Tartışma şekli ilişkinin falı gibi
Aşklar, evlilikler umutla başlar. Geliştirmek ve korumak çaba ister. Gereken özenin gösterilmediği ilişkiler er ya da geç karaya oturur. Bu durumda kişilerin kendini sorgulamak yerine sığındığı gerekçe çoğu kez aynı: "Erkekler Mars’tan, kadınlar Venüs’ten." Aile terapisti İbrahim Eke ise bu teze karşı çıkıyor.
Aralık Gönüllü Eğitim ve Kültürel Araştırma Derneği’nde "İlişkiler, sondan az önce" başlıklı seminerler veren uzman psikolog Eke "Hurafeleri bir kenara bırakıp kendimize bakalım. Kadın ile erkek aynı gezegenden" diyor.
Başarılı bir ilişki için asgari hangi koşullar gerekiyor?
Tercihlerde anlaşma, karşılıklı saygı, dürüstlük, farklı mekanlardayken bile partnerle ilgili pozitif şeyler düşünebilme, uzaklaşmak yerine birbirine yönelme, partneri ilgiyle dinleme, etkileşime açık olma, karşıdakini rahatlatabilme, kendini onun yerine koyabilme koşulları sağlanıyorsa ilişki sağlıklı yoldadır.
Başarılı ilişki için aşk şart mı?
İyi olur, ama şart değil. Aşka yüklenen anlam önemli. Binlerce tanımı var. "Çok mutluyuz, aşığız" diyen çiftleri ayrı odalara alıyoruz. Aşktan ne anladıklarını, ne beklediklerini soruyoruz. Farklı ifade ediyorlar. Bana göre aşk, tutkudur, ergenliktir. Gözün hiçbir şey görmemesidir. Ergen gibi hayatında hiçbir şeyi umursamadan yaşamaktır. Tahtını terk etmektir.
Aşkın kuralları, sınırları olur mu?
Hayır olmaz. Kural, sınır oldu mu aşk değil, ilişkidir artık. Yetişkinler normlara uyarlar, aşk onlara çok uygun değildir. O yüzden 55 yaşında aşık olanlar ergen gibi saçmalıyor. Çünkü bu duygu durumuna giriyor, beklenmedik davranışlar gösteriyorlar. Güzel olan da bu.
İki cins arasında fark var mı gerçekten?
Kadınlar Venüs’ten, erkekler Mars’tan hikayesi gerçek değil. Bu varsayımlara dayanan, insanların ilgisini gıdıklayan bir kitap olsa da iddiaları kanıtlayacak tek bilimsel veri yok. Tam tersi, bilime göre erkek de kadın da aynı gezegenden, benzer özellikleri var. Dolayısıyla bir kez daha söylüyorum: Aşka yüklenen anlam önemli.
Aşk gibi güzel olan bir şey neden tükeniyor? Dünyada sonsuz olan nedir? Kişiler aşık olacaklarını seçiyor mu?
Bu soru beyinle ilgili çalışma yapanların alanına giriyor. Kadın dölünü yaymak için güçlü erkek arar, türündeki hikayeler gerçek dışı. Bilime aykırı. Yalan söylüyorlar. Hurafeleri bir kenara bırakalım. Belki insanlar 400 bin yıl önce böyleydi. Bugün yaşamda birlikte yürüyebilecekleri eşi arıyorlar.
Kişilerin ruh ikizi var mıdır?
Bildiğim kadarıyla, bilimsel tanımı yok. Eğer bir kişi "Ruh ikizim var" diyorsa, buna anlam verip davranışlarını yönlendiriyorsa "evet" var derim ben de.
Kişilik benzerlikleri ilişkiyi güçlendirir mi?
"Bunlar varsa ilişki çok iyi, yoksa kötü" demiyoruz. Sorun çıkabilecek alanları söylüyoruz. Sorun tespit edildiğinde, çözülürse hayat iyi gider. Çözülmezse ilişki biter. Birey kendisine olduğu kadar, çevresindekilere de değer vermeli, dostluk kurabilmeli. Partnerlerini kendiyle eşit görmeli. Kadınlar dahil, artık herkes "Erkek egemen" saçmalıkları bir kenara bırakmalı.
Sürekli sorun çözmeye çalışmak zor değil mi?
Günlük hayatımızda zaten sürekli problem çözüyoruz. Neden ilişkidekileri çözmek zor olsun? Sağlıklı ilişki isteyen, emek vermek zorunda. Emek vermek yerine harita ya da hap istiyorlar. İlişkilerde, bireylerin kişilik yapısı çok önemli. Mutlu ilişki karşılıklı dengeden geçer.
Hangi işaretler iletişimde ve ilişkide ciddi sorunların habercisidir?
Çok önemli kararlar birlikte verilmiyorsa, sık sık ayrılıp tekrar bir araya geliniyorsa, partnerlerin eleştirisinden korunmak için duygusal ilişkiden uzaklaşılıyorsa sorun vardır. Tartışma yöntemi de çok önemli ipucu. Uzayıp bir sonuca bağlanmıyorsa, kıskançlık sık gündemdeyse, tartışmalarda kişiliğe yönelik suçlamalar, aşağılama, küçük görme ifade eden sözler, mimikler, jestler ve bol bol eleştiri varsa, küsülüyorsa, basit şeyler büyütülüyorsa, kırıcı bir tartışmadan sonra ilişkiyi tamir etmek için çaba harcanmıyor veya bu konuda başarılı olunamıyorsa, durmadan "aslında ne yapmak istendiği" anlatılmak zorunda kalınıyor, sert bir dille tartışılıyorsa, partnerler sık sık eleştiriliyorsa, kendini savunurken, partner suçlanıyorsa, tartışmalar sırasında tepkisiz kalınıyorsa ve konuşulmuyorsa sorun büyük.
Sorunsuz ilişki için tek kişinin çabası yeter mi?
Tabii ki yetmez. İlişki tek başına yaşanabilir mi?
Karşımızdakini daha iyi anlamak ve kendimizi anlatmak için ne yapabiliriz?
Çok basit bir yöntemi var. Duygularımızı açık şekilde ifade etmeliyiz. Düşündüğümüzü karşımızdakine söylemeliyiz. Karşımızdakini anlamak için de zihnini okumaya çalışmak yerine yine açıkça ne düşündüğünü sormalıyız.
Her kötü ilişki, evlilik kurtarılabilir mi sizce?
Her ilişki ancak iki taraf da istiyorsa kurtarılabilir. Taraflar istiyorsa, çözümsüz diyalog yoktur.
Aşklar, evlilikler çabuk mu tüketiliyor?
Kişinin hayata bakışı sadece tüketim üzerine kuruluysa, örneğin "bunu diktirmek yerine atarım, yenisi daha ucuza gelir" diyorsa ilişkiye emek vermeye yanaşmaz. Bu olmazsa mutlaka yeni biri vardır, diye düşünür. Bir anlamda ilişkiler de dondurulmuş yemekler gibi, hazırlamak için emek harcamadan, ısıtılıp hayata sokuluyor. Başka bir çok şey için emek veriliyor; neden ilişki, evlilik için verilmesin?
İlişkinin sonunu hızlandıran adımlar
Kırıcı bir tartışmadan sonra ilişkiyi tamir etmek için çaba harcanmıyor veya girişim başarısız kalıyorsa.
Sık sık sizi beğendiğini, sonra da hiç beğenmediğini söylüyorsa.
Sık sık ayrılıp, tekrar bir araya geliniyorsa.
Kızgınlık ve öfke sıkça dışa vuruluyorsa.
Tartışmalar uzayıp, sonuca bağlanmıyorsa.
Basit şeyler büyütülüyor ve sorun ediliyorsa.
Kıskançlık sık gündeme geliyorsa durum kötü.
Sondan az önce
İlişkiyle ilgili sorunlar çok ciddi bulunur.
Sorunlardan söz etmek yararsız görünür.
Sorunları kendi başına çözmeye çalışır.
Paralel yaşamlar kurulur.
Yalnızlık tercih edilir.
Sadece seks ilişkiyi kurtarmaz
Cinsellik ilişkide önemli.
İlişkinin ana motorunun seks olması da geleceğini riske sokar. Öte yandan cinsel ilişkinin sıklığı açısından memnuniyet, cinsel ilişkiden beklentilerin açıkça paylaşılabilmesi, karşı tarafın cinsel isteklerine karşı duyarlılık, her iki taraf için tatmin ediciliği ve cinsel ilişkide korunma yollarında hemfikir olmak da önemli.
Ailede yaşananlar ilişkinin kaderini etkiliyor
Bireylerin geldikleri ailelerin önemli rolü var. Alkol bağımlısı, ruhsal sorun yaşanan, çocuklarına karar alma fırsatı vermeyen, ilişkilerini onaylamayan, geçimsiz, boşanmış ailelerin çocuklarının ilişkileri riskli. Ebeveynlerin çocuklarının ilişkilerine sürekli müdahale etmesi, taraf tutması ilişkiyi zora sokar. Geçmişte şiddet, cinsel taciz, terk, ihmal gibi travmatik olaylar yaşayan bireylerin ilişkisi daha çok emek ister. İlişkinin başlangıcıyla ilgili güzel anılar yoksa, aldatma yaşanmışsa biraz daha çabaya ihtiyaç duyulabilir.
Çocuk da yaparım kariyer de deyince annelik erteleniyor
Annelik her kadının hayatı boyunca tatmak istediği çok özel bir duygu... Ancak yoğun iş yaşamı ve kadının aldığı sorumlulukların hızlı artışı, ileri yaşta anne olmayı da beraberinde getiriyor. Ama ilerleyen yaşlarda gebelik zorlaşırken, sağlıklı bebek doğurmak da güçleşebiliyor.......İleri yaş gebelikleri sıkı bir takip gerektiriyor. Özellikle 40 yaş üstü gebelerin durumunu mutlaka bir iç hastalıkları uzmanı veya kardiyolog da takip etmeli. Anne adayının hiçbir sağlık sorunu olmasa bile tansiyonu ve kan şekeri ölçülmeli, bunlardan çıkan sonuçlara göre bir diyet programı uygulanmalıdır.
Pek çok kadının 50'sinden sonra hamile kalmasını sağlayan Dr. Halil İbrahim Tekin, ileri yaş anneliğinin riskleriyle ilgili merak edilen soruları yanıtladı.
İleri yaşlarda kadınların doğal yoldan hamile kalması mümkün mü?
Bazen çok çocuk doğurmuş kadınlarda menopoza girme yaşı uzayabiliyor. 'Çok çocuk' derken 7-8 doğumu kastediyorum. Onlarda bazen 45-46 yaşında da hamilelik görebiliyoruz. Ancak son derece nadirdir, 50 yaşından sonra ise çok ender görülen bir durumdur. Mutlaka yardımcı üreme tekniklerinin kullanılması gerekir.
İleri yaştaki hamileleri ne gibi riskler bekliyor?
Yoğun iş hayatı ve kadınların sorumluluklarının hızlı artışı, ileri yaşta anne olmayı da beraberinde getiriyor. Annelik her kadının tatmak istediği bir duygudur. Ama ileri yaşlarda gebe kalmak zorlaşırken, aynı zamanda sağlıklı bir gebelik dönemini sürdürmek ve sağlıklı bebek doğurmak da güçleşiyor. Düşük riskindeki artışla birlikte bu gebeliklerin çoğu, yardımcı üreme teknikleriyle gerçekleşmiş olmasının verdiği çoğul gebelik riskleri ile birleşiyor. Sistemik hastalıklar ilerleyen yaşla birlikte baş gösteriyor. Bu sorunlardan en önemlileri de şeker hastalığı ve hipertansiyon oluyor. Bu iki hastalığın yanı sıra gebelikte ortaya çıkan kalp yetmezliği, doğum sonrası kanamalar, erken doğum, ölü doğum ve plasenta bozuklukları da görülebiliyor.
İleri yaş gebelikleri nasıl takip edilmelidir?
Birçok risk faktörünü bir arada tutan, belki de en riskli gebelikler sayılan ileri yaş gebeliklerinde; çok yakın ve dikkatli bir takip gerekiyor. Her gebelik özen gerektirirken, bu tür gebeliklerde çok daha fazla özene ve bilgiye ihtiyaç duyuyorlar. Bu nedenle gebe takibi mutlaka, işin en ehli ve tecrübeli ellerde olması gerekiyor. Multidisipliner yaklaşım ve yakın ilgi gerektiren ileri yaş gebelikleri, mutlaka bu konuda uzmanlaşmış ve tecrübe edinmiş merkezlerde takip edilmeli ve gerekli olan tahlilleri yaptırarak, destekleyici tedavilerini almalıdır. Hastaların hiç bir tansiyon sorunu olmasa bile, evinde tansiyon takibi yaptırmaları ve bunları düzenli kayıt etmelerini istiyoruz. Özellikle 40 üstündeki gebeler mutlaka bir iç hastalıkları uzmanı veya kardiyolog ile birlikte takip edilmeli. Düzenli olarak belirli aralıklarla kan şekeri ölçülmeli ve çıkan sonuçlara göre diyet ayarlanmalı veya insülin kullanılmalı. Birçok menopoza giren veya tüp bebek dahil gebelik şansı elde edememiş kadınlar, yurtdışında yumurta bağışı (donasyon) yöntemi ile gebelik elde ediyorlar. Türkiye'de Sağlık Bakanlığı bu yöntemin kullanılmasına izin vermiyor. Özellikle bu şekilde elde edilmiş gebeliklerin ilk 3-4 aydaki takibi belirli hormon takviyeleri gerekiyor. Bu sebeple gebelik takipleri tecrübeli ve bu konuda uzmanlaşmış doktorlar tarafından yapılmalı.
İleri yaş gebeliğin bebek üzerinde etkisi var mı?
Anne adayı üzerine riskli bir durum oluşturan ileri yaş gebeliği; bebeğin veya bebeklerin üzerinde de olumsuz etkiye sahiptir. Artan tansiyon şikayeti ile birlikte bebeğe giden kan miktarında azalma, plasenta ayrılması, pıhtılaşma bozuklukları ve sıvı azalması ile birlikte bebekte hafif gelişme geriliğinden anne karnında ölüme kadar geniş bir risk yelpazesi taşıyabilir. Şeker yükselmesi ve kontrol altına alınmamış diyabet de bebekte aşırı büyüme ve buna bağlı doğum travması, doğum sonrası şeker düşüklüğü, şeker hastalığına ve obeziteye yatkınlık ve ani ölümler bekleyebilmektedir. 35 yaşından sonra oluşan gebeliklerde de kromozom anomalileri de artmaktadır. Bu anomalilerden en yaygın olanı 'trizomi21' denen 'Down sendromu' ya da bilinen adı ile 'Mongolizm' tanısı, gebeliğin erken haftalarında yapılan CVS veya amniyosentez ile konulmalıdır.
İleri yaş gebeliklerinde doğum ile ilgili sorunlar var mı?
İleri yaş gebeliklerinde erken doğum 4 kat daha fazla görülmektedir. Bunun sebebi olarak 'yaş', tek başına bir faktör olarak gösterilirken, artan gebelik sorunlarını engellemek amacıyla erken gebelik sonlandırılabilir. Özellikle 'preeklampsi' denilen artmış tansiyon ve idrarda protein kaybı ile giden oldukça riskli bir durum olan bu hastalığın tek tedavisi gebeliğin sonlandırılmasıdır. Preeklampsi sonlandırılmaz veya fark edilmezse 'eklampsi' denilen nöbet atakları ve beyin ödemi ile seyreden ölümcül bir durum ortaya çıkabilir, bu gibi durumlarda da gebelik sonlandırılmalıdır. Gebelik haftasına bakılmaksızın yapılan bu sonlandırılmalar sonucunda erken doğuma bağlı prematürite oranı artmaktadır. Kontrol altına alınmamış şeker hastalığına bağlı olarak anne karnında bebek aşırı kilo almaktadır ve buna bağlı olarak doğum travmaları görülebilmektedir. Bütün bu nedenlerden dolayı ileri yaştaki anne gebeliklerinde sezaryenle doğum oranı normal gebeliklere göre iki kattan fazla artış gösteriyor.
Annelik kadınların beyinlerini değiştiriyor
Hamilelik ve annelik, dişinin beyin yapısını değiştiriyor ve anneleri bebeklerine karşı daha duyarlı hale getiriyor. Üreme ve doğum sonucunda, dişi memelinin beyninde, davranışlarını ve yeteneklerini geliştiren bir değişim yaşanıyor. Annelik davranışları aslında evrimde dişinin başarı şansını artırıyor. 40 yaşından sonra anne olanların, uzun yaşama şansı daha çok.
Anne olarak doğulmaz, anne olunur. İnsanlardan farelere ve maymunlara kadar dişi memeliler, hamilelikleri döneminde ve anneliklerinin başlangıcında temel yapısal değişimlerle karşı karşıya kalıyor.
Daha önce yalnızca kendi gereksinimlerine ve yaşamına yönelik olarak gelişen dişinin organizması, hamilelikle birlikte kendi yavrusunun bakımı ve ihtiyaçları doğrultusunda gelişim gösteriyor.
Yeni araştırmalar hamilelik, doğum ve emzirme döneminde son derece yoğun olarak yaşanan hormonal dalgalanmaların dişinin beyin yapısını değiştirdiğini, bazı bölgelerde nöronların büyüklüğünü değiştirdiğini ve diğer bölgelerdeki nöronları da yapısal değişimlere uğrattığını ortaya koyuyor.
Bazı bölgeler yuva yapmak, yavrularını temizlemek, onları daha büyüklerden korumak için düzenlenirken, düşünce, kontrol hafızası, öğrenme, korku ve strese karşı korunma gibi bazı bölgeler de yeniden yapılandırılıyor.
Hamilelik hormonu ve çocuk arzusu
Hormonların beyinde yol açtığı değişim yalnız annenin yavrusunu korumasına ve bakımına yönelik değil, aynı zamanda anneye yavrusuna daha iyi yaşam koşulları sağlayabilmesi için yeni yetenekler de kazandırıyor. Hatta beyindeki bu yeni donanımlar anne fare yaşlanana kadar sürüyor. Bütün araştırmalar yalnızca dişi fareler üzerinde yapılsa da, insanda da aynı özelliklerin söz konusu olduğu üzerinde duruluyor.
Memelilerin büyük çoğunluğunda annelik davranışları beynin aynı bölgeleri tarafından kontrol ediliyor.
50 yıl kadar önce bilim dünyası şunu keşfetti: Hamilelik hormonları, dişinin yavrusu için duyduğu arzuyu körüklüyor. 1940’larda Yale Üniversitesi’nden Frank A. Beach, dişi üreme hormonları olan östrojen ve progesteronun farelerde, hamsterlarda, kedilerde ve köpeklerde kızgınlık ve cinsellik gibi tepkileri düzenlediğini keşfetti.
Bunun ardından, Rutgers Üniversitesi’nde Hayvan Davranışları Enstitüsü’nden Daniel Lehrman ve Jay Rosenblatt, aynı hormonların farelerde annelik davranışları için de gerekli olduğunu ortaya koydu.
1984 yılında Robert Bridges, hamilelik döneminde östrojen ve progesteron salgılanmasının arttığını belirledi. Aslında, hormonlar kadar sinir sistemini etkileyen diğer kimyasalların da annelik davranışları üzerinde etkisi var. Örneğin, beynin hipotalamus bölgesinde üretilen ve acıyı dindirici özelliği olan endorfin salgılanması, hamilelik döneminde özellikle de doğumun hemen öncesinde artıyor.
Geç anne olanlar geç yaşlanıyor
Massachusetts Medical School’dan Craig Ferris, manyetik rezonanslı (MRI) görüntüleme tekniklerinden yararlandı ve anne farelerin beyinsel aktivitelerindeki değişimleri belirledi. Buna göre, süt veren annelerin beyinlerinde ödüllendirme ile ilişkili bölümde hareket daha da hızlanıyor. Bilim dünyasına göre bunun yorumu şu: Annenin bebeğini emzirmesine karşılık anneye verilen bir ödül, bir nimet!..
Güney Carolina Tıp Fakültesi’nden Jeffrey Lorberbaum, yine MRI tekniğini kullanarak, bebeklerinin ağlamasını duyan annelerin beyinlerini inceledi. Kadınların beyinlerindeki aktivite, farelerin beyinlerindeki aktivitenin aynısı oldu. Hipotalamus’un aynı bölgesi ve prefrontal ve orbifrontal bölgeler aydınlandı.
Anneler üzerinde yapılan araştırmalar, başka ilginç bulguları da ortaya çıkardı. Örneğin 40 yaş ve üzerinde hamile kalan ve çocuk doğuran annelerin, daha küçük yaşlarda hamilelik geçiren kadınlara kıyasla, uzun yaşama şansları daha yüksek. Bilim dünyası, bu bulguyu, 40’larında anne olan kadınların daha yavaş bir hızda yaşlanmalarına bağlıyor.
Baba beyinleri ne durumda?
Peki ya çocuk sahibi olmak, babaların beyinlerini nasıl etkiliyor? Kadınlarda olduğu gibi onlarda da bir değişim meydana geliyor mu? Yavrularına bakan babalar, bu durumdan dolayı beyinsel açıdan kazançlı çıkıyor mu? Bilim dünyası, elbette babaların durumunu da araştırıyor. Bunu için, küçük bir Brezilya maymun türü olan marmoset’ler inceleniyor. Marmosetler, monogam bir yaşam sürüyor ve yavrularının bakımını erkek ve dişi birlikte üstleniyor. Bugüne kadar elde edilen bulgular şunu gösterdi: Baba marmoset, yiyecek bulma konusunda, baba olmayan erkek bir marmosetten daha başarılı.
Her yere yetişen mucize kadının sırrı da annelik mi?
Nasıl oluyor da, anneler aynı anda birkaç işi birden yapabiliyor? Kadının annelikle birlikte kazandığı o geleneksel hünerin sırrı ne? Bilim dünyası, bir yandan da bunu çözmeye çalışıyor. Belki de anne beyninde meydana gelen değişimler, kadına, ortaya çıkan bir dizi yeni isteği karşılamada o hassas dengeyi kurduruyor: Çocuk bakımı, çalışma yaşamı, sosyal aktiviteler, ev işleri... Doğrusu, bilim henüz bu sorunun yanıtını bilmiyor. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, beynin yapısı ve aktiviteleri gerektiğinde değişebiliyor. Regensburg Üniversitesi’nden Arne May ve meslektaşları, havaya 3 topu atıp düşmeden tutmasını öğrenen kadın beyinlerinde, algılama ile ilgili bölgenin değişim gösterdiğini belirlediler.