Arama

Vincent van Gogh - Sayfa 2

Güncelleme: 16 Ağustos 2018 Gösterim: 170.256 Cevap: 42
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Mayıs 2012       Mesaj #11
Avatarı yok
Yasaklı

Astronom Van Gogh


İzlenimciliğin en büyük temsilcilerinden olan Van Gogh'un tablolarına yakından bakıldığında, yıldızlar parlıyor, gezegenler dönüyor. Kimilerine göre, bunlar bunalım içindeki bir sanatçının sanrıları... Kimilerine göre ise, yıldızların ve gezegenlerin tablolarındaki yeri, astronomi bilimine tümüyle sadık.
Sponsorlu Bağlantılar

Usta, acaba astronomi biliminin o günkü verileriyle ne kadar iç içeydi? Yoksa, tablolarında gökyüzünü işlerken, sadece içinde bulunduğu bunalımın etkisinde miydi? Birkaç yıldır, bu sorular konunun uzmanlarını karşı karşıya getiriyor. Özellikle, ünlü ressamın 4 tablosu tartışılıyor: "Rhone Üzerindeki Yıldızlı Gece", "Saint-Remy-de-Provence Üzerindeki Yıldızlı Gece", "Arles'te Gece, Kahve Terası" ve "Beyaz Ev, Gece"... Sanatçı, gerçekten de bu tablolarında gökyüzünün işlenişine önemli yer ayırıyor. Hatta, o günlerde kız kardeşine yazdığı bir mektupta "Yıldızlı bir gökyüzünü resimlemek için, kuşkusuz, siyah bir zeminin üzerine beyaz noktalar koymak yetmiyor" diye yazıyor.

Uzmanların, üstünde en çok kafa yordukları tablo, ressamın 1889 yılında yaptığı "Saint-Remy Üzerindeki Yıldızlı Gece" eseri... Paris yakınlarındaki Meudon Gözlemevi görevlilerinden astrofizikçi Jean-Pierre Luminet, uzun süredir bu tablonun güzergâhını çözmeye çalışıyor. Ona göre, tablo her şeyden önce sanatçının tüm yaratıcı özelliklerini yansıtıyor. Gökyüzündeki renk anaforları ve gezegenlerin çevresindeki halkacıklar, Van Gogh'un astronomi bilgisinin değil, dünya resmine katkılarının kanıtı...

Üstelik, resimdeki şiddet ve dalgalanmalar, sanatçının o tarihte içinde bulunduğu psikolojik durumu da yansıtıyordu. 1889 yılında, psikolojik sorunlar nedeniyle, Van Gogh Saint-Remy-de-Provence'deki hastaneye kaldırılmıştı. Çünkü, iki ay önce dostu Paul Gauguin ile büyük bir kavga etmiş, hatta onu öldürmeye çalışmıştı. Daha sonra, kendisine bir ceza olarak bir kulağını kesip, otoportresini yapmıştı. Kısacası, sanatçının o günkü psikolojik ortamından yola çıkarak, bu tablolarda astronomik kaygılar güttüğünü söylemek çok zor...
Ancak, astrofizikçi Jean-Pierre Luminet'ye göre, başka göstergeler de söz konusu. Örneğin, Van Gogh erkek kardeşi Theo ile yazışmalarında, her zaman astronomiye ve özellikle de Provence bölgesindeki gökyüzünün güzelliğine duyduğu ilgiyi belirtmişti. Ayrıca, sanatçının Camille Flammarion tarafından çıkarılan "Astronomie" dergisini yakından izlediği ve 1881'de yayımlanan "L'Astronomie Populaire" adlı eseri okuduğu biliniyor.

Bu noktadan hareket eden astrofizikçi Luminet, Van Gogh'un hastane odasının penceresinin doğuya baktığını anlıyor. Van Gogh, kardeşi Theo'ya yazdığı bir başka mektupta, "Saint-Remy Üzerindeki Yıldızlı Gece" tablosunu 19 Haziran 1889'da tamamladığını yazıyor. Yani, tablonun bu tarihten önce yapılmış olması gerekiyor.

Bir arkadaşına yazdığı mektupta, galaksilerin ilk fotoğraflarını bu eserde gördüğünden söz etmişti. İşte bu gerçeklerden hareket eden astrofizikçi Jean-Pierre Luminet, sanatçının bazı eserlerindeki gökyüzü, yıldız ve gezegenlerini yeniden bilgisayar aracığıyla yakından incelemiş. Bunu gerçekleştirirken, öncelikle sanatçının bu tabloları yaparken hangi mekânda olduğunu ve bulunduğu yönü araştırmış.

Bu konuda elindeki en somut ve tartışmasız kanıt, Van Gogh'un 25 Mayıs 1889 tarihli mektubu... Sanatçı bu mektubunda, bulunduğu hastane odasından "Güneş'in bütün haşmetiyle doğuşunu" gördüğünü yazıyor.

Tablodaki iki nokta astrofizikçi Luminet'nin dikkatini çekiyor. Birincisi, Ay'ın henüz ilk hilal biçiminde olması... İkincisi ise, Venüs gezegeninin ufukta görüntülenmesi. Bu göstergelerden hareket ederek, Van Gogh'un tablodaki yıldız ve gezegenleri gün doğarken gözlemlediğini söylüyor. Gerçekten de, bilgisayar verileri, gökyüzünün doğu yönünde bu biçimi, 25 Mayıs 1889'da ve kesinlikle saat 04:40'ta aldığını kanıtlıyor.

Gökyüzüne aynı özeni, sanatçının başka tablolarında da görüyoruz. Van Gogh, kısa bir tedaviden sonra, 1890'da, bu kez Anvers-sur-Oise kentine yerleşiyor. Ve dev bir yıldızın aydınlattığı ünlü "Beyaz Ev" tablosunu yapıyor.İki amatör astronom, Don Olson ile Russell Doeschere, uzun süren çalışmalardan sonra, bu tablonun astronomik verilerini bir süre önce çözmeyi başardılar.

İlk kanıtları, ressamın bu tabloyu yaptığını söylediği 17 Haziran 1890 tarihli mektubuydu. İkinci kanıtları, 17 Haziran 1890 tarihinden önceki günlerde (16 Haziran hariç) havanın yağışlı olduğunu gösteren meteoroloji arşivleriydi. Üçüncü kanıtları ise, gökyüzünün açık renklerle çizilmiş olmasından dolayı, Van Gogh'un ya güneş doğarken ya da güneş batarken çalışmış olmasıydı.

İşte bu noktadan sonra ciddi bir bilgisayar taramasına giriştiler ve 16 Haziran günü, Jüpiter, Mars ve Venüs gezegenlerinin Auvers-sur-Oise bölgesinden açık bir biçimde gözlendiğini saptadılar. Geriye kalan tek şey, tablodaki evin yerini ve ressamın çalıştığı yönü belirlemekti. Bunun için kalkıp ta Amerika'dan Fransa'ya geldiler ve tablodaki evi aradılar. Şans eseri eve dokunulmamıştı.

İki astronom verileri bir araya getirdiklerinde, 16 Haziran 1890 tarihinde, evin batı yönünde ve ufuk çizgisi üzerinde, günbatımı ya da gündoğuşunda parıldayan tek yıldızın Venüs olduğunu bilimsel olarak kanıtladılar.

Kaynak : Focus Dergisi

Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 20:41
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #12
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  vng1.jpg
Gösterim: 650
Boyut:  261.1 KB

VAN GOGH
(Vlncent), hollandalı ressam (Groot Zundert, Brabant, 1853 - Auvers-sur-Oise 1890). Bir papazın oğluydu. Değişken ve sıkıntılı bir çocuk olan Van Gogh, resme, ancak farklı nitelikte bir dizi deneyim ve başarısızlıktan sonra ilgi duydu. Öğrenimini tamamladıktan sonra bir süre Goupil sanat galerisi için Lahey, Londra ve Paris'te çalıştı, ama işinden kovuldu (1869-1876). Aşk alanında, yaşamı boyunca etkileneceği düş kırıklıklarından ilkini 1874’te tattı. Bir mutlak varlığın andında koşması onu din adamı olmaya yöneltti. Ne var ki, Borinage maden işçilerinin. yanında, neredeyse fanatikliğe varan biı'j gayretle sürdürdüğü hıristiyanlığı yayma, girişimleri, din büyükleri tarafından kınan
Sponsorlu Bağlantılar
masına yol açtı (1879). Bu tür başarısızlıklardan yakasını hiçbir zaman kurtaramadı (yapıtları, Van Gogh hayattayken pek az yankı uyandırdı ve ancak tek bir tablosunu satabildi). Van Gogh yalnızca kardeşi Thöo’dan sürekli bir maddi ve manevi destek buldu (iki kardeşin birbirlerine gönderdiği mektupların sayısı bir hayli kabarıktır; Van Gogh'un sanatının anlaşılmasında bunların özel bir önemi vardır).
1880’den başlayarak sanata yöneldi; desen çalışmaları yaptı, Millet’in yapıtlarını inceledi, manzara ve köy sahneleri etütleri gerçekleştirdi. 1882'de, kuzeni ressam Anton Mauve'un öğütleri üzerine yağlıboya resimler yapmaya başladığında, yine bu tür konuları işledi. Önceleri hollanda gerçekçiliğine bağlı kaldı (Patates yiyenler, 1885, Van Gogh müzesi, Amsterdam); bir süre Anvers'te kaldıktan (1885 sonu- 1886 başı) sonra, renk öğesine karşı büyük bir ilgi duydu. Özellikle japon estamp sanatını, sonra da Paris’te (şubat 1886 — şubat 1888) izlenimcileri ve yeniizlenimcileri keşfetmişti. Daha açık ve çeşitli renkler kullanmaya başladı, çizgileri yumuşadı, çeşitli teknik deneylere girişti ve bunları, o dönemden başlayarak ağırlık vereceği konulara uyguladı: natürmortlar, çiçekler, portreler (/e Pere Tanguy, 1887, Rodin müzesi, Paris) ve kendi portreleri, “Japon işleri” ve manzaralar (Sen kıyıları, 1887, Van Gogh müzesi, Amsterdam).
Van Gogh'un sanatında renk ve ışık, en güçlü ve en özgün anlatımını, Fransa’nın güneyinde yaptığı, coşkunluk, gerilim, iç- sıkıntısı ya da yalnızlığı yansıtan tablolarda bulur. Arles'da (şubat 1888 - mayıs 1889) pırıltılı renklere, daha yoğun tonlara (“Ayçiçekleri” dizisinin sarıları) ve daha çarpıcı ilişkilere (sarı-mavi, kırmızı-yeşil [Gece kahvesi, 1888, Yale University]) yöneldi (Bostan, 1888, Van Gogh müzesi, Amsterdam). Çiçekler, manzaralar, iç mekânlar, portreler, kısa bir süre sonra pate- tik bir taşkınlığa ulaşacak olan bir anlatım gücüne sahiptir. Gauguin ile kurmak istediği sanatçı komününün başarısızlığa uğraması üzerine ruhsal bunalıma girerek sol kulağını kesti, iki kez hastaneye yattı ve sonunda, Saint-Römy-de-Provence akıl hastanesine kaldırıldı (mayıs 1889 - mayıs 1890). Ara ara gelen nöbetlerle kesintiye uğrayan bu çalışma döneminde, çırpınmalı bir havanın egemen olduğu yapıtlar verdi. Bu tuvallerdeki kesintili uzun fırça vuruşları (bunlar desenlerindeki çizgilerin de belirgin özelliğidir), alev alev yanan manzaralar ve kıvrımlı biçimler (zeytin ağaçları, serviler, buğday tarlaları vb. dizileri: Servili buğday tarlası, 1889, National Gallery, Londra), sanatçının sıkıntılarını dile getirir (Yıldızlı gece, 1889, Mu- seum of Modern Art, New York; Kendi portresi, 1889, Louvre-Orsay müzesi).
Sanata karşı ilgi duyan bir insan olan Dr. Gachet, Van Gogh’u mayıs 1890’da, Auvers-sur-Oise’daki evine davet etti. Sanatçı orada güven dolu bir ortam buldu. Bu güven ortamının etkileri, kenar çizgilerinin çoğu kez kıvrımlar oluşturacak biçimde bozulmuş olmasına rağmen (Auverssur-Oise kilisesi, 1890, Louvre -Orsay müzesi), çiçek resimlerinde, köy görünümlerinde ya da portrelerinde hissedilir. Ne var ki Van Gogh, intihar etmeden önce (27 temmuzda göğsüne bir kurşun sıktı 29 temmuzda öldü) bütün varlığını saran ve son kır ve tarla resimlerine (Kargalı buğday tarlası, 1890, Van Gogh müzesi, Amsterdam) trajik bir vurgu katan içsıkıntısını uzaklaştıracak enerjiyi kendinde bulamamıştır.
Kimliğini (kendi portrelerinin kabarık sayısı da bunu gösterir) yansıtacak ve dünyayla ilinti kurabilecek bir anlatıma varmak için canını da, akıl dengesini de gözden çıkaran Van Gogh'un bu umutsuz çabası, resim dilinde renk, çizgi ve biçimin bir- birleriyle uyuşması yolunda coşkun ve anlam dolu sürekli bir arayışa dönüşür, ilerideki sayısız anlatımcı akımların kaynağını onun yapıtlarında bulabiliriz.
Van Gogh, Nevit Kodallı’nın beş tablo- luk operası, irving Stone’un Lost tor life adlı yapıtından Bülent Sokullu, Orhan Asena ve Aydın Gün'ün birlikte yazdıkları libretto üzerine bestelenen opera ilk kez 19 şubat 1957’de Ankara Devlet tiyatro ve operası tarafından sahnelendi.

Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 22:16
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #13
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Vincent van Gogh
Ad:  vng4.jpg
Gösterim: 289
Boyut:  179.1 KB
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 22:18
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #14
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Vincent van Gogh1
Ad:  vng3.jpg
Gösterim: 315
Boyut:  138.6 KB


Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 22:34
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #15
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Vincent van Gogh2
Ad:  vng21.jpg
Gösterim: 325
Boyut:  211.1 KB
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 22:35
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #16
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Vincent van Gogh3
Ad:  vng26.jpg
Gösterim: 287
Boyut:  45.2 KB
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 22:35
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #17
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Vincent van Gogh4
Ad:  vng29.jpg
Gösterim: 333
Boyut:  225.7 KB
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 22:35
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Temmuz 2015       Mesaj #18
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Vincent van Gogh5
Ad:  vng24.jpg
Gösterim: 566
Boyut:  65.8 KB
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 22:35
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
10 Nisan 2016       Mesaj #19
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Vincent van Gogh6
Ad:  vng2.jpg
Gösterim: 488
Boyut:  255.0 KB
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
10 Nisan 2016       Mesaj #20
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Vincent van Gogh7
Ad:  vng6.jpg
Gösterim: 717
Boyut:  166.7 KB
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

27 Mayıs 2007 / Misafir Sanat ww
26 Şubat 2017 / ADI LAZIM DEGİL Cevaplanmış
10 Nisan 2016 / volkankız Cevaplanmış
3 Aralık 2012 / ThinkerBeLL Sanat
17 Şubat 2012 / Mira Sanat