Arama

Sanat Eğitimi

Güncelleme: 13 Şubat 2007 Gösterim: 11.917 Cevap: 2
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
3 Ekim 2006       Mesaj #1
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Eğitim, iletişim sürecinde, insanın değişen ihtiyaçlarının gerektirdiği bilgi ve becerileri, kişisel çaba ile öğrenebilme ve bunları yaşamın özel durumlarına uygulayabilme sanatının kazanılmasıdır.
Sanat, insanların, doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi öğelerle güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir etkinliktir. Başka bir deyişle, insan aklının, varlıklar üzerindeki pırıltısıdır. Sanatla düş gücünü geliştiren toplumlar, daha çok güzellik ve mutluluk üretirler. Ürettiklerini özgürce paylaşırlar.
Sponsorlu Bağlantılar
Çağımızda eğitim; bilim ve sanatın işbirliğine dayandırılmalıdır. Sanatın da, bilimin de amacı; insana hizmet etmek ve yeniyi keşfetmektir. Sanata ve duyguların eğitimine önem veren okul ya da eğitim sistemlerinde, duygular eğitilirken, zihinsel yeteneklerin, düşüncenin ve zekânın da geliştiği gözlenmektedir. Sanat, duygu ve düşünce arasındaki iç içe geçmiş bağlantıyı vurgularken, öğrenme ve gelişim sürecinin de etkin bir yardımcısıdır.
Bilim ve sanat işbirliği içinde olmak zorundadır. Her ikisinde de amaç, yaşama hizmet ve yeniyi keşfetmektir. Sadece dilleri ayrı, amaçları aynıdır. Sanat; duygu, düşünce, yeteneği eğitirken, zeka da gelişir. Nitekim sanat eğitimi, bireyin düşünce, duygu ve izlenimlerini, yeteneklerini ve yaratıcılık gücünü estetik bir düzeyde anlatabilme çabasıdır. İnsanın; her alanda yaratıcı, tasarlayıcı, düşünce üreten yanını pekiştiren anlayıştır.
Güçlü ve etkili eğitim aracı olan güzel sanatlar, insanların ortak davranış geliştirmelerine, estetik duyarlık kazanmalarına, yaşama sevincini yakalamalarına, nitelikli insan, verimli yurttaş olmalarına büyük katkı sağlar. İnsanların ortak beğeni kazanmalarına, kötüye, çirkine tavır almalarına yardımcı olur. Böyle bir ortamda, güzellik duygusu ve estetik bilinci, tüm etkinliklere siner ve insanların günlük yaşamına karışır.
Sanat eğitiminin örgün ve yaygın eğitim içindeki tanımını şöyle yapmak mümkündür:
Sanat eğitimi, kişinin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmek, yetenek ve yaratıcılığını estetik bir seviyeye ulaştırmak amacıyla yapılan eğitim faaliyetlerinin tümüdür.
Sanat eğitimi; kişiye estetik yargı yapabilme konusunda yardımcı olmayı amaçlarken, yeni biçimleri hissedip, eğlenmeyi ve heyecanlarını doğru biçimlerde yönlendirmeyi öğretir. Sanatçı yetiştirmeye değil; yetiştirmek durumunda olduğu her kişiyi, yaratıcılığa yöneltip, onun bilgisel, bilişsel, duyusal ve duygusal eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir. Yaratıcı güç ve potansiyelleri eğitmek, estetik düşünce ve bilinci örgütlemek için çalışır.
Sanat, bireyin sosyal ilişkilerini ayarlamasını, işbirliği ve yardımlaşmayı, doğruyu seçme ve ifade edebilmeyi, bir işe başlayıp bitirme sevincini tatmayı, üretken olmayı sağladığı için gereklidir. Sanat eğitimi; gözlem yapma, özgün buluş ve kişisel yaklaşımları destekler, pratik düşünceyi geliştirir. Olayları, olmadan da beyinde gerçekleştirebilme gücünü arttırır. Bireyin el becerisini geliştirir ve sentez yapmasına yardımcı olur.
Sanat eğitimi, güzel sanatların tüm alanlarını ve biçimlerini içine alan, okul içi ve okul dışı yaratıcı eğitimdir. Sanat eğitiminin amacı, yapılmış olanları yineleyen değil, yeni şeyler yapabilme yeterlilikleri olan insanları yetiştirmektir. Sanat, eğitim bilimindeki birikimin ürünü olan çağdaş görüşler; kişinin bir bütün olarak sanatı anlaması, öğrenmesi iletişim ve etkileşime girmesi ile yaratıcı etkinlikte bulunmasını içermekte ve böylece sanat eğitimi alanı yeni ve çağdaş bir nitelik kazanmaktadır.
Genel eğitim kapsamında sanat eğitimi, sanatların yasa ve tekniklerini kullanarak, bireye estetik kişilik kazandırmayı hedefleyen bir eğitim alanıdır. Sanat eğitimi sürecinde; algılama, bilgilenme, düşünme, tasarlama, yorumlama, ifade etme ve eleştirme davranışları, estetik ilkeler doğrultusunda sanatların dili kullanılarak edinilir. Bu eğitim alanında birey; resim, müzik, tiyatro, dans, şiir, öykü,roman, heykel, seramik, fotoğraf, yaratıcı drama, film, video gibi sınırsız sanat evreninden, kendine en uygun dili seçme şansına sahip olarak kendini ifade olanağı bulmaktadır.

Aşamaları
Sanatsal yaratma eyleminin özyapısı incelendiğinde, üç temel aşamadan oluştuğu görülür. Bu aşamalar sanat eğitiminin de temel aşamalarıdır. Eğitim sistemindeki sanat dersleri de bu düşünce ile ele alınmalıdır. Sanat, hem bilgi birikimi ve hem de deneyim olarak, okullarda öteki konu alanları gibi, kendi amaçlarını gerçekleştirmek için var olmalıdır.
Sanat eğitiminin amaçları saptanırken, sanatın öz değerlerinin, bireyin sanatsal ve kültürel gereksinimlerine olan katkısı dikkate alınmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, sanatın yapısındaki aşamalar sanat dersleri için de geçerlidir. Bunlar;
  • Bilgilenme aşaması
  • Yaratıcı düşünme aşaması
  • Sanatsal anlatım aşaması
Sanat eğitimi bu üç aşaması ile bireyi zihinsel, duyusal, duygusal, ruhsal, sosyal, bedensel tüm özellikleri ile kavramakta; bu aşamaları yaşayan birey, birçok önemli, olumlu davranışı kazanırken, estetik bir kişilik de geliştirmiş olmaktadır. Sanat eğitimi, her yaş ve düzeyde insan için gereklidir; özel yetenek gerektirmez. İnsan; aklı ve duyguları ile, öznelliği ve nesnelliği ile, gerçekliği ve imgelemi ile bir bütündür. Bu bütünlüğün korunması ve geliştirilmesi için eğitim sisteminde Matematik, Fen, Tarih, Dil gibi bilime dayalı derslerle , Edebiyat, Resim, Müzik, Tiyatro, Dans gibi sanat derslerinin dengelenmesi gerekir.
Özetle sanat eğitimi, yaratıcılığın ön planda tutulduğu, eleştirel düşünmenin geliştirildiği, her öğrencinin kişisel gelişimi ve eğilimleri paralelinde yönlendirilmeye çalışıldığı, güvenilir bir eğitim çeşididir.
Eğitimin her kademesinde yürütülecek çalışmalar, öğrencilerin yaratıcı düşünce güçlerini ortaya çıkaracak, onları kalıplara sokmayacak, özgürce kendilerini ifade edebilecekleri şekilde olmalıdır. Temel amaçları, çocuğu görmeye, aramaya, sormaya, denemeye, sonuçlandırmaya alıştırmak olan sanat eğitimi, eğitimin her kademesinde kesintiye uğramadan devam etmelidir.
Burada sanat eğitiminden amaçlanan, sanatçı yetiştirmeye yönelik eğitim değil, bireyin sanat yoluyla eğitimi, yani bireyin estetik eğitimidir. Başka bir deyişle, insanın yaratıcı güçlerini ortaya çıkarmaya yardımcı olacak koşulları hazırlayan ve bireyin kişilik kazanmasını amaçlayan bir etkinliktir.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ülkemizin içinde bulunduğu güç koşullardan başarıyla çıkabilmesinin temel şartlarından biri çağın gerçeğine ters düşmeyen eğitim kalitesidir. Aslında; Türkiye'nin temel problemi, ehil kadroların yetiştirilmesi ve korunmasıdır. Şu sıralarda yaşadığımız başlıca sıkıntılara özetle bakarsak, karşımıza şöyle bir iç karartıcı tablo çıkmaktadır:
  • İstikrarsızlık ve kalkınma problemleri,
  • Üst kimlik, alt kimlik, Türk kimliği, vatandaşlık (hukukî kimlik) tartışmaları; kimlik buhranlarının başgöstermesi ve etnik ayrımcılık tohumlarının ekilmesi,
  • Türk milletinin kendi başına uygarlaşmasına imkân olmayan aşağılık kompleksli insanlar yığınına dönüştürülmesi çabaları,
  • Medyanın, objektiflikten giderek hızla uzaklaşması halkın seviyesini yükseltmeyen yayın anlayışında ısrar eden yayın organlarının yaygınlaşması,
  • Cumhuriyetin, Atatürk ilke ve devrimlerinin tehdit edilerek, 25 yıl önce gülüp geçilen, irticanın tekrar hortlatılmak istenmesi,
  • Güney Doğu Anadolu'da tırmanan terörün, Büyükşehirlerde ve Türkiye genelinde yaygınlaştırılmaya başlaması,
  • Ulusal Kurtuluş Savaşımızın karanlık bulutlar altında kalarak, unutulmaya (genç ve orta kuşak tarafından) yüz tutmuş olması,
  • Devletin her kademesindeki siyasî kadrolaşma çalışmaları ve Tevhid-i Tedrisat'ın delinmiş olması,
  • Anayasa Mahkemelerinin (Yargının) siyasallaştırılmak istenmesi; Hükümet-YÖK çatışmasının çok yönlü olumsuz yansımaları,
  • Laik devletin içinde din uleması tartışmalarının başgöstermesi,
  • "Köpek giren eve Cebrail giremez" gibi tartışma konularındaki ve bilimsellik dışı anlayışlardaki artışın halkın gündemine oturtulmak istenmesi,
  • Piyasa ekonomisini, insan haklarını ve demokrasiyi temel yapan çağdaş bir uygarlık seviyesine ulaşabilmenin türlü güçlükleri,
  • Avrupa İnsan Hakları mahkemesinde Türkiye'nin mahkum edilmemesinden dolayı: İktidarın bir polemiğin ve paradoksun içine sürüklenişi,
  • Türkiye'nin halkın gözünde en itibarlı ve güvenilir kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yıpratılma ve siyasetin içine şaşırtıcı bir şekilde çekilme tehlikesi, yersiz ve zamansız bir şekilde K.K.K.'nın brövesiyle ilgili tartışmalara zemin hazırlanması, Türk askerinin başına geçirilen çuval olayının kamuoyu vicdanında infial uyandırması,
  • İç ve dış politikada başgösteren ciddi sıkıntılar (iç güvenliğin ve birlik-beraberliğin tehdit altında olması; AB'nin Güney Kıbrıs'ın tanınması için baskı yapması, tarım ve bölge kalkınma fonlarının, serbest dolaşımın olmadığı imtiyazlı üyelik dayatması, Ege sorunu, Lozan'ın devre dışına itilmek istenmesi, Patrikhane, Ayasofya meseleleri, vs.).
Burada yalnızca bir kısmını özetlemeye çalıştığımız tüm sorunların çözümü tartışılırken, dönüp dolaşıp eğitimin hayatî öneminin vurgulanması kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkar. Her daldaki eğitim, geçmişi geleceğe bağlayan ve ülkenin gelişmesine katkıda bulunan koşulları oluşturur (T. Akkaya: 2004, s.34).
Sponsorlu Bağlantılar
Çağdaş eğitim metodu, araştıracak, inceleyecek, uygulayacak, gerekli tüm bilgiye ve donanıma ulaşma yollarını öğrenecek ve sorgulayacak yaratıcı ve aktif bir öğrenci tipi yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bu yeni nesillerin kendi tarihine, kültürüne ve sanatına yabancılaşmadan evrensel değerleri de yerli yerine oturtabilecek olgunluğa erişmeleri gerekmektedir. Bu noktada, eğitim fakülteleri hayatî bir fonksiyon taşırlar (T. Akkaya: 2004, s.36).
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, 1996 yılı başında Eğitim Fakülteleri öğretmen yetiştirme programlarının yeniden düzenlenmesi, çalışmalarına başlamış ve Eğitim Fakültelerinde lisans ve lisansüstü düzeylerde yürütülen programlarda bazı değişiklikler yapılmıştır. YÖK-Dünya Bankası, Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi Projesi 1998'de bitirilmiştir. Bu projede çeşitli konu alanlarında program geliştirme çalışmaları da yapılmıştır. Aynı bağlamda Eğitim Fakültesi - Uygulama Okulu İşbirliği Programı başlatılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullardan seçilen uygulama öğretmenleriyle seminerler yapılmıştır. Yeni Yapılanma'nın sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için de YÖK kararıyla Eğitim Fakültelerinde uygulanan programları denetlemek, değerlendirmek ve geliştirmek amacıyla "Öğretmen Yetiştirme Millî Komitesi" kurulmuştur. Neticede, Öğretmen Yetiştirme Programlarında yer alan dersler ve içerikler yeniden belirlenmiştir. Bu yenileme çerçevesinde Eğitim Fakültelerinin bağımsız bölümleri olan Resim-İş Eğitimi Bölümleriyle - Müzik Eğitimi Bölümleri tek bir çatı altında toplanmış ve Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü olarak yapılandırılmıştır. Bu birleşme, toplum yaşamında vazgeçilmez bir yere sahip olan sanat eğitiminde: ileriye değil, tam tersine geriye doğru bir gidişe yol açmışsa da, program değişikliklerinin bazı olumlu özellikleri de yok değildir (T. Akkaya: 2004, s.34).
Eğitim sistemimizin önemli eksikliklerinden biri de: Eğitim Fakülteleriyle - Müzeler arasında sıkı bir ilişkinin ve işbirliğinin henüz kurulamamış olmasıdır. Bu durum, çağdaş eğitim ilkelerine ve çağdaş müzecilik uygulamalarına ters düşmektedir. Ayrıca Milli Eğitim Politikamızda, sanat eğitimi ile onu tamamlayan sanat tarihi konuları da ne yazık ki sağlam bir zemine oturtulamamıştır.
Bir toplumda kültür ve sanatın hayatî önemine Atatürk dikkati çekmiş ve yurdumuzda kültür-sanat, sanat tarihi, arkeoloji ve müzecilik alanlarının geliştirilmesi için Atatürk döneminde önemli atılımlar yapılmıştır (Ü. Yücel: 1983). Günümüzde sanat eğitimi, sanat tarihî, arkeoloji ve kültürel mirasın korunması konularında son derece tehlikeli bir gidiş gözlemlemekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini karartabilecek bu gidişi durdurmak ve kendi kimliğinin bilincinde ama; çağdaş uygarlık seviyesinin de ötesini hedefleme heyecan ve yeteneğine sahip yeni nesiller yetiştirmek zorundayız.
"Dünyanın her tarafında öğretmenler, toplumun en özverili ve saygıdeğer insanlarıdır"
ve
"Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir"
diyen Atatürk, 16.7.1921'deki Eğitim Kongresini açarken de öğretmenlere şöyle sesleniyordu:
"Türk öğretmenlerine ulusal hükümetimizce, candan ve gönülden istendiği kadar iyi ve rahat yaşama koşullarının sağlanamamış olduğunu bilirim. Ama ulusumuzu yetiştirmek gibi kutsal bir ödevi benimsemiş olan yüce topluluğunuzun bu günkü şartları göz önünde bulundurarak, her türlü güçlüğü göze alarak bu yolda sarsılmadan yürüyeceğine de güvenim vardır. Ödeviniz pek önemlidir, ulusun yaşamasıyla ilişkilidir. Bunda başarılı olmanızı Tanrı'dan dilerim" (Atatürk'ün Söylevleri: 1968, s.77).
Atatürk 27.10.1922'de zaferini kutlamak için peşi sıra Bursa'ya gelen İstanbul öğretmenlerine de şunları söylemiştir:
"Okul'un verdiği bilgi ile Türk ulusu, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün ince güzellikleriyle belirip gelişecektir... en önemli ve verimli ödevlerimiz öğretim ve eğitim işleridir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yoldadır... bu programdan istenen ve beklenen iki şey vardır: 1. Toplum yaşayışımızın ihtiyaçlarına uygun düşmesi, 2. Çağımızın getirdiği ve gerektirdiği gerçeklere uygun düşmesi... ileri ve uygar bir ulus olarak çağdaş uygarlık alanı ortasında yaşayacağız. Bu yaşama da ancak bilgi ile, teknikle olur. Bilgi ve teknik nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bir insanın kafasına koyacağız... Akla uygun hiç bir nedene dayanmayan bir takım geleneklerin, inanışların korunmasında direnip duran ulusların ilerlemesi güç olur, belki hiç olmaz. İlerlemek yolunda bağları ve koşulları aşamayan uluslar çağa uygun bir yaşama içinde olamazlar; genel yaşamda görüşü geniş olan ulusların ellerine düşüp onlara tutsak olmaktan kurtulamazlar."
Yine, Atatürk öğrenciler için de şöyle diyor:
"Onları, 1. Ulusuna, 2. Türkiye devletine, 3. Türkiye Büyük Millet Meclisine düşman olanlarla savaşabilecek bilgiler ve araçlarla silahlandıracağız."
Daha sonra da konuşmasına şöyle devam ediyor:
"... Özgürlüğünü ve bağımsızlığını korumak yolunda savaş vermeyi bilmeyen uluslar için yaşama hakkı yoktur... aşağılık çıkarları için, kendi kişiliklerini korumak için ülkenin bağımsızlığını ve ulusun özgürlüğünü düşmana peşkeş çekmekte sakınca görmeyen, bağımsızlığı yok edecek hükümlerle dolu Sevr anlaşmasını kabulden çekinmeyen Sultanların bu davranışlarını Türk ulusu artık bir daha görmeyecek, ancak tarihte okuyup ibret alacaktır... ordularımızın kazandığı zafer, sizin eğitim ordularınızın zaferi için yer açtı, yol hazırladı, gerçek zaferi siz kazanacak, siz koruyup sürdüreceksiniz" (Atatürk'ün Söylevleri: 1968, s.89).
Gazi, 16.7.1921'deki Eğitim Kongresi'ni açarken de şöyle diyordu:
"Ulusal yetiştirme programından söz açarken, eski çağlardaki asılsız uydurmalardan, yaradılışımıza hiç de uymayan yabancı düşüncelerden, Doğudan ve Batıdan aşırma bütün etkilerden büsbütün uzak, ulusal ve tarihsel doğamıza uygun bir kültürü öne sürmüş oluyorum. Çünkü, Türk idaresinin gerçek gelişmesi ancak böyle bir kültürle sağlanabilecektir. Rastgele bir yabancı kültürü kabullenmek, şimdiye kadar uygulanıp duran yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar etmekten başka işe yaramaz, kültürün bu düşünce ekininin verimi, ekildiği yerin elverişliliği ile orantılıdır. Bu yer de: milletin karakteridir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken, onlara, varlıkları, hakları, birlikleri ile zıtlaşan bütün yabancı unsurlarla savaşma gerekliliği ve ulusal inançları bütün coşkunluğu ile her zıt düşünceye karşı şiddetle savunma zorunluluğu aşılanmış olmalıdır... Yeni kuşağı silahlandırıp değerlendirecek özellikler arasında güçlü bir erdemlilik tutkusundan, güçlü bir düzen ve disiplin sevgisinden söz açmak zorunluluğu duyuyorum... ortaya koyduğum koşullar çerçevesinde yeni bir sanat ve bilim yolu bulup ulusa göstermek ve yeni kuşağı o yolda yürütmek için önder olmak gibi kutsal bir yararlık bekliyoruz" (Atatürk'ün Söylevleri: 1968, s.76).
Atatürk 12.9.1924'de Samsun öğretmenlerine de şöyle hitap eder:
"Eğitimdir ki ulusu ya özgür, bağımsız, ünlü ve yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da onu tutsaklığa ve yoksulluğa sürükler... dinsel eğitim, ulusal eğitim, uluslararası eğitim vardır. Bütün bu eğitimlerin erekleri, amaçları da başka başkadır. Ben burada yalnız Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni kuşaklara vereceği eğitimin, ulusal eğitim olduğunu bütün kesinliği ile belirttikten sonra ötekileri üzerinde durmayacağım bile" (Atatürk'ün Söylevleri: 1968, s.144)
Sonra şöyle devam eder:
"... Ulusal eğitimin ne demek olduğunu kavramakta hiç bir karanlık yön kalmamalıdır. Bir kere ulusal eğitim ilke olarak alındıktan sonra da onun dilini, yönetimini, araçlarını da ulusal hale sokmanın gerekliliği tartışılmaz olur" (Atatürk'ün Söylevleri: 1968, s.145).
Şimdi de sanatın ve sanat eğitiminin Türkiye Cumhuriyeti için taşıdığı değere dikkati çekelim: Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından itibaren sanat, çağdaşlaşmayı getirecek devrimlerin halka aktarılması işlevini de üstlenmiştir. Atatürk'ün hızlı bir dönüşümü gerçekleştirebilmek için halkın kültür seviyesini kısa zamanda yükseltmeyi planladığını ve hedeflediğini izliyoruz. Bu amaçla: sanatın etkileşim ve iletişim aracı olma niteliğinden alabildiğine yararlanılmıştır. Sanatsal faaliyetler devletin himayesi altına alınmış ve sanata temel bir misyon yüklenmiştir: 1926'da Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak Sanayi-i Nefise Müdürlüğü ve Sanayi-i Nefise Encümeni kurulmuştur (N. Öndin: 2003, s.69).
Atatürk'ün güzel sanatlarla ilgili sözlerinden başlıcalarını burada hatırlatmak, konunun anlam ve önemini en iyi şekilde vurgulamamıza hizmet edecektir:
"Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lâzımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve âlil bir kimse gibidir." "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.III: 1959, s.25; Gülcan Başar Akkaya: 2003).

"Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete mâhkumdur" (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.II: 1959, s.125-126),

"Sanatkâr, cemiyette uzun ceht (aşırı çalışma) ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır" (M. Özgü: 1964, s.41).

"Efendiler... Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız" (M. Özgü: 1964, s.54).
Bu sözler açıkça Gazi'nin sanatın ve sanat eğitiminin anlam ve önemini derinden kavramış olduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşılık günümüzde sanat karşıtı olumsuz bazı görüşler filizlenmektedir. Örneğin:
  • Biz önce bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakalayalım, sanata pay ayırmak içinde bulunduğumuz ekonomik darboğazda lükstür ve gereksizdir!
  • Biz doktor, diş hekimi, eczacı, matematikçi, fizikçi, topçu (futbolcu), manken, vs. olacağız, sanata vakit ayıramayız, sanat, uygarlık ve sanat tarihi de neyin nesi oluyor? Olmasa da olur! Önemli olan mesleğimizde başarılı olmamızdır!
İngiliz seyyah ve araştırmacı Mary Gough, Türkiye'nin ören yerlerini gezerken hep şu soruyla karşılaşıyordu:
"Bu taşları inceleyeceksiniz de ne olacak?". İngiliz, yazdığı kitabında bunu alay konusu yaparak: "Yine o aptal soruyla karşılaştım" diye bir ifade kullanmıştır. (M.Gough:1954)
Sanat, sanat tarihi, arkeoloji, vs. gibi alanlar yeterince önemsenmediğinde toplumlar kültürel miraslarını kendi elleriyle yok etmeye başlamaktadırlar. Maalesef bu süreç bizde de baş döndürücü bir hız kazanmıştır.
Bir başka başdöndürücü gerçek de günümüz sanatının kazandığı çeşitliliktir: soyut çalışmalar, somut çalışmalar, somutla soyutu içiçe kullanan çalışmalar, video ve bilgisayar sanatını enstalasyonun içinde kullanan çalışmalar, obje sanatını performansla birleştiren çalışmalar, vs. Sanat tarzları kısaca, Karışık Araçlar (Mixed Media) dediğimiz tarzda birbiriyle bir arada yer alabilmektedir. Artık sanatta tüm sınırlar zorlanmakta; hiçlik bile sanat eserinin konusu olabilmekte, konusuz yapıtlar üretilebilmektedir (Anna-Carola Krausse: 2005, s.119).
Ancak, günümüzün yeni eğilimleri, birtakım karışıklıklara ve problemlere de yol açmaktadır. Ortalığı toz duman eden bir kargaşa her tarafa hakim olmaya başlamıştır. Şu soruları sormak gerekir: Sanat hangi yöne gidecektir? Sanat nedir? Biz, sanattan ve sanatçıdan ne bekliyoruz? 21. yy sanatı, kendi çağına damgasını vuracak bir üslubu nasıl ortaya koyacaktır? Problemlerin çözümünü: sanatı orijinal bir düşünce üretmeye indirgeyen kavramsal çalışmaların devre dışına itilmesiyle ya da çeşitliliği azaltmaya gayret ederek bulmak mümkün değildir. Ancak, sanatın temel niteliklerinden uzaklaşan bazı çalışmalara karşı dikkatli olmak ve sanat piyasasındaki tekelleşmelerin ve dayatmaların engellenmesi mecburiyeti vardır. Bir takım çalışmalara yüklenen sahte değerler, sanatsal yaratıcılığın ve bir ömür boyu gelişmesi gereken artistik olgunluğun, dolayısıyla insanın sanatsal gelişiminin önüne engeller çıkarmaktadır. Ancak, günümüzde, tuval resmine ve yeni klasikçi, yeni ifadeci, yeni romantik gibi tarzlara da bir yönelme başlamıştır. Dolayısıyla günümüzün sanat eğitiminde sanatın klasik yönü ve klasik desen anlayışı temel niteliğinden ve öneminden hiç bir şey kaybetmeksizin varlığını sürdürecektir.
21. yüzyılda sanat eğitiminin nasıl olması gerektiği konusunda da özetle şunları vurgulamak yararlı olacaktır:

  • Her alanda öğrenim gören tüm öğrencilerin sanat eğitimi ve öğretiminden pay alacağı yeni bir sisteme geçilecektir. Sanat dersleri, tüm diğer alanlara yayılacak ve yaratıcı bir nesil yetiştirilmesinde büyük bir önem kazanacaktır.
  • Sanat eğitimcileri, sanat yoluyla psikolojik teşhis konularında da bilinçlenerek, psikologlarla işbirliği içine gireceklerdir.
  • Okul öncesi sanatsal faaliyetleri bu yüzden son derece önemli ve kritik bir hal kazanacaktır. Sanat eğitimi, özel öğretim alanında (G.B. Akkaya: 2004), tıp alanında da son derece önemli bir gelişme gösterecektir. Sanat yoluyla terapi çalışmaları gelişerek devam edecektir.
  • Yeni yüzyılımızda, sanat eğitimcilerine, toplum bilimcilerine ve felsefecilere duyulan ihtiyaç katlanarak artacaktır.
  • Bilgi çağının sanatı, tüm alanlarının bilgi birikimini kendi estetik sürecine dahil ederek, yaratıcı yorumlarını sürdürecektir.
  • Sanat eğitimi yoluyla, tarihi, kültürel ve sanatsal mirası korumasını bilen, kendi kimliğinin bilincinde olarak uluslararası piyasanın rekabet koşullarına da uyum sağlayabilecek yeni nesiller yetiştirilmesine çalışılacaktır (S. Eyice: 2003).
  • Müzeler, sanat eğitimcilerinin ve sanat eğitimcisi adaylarının vazgeçilmez araştırma, inceleme ve uygulama alanları olarak yepyeni bir işlevsellik kazanacak ve müze-eğitim ilişkisi temel bir rol üstlenecektir (T.Akkaya: 1986, s.18).
  • Sanat ve sanat kültürü derslerinin saatleri ve imkânları arttırılacaktır.
  • 21. yüzyılın sanat eğitimi, insan gibi insanlar yetiştirmeyi amaçlayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaksa, ulusal kimliğiyle bağlantıyı koparmadan uluslararası arenada söz sahibi olacak bir sanat eğitimi modelinden vazgeçemeyecektir. Sanat dersleri, Atatürk'e ve Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı; çağdaş gelişmeleri kavrayabilen, vatanını, milletini seven, yılmadan çalışacak, onurlu, ahlâklı, kararlı ve özgüvenli kuşakların yetiştirilmesinde temel bir değere sahip olacak şekilde programlanacaktır.
  • Bilhassa, okul öncesi başta olmak üzere her yaş grubuna uygun bir sanat eğitimi, öğrencilerin tüm gelişim özelliklerini (bedensel, zihinsel, psikolojik vs.) en iyi şekilde kavrayabilen sanat eğitimcileri tarafından yürütülecek ve sanat eğitimcileri bulundukları çevre koşullarına uygun sanatsal kavramlar geliştirebileceklerdir.
  • Türkiye Cumhuriyeti'nin şu anda içinde bulunduğu koşullara baktığımızda, 6 Mart 1922'de Atatürk'ün şu sözleri çok şeyi imâ etmektedir:
"... Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklâl vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir; tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır" (A. İlhan: 2004, s.12).
Tüm anlatılanların ışığında şimdi soruyoruz:
  • Türkiye gibi, tarihî arkeolojik zenginlikleriyle ve müzelerdeki hazineleriyle göz kamaştıran bir ülke, nasıl oluyor da Milli Eğitim politikasında zorunlu sanat ve sanat kültürü ya da tarihi derslerini devre dışı bırakabiliyor? Bu konularda nasıl oluyor da geriye doğru bir gelişme olabiliyor?
  • Niçin sanat eğitimi politikamız tüm yaş gruplarındaki öğrencilere kültür ve sanat, sanat tarihi alanlarını gerektiği gibi aktarmayı umursamıyor?
  • Türkiye Cumhuriyeti devletinin ciddi bir sanat eğitimi politikası, 21. yüzyılın hangi bölümünde işlerlik kazanacak? İnşallah ülkenin geleceği kararmadan bu atılım gerçekleşir.
  • Böylesine ağır ihmallerin bedelini kimler, ne zaman ödeyecekler? Yaptıklarının yanlarına kâr kalması ihmali ne kadardır? Var mı?
  • Ne yazıktır ki hâlâ: nereden geldik, nereye gidiyoruz, biz kimiz? sorularını sormaya ve cevap aramaya mecburuz.
  • Eğitimdeki ve sanat eğitimindeki sorunların çözümünde, başta siyasîlere olmak üzere, üniversitelere, öğretmenlere ve tüm insanlarımıza önemli görevler düşmektedir. Bunları görmezden gelmek bindiğimiz dalı kesmekten başka bir şey değildir. Ürkütücü ve istenmeyen sonuçların doğmaması ve geleceğe umutla bakabilmek inancının kaybedilmemesi arzusunu taşıyoruz.

Prof. Dr. Tayfun Akkaya

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
GİRİŞ

I. Problem

Sanat eğitimi salt beceriye, yeteneğe dayalı bir eğitim değildir; tarihsel gelişim içinde değişen eğitim politikasına paralel olarak önemini korumuş ve gelişmiştir. Türkiye’de bugüne kadar uygulanan programlar, bazı aksaklıklar nedeni ile “Sanat eğitiminin uygulama ağırlıklı mı yoksa kuramsal bilgi ağırlıklı mı olmalı?” tartışmalarının da etkisi ile tam olarak amacına ulaşamamıştır. Oluşan aksaklıklar, doğal olarak sanat eğitiminin uygulama biçimini de etkilemiştir. Günümüze değin, Türk ve yabancı birçok düşünürün sanat eğitiminin uygulama alanına yönelik farklı yöntemleri ve görüşleri, sanat eğitimi tarihinde yer almıştır.
Sanat eğitiminde kesin bir yöntemden söz edilmemekle birlikte, kişinin psikolojik yapısı, araç gereç yeterliği, donanımlı ortam, özgür düşünme gibi ifadeler önem kazanmıştır. En önemli görev ise sanat eğitimcisine düşmektedir. Onun tutum, davranış, deneyim ve alanında iyi yetişmiş olması eğitimi etkileyen faktörlerden sadece birkaçıdır.
Sanat eğitimcisi öğrenciye, hayata dönüştürebileceği bilgileri verirken, çevresine göre kendi yöntemlerini de saptayabilmelidir. Araştırmamızda, Sanat Eğitimi Nasıl Olmalıdır? sorusu ile geçmişten günümüze kadar kullanılan, günümüzde tercih edilen ve olması düşünülen ideal yöntemler saptanmaya çalışılmıştır.

II. Alt Problemler:

“Sanat eğitimi nasıl olmalıdır?” konulu araştırmamızda, sanat eğitimi tarihinde ve günümüzde uygulanan bazı sanat eğitimi yöntemlerinin belirlenmesi, sanat eğitimi yöntemleri konusundaki görüşlerin tespitine ulaşmak için aşağıda belirlenen alt problemler yanıtlanmaya çalışılmıştır.
1. Resim dersinde öğretme yöntemlerini içeren görüşme soruları nelerdir?
2. Günümüz sanat eğitiminde uygulanan öğretme yöntemleri nelerdir?
3. Sanat eğitiminde değerlendirme yöntemleri nelerdir?
4. Günümüz sanat eğitiminde uygulanan değerlendirme yöntemleri nelerdir?
5. İdeal yöntem nasıl olmalıdır?
III. Yöntem
Bu araştırmada: “Sanat eğitiminde hangi yöntemler kullanılmalıdır?” konusu kaynak tarama modelinin yanısıra, günümüz sanat eğitiminde uygulanan yöntemlerin ve sanat eğitiminde olması gereken ideal yöntemin tespitinde görüşme yöntemi kullanılmıştır.

IV. Varsayımlar

Öğretmenlerle yapılan görüşmelerde, öğretmenlerin doğru cevaplar verdikleri varsayılmıştır.

V. Kapsam ve Sınırlılıklar:

Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora yapmakta olan 10 İlköğretim okulu resim-iş dersi öğretmeni ile sınırlıdır.

VI. Kavramsal Çerçeve

Pek çok tanımı yapılmış olmakla birlikte sanatı, kısaca sanatçının kendisini anlatma çabası olarak düşünmek mümkündür. Nitekim San’a 1985 ,6-7) göre sanat; sanatçının duygu, düşünce ve izlenimlerini estetik düzeyde dışa vurmasıdır. Bu tanımda öz, sanatçıdır.
Bu anlatım ve yorumların örnekleri çoğaltılırsa, ünlü estetikçi Kant’a göre sanat bir “oyun”dur. O, sanatın kaynağı olarak “iş”i görmektedir. Hegel ise sanatı, “Ruhun madde içindeki görünümü” olarak nitelemektedir. Sanat insana özgü bir olgu, olaydır. Bunları bir bütünlük içinde düşünürsek, “tüm bu tanımlardaki ortak öz sanatçının anlatmak istediği olguyu, Biçim Verme Yöntemiyle gerçekleştirme çabasıdır.“ (Türkdoğan 1981,9-12)
Freud sanatı “içgüdü” teorileri ile, Kant ve Spencer, “oyun”, “iş” teorileri ile yorumlamaya çalışırlar. Evet, sanatın kaynağı aslında insandır. Ne var ki daha geniş anlamda sanat, ondan da öteye tüm sosyal ve estetik boyutları ile “Toplumsal bir olgudur ve toplumun kendinden kaynaklanır” denmesi halinde, sanatın toplumsal karakteri ve evrenselliği de gözden uzak tutulmamış olunur (San 1985,15-28).
Değişik kaynaklarca yapılan eğitim tanımları ise “İçerik” ve “Süreç” tanımları olarak iki grupta ele alınmaktadır. Fakat genel olarak eğitim, “bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir” (Ertürk 1974,10). Bu süreç içinde, Sanat eğitiminin yalnızca insana özgü bir gereksinim olduğu varsayımından hareket edilirse, bireyin tüm ruhsal ve bedensel eğitim bütünlüğü içinde estetik duygularının geliştirilmesi, yetenek ve yaratıcılık gücünün olgunlaştırılması çabası, sanat eğitiminin anlamını açıklamaktadır.
21. Yüzyılda insanlık bir zihinler arası rekabetin içindedir. Bu yarışın içinde sanat eğitimi önemli bir rol üstlenmektedir. Sonucu etkileyecek olan kültür boyutu da yine sanat eğitimi ile bir bütün olarak düşünülmelidir. Çünkü yetkin bir eğitbilim, okulun tam anlamıyla toplumsallaşması sonucu gerçekleşecektir. Bu da çocuğun yararlı bir birey olarak topluma kazandırılmasını gerektirir.

Sanat Eğitiminde Öğretim Yöntemleri

Geçmişten günümüze sanat eğitimi tarihinde uygulanan yöntemler şu şekilde özetlenebilir; Çocuk Merkezci Yaklaşım; küçük çocuğun kendi kendini düzenleyen özgür bir ortamda dinamik bir sistem içinde sanat öğrenmesidir. Bunun için önce yaygın bir programla, bol araç ve gereç ile ve özgür ortamda yüreklendirilmesi gerekir. Görsel Algının Geliştirilmesi, görmeyi öğrenmeyi amaçlar. Algılamada Gelişme; uygulamalı Etkinliklerle Öğrenilmeli; Çocuğun doğal büyümesine bağlı olarak görsel algısı da gelişir. Algısal Gelişme öğretimle de gerçekleşir. Bilişsel, Duyuşsal ve Devinişsel boyutta amaçlanan davranışlar geliştirilmelidir. Disiplin Merkezci Yaklaşım; görsel sanat alanı ile bilgili her türlü bilgi, beceri, değer öğretim yolu ile öğrenciye kazandırılır. Bu görüşün ön gördüğü öğretim yolları ile sanat eğitiminde derinleşmeye gidilebilir. Deneysel Yaklaşım; çocukların kendi başlarına çeşitli gereçlerle deney yapmalarını, sanatsal süreci yaşamalarını estetik ve sanatsal gelişmede temel almaktadır. Bu yaklaşım “bırakınız yapsınlar” anlayışına dönüştürülmedikçe derslerde okullarda diğer yaklaşımlarla birlikte uygulanabilir (Kırışoğlu 1991, 250-253).
Bütün bu yöntemlerin uygulanabilmesi için; deneyimler, birikimler, donanımlı ortam ve özgür ortam diye belirlenen ön koşulların sağlanması gerekmektedir. Deneyimler, Birikimler: Sanat eğitimcinin alanında çok iyi yetişmiş olması başarıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Donanımlı Ortam: Binanın elverişliği, araç, gereç, teknik ve teknolojik olanakların sağlanması sanatsal yaratmayı olumlu ölçüde etkileyen faktörlerdir. Özgür Ortam: Ancak her çeşit olasılığı araştırmaya imkan tanıyan, her çeşit düşünme biçimine olanak veren, eleştiriye açık özgür bir ortamda, özgür yaratma gerçekleşebilir (Etike 1995, 25-26).


Meltem DEMİRCİ KATIRANCI


Benzer Konular

10 Kasım 2012 / Misafir Sanat
15 Eylül 2007 / Misafir Sanat
11 Aralık 2006 / Misafir Taslak Konular