkanlığının altına yatan nedenleri tamamıyla gün ışığına çıkardığının farkındasın. Bundan böyle sigara içme gibi zorunluluk hissetmiyorsun.
Şu an sadece bir alışkanlık modeliyle uğraşıyoruz - sadece senin asıl probleminin boş kabuğuyla uğraşıyoruz. Alışkanlıklar, nasıl kolayca edinilebiliyorsa, aynı kolaylıkla yok edilebilirler.
Alışkanlığı yok etmenin bir yolu, senin sigara içtiğinin bilincinde olmanı sağlamaktır. Bir sigara yakmak için sigaraya uzandığın her dakika ne yapmakta olduğunun farkında olacaksın.
Sigarayı yakıp ve içmeye başlarsan, sigarayı içerken bulunduğun her an ne yapmakta olduğunun farkında olacaksın. Sigaraya içmeye devam etmendeki ana neden onu bilinçsiz bir şekilde yapmandır. Ne yaptığının gerçekten farkında değildin. Fakat şu an farkındasın...
Sigaraya uzandığın her an, ilgin sigaraya doğru yönelecek ve sigaraya odaklanacaksın. Ne yaptığının farkında olduğundan, artık bilinçsiz bir alışkanlığın içinde değilsin.
Zaten sigaraya içmeye ihtiyacın yok, bunu biliyorsun. Bu yüzden bu çok kolay ve zahmetsiz olacak. Ne yaptığını farkında olmak senin sigaraya içmekten sıkılmana ve nefret etmene sebep olacaktır.
Ne yaptığının farkında olduğundan belki de sigaranın tam yarısındayken sigaranı söndürmek isteyebilirsin. Artık sigaranın tadı eskiden olduğu gibi güzel gelmeyecek.
Basitçe sadece sigara içmek istemeyeceksin. Zaten düşüncelerini düzenledin. Sigara içmenin nedenini buldun ve düşüncelerini düzenledin - son kararın: SİGARAYI BIRAKMAK !
Düşüncelerini düzenledin ve sigarayı bırakmaya karar verdin.
Düşüncelerini düzenledin ve sigarayı ŞİMDİ bırakamaya karar verdin, yarın veya ondan sonraki gün değil, Sigarayı şu anda bıraktın.
Son kararın: SİGARAYI BIRAKMAK ! Şu andan itibaren sigarayı bırakmak istiyorsun. Sigarayı neden bırakmak istediğini biliyorsun. Bunu beyninde net bir şekilde belirledin. Sigara içmenin neden olduğu problemleri düşün. Sigara içmeye gereksinim duymuyorsun bu yüzden sigara içmeyi bıraktın. Öksürmeyi bıraktın, acıyı bıraktın, sıkıntıları bıraktın; istemediğin her şeyi bıraktın, sigara içmeyi de... İstediğin şeylere ulaşmak için istemediğin şeyleri geride bıraktın - rahatlığa, güvene, mutluluğa ulaşmak için...
Sigara hakkındaki her şeyi unutuyorsun. Sigara içmeye ihtiyacın olmadığında sigara almaya da gerek duymuyorsun. Sonuç olarak, sigara satın almayı bıraktın. Eğer farkında olmadan bir sigara ikramını kabul edersen, derhal ne yaptığının farkında olacaksın ve sigarayı ikiye parçalamak için kontrol edilemeyen zorunluluğun üstesinden geliyorsun.
Sigaraya dokunduğunda hemen onu parçalayıp atıyorsun. Sigara sana vazgeçtiğin bütün kötü şeyleri ve senin için olan bütün iyi şeyleri hatırlatıyor.
Sigaraya bırakmandan ötürü eline geçen iyi şeylerin, kötü şeylerden çok daha fazla olduğunun farkına varıyorsun. Sigarayı bırakmanın sağladığı devasa yararların yanında sigarayı bırakmak senin için çocuk oyuncağı. Sevmediğin şeylerden vazgeçmek çok kolaydır.

Ve sen sigara içmeyi sevmiyorsun. Kendinle gurur duymaya başlıyorsun, kendinle çok gurur duyuyorsun. Diğer alışkanlıklarınla mücadele etmek artık daha kolay.
Genel olarak yaşamla mücadele etmek artık senin için daha kolay. Bu duygu benliğini dolduruyor, seni kendine güvenen, özsaygılı biri haline getiriyor. İlerlemenin başından itibaren kayıt tutuyorsun. Her gün kendine sigarayı bırakmak konusunda nasıl Başarılı olduğunu hatırlatıyorsun; kaç gündür, kaç haftadır ve kaç aydır ağzına sigara sürmediğini ve bunun seni ne kadar mutlu ettiğini hatırlatıyorsun kendine.
Bu kayıtları tutmaya devam ediyorsun ve bu seni cesaretlendiriyor ve kuvvetlendiriyor. Ve sonunda artık bu kayıtlar tutmaya ihtiyaç duymuyorsun çünkü; artık ağzına sigara sürmediğinin farkındasın. Bu kayıt hayatının geri kalanında lekesiz olarak devam ediyor. Hiçbir alışkanlığın düşünce gücünden daha güçlü olmadığını biliyorsun. Tütün ve sen karşı karşıyasın. Güçlü olduğundan sen kazanacaksın. Şimdi sabırlısın, büyük sabır gösteriyorsun, azimlisin, soğukkanlısın ve rahatsın. Bunu hiçbir şey sarsamaz. Başarıya alışıyorsun. Ve başarma hissi senin için olabilecek her türlü alışkanlıktan daha önemli bir hale geliyor.

Şaşkınlık Yaratmak
Dr. Milton Erickson'un hipnozu elde etmede veya telkin vermede kullandığı başka bir teknik de, şaşkınlık yaratma tekniğidir.
Erickson kelimelerle oynayarak, danışanlara algılayamayacakları ve işleyemeyecekleri kadar bilgi vererek ve danışanın sorularına alakası olmayan cevaplar vererek bir şaşkınlık hali meydana getirirdi. Bunun bir çok amacı vardır. Başlıcaları:
  • Rakibi şaşırtmak her zaman sporcunun işini kolaylaştırır. Psikoterapide sonuçta bir mücadeledir.
  • Bir konferans esnasında konuşmacı sürpriz ve şoklarla dinleyenlerin dikkatini tam olarak toplayabilir. Şaşkınlık durumu danışanın tüm dikkatini toplamasına yardım eder.
  • Her şok ve sürpriz durumu danışanı bir içsel araştırma sürecine yöneltir Danışanın bilinçaltı yanıtı bulamadığında terapistin sorusu sayesinde açılan boşluğu telkin ve yanıtla doldurma şansı olur.
Erickson çocukları şaşırtmak için aşağıdakine benzer sorular sorardı:
- Bugün havanın rengi ne?
- Evli misiniz?
- Filler ne kadar yükseğe zıplayabilirler?
Psikoloji profesörü George Armitage Miller 1956 yılında yayınladığı 'Sihirli Sayı 7' (The Magical Number Seven) adlı denemesinde insan algılarıyla ilgili muazzam sayıda araştırmayı özetleyen bir değerlendirme yapmıştı. Bu araştırmasını kısaca şöyle özetleyebiliriz;
İnsanlarda aynı anda yedi bilgi dilimini bilinç düzeyinde işleyecek bir yetenek var. Bu sayı geçilince aşırı yüklenme durumu ortaya çıkıyor ve hata yapılmaya başlanıyor. Yedi sayıyı sırayla söylerseniz, herhalde onu bilincinizde hatasız tutabiliyorsunuz. (ki artık bunun bile fazla olduğunu düşünüyorum) Size dokuz sayılık bir küme verirsem onları doğru hatırlamakta çok daha fazla zorlanıyor ve hata yapmaya başlıyorsunuz.
Örnek; 2 - 5 - 6 - 2 - 2 - 8 - 5 - 3 yandaki sayıları aklınızda tutmaya çalışın.
Zorlandınız değil mi? Çünkü birbirinden ayrı 8 bilgi dilimi var. Aynı sayıları şimdi ezberlemeye çalışın;
256 - 228 - 53
Hatırlayabildiniz değil mi? Neden hatırladınız? Çünkü 8 dilimlik bilgiyi üç dilimlik bilgi haline getirdik.
Hangi dilim büyüklüğünü seçerseniz seçin, 7 dilimlik bilgiye bilincinizle dikkat ettiğinide, başka şeyleri bilinçli düzeyde değerlendiremeyen bir duruma gelirsiniz. 7 dilimlik bilgilerden daha fazlası sizde aşırı yükleme durumu yaratır ve ancak bilinçdışı düzeyinde işlenebilir.
Aşırı yüklenmenin nedenlerinden birisi de, bilincin her şeyi anlamlandırmaya çalışmasıdır. Tıp konusunda bir bilginiz olmadığını düşünelim ve bir tıp profesörünün konuşmasına katıldınız. Sürekli latince ifadelerle sizin bilmediğiniz bir dilden konuşuyor, ilk önce bilinciniz bunu anlamlandırmaya çalışır, baktı ki olmuyor, bir süre sonra uykuya dalacağınız kesin. İşte bu tekniği hipnozda bilinçli olarak kullanan hipnotistler var.

Bir insanın dikkatini aşırı yüklemenin en kolay yolu da, dikkatini karmaşık bir içsel deneyime yoğunlaştırmasını sağlamaktır.
Mesela yanımdaki birini ayağa kaldırsam ve "200'den geriye üçer üçer sesli biçimde saymanı ve sen bu sayıları sayarken ben de senin omuzlarından tutup seni etrafımda döndüreceğim" dersem ona aşırı yükleme yapmış olurum. Çünkü tüm temsil sistemlerini harekete geçirmiş olurum, 100'den geriye üçer üçer saymak için zihninde canlandırma yapar, (görsel) aynı zamanda bunu yüksek sesle söylediği için işitsel temsil sistemi de meşguldür ve son olarak ben omuzuna dokunup onu etrafımda döndürerek dokunsal temsil sistemini meşgul etmiş olurum.
İşte kişi burada aşırı yüklenmiş olur ve benim söylediğim diğer bütün sözler direk bilinçaltına gider. (gevşeyeceksin, şunu yapacaksın vs. vs.)
Bazı satıcılar bunu bilmeden yapar. (bazıları da bilerek) Karşınızda sürekli konuşur, bir ondan bir bundan bahseder artık sonunda onu anlayamaz bir duruma gelirsiniz ve alırsınız.
Bu yüzden kafanız karıştığında hiç bir şey almayın, satmayın.
Sizce 3 sayısı evli midir? Bekar mı?
Peki bugün günlerden ne renk?
Ağladığınızda hangi gözünüzden daha fazla gözyaşı akar?

Siyasi Hipnoz Gizli Hipnoz


Size bundan on yıl önce, Kenyalı, Müslüman ve zenci bir baba ile Hristiyan ve beyaz bir annenin oğlu, bir Endonezyalı tarafından büyütülmüş, göbek adı Hussein olan genç bir adam Amerika Birleşik Devletleri'nin en popüler başkanı olacak deselerdi ne düşünürdünüz? Muhtemelen gülüp geçerdiniz.
Ancak bugün durum ortada. Nobel Barış Ödülü sahibi Barack Hussein Obama, pek çok kişiye göre Amerika tarihinin en iyi görünen, en iyi konuşan, en iyi giyinen ve hepsinden önemlisi kendisine en güvenilen başkanı konumunda.
Peki Obama'yı bu kadar dezavantaja (Amerika'da dezavantaj olarak görünen özelliklere) rağmen, Başkan yapan özellikler neler?
En önemli özellik, Obama'nın iletişim sanatının ustası olması !
Bu konuda usta olan ve tüm teknikleri bilen bir kişi her zaman heryerde istediği başarıyı yakalar. Çünkü hayatta her şey iletişimle ilerliyor. Bize iletişimi öğretmiyorlar mı? Öğretiyorlar tabii ki ama bilinçle olan iletişimi öğretiyorlar. Çok az kişi bilinçaltı ile iletişimi biliyor ya da bilmesine rağmen çok az kişi bunun bu kadar etkili olduğuna inanıyor. Kitabın başında iletişimin yüzdelerinden bahsetmiştik.
Bilincimiz zihnimizin küçük bir kısmını kontrol ediyor, buzdağı örneğindeki gibi görünen kısım bilinç, görünmeyen kısım ise bilinçaltı. Ama insanlar her zaman görünen kısma dikkat ettikleri için bilinçaltı iletişimin ne kadar önemli olduğunu gözden kaçırıyorlar.
Barack Obama daha Amerikan başkan adayı bile değilken, 19 milyon dolar gibi bir bağış toplayarak rekor kırmıştır, insanları ikna etmektesi ustası onu tüm rakipleri arasında en üst konuma getirmiştir. 19 milyon dolar o kadar yüksek bir para ki, ayda 5.000 TL alan bir müdür o parayı hiç harcamasa anca 300 yılda 19 milyon dolar biriktirebilir. Ama Obama daha adaylığı bile kesinleşmemişken insanları kazanacağına ikna etmiştir.

Şimdi sizlerle hem hipnozun ülkemizde bilinmeyen tekniklerini, hem de Obama'nın kullandığı hipnoz tekniklerini paylaşacağım.
Özellikle 'An Examination of Obama's Use of Hidden Hypnosis Techniques in His Speech' kitabından örnekler vereceğim, zira bu kitap (söylendiğine göre) birkaç psikolog, hipnoz ve nlp uzmanı tarafından Obama'nın konuşmaları deşifre edilerek yazlmış.
Barack Obama konuşmalarının içinde hem psikiyatr hem de psikolog olan Dr. Milton Erickson'ın 'conversational' (konuşarak) hipnoz yöntemlerini kullanmıştır. Bu yöntem normal bir konuşmanın içinde bazı teknikler kullanılarak karşı tarafa bilgi aktarımını sağlamaktadır.
Trance Inductions (Trans İndüksiyonları)
Karşı taraftaki kişiyi transa ve hipnoza almak için kullanılan teknikleri içeriyor.
Hipnotik Çapa (Hypnotic Anchoring)
Kökeni Rus Psikolog Ivan Pavlov'a dayanan bu teknik, geliştirilen yeni yöntemlerle çok etkin bir şekilde kullanılabiliyor. Bir söz ve görüntü zihninizde çapalanıyor ve artık sadece o sesi duymak ve görmek sizi harekete geçiriyor. Bu yüzden dizilerde her durum için ayrı bir müzik vardır ve dizi 5 sezon bile devam etse her durumda, o durum için yapılmış özel müzik çalar. Bir dizi düşünün ve o şimdi onun müziklerini düşünün.

Obama'nın 2008 seçimlerindeki ilk sloganı We Need Change ! (Değişime İhtiyacımız Var ! ), bu sloganı yeteri kadar yaydıktan sonra, ikinci slogan ortaya çıktı, Yes We Can ! (Evet, Yapabiliriz.)

Pacing and Leading (Uyum ve Yönlendirme)
Kişilerle sözlü ve sözsüz uyum kurulduğunda bilinç sorgulama mekanizmasını askıya alıyor. Bunu Türkiye'de 2002'den beri çok iyi yapan iki siyasetçi gördüm, biri Recep Tayyip Erdoğan, diğeri Süleyman Soylu. (Süleyman Soylu o zamanlar Ak Parti'de değil, Demokrat Parti'nin genel başkanıydı.)

Pacing, Distraction and Utilization (Uyum, Bilinci başka tarafa yönlendirme ve bu boşluktan yararlanma)
Bu yöntemde zihin yine sizin tarafınızdan yönlendirilen başka bir şeyle meşgul olmakta ama gelen bilgileri de depolamakta ve kabul etmektedir.

Critical Factor Bypass (Kritik Faktörün Bypass edilmesi)
Zihnin kritik etme yeteneği zayıflatılarak gelen bilgilerin daha kolay kabul edilmesi anlamına geliyor.

Stacking Language Patterns (Üstüstü binen dil kalıpları)
Cümleleri 've, iken, aynı zamanda, çünkü' gibi bağlaçlarla uzatıp takip mekanizmasının kırılması metodunu içermektedir.
Cem Yılmaz da kişilerin bilinçli zihinlerini devredışı bırakmak için bu yöntemi kullandığını söylemiştir. Kişilerin takip mekanizmalarını kırdığında artık fazla düşünmüyorlar, böylece daha rahat gülüyorlar.
Mesela bir çok insan Orhan Pamuk'un kitapları için, 'Çok uzun cümleler kuruyor.' eleştirisi getirir. Bu tabii ki bir seçimdir ve çoğu insan uzun cümlelerde kopar ve aşırı yüklenir. Örnek cümle;
'Şu an da siz bu yazıyı okumaya devam ederken, aynı zamanda bilgisayarın ekranının ışığını farkedebilir ve oturduğunuz yere yaptığınız baskıyı hissetmeye devam ederken aynı zamanda gözlerinizi kırptığınızın farkına varma hızından daha yavaş olmayacak bir şekilde rahatlayabilirsiniz.'

Preprogrammed Response Adaptation (Önceden Programlanmış Tepki Uyumlaması / Önprogramlı Adaptasyonu Sağlayan Tekrarlama)
Response kelimesinin bir anlamı da Liderin söylediklerinin izleyiciler tarafından tekrar edilmesi olarak da çevrilmektedir, burada da yöntemlerden biri budur, bu yapıldığı takdirde işin içine bir de tutarlılık yasası girmektedir.
Bu yüzden liderler özellikle konuşmalarının sonunda; 'Değişime hazır mıyız?', 'Hazıııırrııızzz', 'Bunun için çalışacak mıyız?' 'Çalışacaaaağııııızzz', şeklinde dinleyenlere tekrarlama yaptırırlar.

Linking Statements / Causality Bridges (Bağlayıcı Cümleler / Neden Sonuç Köprüleri)
Mesela; 'Bu yazıyı sevdiniz çünkü ' Çünküden sonra gelen
kelimeleri beyin otomatik olarak mantıklı olarak kabul etmektedir. Bu konuyu deneylerle uygulayan Psikolog Dr. Robert Cialdini aynı zamanda Türkçe'ye çevrilen İknanın Psikoloji kitabında da bu olguyu anlatmaktadır.

Secondary Hidden Meanings / Imbedded Suggestion (İkincil Gizli Anlamlar / Gömülü Telkinler)
Çift anlamlı sözcüklerin, hipnotik etkilerle kullanılması metodunu içerir. Hafızamız genel olarak kelimelere tepki verdiği için, başka anlamdaki kelimeleri asıl amaç için kullanırlar.
Yılandan çok korkan birini, Yılan kelimesi ile korkutmak yerine, 'Birisiyle tanıştım yılan gibi gözleri vardı,' deseniz bile bilinçaltı tepki verecektir. Aynısını fare örneği için de düşünebilirsiniz.

Gözlem Gücü


Milton Erickson'un en sıra dışı özelliklerini söyleyerek iyi bir başlangıç yapabiliriz.
"Konuşmalarımızın çoğunu dilimizle değil bedenimizle yaparız." Milton H. Erickson
Ronald Havens (1985) Erickson'un çalışmalarında göze çarpan önemli özelliğin "gözlem ve pragmatizm" olduğunu söyler.
Diyebilirsiniz ki tüm bunları gözlemlemenin bir terapiste ne yararı olabilir?
Erickson bu soruya şu cevabı verir:
" Anormalin ne olduğunu anlayabilmek (gözlemleyebilmek) için önce normalin ne olduğunu bilmemiz gerekir.''
Bundan dolayı o her zaman herkesi gözlemlerdi.

NELER GÖZLEMLENMELİDİR ?
Erickson danışanın her türlü doğal ve otomatik hareketlerini gözlemlerdi.
Başlıcaları aşağıdaki gibidir.
1. Danışanın baş ve el hareketleri,
2. Göz kırpmasının hızlı mı yavaş mı yoksa sık mı olduğu,
3. Ayakların hareketi, ellerin pozisyonu ve hareket yönü (örn: eller birbiri üzerinde durduğunda danışan savunma pozisyonunu almıştır),
4. Dudak ıslatmaları, yutkunmaları, kaşların hareketi, ağzın etrafındaki gerilme ve gerilim.
5. Ofise nasıl gelirler. (Bazıları etrafına bakınır, bazılarının ise etraflarındaki hiçbir şey umurunda değildir.)
6. Danışanın oturuşuna. Otururken vücudunun duruşuna. Örneğin başı ya da vücudu bir yana yatma eğiliminde olup olmaması v.b.
7. Giysileri için seçtikleri kumaşın cinsi. Ayakkabıları.
8. Nefes alma hızları.
9. Gözbebeğinin büyüyüp küçülme hareketleri ve her iki göz bebeğinin eşit şekilde hareket edip etmediği.
10. Bedenin ajitasyonuna.

Diyebilirsiniz ki tüm bunları gözlemlemenin bir terapiste ne yararı olabilir?
Erickson bu soruya şu cevabı verir:
" Anormalin ne olduğunu anlayabilmek (gözlemleyebilmek) için önce normalin ne olduğunu bilmemiz gerekir.''
Bundan dolayı o her zaman herkesi gözlemlerdi.
Erickson konuşmalardaki duraklamaları düşüncenin içe yönelmesi ve derinlemesine düşünme olarak değerlendirirdi. İçsel konsantrasyon varsa beden dilimiz hipnozdaki beden dilinin özelliklerini kazanmaya başlar.
Erickson danışanın beden dilini okuduğunu danışana gerektiği kadar hissettirerek töropatik bir hipnoz oluştururdu. Terapisti tarafından anlaşıldığını (beden dilinin okunduğunu) hisseden danışan gevşer ve rahatlardı. Bu durumda danışanların ideamotor olarak verdikleri yanıtların sayısı artardı.

Oto-Hipnoz Tekniği


1. Oturun ve kendinizi rahatlatın. Gözlerinizi kapatın.
2. Nefes alışınıza odaklanın. Nefes aldığınızdaki bütün o farklı durumları hissetmek ilginç olabilir: göğüs kafesinin yükselip alçalması ve içinize çektiğiniz nefesin biraz daha serin olması, verdiğiniz nefesin biraz daha ılık olması.
3. Zamanla nefes alış verişin yumuşak ritmine kapılmak bir hayli rahatlatıcı olabilir: kendini tıpkı beşikte sallanan bir çocuk gibi veya bir salıncakta sallanır gibi hissetme. Nefesinizin, kendi hızı ve yoluyla rahat muntazam bir hale gelene kadar yavaşlamasına izin verin.
4. Nefesiniz daha da rahatladıkça, diğer yönleriniz üzerine odaklanın. Zihninizde veya vücudunuzda, bilinçli veya bilinçsiz gizlenen herhangi bir gerginlik olup olmadığını anlamak için vücudunuzu tepeden tırnağa tarayın.
5. Bu gerginlikler nerede olurlarsa olsunlar, nefes verdiğinizde bunların vücudunuzu terk etmesine izin verin. Daha çok nefes aldıkça bunlar azalacaklardır Bu çok özel yolla gerginliğin azaldığı duygusundan keyif alın. Nefes aldıkça, zihniniz vücudunuzun bir rahatlık ve sükûnet duyusunu içeri çekmesini sağlayabilir.
6. Zamanla, nefes aldıkça gerginlikler vücudunuzdan çıkar ve rahatlık ve sükûnet vücudunuza girer; sükunet ve huzura doğru nefes aldıkça gevşemenizi daha derinleştirebilirsiniz. Aldığınız her nefesle kaslarınızın gittikçe daha fazla gevşemesini sağlayan rahatlığa odaklanarak vücudunuz üzerinde çalışın. Vücudunuz boyunca nazikçe ilerlemesi ve yayılması için bu anda en rahat bölümünüzdeki rahatlığı cesaretlendirin (Eğer isterseniz bu noktada adım adım vücut gevşemesini kullanabilirsiniz).
7. Uygun olduğunda tasavvur ve telkinleri kullanarak olumlu değişim amaçlarınız üzerinde çalışabilmek için biraz zaman harcayın.
8. Gözlerinizi açtığınızda kendinizi tazelenmiş, sakin ve canlı hissedeceğiniz konusunda kendinize telkinde bulunun. 3'ten geriye sayın. Gözlerinizi açın.

Kaygı İçin Oto-Hipnoz Tekniği


1. En az kaygı üreten basamaktan en çok kaygı üreten basamağa kadar 10 basamaklı bir merdiven inşa edin. Örneğin, kısılıp kalmayı da içeren bir agorofobiden muzdaripseniz, kimseden yardım alamıyorsanız ve bu korkunun sonucu olarak eve bağlı hale gelmişseniz, aşağıdakine benzer bir merdiven yapılandırmanız muhtemeldir.
2. Yalnızca çok gevşemiş olduğunuzda merdivenin ilk basamağını hayalinizde uygulayın. Bunu mümkün olduğu kadar çok ayrıntıyla zihninizde görün ve yaşayın. Olabileceğinin en iyisi olması için olumlu telkinleri ve tasavvurunuzu kullanın. Herhangi bir noktada kendinizi gergin hissederseniz sahneyi zihninizden geçici olarak silin ve aynı basamağa tekrar dönmeden önce nefesinizin daha rahat ve gevşemiş olması üzerinde odaklanın.
3. Daha sonra, bu basamakla ilgili tasavvurunuzda kendinizi rahat hissettiğiniz takdirde bunu gerçeğe taşıyın (eğer mümkünse bunu gevşeme seansından sonra yapmanız tercih edilir).
4. İkinci basamağa geçmeden önce kendinize güven kazanana kadar ilk basamağı uygulayın, daha sonra ikinci basamakta da aynı şekilde çalışın.
5. Gerçekte uygulamadan önce tasavvurunuzda o basamakta kendinizi rahat hissettiğinizi garantileyerek merdivende kendi hızınızla ilerleyin.Çok hızlı ilerlemek için bir dürtü vardır; ona karşı koyun.
6. Her bir basamağı tamamladıktan sonra kendi kendinizi herhangi bir şekilde ödüllendirin.

'Ruhsal bir hayal gücü vardır. Bu güç ,hastalıkları oluşturabileceği gibi, var olan rahatsızlıkları da ortadan kaldırabilir. Beden, ruhsal hayal gücünün emirlerine itaat etmek zorundadır...' İbni Sina

kaynak: Hipnoz Kitabı
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

24 Haziran 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
16 Temmuz 2008 / KiTiaRa Ziraat
11 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Tıp Bilimleri
25 Temmuz 2012 / _KleopatrA_ Taslak Konular