Arama

Fotoğraf sanatı

Güncelleme: 4 Ağustos 2011 Gösterim: 2.021 Cevap: 19
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
6 Nisan 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Fotoğraf, doğada mevcut gözle görülebilen maddi varlık ve şekilleri, ışık ve bazı kimyasal maddeler yardımıyla ışığa karşı duyarlı hale getirilmiş film, kağıt veya her hangi bir madde üzerine saptayan fiziksel ve kimyasal bir işlemdir. Kelime Yunanca ışık anlamına gelen "photos" ve yazı anlamına gelen "graphes" kelimelerinden oluşmaktadır. Yani ışıkla yazmak anlamına gelmektedir. Fotoğrafçılık bakmakla görmenin ayrı ayrı şeyler olduğunu kanıtlar. Fotoğraf bugünkü gelişme devrinde bir bilim ve diğer bilim kollarının da hiç şüphesiz ki en büyük yardımcısıdır.Bu kategoriye makale yada yazı eklenirken içeriğin, o bölümle ilgili veritabanına uygunluğu dikkate alınır.

Sponsorlu Bağlantılar

*
ich_111 - avatarı
ich_111
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #2
ich_111 - avatarı
Ziyaretçi
“Edebiyattan bıktım, artık yazmayacağım.” diyen “insan yazarı” Sait Faik’e, Bedri Rahmi Eyüboğlu; “son mütalaada seni okuyan bir lise talebesi varsa onun için yazmalısın.” demiş. Kimi çevrelerin gözünden düşsem, yara alsam da, sesimin ulaştığı son insana, son zemine dek “olmayan bir iş”e devam edeceğim... “...İki sene önce Sirkeci’de bir dükkandayız. Alt sosyal kültürden olduğu bir delikanlı geldi. “Ağbi şuna bir film tak” dedi. (Tam bu sözleri yazıyordum ki, aklıma, Emre İkizler’in Temel Fotoğraf isimli kitabında yer alan şu sözcükler geldi, aktarmak istedim: ”...Bu basit işlemi öğrenemeyenler, köşe başındaki fotoğraf baskısı yapan dükkanın tezgahtarına her seferinde utana sıkıla film taktırıp çıkararak aslında rezil olmaktadırlar. Bu utancı daha fazla yaşamamak için filmi, takıp çıkarmayı öğrenmek en doğru yoldur!..”) Satıcı da “renkli mi, siyah-beyaz mı?” diye sordu. Çocuk duraladı. Kafasından geçenler, apaçık okunuyordu: “renkli pahalı olabilir. Siyah-beyaz ne? Beyazı anladık da siyah ne?” bir 10 saniye bunları düşündükten sonra “beyaz olsun.” dedi...” Fotoğraf Dergisi’nin 52. sayısında yer alan bu sözler ve hemen alt satırdaki cümleler Prof. Mehmet Bayhan’a ait: “...Özellikle FIAP ile ilişkilerde kişilikleri aşarak kurumsal düşünmek gerekmektedir. Tüm ülkelere karşı Türkiye'nin itibarı etkilenir de ondan.

Sponsorlu Bağlantılar
Biz tartışmamızı içimizde yaparız. Ama dışarı, batı toplumlarının yüzyıllardır geliştirdikleri kentsoylu kültürünün kurallarına uygun biçimde açılmalıyız. Ki bu tür konularda hiç hoş görüleri yoktur ve hemen "az gelişmiş ülke ne olacak” yargısını yapıştırırlar...
” Gün batmış, geriye alı moru kalmıştı. Gök; parlayan, sönen, kızarıp sararan, pembeleşen tuhaf bir mavinin içinde anbean değişiyordu. Kadıköy Rıhtım’da, deniz kıyısındayız.

Vapurdan boşalan yolcular, hummalı bir koşuşturmayla geçiyorlar önümüzden. Arka fonda İstanbul’un tüm güzelliği. Camilerden, Haydarpaşa’dan, yapılardan düşen ışıklara eşlik eden kentin ilk ışıkları vuruyor denize. Renkler, ışıklar raks ediyor suda. Denizin üstünde çığlık çığlığa martılar, gidip gelen vapurlar, tekneler, kayıklar, kıyısında balıkçılar ve insanlar... Bu atmosfer, bu başka kokan saatler, bu mevsim, insanı sarhoş ediyor...

Gözüm bir ara, bu koşuşturmanın, bu kalabalığın içinde elinde fotoğraf makinesi taşıyan, Mehmet Bayhan’ın istihza ile söz ettiği “alt sosyal kültürden” bir delikanlıya takıldı. İşsizleri milyonları aşmış, eğitimin pahalı, milli gelirin düşük ve üstüne üstlük dağılımı adaletsiz, otuz yıllık enflasyon toplamında birinci, yolsuzlukta ise Dünya 13. olan ülkemizde bu delikanlı, iki senede hayli yıpranmış, gözlerindeki fer de gitmişti. Sokuldum yanına. “Fotoğrafçı mısın” dedim. “Yok kardeş, fırıncıyım.” dedi, makinesini elime tutuşturup ekledi; “bizim bir fotoğrafımızı çeker misin?” Bankta oturmuş yaşlı annesini kaldırdı, dönüp İstanbul’a baktı, yer beğendi, elini omuzuna sardı annesinin. Anne de oğluna sarıldı. Yüzlerine bir tebessüm kondu. Öyle candan, mahzun ve içli...

İFSAK Fotoğraf ve Sinema Dergisi son sayısında, “anı fotoğrafı”nı konu edinmişti. Bu başlık enikonu işlenmemiş olsa da, kanımca derginin kısa giriş yazısı, söz konusu tanımı yeterince özetliyordu. Derginin kapağında ise August Sander’in “
genç Çiftçiler” isimli fotoğrafı vardı ki, işte bu fotoğraf birşeyler söylemeye gerekçeydi.

Birincisi, bu fotoğraf anı fotoğrafı, ya da daha ılımlı bir deyişle, yerinde bir örnek değildi. Siz, dondurulmuş herhangi bir an’ın anı fotoğrafı olduğunu iddia ediyorsanız sözümüz yok. (Ancak bir görüş doğru olsaydı, zaten anı fotoğrafı diye bir tanım olmazdı.) İkincisi, ki üzerinde önemle durmak istediğim konu, bu fotoğrafın bize ait olmamasıydı.

Geçen ayların birinde ülkemizde çıkan Atlas, Skylife, Ulusoy, Travel, Gezi, Voyager, Fotoğraf ve Geniş Açı Fotoğraf Sanatı Dergisi’nin kapaklarında ülkemize ait olmayan fotoğraflar vardı. Bu bir tesadüf müydü, yoksa batıya bir öykünme miydi? Tartışılır; ama kendi ülkesine bir batılı gözüyle bakan bir kuşağın boy verdiği, kimi fotoğraf çevrelerin de bu anlayıştan beslendiği ortada. Kaldı ki, “aklıselim”e projeksiyon tutan birçok şey, birçok olay bu durumun resmini aralamaya devam ediyor. Geçenlerde Vehbi Koca’nın çabası ve emeği ile Londra’da, “Türkiye’den fotoğrafçılar”, “Türkiye’den siyah-beyaz fotoğrafçılar” diye bir sergi açıldı. Böyle bir iddiam(ız) olmasa da -öyle ya da böyle- ülkemizi temsil eden bir karma sergiyle görücüye çıktık.

Bu sergide ilgimi çeken, Kerim Bora ve Merih Akoğul’un fotoğrafları oldu. Çünkü her ikisi de başka ülkelerde çekilmiş fotoğraflardı. Bora Küba’ya, Akoğul ise Avrupa’dan bir kente ait fotoğraflarla katılmışlardı. Böylesi durumlarda gönül, “neden kendi değerlerimizden, kendi köklerimizden beslenmiyoruz” sorusunu sormadan edemiyor. Avrupalıya, bize ait olan onca “değer”in yerine kendi kentlerinden fotoğraflar göstermek çok mu matahdı? Gel de, bir kere daha Hasan Bülent Kahraman’ı anımsama: “...Zaten sanatın toprağı da kaynağı da kendisidir. Gerisi laf!..” İFSAK’tayım. Tarih, 18 Mart 2004. Ayın etkinlikleri kapsamında konuk İlteriz Tezer, konu zone(zon) sistem.

Merih Akoğul bir yazısında “...Bugün Türkiye’de “Zone sistem” deyince ilk akla gelen isim hiç kuşkusuz Bülent Özgören’dir...” diyor. Özgören’in, olması gereken, ama fazla cilalanan baskılar dışında bir özgünlüğü, bir anlatımı, bir tavrı olup olmadığı tartışılan “Işığın Peşinde” başlıklı sergisiyle birlikte zon sistem’den sıkça bahsedilir oldu. Ben Akoğul’un görüşüne katılmıyorum. İlteriş Tezer’in kısa zamanda özetleyip “işte zon sistem bu” deyişine de. Perdeye, sıfırdan 10. zon’a uzanan tonlar yansımıştı. “Karda çekim yaptığımızda, pozometremiz bize 5. zon’a denk gelen bir pozlama değeri verir” dedi, İlteriş Tezer. “Oysa biz kar fotoğrafı çekiyoruz, bu değerde çekim yaparsak kar gri tonda çıkacaktır” diye de ekledi. Çözüm önerisi ise kar beyazını, 9. zon’u göstererek, “arada 4 ton, 4 zon var, 4 stopluk fazla pozlama ile doğru pozu, kar beyazını buluruz” demişti.

Çantamızda, 4-5 adet film bulundurmamızı, her fazla poz için ayrı film kullanmamızı (yani bir stopluk fazla pozlamaları bir filme, iki stopluk fazla pozlamaları diğer filme, üç stopluk fazla pozlamarı bir diğer filme gibi...) önermiş, neyse ki filmlerin bu pozlamaya denk gelen banyo süreleriyle yıkanmasını da eklemişti. İyi de, bu durumda filmler hangi sürede yıkanacak, bu süre nasıl bulunacak sorusu gelmese de, İlteriş Tezer, yıkama sürelerini evde unuttuğunu, isteyene ulaştırabileceğini söylemişti. Yine bir başka konuşmasında Tezer, siyah-beyaz bir fotoğrafta gri bir tonu göstererek, “ölçüm yaparken işte buradan, 5. zon’a denk gelen bu noktadan ölçüm almak çoğu zaman doğru pozu bulmamıza olanak tanır” demişti.

Oysa bir film, kaç stopluk bir pozlama aralığına sahipti? Mevcut banyo ve filmler, iki stoptan fazla, az yahut çok yıkamalara elverişsiz değil miydi? Hangi tonlar/alanlar çekim, hangileri banyo aşamasında çözümlenmeliydi? Önce, pozometrenin doğru ölçüm yapıp yapmadığından emin olmak gerekmez miydi? Pozometre testi nasıl yapılırdı? Hangi durumlarda ışıkölçer yanlış ölçüm verirdi ve kaç stopluk müdahalelerle doğru sonuca gidilirdi? Agrandizör ve banyo testi nasıl yapılırdı ve bunların görüntüye, görüntünün tonlarına etkisi yok muydu? Bir, iki veya üç stopluk fazla ya da az pozlamalarda, bu pozlamalara denk gelen yıkama sürelerinin matematiksel bir değeri, bir orantısı, bir standartı yok muydu? Banyoların, özellikle geliştirme banyosunun içinde bulunan kimyaların görevleri, özellikleri neydi? Sert ve yumuşak geliştirici ne demekti ve bunların görüntüye etkisi hangi yöndeydi? Banyo süresinin, sıcaklığının, ajitasyonun görüntüye, tonlara etkisi yok muydu? Duyarlı malzemenin özellikleri, ortak özellikleri zon sistem’i ilgilendirmez miydi? Bir siyah-beyaz fotoğrafta asıl çözülmesi gereken sorun, kontrast değil miydi? Kontrastı etkileyen faktörler, çekim ve banyo aşamasında kontrastın dentlenmesi önemli bilgiler değil miydi? Yoğunluk neydi, bir negatifin yoğunluğu nelere bağlıydı? Pozlamanın yoğunlukla nasıl bir ilişkisi vardı? Banyo sonrası işlemlerle tonlarda değişiklik yapılamaz mıydı, neydi banyo sonrası işlemler? Zon’ları, siyah-beyaz tonları okumak, kavramak ve görmek, gözümüzün gördüğü gibi renkli görüntüleri anında dönüştürme pratiğine sahip olmakla mümkün değil miydi?

Mesela hangi renk, hangi ışık koşullarında 5. zon’a denk gelirdi?... Soruları çoğaltmak mümkün. Ama, tüm bu sorular ve yanıtları, kimilerinin iddia ettiği gibi, zon sistem’in içinden çıkılmaz, çok zor, herkesin yapamayacağı karmaşık bir iş/yöntem olduğu düşüncesini içermiyor.

Bir fotoğraf kurumu, temel karanlıkoda ile ilgili bir seminer vermemi önermişti. Karşılarına yukarıdaki soruların cevaplarını da karşılayacak bir program çıkarmıştım. Programı uzun, birazda gereksiz bulan kurum, önerimi, bende onların çok önemli bilgilerin pas geçildiği, yalnızca karanlıkoda’dan ibaret programlarını kabul etmemiştim. Oysa fotoğraf ve tüm alanları, olmazsa olmaz bir bilimsel bilgiyi, işlemi ve tekniği içeriyor ve gerektiriyordu. Gerisiyse hep ek*****... Zone sistem başlıklı söyleşinin ardından bir kere daha hayıflanarak ayrıldım İFSAK’tan. Hep söylediğim gibi, keşke, herkesin yaptığı gibi her şeye oldu bitti gözüyle bakabilseydim.

Bıraksam, başkaları gibi olabilirim. Başkaları gibi ötekine hiç değmeyen, dokunmayan, değmemesi ve dokunmaması için de üzerinde kılı kırk yaran hesaplar yapabilirim; ama olmuyor. Dolmuşla, Beşiktaş’a doğru yol alırken kafamda sorular, düşünceler, sözcükler dolanıp duruyordu. İyi bir çalışması olan bir fotoğrafçı arkadaşım malum nedenlerle sergi açamıyordu. İstanbul Fotoğraf Merkezi’nin desteğiyle Geniş Açı Fotoğraf Sanatı Dergisi, “Genç Soluklar” başlıklı bir proje hazırlıyordu. Proje özetle, Türk fotoğrafına yeni isimler kazandırmayı ve fotoğrafçıların konulu çalışmalar üretmesini teşvik etmeyi amaçlıyordu. Fotoğraf Vakfı’da yakın tarihlerde benzer amaçlarla burs açmıştı. Ancak biri 35, diğeri ise 30 yaşın altında olma koşulu getiriyordu. Diyelim ki, hem çok iyi bir çalışmanız hem de desteğe ihtiyacınız var, ama sizin yaşınız 36 veya üstü, ne olacak? Denk gelmişken ilgili kurum(lar)a şu soruyu sormak yerinde olacak: Amacınız, fotoğraf sanatına mı destek vermek, yoksa bir hayır kurumu gibi davranıp gençleri mi desteklemek? Bunları muhakeme ederken gözüm bir ara “gök kafese” ilişti. Bozmasın diye o güzelim İstanbul’un siluetini, ne çok çaba harcandı; ama olmadı.

Olmadık entrikalarla dikildi “gökdelen kondu”. İstanbul şehrinin manzarası, göğü çalındı. Adını insanlar, o yüzden “gök kafes” koydu. Çok tartışılan hatta bir öğretim görevlisinin seçiminde “kayırma” olduğu iddiasıyla ödül aldığı fotoğrafını geri çektiği, protesto ettiği yarışma, Kodak’ın düzenlediği o fotoğraf yarışmasının ödülleri, “gök kafes”de düzenlenen görkemli bir törenle sahiplerini bulmuştu... Bir ara şoför, elindeki para destesini uzatıp, “şunları sayar mısın” dedi. Şaşırdım. Bir anda tüm düşüncelerimden sıyrıldım, parayı saydım ve iade ettim. İçime bir sevinç doldu: Ne mutlu! insanlar hala birbirine güvenebiliyordu ve hala “insan”a güvenen insanlar vardı... Hangisi daha gerçek; hayat mı, fotoğraf mı?..


bilgiler için teşekkürler.
Son düzenleyen Blue Blood; 6 Ekim 2006 13:51
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Şeyselleşme (reification) sözcüğü Almanca kökenlidir, İngilizce değil. Marksist estetikçi Lukacs 1920’lerde şeyselleşmeyi, kapitalist toplumun metacı doğası nedeniyle, sınıf bilincinin ortaya çıkışını imkansız kılan bir biçimde, toplumsal ilişkilerin nesneleşmesi (‘nesnelleşmesi’ değil) olarak tanımlar.

Bu durumda sanat eseri de alınıp satılan bir metadır, manevi yanı yoktur. Aynı izlek üzerindeki Walter Benjamin’e göre ise, fotoğraf gibi teknolojik olarak kezlerce çoğaltılabilen ürünler daha da şeyselleştiricidir.Fotoğraf şeyselleştirir.Neden? Çünkü güzelleştirme metalaştırmadır, güzele yabancılaştırıcıdır, özellikle de fotoğrafınki, özellikle de reklam fotoğrafınınki. Fotoğraf şeyselleştirmeyebilir.Nasıl mı?Diane Arbus’un ‘New York Acuzeleri’ gibi. Bizim salya sümük çocuk, bumburuş ihtiyar, sofrada yeri öküzümüzden sonra gelen kadın fotoğraflarımız gibi değil. Fotoğraf şeyselleştirmeye çok yatkındır, çünkü kitlesel üretimi giderek kolaylaştırılmaktadır, popüler kültüre daima hitap eder (özellikle medyadaki kullanımı nedeniyle), görünen olan değildir, vd.
Fotoğrafın şeyselleştirmesinden asla ve kata kaçınılamayacağını önesürenler vardır, Susan Sontag ve Roland Barthes gibi. Bundan emin değilim, çünkü kendim de bir fotoğrafçıyım. Öncelikle çok az kare çekerim, yılda maksimum 100 kare. Ardından çok dar konulara yoğunlaştım: Biri Boğaz’daki ayna, ikincisi İstanbul’daki bulutlar; onların da belleğimden önceden çok daraltılmış örneklerini arar ve bulurum. Sonra fotoğrafımı güzelleştirmem. Örneğin otoportremi çekerken kolumu ve çok ucuz bir makinayı kullanırım, yakınlık nedeniyle kare flu çıkar ama yüzümün enstantanesini yakalayabilme yetisini kullandığım için görsel ifade tam ben olur.

En sonunda da Üçüncü Dünyalı’yım, kapitalist mülkiyetçi altkültürüm yok. Tüm bunları düşününce, ben fotoğrafı ‘shoot’ etmem, sonuca, yani ürüne sahip olmam, ait olurum. Reklamcıların şeyselleştirmeden kaçınamayacağı yargısına % 99,99 katılırım ama bir istisna payı da bırakırım. En son denenen (burada savaşa ilişkin) fotoğraflardan klip yapma yolunun, klibi ticari şeyselleştirmeden kurtarabileceği kanısındayım. Bunu o klibi görmeden yazıyorum, gördükten sonra düşüncem değişebilir.Şeyselleştirme özü itibarıyla bence metalaştırmadan çok, ruhsuzlaştırmadır, ‘libidosuzlaştırma’ da denebilir. Nasıl ki Holywood filmlerindeki aşk ölüyse, reklam fotoğraflarındaki güzellik de ölüdür. O nedenle, karşı şeyselleştirme veya panzehir fotoğrafçının işe canını katmasıdır ki Diane Arbus öyle yapmıştır. Haa, bir de duygusaldan çok, düşüncesel, yani kognitif olup, bunu zihinden kültüre informatiğe dönüştürebilir olmak daha evladır.Bu yalnızca bir yol, başka yollar da olabilir. Ancak, henüz onları bilmiyorum.Dipnot: Fotoğrafın metalığı konusunda çok yazıldı, görülüyor ki herkes durumu gayet güzel açıklamış. O nedenle o yönü es geçtim.
Son düzenleyen Daisy-BT; 4 Ağustos 2011 18:56 Sebep: Karakterler silindi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fotoğrafta, Hümanizm ve Meta-Hümanizm 14. Yüzyıl’da İtalya’da ilk tasarlandığında, Antik Yunan üslubuna geri dönüşü savunuyordu. Bugünkü anladığımız anlamda insansever hümanizm Schiller tarafından tanımlandı ve Protagoras’ın ‘İnsan herşeyin ölçüsüdür’ tanımını çıkış olarak aldı. 16.-19. Yüzyıl’da ‘insan’ kavramı uygar sayılan Batı Avrupa insanları ile sınırlıydı. 20. Yüzyıl’da ise tanım dünya ülkesi / ev gezegeni ve insanlık ulusu oldu ve tüm global nüfus bu kavrama yedirildi. Transhümanizm insanın var olan olanaklarını teknoloji yoluyla genişletip, ölümsüzlük dahil, çok daha zenginleştirmeyi savunur. Posthümanizm insanın zaten çoktan başka bir tür olmuş olduğunu ve yeni terminolojilere gereksinim duyduğumuzu düşünür. Metahümanizm evrim ve tarih yolunda insanın başka bir tür-kültür olmasıyla ilgilenir. Zenopsikoloji (yabancızihinbilim) ise negasyon aracılığıyla bunları dışarıdan tasarlar.

Fotoğrafta halihazırda hümanizm, antropomorfizm, antroposentrisisizm egemen durumda. İnsanseverlik; buruş buruş ihtiyar, sofrada yeri öküzümüzden sonra gelen Anadolu kadını, salya sümük gülen çocuk olarak fotoğrafta tezahür ediyor. İnsanbiçimcilik, kedileri de aile biçiminde fotolamak olarak tezahür ediyor. İnsanmerkezcilik, turistlerin dünyanın tüm binaları önünde kendilerini fotolamaları olarak tezahür ediyor. İnsan insanın kurdudur. Sanıldığı gibi, toplumsallık insanı ilerletmez, çoğunluk geriletir. İnsanseverlik de öyle. Sevilmeyesi şeyleri sevmek, sevilesi şeylere gerekli hacmi doldurur, işgal ve istila eder, öldürür. Transhümanizmin en güzel fotosal örneklerinden biri, dünyanın en ünlü mankenlerinden biriyken, trafik kazasında iki bacağının da dizden aşağısını yitirdikten sonra, kayak gibi iki protezle 100 metreyi 11 saniyede koşan kadındır: Yüzündeki ifade güzel-aptalı aşmıştı. Posthümanizmin en güzel fotosal örneklerinden biri, uzay istasyonunda 400 gün kaldıktan sonra dünyaya dönen kozmonotun yüzündeki ifadeydi: Limit 200 gün sayılıyordu ve muhtemelen o kozmonotun Yeryüzü’ndeki geri kalan yaşamı kısalmıştı.

Metahümanizmin en güzel görsel örneği, ‘Ghost in the Shell 2’deki, gövdesi artık neredeyse tümüyle mekanikleşmiş erkek ro***obun, eski meslektaşı, yazılımlaşmış dişi ro***oba olan bakışıydı: Yazılım olan; seri üretim, ‘hacklenme’ sonucu katilleşmiş, seks işçisi, dişi robotlardan birine geçici olarak ‘download’ oluyordu. Dişi, halini soran erkeğe şöyle demişti: "Sorduğun nostaljik değerler destesi." Şimdi durup soralım: Yeryüzü’nde türünü tümüyle ve diğer canlıların çoğunu da yok edeceğini kanıtlamış insan mı, (siber)uzaya gidip yeni bir tür olmuş olmuş insanöte mi yeğdir? Fotoğrafta veya başka bir şeyde?
Son düzenleyen Daisy-BT; 4 Ağustos 2011 18:56 Sebep: Karakterler silindi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kameralar özellikle SLR nasıl çalışıyor, diyafram ve enstantane hızı nedir resmi beraber nasıl etkiler. Ancak diyafram ve enstantane hızı anlaşıldıktan sonra fotoğrafçılığın daha ilgi çekici yerlerine geçmek mümkün. Diyafram Işığın girip, filmin ışığa tutulduğu açıklığın çapıdır. Lensin diyaframnın değiştirilmesi durumunda resimde derin etkiler yaratılır. Kamerada f-stop ile tanımlanmıştır. Kameradan kameraya değişmekle beraber, genel duruşlar f2, f2.8, f4, f5.6, f8, f11, f16, ve f22dir. Numara küçüldükçe çap artar. F2 geniş olduğu için f4den daha fazla ışık alır. Aralarında düzgün matematiksel tam iki katlık bir fark vardır. Diyelim ki kamera f8 istiyor. Eğer siz manuel olarak f11 ayarlarsanız filmi yarı yarıya az ışığa tutarsınız. Ve f5.6 olarak ayarlarsanız iki kat ışığa tutmuşsunuz demektir. İki duruş arasında ışığı 4 kat, üç duruş arasında 8 kat değiştiriyorsunuz demektir. Alanın derinliği de diğer önemli konudur. Çap arttıkça alan derinliği ya da odaktaki uzaklık azalır. Örneğin eğer f8 ile 4 metre odak uzaklıktaysanız, f4 ile 2 metre olacaktır. Bunları avantajınıza göre kullanabilirsiniz. Enstantane hızı Fotoğrafı çektiğinizde enstantanenin ne kadar açık kalacağı dolayısıyla filmin ne kadar süreyle ışık alacağıdır.. Genellikle 1 saniye ile saniyenin 1/1000 arasında değer alır. İki nedenle önemlidir. Birincisi, diyafram kontrolü için, ikincisi, stil olarak bunu fotoğraflarınızda kullanabilirsiniz. Süre uzadıkça, filme daha çok ışık gelir. Bu daha sezgiseldir. Diyafram ile aynı mantıkta işler. 2 kat olarak. 1/125 1/250 den iki kat, 1/500 den 4 kat fazla ışık alır demektir. Birarada Kullanım Eğer bu iki değişkeni bir arada kullanmaya kalkarsanız bir çarpan çıkar. İki değişken de ışığı 2 faktörle değiştiriyordu. Diyelim ki; kamera durumu okuyor ve kendini f8de 1/125 olarak kuruyor. Bu doğru ölçüm. F11 olarak ayarlarsak ne olur? Görüntü yarısı kadar ışık alır, ve resim underexposed olur. Fakat biz bunu enstantane hızını 1/60 olarak ayarlayarak değiştirebiliriz. Çapı küçültüp, ışığa tutma süresini arttırarak aynı yerde kalırız.
Tabloyu incelersek;
f-stop f22 f16 f11 f8 f5.6 f4 f2.8
enstantane hızı 1/15 1/30 1/60 1/125 1/250 1/500 1/1000

Merkez sütun önerilen pozu verir. Bununla beraber, yukarıdaki kombinasyonlardan herhangi birini kullanıp filmi doğru ışığa tutabilirsiniz, çünkü her aşağı duruş daha uzun bir enstantane hızı ile biraradadır böylece genel ışık durumu değişmez. O zaman neden farklı değerlerimiz var? Diyaframın alan derinliği konusuna dönelim. Bunu değiştirmek isteyebileceğiniz durumlar olabilir. Kalabalıkta bir kişiyi odaklamak istiyor olabilirsiniz. Ya da maksimum odaklama istiyorsunuzdur. Bu durumlarda diyaframla oynamak gerekecektir. Tersine belli bir enstantane hızı kullanmak isteyebilirsiniz. Işık azlığı, çokluğu, hareketi yüksek hızda durdurma isteği ya da yavaş hızda gösterme tercihi gibi nedenleriniz olabilir. Daha bir çok nedenden her iki fonksiyonu birlikte değiştirmek isteyebilirsiniz. Bu size kamera ile esneklik kazandıracaktır. Kompozisyon Fotoğrafçılık dinamik bir sanat biçimi. Herkes için değişik tanımları var "iyi bir fotoğraf" ın. Ama yine de bazı kurallar var ki kullanırsanız daha iyi sonuçlar elde edebilirsiniz. Temel Kompozisyon Resimlerinizi nasıl kompoze ettiğinize bağlı olarak iyi sonuçlara ulaşırsınız. Sadece pratikle geliştirebileceğiniz ip uçları yeterlidir. Başlangıçta bu teknikleri düşünerek hareket etmek gereklidir. Ama zaten zamanla bunlar içselleşecektir. Bunlar temel fotoğrafçılık kuralları olarak adlandırılsalar da kanun değiller. Dikkat dağıtan ögelerin atılması Kamera, beyni ile beraber çalışan bir insan gözü gibi değil ve sadece ilgilendiklerine odaklanamıyor. Tersine vizöre giren herşeyi yakalıyor. Bu yüzden fotoğrafçının kameranın gördüğünü görmeyi öğrenmesi gerekli. Kompozisyon yaparken vizörderı tarayıp, rahatsız edici ve hoş olmayan şeyleri görmeye çalışmak ve bunlardan kurtulmanın bir yolunu bulmak gerek. Görüntüye katkısı yoksa kurtulmak en doğru yol. Fon ve ön plan Fotoğrafa ciddi katkıları da olabilen ya da etkisini yok edebilen unsurlardır.
En genel kural, her ikisini de olabildiğince basit tutmaktır. Örneğin bir peyzaj çalışılırken ön planın insanlar, çöpler vs ile karışmaması önemlidir. Tabii eğer bu sizin tercihiniz değilse. Portrelerde fon bir hava katsa da rahatsız edici olmamalıdır. Burada karar verici sizsiniz. 2/3 Kuralı Uygulamada en önemli kurallardan biridir. Kuralın önerisi, resmi ilgi çekici ve farklı kılmak için konunun off center yapılmasıdır. Önce vizörden bakıyoruz. Sonra kafamızda görüntüde 4 çizgi oluşturuyoruz: aşağı yönde 1/3 ve 2/3 te 2 yatay, karşı yönde 2 dikey çizgi. Şimdi çizgilerin kesiştiği 4 noktaya bakıyoruz, aynı anda orta karenin köşeleri bunlar. Kritik noktalar. Yapmanız gereken konuyu bu dördünden birine yerleştirmek. Hangisi olduğu sizin kararınız. Çizgiler Fotoğrafçılıkta en zor yakalanan olgu çizgilerdir. Daha canlı ve güzel fotoğraflar elde etmenizi sağlar. Çizgiler bakanın ilgisini asıl unsurlara çekmeye yarar. Net ya da dolaylı olarak belirten çizgiler kullanabilirsiniz. Net olanlar demiryolu, sokak, elektrik direği gibi gerçekten görülebilir olanlardır. Çok sezgisel kullanılırlar. Dolaylı olarak kullanılanlar resimde bir ima aracıdırlar. Direk göremezsiniz fakat oradadırlar. Baskı merkezindeki bir çalı gölgesi gibi. Öğrenilecek birşey değildir. Kendiliğinden oluşur. Kadrajlama Çok kullanılmadığında güzellikler katabilir resme. Resimdeki ögeleri alıp konunun etrafını sarmak ve bir çerçeve yapmak demektir. Bunu yapmak için sayısız yol var ama herkes kendi yolunu yaratır zamanla. Örneğin eski bir pencereden çekerek ya da foilage ile yapılabilir.
overdoze - avatarı
overdoze
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #6
overdoze - avatarı
Ziyaretçi
Fotoğraf makineleri, flaşlar ve ekipmanlarının ücretsiz olarak kullanma klavuzlarını mı arıyorsunuz? Canon, Nikon, Kodak, Adobe gibi dev firmaların ürettiği modellerin kullanma klavuzlarını aşağıdaki linklerden edinebilirsiniz. Ayrıca bu adresler aracılığıyla özellikle dijital fotoğraf makineleriniz ile ilgili yazılımları da download edebilirsiniz...

Adobe firmasının yazılımları ve kullanım kılavuzları: Başlığa tıkladığınızda açılacak sitede Photoshop'u üreten Adobe firmasının teknik destek sayfasına gidebilir, birçok yazılımını download edebilirsiniz.
****************
Canon Dijital fotoğraf makineleri yazılım ve kullanım kılavuzları: Başlığa tıkladığınızda açılacak sitede Canon'un tüm dijital fotoğraf makinalarının kullanım kılavuzlarını pdf formatında download edebilirsiniz.
****************
Kodak Dijital fotoğraf makineleri yazılım ve kullanım kılavuzları: Başlığa tıkladığınızda açılacak sitede Kodak'ın tüm dijital fotoğraf makinalarının kullanım kılavuzlarını pdf formatında download edebilirsiniz.
****************
Nikon Dijital fotoğraf makineleri yazılım ve kullanım kılavuzları: Başlığa tıkladığınızda açılacak sitede Nikon'un tüm dijital fotoğraf makinalarının kullanım kılavuzlarını pdf formatında download edebilirsiniz.
Son düzenleyen Safi; 23 Nisan 2016 20:12
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
6 Haziran 2006       Mesaj #7
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Her fotoğraf makinesi çeşitli ayar ve düzenekleri ve elektronik devreleri çıkarıldığı takdirde temel olarak ışık geçirmez bir kutudur. Bir fotoğraf makinesinin ön kısımında, resmi çekilen konudan yansıyan ışığın içeri girmesine olanak sağlayan ve genellikle açıklığı değişebilir bir diyaframı olan objektif; arkasında ise, görüntünün kalıcı bir kaydını yapabilen, ışığa duyarlı bir film vardır.
En basitinden en gelişmişine dek bütün fotoğraf makinelerinin dört temel ortak parçası vardır: objektif, diyafram, obtüratör ve vizör.
Konudan (süjeden) gelen ışık önce objektifte toplanır ve odaklanır. Sonra, diyaframdan, yani objektifin içindeki bir diskin ortasından geçerek obtüratöre ulaşır. Fotoğraf makinelerinin çoğunda obtüratör filmin tam önüne yerleştirilmiştir. Obtüratör fotoğraf çekerken belli bir süre açık kalarak objektiften gelen ışığın film üzerine düşmesini sağlar. Vizör makineyi konuya odaklamaya yönelik bir düzenektir.

"Doğru pozlandırma"

Pozlandırmayı üç etken belirler: filmin ışığı olan duyarlılığı ya da "hızı" (Uluslararası Standartlar Organizasyonu [ISO] tarafından verilen sayılarla belirlenir) objektif diyaframının açıklığı (f sayısı ile ayarlıdır); ve obtüratörün açık kalma süresi ya da "enstantane" (saniyenin kesirleri olarak ölçülür: 1/1000 sn vb.). Doğru pozlandırmanın elde edilmesi, özellikler fotoğrafçılığa yeni başlayanlar için oldukça zordur. Bu konuda, zaman zaman deneyimli profesyoneller bile hata yapabilir. Öte yandan günümüzün yarı ya da tam otomatik pozlandırma programlı fotoğraf makineleri diyafram ve enstantaneyi otomatik olarak ayarlar ve genellikle iyi verirler. Buna karşın belirli bir konuyu çekerken etkin bir görüntü elde edebilmek için tek bir enstantane ve diyafram açıklığı birleşimine bağlı kalmak gerekmez. Bu yüzden fotoğraf makinesi seçerken, pozlandırması elle (manuel olarak) ayaralanabilen, hiç değilse bir diyafram ya da enstantane öncelikli pozlandırma programı olan bir makine tercih edilmelidir.
Gerekli ışığın film düzlemi üzerine düşürülmesi işlemidir. Doğru poz değerini sizin hesaplamanız gerekir. Çünkü çekeceğiniz fotografın duygusunu hangi poz değerlerinin daha iyi vereceğini sizden daha iyi kimse bilemez. Çektiğiniz fotografın en önemli bölümü görülmesini istediğinizden daha açık görünüyorsa fazla pozlandırdınız daha koyu görünüyorsa az pozlandırdınız demektir.

Resim Eklenecek (tablo1)


Yukarıdaki tablodaki f ve enstantane değerlerinden eşit miktarda ışık geçer. Yani f:5.6 1/125 değerlerinde geçen ışık miktarı f:8 1/60, f:11 1/30 veya f:16 1/15 değerlerinde geçen ışık miktarları aynıdır.
Pozlandırmada önemli olan hangi değerleri seçeceğimiz. Yukarıdaki tabloda düşük enstantane ve f değerlerini (f:22 1/18) seçersek. Bize alan derinliği fazla olan bir görüntü sunacaktır. Ama 1/8 lik poz süresi makinayı oynatmadan tutmamız gerektiğini söyleyecektir. Bu durumda elle yapılacak çekimlerde görüntünün bozulmasına neden olacaktır. Yine yukarıdaki tabloda f:2 1/1000 değerlerinde yapacağımız çekimde diyafram açıklığı en büyük değerde olmasına karşın 1/1000 lik poz süresi film düzlemine düşecek ışık miktarının yeterli olmadığı durumu yaratacak bu da konumuzun görüntüsünün fotografta belli belirsiz çıkmasına neden olacaktır. Çekeceğimiz konu ne kadar hareketli ise o derece yüksek enstantane değerleri kullanarak hareketi dondurabiliriz.
Bazı fotoğraf makinelerinin kademesiz enstantane ayarları verdır; yani, belirtilen sayıların arasında da enstantane ayarı yapmak mümkündür.


Fotoğraf makinesi çeşitleri
Kompakt
35mm SLR (Single Lens Reflex)
Anında Görüntü Veren (Polaroid)
Roll Film Kullanan SLR Makinalar
120 TLR (Twin Lens Reflex) Makinalar
Plan (Sheet) Film Kullanan Makinalar
Sayısal (Digital) Fotograf Makinaları
Fotoğraf makinesi seçimi
Kompakt ve SLR arasında bir seçim yapmadan önce çekeceğiniz resim türüne karar vermeniz iyi olur. Eğer yalnız şipşak çekim isteniyorsa en iyi seçim bir kompakt makine olacaktır.
Ancak çok özel bir görüntü yakalamak için kaçınılmaz olan çok sayıda çeşitli objektif ve aksesuar kullanılacaksa SLR'ler daha doğru seçimdir. SLR'nin başka üstünlüğü de görüntüyü çerçevelemekteki hassaslığıdır - vizördeki görüntü, objektifin gördüğünün aynısıdır.
kompat:
Paralaks hatası: Paralaks hatası, kompakt makinelerde objektifle vizör görüntülerinin birbirine uymamasından kaynaklanır. Bu tür makinelerde konunun vizördeki çizgilerin içinde kalmasına dikkat edin.

Avantajlar
Kompaktlarda, oldukça az ışıkta bile vizör görüntüsü parlaktır.
Kompaktlar küçük, hafif ve taşınması kolay makinelerdir.
Tam otomatik modelleri size "nişanla-ve-çek" fırsatı verirler. Amatör ve şipşak çekimler için idealdir.
Yansıtmalı aynası olmadığı için çekim sırasıda daha sessizdir.
Kompaktlar her enstantenede flaşla kullanılabilir.
Birçok fotoğrafçı elle ayarlanabilen kompaktlardeki net ayarı sistemini tercih etmektedirler.
Dezavantajlar
Birçok kompakt makinenin en büyük zayıflığı yakın çekimlerdeki paralaks hatasıdır.
Kendiliğinden flaşı olan birçok modelde çekilen insan resimleri "kırmızı-göz" oluşturmaya yatkındır.
Konuyu objektiften bağımsız bir vizörden baktığınız için objektifin önünü kapatmışsanız bunu fark edemezsiniz.
Objektife takılan filtrelerin etkileri vizörden görülmez.
Kompakt fotoğraf makinelerini, elleri büyük olan insanların rahatça kullanması zordur.
slr sistemi 35mm:
SLR sistemi: Büyük SLR markaları çok çeşitli objektiflere ve aksesuara sahiptir.

Ayar düğmelerinin yerleşimi: Fotoğraf makinelerinin giderek daha otomatikleşmesi birçok ayar düğmesinin biçim ve yerleşiminde kökten değişiklikleri gerektirmiştir.

Avantajlar
Filme kaydedilen şey vizörden gördüğünüzün aynısıdır.
Işığa duyarlı algılayıcılar yalnız objektife gelen ışığı ölçtüğü için ışık ölçümüı kesin ve doğrudur.
Objektiflerin ve aksesuarların çeşitliliği SLR'leri çok yönlü ve her işe elverişli bir makine haline getirir.
Pilleri çalışmasa bile SLR'lerin çoğu yine de bir enstantane seçeneği verir.
Çeşitli seçenekler sunan çok sayıda model bulunmaktadır. Gelişmiş SLR'lerde elektronik ve optik mühendisliğindeki en son yenilikler bulunmaktadır.
Dezavantajlar
Çekim sırasında kompakt makinelerden daha çok gürültü çıkarır. Bunun nedeni bu tür makinelerde filmi pozlandırmadan önce, ışığı vizör ekranına yönelten yansıtmalı aynanın aradan çekilmesinin gerekmesidir.
SLR'lerin mekanik karmaşıklığı kompaktlardan daha çok arızaya neden olabilir.
Tam otomatik kompakt makinelere göre, daha ağırdır ve kullanımı zordur.
Genellikle pahalı makinelerdir.
Flaş senkronizasyonu, sadece belirli enstantaneler için mümkündür.
Dijital

Geçmiş yıllarda 1000$'lık kameralar, film kullanan normal bir fotoğraf makinesinin yerini alabilecek kaliitede çözünürlük ve renk vermekten yoksundu. Artık yeni yüksek çözünürlüklü ürünler film ve sayısal resimler arasındaki farkı kapatıyor.
Bügüne dek bir sayısal fotoğraf makinesinin resim kalitesinden etkilenmediyseniz, henüz bu alandaki yeni nesil ürünlerden birisini görmemişsiniz demektir. Geçtiğimiz senelerde "giriş seviyesi" bir sayısal fotoğraf makinesi ancak 640x480 çözünürlükte sonuç verebilirken bu yıl aynı giriş seviyesi sınıfındaki ürünler klasik film tabanlı fotoğraflardan neredeyse ayırt edilmesi imkansız kalitede 1280x1024 çözünürlüklü resimler sunuyor. Kuşkusuz bu çözünürlüğün de üstüne çıkabilen sayısal fotoğraf makineleri var ama cüzdan ve akrep olayı derhal devreye giriyor.
Bazı Kavramlar
Şimdi bu işe meraklı olan ya da olmayan herkesin dikkat ettiği gibi piyasada satılan bu tip ürünlerin reklamlarında ortak olan bazı kriterler var

Megapiksel: "Bir Megapiksel"in tam tanımı resmin bir milyon piksel içermesi olarak yapılabilir. Ancak biz kavramda tıpkı bu işin endüstrisinde olduğu gibi biraz daha esnek davranarak boyutlardan herhangi birinin (en ve boy) 1000 piksel içermesini yeterli kabul ediyoruz. Böylece örneğin 1024x768 çözünürlükte çekim yapabilen bir sayısal fotoğraf makinesi teknik olarak 768 bin 432 piksel içermesine karşın Megapiksel kategorisinde bir cihaz olarak değerlerndiriliyor. Son zamanlarda dikkat ettiyseniz artık 2 Megapiksel ve 3 Megapiksel sayısal fotoğraf makineleri sıklıkla bahsedilir oldu. Bu konuda diğer akıllara takılan bir olay da medya kavramı. İlk sayısal fotoğraf makineleri resimleri PC'ye aktarmak için hantal ve yavaş bağlantıları ile sinirimizi bir hayli bozuyordu. Şimdilerde yeni aygıtlar bu aktarımı kolaylaştırmak için taşınabilir depolama medyaları (flash bellek hatta Sony Mavica'larda olduğu gibi disket) kullanıyorlar.
Çözünürlük: En az 1 Megapiksel
Çektiğiniz reimleri Internet'teki homepage'inzide yayılamaktan başka bir amacınız yoksa 640x480 çözünürlük sizi idare edebilir ama bundan ötesi için en azından 1024x768 çözünürlük verebilen bir cihaz talep etmelisiniz. Bu da 1 Megapiksel kategorisi oluyor. Böylelikle
Zoom:
Arabirim ve Medya:
Hem LCD ekran hem de Vizör Olsun
Makro Modu olmalı:
Çıkışlar Önelidir:
Ah bir de değişebilir objektif olsa:
Başka nelere ihtiyacım olacak:
Resim Düzenleme Yazılımı:
Yazıcı:
Her ihtiyaca göre resimler
Dijital fotoğraf makineleri, geleneksel film tabanlı makinelere göre bir çok avantaj sunuyor bizlere. Hemen akla gelen, film ve banyo parası derdini ortadan kaldırıyorlar. Kullanıcılar dijital fotoğrafçılığın hızına da hayran kalacaklar: Birkaç dakika içinde resimleriniz bir Web sitesinde yer almak, bir sunumda kullanılmak veya fiyatı şu günlerde giderek daha da ucuzlayan fotoğraf kalitesinde baskı yapanbilen bir yazıcınızdan çıkış alınmak üzere bilgisayarınıza aktarılmış oluyor. Ve her cihazda bulunan renkli LCD ekranlar da, çektiğiniz resmin saklanmaya değer olup olmadığını anında öğrenmenizi sağlıyor. Megapiksel kameraların bu kadar yaygınlaşmasından önce, film tabanlı fotoğrafçılık ile dijital resimler arasında ciddi bir kalite çekişmesi yaşanmıyordu. Hatta geçtiğimiz yılda pek çok dijital fotoğraf makinesinin film kullanan bir makine ile çekilmiş ve Visioneer PaperPort One Touch ile taranmış resimden daha kaliteli olarak çıktı verdiği görülmüştü. Bu sebepten her ne kadar 640x480 çözünürlükteki fotoğraf makineleri sıkça ortalarda dolaşıyor ve iyi satıyor olsalar dahi (örneğin Mustek VDC 200P), biz parası yeten kullanıcılara daha yüksek çözünürlüklü kameralara yönelmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz. Resim kalitesi, boyut büyütme ile doğrudan ilişkili ve bunu da yüksek yoğunluklu CCD (charged-coupled device, tarayıcı ve dijital kameralarda veriyi bir arayan getiren yonga) sayesinde başarıyor. Nitekim en başarılı çekim resim çeken Kodak DC260 da 1.6 milyon piksel yoğunlukta CCD taşıyor. Bugün piyasada olan Kodak DC290 ise bu değerin daha da üstünde kullanım imkanı sunuyor.
Piksel sayısı ve resim boyutu her ne kadar yakın ilişkide olsalar da resim kalitesinin esa belirleyicileri değiller. Mercek ve filtreler de çözünürlüğe katkıda bulunuyor. Bir diğer önemli faktör de resmin işlenmesine yardımcı olan algoritm. İşte bu yüzden aynı mercek, filtreler CCD'ye sahip Fujifilm MX-500'e, daha pahalı olan Fujifilm MX 700'den daha fazla puan verilmiş.
Dijital ile normal fotoğraf makinesi arasındaki temel farklar
Dijital ile normal fotoğraf makinesi arasındaki en temel fark hiç kuşkusuz resmileri kaydetme ortamlarında gizli.

Klasik makineler bu işlem için film kullanırken dijital kameralar ise bilgisayar dünyasından aşina olduğumuz sayısal ortam sunan medyalar kullanırlar.
Her iki tip cihazın da birbirlerine göre artı ve eksileri bulunmakta. İlk aklımıza gelen klasik fotoğraf makinesinin avantajı fiyatının aynı kullanım ortamını sunan bir dijital makineye göre çok daha ucuz olması. İkinci önemli avantajı ise dijital kameralarda olduğu gibi resim işleme süresinin uzun olmaması, klasiklerde resimleri birbiri ardına oldukça hızlı çekebilirsiniz. Öte yandan bu kez film banyosu, tab edilmesi için zaman kaybı ve ekstra para harcaması zorunluluğu dertler ve dezavantajlar hanesi yazılıyor. Oysa dijital makinelerde "filmi çek, kabloyu bağla bilgisayara, aktar" mantığı işlemekte. Buradan yola çıkarak klasik bir makine ile çektiğiniz görüntü önce banyo edilecek, ardından karta basılacak, takiben tarayıcı ile sayısal ortama geçirelecek. Tabii benim bilgisayar ortamında saklamak, işlemek, düzenlemek. Internet gibi amaçlarım yok diyorsanız orası ayrı. O zaman zaten siz dijital fotoğraf makinesinin hedeflediği kulllanıcı kitlesi arasında değilsiniz.



objectif:

Çekilecek nesneden gelen ışıkları toplayarak ışığa duyarlı film üzerine net düşmelerini saylayan mercekler topluluğudur." Fotoğraf makinesinin en önemli parçasıdır. Bir objektifin standart görüş açısı verebilmesi için görüntü düzleminden belirli uzaklıkta bulunması gerekir. İşte objektifin optik merkezinin görüntü düzlemine olan uzaklığına odak uzaklığı adı verilir. Görüntü düzlemindeki görüntü karesinin boyutuna göre objektif odak uzaklığı da değişir. Örnek verecek olursak ; Görüntü boyutu 24X36mm boyutunda olan makineler için normal objektifiin odak uzunluğu 50mm civarındadır. Görüntü boyutu 6X6cm olan makineler için 70-80mm odak uzunluğu objektıfler normal bir görüş açısı (45º-50º) verirler. Kullanılan filmin çapraz köşeleri arası boyutu o görüntüyü veren makine için normal objektifin odak uzunluğunu verir.
Fotoğraf makinesinin objektiflerinin değiştirebilmek ya da zoom kullanarak bir objektifin odak uzaklığını ayarlayabilmek, çalışmalarınıza yepyeni bir çeşitlilik getirecektir. 35mm'lik SLR'ler için seçebileceğiniz, farklı odak uzaklıkları olan birçok objektif vardır.
Seçilebilecek bir sürü objektif olmasına karşın resim çekmeye çıkıldığında sadece en gerekli olanlarını yanınıza almanız iyi olur. Çeşitli hızlarda filmler seçin ve yanınıza, fotoğraf makinesine takılı standart objektiften başka sadece bir geniş açı objektif ve orta dereceli bir teleobjektif alın.
Objektif Çeşitleri
Standart (normal) objektifler: 35mm format için standart objektif 50 ya da 55mm'dir. SLR satın alırken bu odak uzaklığındaki fotoğraf makinesinin fiyatına dahildir. Çektikleri görüntüler, aşağı yukarı çıplak gözle görülenin aynısı olduğu için standart objektif diye bilirler.

Standart objektifler manzara ya da yarım-boy portreler gibi genel amaçlı fotoğraflar için mükemmeldir. Yine de yakın çekim bir yüz resmi için standart objektif kullanmayın; çünkü, konuya çok yaklaşmanız gerekeceğinden, makine engelleyici bir unsur olacaktır. Standart objektifler genelde en hızlı objektiflerdir ve maksimum diyafram açıklıkları geniştir (f1.4 gibi). Bu yüzden standart objektifler SLR netleme ekranında çok parlak bir görüntü oluşturular.

Balıkgözü objektif: Görüş açısı en geniş olan objektiftir. Balık gözü objektiflerde dikey ve yatay çizgiler anarmol şekilde bozulmalara (distorsiyon) uğrar. Kullanım alanları sınırlı olmakla beraber yaratıcı görüntüler elde etmek için kullanılırlar.

Geniş açılı objektifler: Standart objektifler ya da tele objektiflere göre daha geniş bir alanı görebilirler. Sonuç olarak netleme ekranında her şey olduğundan daha küçük görünür. Geniş açılar 35mm'den başlar 21mm'ye kadar iner. Bundan küçük geniş açılar, görüntünün kenarında biçim bozulmasına neden olabilir.

Manzaralar, geniş panaromalar, etkileyici bir gökyüzü ve kalabalık sahneler için geniş açı idealdir. Sıkışık iç mekanlarda çalışırken de yararlıdır. Resimlerinizi çirkinleştirecek bir biçim bozulması (distorsiyon) istemiyorsanız, geniş açılı objektifleri yakın çekim portre resimlerinde kullanmayın.

Teleobjektif (Dar açılı objektif): Bu tür objektifler 75mm ile 1200mm arasındadır. 90 ile 250mm arasındaki bir teleobjektif en kullanışlı olanıdır. Yine de, 250mm'lik bir objektifin ağır olduğu ve makineyi elinizde tutarak fotoğraf çekerken, elin titremesinden dolayı resmin bozulmaması için, hızlı enstantane kullanmanız gerektiğini unutmayın.

Vahşi hayvan ve doğa fotoğrafları gibi uzaktaki konuları yakına getirmekte, teleobjektifler mükemmeldirler. Ayrıca, orta ve arka planı büyütüp ön planı küçültükleri için de ilginç perspektif etkiler yaratırlar. Birçok fotoğrafçı 35mm'lik makinelerde yüzün bütününü gösteren portre çekimleri için 90mm'lik objektifleri ideal sayar.

Zoom (Değişken odaklı) objektifler: Kompakt fotoğraf makinesi almak istiyorsanız 35 ile 90mm arasında zoom yapabilen sabit objektifli bir makine, imkanlarınızı artıracaktır. SLR sahipleri içinse, oratalama 24-35mm, 28-50mm, 35-70mm, 80-210mm, 200-600mm'lik zoom objektifler vardır. Zoom objektifle, minimum ve maksimum değerleri arasındaki odak uzaklıklarında, tıpkı odak uzaklığına sahip sabit odaklı odjektifler gibi işlev görürler. Yine de, sabit odak uzaklığı olan objektiflerin optik kalitesi, zoom objektiflerden daha iyidir. Ayrıca zoom'kar sabit odaklı objektiflerden çok daha ağırdır.

Makro objektifler:

Perspektif kontrollü kaydırmalı objektif:

Aynalı objektif:

Objektif hızı

Objektifin maksimum diyafram açıklığı ne kadar fazlaysa, objektif o kadar hızlı demektir. Objektif hızı özellikler SLR kullanlar için önemlidir. Çünkü, SLR'lerde vizördeki görüntünün parlaklığı objektiften giren ışığın miktarına bağlıdır. Ayrıca, geniş bir diyafram açıklığı loş ışıkta resim çekebileceğiiniz anlamına gelir. Genellikle, odak uzaklığı arttıkça objektiflerin hızı azalır.

Diyafram:

Objektiflerin f sayısıyla belirtilen diyafram ayarları (f durakları diye de bilinir) yalnızca pozlama süresini değil, netlik derinliğini de etkiler. Bir objektifin elle ya da otomatik olarak odaklandığı noktanın hem önünde ve hem arkasında oldukça keskin netliğe sahip bir bölge bulunur - bu bölgeye netlik derinliği denir.
Keskin netlik bölgesi bütün objektiflerde vardır; fakat, bu bölgenin derinliği objetifin türüne ve diyaframına bağlıdır. Örneğin, geniş açılı objektiflerin cömert bir netlik derinliği vardır (netlik alanı) ve objektif açısı genişledikçe netlik derinliği artar. En geniş açılarda objektifin netlik ayarını yapmak pratik olarak gereksizdir: çünkü, geniş netlik derinliği çerçeve içindeki her şeyin net olmasını sağlar. Öte yandan, tele objektiflerin alan derinliği oldukça dardır. Bu objektifleri (ve teleobjektif zoomları) kullanırken, netlemeye çok dikkat etmemiz gerekir; çünkü bunlar çok fazla hata kaldırmaz.
Diyafram ve netlik derinliği
Diyafram açılığı, bütün farklı tip objektiflerde karakteristik netlik derinliğini etkiler. Diyafram açıldıkça (f sayıları küçüldükçe) netlik derinliği azalır.
Yaratıcı kontrol
Fotoğraf çekerken, diyafram seçimi (ve dolayısıyla netlik derinliği seçimi) size vurgulayacağınız yeri seçme şansı verir. Pozlandırma açısından diyafram açıklığı ve enstantanenin birbiriyle bağlantısını görmüştük. Konunuzun omuz ve baş çekimi olduğunu dikkati dağıtan bir arka planın önünde durduğunu düşünelim. Netleme ayarının tam olarak konunuzun gözüne göre yapar ve geniş bir diyafram kullanırsanız (belki f 2.8), arka planı hafifletip, dikkati dağıtmasını önleyebilirsiniz. Pozlandırmayı dengelemek için hızlı bir enstantane gerektiğini göreceksiniz.
Işık ve filmin dikkate alınması
Diyafram açıklığı ve enstantaneyi seçebilme derecesi büyük ölçüde varolan ışık koşullarına ve kullandığınız filmin türüne bağlıdır. Örneğin, çok az ışıkta f8'in seçilmesi, doğru pozlandırma sağlamak için, olanaksız derecede yavaş bir enstantane gerektirecektir. Böylesine yavaş bir enstantanede, yavaş hareket eden bir figürün bile hareketini 'dondurmak' imkansızlaşacaktır.
Burada ek bir kontrol ölçünüz, filminizin hızı ya da ışığa duyarlılığıdır. Filmin hızının ikiye katlanması durumunda (diyelim ki ISO 200'den 400'e) aynı ışık koşullarında daha hızlı bir enstantane ya da daha kısık bir diyafram kullanarak yine doğru bir pozlandırma elde edebilirsiniz.
Programın yönlendirilmesi
Diyafram ve obtüratör ayarlarını gösterdiği sürece, öncelikli pozlandırma ayarı olan otomatik bir makinede programı kendi istediğinize göre yönlendirebilirsiniz. Diyafram-öncelikli pozlandırma programındayken objektifi f 5.6'ya ayarladığınızı ve fotoğraf makinesinin de doğru pozlandırma için 1 / 125sn. seçtiğini varsayın. Diyafram ve obtüratör arasındaki ters orantılı ilişkiden ötürü, gerçekte 1 / 500sn'lik bir enstane istiyorsanız diyaframı f 2.8'e ayarlamanız yeterli olacaktır.

Enstantane:

Fotoğraf makinesinin, saniyelerle ve saniyenin kesirleriyle işaretlenmiş bir kadranla kontrol edilen enstantane ayarı, diyafram açıklığı ile birlikte film üzerine ne kadar ışık düşeceğini belirler. Ama, daha da önemlisi, enstantane ayarı, hareketli ya da durağan konuların net ve keskin detaylı olarak mı yokse belli bir izlenimi ifade edercesine bulanık olarak mı kaydedileceğini belirler.
Obtüratör açıkken fotoğraf makinesinin hareket etmesiyle oluşabilecek istenmeyen titremelerden kaçınmak için, yeterince yüksek bir enstantane hızı kullanmalısınız. Eğer, makinenizi bir üç ayak üstüne oturtursanız, makinenin titreme tehlikesi ortadan kalkacağından, saniyeler süren uzun enstantaneler kullanabilirsiniz. Buna karşın makineyi elinizde tutuyorsanız genel kural, hiç değilse objektifinizin odak uzaklığına denk bir enstantane seçmektir.
Yani

Odak uzaklığı Enstantane hızı
50mm'lik objektif için

90-135mm'de

250mm'de 1/60 sn. ya da üstü

1/125 ya da üstü

1/250 ya da üstü
enstantane kullanın. Bu kuralın nedenlerinden biri objektiflerin uzunlaştıkça daha ağırlaşması, diğeri ise makinedeki en küçük harketin objektifin uç noktası uzaklaştıkça daha fazla kaymaya sebep olmasıdır.
Yaratıcı kontrol
Fotğrafını çektiğiniz hareketli bir konuyu yorumlamak için, enstantaneyi kullanabilirsiniz. Örneğin, koşan bir insanı çekerken, bütün ayrıntılarıyla "dondurulmuş" bir görüntü için 1/250 hatta 1/500 sn lik bir enstantane kullanılırsa çekim sırasında koşan insan figürü, objektifin görüş alanının bir ucundan diğer ucuna doğru çok hafif olarak hareket etmiş olacaktır. Sonuç: yine kesinlikle tanınabilir bir koşucudur; ama bu kez görüntü biraz bulanıktır ki, bu da hareket ve canlılık hissi yaratır.
Her zaman, enstantane ile diyafram açıklığını birlikte dikkate almak zorundasınız. Aynı örneği kullanarak 1/500 sn de doğru poz için pozometreniz f4 verdiyse, 1/60 sn'de f11 kullanmanız gerekecektir. Bu durumda netlik derinliği önemli ölçüde artacak belki de, dikkati dağıtan bir arka plan da netleşecektir.
Pan yapma
Enstantaneyi yaratıcı bir şekilde kullanmanın başka bir yolu da "pan yapma", yani obtüratör açıkken fotoğraf makinesini hareket ettirmektir. Bunu yapmak için, 1/30 ya da 1/60 saniyelik bir enstantane seçin ve pozlandırma yaparken konuyu makinenize göre aynı konumda tutmaya çalışarak konunun hareketini makineyle izleyin. Hareket eden konu net görünecek; ama, bütün hareketsiz nesneler (arka plan gibi) bulanık olacaktır.
Hareketin dondurulması
Fotoğraf makinesiyle hareketin dondurulması için başvurulan iki yöntem vardır. Bunlardan biri, ani yoğun ışık veren flaş kullanımı; diğeri, hızlı bir enstantane kullanımıdır.
Hareketi "donduracak" enstantaneler
(35mm'lik makinede 50mm objektifle)
Hareket yönü: Hareketi dondurmak için gerekli enstante, konunuzun makinenize göre hareket yönüne de bağlıdıdr. Örneğin, makinenin tam üstüne doğru gelen ya da makineden uzaklaşan süratli bir otomobilin hareketi, objektifin görüş alanına paralel olarak yapılan bir hareket için gerekenden çok daha yavaş bir enstantaneyle dondurulabilir. Ayrıca, bir nesnenin hareketini yakalamak için, nesne fotoğraf makinesine ne kadar yakınsa, o kadar yüksek bir enstantaneye gerek vardır.
Manuel pozlandırmalar
Havai fişekler gibi konularda, enstantaneyi B'ye ayarlayarak makineyi bir üç ayak üstüne yerleştirin. Parmağınızı deklanşörden çekene kadar uzun bir poz süresince enstantane perdesi açık kalacaktır.
Makine titremesinin yaratıcılığı
Makine titremesi ilginç dokusal ve ışıksal etkiler yaparak fotoğrafınızı çekici kılar.

Flash:

Fotoğraf makinelerinin flaşları iki cinstir: makinelerin entegre parçası olan gömme flaş ünitesi (kompakt makinlerde çok yaygındır); ve makinenin üstündeki özel bir 'yuvaya' takılan ayrı flaş ünitesi (SLR'lerde çok yaygındır; bazı kompaktlara da takılabilir).
Flaş ünitelerinin hemen hemen hepsinde konudan yansıyan ışığı ölçen ve flaşın çakma süresini kontrol eden ışığa duyarlı bir foto elektrik hücre vardır. Buna karşın, "özel kullanımlı" flaş üniteleri olan bazı makineler flaşın çakma süresini filmden yansıyan flaş ışığını ölçerek ayarlar ve film tam olarak pozlandığı zaman flaş ışığını keser. Bu özel üniteler, yuvalarına bir kez takıldıktan sonra, makinenin bir parçası haline gelirler. Makinenin devrelerine kilitlenerek flaş verimine uyum sağlamak için gereken enstantane ayarını yaparlar ve makineden aldıkları diyafram ayarı ve film hızı bilgilerini değerlendirerek ne kadar flaş ışığı kullanılması gerektiğini tespit ederler.
Kırmızı göz
Eski kompakt makinelerdeki gömme flaşların zaman zaman yarattığı ve "kırmızı göz" olarak bilinen sorun, çekitlen resimde insanların gözbebeklerinin parlak kırmızı gözükmesidir. Bunun nedeni, flaşın makinenin objektifine çok yakın olmasıdır. Sabit ve öne doğru bakan bir flaş kullanıldığı zaman bu sorunla karşılaşmak kaçınılmazdır. (Daha kaliteli kompakt modellerde geliştirilmiş tasarımlar "kırmızı gözü" ortadan kaldırmıştır.) SLR'ler daha büyük olduklarından flaş kafasıyla objektif arasındaki uzaklık bu ektiyi ortadan kaldırır.
Flaş ışığının yansıtılması
Doğrudan öne bakan bir flaş kullanırken karşılaşabileceğiniz başka bir sorun da elde ettiğiniz görüntünün donuk ve kaba olmasıdır. Günümüzde yapılan ayrı flaş ünitelerinin çoğunda aşağı yukarı ve / ya da sağa sola hareket edebilen kafalar sayesinde ışık tavana ya da yakındaki bir duvara doğrultulup yansıtabilir. Bu şekilde elde edeceğiniz sonuç daha yumuşak ve doğal görünür. Eğer, renkli film kullanıyorsanız, flaş ışığının, yansıtıldığı yüzeylerin rengini alacağını ve bunu resmin bütününe yayacağını dikkate almanızda yarar vardır.
Refletörden yansıtılmış flaş
Doğrudan kullanılan flaş doğal olmayan bir aydınlatma yapar. Eğer flaş ışığı, flaş ünitesine takılan ve renk sıçramasını önleyen özel bir reflektörden yansıtılırsa aydınlatma çok daha doğal görünür.
Flaş ışığının azalması
Flaşın aydınlatma gücü çok çabuk azalır. Flaşla konu arasındaki uzaklığı iki katına çıkardığınız zaman ışığın yayıldığı alan dört katına çıkar; böylece, flaşın gücü dörtte bire iner. Flaşla çekilen resimlerde öndeki nesnelerin iyi aydınlatılmış olmasına karşın arkadakilerin karanlık, ve giderek görünmez oluşu bu yüzdendir. Bundan kaçınmak için flaşınızın çekeceğiniz resimler için yeterli olmasına dikkat edin. Flaş gücü, güç sayısı (GN) ile ifade edilir.
- GN büyüdükçe flaşın verimi artar.
Işığın yayıldığı alanın objektifin açısından küçük olduğu durumlarda da flaş gücünün azaldığı görülür. Bu durumda, resmin ortası çok iyi pozlandığı halde, görüntü, kenarlara doğru kararır. Bunu önlemek için ya objektifinizi değiştirip daha dar açılı bir objektif kulanmanız ya da flaşın önüne ışığı dağıtan bir filtre takmanız gerekir. Filtre kullandığınız zaman, flaş ışığı daha geniş bir alana yayılacak; buna karşılık doğal olarak ışık yoğunluğu azalacak
arac ve gereçler::
Her türlü koşulda iyi bir sonuç verecek tek bir fotoğraf makinesi / objektif / aksesuar bileşimi yoktur. Nerede çalışacağınızı, ne elde etmek istediğinizi ve amacınıza nasıl ulaşacağınızı iyi düşünün. Dışarıda çekim yaparken doğru araç-gereçleri seçmek tabii ki önem taşır. Stüdyoda bile, özellikle canlı konularda çalışırken, önceden planlama yapmak çok önemlidir.
Fotoğraf makinesi çantası
Çantanız sizin seçtiğiniz araç-gereci alabilecek büyüklükte olmalıdır; çok büyükse içindekiler sallanır; çok küçükse eşyayı içine tıkıştırırsınız.
Objektif bakımı
Normal olarak objektiflere sadece yüzeysel bir bakım gerekir. Bir önlem olarak objektifin önünde bir UV filtresi takılı dursun. Bu kirlendiği zaman objektif kağıdı ya da beziyle tamizleyin. Objektif şapkası ve kapağı da koruma sağlar. Objektifin ön kısmı çok hassastır. Onun için tozları ve kirleri, sadece havalı fırçayla ya da basınçlı hava püskürterek (önerilen uzaklıktan) temizleyin.
Mimari
Bu tür konular için temel fotoğraf takımı, bir fotoğraf makinesi ve iki ya da üç objektiften oluşur: bir geniş açılı objektif; tercihen istenmeyen perspektif bozulmalarını önleyen kaydırmalı mekanizması olan (aslında bu çok pahallı ve genellikle geniş açılıdır) bir standart objektif ve mimari ayrıntılar için bir telefobjektif gibi. Binaların içinde, özellikle mekan sıkışıksa, çekilcek olan çok genişse ya da geniş bir netlik derinliği isteniyorsa, bir geniş açılı objektif gerekir. Standart objektfi büyük bir olasılıkla sahip olduğunuz en hızlı objektif olacaktır. Flaşa izin verilmiyorsa ve uzun poz süreleri gerekiyorsa, yanınıza bir üç ayak sehpa ve deklanşöre basarken makineyei titretmemek içiin bir deklanşör kablosu alın; alternatif olarak bir timer kullanın. Kolay ulaşılamayan detayları yakalamak için teleobjektif idealdir. Siyah-beyaz fotoğraflarda gökyüzünün ve taş örgü yüzeylerin ton değerlerini kontrol edebilmek için takımımızda sarı, yeşil ve turuncu filtreler bulundurun. Dış cephelerin renki fotoğrafları için polarize filtre yararlı olabilir.

Objeler

İç mekanlarda zaman sizden yanadır. Kompozisyonu oluşturacak objeleri sabırla teker teker yerleştirip, her defhasında ışıkları ayarlayarak kompozisyonu vizörden kontrol edebilirsiniz. Bu tür bir çalışma bir üç-ayak sehpa gerektirecektir. Konunuz küçükse masa üstü sehpayı daha yararlı bulacaksınız. Aydınlatma, iki fotoflud, bir spot ve belki de bir flaş tabancası ve bir yansıtıcı şemsiyeden oluşabilir. Işın demetini kontrol etmek için bir ışın hunisi - spot ışığının ucuna takılan koni - yararlı olabilir. Işık, tek kaynaktan geliyorsa, konunun gölge yanına konacak beyaz bir karton, ışığın bir kısmını yansıtarak kontrastları azaltacaktır.
Hayvanlar
Hayvanlar çekilmesi çok zor konulardır. Bu tür çekimlerde genel olarak en çok yararlı olan şey makinenin deklaşörünü uzaktan çalıştırabilecek bir araçtır. Bu deklaşöre metrelerce uzaktan basmaya imkan verecek uzun bir pompalı deklanşör kablosu olabilir. Daha pahalısı ise, radyo dalglarıyla çalışan uzaktan kumandalı deklanşördür. Bu tür bir deklanşör kullanarak, konunuzu uzaktan bir dürbünle gözleyebilir, sonra tam gereken anda deklanşöre basmak için radyo dalgası sinyali gönderebilirsiniz. Öte yandan, konunun kızılötesi bir ışına yakalanması sonucu çalışan deklanşörler de vardır. Bu tür uzaktan kumandalı deklaşörleri kullanırken makinenizi sağlam bir üç-ayak sehpa üzerine yerleştirmeli, objektifinizi de konunun geleceğini düşündüğünüz yöne doğru nişanlamalısınız. Ayrıca, makinenin otomatik kare ilerletebilmesi (ya da tek tek kare sarabilen bir film sarma motoruna sahip olması) önemlidir; yoksa her kareden sonra filmi sarmak için saklandığınız yerden çıkmanız gerekecektir. Birçok hayvan gece dışarı çıkar. Bunun için ya makinenin üstüne takılı ya da uygun bir dala kelepçelenmiş ve bir kabloya makineye bağlanmış bir flaş bulunması önemlidir. Hızılı hareket eden hayvanlar ve gece uçan kuşlar için çabuk ve arka arkaya çakan (storoboskopik) bir flaş kullanın. Bu araç, saniyenin milyonda biri ya da daha az süren ışıklar çakar - bu ışık öyle hızlıdır ki hayvanların çoğu ışığı fark etmez bile. Gereken objektifin niteliği daha çok konunun büyüklüğüne ve makineye olan uzaklığına bağlıdır - aslında normal bir geniş açıdan uzun bir teleobjektife kadar her tür objektif kullanılabilir. Yağmura ya da yoğun çiğ düşmesine karşı bir önlem olarak, makine bir naylon torbaya sarılabilir; objektifin kapanmaması için torbada bir delik açıp, objektifin ucunu bu delikten dışarı çıkarabilirsiniz.
Hareketli konular
Hareketli çekimler için gerektiğinden fazla araç-gereç yüklenmekten kaçının. Böylece daha hızlı hareket edebilirsiniz; makineyi gözünüze dayar, resmi çeker ve bir sonraki çekime hazır olursunuz. Profesyonel spor karşılaşmalarında, basın fotoğrafçılarının bölgesine giremeyeceğiniz için, geniş açı çekimlerin dışındaki çekimleriniz için başlıca ihtiyaçlarınız, uzun bir objektif (en az 90mm) ve bir film sarma motorlu (ya da otomatik kare ilerleten) bir makine olacaktır. Tribünlerdeyseniz, üç-ayak kullanamayacaksanız; ama, bir el ya da omuz kabzası, makinenizi ve uzun objektifinizi desteklemeyi çok kolaylaştıracak ve makinenin titremesini çok azaltacaktır. Amatör spor karşılaşmaları daha iyi çekim olanakları sağlar. Çünkü bu tür karşılaşmalarda saha kenarında durabilir ve 90mm'ye kadar zoom objektifi olan bir kompakt makineyle mükemmel resimler çekebilirsiniz.

Manzara

Geniş alanları yakalamak için, çoğu kompakt makinede de standart olarak bulunan geniş bir netlik derinliği sunan geniş açı objektifler gereklidir. Yine de geniş açı, gözün stereoskopik görüşünü hiçbir zaman tam olarak yansıtamaz.
Uzun bir objektif kullanarak sahnenin sadece bir bölümüne yoğunlaşmaak genellikle daha fazla bir mekan atmosferi yaratabilir. Ayrıca, teleobjektifler geniş açıda tamamen gözden kaçabilen, uzaktaki unsurları da yaklaştırmakta yararlıdır. Manzara resimlerinde gökyüzü sorun yaratan bir alandır.; bir polarize filtre ya da morötesi filtre gökyüzünün adeta fazla pozlandırılmış gibi parlamasını önleyebilir. Gün boyunca aynı sahnenin bir dizi fotoğrafını çekmek için yanınıza bir sehpa ve deklanşör kablosu alın. Makinenizi yerleştirdikten sonra işiniz bitinceye kadar yerinden kıpırdatmamanız gerekir. Bu tür çekimlerde yanınıza bir şemsiye almayı unutmayın. Pırıl pırıl bsşlayan bir sabah, yağmurlu bir öğleden sonrasına dönüşebilir.

Portreler

İnsan portreleri hem da ciddi konrollü stüdyo ortamında hem de stüdyo dışında etkili sonuçlar verirler. İç mekanlarda da çekilen portrelerde gün ışığı yeterli olabilir. Buna karşın güneş ışığı mekana doğrudan giriyorsa, oluşan aydınlatma çok yoğun ve yüksek kontrasta olabilir. Böyle bir durumda ışığı filtre edip yumuşatmak için, ışığın girdiği açıklığı, tül perde ya da aydınger kâğıdı asarak kapatın. Kullanabileceğiniz diğer ışık kaynakları genel aydınlatma için iki tane fotoflud ve konunuzun saçlarının sınırını belirtmek ya da gözlerine bir ışıltı katmak için bir spot olabilir. Ayrıca, duvardan, tavandan ya da yansıtıcı şemsiyeden yansıtılan bir flaş da potre çekimleri için uygundur. Çok koyu gölgeli bir alanı biraz aydınlatmak için elinizin altında yansıtıcı olarak kullanabileceğiniz bir tabaka beyaz karton bulundurun. İç ve dış mekanlarda, 35mm formatlı fotoğraf makineleriyle portre çekmek için en çok kısa teleobjektifler kullanılır. Bunların odak uzaklığı 85mm ile 135mm arasında değişir. Bu, konuya fazla yaklaşmadan, resim alanına baş ve omuzla doldurabilmenizi sağlar. Eğer iç mekanda ışığınızı ayarlamak istiyorsanız makinenizi bir sehpanın üstüne oturtun. Dış mekanlarda en iyi açıyı ve ışığı bulmak üzere dolaşacağınız için, makineyi elde tutmayı yeğleyebilirsiniz.

Yakın çekimler

Fotoğrafçılığın bu alanında SLR'lerin kompaktlara göre kesin bir üstünlüğü vardır. SLR'lerde, objektifle makine arasına takılan uzatma körükleri gibi özel araçlar kullanabilirsiniz. Ayrıca, SLR'de kullanılan zoom objektilerin çoğunda, gerçek boyutlara yakın fotoğraf çekebilen 'makro' ayarları vardır. Daha da özel çalışmalar için SLR'leri mikroskoplara ya da teleskoplara takabilsiniz. Yakın çekimlerde karşılaşılan iki temel sorun son derece az bir netlik derinliği (yakın - çekim araçlarının kaçınılmaz bir özelliği) ve yetersiz aydınlatmadır - objektif konuya çok yaklaşınca arada ışığın geçeceği yer kalmaz. İlk sorunu çözmeye yardımcı olmak için makine sağlam bir sehpanın üstüne takılmalıdır. Böylece, görüntünün netliği ya da konunun yerleşimi üzerinde çok ince ayaralar yapılabilir. Açık havada yapılan çekimlerde konunuzun çevresine, rüzgarı kesecek ve böylece konunun sallanarak net ayarının bozulması önleyecek bir koruyucu (kartondan olabilir) gerekebilir. İkinci sorun için konuyu aydınlatacak ve hareket etmesine vakit bırakmadan çekim yapmanızı sağlayacak bir flaşa ihtiyacınız olacak. Rüzgarı kesmede kullanılan karton aynı zamanda konunun gölgede kalan yanını aydınlatan bir yansıtıcı görevi yapabilir. Yararlı olan başka bir aksesuar da, halka flaştır. Bu objektifin önüne takılan ve konuyu neredeyse gölgesiz bir ışıkla aydınlatan dairesel bir ışık tüpüdür.

filtreleme:

Filtreler üç ana grupta toplanır. Siyah - beyaz filmle kullanılan filtreler çeşitli renk tonlarının kaydedilme şeklini etkiler. Renkli film için olan filtreler gri, uçuk - renkli veya renksiz (UV filtresi gibi) ya da makinede yanlış bir film takıldığında oluşan hataları düzelten çok kuvvetli olarak renklendirilmiş filtreler olabilir. Her iki tür film için de düzinelerce özel etki filtresi vardır.
Fotoğraf makinesi filtresi, yuvarlak, optik nitelikli bir camdır (ya da daha ucuz ve daha dayanıksız plastiktir). Objektifin önündeki yuvaya takılır. Satın aldığınız filtrelerin objektifinize takılabilmesi için çaplarının doğru olmasına dikkat edin. (Aynı SLR makineye takılan farklı objektifler farklı çaplarda olabilir). Ayrıca, makinenin objektifine takılan, ayarlanabilir çerçevelerle yerleştirilen kara filtreler de vardır.
Filtre faktörleri
Pek azı dışında bütün filtreler filme gelen ışığı azaltır. SLR'de bu fark etmez; çünkü, bu tür makineler objektiften geçen ışığa göre ışık ölçümü yaptığı için, filtre takılması sonucu azalan ışık düzeyini kaydeder ve dengelemek için poz süresini arttırırlar. Öte yandan, kompakt makineler ışık ölçümünü makinedeki ayrı bir pencereden yapar; eğer bu pencere de filtreyle örtülmemişse fotoğraflarınızın, filtrenin gücüne bağlı olarak, gerektiğinden daha az pozlanmış olduğunu göreceksiniz. Üreticiler, filtrelerin dış çeperlerine bunu dengelemek için gerekli ilave poz sürelerini yazarlar. Buna filtre faktörü denir.
Filtrenin diğer kullanımları
Aşağıdaki tabloda, fotoğrafçılıkta genel olarak kullanılan filtreler yer almaktadır.

Sarı filtre

Siyah - beyaz filmle kullanılan bir sarı filtre, gökyüzü kontrastını kuvvetlendirir.

Polarize filtre

Gökyüzünün rengini ya tonunu kuvvetlendirmek için kullanılır.

U.V (Morötesi) filtre

Dağlık bölgelerde tipik olarak bol bulunan UV ışığı, bir UV filtresini çok gerekli kılar.

Ev yapımı yayıcı filtre

Düz cam bir filtrenin üstünü vazelinle gelişigüzel sıvıyarak yayıcı bir etki yaratabilirsiniz.

Özel efekt filtreleri

Bu filtrelerin türleri arasında, prizma, yıldız, sis, degrade renk ve saydam orta nokta filtreleri vardır. Gene de bu filtreleri ender olarak kullaın; yoksa, kısa sürede sıkıcı olabilirler.
Saydam orta nokta: Orta noktası saydam olan renkli bir filtre hoş bir görüntü yaratabilir.
Prizma: Güçlü çizgileri ve parlak renkleri olan konular bir prizma filtre için en uygunudur.
Nötr yoğunluk filtreleri (Gri filtreler)
Bütün ND filtrelerinin rengi gridir; siyah - beyaz ve renkli filmlerin her ikisiyle de kullanılabilirler. Temel işlevleri çok geniş bir diyafram açıklığı, ya da çok yavaş enstantaneler kullanmak istediğiniz durumlarda filmin fazla pozlanmasını önlemektir. Hiçbir biçimde siyah - beyaz tonların ya da renk tonlarının görünüşünü etkilemez.

Renkli flim:

Renkli film hem de amatör fotoğrafçıların en çok kullandığı malzemedir. 35mm'lik makinelerin çok popüler olmasından ötürü, bu tip makinelerde kullanmak üzere aralarından seçim yapabileceğiniz çok sayıda renkli film markası vardır. Başlıca iki renkli film çeşidi bulunur: karta basılan resimler için kullanılan renkli negatif ve slayt elde etmek için kullanılan renkli saydam (renkli diapozitif) filmler.
Siyah - beyaz filmden farklı olarak renkli film, belirli "renk ısı"ndaki bir ışıkta pozlandırılmak üzere yapılmıştır.
Renk ısısı
Genellikle "beyaz" olarak düşündüğümüzde ışık, aslında yedi adet spektrum renginin birleşmesinden oluşmuştur. Bu ışık renklerinin birbirleriyle farklı orantılarda birleşmeleri farklı renk ıslarına sahip ışıkların oluşmasını sağlar. İnsan gözü ve beyninin öyle bir uyum yapabilme yeteneği vardır ki, farklı renk ısılarına sahip çoğu ışıkta bile nesneleri "gerçek" renkleriyle algılarız. Oysa renkli filmde durum böyle değildir.
Örneğin, eğer makinenizi gün ışığının renk ısısına uygun bir film takıp (yani, en çok kullanılan film çeşidi) ve evlerde kullandığımız tungsten ampul ışığında (yapay ışık) fotoğraf çekerseniz, resim turuncu çıkacaktır. Tungsten ışığının renk ısısı, gün ışığına göre daha düşüktür. Bu yüzden bu ışıkta, spektrum renkleri arasında daha düşük bir enerji seviyesine sahip olan turuncu dalgaboyu hakim olacaktır. Böyle bir durumda istenmeyen renk sıçramasına önlemek için makinenizin objektifine filtre takabilirsiniz.
Film hızı
ISO numaralıyla işaretlenmiş olan film hızı, filmin ışığa karşı duyarlığını gösterir. Filmin duyarlılığı arttıkça, doğru pozlandırılmış bir resim ortaya çıkarmak için daha az ışık yeterli olur. Konuya uygun bir film hızı kullanmak çok önemlidir. Loş ışıkta ve yavaş bir filmle (ISO 100), kullanılacak en açık diyaframda ve olabilecek en yavaş enstantanede bile, resmin pozlandırılması yetersiz kalabilir. Aynı koşullarda ISO 400'lük bir film (dört katı daha hassas) size iki durak küçük bir diyafram seçme (eğer netlik derinliği önemliyse) ya da iki durak daha hızlı enstantane seçme olanağı verir (eğer konunun hareketi ya da makinenin titremesi önemliyse).
Yavaş film: Tipik bir yavaş film, ISO 64, kontrastı yumuşatırken, cilt yapısı gibi konu detaylarını da göstererek çok güzel bir renk performansı verir.
Hızlı film: ISO 1000'lik bir filmde grenler (noktalar) daha vurguludur (özellikle bol ışıklı alanlarda) ve genellikle görüntü daha kontrastlıdır. Yine de, gölgede kalan alanlardaki ayrıntılar çok iyidir.
En çok kullanılan renkli filmlerden bazıları
Film türü ve ışık kaynağı: Mavi tonu zayıf olan tungsten ışığı için geliştirilmiş film ve gün ışığı filmleri vardır.

Siyah beyaz filim:

Renkli filmlerin yaygınlaşması, günümüzden sadece 45 yıl öncesine dayanır. Yine de geçen bu kısa süre içende siyah - beyaz fotoğraf giderek günlük hayattan uzaklaşmış ve günümüzde sadece bir "sanat dalı" konumuna gelmiştir. Siyah - beyazın sağladığı yalınlık, güç ve ton çeşitliliği, fotoğrafçılığın her alanında kullanılabilir.
Piyasada buluması zor bir film olan Agfa Dia Direct dışında, bütün siyah - beyaz filmler, sonuçta kart baskısı için kullanılan negatifleri oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Işık kaynağının renk ısısı, renkli filmlerin aksine siyah - beyaz filmlerle elde edilen görüntüleri etkilemez.
Hız ve gren (nokta) ilişkisi
Siyah - beyaz filmler arasında hızlı filmler yavaş filmlere göre çok daha fazla "grenli" bir görüntü verir. Bunun sebebi, filmlerdeki kimyasal bileşimlerin farklılığıdır. hızlı filmlerin ışığa duyarlı emülsiyon tabakasında kullanılan gümüş tuzcukarı yavaş filmlere oranla daha büyük topaklar halindedir. Aşırı büyütülmüş fotoğraflarda, bu topaklar netliği engelleyebilecek grenli bir doku olarak görünür. Bu doku çok belirginse, ayrıntıları keskin olmayan, düşük kontrastlı bir görüntüye yol açar.
Yavaş film
Bu gruba giren filmler yaklaşık olarak ISO 64 ile ISO 100 arasındadır. Bu tür filmler az ışıkta çalışmak için uygun olmasa da daha aydınlık ortamlarda kullanıldığında verdiği olağanüstü ince grenli sonuç, detay ve kontrast açısından çok iyidir. Yavaş filmler, doğa, manzara fotoğrafları ve portreler için uygundur.
Orta hızlı filmler
ISO numaraları 125 ile 400 arasında değişen orta hızlı filmler en çok kullanılan, genel amaçlı, siyah - beyaz emülsiyonlu filmlerdir. Daha hızlı olmalarının verdiği avantaj, görüntüdeki grenlerin artması sorununu fazlasıyla telafi eder. Bu filmlere uygun konular da, yavaş filmlere uygun olan konuların benzeridir.
Hızlı filmler
Hızlı filmler ISO 400 ile ISO 3200 arasındadır. Bu grubun üst sınırındaki filmler karta basıldığı zaman oldukça belirgin bir gren oluştur. Konu dikkatle seçilirse, bu tür bir etki, görüntünün vurgusunu arttırabilir. Bu filmler, az ışıkta çalışırken, özellikle de hareketi dondurmak üzere hızlı bir enstantaneyle kullanılırken idealdir.
Çok kullanılan siyah beyaz filmlerden bazıları
Siyah - beyaz film seçenekleri Daha fazla kullanılan markaları kapsayan aşağıdaki tablodaki bütün filmler negatif / pozitif (yani, pozitif fotoğraf basmak için negatif görüntü tespit ederler). Hepsi de evde kuracağınız karanlık oda koşullarında banyo yapılmaya uygundur. Koşullar gerektirdiği takdirde, filmlerin çoğunu belirtilen hızlarından bir ya da iki durak daha hızlıymış gibi pozlandırabilirsiniz. Bu durumda, filmin banyo süresinde bir ayarlama yapmak gerekecek (filmin 'hızlı banyosu' olarak bilinir) ve görüntü kalitesinde biraz bozulma olacaktır. Filmin farklı kareleri için farklı banyo süresi uygulamak imkansız olduğu için, bu işlemi yaptığınız filmlerde tüm kareler aynı film hızına göre pozlandırılmalıdır.
Studyo:

Evde kuracağınız bir fotoğraf stüdyosu, aydınlatma tekniklerinin ince noktalarını keşfetmek için en iyi yerdir. Boş bir yatak odası, garaj ya da tavan arasına sahip olacak kadar şanslıysanız hemen işe koyulabilirsiniz. Eğer her an kullanabileceğiniz boş bir makanınız yoksa, evdeki odalardan birini zaman zaman bir stüdyo olarak da kullanabilirsiniz.
Fotoğraf stüdyosu yapmak için gereken odanın büyüklüğü, ne çekmek istediğinize bağlıdır. Örneğin, esas ilgi alanınız doğada bulunan küçük nesneler veya natürmortsa, 9-10 metrekarelik bir oda yeterlidir. Öte yandan, tam boy portreler çekecekseniz ihtiyacınız olan yer daha büyük olacaktır. Belki 18-20 metrekare.
Farklı türden çekimler yapılan bir stüdyo belli bir esneklik gerektirecektir. Bu yüzden böyle bir stüdyonun biçimi ince uzun değil, kareye yakın olmalıdır. Rahat bir dikdörtgen ya da kare biçimi stüdyo içinde çalışırken ışıklarınızı sadece konunun önüne ve arkasına değil, yanlarına da yerleştirebilirsiniz.
2.75m veya daha yüksek bir tavan, esnekliği artırması açısından tercih edilir. Yüksek tavan, ışıkların ya da reflektörlerin konunun oldukça yukarısına konabilmesine ve uzun fon dekorları kullanabilmesine imkan verir.
Normal olarak flaş ya da lamba gibi yapay ışık kullanacaksınız. Buna rağmen, eğer evdeki stüdyonuzda güneş ışığının girdiği büyük bir pencere varsa, böyle güzel bir olanağı da kullanmanız gerekir. Gün ışığı filmi ve flaş, pencereden gelen ışıkla birlikte kullanılabilir, çünkü hepsinin renk ısısı aynıdır. Yine de, yapay ışığın tek başına kullanılması gerekli olan durumlarda pancur ya da ışık geçirmeyen perdeler şarttır.
Duvarların ve tavanın rengi özellikle önemlidir. Beyaz tonlu yüzeyler ışığı en çok yansıtan yüzeylerdir. Bu nedenle, genel aydınlatma açısından en iyi seçimdirler. Dahası, istenmeyen renk sıçramalarından korkmadan, ışığı beyaz duvarlar ve tavandan konunuzun üstüne yansıtma özgürlüğünüz olacaktır. Açık renk de olsa duvarlarda sakın parlak boya kullanmayın; böyle boyalı yüzeyler, ışık vurunca istenmeyen parlak noktalar oluşturur.
Göz önüne almanız gereken diğer önemli hususlar: titreşimleri üç - ayak üstüne konmuş makineye iletmeyen, iyi ve sağlam bir döşeme; yeteri kadar raf ve depo alanı; modeller için iyi aydınlatılmış bir makyaj köşesi ve ışık üniteleri için çok sayıda elektrik prizi. Başka bir seçenek de çok prizli bir uzatma kablosu alıp, ışıkların fişlerini buraya takmaktır.
Depo: Küçük aksesuar, dekorlar vb. için düşündüğünüzden daha fazla yere ihtiyacınız olur. Bu nedenle, mümkün olduğu kadar çok raf ve dolap yapın.

Makyaj köşesi: Bu bir ev stüdyosu için şart değildir; ama; eğer modellerle çalışmak istiyorsanız, böyle bir köşe oldukça yararlı olacaktır.

Fotofludlar: İki ya da üç fotoflud çok genel aydınlatma imkanı verir. Fotofludlar ışığın yayılmasını sağlar

Reflektörler: Bunlar basit beyaz kartonlar ya da daha parlak ve keskin bir ışık elde etmek için mutfak folyosuyla kaplanmış tahtalar olabilir.

Fon perdeleri: Çeşitli renklerde fon kağıtları ve perdeleri bulundurun.

Kapakçıklar: Çeşitli büyüklük ve biçimlerdeki kapakçıklar farklı etkiler üretmek için stüdyo ışıklarına takılabilir.

Stüdyo flaşı: Amatör stüdyo flaşları daha ucuzdur. Elektrikle çalışırlar. Ayrıca istendiğinde kullanılabilecek özel güç üniteleri de vardır. Sıradan bir flaşla aynı renk ısısına sahiptirler.

Masa: Sağlam yapılmış bir masa küçük nesneleri koymak için gereklidir.

Mat - beyaz duvarlar ve tavan: Işığı yansıtan bir yüzey olarak kullanıldığı zaman bu tür yüzeyler renk parlaması ya da renk sıçraması yapmaz

Döşeme: Sert, kaymayan bir döşeme, makinenin oturduğu sehpa ve yerde duran ışıklarınız için sağlam bir taban oluşturur.

Pencere: Stüdyonuzda doğal gün ışığı girmesine imkan verir. Ama, sadece yapay ışık isteniyorsa pancurlar ya storlarla kapatılabilir.

Prizli uzatma kabloları: Ana prize takılır; bütün ışık ihtiayçlarınız için yeterli priz vardır.

Karanlık oda:

Kendi filminizi yıkamak ve basmak size sonuçları tümüyle kontrol atında tutma imkanı verir. Kompozisyonu, aydınlatılması ve pozlandırılması titizlikle yapılmış resimler çoğu zaman standart bir muamele gördükleri ticari laboratuvarlara gönderilir. Bu da görüntünün gerçek potansiyelini asla ortaya çıkartmaz.
Evdeki herhangi bir oda geçici bir karanlık oda olarak kullanılabilir. Normalde, sürekli olarak evin bir odasının işe ayrılması çok daha kolaylık sağlar; çünkü o zaman her çalışmadan sonra araçlarınızı ortadan kaldırmanız gerekmez.

Film Yıkama

Filmi yıkamak için karanlık odaya bile ihtiyacınız yoktur - sadece bütün fotoğrafçılarda bulunan siyah, ışık geçirmeyen bir film değiştirme çantası yeter. Çantanın içine film yıkama tankınızı ve spiralinizi, çekilmiş filminizi ve film kasetinin tepesini açmak için bir şişe açacağı koyun. Çantanın ışığı geçrimeyen iki deliğinden içeri kollarınızı dirseğe kadar sokun. Bütün yapmanız gereken kaseti açıp filmi çıkararak tankın içinedeki spirale sarmaktır. Tankın kapağını sıkıca kapattıktan sonra film sarılı tankı çantadan çıkarın ve yıkama işlemine başlayan. Bütün bunlar normal oda ışığında yapılabilir.
Yıkama işleminin safhaları, kullandığınız filmin türüne bağlıdır. Her türlü siyah - beyaz ve renkli negatif film gibi çokğu slayt filmlei için de hazır kimyasal işlem paketler, kullanım tarifleriyle birlikte satılırlar
Film yıkamanın bütün kimyasal işlem ve durulama safhalarında, doğru ısıda ve doğru oranda seyreltilmiş eriyiği tankın kapağındaki delikten içeri akıtın, sallama ve zamanlama konusunda tarife uyun ve sonra eriyiği yine kapaktaki delikten dışarı dökün.
Baskı
Baskı yapmak için, içinde suyu ve elektriği olan, tamamen karartılmış bir odaya ihtiyacınız vardır. Baskı sırasında kullanılan bazı kimyasal maddeler zararlı dumanlar çıkaracağı için odanın havalandırılması gerekir.
Baskı yapmanın ilk adımı, yıkanmış filmi kullanarak, ışığa duyarlı baskı kartları pozlandırmak olacaktır. Bu amaçla bir agrandizör kullanılır. Bu aşamada, kartların ne kadar süre pozlandırılacağına ve renkli baskı için ayrıca ne kadar bir filtre işlemi gerektiğine karar vermeniz gerekir. Renkli kartlar, her türlü ışığa karşı hassas oldukları için renkli baskı tamamen karanlıkta yapılmalıdır (agrandizörün ışığı hariç). Oysa, siyah - beyaz kartlar kırmızı ışığa karşı duyarsızdır ve bu nedenle, hafif bir 'güvenli ışık'ta basılabilir.
Baskıda ikinci aşama banyodur. Eğer renkli baskı yapıyorsanız, pozlandırılmış kart, yıkanma tankına benzer daha uzunca bir silindire yerleştirilir. Silindirin kapağını sıkıca kapadıktan sonra odanın ışıklarını açıp banyo işlemine başlayabilirsiniz.
Geleneksel olarak, siyah - beyaz kart banyosu, içine fotoğraf banyosu konan açık küvetlerde yapılır. Her aşamanın sonunda kartlar bir küvetten diğerine aktarılır. Siyah - beyaz baskı renklilere oranla daha az banyo aşaması gerektirir. Siyah - beyaz baskı boyunca hep güvenli ışıkta kalmayı unutmayın.
Kuru bölüm / ıslak bölüm: İyi bir karanlık oda düzeni su ya da kimyasal madde gerektiren işlemleri (ıslak bölüm) pozlandırma ve baskı sonrası işlemlerden ayırır (kuru bölüm)
Evdeki karanlık oda düzeni: Siyah - beyaz ya da renki negatif yıkamak ve basmak için gerekli bütün araç - gereçler bu karanlık odada mevcuttur.

Foto montaj:

Fotoğrafın geleneksel kaydetme özelliğinden uzaklaşmak istiyorsanız, fotomontaj tekniği denemeye değer olacaktır. Bu ilginç teknikte çeşitli fotoğraflardan alınan görüntülerin bir araya getirilmesiyle, yeni bir görüntü elde edilir. Bu görüntü oldukça gerçekçi olabileceği gibi, tamamen düşsel de olabilir.
Her türlü montaj biçiminden en iyi sonuç almanın yolu önceden bir plan yapmaktır.
Burada Normandiya kıyısındaki Mont St. Michel örneğinde olduğu gibi, tek bir yapının yanında ya da mekanın gerçekçi bir montajını yapmaya niyetliyseniz, en iyisi makinenizi bir sehpanın üzerine koymaktır. Böylece, son karmaşık görüntüdeki her unsurun perspektifi birbiriyle uyumlu olacaktır.
Montaj

Fotoğrafların beyaz kenarları varsa onlar kesin.
Fotoğrafları, görüntülerin birbirlerine uyumlu olarak bağlancağı şekilde, üst üste yerleştirin.
Üst üste gelen fotoğraflarda, altta kalanın fazla kısımlarını bir yapıştırma payı kalacak şekilde bıçakla kesin
Her resmin arakasına çift taraflı yapışkan bir bant yapıştırarak montajı birleştirin.
Kuru kalem, mürekkepli kalem ya da boyayla birleşme noktalarını düzeltin, gölgeler ekleyin vb.
Rötüşlarınızı kuruyunca, montajı çift taraflı yapışkan bantla sağlam bir kartona yapıştırın. Kartonun fazlasını kesin.
Montajı kopya etmek
Herhangi bir baskıyı, belgeyi, sanat eserini kopya ederken, orijinalin makinenin arkasına (filmin konduğu yere) parelel olmasına dikkat edin. Bu durumda, orijinalin yüzeyindeki her nokta filmden aynı uzaklıktadır ve net olarak çekilebilir.
Montajı kopya etmek için düz bir yere yayın ve makinenizi, objektfi aşağıya dönük olarak merkezin tam üstünde tutun. Bu amaçla yapılmış özel kopya ayakları vardır. Bunlar, içlerine lamba yerleştirilebilen ve aşağı yukarı hereket ettirilebilen ayaklardır.
Öte yandan, birçok fotoğraf agrandizörünü de kopya ayağı gibi kullanabiliriz. Bu amaçla agrandizörün kafasını çıkartıp, yerine makinenizi takmanız yeterli olacaktır.
Görsel mozaik: Mont St. Michel'in bu montajından da görüldüğü gibi, konuya bu kadar yakın durarak tek bir kareye ön planı, adayı ve binaları sığdırmak imkansızdır. Bunu yapmak için konudan uzaklaştığınızda ise görüntünün boyutları ve izleyicide uyadırdığı etki çok azalacaktır. Bu yüzden biz konuya yakın durmayı tercih ederek, aynı noktadan sekiz farklı fotoğraf çektik. Ve sonuçta bunları birleştirerek görsel bir mozaik oluşturduk. Fotoğrafların birbirine uyumlu perspektifi görüntüye bir bütünlük kazandırırken, renklerdeki ufak farklılıklar dokusal bir etki yaratmaktadır. Aşağıdaki kroki, montaj sürecinin ilk aşamsını göstermektedir. Kompozisyonun genel düzenlenmesi yapılmış ve sekiz fotoğraf yerleştirilerek birbirlerine bantlanmıştır.
Temel teknik: Vizörünüzün dört köşesine ve kenarlarına dikkatle bakın. her karede sahnenin ne kadarını aldığınıza özellikle dikkat edin. İlk fotoğraftan sonra makineye sehpası üstünde yana ya da yukarı aşağı öyle bir pan yaptırın ki, bir sonra çekeceğiniz görüntü, bir evvelki görüntünün bir kısmını da içersin. Bu ne kadar fazla olursa, sonuçta elde edeceğiniz montajın da bütünlük açısından o kadar başarılı olacağını unutmayın.
Fantastik montaj: Gerçek hayatta hiçbir zaman karşılaşamaycağınız fantastik bir görüntü yaratmak istiyorsanız, yaklaşımınız çok daha rahat olabilir. Fotoğraf arşivinizde çekip de kullanmadığınız fotoğraflara bakın - büyük bir olasılıkla çalışabileceğiniz bol malzeme bulacaksınız. Bir ev fotoğraflarında kapının bulunduğu yeri kesip oraya birisinin yüzünü ya da aykırı bir sahne koyabilirsiniz.
Bu tür hileler, bir araya getirdiğiniz görüntülerin ton, aydınlanma ve perspektif açısından uyumlu olması sağlanırsa, daha da etkili olacaklardır.
Uygulama sonrası: Birleştirme işleminden sonra, montaj olduğu gibi çerçevelenip sergilenebilir. Ayrıca, bitmiş montajın, fotoğrafını da çekebilirsiniz. Bu durumda, çektiğiniz filmden yapacağınız baskı, orijinal montajın boyutlarından ufak olmalıdır; böylece, hatalar ve kaba birleşmeler görünmez.
Araç-gereç: Bu teknik için herhangi bir makine uygundur. Buna karşın bir üç-ayak sehpa şarttır. 35mm format için 35-55mm arası bir objektif kullanın. Daha uzun objektiflerin görüş açıları dar olduğundan büyük konuların bütününü alabilmek için daha çok fotoğraf çekmek zorunda kalabilirsiniz. Daha kısa objektifler ve özellikle ucuz geniş açılı objektifler görüntüyü kenarlara doğru çarpıtabilir
Sabit geniş açılı kompakt bir makineniz varsa, çektiğiniz karelerdeki görüntüleri daha çok üst üste bindirin ve montajda her fotoğrafın sadece ortasındaki alanı kullanın

****

Son düzenleyen kompetankedi; 6 Haziran 2006 12:48
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fotoğrafın Temel Kavramları

buton Işık
Işıksızlık fotoğrafı olanaksız kılar. Fotoğrafla uğraşanlar ışığın peşinde olmak, onu izlemek, yakalamak, hapsetmek, ne tür bir ışık olduğunu anlamak zorundadır. Işığı anlamak çok uygulama yapmayı gerektirir. Işık teknik ve estetik olarak fotoğrafın temelini oluşturur.
Işık kaynaklarıyla, bu kaynaklardan yayılan Işık dogal ve yapay olarak ikiye ayrılır. Gün ışığı, ay ışığı aydınlanmaları dogal ışık, ampül, floresan vb. aydınlamalar yapay ışık olarak anılır. Işık şiddeti, ışık kaynağından yayılan ışığın gücüdür. Fotoğrafta karanlık ve aydınlık bölümler arasındaki ışık yoğunluğu farkı kontrast olarak anılır. Yüksek konrast koyu gölgelerden parlak beyaz aydınlıklara kadar geniş bir ton farklılığı içerir. Az kontrast karanlık gölgeler ve parlak aydınlıkların aşırı uçlaıinı içermeyen daha sinirli bir ton farklılığı ifade eder.
Fotoğrafçı yansıma, kırılma, kutuplanma gibi ışık özelliklerini bilmeli. Ayna, cam gibi pürüssüz yüzeylere düşen ışık, geldiği açı ile hiç bozulmadan aynı ışık siddetini yansıtmasına düzgün yansıma, duvar, kumaş gibi pürüzlü yüzeylerin yansıtmasına dağınık yansıma denir. Işiğın su, cam gibi farkli yoğunluktaki ortamlardan geçtikten sonra yön değiştirmesidir kırılma. Işık normalde her yönde titreşerek ilerler. Bu titreşimler süresince sadece belli açıdaki titreşimlerin bırakılıp, diğerlerinin söndürüldüğü ışığa polorize edilmiş yani kutuplanmıs ışık denir.
Işık kaynakları kullanım biçimlerine göre de doğrudan gelen ışık, önden gelen ışık, yandan gelen ışık, ters ışık, üstten gelen ışık, noktasal ışık, dolaylı gelen ışık gibi isimler alırlar.
buton Renk
Bir ışık kaynağından yayılan ışınlarin nesnelere çarptıktan sonra yansımaları sonucu gözümüzün algıladığı duyum renktir. Beyaz olarak algıladığımız gün ışıgı, spektrumunda kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renkleri verir.
Bilinen tüm renkler eklemeli ve çıkarmalı renk birleşimleri yöntemleriyle elde edilir:
Kelvin derece -K- ile gösterilen renk sıcaklığı ışık kaynaklarının renk kalitesini belirler. Işık kaynaklarının renk sıcaklıklarının bilinmesi sonuç görüntüde ki renk oluşumlarına ilişkin bilgi iletir. Kelvin değerleri arttıkça tonlardaki mavilik artar, kırmızılık azalır.
Film üreticileri kullanılacak ışığın renk sıcaklığına göre ayarlanmış ışığa duyarlı bileşikler kullanarak, renk sıcaklıklıkları farklı filmler üretirler. Film üzerinde renk sıcaklık değerleri, üreticilerce yazılır. Günışığı filmleri en yaygın kullanılanlardan biridir. Bu yüzden günışığının özelliklerini bilmek önemli. Gün ışığı sabahların erken saatlerinde sarımsıdır, akşama doğru kırmızılaşır; bunlar, ışığın yumuşak olduğu saatler, öğle saatlerındeki gelme açışı dikleşen ışık, sert ışık adını alır. Kışın, yaza göre daha mavi tonlar elde edilir. Deniz seviyesinden yükseldikçe mavilik ve mor ötesi ışınların etkisi artar. Doğrudan gelen güneş ışığı gölgelere göre daha sıcak olur tonlu olurken, bulutlu ve puslu havalar grimsi-mavimsi tonlara kayarlar.
butonIşıklama
Görüntünün oluşumu için gerekli ışığın belirli bir süre boyunca film düzlemi üzerine düşürülmesi işlemi ışıklama (pozlama, exposure) adını alır. Doğru bir ışıklama için diyafram,örtücü hızı, film hızı arasındakı ilişkinin iyi bilinmesi, çekim esnasındaki hedefin doğru belirlenmesi önemlidir.
Doğru ışıklamada, aydınlatmanın özelliklerinin bilinmesi, objenin yansıtma gücü, film hızı, filmin renk duyarlığı, çevreden yansıyan ışık gibi etkiler belirleyici olur.
buton Görüntü Düzenleme
Görüntü düzenleme, fotografçının bakışı ve yaklasımlarıyla doğrudan ilişkilidir. Fotoğrafçı gördüğü bir görüntüyü seçimleri, bakiş açısı, Fotografik malzemeleriyle oluşturur. Görüntü düzenlemede;
Bakış yönü, bakış yüksekliği, bakış uzaklıği, dikey, yatay çerçeveleme, konu seçimi, konuyu yalınlaştırmak, konudan doğan çizgileri belirginleştirmek, konu, renkler, tonlar ya da biçimsel denge oluşturmak, perspektif ve derinlik yaratmak, hareket, desen, ritm, simetri ya da asimetri oluşturmak birbirinden farklı seçimler olarak karşımıza çıkarlar.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2006       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fotoğraf Makinesi nasıl çalışır?
Fotoğrafı çekilmek istenen objeden yansıyan ışık objektifçe toplanır, odaklanır. Sonra, objektifin içindeki diskin ortasındakı diyafram adlı delikten geçerek örtücüye ulaşır. Fotoğraf makinelerinin çoğunda filmin tam önüne yerleştirilen örtücü ışığın geçmesini engelleyen bir perde. Çekim sırasında önceden seçilen bir süre boyunca açık kalarak, ışığın film üzerine düşmesini sağlar. Bakaç, film yüzeyinde oluşacak görüntü için önizleme yapılmasına olanak sağlar. Bu akışın sonunda film yüzeyindeki gizli görüntü elde edilir.
Fotoğraf Makinesinin Ana Elemanları
Bütün fotoğraf makineleri dört ana elemanı mutlaka içerir:
1. Objektif
2.Diyafram
3. Örtücü
4. Bakaç
1. Objektif
Görüntüsü elde edilmek istenen objeden yansıyan ışık ışınlarının, ışığa duyarlı yüzey ya da algılayıcı üzerine istenen biçimde düşmelerini sağlayan mercek ya da mercekler topluluğundan oluşan objektifler fotoğraf makinelerinin en önemli parçaları.
Normal Objektifler
Normal objektifler insan gözünün görebildiği açıya en yakın görüşü sağlarlar. 35 mm SLR makineler için 50 mm'lik objektif, 6x6 cm alan makineler için 75 mm - 80 mm'lik objektif, 6x9 cm alan makineler için 150mm'lik objektifler, sayısal kameralar için 7 - 21 mm'lik objektifler normal objektif sayılırlar.
Geniş Açılı Objektifler
Geniş açılı objektiflerin görüş açısı normal objektiflere göre gittikçe genişleyen, alan derinliğini artıran niteliktedirler. Yaygın olarak, çok dar alanlardakı en geniş görüntüyü elde etmekte kullanılırlar. 35 mm'nin altındaki odak uzunluklarında elde edilen görüntünün köşe ve kenarlarında bozulmalar oluşturabilirler. Ancak bazı fotoğrafçılar bu bozulma etkisini estetik bir değer olarak kullanabilirler. 17 mm - 28 mm arasında kalan objektifler geniş açılı objektiflerdir.
Balık Gözü Objektifler
Balık Gözü Objektifler en genis görüş açısı olanağı sağlarlar. Bu tür objektifler kullanılarak elde edilen görüntülerde dikey ve yatay çizgiler önemli ölçüde bozulur, dairesele yakın görüntüler elde edilir. Yaratıcı görüntülere ulaşmada oldukça yardımcı olan, 6 mm - 16 mm arasındaki objektiflerdir.
Dar Açılı (Tele) Objektifler
Görüş açısı normal objektiflerden daha dar olan objektifler. Fazla yakınlaşılamayan portre, spor veya doğa gibi konuların çekimlerinde kullanılır. 100 mm, 200 mm, 300 mm, 400 mm değerli objektiflerdir.
Değişken Odaklı (Zoom) Objektifler
Değişken odaklı objektifler değişken görüş açısı sağlarlar. Bu sayede, çekilmek istenen görüntünün objektif değiştirmeksizin ya da daha az objektif değiştirerek elde edilmesini olası kılarlar. 28 - 70 mm, 28 - 210 mm, 35 - 70 mm, 100 - 300 mm, 100 - 400 mm ve benzeri aralıklar içinde görüş açışı değişebilen objektiflerdir. Bu tür objektiflerdeki mercek sayısının, görüntü kalitesine olumsuz etkilediği söylense de, insan gözünün ayıredebileceği nitelikte bir kalite kaybı değildir bu.
Makro Objektifler
Makro objektifler 50 mm, 100 mm, 125 mm değişmez açılı objektiflerdir. Konuya 1/1 ile 1/10 gibi oranlarda çok yakın çekimlerde, özellikle de doğa fotografçılığında kullanılır. Çiçek çekimlerinde sıradışı etkiler yaratır. Doğa fotografçılarının vazgeçemedikleri bir araçtır makro objektifler.
Aynalı Objektifler
Aynalı objektifler görüş açısı değişmeyen 500mm ve üstü objektiflerdir. Spor, vahşi doğa gibi objenin fotoğrafçıdan uzak olduğu çekimlerde ya da sanatsal etkiyi artırmak amaçlı kullanılır.
2. Diyafram
Diyafram, ışıklanacak yüzeyin üzerine düşürülecek ışık miktarının ve görüntü netliğinin denetlenmesini sağlar. Emirlerini dışarıdan alan bir gözbebeği gibi, ışıklı ortamlarda kısılıp, az ışıkli ortamlarda açılabilirler. Diyaframın ne kadar açıldığını f adını alan değerler gösterir. Standart diyafram açıklıkları f:1.2 - f:1.4 - f:1.8 - f:2 - f:2.8 - f:4- f:5.6 - f:8 - f:11 - f:16 - f:22 - f:32 şeklinde bir dizi oluşturur. Bu diziden sağa doğru gidildikçe, diyafram açıklığı azalarak her seferinde yarıya düşer. Örneğin, f:4 diyafram açıklıgı f:5.6 diyafram açıklığından geçen ışığın yarısını geçirir. En büyük f sayısı en küçük diyafram açıklığı, en küçük f sayısı en büyük diyafram açıklığına karşılık gelir. Başka bir deyişle f:1.2'ye ayarlanan bir diyafram değerinde en fazla ışık, f:32'ye ayarlanan bir diyafram değerinde de en az ışık film yüzeyine düşer, tabi ki fotoğraf makinenizde daha küçük bir diyafram açıklığı yoksa.
Diyafram netlik yaptığınız objenin net kaydedilmesini de sağlar. Diyafram açıklığı azaldıkça ( örnegin f:16 - f:32 aralığındaki diyafram değerlerinde), daha geniş bir alan net görüntülenir. Net görüntülenen bu alan "net alan derinliği" adını alır. Diyafram açıklığı büyüdükçe (f:1.2 - f:5.6 ) de net alan derinliği azalarak, ana konunun ön ve arkasına gelen diğer tamamlayıcıların netsizlikleri artırır.
3. Örtücü
Çeşitli kaynaklarda obtüratör, enstantene, shutter gibi yabancı sözcüklerle de anılır. Filmin ne kadar süreyle ışıklanacağının saptanmasını sağlar. Çekim yapmak için deklansöre basıldığında örtücü açılır ve belirlenen süre sonunda kapanır. Örtünün açık kalma süresini gösteren saptanmış değerlere örtücü hızı denir. 1/1, 1/2, 1/4, 1/8, 1/15 1/30, 1/60, 1/125, 1/250, 1/500, 1/1000, 1/2000 şeklinde bir dizi standart örtücü hızı değerleridir. 1 saniyeden başlayarak saniyenin 1/2 si; 1/4 ü; 1/8 i gibi daha az sürelerde örtücünün açılıp kapandığını anlatır. Sağa doğru gidildikçe her örtücü hızı değeri bir öncekinin yarısı kadardır. Bu değerlere B (Bulb) ve A gibi örtücü hızları eklenebilir. Bulb örtücü hızının fotoğrafçı tarafindan belirlenmesini sağlar. A ise makinenin tüm ölçümleri kendiliğinden yapmasını sağlar.
4. Bakaç
Yaygın olarak vizör denir. Elde edilmek istenen görüntünün nasıl olacağına ilişkin önizleme olanağı verir. Çoğu makinede telemetre, kırık görüntü, mikroprizma gibi netlik yapmayı kolaylaştırıcı sistemler bakaç içerisinde yer alır. Ayrıca ışık ölçümü, ışıklama, diyafram, örtücü hızı,flaş, pil kontrolü gibi denetlenebilir işlemler de bakaçtan izlenerek yapılabilir.
Fotoğraf Makinesi Çeşitleri ve Seçimi
Günümüzde çok çeşitli fotoğraf makineleriyle ya da kameralarıyla karşılaşmak olası. Kutu kameralar, 120 TLR (Twin Lens Reflex), 35mm SLR (Single Lens Reflex), roll film kullanan SLR, anında basılı görüntü veren (polaroid), kompakt, APEX makineler, sayısal kameralar yaygın olarak bilinenler.
Günümüzde yaygın olarak kullanılan, kompakt, 35 mm SLR arasında seçim yapmak için ne yapmak istediğinizi, beklenti ve hedeflerinizi dikkatlice saptamalı; isteklerinize ve beğenilerinize uygun olanı seçmelisiniz.
* 35 mm SLR Makinelerde;
Olumlu yönler

- Film üzerine kaydedilen görüntü bakaçtan gördüğünüzle aynıdir.
- Isık ölçümü sadece objektife gelen ışıktan yapıldığı için ışık ölçümü hatası en azdır.
- Objektif ve yardımcı malzemelerdeki çeşitlilik hem çok yönlü hem de geniş bir alanda iş üretebilmeyi sağlar.
- Pilleri bitse bile, bazı makineler yine de bir örtücü hızı seçeneği verebilirler.
- Çeşitli seçenekler sunan çok sayıda model bulmak olası. Ayrıca çoğunda optik ve elektronik mühendisliğinin yarattığı son teknolojik yenilikler mevcut.
Olumsuz yönler
- Çekim sırasında biraz gürültülüdür.
- Mekanik ya da elektronik karmaşıkıikları arıza olasılığını artırır.
- Kompakt makinelere göre kullanımı daha zordur ve ağırlığı daha fazladır.
- Ekonomik bedelleri oldukça yüksektir.
- Her örtücü hızı değerinde flaş eşlemesi yapılamaz.
* Kompakt Makinelerde;
Olumlu Yönler
- Oldukça az ışıkta bile bakaç görüntüsü parlaktır.
- Küçük ve hafif oldukları için kolaylıkla taşınabilir.
- Tam otomatik modeller şipşak çekimler için idealdir.
- Çekim sırasında daha sessizdir.
- Her örtücü hızı değerinde flaş kullanılabilir.
Olumsuz Yönler
- Yakın çekimlerde paralaks hatası (bakaçla objektif arasında optik bağlantı olmadığından bakılan görüntüden daha farklı bir sonuç görüntü oluşmasına denir) yaratır.
- Kırmızı göz düzelticisi bulunmayan tüm modellerle çekilen insan fotoğraflarında kırmızı gözlü görüntüler elde edilir.
- Objektif değiştirilemez, genellikle de yardımcı aksesuar kullanılamaz.
- Yaratıcı fotoğraf çalışmaları yapılamaz.

iwosky - avatarı
iwosky
Ziyaretçi
26 Kasım 2006       Mesaj #10
iwosky - avatarı
Ziyaretçi
Belgesel Siyah Beyaz Film ile Renkli Fotoğraf

Rus Çar'ı ikinci Nicolas'ın fotoğrafçısı Sergei Prokudin-Gorskii'nin (1863 St. Petersburg-1944 Paris), 1907-1915 döneminde çekilmiş renkli fotoğraflardan oluşan sergisi Amerikan Kongre Kütüphanesi tarafından halka açıldı.

Kodachrome filmlerinin 1935-36 yıllarında üretildiğini düşünürsek bu fotoğrafların değeri daha iyi anlaşılıyor. Gorskii siyah-beyaz cam negatifleri renkli filtreler ile pozlandırıp Magic Lantern adıyla bilinen üç makineli projeksiyon ile renkli olarak gösteriyormuş. Bugün ondan kalan binlerce cam Negatif yüksek çözünürlüklü tarayıcılar ile taranıp, digichromatography yöntemi ile recompose işleminden geçirilerek geniş halk kitlelerine ilk kez olarak sunuluyor.

Çektiği negatiflerin bir kısmı Rusya'dan 1918'de çıkarken sınır muhafızları tarafından alı konulan Gorskii'nin cam negatifleri, 1948 yılında varisleri tarafından Kongre Kütüphanesine satılmış.

Benzer Konular

12 Haziran 2012 / EsTeSiA Sanat
20 Ağustos 2016 / ThinkerBeLL Sanat
13 Temmuz 2015 / Jumong Sanat
13 Temmuz 2013 / _Yağmur_ Sosyal Ağlar