Arama

Sinema Sanatı - Tek Mesaj #1

Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
15 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi

SİNEMA SANATI


Sinemanın temel özellikleri.


Ülkeden ülkeye, yönetmenden yönetmene büyük üslup değişiklikleri göstermesine ve el kamerasıyla çekilen küçük bir belgeselle milyonlarca dolarlık dev bir üstün yapım arasında büyük farklar olmasına karşın, sinemanın bazı temel özelliklerinden söz edilebilir. Bir kez sinemadaki her şey şimdiki zamanda, filmin izlendiği sırada olur ve nesnelerle insanlar somut görünümleriyle perdede belirir. Bu nitelikleriyle sinema, karanlık salonda tüm dikkatini perde üzerinde yoğunlaştırmış olan izleyiciyi kendi içine alan bir gerçekliğe sahiptir. Ama sinema, gerçeklik duygusu yaratmak için aktüel gerçeği değiştirir. Film izleme deneyimleri sonucu izleyicide oluşmuş kod, kural ve alışkanlıklar kullanılarak mekânlara değişik anlamlar yüklenebilir.

Sinemanın dört temel özelliği
  1. ışık
  2. hareket
  3. gerçeklik izlenimi
  4. birleştirmedir.
Sinemanın teknik temeli saydam bir filmden ışık geçirilerek perdeye görüntü düşürülmesine dayandığından, ışığın ve gölgelerin kullanılış biçimi ve şiddetiyle perdede değişik etkiler ve anlamlar yaratılabilir. Sinemayı öteki grafik sanatlardan ayıran en temel özellik ise harekettir. Hareket aracılığıyla zaman içinde bir öykü anlatmak, dönüşümler ve gerilimler yaratmak olanaklıdır. Nesneler ve insanlar görüntüde gerçekteki biçimleriyle belirdiği için, sinema gerçeklik izlenimini en güçlü biçimde veren sanattır. Sesin kullanımı bu gerçeklik izlenimini daha da güçlendirmiştir. Sinemayı öteki görüntü sanatlarından ayıran temel özellik ise değişik zaman ve mekân parçalarım yansıtan görüntülerin bir filmde istenen uzunlukta ve sırayla art arda birleştirilebilmesidir. Bu öğe çok değişik anlamlar yaratma ve öyküleme olanakları sağladığı gibi, filmin mekânın her yerinde ve zaman içinde dolaşmasına da olanak verir.

Sinemanın anlatım öğeleri.


Birçok kuramcı ve yazar, sinemanın konuşma ve yazı dili gibi başlı başına bir dil olduğunu öne sürmüştür. Sinema dilinin sözcükleri ise görüntüler ve seslerdir.
Sinema yönetmeni, kameranın nesnelliğini ve dolayısıyla gerçekliği istediği gibi değiştirerek sinemayı bir anlatım aracı olarak kullanabilir. Görüntüye ve kameraya ilişkin, yani sinematografik olan anlatım öğelerinin başında çerçeveleme gelir. Çerçeveleme, her film karesi içine neyin alınıp neyin alınmayacağını belirlemektir. İkinci öğe ise kamera açısı ve çekim ölçeğidir. Yönetmen nesnelerin yerini ve ötekilere göre hangi yakınlıkta ve büyüklükte görüleceğini, kameranın uzaklığını ve açısını ayarlayarak belirleyebilir. Üçüncü öğe olan kamera hareketleri ise yönetmene kamerayı belli yönlerde ve hızlarda hareket ettirerek görüntüyü kesmeden mekân içinde dolaşma ve hareketi izleme olanağı sağlar. Kamerayı hareket ettirmemek de bu bağlamda bir anlam yaratabilir. Yönetmen siyah-beyaz ya da renkli film kullanır ve istediği etkiyi yaratmak için ışık ve renk tonlarıyla oynar. Görüntüye ilişkin bu temel anlatım öğelerine, sinemanın yanılsama yaratma gücünden kaynaklanan film hileleri ile son dönemde gittikçe yaygınlaşan ve elektronik-optik sistem ve düzeneklerle gerçekleştirilen görsel efektleri de eklemek gerekir.

Görüntüye ilişkin olmayan temel anlatım öğesi ise kurgudur. Tek bir çekim, kameranın gördüğü çerçeve içindeki mekânı ve şeyleri yansıtır; bunları bir anlam, duygu ve izlenim yaratacak biçimde kullanmak kurgu ile gerçekleştirilebilir. Görüntülerin belli sürelerle ve belli bir düzende art arda gelmesiyle sinema dili oluşur. İzleyici genellikle farkına varmasa da, bir konulu filmde ortalama her 10 saniyede bir görüntü kesilip yeni bir görüntüye geçilir ve bir filmde ortalama 600 kesme bulunur. Kurgu aynı zamanda, farklı yerlerdeki olayları aynı anda yansıtma olanağını sağladığı gibi, aynı mekânda birbirinden bağımsız gelişen olayların da birlikte perdeye yansıtılmasına olanak verir. Ayrıca, yönetmenler kurguyla çarpıcı etkiler yaratabilir, dramatik vurgular yapabilir ve yaratıcılıklarını gösterebilirler. Kararma, bindirme gibi değişik geçme biçimleri de yönetmenlerce benzer amaçlarla kullanılabilir.

Sinema, bir dizi mekân görüntüsünün zaman içinde sıralanması olarak da tanımlanabilir. Sinemamn zaman öğesi gerçek zamandan farklıdır. Sinemada her saniyede izleyiciye 24 (ya da 16) sabit fotoğraf gösterilir. Bu sayı, hareketi gerçek yaşamdaki hızıyla perdeye yansıtır. Ama bu sayının azaltılıp çoğaltılmasıyla, yani kameranın hızlandırılıp yavaşlatılmasıyla da hareket yavaşlatılıp hızlandırılabilir. Yönetmen sinemada bu olanaktan yararlanarak da değişik anlamlar yaratabilir. Şiddet sahnelerinde hareketin yavaşlatılıp destansı bir havaya büründürülmesi ya da komedilerde hareketin hızlandırılıp komikleştirilmesi bunun örnekleridir.

Kameranın hızıyla oynanmadığı sürece tek bir çekim, hareketi gerçek zaman içinde saptar. Ama yeni bir görüntüye geçilmesiyle birlikte gerçek zaman parçalanır ve sinemasal zaman ortaya çıkar. Sinemasal zaman aracılığıyla gerçek zaman içinde dolaşmak, büyük atlamalar gerçekleştirmek, 100 dakikalık bir film içinde binlerce yılda geçen bir öyküyü anlatmak olasıdır. Bunun tersine, 100 dakikalık bir filmde çok daha kısa zaman süresi içinde geçen bir öykü de anlatılabilir. Üstelik aynı olay ve an, çok değişik açılardan tekrarlanarak gösterilebilir.

Her filmin kendi içinde bir temposu ya da ritmi vardır. Bu tempo hareketin hızıyla, kamera hareketleriyle, kesmelerin kısalığı ya da uzunluğuyla, müzik ve ses efektleriyle ve öykünün içeriğiyle sağlanır.

Sinemanın önemli bir anlatım öğesi de sestir. Konuşmanın, ses efektlerinin ve müziğin filme sağladığı gerçeklik duygusunun yanı sıra ses, yönetmenler tarafından, hem görüntüdeki anlamlan güçlendiren dramatik bir öğe, hem de başlı başına bir anlatım aracı olarak kullanılabilir {bak. fon müziği). “Kafa sesi” adı verilen dış sesle yönetmen, film kişilerinin aklından geçenleri ya da bilinçaltmdaki izlenimleri verebilir. Ses ile görüntü çakışıp birbirini güçlendirdiği gibi, çelişerek alışılmışın dışında anlamlar ve duygular da oluşturabilir.

Sinemanın, daha doğrusu konulu filmlerin temel bir anlatım öğesi oyuncudur. Sinema oyunculuğu üzerine değişik anlayışlar ve tarzlar geliştirilmişse de, sinema oyunculuğunun tiyatro oyunculuğundan temel farkı, sinema oyuncusunun çok değişik uzaklıklardan ve açılardan görüntülenebilmesidir. Bu yüzden sinema oyuncusunun “oynamaması”, canlandırdığı karakterin gerçek yaşamdaki halini yansıtması, yani “kendisi olması” istenir {bak. oyunculuk).
Görüntülenecek mekânın düzenlenmesine ilişkin olan sanat yönetimi, sahne düzenlenmesi, set tasarımı, kostüm ve makyaj gibi öğeler ise yapım tasarımı başlığı altında toplanabilir. Bu öğelere, son dönemde gittikçe artan biçimde kullanılan, sabit ya da elektronik olarak hareket ettirilebilen maketleri ve özel efektleri eklemek gerekir. Tüm bu öğeler yönetmene, gerçek yaşamdaki mekân ve görünümleri kendi amacı doğrultusunda değiştirme olanağı sağlar. Yönetmen, somut, “görünen” görüntüler kullanarak gerçek yaşamdan düşlere, düş ürünü mekânlara, hayallere geçebilir. Bu da sinemasal mekân anlayışını ve kavramını ortaya çıkartır.

Sonuçta bütün bu anlatım öğeleri sinemayı gerçek zaman ve mekândan farklı bir zaman ve mekân kavramına sahip, özgün bir anlatım aracı yapar. Aynı öykü, bu anlatım öğeleri değişik biçimlerde kullanılarak sayısız biçimde perdeye aktarılabilir. Sinema tarihindeki farklı kuramlar ve sinema akımlan da bu öğelerin farklı biçimlerde kullanılması ve değerlendirilmesi, birinin daha çok vurgulanıp ötekinin daha az önemsenmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu öğelerin nasıl kullanılacağına ve nasıl bir sinemasal gerçeklik yaratılacağına karar veren kişi olan yönetmen, bu yüzden filmin son biçimini, yapısını ve niteliğini belirleyen, filme imzasını atan kişidir. Ote yandan her film izleyici tarafından farkında olmadan sinemanın temel anlatım öğeleri aracılığıyla algılanır ve duyumsanır. Bu nedenle de filmler bu anlatım öğeleri açısından yorumlanmak ve tartışılmalıdır.

Sinema türleri.


Sinema, sanat dalı olmanın dışında da çeşitli toplumsal amaçlar için kullanılır. Sürekli üretilen birbirinden çok farklı milyonlarca film başlıca, konulu, belgesel, deneysel ve canlandırma olmak üzere dört bölüme ayrılabilir. Konulu filmler, “sinema” dendiğinde ilk akla gelen ve bir öykü anlatan filmlerdir. Belgesel sinema ise genelde nesnelerin ve olayların gerçek yaşamda oldukları gibi görüntülenmesine dayanır. Deneysel sinema bir anlatım aracı olarak sinemanın teknik ve estetik sınırlarının ötesini araştıran, yeni anlatım biçimleri deneyen filmleri içerir. Çizili desenlerin ya da cansız maketlerin hareketlendirilerek perdeye yansıtıldığı filmler ise canlandırma sineması başlığı altında toplanır. Öte yandan son zamanlarda, elektronik olarak oluşturulan görüntü ve efektlerle yapılan filmler elektronik sinema adıyla tanımlanmaya başlamıştır.

Yüzyılın en kitlesel ve popüler anlatılarından biri olan sinemada konulu filmler, özellikle ABD sinema çevrelerince, konularına göre türlere ayrılır (bilimkurgu; gangster filmi; komedi filmi; korku filmi; müzikal film; polisiye film; tarihsel film; western).

Filmlerin sınıflandırılmasında kullanılan bir başka ölçüt de uzunluktur. İlk filmlerin 10 dakika süren tek makaralık yapımlar olmasına karşılık bugün, özellikle konulu filmler için 80-150 dakika arası bir süre normal uzunluk olarak kabul edilmekte, 60 dakika dolayındakiler orta uzunlukta filmler, bunun altındakiler de kısa filmler olarak nitelendirilmektedir. Kahramanlarının her bölümde yeni bir öyküde yer aldıkları, birbirini izleyen bir dizi biçimindeki filmlere seriyal adı verilir. Sinemanın ilk yıllarında başlayan ve tutulan kahramanların yeni serüvenleriyle izleyici karşısına çıkmasına dayanan bu uygulamaya 1980’lerde yeniden dönülmüştür.
Son düzenleyen NeutralizeR; 14 Mart 2017 19:30