BAROK SANATI
Avrupa sanatına, 17. yüzyıldan 18. yüzyılın ortalarına dek verilen ad. Barok sözcüğünün kökeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, Portekizce "düzensiz bir biçimi olan inci" anlamına gelen barroco sözcüğünden geldiği sanılmaktadır.
İlk kez 15. yüzyılın son yarısındaki Fransız sanatı için kullanılan terim, abartılı ve grotesk biçimleri anlatıyordu. 16. yüzyılın sonlarında yeniden güçlenmeye başlayan Roma Katolik Kilisesi, dinin mistik ögelerini vurguladı. Bunu yaparken kullandığı yöntemlerden biri de sanatçılar yoluyla halkı etkilemekti. Dolayısıyla, inanç, bir kez de sanat aracılığıyla savunuldu ve yanılsamacı bir gerçekçilik anlayışı, gölgeli ve dramatik ışıklandırma gibi teknikler yaygınlaştı. Azizler ve din şehitleri çekici bir biçimde tasvir edildi, birçok tabloda yoğun duygular taşıyan hareketler ve etkileyici giysilere rastlanmaya başlandı. Roma'da barok tarzın ilk temsilcilerinden ikisi Giovanni Lanfranco ve Pietro da Cortona'ydı .
Cortona'nın en önemli yapıtı da Barberini Sarayı'nın tavanındaki resimlerdi. Barok resmin ilk büyük temsilcisi Michelangelo Caravaggio, yalınlığı, gerçekçiliği ve resimde kullandığı yeni boyama teknikleriyle, İtalya dışındaki ressamları da etkiledi. Resimde kullanılan yöntemler, heykelcilikte, özellikle de Bernini'nin yapıtlarında ifadesini buldu. Bernini'nin şimdi Santa Maria della Vittoria Kilisesi'nde bulunan heykel grubu, barok sanatın en iyi örneklerinden biridir.
Barok sanat, Roma'dan İtalya'nın diğer yerlerine yayıldı. İtalya dışında barok, ulusal zevklere ve geleneklere bağlı olarak değişime uğradı. Hollanda'da, resim alanında, dinî ve mitolojik konular işleyen portreler, natürmortlar, manzara tabloları ve ev içini konu alan tablolar yapıldı. Frans Hals, resim yüzeyini canlı kılmak için usta ışık teknikleri kullandı. Rembrandt, "Gece Bekçisi" adlı tablosunda olduğu gibi, karanlığın ve ışığın karşıtlığını yetkin bir biçimde yansıttı. Jan Vermeer ise, ışığı yumuşak bir biçimde kullandı.
Floransa'da da, İtalyan barokunun etkileri, özellikle de Caravaggio'nun etkisi gözlemlendi. Floransa ve Venedik geleneklerinin sentezini yapan Peter Paul Rubens, ışık ve hareketin karışmasını uç noktalara kadar götürdü. Fransız resim sanatında Caravaggio'nun da büyük etkisi oldu. Georges La Tour, Louis le Nain ve Nicolas Poussin'in yapıtlarında bu etki açıkça ortaya çıktı. 1680'den sonraysa, Fransız sarayında çalışmaya başlayan Rubens'in etkisi önem kazandı. İspanya'da ise, saray ressamı Velasquez, barok üslubu, izlenimciliğin sınırlarına dek zorladı; Murillo, hem dinî hem de diğer tablolarında etkili bir doğalcılık sergiledi. 17. yüzyılın başlarında, Roma'da yaşayan üç mimar, dönemin yapı tarzlarını güçlü bir şekilde etkilediler.
Bernini, mimarinin, heykelciliğin ve süslemenin birleştiği teknik bir denge noktası yakaladı. St. Peter Kilisesi'nin bazilikası içindeki gösterişli sayvanı tasarladı. Francesco Borramini tarafından tasarlanan San Carlo alle Quattro Fontane Kilisesi de, barok tarzın önemli bir örneğiydi. Barok mimariyi etkileyen bir başka mimar da Pietro da Cortona'ydı. Cortona, içte ve dış cephede büyük, durağan ve kütlesel biçimler kullandı. Bu üç mimarın yapıtlarında, düzenlilik, karmaşanın içinden çıkıyordu. Yapıtlarında, açıkça gözlenebilen bir hareket vardı. Göz odak noktasında yoğunlaştırılıyor, her küçük parça, egemen olan anlayışa tâbi kılınıyordu.
Mimarlık alanında Fransa'da ortaya çıkan barok anlayış, en iyi biçimiyle resmî yapılarda ve saraylarda gözüktü. Fransız barok tarzının en iyi örneği ise, mutlak monarşinin zaferine adanmış olan Versailles Sarayı'ydı. Günümüzde, 16. yüzyılın ortalarından J. S. Bach ve G. F. Handel'in dönemlerine kadar geçen zaman içinde bestelenen müzik yapıtlarının tümünü barok müzik olarak adlandırma eğilimi vardır. Bu, genelde doğru bir yaklaşım olmasına karşın, Purcell, Schütz, Couperin, Corelli gibi bestecilerin müzikleri tam anlamıyla barok müzik olarak nitelenemezler. Barok müziğin temel özelliği, dışavurumcu ve canlı olmasıdır.
Melodi katı biçimlerden sıyrılmıştır. Barok müzik döneminde opera, yeni bir biçim olarak ortaya çıktı. Enstrümantal müzikteyse sonat, konçerto, uvertür gibi türler gelişti. Füg, prelüd ve tokkata, barok müziğin son dönemlerinde görülen önemli beste türleriydi.
Barok Resim Sanatı Genel Özellikleri
Barok resmi değişik Avrupa ülkelerinde farklı özellikler gösterir. Bu dönem resimlerinde görülen özellikler şunlardır:
- Barok resimde azizlerin yaşamı, mitolojik konular, kahramanlık öyküleri, ailelerin tarihi, portreler gibi konular sıkça işlenmiştir.
- Rönesanstaki insanı ön plana çıkaran resim anlayışı Barokta yerini manzara (peyzaj) ressamlığına bırakır. Ülke manzaraları önem kazanır.
- Ölü doğa (natürmort) ve ev içi betimlemeleri (enteriyör) resme girmiştir.
- Tek ya da grup portreleri sıklıkla çalışılmıştır.
- Barok resimde ışık bütün resim yüzeyine aynı ölçüde dağılmaz ve parçalar hâlinde yansır. Parlak, yoğun ışık altında kalan ayrıntılar ile koyu gölgeli yerler değişir. Işık, sembolik bir anlam taşır. En önemli bölgeler ışıkla aydınlatılır.
- Resimlerde özellikle kırmızı ve kahverengi ile bunların tonları kullanılmıştır.
- Savrulan, uçuşan, hareketli figürler eğri çizgiler oluşturacak biçimde resme yerleştirilmiştir.
Barok Resim Sanatçıları
En önemli Barok Resim Sanatı Eserleri aşağıdaki gibidir: - Caravaggio – Aziz Thomas’ın şüphesi
- Rembrandt – Gece Devriyesi
- Rubens – Masumların Katli
- Vermeer – İnci Küpeli Kız
- Bernini – Apollo’nun Daphneyi Kaçırması
- Tintorette – Son Akşam Yemeği
- Valezquez – Yumurta Pişiren Yaşlı Kadın
- Murillo – Kavun Yiyenler
- Anthony Van Dyck – Kutsal Aile Dinleniyor
- Carracci – Kasap Dükkanı
- Guido Reni – Tesbihli Madonna
- Tiepolo – Palazzo Labia’daki Kleopatra’nın Ziyafeti
- El Greco – Kont Orgaz’ın Cenazesi
- Ter Borch – Munster Anlaşmasının Onaylanması
- Pieter De Hooch – Anne
- Jacob Van Ruisdael – Wijk Bij Duurstede’deki Yel Değirmeni
- Meindert Hobbema – Middelharnis’deki Yol
- Frans Hals – Toplu Portre
- Titian – Urbino Venüsü
Peter Paul Rubens (Pitır Pol Rubens) (1567-1640): Hollanda’nın en ünlü Barok sanatçısıdır. Anvers’te doğmuş ve yaşamının büyük bir bölümünü burada geçirmiştir. 1600’lü yıllarda İtalya’ya giden sanatçı, burada Michelangelo, Caravaggio ve Tiziano’nun çalışmalarından etkilenmiştir.
Mitoloji ve tarihsel konuları resimlerine konu edinen sanatçının yapıtlarının çoğu, büyük boyutlu tablolardır. Rubens, aynı zamanda ünlü bir portre sanatçısıdır. Resimlerindeki kişiler ister erkek, ister kadın, yaşlı, genç veya çocuk; ne olursa olsun sağlam yapılı, sağlıklı ve şişmanca kişilerdir. Modellerinde giysilerin ihtişamı ve süs unsuru üzerinde durmuştur. Mitolojik konulu resimlerinde çıplak figürler yer alır.
Rubens, yaptığı resimlerde ışıklı ve gölgeli bölümlerle büyük heyecanlar yaratmak ister. İzlenimlerini vurgulayabilmek için bir teknik geliştirir. Işıklı bölgeleri mat, gölgeli bölgeleri ise saydam soğuk renklerle boyayarak resmin yüzeyinde sağlam bir zemin oluşturur.
Rubens’in natürmortlarında ve manzaralarında Fla-manlara özgü gerçekçilik özelliği ağır basar. Manzara-larındaki ağaçlar da insanlar gibi sağlam yapılı ve yaygın dallıdır.
Önemli yapıtları arasında Amazonların Savaşı, Le-ukippos (Lökipus)’un Kızlarının Kaçırılışı, Barışın Nimetleri, Haçın Havaya Kaldırılışı ile İş Dönüşü sayılabilir.
Rubens sanat tarzı ile yalnız kendi ülkesini değil, bütün Avrupa’yı etkilemiştir.
Rembrandt Harmensz Fanrijn (Rembrant Harmens Fanriyn) (1606-1669): 17. yüzyılın en önemli Hollandalı ressamlarındandır. Sanatçı, resimlerinde ışık gölge kullanımıyla büyüleyici bir hava sağlamıştır. Kullandığı renklerdeki parlaklık, duygu dünyasındaki zenginlik, kendi çağını ve kendisinden sonra da bütün Avrupa’yı etkilemiştir.
Resimlerinde insanı konu olarak seçmiş ve özellikle onun yalnızlığını işlemiştir. Altın parıltılı ışık ile bir arada kullandığı siyah ve kahverengi tonları sayesinde insanın yalnızlıktan kayboluşunu son derece canlı bir biçimde betimlemiştir.
Sanatçı, grup resimlerinde kişilerin dikkat çekiciliğini ışıkla sağlamıştır. Nereden geldiği belli olmayan bir ışık, resmin en göz alıcı noktasını aydınlatır ve bütün dikkatler o bölgede toplanır. Rembrandt için figürler ikinci plandadır.
Dr. Tulp’un Anatomi Dersi adlı tablosunda yukarıdaki özelliklerin tümü görülür. Sanatçı, bu yapıtında adaleleri açılmış bir kadavrayı ve onların hocasını konu olarak seçmiştir. Kuvvetli bir ışık dersin konusu olan kadavra üzerine dikkatleri çekmektedir. Kadavranın çevresinde hocalarını izleyen portre başlar sıralanmıştır. Kadavraya ve yüzlere vuran ışık, resimde bir bütünlük sağlamıştır.
Gece Nöbeti adlı tablosunda sanatçı, figürleri gürültülü ve karmaşık bir biçimde sokaktan geçerken göstermektedir. Nereden geldiği belli olmayan gizemli bir ışık kompozisyona egemendir. Ama ışık, her figüre eşit olarak gelmemektedir.
Sanatçının diğer yapıtları arasında Saskia’nın Portresi, kendi portreleri ve Denizde Fırtına sayılabilir.
Barok Heykel Sanatı Özellikleri
- Barok Dönemde yapılan heykeller genellikle şehir meydanlarına, kiliselerin içine, saray bahçelerine, büyük çeşme ve havuzlara süsleme amacıyla yerleştirilmiştir.
- Mimaride de heykelden süsleme olarak yararlanılmıştır. Bu heykellere örnek olarak taşıyıcı görevi gören karyatid ve telemonları verebiliriz.
- Karyatid, antik mimarlıkta ve Barok döneminde kadın heykeli biçimindeki sütunlara verilen addır.
- Telemon, mimarlıkta kullanılan erkek heykeli biçimindeki sütunlara verilen addır.
- Bağımsız olarak yapılan heykellerde ise insan figürleri hiçbir zaman hareketsiz ya da dinlenirken işlenmemiş, her zaman bir hareket hâlinde verilmişlerdir.
- Barok heykellerinde insan teni büyük bir ustalıkla ele alınmış, elbise kıvrımları ışık ve gölgeyi oluşturacak biçimde işlenmiştir. Bunlara, taşıyıcı olarak kullanılan karyatid ve telemonlar örnek verilebilir. Figürler genç yaşlı, kadın erkek ayrımı yapılmasını sağlayacak kadar ustalıkla verilmiştir. Barok heykellerinde insan figürleri, Rönesans sanatçılarının istediklerinden çok daha zariftir.
- Barok Döneminde kentlerin meydanlarında ve değişik yerlerinde yapılan çeşmeler; mitolojik figürler, su perileri ve yunus balıkları ile süslenmiştir.
Barok Heykel Sanatı Sanatçıları
Lorenzo Bernini (1598-1680): Vatikan’daki eski Yunan ve Roma heykellerinden etkilenmiş, Rönesans heykelini tanımıştır. Mimar, ressam, heykeltıraş ve tiyatro yazarlığı gibi çok yönlü bir sanatçı olan Bernini, Roma’da Kardinal Borghese’nin himayesinde birçok yapıt yapmıştır.
Sanatçının en tanınmış yapıtlarından birisi Apollon ve Daphne (Dafne) adlı heykeldir. Apol-lon’dan kaçan Daphne, izleyenlerin gözü önünde defne ağacına dönüşmektedir. Sanatçı, bu anı büyük bir ustalık ve güçlü bir yorumla vermeyi başarmıştır (Resim 163).
Lorenzo Bernini, Roma’da Navora Meydanı’nda yer alan Dört Irmak Çeşmesi ile sanatının doruğuna ulaşmıştır. Çeşmede, kayalıkların tepesine dikilen bir obelisk ve dört yanında mermer dört erkek heykeli betimlenmiştir (Resim 164).
Sanatçının diğer önemli yapıtları arasında XIV. Louis (Lui)’in Mermer Büstü, Papa X. İnnocent (İnnokent)’in Heykeli ve Cathedra (Ka-detra) Petri Heykeli sayılabilir.
Barok Mimarisi Genel Özellikleri
Barok Döneminde kilise büyüklerinin sanat üzerinde yeniden büyük bir etki sağladıkları görülmektedir. Din adamları, artan güçlerini yaptırdıkları anıtsal, dinsel mimari yapıtlarda gösterirler. Din adamlarının yanı sıra devlet adamları da kendilerine büyük saraylar, şatolar yaptırırlar.
Barok mimarlar, İlk Çağ mimarisinden de etkilenmişlerdir. O dönemde kullanılan friz, alınlık, kemer, sütun gibi mimarlık ögelerini farklı biçimlerde kendi yapıtlarında da kullandılar.
Barok Döneminde kent ve bahçe planlaması alanında özgün örnekler verilmiştir. Alanlar havuzlarla süslenmiş, anıtsal çeşme mimarisi ortaya çıkmıştır. Bahçelerde heykel ve mimari bir bütün oluşturmuştur.
Bu dönemde yapılarda bazilika planının yanı sıra oval ve yıldız planlar kullanılmıştır. Mimaride hiçbir dönemde olmadığı kadar çok süslemeye yer verilmiştir. Rönesans mimarisinde kullanılan düz çizgilere karşılık Barok yapılarda girinti ve çıkıntılar, cephelerde dalgalanmalar görülür.
Barok Mimarisi Sanatçıları
Borromini (1599-1667): İtalyan mimarisinin en büyük isimlerinden biridir. Milano’da mimarlık ve heykel sanatını öğrendikten sonra Roma’ya yerleşmiştir. İtalyan sanatçıları Maderna ve Bernini’nin yanında çalışmıştır. Yapılarında Rönesans Döneminde görülen ölçü ve simetri yerini eğri çizgilere bırakmıştır.
Sanatçının ilk önemli yapıtı Saint Carlo (San Karlo) Kilisesi’dir.
Antik Çağı inceleyen bir usta olarak yapıtlarında Antik Çağ kültüründen uzaklaşmış, özgün yapıtlar ortaya koymuştur. Saint İvo Kilisesi sanatçının klasik tarzdan tamamen koptuğu bir yapıdır. Oval plan ve Uzak Doğu yapılarının etkisiyle yaptığı kubbe, yapıya bir hareketlilik kazandırmıştır.
Borromini eski klasik biçimleri değiştirip yeni biçimler bulmaya çalışmıştır. Örneğin, Roma’daki Saint Philip Neri (San Filip Neri) Kilisesi’nin cephesinde, üçgen alınlık yerine dalgalı ve kesik çizgilerden oluşan, değişik bir alınlık kullanmıştır.
Sanatçının diğer önemli bir yapıtı da Saint Agnese (San Agnesi) Kilisesi’dir.
MsXLabs.org
-derlemedir.