Arama

Ebeveynler ve Çocuklar - Sayfa 20

Güncelleme: 24 Ekim 2016 Gösterim: 177.655 Cevap: 202
melish - avatarı
melish
Ziyaretçi
29 Ağustos 2006       Mesaj #191
melish - avatarı
Ziyaretçi
> Bazıları der ki, anne olmak içgüdüsel olarak bilinir, sonradan öğrenilmez,
>
Sponsorlu Bağlantılar
> belli ki bu bazıları hiçbir zaman 3 yaşında bir çocuğu alış-verişe
> götürmeyi denememiş.
>
> Bazıları der ki, anne olmak sıkıcı bir şeydir. Belli ki bu "bazıları"
> ehliyetini yeni
> almış onsekiz yaşındaki çocuğunun kullandığı arabaya binmemiş.
>
> Bazıları der ki, eğer iyi bir anne olursan çocuğun da iyi bir çocuk olur.
> Belli ki
> bu "bazıları" çocukların bir kullanım kılavuzu ve garanti belgesiyle
> birlikte geldiğini
> sanıyor.
>
> Bazıları der ki, iyi anneler hiçbir zaman çocuklarına karşı seslerini
> yükseltmezler.
> Belli ki bu "bazıları" hiçbir zaman mutfağa aniden girdiklerinde
> çocuklarını; bütün
> mutfak havlularını ve peçetelerini mutfak masasının üzerine yığmış, yanına
> 2
> yaşındaki küçük kardeşini de oturtmuş, elinde kibrit, acaba bunlar yanıyor
> mu
> diye denemek üzereyken yakalamamışlar.
>
> Bazıları der ki, anne olmak için eğitimli bir insan olmana gerek yoktur.
> Belli ki bu
> "bazıları" hiçbir zaman lise birinci sınıfa giden çocuklarının matematik
> ödevlerine
> yardımcı olmak zorunda kalmamışlar.
>
> Bazıları der ki, beşinci çocuğunuzu ilk çocuğunuz kadar çok sevemezsiniz.
> Belli ki
> bu "bazıları" beş çocuk sahibi değil.
>
> Bazıları der ki, çocuk yetiştirmek için gereken her şeyi kitaplardan da
> pekâlâ
> öğrenebilirsiniz. Belli ki bu "bazıları" çocuğunu burnunu ya da
> kulaklarını leblebilerle
> doldurmuş olarak bulmamış.
>
> Bazıları der ki anne olmanın en zor tarafı artan iş yükü ve evde yerine
> getirmen gereken sorumluluklardır. Belli ki bu "bazıları" hiç çocuklarını
>
> anaokula göndermek üzere ilk defa okul servisine bindirmek, ilk defa
> yatılı
> okula göndermek veya çocuklarının uçağa ilk defa yalnız başına binişini
> seyretmek zorunda kalmamış.
>
> Bazıları der ki, bir anne çocuklarını evlendirdikten sonra artık onlar
> için
> endişelenmekten vazgeçebilir. Belli ki bu "bazıları" çocuk evlendirmenin
> fazladan endişelenecek bir kız ya da bir erkek çocuk daha edinmek
> olduğundan
> bihaber.
>
> Bazıları der ki, çocuk kendi hayatını kurduktan sonra artık annenin görevi
>
> bitmiştir. Belli ki bu "bazıları" nın hiç torunu olmamış.
>
> Bazıları der ki, annenize onu sevdiğinizi söylemenize gerek yoktur,
> anneniz
> bunu zaten bilir. Belli ki bu "bazıları" bir "anne" değil.
>
> HAYATINIZDAKİ TÜM ANNELERE..........

tulse - avatarı
tulse
Ziyaretçi
20 Eylül 2006       Mesaj #192
tulse - avatarı
Ziyaretçi
Çocukların sorularına cevap verin

Sponsorlu Bağlantılar
Çocukların hemen hepsi bir çok konuda merak ettikleri sorulara cevap bulmak isterler.Soru sormak ve onun cevabını almak,normal gelişen bir çocuk için vazgeçilmez bir duygudur.

Yapılan bilimsel araştırmalar,okul öncesi çağdaki çocukların özellikle hayata nasıl geldiklerini merak ettiklerini ortaya koymuştur.Bu merak,esas itibarıyla yetişkinlerin,kendi varlıklarını soru yaparak,hayatın menşeini ve manasını,nereden gelip nereye gittiklerini,niçin yaşadıklarını düşünmelerinin ve sormalarının ilk basamağını teşkil etmektedir.

Çocukların sorularına anlayacakları dilde ve seviyede cevap verilmesinin;çocuğun soruyu sormakla neyi öğrenmek istediğinin düşünülmesi ve sadece onu öğretecek kadar bilginin kendisine aktarılması faydalı olacaktır.

Bütün akla gelenler bir çırpıda çocuğa aktarılmamalı.Soru soran çocuklar büyüklerce geçiştirilmemelidir.Çünkü çocuklar,geçiştirildiklerinin rahatlıkla farkına varmaktadırlar.Cevap vermekte gecikmemek kadar acele etmemenin de yararı bulunmaktadır.

Kısacası çocuğun kişiliğinin gelişimi,kendisine verilen değerle doğru orantılıdır.Çocuğa sağlam bir kişilik kazandırmak için onu ciddiye almak ve onu dinlemek çok önemlidir.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Aralık 2006       Mesaj #193
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anne sütü ile beslenme

ANNE SÜTÜNÜN YARARLARI
Anne sütünde bebeğiniz için gerekli besinle doğru miktar ve oranlardadır ve anne sütü ile beslenen çocuklarda başta enfeksiyon hastalıkları olmak üzere birçok hastalığın ve allerjilerin görülme sıklığı azalmakla birlikte beyin ve zeka gelişimi daha iyi olmaktadır.


ANNE SÜTÜ İLE BESLENMEYE HASTAHANEDE BAŞLANMALIDIR
Anne sütü ile beslenme hem bebeğiniz hemde sizin için bir öğrenme sürecidir.
Göğüslerinizde zaten erken süt, diğer adıyla kolostrum mevcuttur. Bebeğiniz bu sütü, doğumdan hemen sonra almaya başlayabilir. Kolostrum onu birçok hastalıktan koruyacaktır. Hastahanemizdeki deneyimli bebek hemşireleri anne uygun olur olmaz zaman hemen emzirmeyi başlatacaklardır.
Bebeğinizi en azından her 2-3 saatte bir veya günde 8-12 kez emzirmeniz gerekir. Eğer emmek istemiyorsa bir yarım saat-1 saat sonra tekrar deneyebilirsiniz ancak ilk haftalarda 5 saatten daha uzun süre emzirmedem uyumasına izin vermeyin.

Bebeğinizi uyandırmak için yapabilecekleriniz:
-Üzerini soyun veya bezini değiştirin
-Oturtun ve sırtını, karnını, ayaklarını nazikçe sıvazlayın
-Yüzünü nemli bir havluyla silin
-Bebeği teninizle temasa geçirin


EMZİRME TEKNİĞİ
Anne sütünün yapımı, annenin beslenmesinden bağımsız olarak bebeğin doğru teknik ve sık aralıklarla emzirilmesi sonucu artar. Doğru emzirme tekniğinde bebeğin anne kucağında memeyi kavraması açısından aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir:

-Meme ucunuzu baş ve işaret parmağınızla yuvarlayarak daha belirgin hale getirebilirsiniz.
-Bebeği kavramadığınız kolunuzla göğsünüzü destekleyin. Başparmağınzı areolanın (meme ucunu çevreleyen koyu renkli bölge) 1-2 cm üzerine üzerine koyun, diğer parmaklarınızı da göğsünüzü alttan desteklemek için kullanın. Parmaklarınızın areolaya dokunmamasına dikkat edin.
-Göğüs ucunuzu bebeğin alt dudağına değdirerek ağzını açmasını sağlayın. Ağzını açar açmaz ağzını göğsünüze yaklaştırarak tüm areolayı kavramasını sağlayın. Süt areolanın arkasında depolandığından bebeğin ağzı tüm areolayı kavramalıdır. Sadece meme ucunu alırsa süt gelmeyebilir ve göğüs ucunuz acır. Bebeğin burun ucu ve çenesi göğsünüze değmelidir. Sabırlı olun tam yakalama sağlamak için bir çok kez denemeniz gerekebilir.
-Emzirme normalde ağrılı veya memeyi acıtan bir olay değildir.


EMZİRME POZİSYONLARI

Kucak pozisyonu

Bebeği kucağınıza koyduğunuz yastığın üzerine yatırın. Başını kolunuzun kıvrımına yaslayarak poposunu elinizle destekleyin ve karnını kendi karnınıza doğru çevirin ki yüzü göğsünüze doğru dönsün.


Ters kucak pozisyonu

Bu pozisyon bebeğin başını daha iyi kontrol etmenizi ve göğsünüze daha kolay yaklaştırmanızı sağlar. Bebeğin karnını karnınıza çevirin ve elinizle başını, ensesini ve omuzlarını kavrayın. Diğer elinizle de göğsünüzü tutun. Bebek meme ucunu tam kavrayınca, ellerinizi yukarıdaki pozisyona geçirebilirsiniz.


Koltuk altı pozisyonu

Bu pozisyon özellikle sezeryandan sonra dikişleriniz iyileşene kadar kullanmak isteyeceğiniz bir pozisyondur. Ayrıca ikizleri de iki taraflı emzirmek için de kullanılabilir. Yine koltuğunuzun altına yastık yerleştirerek bebeği ve kolunuzu destekleyiniz. Bebeğin vucudunu kotuğunuzun altına yerleştirerek başını ve ensesini elinizle destekleyin. Ayakları ve poposu arkanıza bakmalıdır. Diğer elinizi de göğsünüzü desteklemek için kullanın.Göğsünüzü bebeğe yaklaştırmak yerine, bebeği göğsünüze yaklaştırıp göğüs ucunuzu kavramasını sağlayın.


Yatarak emzirme pozisyonu

Bir yastığı başınızın altına, diğerini de bebeğin altına koyun. Bebeği, karnı sizin karnınıza değecek şekilde yan yatırın. Gerekirse iki yastıkla destekleyip ağzı tam göğüs ucunuzun önünde olacak şekilde yatırın. Bir elinizle de göğsünüzü destekleyin. Bu pozisyonda sezeryan dan sonra tercih edilebilir.


BEBEĞİ MEMEDEN NASIL AYIRACAKSINIZ?
Emzirme bittikten sonra bebeğiniz eğer kendisi göğüsten ayrılmıyorsa göğüsten ayırmak için parmağınızla ağzının köşesineden göğsünüze doğru bastırın. Eğer hala memeyi yakalamışken göğsünüzü çekerseniz ğöğüs ucunuz acıyabilir.


NE KADAR SÜRE VE SIKLIKLA EMZİRECEKSİNİZ?
Anne sütü çabuk sindirilir ve bebeğinizin mide kapasitesi küçüktür. İki günlük olduğunda günde yaklaşık 8-10 kez emer buda her 2-3 saate karşılık gelir. Bebeğinizi her emmek istediğinde emzirin. Açlıklarını ağızlarıyla aranarak ve hareketlerini arttırarak gösterirler. Ağlama genelde en son belirtidir.
Eğer bebeğiniz 1-2 emme hareketinden sonra yutkunuyorsa süt alıyor demektir. Emmesini bitirene ve uyuyana kadar göğsünüzde kalabilir. 5-7 günlükten itibaren bir göğüste 20 dakika kalırlar. Yutması bitene kadar aynı göğüste kalmasını sağlayın, daha sonra gazını çıkartın ve diğer göğüse geçirin.


SÜTÜNÜZÜN YETERLİ OLDUĞUNU NASIL ANLAYACAKSINIZ?
-Günde 6-8 kez bezini ıslatıyorsa,
-Günde 2 veya daha fazla hardal sarısı cıvık ve pürtüklü kaka yapıyorsa,
-Emdikten ve gazını çıkardıktan sonra sakinleşip uyuyorsa
-Aktifse ve sesli ağlıyorsa yeterince anne sütü alıyor demektir.


GÖĞÜS UCUNUZUN YARA OLMAMASI İÇİN NELER YAPMALISINIZ?
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, bebeğin anne göğüs ucunu alış şekli göğüs ucu yara oluşmasını en fazla etkileyen faktördür. İlk 1-2 haftada hafif acı ve yanma hissetmeniz normaldir . Eğer bebek emmeye başladıktan sonra göğüs uçlarınızda ağrı hissediyorsanız bebeği memeden çekip vucut pozisyonunu ayarlayarak ağzını açıp göğüs ucunuzu dilinin üstüne ve damağına değdirerek tekrar deneyin.

Emzirmeden sonra 1-2 damla sütü meme uçlarına sürün ve açık bırakarak kurutun. Göğüs uçlarında çatlama, kanama ve sürekli ağrı olması normal değildir. Bu problemleriniz oluyorsa mutlaka bebek doktoruzla temasa geçin.


GÖĞÜSLERİNİZDE SÜT BİRİKİRSE NE YAPMALISINIZ?
Doğumdan sonraki 2.-3. günde göğüslerinizdeki süt artacaktır ve doluluk hissedeceksiniz. Bu dolgunluk hissi genelde 2-3 gün surer ve göğüslerinizde aşırı gerginlik ve ağrı hissedebilirsiniz.

Bu durumda yapmanız gerekenler:
-Bebeğin göğüsünüzün ucunu koyu renk kısmıyla beraber ağzının içine alıp almadığını control edin. Sadece meme ucunu alıyorsa göğsü tam boşaltamayabilir.
-Bebeğinizi her 1-3 saate bir sık aralıklarla besleyin.
-Bebek emmekte zorlanıyorsa emzirmeden once anne sütü sağılarak göğüsler bir miktar boşaltılabilir böylece göğüs ucuda daha çok belirginleşir.
-Emzirmeden önce ağrılı göğsün üzerine ılık kompres, emzirdikten sonra hala dolgunluk ve ağrı varsa soğuk kompres uygulayın
-Bebeğinizi sakin ve stressiz bir ortamda emzirin, rahatlamak için müzik dinlemeyi deneyin. Emzirme aralarını dinlenmeye ayırın.

Eğer yukarıdakileri denedikten sonra halen göğüslerinizdeki şişlik aynıysa, kızarıklık varsa mutlaka doktorunuza danışın.


EMZİREN ANNELERİN DİKKAT ETMESİ GEREKEN NOKTALAR
-Dengeli beslenmeye ve günde yaklaşık 4 lt sıvı alımına dikkat etmelisiniz.
-Emzirirken taze meyve suyu veya süt gibi besleyici bir içecek alabilirsiniz.
-Hamilelik sırasında aldığınız prenatal vitaminlere emzirdiğiniz sürece devam edin.
-Bebeğinizi bir emzirme rutinine koymayı beklemeyin. Bebeler genellikle 6-8 haftada kendi rutinlerini oturturlar. Unutmayın ki bebek emdikçe, süt yapımı da artmaktadır.
-Bebekler hızlı büyüme dönemlerinde daha çok emmek isterler (genellikle 2-3 hafta, 6 hafta ve 3. ayda)
-Doktorunuz önermediği sürece bebeğe su, şekerli su veya mama vermeye hiç gerek yoktur. İlk 6 ay anne sütü bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yeter.
-Bebeğinizin veya sizin hasta olduğunuzu hissettiğinizde ilaç kullanmadan önce mutlaka doktorunuzu arayın.


SAĞILMIŞ ANNE SÜTÜNÜ NASIL SAKLAYABİLİRSİNİZ?
50-100cc sağılmış anne sütünü temiz bir kap veya süt saklama poşetine koyun. Donarken süt genişleyebileceğinden, tepeleme doldurmayın. Tüm torbalara mutlaka tarih ve miktar yazın. Sütü derin dondurucunun kapağına değil, en soğuk noktasına koyun.
GÜVENLİ SÜT SAKLAMA KOŞULLARI
-Odanın serin bir yerinde 6-8 saat
-Buzdolabının rafında 72 saat (3 gün)
-Buzdolabının buzluğunda 2 hafta-2 ay arası
-Derin dondurucuda 6 ay

Her zaman önce en eski tarihli sütü kullanın.

DONDURULMUŞ ANNE SÜTÜNÜN ERİTİLMESİ VE ISITILMASI
Sakladıüınız anne sütünü kesinlikle ocağın üstüne veya mikrodalga fırına koymayın. Bu sütün proteinini bozar ve sütün içinde oluşan sıcak noktalar bebeğinizin ağzını yakabilir. Süt poşetini bir kaba koyduğunuz ılık suyun içine ağzı dışarda kalacak şekilde batırarak çözülmesini sağlayın (ben-mari usulü) ve salladıktan sonra sıcaklığını kontrol ederek bebeğinize verin.

UNUTMAYIN: Çözülmüş süt kullanılana kadar buzdolabında saklanmalıdır ve 24 saat içinde kullanılmalıdır. Bebeğinizi besledikten sonra sütün arta kalanını atın.

Anadolu Sağlık Merkezi’nden Çocuk Hastaları Uzmanı Dr. Ela Tahmaz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Aralık 2006       Mesaj #194
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anne sütünün verilemediği durumlarda en sağlıklı beslenme şekli hazır bebek mamalarıdır. Bu mamalar, mümkün olduğunca anne sütüne benzetilerek hazırlanmaya çalışılmış; modern teknolojilerin kullanıldığı, hijyenik ve sağlıklı ürünlerdir. Bu mamaları doktorunuza danışarak da alabilirsiniz. Mama alırken dikkat edilecek hususlar

- İçindeki proteinin anne sütündeki protein oranlarına benzer olması

- Mineral içeriğinin doğru ve anne sütüne benzer olması

- Karbonhidrat ve yağ cins ve miktarının anne sütündeki gibi olmasıdır

Mamanın hazırlanışı

Mama hazırlarken çok titiz davranmak gerekir. İşte dikkat etmeniz gereken noktalar:

- El yıkamanın önemini unutmayın

- Kullanılacak tüm kaplar önce sabunlu suyla yıkayıp durulanmalıdır, sonra kaynamakta olan suya atılarak en az 10 dakika bekletilmelidir. Daha sonra, temiz bir maşa ile temiz bir yüzeyde kurutulmalıdır.

- Temiz içme suyu en az 10 dakika kaynatılmalı ve 60 dereceye kadar soğutulmalıdır.

- Mamanın üzerinde yazan veya doktorunuzun önerdiği miktarda mama, belirtilen miktarda su ile karıştırılmalıdır.

- Mama eridikten sonra, bebeğin içebileceği ısıya getirilmelidir. Mamanın sıcaklığı ideal vücut sıcaklığı olan 35- 37 derece olmalıdır. Bir damla mamayı bileğinizin iç kısmına damlatarak kontrol edin. Bilekte soğuk ya da sıcak bir his oluşturmamasına dikkat edin.

- Mama paketleri, açıldıktan sonra belli bir süre içinde tüketilmelidir. Bunun için kutunun üzerinde yer alan talimatlara uyun.

Bebekler mama ile besleniyorsa ya da mama anne sütüne takviye amaçlı kullanılıyorsa, emzirme saatleri sıklığında mama verilmelidir. Mama miktarı da zamanla artacaktır. Mama verirken de, emzirme işleminde olduğu gibi rahat bir yere oturun ve bebeğinizle göz teması kurun. Başını göğsünüze yaslayın. Bu yakınlık ona ve size iyi gelecektir. Aslında bu işi arada sırada baba da yapabilir. Böylece bebekle baba arasında bir bağ kurulmuş olur.
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
17 Mart 2007       Mesaj #195
kambis - avatarı
Ziyaretçi

AKRABA EVLİLİĞİ

Akraba evliliği, eşler arasında kan bağı bulunması yani aynı atadan gelme durumudur. Kanbağı olan akrabalar, toplumun genelinde görülen ortak gen yüzdesinin dışında, ayrıca akraba oldukları için ve bunun derecesine göre daha da fazla ortak genleri vardır. Akraba evlilikleri genetik danışmanlık hizmetinin verilmesini gerektirir. Genetik danışmanlıkta ise önemsenmesi gereken üç önemli konu vardır:
1. Çiftler arasındaki akrabalığın doğru olarak saptanması ve soyağacının çıkarılması,
2. Ailede kalıtsal nedenli bir hastalık riskinin böyle bir evlilikte nasıl etkileneceği,
3. Zararlı bir genin, çiftin her ikisi tarafından çocuğa aktarılma riski ne kadar yüksektir ki buna bağlı çocuk hasta olsun.
Akraba evliliği genetik hastalıkların epidemiyolojisini etkileyen önemli durumlardan biridir ve dünya toplumunun %20'si belki de daha fazlası tarafından yeğlenmektedir. Doğan çocukların en azından %8.4'ü akraba evliliklerinden doğmaktadır. Özellikle Batı Akdeniz ve Güney Hindistan'da çok yaygındır. Akraba evliliği yapan popülasyonda özürlü çocuk doğma riski diğer popülasyona göre iki kat artarak %8-9 olmaktadır.
Eski devirlerden beri toplum ve dini topluluklar akrabalar arası evlilikler için bazı yasaklar getirmişlerdir. Bu sınırlamalar kökenini olasılıkla biyolojik bilgi ve deneyimlerden değil, sosyal gereklilikten almıştır. Bir insan toplumunun insest tabuları olmaksızın kurulması olası değildir. Ayrıcalıklı durumlarda kardeşler arası evlilikler bile kabüllenilmiş ve hatta firavunlarda olduğu gibi desteklenmiştir. İslam aleminde kuzen evlilikleri kabul görürken, kardeşle, amca, teyze, dayı, hala gibi akrabalarla ve sütanne ile evlenmek yasaklanmıştır. Bütün Hıristiyan aleminde ise halen birinci derece kuzen evlilikleri kabul edilmemekte ve böyle evlilikler için katolik kilisesinden özel izin almak gerekmektedir. Kilisenin aynı zamanda vaftiz baba ile onun vaftiz çocuğunun da evliliklerini yasaklamış olması bu yasakların biyolojik temellerin dışında başka inanışlara bağlı olduğunu göstermektedir.
Birinci dereceden kuzen evlilikleri diye isimlendirebileceğimiz kardeş çocuklarının evlilikleri, ülkemizde en sık rastlanan akraba evliliğidir. Almanya'da kuzen evliliklerine çok ender rastlanmaktadır. Halkın eğitim düzeyinin ve genetik hastalıklar konusundaki bilgisinin artması, bu tür evliliklerin oranının %0.3'ün altına düşmesine ve hatta büyük şehirlerde daha da azalmasına neden olmuştur. Başka kültürlerde ise yakın akraba evlilikleri ekonomik çıkarlar, çiftin ailelerinin birbirini daha yakın tanıyor olması, coğrafi konum gibi nedenlerle desteklenebilmektedir.
Japonya'da yapılan çalışmalarda akraba evlilikleri oranı %6 dolayındadır; hatta adalarda izolasyon nedeniyle %29'a yükselebilmektedir. Arap ülkeleri, Güney Hindistan, Mısır ve Türkiye gibi ülkelerde ise bu oran daha da yüksektir. Buna karşılık Avrupa ve Amerika'da ise kuzen evliliklerinden doğacak çocukların sakatlıklar, kalıtsal hastalıklar ve zeka özürlü olma durumlarından muzdarip olacakları görüşü yaygındır. Bu nedenle bu ülkelerde bu tip evliliği olan çiftler sıklıkla genetik danışmanlık istemektedirler.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
27 Mart 2007       Mesaj #196
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Eğitimciler çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içindedirler. Her ne kadar kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca süregeldiğini kabul etsek de, kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelinçocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır.

Sosyal uyum üzerine yapılan çalışmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son dereceönemli olduğunu göstermiştir. Aile tutumları ve anne-babanın ve ailenin diğer bireylerininçocukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki yerini belirlemektedir. Çocuğayöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesindebüyük önem taşımaktadır. Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayıöğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele gereksinim duyar. Kişilikoluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üyeile gerçekleşmektedir. Genellikle özdeşim nesnesi anne-baba olmaktadır, fakatağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşimnesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde,olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır.

Çocuk yetiştirmede ve ailenin çocuğa karşı tutumlarını belirlemede, anne-babatarafından çocuğun gelişim dönemlerinin özelliklerinin neler olduğununbilinmesi çok önemlidir. Çocuk erişkinin küçük bir modeli değildir. Çocuğuerişkinden ayıran bir çok özellik vardır. Çocuğun kanıtlanabilir en güçlütarafı ve üstünlüğü öğrenme güdüsüdür. Çocuk, Montessori`nin "emicizihin" diye adlandırdığı bir yetiye sahip olarak doğar. Kültür, töre,ülkü, duygu, davranış ve inançların "emilip" benimsenmesi, çocuğundoğumuyla altı yaşı arasındaki "emici zihin" döneminde gerçekleşir.

Anne-babanın çocuğa ilişkin tutumlarını değerlendirirken, aile içindeki ilişkidinamiğini gözden geçirmek gerekir. Üç çocuk, anne ve babadan oluşan 5 kişilikbir ailede aile içi etkileşiminin kaç çeşit olduğu teke tek ilişkiler formulüile saptanabilir: 5 kişilik bir ailede X=n2-n= 20 çeşit ilişki mevcutdur. Bu,herkesin kendisinden başka 4 kişi ile ilişkiye girdiği anlamına gelir. Builişkiler çift yönlüdür. Gerçekte ilişkiler daha karmaşıktır. Yani; anne, anneolarak çocukları ile ilişkide, anne ve baba işlevleri gereği çocuklarlailişkide, kızlar ve erkekler birbirleriyle ilişkide gibi değişik ve karmailişkiler vardır. Gerçekte kuramsal olarak formül şöyle olmalıdır:X=1x2x3x4x5=120 çeşit ilişki aile içinde vardır. Beş kişilik aile, 6 kişi olsa,yani bir çocuk daha eklense, ilişki sayısı 120x6=720’e çıkar. Yani aile,ilişkiler yumağı şeklinde gözlemlenir.

Olumlu veya olumsuz herkes birbiriyleilişkidedir. Aile üyelerinden birinin başarısı veya başarsızlığı herkesietkiler. Aile içindeki çatışmalar (kardeşler arası, anne-baba, anne-çocuk veyababa-çocuk çatışması v.b.) da aile içindeki herbir bireyi etkiler. Ancakçatışmaları önem sırasına koymak gerekirse, anne-baba çatışması ailenin tümbireylerini diğerlerine oranla çok daha fazla etkilemektedir. Aile için,anne-baba ilişkisi daha temeldir.

OLUMSUZ AİLE TUTUMLARI
Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarınıanlamak için aile tutum modeli yararlı bir yaklaşımdır.

Çocuğun anne-babadan aldığı iki şey vardır: Sevgi ve Eğitim. Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise;öğretilen herşeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları,değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olantüm toplumsal değerleri kapsar.

Olumsuz aile tutumlarında ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, eğitimise gevşek ya da sıkı olmaktadır. Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiyeboğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Bunun sonucu olarak çocuktabağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk karşılaştığı her olayda anne-babasınayaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir. Sevgi yetersizliği veyayokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuzduygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin dedereceleri vardır. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terketmek veyakabullenmemektir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağırolmaktadır .

Sıkı eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile çoçuğuyetiştirmedir. Sıkı eğitim ve disiplin uygulayan anne-babalar çocuğu kenditasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuk sıkı birdenetim altında tutularak en küçük yanılgı ve hataları gözden kaçmamakta,bunların önemle durulmakta ve düzelitmesi istenmektedir. Böyle aileler fizikselcezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir.Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan birdisiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen çocuklar kibar, sessiz, uslu vedürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırıhassas bir yapıya sahip olabilmektedir. Gevşek eğitimde ise “hoş gör, boş ver”anlayışı egemendir. Bu anlayışta “Her şeyi hoş gör; çocuktur her şeyi yapar;çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir”şeklinde yüzeyel ve asılsız öğretiler vardır. Bu tutumda çocuğun olumsuzdavranışları aşırı hoşgörü ile karşılanır. Aşırı gevşek tutumla yetiştirilençocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları ileri sürülmektedir. Aşırıdenetim çocuğu pasifleştirirken aşırı hoşgörü çocuğun şımarmasına neden olmaktave olgunlaşmasını engellemektedir. Bazı ailelerde ise disiplin bulunmakta,ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmamaktadır. Anne-babaların tutumuaşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir. Böyle birortamda büyüyen çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağınıayırtedemez. Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceğigibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasındanda kaynaklanabilir. Bu tutum sonucunda çocuklarda iç çatışmalar vehuzursuzluklargelişir, ardından dengesiz ve tutarsız bir yapının oluştuğugözlenir.

OLUMSUZ AİLE TUTUM ŞEKİLLERİ
1. Aşırı sevgi ve gevşek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğaşımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktançok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlikyaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar.Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir.Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslındaailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüşolursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumayaeğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığıfazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocukdayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlamaolasılığı artar.

Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gereklisınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altındayetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylıolarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olmasıkadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına nedenolur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sıkgözlenir.

2. Aşırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibiaşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebekgibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbirşey esirgenmez;özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktanileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olmaolasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundançoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazençocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder;böylece acımasız bir üstbenliğe sahip erişkin olarak yetişir.

3. Yetersiz sevgi ve aşırı disiplin: Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikleaşırı cezalarla uygulanır; en küçük şeyde cezalandırma (dayak, şiddet) yolunagidilir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklardasaldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyençocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmekisterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar.

4. Gevşek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerdegözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi deyetersizdir. Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışı ileyetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif vedonukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğinburadaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu aşırıiticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığıçağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi vekendisine bakması beklenir.

Diğer Olumsuz Aile Tutumları
a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğaannenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulansınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olmasıgerekir.

b. Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar : Burada çocuklar arasındaayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağınııslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.

c. Aile içi kutuplaşmalar: Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki birgrubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sıkgörülür. Bazen anne-baba çocuklara karşı, çocuklar anne-babaya karşı, bazen debir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aileiçinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir.

Sağlıklı tutum
Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel ögesi vardır; 1.Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri enuygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren,iki temel ögeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur.

Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır.Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eşanlamlıolarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık"ve "kuralcılık" gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamdadisiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun toplumauyumunu kolaylaştıran davranışın yönlendirilmesini amaçlar. Disiplin, çocuğaistenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da içdenetim demek olan ahlak gelişimini sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklikgibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışıyönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karşı korku, öfke vekızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarınışiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar.

Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten dahaetkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun yaşınauygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesigerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değilde davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabırve hoşgörü ile disiplin vermelidir.

Anne-baba-çocuk ilişkilerini içinde yaşanan toplumun etkileri belirler. Türkaile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırıkoruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı,başeğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği, kurallara uygundavranışlar ödüllendirilirken; aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışlarıncezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunluklapasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkilere girmekte, kendigörüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağıolmaktadır. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaşları ileilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen vefikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır.

Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır.Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunuhisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızınfiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda anne-babalarıntutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babalarınçocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendiiçlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygılıolmalarına bağlıdır.

Disiplin
Çocukların gösterdiği uyum ve davranış sorunlarının nedenlerinden birisi deanababalarının onlara uygun sınırlar koymamalarıdır. Bazı ailelerde disiplinyok gibidir. Çocuğun tüm davranışları hoşgörüyle karşılanır. “Çocuktur yapar”,“O daha çok küçük yüklenmeyelim” düşünceleriyle çocuğa sınırsız haklar tanınır.Çocuk istenmeyen bir şey yaptığında anababa yumuşak bir şekilde “Yapma” measjıverir, defalarca aynı mesajı tekrarladıktan sonra ikna edici nedenler veaçıklamalarda bulunulur. Bu arada çocuk istediği şeyi yapmaya devam etmektedir.

Bazı evlerde ise disiplin vardır ancak ne zaman, nerede uygulanacağıbelirsizdir. Annebabanın tutumu aşırı hoşgörü ile sert cezalandırmalar arasındagidip gelmektedir. Normalde izin verilmeyen bir davranış, anne babanınuğraşacak zamanı olmadığında ya da keyifleri yerinde olduğunda görmezliktengelinir. Çocuk nerede durması gerektiğini bilemez. Davranışlarını “Ne zamanyaparsam cezadan kurtulurum” sorusuna göre ayarlar.

Anne babalar kendi ruh durumları, çocuğun yapısı ve çevre koşulları nedeniyleçocuklarına karşı tutarsız davranabilirler. Hiçbir evde her zaman tutarlı olmakmümkün değildir. Burada sözü edilen tutarsızlık sürekli devam edentutarsızlıktır. Birgün görmezlikten gelinen davranış, ertesi gün ağır cezagörüyorsa, annenin yaptığını baba bozuyor ya da babanın verdiği cezaya annekarşı çıkıyorsa, tutarsızlık gerçekten vardır. Tutarlı olmayan yaklaşım gevşekve katı tutumların tüm sakıncalarını taşır. Çocukların sorumluluk almalarınıengeller hem de onları aşırı deneme ve isyana teşvik eder.

Tutarsız yaklaşım içinde annelerin sık başvurduğu yollardan birisi de acındırmayoludur. “Beni çok üzüyorsun”, “Sizin yüzünüzden hasta oldum”, “Beni birazcıkseviyorsan yapma” diyerek çocuğun söz dinlemesini sağlamaya çalışan annelervardır. Bu yolla çocuk endişelenir ama yine söz dinlemez hatta daha hırçındavranır.

Bütün gün bağıran, azarlayan, söylenen anneler vardır. Çocuk davranışınıannenin ses tonuna göre ayarlamayı öğrenmiştir. Anne en yüksek ses tonuylabağırmadan söz dinlemez. Babaya şikayet etmek, babanın öfkesiyle korkutmak dadiğerbir tutarsız yaklaşım örneğidir. Akşam baba eve gelinceönce çocuklarınbütün gün yaptıkları anlatılır daha sonra “Bu seferlik affet babası bir dahayapmayacağına söz versin” denilerek babayla çocukların arasına girilir. Çocukuyarıların uygulanmayacığını öğrenir, ertesi gün aynı senaryo tekrar yaşanır.

Uygulanması sakıncalı olan ama anababaların sık başvurduğu yöntemlerden biriside çocuğa küsmektir. “Konuşma benimle, ben senin annen değilim”, “Git başkaanne bul” cümleleriyle çocuğu yola getirmeye çalışmak ve bunu uzun süresürdürmek çocuğa küsmeyi öğretir. Çocuk tedirgin olur ve annenin kendisiylebarışması için elinden geleni yapar. Sonunda zaten vicdanı rahat olmayan annehiçbirşey olmamış gibi barışır. Bazen anne çocuk arasındaki ilişki küslüköncesinkinden daha yakın olur.

Bir disiplin aracı olarak söz edilmesi uygun olmayan ama günümüzde halen uygulanmakta olduğu için üzerinde durulacak bir yöntem dayaktır. Dayak biranlık öfke ile başvurulan, çoğu kez amacını aşan bir cezadır. Öğretici değeriolmayan, etkisi kısa süren bir yıldırma yöntemidir. Dayak yiyen çocuklarçoğunlukla neden dayak yediklerini unuturlar. O gün babasının kendisinidövdüğünden yakınan bir çocuğa o gün neler olduğu sorulduğunda, olayıhatırlamadığını söyleyecektir. Aklında kalan tek şey dayak yemiş olduğudur.

Disiplin, bir eğitim aracı olarak düşünüldüğünde korkutma, utandırma, gururunukırma gibi kavramlarla iç içe olmamalıdır. Disiplinin iki temel amacı vardır;Birincisi, çocuğa anlaşılır, kesin ve sınırları olan, güvenli bir ortamsunmaktır. Bu ortam çocuğun sağlıklı gelişimi için gereklidir. Disiplininikinci amacı ise, çocuğun kendi kendini yönetme yeteneği yani özdenetimkazanmasıdır. Çocuk denetim altında değilken de öğrendiklerini uygulayabilmeli,kurallara uymayı sürdürebilmelidir. Anababası yanındayken kurallara uyan, amadenetim kalkınca çığrından çıkan çocuk özdenetim yeteneği kazanmamış demektir.

Bazı anababalar, disiplini, sorun olduğu zamanlarda başvurulacak uygulamalarolarak görürler. “çocuğum söz dinlemediği zaman ne yapmalıyım?”, “Bana vurduğuzaman ben de ona vurabilir miyim?”, “verdiğimiz hiçbir ceza işe yaramıyor, neyapacağımızı şaşırdık” ifadeleri bu bakış açısını tanımlar. Bu anababalar içindisiplin, acil durumlarda dokunulması gereken bir alarm düğmesidir. Böyle birdisiplin anlayışı eğitici değil cezalandırıcıdır. Önceden bir hazırlık yoktur,olay anında tepkisel yaklaşılır. Bu duruma gelmemek için disiplin, yaşamın birparçası olarak görülmeli, “sorunları önceden önlemek için neler yapmamızgerekiyor” sorusuna yanıt aranmalıdır.

Anababaların etkili ve kesin sınırlar koyamamasının bir nedeni de çocuklarınınsevgisini kaybetme korkularıdır. Çocuklar anababanın bu korkusunu hissederlerve sınırlarla karşılaştıklarında onları sevmemekle tehdit ederler. “sen kötübir annesin, senden nefret ediyorum”, “çok acımazsızsın, beni hiç sevmiyorsun”gibi cümlelerle annebabaya geri adım attırmayı başarırlar. Hiçbir çocuksınırları isteyerek, memnuniyetle kabul etmez. Çocuğun kural koyan anababaya“Bu kuralları benim iyiliğim için koyduğunuzu biliyorum, iyi ki kurallarınızvar” demesini beklemek yanlıştır. Anababa olmanın zor taraflarından birisi dekonulan kurallar nedeniyle çocuğun kızgın olmasını tolore edebilmek ve geriadım atmamaktır. Çocuğuyla yakın ilişki kurmayı onunla “arkadaş” gibi olmaklakarıştıran anababalar da vardır. Arkadaşlık ilişkisinde eşitlik vardır,taraflar biribirlerine öneride bulunabilir, kararlar uzlaşarak alınır, yaptırımyoktur. Önerilen şey istenirse yapıluır, istenmezse yapılmaz. Oysa çocuklariçin evde tutarlı kurallar ve sınırlar koyan, sevgi ve destek veren bir anababagereklidir. Anababa sınırını koymalı, çok memnun olmasa bile uygulamaya devametmelidir.

Disiplin İçin Önemli İlkeler
1. Tutarlılık disiplin için en önemli ilkelerden biridir. Anababa çocuğu uygunolmayan bir isteğine birkaç kez “Hayır” dedikten sonra sonunda “Evet” diyorsa,çocuk ısrar etmesinin işe yaradığını öğrenecektir.

2. Anababanın sözbirliği ve işbirliğ yapması disiplin için gereklidir. Anneçocuğa “Dışarı çıkmadan önce oyuncaklarını topla” dediğinde baba “Bırak gitsin,arkadaşları bekliyor” diyorsa çocuk işine gelen kuaralı dinleyecektir.

3. Anababa davranışlarıyla çocuğa örnek olduğunu unutmamalıdır. Anne babaöğrettikleri kuralları kendileinin de sergiliyor olması gerekir. Kardeşinevurduğu için çocuğunu döven bir baba “kimsenin kimseye vurmaması gerekir”kuralını önce kendisi bozmuş olur. Çocuklar anababaların birbirilerine nasıldavrandıklarını gözlemlerler. Eşini sürekli eleştiren ya da ona alaycı birşekilde yaklaşan bir babanın yanında çocuğun kardeşine olumlu ve saygılıdavranması beklenemez.

Anne babaların, çocuklarına karşı tutumlarını etkileyen başlıca faktörler şöylesıralanabilir:

Anne ve babanın zihinlerinde nasıl bir çocuk istedijkleri konusunda, dahadoğumdan önce hayali bir çocuk kavramı oluşur. Dünyaya gelen çocuk, anne vebabanın beklentilerine uygun ıolmadığı takdirde, oluşan kırıklık sonucu, annebabada red etme tavrı gelişir.

Toplumun kültürel değerleri, çocuklarını yetiştirme konusunda anne-babalarıntutumlarını etkiler.

Çocukların sayısı, cinsiyeti ve kişilik özellikleri anne-babanın tutumlarınıetkiler (uyaran çocuk anne-babanın dikkatini daha çok çeker, kendisiyleilgilendirir).

Bütün bunların dışında, anne-babanın kendi çocukluk yıllarındaki deneyimleri,şimdiki tutumlarında etkili olabilir. Çocukluk yıllarında kendi anne babasıylasağlıklı bir etkileşim kuramayan, yeterli sevgi göremeyen bir baba ya da gençkızlık yıllarında aşırı baskı altında büyümüş bir annenin tutumları, bu kötüdeneyimler nedeniyle olumsuz olabilir.

Yine aile içinde eşler arasındaki ilişki, çocuklara karşı takınılan tavrıetkileyen bir başka faktördür. Örneğin, eşiyle anlaşamayan, mutsuz bir anne,tüm sevgisini çocuğuna vererek onunla aşırı derecede bütünleşebildiği gibi, tamtersine, saldırgan bir tutuma da bürünebilir.
Alıntıdır
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
27 Mart 2007       Mesaj #197
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Çocuğunuzun Kendi Özgüvenini Artırmak İçin

1- ONA SIK SIK SÖZ HAKKI VERİN
2- KENDİNİ VE DUYGULARINI ''NE DÜŞÜNÜYORSUN , NASIL HİSSEDİYORSUN'' GİBİ SÖZLERLE ANLAMAYA ÇALIŞIN
3- O KONUŞURKEN ONUN YÜZÜNE BAKIN VE CİDDİYE ALINDIĞINI HİSSETTİRİN
4- ONUN FİKİRLERİNE DEĞER VERDİĞİNİZİ HİSSETTİRİN
5- ONUN OLUMLU DAVRANIŞLARINI KESİNLİKLE TAKDİR EDİN
6- YAŞINA UYGUN GÖREVLER VERİN
7- VERİLEN GÖREVLERDEN SONRA BAŞARISINI TAKDİR EDİN
8- ONUN İÇİN ZAMAN AYIRIN
Son düzenleyen asla_asla_deme; 31 Ağustos 2009 15:55
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
9 Nisan 2011       Mesaj #198
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Bebekler de Depresyona Girer

Çocukların yanı sıra bebeklerin de 6 aydan sonra depresyon riski yaşadığını belirten Psikolog Derya Toparlak "Anne ya da anne gibi bağlandığı kişiden ayrılan bebeklerde ayrılmadan hemen sonra çok şiddetli ve uzun süreli ağlamalar izlenir. Bu ağlamaların ardından sessizlik ve küskünlük ortaya çıkar" uyarısında bulundu.


Depresyon çocuklukta ve yetişkinlikte görülen bir duygu durum bozukluğudur. İnsan hayatında en erken depresyon yaşantısı bebeklik çağında bağlandığı kişiden ayrılma sonucu ortaya çıkar. Bebekler yaklaşık 6 aydan sonra bağlandıkları kişiden ayrılmaya tepki gösterirler.

Bebeğin bağlandığı ebeveynin kısa süre içinde dönmesi durumunda çocuğun düzelir ancak kaybın sürmesi halinde belirtiler ağırlaşır. Çevredeki uyaranlara cevap azalır olduğu yerde sallanma vurma hareketleri görülür. Yemek yeme azalır kusma ve ishaller başlar. Fiziksel gelişme duraksar kilo kaybı artar üzüntü ve küskünlük belirgindir. Yalancı zeka geriliği denen zihinsel işlevlerde gerileme olur.

Depresyonun Belirtileri

Mutsuzluk kendini boşlukta hissetme sık ağlama sevdiği şeyleri yapmama zevk almama oyun oynamama değersizlik duyusuumutsuzluk gergin ve sıkıntılı olma kolay öfkelenme az ya da çok yemek yeme uyku bozuklukları özellikle uykuya dalmada güçlük huzursuz uyuma kabuslar alınganlık aşırı hareketlilik dikkat dağınıklığı okul başarısında düşme aile ilişkilerine bozulma söz dinlememe ya da çok sessiz kalma arkadaş problemlerinde artma kendini dışlanmış ve yalnız hissetme korkma ve intihar girişimi.

Depresyon tanısının konması için çoğu belirtinin 15 günden daha uzun sürmesi gerekiyor. Çocuklarda belirtiler ev ortamlarında daha belirgin olarak göze çarpıyor. Depresyonu tek bir nedene bağlamak doğru değil. Kişinin temel ve psikolojik özelliklerine ve çevrenin etkilerine göre ortaya çıkıyor.

Kaynak: hanimefendi.com
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
8 Mayıs 2011       Mesaj #199
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Çocukların Korkularını Küçümsemeyin

Çocuklarda korkular sıkça görülen bir durum olup çocuklar bu korkuları kimi zaman ailelerinden kimi zaman kendi kendilerine kimi zaman da arkadaşlarından edinmektedirler. Korkular başlangıçta bizi dış tehlikelerden korumaya yönelik edinimler olduğu halde bir süre sonra amacını aşmakta ve yaşantıyı engeller hale gelmektedir.

Yabancılardan uzak durmasını onların kendisine zarar verebileceğini söylediğimiz çocuklarımız bir süre sonra değil başkalarından uzak durmak yanlarına yanaşmak istememekte hatta bu korkularını genelleyerek herkese uzak kalabilmektedir. Bu yüzden korkuları başlatmak kolaydır ancak durdurmak zordur.

Çocuklarda korkular en çok gece yatarken ortaya çıkmakta yalnız kalmak istememekte korktuklarını söyleyerek anne babalarının yanına gitmekte yalnız başına tuvalete gitmek istememekte gitse bile sürekli olarak anne ya da babayı yanına çağırmaktadır. Seyretmiş oldukları korku filmlerindeki kahramanları görmekten eve hırsız girmesinden kaçırılmaktan korkmakta ve tüm bu nedenlerden dolayı tedirgin ve huzursuz olmaktadırlar.

Biraz daha yaşları büyüdüğünde ise anne babalarını kaybetmekten onların kendilerini bırakmasından ya da ayrılmalarından korkmakta bu korkuları nedeniyle onları yanından ayırmak istememektedir. Korkular nedeniyle bağımlılıkları artmakta özellikle anneyi bir yere göndermek istememekte sürekli yanlarında durmaları için ısrar etmektedirler.

Çocuklarımızın Korkuları Karşısında Takındığımız Tavırlar Çok Önemlidir

Çocuklarımızın korkuları karşısında “Korkacak bir şey yok” demek korkularını önemsememek kadar aşırı önemsemekte yanlış bir davranış olacaktır. Korkuları yoğunken onları yalnız bırakmak ileriki yaşantıları için problem yaratacak tüm yaşamları boyunca korkuların nesnesi değişecek ama kendisi varlığını sürdürecektir.

Çocukluktaki korkular gençlik dönemlerinde sınav korkusuna erişkinlerde gelecek korkularına ileri yaşlarda ise ölüm korkularına dönecek ama hep varlığını sürdürecektir. Korkuların nedenleri niçinleri araştırılmalı ve nedene yönelik önlemler alınmalıdır.

Korkuları olduğu zaman onlara güvence vermek yanında olmak bir süre işe yarayacak korkuları geçip hayatlarına döndüklerinde sorun kalmayacaktır. Ancak korkuları devam eder ve yaşantılarını kısıtlamaya başlarsa o zaman bir profesyonel yardım işe yarayacaktır.

Psikologlardan psikiyatristlerden yardım almak ve onların dediklerini uygulamak korkuları kalıcı bir iz kalmadan ortadan kaldıracak ve bunu yapmadığımız takdirde ileri yaşlardaki panik bozukluk ve birçok başka psikiyatrik hastalığın temelini oluşturacaktır.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
17 Haziran 2012       Mesaj #200
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Baba sevgisi, kişiliği belirliyor

ABD'deki Connecticut Üniversitesi'nin çalışması, çocukken baba sevgisinden yoksun kalan bireylerin yetişkinlik döneminde ikili ilişkilerde ciddi sorunlar yaşadığını ortaya koydu.

father babyhmedium

Dünyada son 50 yılda, farklı ülkelerde, çocukluktan yetişkinliğe geçişte ebeveynlerden yoksunluğun bireyin kişiliğinin şekillenmesine etkilerinin konu edildiği 36 araştırmayı değerlendiren Connecticut Üniversitesi ekibi, baba sevgisinin de en az anne sevgisi kadar önemli ve kişilik gelişiminde belirleyici olduğunu bildirdi. Çalışmanın yöneticisi, Connecticut Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ronald Rohner, çalışma sonuçlarına ilişkin raporda, ebeveynlerinin sevgisinden veya varlığından yoksun büyüyen çocukların kültür, ırk, cinsiyet ayrımı olmaksızın yetişkinliklerinde benzer tepkiler verip benzer sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını belirtti.
On binden fazla katılımcının 13 ülkeden psikolog tarafından değerlendirildiği çalışmaya göre, özellikle baba figürünün eksikliği çocuğun daha endişeli, güvensiz ve üçüncü kişilere karşı saldırgan tutum takınmasına neden olurken ikili ilişkilerde de ciddi bağlanma sorunları görülebiliyor.

Çalışmada, babanın çocuk gelişimindeki rolü ve öneminin çoğu zaman anne sevgisi karşısında ikinci planda kabul edilmesinin büyük bir hata olacağı belirtilerek, ''Umarız bu çalışmada varılan sonuçlar, birçok erkeği çocuklarının yetişmesinde daha aktif rol oynamaya teşvik eder'' deniliyor.

''GÜVEN DUYGUSU ÖNEMLİ''
Çalışmanın sonuçlarını değerlendiren psikolog Seval Baysal, çocuğun gelişiminde babanın da anne kadar önemli ve sorumlu olduğunu ifade ederek, özellikle Türk kültüründe ve aile yapısında babanın önem taşıdığını söyledi.
Hayat şartları, geçim sıkıntısı, çoğu kez anneye duyulan aşırı güven nedeniyle babaların çocuk gelişimi sırasında bazen bir adım geride kalabildiklerini ancak çocuk için babayla her saniye birlikte olmaktan çok güven duygusunun önemli olduğunu kaydeden Baysal, ''Türk kültüründe baba güçtür, güvendir, kişinin arkasındaki ağaçtır. Hayat şartları içinde çok zaman ayıramasa da babanın sevgisini ve desteğini çocuğuna mutlaka hissettirmesi gerekir'' dedi.
Baysal, çocukluktaki güven duygusu eksikliğinin ileri yaşlarda depresyon eğilimi, boşluk, sorunlarla baş etme güçlüğü olarak kişiye geri dönebildiğine dikkati çekerek, kişinin önce kendine, sonra başkalarına güvenebilmesi ve sağlıklı ikili ilişkiler yürütebilmesi için ebeveynlerinden güven duygusunu mutlaka alması gerektiğini kaydetti.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Taslak Konular
24 Mayıs 2009 / barış Tıp Bilimleri
13 Şubat 2012 / AeraCura Taslak Konular