Arama

Etnik Grup (Etniklik, Etnisite)

Güncelleme: 2 Haziran 2010 Gösterim: 8.978 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Etnik Grup (Etnisite)
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Etnisite ya da etnik grup kavramı, sosyolojide belirsiz bir kavramdır. Nathan Glazer ve Daniel Moynihan tarafından ortaya atılmıştır. Irk terimine karşı etnisite daha geniş bir kavramdır. Bir toplumsal yapıdaki özelliği, bireylerin bir özel grupla özdeşleşmesini, grup siyasallığını, bireylerin gruba aidiyetini ifade etmek üzere ortaya atılmıştır, ancak ırk teriminin örtmecesi yapılmakla da suçlanmıştır. Genel olarak etnik, kendinin bilincinde olan, fakat uluslararası düzeyde egemen siyasal bir bütünlük olarak tanınmayan tarihsel bir ortaklaşmaya aidiyet olarak tanımlanmaktadır. Etnik gruplar, tarihsel ve kültürel kimlik yapısı olarak siyasallaşır. Yurttaşlık, ayrımcılık, ırkçılık, ayrılıkçılık, eşitlik, soykırım, toplulukçuluk, çokkültürlülük, çoktürcülük, öteki, kültür, ulus, uyrukluk, dil, soy, akrabalık, din, sömürgecilik, kölelik, azınlıklar gibi kavramlarla yakından ilgilidir. Sosyologlar arasında bazen asimilasyonun yerini alan etnisite giderek, çoğulculuk, asimilasyona karşı siyasal isyan, eşitsizlik ve ayrımckılığa karşı dayanışmayı anlatır oldu.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Etnik Grup Olma Özellikleri

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  Caucasus_ethnic.jpg
Gösterim: 1371
Boyut:  81.0 KB
Etnik Gruplar Haritası

Etnik grup/Ekaliyet, aynı genetik mirası paylaşan topluluklara denir. Dolayısıyla bu etnik gruplar çoğunlukla ortak bir dil konuşurlar.
Dünyanın her yerinde birçok azınlık konumuna sahip topluluklar vardır. Bu toplulukların yaşamış olduğu ülkede kendi toplumları ve geneli oluşturan toplumla yaşadığı bazı sorunlar vardır. Ekaliyetlerin yaşamış olduğu sorunlara ilişkin atıflarda bulunmak amaç güdülmüştür, sonrasında o ülkenin yönetim mercilerine bir taslak oluşturarak çözüm yolu bulunması amaçlanmıştır.
"Etnik grup" terimi Soğuk Savaş sonrası anlam bilim açısından başkalaştırılmış bir kavramdır. Bugün "etnik grup" denilince herkesçe daha çok ırka dayalı aidiyet bilinci anlaşılmaktadır. Oysa sosyoloji bilimi açısından objektif bakışla ele alındığında "etnik grup"; diğerlerinden sosyal mesafe olarak çok önemli farklılıklara sahip grubu ifade eder. Yani yaşayış ve kültür özelliklerinin büyük kısmı bakımından diğerlerinden farkllı öğelere ve uygulamalara sahip grup etnik grup olarak tanımlanabilir. Ancak bir ya da birkaç özelliği ile diğerilerinden farklı olması bir grubu "etnik grup" olarak nitelemeye yetmez. Bu farklılıkların topluluğun yaşam ve kültürle ilgili tüm alanlarında büyük bir kısmında ve önemli bir tarihsel süreç içersinde gözlemlenmesi gerekir. Sanayileşme ve sonrasında gelişen modernleşme süreci, hemen her toplumun etnolojik alışkanlıklarının büyük bölümünü değiştirmiş, bir kısmını ortadan kaldırmış olmakla birlikte; etnik grup ayrımını tespitte çok önemli bazı kriterler geçmişte olduğu gibi günümüzde de varlıklarını sürdürmektedirler. Bunlar içersinde en önemlileri, doğum, ölüm ve evlilik törenleri, ailede bireylerin sosyal statüleri, geleneksel dokuma teknikleri, hayvancılıkla ilgili geleneksel teknikler, ev araçları sayılabilir.

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
13 Ekim 2008       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
ETNİK GRUPLAR, ortak özelliklere sahip olduklarını düşünen insan topluluklarıdır. Aralarında ulusal, dinsel, kültürel ya da ırksal güçlü bağlar vardır. Yeryüzünde yaşayan herkesin bağlı olduğu bir etnik grup varsa da, bu terim özellikle içinde yaşadıkları toplumla bütünleşmeden ve o toplumun kültürel değer­lerini özümsemeden varlığını sürdüren "etnik azınlıklar" için kullanılır.
Bugün birçok ülkede etnik azınlıklar var­dır. Bunun nedenleri ülkelerin tarihinde aran­malıdır. Bazı azınlık grupları fethedilmiş ül­kelerin halklarıdır. Avrupalılar Amerika ve Avustralya'da yaşamakta olan Yerli halkı top­raklarından sürdüler. Yurtlarından olan bu insanlar bir yandan soykırım, bir yandan bulaşıcı hastalıklar nedeniyle sayıca azaldılar. Kendi ülkelerinde azınlık durumunda kaldılar . Bazen de işgücüne gereksinim duyulduğu için başka ülkelerden insanlar getirtildi. Ame­rika'daki pamuk tarlalarında çalıştırılmak üzere Afrika"dan gemilerle köleler taşındı . Siyasal ya da dinsel baskılardan dolayı ülkelerinden ayrıl­mak zorunda kalan insanlar başka ülkelere göçtüler. 20. yüzyılda İsrail Devleti kurulun­caya kadar Yahudiler inançlarından dolayı kıyımlara uğradılar. Bunun en çarpıcı örneği II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya'sı­nın yaklaşık 6 milyon Yahudi'ye karşı giriştiği soykırımdır Bazı göçmen gruplar zaman içinde etnik özelliklerini yitirerek, içinde yer aldıkları yeni toplumun özelliklerini benimsemiştir. Çoğu devletler ise ulusal bir birlik oluşturmak amacıyla ülkelerindeki etnik grupları özümle­me yoluna gider. ABD'ye Avrupa'dan göçen­ler ya da 17. yüzyılda İngiltere'ye yerleşen Fransız Protestanlar buna örnektir. Öte yan­dan içinde bulundukları ülkenin yaşamından yalıtılan, ayrımcılık yapılarak eğitim ve iş olanağı tanınmayan etnik gruplar da büyük mücadeleler sonucu bu hakları elde etmeye çalışmıştır. 1960'larda ve 1970'lerde ABD'de Siyahlar eşit haklar alanında başarılı bir mü­cadele yürüttüler.Bazı ülkelerin birden fazla etnik grubu barındırdığına da rastlanır. Bunlara "çok kül­türlü" toplumlar denir. Değişik kökenli etnik grupların aynı ülkede barış içinde yaşadığı ülkelerden biri İsviçre'dir. Ne var ki. Lübnan ve Kuzey İrlanda gibi ülkelerde bu durumun tam tersi geçerlidir. Etnik gruplar arasında gelişen bağımsızlık hareketlerini ülkelerinin ulusal birliği için bir tehlike olarak gören bazı devletler, etnik grupları şiddete başvurarak dışlamaya, sindirmeye ya da yok etmeye çalışır. Bir etnik grubun yönetimde olduğu ve öbür etnik grup ya da grupları baskı altında tuttuğu da görülmüştür. Sömürgecilik döneminde ör­neklerine çok rastlanan bu durum bugün Güney Afrika'da hâlâ yürürlüktedir. Kendi üstünlüklerine inanan ve başka halkları yö­netmeyi hakları sayan Avrupalılar Afrika'da, Amerika'da ve Asya'da sömürgeler kurdular. Egemenliği elinde tutan bu etnik gruplar, üstünlüklerini kanıtlamak için ayrıntılı fakat dayanaksız kuramlar geliştirdi. Siyahlar üze­rinde "beyaz ırkın". Yerli halkların kültürleri­ne karşı Avrupa uygarlığının, çoktanrılı dinle­ri benimsemiş olanlara karşı tektanrılı dinle­rin üstünlüğünü savundular. Irkçı önyargılar etnik gruplar arasında bugün de eşitlik ve uyumun sağlanmasında engelleyici rol oyna­maktadır

Eski sömürgelerin bağımsız devletler olma­sı, ekonomik gelişme, halkların göçler nedeniy­le kaynaşması ve demokratik yönetimlerin sa­yıca artması sonucu etnik gruplar arasındaki
düşmanlıkların da ortadan kalkacağı umudu gerçekleşmedi. Çeşitli grupların bir araya gelmesi insanların kökenlerine karşı duyarlık­larının ve ilgilerinin artmasına yol açtı. Çağ­daş toplumlarda yaşam karmaşıklaştıkça ve kişiler arası ilişkiler yüzeyselleştikçe. bazı insanlar bir şeye bağlı olma tutkusuyla etnik kökenlerine ilgi duymaya başladı.Azgelişmiş ülkelerinden göçmen işçi olarak Avrupa'ya giden Türk. Yugoslav. Yunanlı, Faslı. Cezayirli işçiler kültürel kimliklerini korumaya çalışırken, içinde bulundukları ül­kenin koşullarına da uyum sağlamaya çalışı­yorlar.
Birçok ülkede etnik azınlıklar büyük bir çeşitlilik gösteriyor, ingiltere'de İskoçlar ve Galler yüzyıllardan beri yaşamakta oldukları bölgelerde kimliklerini korumayı başardılar. Daha sonra gelen Pakistanlılar, Tamiller. Kıbrıslılar, Çinliler gibi azınlıklar ise demok­ratik hakları için mücadele ediyorlar. ABD' de ise Siyah ya da Afrika kökenli Amerikalılarin yanı sıra, çoğu göçmen olarak gelmiş bulunan Polonyalılar, Almanlar, Koreliler, Porto Rikolular ve Meksikalılar vardır.

Kaynak: MsxLabs & Temel Britannica
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Alvarez Ocean - avatarı
Alvarez Ocean
Ziyaretçi
24 Kasım 2009       Mesaj #4
Alvarez Ocean - avatarı
Ziyaretçi
Etniklik (Etnisite) Nedir?

Genel anlamda bir sosyal gurubun ırk, dil veya millî kimliğidir. Kolektif kimliğin dini, millî, kültürel ve alt-kültürel gibi çeşitli formlarını bünyesinde toplayabilir. Terimin orijinal Yunanca anlamı ethnos, kabile veya ırktır. Sosyal bilimlerde bu kavram, kültürel mecranın biyolojik ve genetik belirleyiciliği dışına çıkarak, "ethos" (bir kavmin veya toplumsal bir kurumun özellikleri) ve "âdet" (sosyal öğrenme ve sosyal miras) anlamlarında kullanılmaktadır. Irk ve kültür unsurlarının mümkün bileşimleri, sosyal analizlerde bağımsız değişken olarak alınmaktadır[1]. Etnik farklılıklar sosyal olarak üretilmekte ve korunmaktadır. [2]

Millî ve etnik kimlikler bir ölçüde ırk faktörünün belirleyiciliğine dayanırlar. Ancak, diğer unsurlardan tecrit edilmiş yalnızca bir faktöre dayalı bir kimlik yapısı düşünülemez. Meselâ, Kıbrıs’ta yaşayan Türk ve Rum kesimi ırk, kültür, din, sosyal, ve linguistik kimliklerinin tümüyle ele alınmaktadır.[3] Bundan dolayı salt Müslüman veya Türk kimliği yoktur. Mutlaka bu unsurların ve değerlerinin tarihî süreç içinde bir yorumu ve kombinasyonu gereklidir. Böylece millî kültürden bağımsız millî bir kimlik düşünülemez.

Etniklik, diğer bir yaklaşımla, siyasî etniklik ve kültürel etniklik olarak iki değişik mânâda ele alınabilir. Bunlardan ilki, etnik çerçevedeki bir gurubun siyasî hareketliliğini veya şuurunu, öbürü ise, başka kültürel değerlere olan bağlılığını veya uygulamalarını işaret eder.[4] Her iki türde de ortak özellik, gurubun sahip olduğu farklılık bilincidir.

Siyasî ve kültürel etniklik, ırk gurupları, etnik azınlık statüsü, alt guruplar gibi birbirinden farklı anlamlarda analiz edilebilmektedir. Yaygın kullanımı son derece genel bir mânâ ifade etmekte, ve bu yüzden de büyük bir kavram kargaşası meydana gelmektedir[5]. Bu durum, belli bir gurubun sosyal yapı içinde, ne tür bir yer işgal ettiğini de belirlemekte güçlük çıkarır. Nitekim, Amerikan kültürü içindeki Yahudi nüfusun durumu, bazen etnik gurup, bazen ırk gurubu, bazen de alt gurup olarak adlandırılmaktadır. Bu örneklerden en dikkat çekeni zencilerin durumudur. Amerika'daki zenci nüfusu tümüyle yaygın kültür içinde eritilmiş olmasına ve ırk farklılığından başka bir özellikleri kalmamış olmasına rağmen "ırk gurubu" olarak değil, etnik gurup olarak adlandırılmaktadırlar[6].

Batı ülkelerinde, kavramın işlenme süreci ve ifade ettiği anlam, toplum yapısı ve iktisadi gelişme farklarından dolayı, bazı değişiklikler arz etmektedir[7]. Bunların en önemlilerinden biri, bu ülkelerin gelişme süreçleri boyunca, sömürge memleketlerden aldıkları göçtür. Böyle bir sosyal hareketliliğin belli başlı saiklerinden birisi, göç eden insanların bu yeni ülkenin bazı özelliklerini tercih etmeleridir. Tercih unsurunun oynadığı rol, bir süre sonra söz konusu gurubun, yaygın toplumsal yapı içinde erimesine ve neticede orijinal kültürel unsurlara katkıda bulunucu bir çeşni haline dönüşmesine sebep olmaktadır. Kısaca, yeni bir kimlik edinilmektedir.

Göç niteliğindeki toplumsal hareketlilikler etniklik bilincini artırır. Sanayileşme ve şehirleşme sürecinde, büyük nüfus kitleleri daha önceden belli bir dengeye oturmuş olan mevcut sosyal yapılarını bozmak zorunda kalarak göç etmekte, ve şehirlerdeki yeni iktisadi ve sosyal düzen içinde kendilerine bir yer bulmaya, kimlik edinmeye, çalışmaktadırlar. Böyle bir değişim süreci neticesinde, ferdî tutum ve davranışlarda iki değişik seçenek müşahede edilebilir; ya karşılaşılan yeni düzenin kültürel özelliklerini özümseyerek yaygın kimlik tipi benimsenecek , ya da sahip olunan geleneksel niteliklerin varlığından bir toplumsal güç elde etmek amacıyla bir araya gelinerek etnik gurup oluşturulacaktır. Genel olarak etnik farklılıkların korunmasının ve zaman zaman ön plâna çıkarılmasının, bu anlamda, fert veya gurubun tümü hakkında aslında bir avantaj teşkil ettiğini vurgulamak gerekir.

Bir yandan etnik kimlik hâkim kültür içinde eritilirken, öte yandan devam eden göç etnik kimlikte meydana gelen erozyonu gidermektedir. Önceden göç etmiş olanlar bir süre sonra hâkim kültüre uyum sağlamakta ve kültürel mesafeyi daraltmaktadırlar. Yaşayan etnik farklılıklar giderek azalmaktadır. Ancak, göçün devam etmesi halinde, yeni gelenlerle birlikte bu kesime etnik kültür akışı sürmektedir.[8] Böylece devam eden göç, aslında etnikliği besleyen bir hayat kaynağı olmaktadır.

Dipnotlar

[1] M. M. Tumin, 'Ethnic Group' maddesi, A Dictionary of The Social Sciences, J. Gould ve W. L. Kolb (ed.), The Free Press, New York, 1964, s. 244.

[2] H. Eidheim, "When Ethnic Identity is a Social Stigma." in Ethnic Groups and Boundaries: The Social Organization of Culture Differance, F. Barth (ed.), Brown and Company, Boston, 1969, s. 39.

[3] UN Chronicle. "I Set of ideas endorsed as 'appropriate basis' for overall agreement on Cyprus." v. 29, Sept. 1992, s. 32-3.

[4] D. Jary ve J. Jary, 'ethnicity' maddesi, The Harper Collins Dictionary of Sociology.E. Ehrlich (ed.), Harper Perennial, New York, 1991, s.151.

[5] M. M. Tumin, 'Ethnic Group' maddesi, A Dictionary of The Social Sciences, J. Gould ve W. L. Kolb (ed.), The Free Press, New York, 1964, s.243-4.

[6] bkz. (M. F. Ashley Montagu, Man's Most Dangerous Myth, Colombia University Press, New York, 1942), zikreden: M. M. Tumin, 'Ethnic Group' maddesi, A Dictionary of The Social Sciences, J. Gould ve W. L. Kolb (ed.), The Free Press, New York, 1964, s.244.

[7] bkz. (R. Peach, Ethnic Segregation in Cities, Croom Helm, London, 1981), zikreden: D. Jary ve J. Jary, 'ethnic group' maddesi, The Harper Collins Dictionary of Sociology.E. Ehrlich (ed.), Harper Perennial, New York, 1991, s.151.

[8] A. B. Anderson; D. K. Stasiulis, "Canadian Multiculturalism: A Critique." Paper presented at the Conference on "Ethnicity, Power and Politics in Canada," the Biennial Conference of the Canadian Ethnic Studies Association, (Vancouver, Canada, October 11-13, 1979), s.1-54.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
2 Şubat 2010       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
AZINLIKLAR


Soy, dil, kültürve dinî inanç bağlarıyla birbi­rine bağlanmış ve kendilerinin bir ülkedeki ço­ğunluktan farklı olduğunu hisseden (ya da his­settirilen) gruplara azınlıklar ya da azınlık grupları adı verilir. Azınlıklar bu farklılık bilincini çoğunlukla eşit olmak (örneğin iş bakı­mından farklı muameleye uğramamak) özel öğrenim (Örneğin, kendi dillerinde eğitim gör­mek), özerklik ya da bağımsızlık gibi bir ta­kım siyasal taleplere dönüştürürler. Bulgaris­tan'daki Türkler, iki savaş arası dönemde Polonya'daki Ukraynalılar ve Kuzey İrlanda'daki Katolikler gibi azınlıklar farklı muameleye tabi tutulmuş ve zulme maruz kalmışlardır. Bazı durumlarda (Güney Afrika örneğinde ol­duğu gibi) azınlık, egemenliği ele geçirmiş ve çoğunluğu mağdur etmiştir: "Azınlık" ve "ço­ğunluk" kavramları gerçekte siyasal kavram­lar olup sayısal temelleri pek tatmin edici de­ğildir.
Azınlıklar (ya da azınlık grupları) terimi za­man zaman etnik, ırkî ve dinî gruplar için de kullanılmaktaysa da genellikle bir topluluk içinde bulunan insanların nitelik açısından farklı olmaları ve hakim kültürün ya da İdeolo­jinin dışında yer almalarını ifade eder. Azınlık­lar, bir kültür içerisindeki alt-gruplardır. On­lar egemen gruptan fiziksel görünüm, dil, örf ve âdetler ile kültürel özellikleri bakımından ayrılırlar. Bu tür alt-gruplar hakim iktidar gru­bundan tabiatı itibariyle farklı olarak görülür­ler, kendilerini de böyle görürler. Bu nedenle onlar bilinçli olarak ya da bilincinde olmaksı­zın, normal kültür hayatına katılmaktan alıkonurlar ya da engellenirler.
Sosyolojik literatürde kültürel ve fiziki Özel­likleri yönünden farklı olan insanlar eğer fark­lı muamelelere tabi tutuluyorlarsa "azınlık" olarak kabul edilmektedirler. Bu durumu his­seden gruplar kendilerini koilektif bir ayrımın nesneleri olarak görürler ve kendilerini ileri derecede farklı bir noktaya getiren farklı dav­ranışlar geliştirme konusunda bir eğilim göste­rirler. Böylece azınlık muamelesi görmek, bu duruma düşen gruplarda kendilerine ait bir "benlik bilinci" gelişmesine neden olmaktadır.
XIX. yüzyıldan önce ulusal ve uluslararası politikada rol oynayan azınlık gruplar yalnız­ca dinî nitelikte olanlardı. XIX. yüzyılda millî bilincin gelişip milliyetçiliğin ortaya çıkışıyla ulusal azınlıklar önemli roller oynamaya başla­dı. Böylece ulusal azınlıklar milli olarak mağ­duriyete uğramalarını protesto ederek daha iyi eğitinıgörmeyi talep ettiler (Örneğin Habsburg İmparatorluğundaki Çekler). Uluslarara­sı alanda da azınlıkların varlığı, bir ulusun di­ğer ulusun işlerine müdahale etmesi için baha­ne sağladı (örneğin Hitler'in Çekoslovakya ve Polonya devletlerine oradaki Almanca konu­şan azınlığı bahane ederek baskı uygulaması gibi).
ABD'de ve Batı Avrupa'da göçmen etnik gruplardan müteşekkil azınlıklar vardır. Özel­likle ABD zenciler, Porto Rikolular ve Çinli­ler gibi çok sayıda azınlık grubu İçinde barın­dırmaktadır. Bunlar özellikle ekonomik ne­denlerle bu ülkeye göç etmiş azınlıklardır. Si­vil halklar, yaşama şartlan ve iş fırsatları bakı­mından bu azınlıklara eşit davranılmaması sürtüşmelere, hatta bazan bu azınlıklarla asıl çoğunluğu oluşturan nüfus rasında şiddete va­ran kavgalara yol açmaktadır. ABD'de bu sür­tüşmeleri azaltmak ve geçmişteki farklı mua­meleleri telafi etmek amacıyla ırk ilişkilerini ve fırsat eşitsizliğini düzenleyen kanunlar çı­kartılmıştır. Bu kanunlarla resmi hizmetlere azınlıkların iskan, eğitim ve askerlikle ilgili problemleri de dahil edilmiştir.
Azınlık durumunda olanlar sayıca az olabi­lir. Fakat her sayıca az olan grup azınlık sayıl­maz, önemli olan, azınlık durumunda olanla­rın görmüş olduğu muameledir. Diğer bir ifa­de İle, azınlık olmalarının onları bazı haklar­dan mahrum edip etmediğidir.
Tarih içinde kurulan birçok devlet, bünyesin­de azınlıklar bulundurmuştur. Fakat bunların tamamına yakın kısmı içinde, değil başka din ve ırktan olan insanlar, kendi toplumlarının zayıf kesimleri bile büyük eziyet ve haksızlık­larla karşı karşıya gelmişlerdir. Bütün bu me­deniyetler içerisinde Yunan ve Roma'nın siya­sî ve idarî alandaki üstünlükleri bile, azınlıkla­ra karşı gayri insanî muamelenin ortadan kalk­masına engel olamamıştır, Bu konuda İslam medeniyeti ve özellikle Hz.Muhammed (s.) ve Dört Halife devri farklı bir uygulama orta­ya koymuştur. İslam hukukunda "zımmî" tabir edilen müslüman olmayan azınlık, İslam dev­letinin özel himayesine mazhar olmuştur. Yi­ne İslam hukukunda bir zımmîyc yapılan hak­sızlık ve zulüm, müslüman bir vatandaşa yapıl­mış gibi kabul edilip aynı müeyyideye tabi tu­tulmuştur.

(SBA)
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Breath - avatarı
Breath
Ziyaretçi
2 Haziran 2010       Mesaj #6
Breath - avatarı
Ziyaretçi
Etniklik Sadece Dil Grupları Değildir

Son yıllarda Dünya şartlarındaki değişmeye paralel olarak dilimize giren etniklik kavramı sürekli gündemdedir. Daha uzun yıllar gündemde kalacağa benzemektedir.
Etniklik, biyolojik olmaktan öte kültürel değerlere bağlı bir kavramdır. Kültürel değerlere yani doğuştan sonra kazanılanlarla ilgilidir. Etniklik sadece bir kültürel unsura göre şekillenmez. Diğerleri gibi dil de etnikliği belirleyen faktörlerden sadece birisidir. Bu böyle olmakla beraber Batı Avrupa ülkelerinde bizden farklı olarak dil ve mezhep etniklik belirleyicisi olabilmektedir. Çünkü Hristiyanlıkta mezhepler ayrı birer din gibi kabul edilmektedir. Dilde etniklik göstergesi olabilmektedir. Türkiye’de ise Kırmançca konuşan Türkmen köyleri vardır. Bazı Türk aşiretleri de Kırmançca konuşmaktadırlar. Türk aşiretlerinin Kürtleşmesi konusunda rahmetli Prof. Dr. Mehmet Eröz’ün araştırması ve makalesi hala başvuru kaynağı özelliği taşımaktadır. Türk aşiretlerinin Anadolu’da ayaklanmaların ve mezhep çatışmalarının yaşandığı Yavuz Sultan Selim ve sonraki dönemlerde Alevi Türkler güvenlik amacıyla kendilerini Kürt olarak da tanımlamışlardır. Bundan dolayı bugün de bunun izleri görülmektedir.
Zaman zaman Türkiye’deki etniklik, etnik gruplar ve etnik dağılım ele alındığı zaman sadece dilden veya dil ağırlıklı hareket edildiği görülmektedir. Bu yanlış bir değerlendirmedir. Bu konuda araştırma yapanlar Dünya dillerinin etnolojik verilerine dayalı olarak etniklik tayin etmektedirler. Neredeyse herkesin Sabetayist ilan edilmesindeki yanlış gibi , dillere göre etniklik tayin edilmesi de önemli sakıncalar doğurmaktadır. Anadili Türkçe olan nüfus %86.2 olarak verilmektedir. Oysa kendini Türk olarak hissedenlerin ve Türk kimliği içinde görenlerin oranı ise %94’leri bulmaktadır. Bu bakımdan anadili Türkçe olan %86.2 dışında kalanların Türk kabul edilmemesi affedilebilir bir hata değildir. Aslında Türk kimliği Anayasamızın 66. Maddesi’ne göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının milli ve kültürel kimliğidir. Dıştan kumandalı bölücü çetenin yabancı gazetelere ilan vererek şikayetçi olduğu ve değiştirilmesini istediği Anayasa maddelerinden birisi 3. Maddeyse diğeri 66. Maddedir. Çünkü bu maddelerde ırkçılık yoktur. Ama bunların değiştirilmesini isteyenler mikro ırkçılık yoluyla siyasi tanınma peşinde olduklarından bu maddeler işlerine gelmemektedir.
Bir ülkenin mütecanisliği , yeknesaklığı(homojenliği) belirli ölçeklere göre şekillenir. Homojen toplum, etnik ve alt kültür farklılıklarının asgari seviyede bulunduğu ve hakim kültürden asgari ölçüde farklılaştığı bir sosyal yapıdır. Anayasal vatandaşlık homojen toplumlarla çelişir. Çünkü bu toplumlarda milli kimlik Anayasadan kaynaklanmaz; ama Anayasada da ifadesini bulabilir. Homojen toplumlarda bugün bize dayatılan çok kültürlülük kalıbı çatışma kaynağı olur. Karmaşık toplumlarda ise güç kaynağı ve bir çimento rolü oynar. Bir toplumun homojen olup olmaması hakim ırk ve onun dışındakilere göre değil; hakim kültür ile hakim kültür dışındaki örnekler arasındaki ilişkiye ve orana göre şekillenir. Bazı sosyologlar hakim(standart veya dominant) kültürün varlığı için bazıları %65’i bazıları ise %80’i esas almaktadırlar. Milli devletlerin tek uluslu, çok uluslu tartışılması farklılıkların ve ayrılıkların tescil edildiği birliktelik olan “federasyon” kapsamında geçerlidir.
Bugün Türkiye’den dünün ve bugünün intikamını almak isteyenler milli devlet düşmanlığı yaparken , ferdi öne çıkarmakta fert ve devleti mutlaka çatışması gereken unsurlar olarak görmektedirler. Bu küreselci ve 2. Cumhuriyetçi çevreler devletsiz ve milletsiz fert peşindedirler.
Tabii burada devlet de tartışılmalıdır. Milletin teşkilatlı şekli olarak tarif edilen devlet ; Türk tarihinde Batı’daki devlet değildir. Bizim devlet anlayışımız koruyucu, kollayıcı, adil olmak zorunda olan ve kendini vatandaşına rakip görmeyen bir devlet baba anlayışıdır; yani bugünkü sosyal devlettir. Her ne kadar son yıllarda ve bilhassa 1980 sonrası Özal’la beraber devletin vatandaşa, vatandaşın devlete bakışındaki geleneksel çizgi değişmişse de; olması gereken budur. Bazılarının içine sindiremediği devletin kutsallığı , ferdin ve milletin varlığı ile eşdeğer olmasından kaynaklanmaktadır. Devlet ortadan kalkınca , milli varlık da tahrip olmaktadır. Batı’da devlet savaşa savaşa sosyal hakların kazanıldığı bir merkezi güçtür ve rakiptir. Hristiyanlık, devletten ayrı ve bir bakıma devlete rağmen gelişmiş ve örgütlenmiştir. Bundan dolayı dinin hem koruyucusu, hem uygulayıcısı ve denetçisi kiliseler olmuştur. Batı’nın tarihinde devlet-kilise çatışmaları önemli bir yer tutar. Bizde ise; devlet ve din birlikte ve iç içe örgütlenmiş ve gelişmiştir. Bundan dolayı Müslümanlık Batıda olduğu gibi bir kilise veya kurum dini değil; bir devlet dini olmuştur. Buna rağmen, mesela Padişah ile Şeyhülislam ilişkilerinde Şeyhülislam Padişah’ın emrinde olmamıştır. Bizde Vatikan tipi bir kurumun olmamasının sebepleri vardır.
Prof. Dr. Mustafa Erkal

Benzer Konular

8 Aralık 2011 / ThinkerBeLL Taslak Konular
3 Haziran 2009 / ThinkerBeLL X-Sözlük
29 Şubat 2012 / Alvarez Ocean Sosyoloji
24 Kasım 2009 / Alvarez Ocean Sosyoloji
7 Mayıs 2008 / Misafir Taslak Konular