Arama

Ebeveynler ve Çocuklar - Sayfa 9

Güncelleme: 24 Ekim 2016 Gösterim: 177.639 Cevap: 202
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #81
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Yarım Sünnetin Çaresi

Sponsorlu Bağlantılar
Peygamber sünneti olarak tarif edilen hipospadyas hastalığında çocukların ilk 6 ay ile 1.5 yaş arasında muhakkak ameliyat edilmesi öneriliyor.
Erkek çocuklarda cinsel organlarının ucunda olması gereken dış idrar deliğinin organın alt taraflarında bir yere açılması şeklindeki anormalliğe tıp dilinde hipospadyas adı veriliyor. Halk arasında yarım sünnet, peygamber sünneti olarak tarif edilen hipospadyas her 250 erkek çocuktan birinde görülen doğumsal bir sağlık problemi.
Acıbadem Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yunus Söylet, böyle çocukların adeta yarım sünnet olmuş gibi doğduklarını idrarlarını bacaklarına doğru pipilerinin altından yaptıklarının fark edildiğini söylüyor. Peygamber sünneti deyimine de açıklık getiren Prof. Dr. Yunus Söylet şöyle konuşuyor:
“Peygamber sözcüğü olumlu bir ifade taşıdığı için bu durumun bir lütuf olduğu düşünülmemelidir. Böyle çocuklarda sünnet derisi çoğunlukla sadece pipinin sırt tarafında ve adeta bir horoz ibiği gibi oluşmuştur. Pipinin alt yüzünde sünnet derisi olmaz. Alt yüzde olan ise normalde en uçta olması gereken idrar deliğidir. Bazen bu delik olması gerekenden çok daha dar olur. O zaman bu çocuklar hem makara ipliği gibi ince işerler, hem de çişlerininin bitmesi uzun zaman alır.”


Erken Teşhis Önemli
Hipospadyasın erken teşhisi büyük önem taşıyor. Anne babalar dikkatli davranırlarsa sünnet derisinin yarım olmasından, ya da idrarın uçtan fışkırmamasından durumu farkedebiliyorlar. Prof. Dr. Yunus Söylet “Hatalı delik pipinin baş kısmına ne kadar uzaksa anormallik de o kadar ağır demektir. Bazı anne ve babalar ise eğriliği en önce fark ederler” diye konuşuyor. Hipospadyası olan çocukların zamanında tedavi edilmesi ileride çocuk sahibi olmaları açısından büyük önem taşıyor. Öncelikle eğriliğin tam düzeltilmesi gerekiyor. Prof. Dr. Yunus Söylet, “Eğriliğin tam düzetilmesi hem çocuk sahibi olma yönünden hem de cinsel ilişkide sorun olmaması için gereklidir. Geç ve uzman ellerde yapılmayan tedaviler çocukların tüm yaşamını etkileyen olumsuzluklara yol açıyor” diye konuşuyor.
İdeal ameliyat yaşı nedir? Hipospadyasın ideal ameliyat yaşı 6 ay ile 1.5 yaş arasında değişiyor. Bu dönemde yapılan ameliyatlardan sonra hızlı bir iyileşme gözleniyor. Bir diğer avantaj da çocuk çok küçük olduğu için ameliyatı hatırlamıyor. Bu yaşı kaçıran çocukların da hemen ameliyata alınması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Yunus Söylet, “Üst yaş sınırı yoktur hemen ameliyat gerekir” diyor.

Ameliyatın hedeflerini ise şöyle sıralıyor:

"Cerrahi tedavideki ana hedefler dört tanedir.
1. Eğriliği tamamen düzeltilmiş özellikle sertleşme olduğunda tam bir düz penis.
2. Pipinin tam ucundan karşıya doğru fışkırtarak işeyebilme.
3. Dış görünüm olarak sünnetli bir çocuk görünümünü elde etme.
4. Böyle bir anormalliğin olduğunun farkına varmadan küçük yaşta tedavi.”


Asla Sünnet Yapılmamalı
Ailelerin özen göstermesi gereken konulardan biri de hipospadyası olan çocukların asla sünnet yaptırılmaması. Bu çocukların ameliyat edilmesi gerektiğinde yarım sünnet derisi çok işe yarıyor. Prof. Dr. Yunus Söylet “Bu çocuklar sünnet ettirilmemeli. Çünkü ameliyat bittiğinde zaten çocuklar sünnet edilmiş oluyor” diye uyarıda bulunuyor. Ameliyatın son derece hassas bir ameliyat olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Söylet şu bilgiyi veriyor:
“Ameliyat Büyüteçli gözlüklerle, özel iplikler kullanılarak bu işte uzmanlaşmış çocuk cerrahisi veya çocuk ürolojisi uzmanlarınca yapılmalıdır. En önemli ölçü bu ameliyatı yapacak cerrahın sadece çocukları ameliyat eden bu işte deneyimli bir hekim olmasıdır. Tecrübeli ellerde genellikle tek ameliyatla netice almak ve düzgün görünümlü penisler elde etmek mümkündür. Çok nadir olarak ikinci ameliyat gerekir. Ameliyat esnasında eğrilik varsa düzeltildikten sonra çoğunlukla sünnet derisi kullanılarak idrar borusu uca kadar uzatılır.
Çocuk böylece sünnet de olmuş olur. Ameliyatın kendisi gibi ameliyat sonrası bakım da inceliklerle doludur. Hastalar genellikle bir gece hastanede tutulduktan sonra evlerine yollanılır. Yaklaşık 10 gün içinde ameliyatın başarısı anlaşılır.”
Son düzenleyen GusinapsE; 17 Nisan 2006 02:04
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #82
arwen - avatarı
Ziyaretçi
BABA ADAYLARI İÇİN HAMİLELİĞİN İLK ÜÇ AYI:

Sponsorlu Bağlantılar
Kadınlar hamilelikleri süresince pekçok fizyolojik ve psikolojik değişiklikler yaşarken, benzer değişiklikler bu süreci anne adayıyla paylaşan baba adaylarında da görülmektedir. Heyecanlı olduğu kadar zor geçecek bu sürecin ilk üç ayında baba adaylarını neler bekliyor dersiniz? Çoğu erkek baba olacağını öğrendiğinde sevinç, umut, endişe gibi pek çok duyguyu aynı anda yaşayabilir. İlk üç ay boyunca yaşayacağınız en yaygın endişeler eşinizin sağlığı hakkındaki korkularınız, mali durumunuza ve iyi bir baba olup olamayacağınıza dair endişelerdir.
İlk aylarda, eşinizde hamileliğe bağlı olarak sabah bulantıları, uykusuzluk, ruh halinde ani değişiklikler, yorgunluk ve yeme içme alışkanlıklarında değişiklikler başgösterir. Bu değişiklikler gayet normaldir, ancak siz eşinizi bu şekilde görmeye alışık olmadığınız için onun sağlığı konusunda yersiz korkulara kapılabilirsiniz..
Pek çok baba adayı yeni bir bebeğin ailenin mali durumunu nasıl etkileyeceği konusunda endişe duyar. Eğer hem eşiniz hem siz çalışıyorsanız eşinizin doğum sebebiyle bir müddet çalışamayacak olmasının; bebeğin doğumuyla birlikte başlayacak olan çeşitli sağlık, bakım ve benzeri harcamaların mali sıkıntılara yol açabileceği korkusu bu süreçte sıklıkla yaşanmaktadır.
En önemlisi de, birçok baba adayı nasıl bir baba olacağı konusunda merak ve endişeye kapılabilir. Tüm bu endişeler dokuz ay sonra baba olacağınızı öğrenmenin verdiği duygu karmaşası sonucu ortaya çıkmaktadır ve son derece normaldir. Toplumumuzda hamilelik ve doğum genellikle kadınlarla özdeşleştirilmiş kavramlardır, bu yüzden bu süreçlerde baba adaylarının yaşadığı deneyimlerden, üzerlerine düşen görev ve sorumluluklardan pek sık bahsedilmez. Oysa baba adayları bu sürece ne kadar erken dahil olurlarsa kendilerini yeni ailenin bir parçası hissetmeleri o kadar kolaylaşır. Eşlerinin periyodik doktor ziyaretlerine onlarla birlikte gitmek, diğer baba adaylarıyla iletişim kurmak, ebeveynlikle ilgili kitaplar okumak babalığa geçiş sürecini kolaylaştıracaktır.
Hamileliğin ilk üç ayı için bazı faydalı tavsiyeler:
• Eşinizle çocuk sahibi olma düşüncesinin sizde yaratmış olduğu umut, sevinç, endişe gibi ortak duygularınızı konuşun, hayallerinizi ve korkularınızı paylaşın.İlerleyen aylarda yaşam temponuzun yavaşlayıp sakinleşeceğini düşünerek hamileliğin tadını birlikte çıkarmaya çalışın.
• Eşinizle birlikte yürüyüşlere çıkın.
• Hamilelik, doğum ve babalıkla ilgili kitaplar alın, bu konularda bilgi ve deneyimlerini payşalabileceğiniz arkadaşlar edinin.
• Kendinizle başbaşa zaman geçirerek baba olma konusundaki duygularınızı iyice anlamaya çalışın.

BABA ADAYLARI İÇİN HAMİLELİĞİN İKİNCİ ÜÇ AYI:
Bu dönemde bebeğinizin kalp atışlarını duyabilme ve ultrason sayesinde onu görebilme şansınız olacaktır. Bu deneyimler bebek sahibi olacağınız fikrine bir somutluk kazandıracak, sizin bu yeni duruma uyum sağlamanızı kolaylaştıracaktır.
Pek çok baba adayı ikinci üç ay üsresince eşleriyle cinsel yaşamlarında değişiklikler yaşar. Kadınlar hamileliğin sebep olduğu hormonal değişimlere farklı tepkiler verebilir. Hamilelik kimi kadınlarda cinsel isteği artırırken, kimilerinde bu isteğin azalmasına yol açabilir. Bu dönemde eşinizin geliştirdiği farklı tepkilerin büyük ölçüde vücudunda oluşan değişikliklerden ve hormonlarından kaynaklandığının bilincinde olmanız gerekir. Ayrıca bu dönemde eşinizle ilişkilerinizde yaşayacağınız değişimler ve iniş çıkışlar sizi endişelendirebilir. İlişkiniz boyunca alışmış olduğunuz pek çok konuda değişiklikler olmaya başlar ve bu gayet normaldir. Örneğin ikinizin de zevk aldığı haftasonu gezintileri eşinizin yorgunluk ve halsizlik hissetmesi yüzünden sona erebilir. Tanıdığınızı ve anladığınızı düşündüğünüz, güven duyduğunuz eşinizin birden farklı bir insan haline geldiğini düşünebilir; hayalkırıklığına uğrayabilirsiniz. Her çift bu değişimleri farklı şekilde yaşar ve göğüsler. Eşinizle ilişkinizin geçirdiği bu değişim sürecini ve endişelerinizi konuşmayı deneyin, karşılıklı duygularınızı ve beklentilerinizi tartışın. Bu dönemde eşinizle açık ve net bir iletişim yolu geliştirmeniz hamilelik süresince birbirinize destek olmanıza ve uyumlu bir ilişki sürdürebilmenize katkıda bulunacaktır.
Bu dönemde baba adayları için faydalı olabilecek tavsiyeler:
• Eşinize onun ne kadar harika bir anne olacağını söyleyin ve hissettirin.
• Evinizdeki günlük işlerle ilgili daha fazla sorumluluğu üzerinize almaya başlayın
• Yeni baba olmuş kişilerle ve mümkünse kendi babanızla konuşun, ebeveynlikle ilgili duygularını anlamaya çalışın

BABA ADAYLARI İÇİN HAMİLELİĞİN SON ÜÇ AYI:
Hamileliğin son üç ayında bir baba adayı olarak yeni bir dizi duygu yoğunluğu yaşamanız normaldir. Büyük ihtimalle nasıl bir baba olabileceğinizi düşünmeye çoktan başladınız. Kendi babanızın bu rolü nasıl üstlendiğini hatırlıyorsunuz ve belki de bu sizin çocuğunuz için oluşturmayı düşündüğünüz baba profiline uymuyor. Babalık kavramı nesilden nesile oldukça değişim göstermiştir. Toplumun babalardan sosyal beklentileri yakın zaman öncesine kadar bile, günümüzden oldukça farklıydı. Babalık ve ebeveynlik değişmeyen, sabit roller değildir. Babalık rolü toplumda zaman içerisinde ve ailelerin değişen ihtiyaçları doğrultusunda yeni boyutlar kazanabilir.
Son üç aylık bu dönem işinizin hayatınızdaki önem derecesini, doğum sonrasında iş ve aileniz arasındaki dengeyi nasıl sağlayabileceğinizi, ne tür değişiklikler ve yeni düzenlemeler yapamanız gerektiğini gözden geçirmeniz için de uygun bir dönemdir.
Babalara yönelik doğuma hazırlık kurslarına devam etmek sizin için çok yararlı olabilir. Türkiye'de çeşitli hastanelerde bu tür kurslar faaliyet göstermektedir. Eşinizle birlikte bu tarz eğitim programlarına katılmanız ortaklaşa yaşayacağınız ebeveynlik deneyiminde size çok katkıda bulunacaktır.
Bu son evrede eşinizin yaşayacağı fiziksel ve duygusal değişimler iyice yoğunlaşacaktır. Özellikle bu dönemlerde anne adayları vücutlarının kontrolünü tamamıyla yitirdiklerini düşünüp paniğe kapılabilirler. Buna bağlı olarak artış gösteren eşinizin yardım ihtiyaçları karşısında siz de kendinizi yetersiz ve stres altında hissedebilirsiniz. Birbirinize karşı sabırlı olun ve iletişim kanallarınızı açık tutmaya, birbirinizi anlamak için çaba sarfetmeye özen gösterin. Unutmayın ki bu dönemde bribirinize göstereceğiniz anlayış ve karşılıklı desteğin önemi herzamankinden fazla olacaktır.
Sonüç aylık bu dönemde size verebileceğimiz tavsiyeler şunlardır:
• Yeni mobilyaların alınması, evdeki yeni düzenlemeler gibi bebeğinizle ilgili tüm hazırlıkları eşinizle beraber yapmaya özen gösterin
• Eşinizle birlikte doğum filmleri izleyin. Bu, özellikle doğum esnasında eşinin yanında olmayı düşünen babalar için önerilmektedir.
• Doğumun yapılacağı yeri mümkünse önceden görün.
Kaynak: www.fathersworld.com - Bruce Linton, "Pregnant Fathers"

BÜYÜK AN İÇİN HAZIRLIK:

Hamilelik ve doğumla ilgili çeşitli kitaplardan ya da devam edeceğiniz babalara yönelik doğuma hazırlık kurslarından doğum konusunda detaylı ve sağlıklı bilgi edinebilirsiniz. Biz de bebegim ve ben ailesi olarak sizlere konuyla ilgili yardımcı olabilecek genel bazı bilgiler ve tavsiyeler sunmaktan mutluluk duyuyoruz.
Öncelikle detaylı bir doğum planı çıkarın. Doğum esnasında ve sonrasındaki ilk günlerde sizin ve eşinizin ihtiyaç duyabileceği herşeyi listeleyin, gözönünde bulundurulması gereken tüm noktaları kağıda dökün; doğum başladığı andan itibaren sizin üzerinize düşen neler olacak, eşinizin başarılı ve sağlıklı bir doğum yapabilmesinde ne gibi katkınız olabilir, hastaneye giderken yanınıza almanız gerekenler nelerdir... Tüm bunları detaylı düşünüp planlarsanız büyük an geldiğinde duruma mümkün olduğunca hakim olur, yaşanabilecek paniği ve şaşkınlığı minimum seviyeye indirmiş olursunuz.
Peki büyük anın başladığını nasıl anlayabilirsiniz:
• Yavaş, düzenli kasılmalar sıklaşıp kuvvetlenir, doğum başlamışsa sancılar 5 dakikadan daha sık gelir, 1 dakikadan daha uzun sürer.
• "Nişan" denilen hafif kanlı sümüksü bir akıntı gelir; bu serviksteki bebeği koruyucu tıkacın atılmasından kaynaklanır.
• Su kesesi patlar
Eğer su gelmeye başladıysa bile hemen hastaneye gitmeniz gerekmeyebilir, doğum anına daha uzun bir zaman olabilir. Bu durumda yapmanız gereken en uygun şey hastanede ilgili birimle ya da doktorunuzla kontak kurup onun tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmenizdir.
Doğum öncesinde son kez gözden geçirmeniz gerekn hazırlıklarınızı bir kez daha hatırlatalım:
• Hastaneye ulaşımı mümkünse önceden birkaç kez deneyin; gidiş yolunu, gidiş süresini tam olarak öğrenmeniz faydalı olacaktır.
• Başka çocuklarınız varsa doğum esnasında ve belki sonrasındaki birkaç gün için onların bakımı ile ilgili gerekli düzenlemeleri yapın.
• Size ulaşılabilecek telefonları eşinize ve doğum esnasında eşinizle birlikte olma ihtimali olan kişilere bildirin, cep telefonunuzu bu dönemde mümkün olduğunca açık tutmaya çalışın.
• Doğum öncesinde mümkün olduğunca dinlenmeye ve enerji toplamaya çalışın, doğumdan sonra oldukça yorulacaksınız!
• Hastaneye giderken mümkn olduğunca rahat, terletmeyecek giysiler giyin
• Hazırladığınız doğum çantasının içine anne, bebek ve kendiniz için gerekli olabilecek herşeyi dahil ettiğinizden bir kez daha emin olun:

Anne için:
• İki gecelik –önden düğmeli
• Çorap
• Terlik
• Emzirmeye yardımcı sütyen
• Diş macunu ve fırçası,deodorant, şampuan, ve kendinizi iyi hissettirecek şeyler.
• Okuyacak magazin
• Bozuk para
• Dikkatinizi dağıtacak küçük oyuncaklar
• Yastık
Kendiniz için:
• Saat
• Telefon defteri
• Bozuk para
• Fotoğraf makinesı veya video kamera

Bebek için:
• En az üç bez
• Zıbın
• Başlık
• Battaniye
• Pijama
Not: arabanızda bebek koltuğu bulunmasında büyük fayda vardır
Eğer doğum esnasında da eşinizin yanında olmayı ve bebeğinizin dünyaya geliş anına tanıklık etmeyi planlıyorsanız :
• Doğum beklenenden daha zor ve acı verici geçebilir. Eşinizi sancı ve kasılmalar esnasında acı çekerken görebileceğiniz düşüncesine kendinizi alıştırın, bu paniğe kapılmanızı engelleyecektir. Doğumla ilgili kitaplar okumanız ve mümkünse eşinizle birlikte ağrı giderme yöntemlerini inceleyip öğrenmeniz faydalı olacaktır.
• Doğum esnasında bol miktarda kan görebileceğinizin bilincinde olun. Gerçek doğum kasetleri izlemek ya da doğum resimlerini incelemek sizi bu görüntülere alıştırabilir. Ancak yine de kan görmekten aşırı derecede etkileniyorsanız kendinizi bu konuda fazla zorlamamanızı tavsiye ederiz.
• Doğumlar çeşitlilik gösterebilir, kimi doğumlar normalden daha uzun sürer. Eğer eşinizin doğumu normalden uzun sürüyorsa kendinizi sürekli olarak yanında bulunmak için zorlamayın; arasıra doğumhane dışına çıkarak kendinizi rahatlatmanız ve dinlenmeniz sizin için iyi olabilir.
• Yeni doğan bebeğinizi ilk karşılayacak insanlardan biri de siz olacaksınız. Ancak unutmayınki yeni doğan bebekler ilk bakışta pek güzel ya da sağlıklı görünmeyebilirler. Temizlendikten, bakımı ve ilk kontrolleri yapıldıktan sonra bebeğiniz dünyanın en güzel bebeği olacaktır! Tüm yeni doğan bebekler bir dizi sağlık kontrolünden geçer. Bebeğinizin sağlığı ile ilgili gereksiz endişelere kapılmayın, bunlar olağan kontrollerdir.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #83
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ÇOCUK BAKICISI ARARKEN BUNLARA DIKKAT

Çocugunuza kimin bakacagina dogumdan önce anne ve baba birlikte karar verin.

Çocugunuza bakmasina karar verdiginiz kisi bir akraba ise:

-Bu kisinin çocugunuza bakmaya gerçekten gönüllü ve uygun oldugundan emin olun,
-Bu kisiden çocugunuza mümkünse kendi evinizde bakilmasini isteyin,
-Çocugunuzun geceleri ve hafta sonlari sizinle kalmasini saglayin,
-Bu kisiye çocugunuzun bakimi ve egitimi ile ilgili tüm beklentilerinizi açik bir sekilde ve anne-baba bir aradayken bildirin.

Çocugunuza bakmasina karar verdiginiz kisi bir çocuk bakicisi ise,

-Bu kisinin çocuk bakiciligi için gerçekten yeterli ve uygun oldugundan emin olun,
-Bu kisiden çocugunuza kendi evinizde bakilmasini isteyin,
-Evinizde yatili kalarak çocugunuza bakmasini talep etmeyin,
-Bakicinin çalisma düzenini ve is tanimini önceden belirleyin, çocugunuzun bakimi ve egitimi ile ilgili tüm beklentilerinizle birlikte açik bir sekilde ve anne-baba biraradayken bu kisiye bildirin,
-Yeterli bir süre çocugunuza bu kisiyle birlikte bakin ve çalismaya baslamadan önce asamali olarak günün belirli saatlerinde evden uzaklasarak çocugunuzu bu uzun süreli ayriliga yavas yavas alistirin.

Çocugunuza bakici ararken sunlara dikkat edin;

-Bakicida aradiginiz özellikleri önceden siralayin ve önceliklerinizi belirleyin (tipatip beklentilerinize uygun biri karsiniza çikmayabilir),
-Bakiciyi mümkünse evinde ziyaret edin, çocuklariyla iliskisini gözlemleyin,
-Referanslariyla ve komsulariyla görüsün, gerekli belgeleri temin edin.

Çocugunuza bakici ararken su özelliklere sahip olmasina dikkat edin;

-Temiz, düzenli ve dürüst olmasina,
-Aile yasantisinin düzenli olmasina,
-Dakik ve elinin çabuk olmasina,
-Sevecen ve güler yüzlü olmasina,
-Esnek ve hosgörülü olmasina, kati-kuralci olmamasina,
-Yenilige ve degisime açik olmasina, sabit fikirli olmamasina,
-Sorumluluk ve insiyatif sahibi olmasina,
-Iletisim becerisinin olmasina,
-Yas ve kisilik olarak bakilacak çocugun annesine benzemesine,
-Sabirli olmasina,
-Egitimli, kendini yetistirmis ve bilinçli olmasina,
-Çocugu ya da ise devamini etkileyecek bir rahatsizliginin olmamasina,
-Sigara içmemesine.
Son düzenleyen GusinapsE; 17 Nisan 2006 02:02
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #84
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Gribal enfeksiyon bebeklerde kalbe zarar verebilir...

Gribal enfeksiyon geçiren bebeklerde kalp atış hızının artmasının, kalp kası iltihaplanmasına bağlı ani ölümlere yol açabileceği belirtiliyor.

acocuk Soğuk havalar etkisini sürdürürken uzmanlar gribal enfeksiyon kapma olasılığının yüksek olduğu bu dönemde, anne babaları basit görünen hastalığa karşı uyarıyor.
Konuyla ilgili bilgi veren Adana Numune Hastanesi Çocuk Kardiyoloji Uzmanı Dr. Hasan Güven, bebeklerde soğuk algınlığına çok sık rastlandığını, aileler arasında pek önemsenmeyen bu hastalığın, kalbi olumsuz etkilediğini söyledi.
Burun tıkanıklığı, hapşırma, ateş, halsizlik, iştah kaybı gibi belirtileri olan gribal enfeksiyonların bebeklerin solunum yollarını zorlayarak kalp hızının artmasına neden olduğunu bildiren Güven, ''Artan kalp atış hızı kalp kası iltihabına yol açabilir. Söz konusu iltihap tedavi edilmemesi durumunda bebeklerde yüksek oranda ölümlere neden oluyor'' dedi.
Özellikle bebeklerdeki soğuk algınlığına dikkat edilmesi ve belirtilerinin gözlenmesi halinde uzmana başvurularak kalp kası iltihaplanması riskinin öğrenilmesi gerektiğini ifade eden Güven, şunları kaydetti:
''Bebeklerde oluşan iltihaplanma erken teşhis edilerek, önlem alınabilir ve ölümler engellenebilir. Ayrıca bu hastalık bebeklik döneminde ani ölümlere neden olmasa bile kalp kasının iltihaplanması sonucu oluşan ritim bozukları, ileride kalıtsal hastalıklara da neden olabilir. Anne babalar, bebeklerini doğumdan sonra bir yıl boyunca aylık kontrolden geçirmeli. Bazı anne babalar, bebeklerinin kalp atışlarını dinleyerek ritim bozukluğu olup olmadığını anlayabileceklerini düşünüyor. Bu son derece yanlış. Ritmi sadece doktorlar anlayabilir.''

BEBEKLER SIRTÜSTÜ YATIRILMALI
Dr. Hasan Güven, ayrıca kalp ritminin bozulmaması için bebeklerin sırtüstü yatırılması gerektiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
''Yüzüstü yatar pozisyonda kalp hızı, sırtüstü yatar pozisyona göre daha yüksektir. Sadece dil yapısı büyük ve çene yapısı küçük bebekler sırtüstü yatırılmamalı. Bu bebekler için yan yatma pozisyonunu öneriyoruz. Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ise yatak seçimi. Yumuşak, su yatakları ve kanepeler yatış için uygun değildir. Bu nedenle ortopedik yataklar tercih edilmeli.''


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #85
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklarda Ateş

Alışkın olmayan genç anne – babanın fark etmekte geç kalabileceği ve bebek için son derece önemli olan bir semptomdur. Yeni doğan döneminde ateşin yükselmesi kadar düşmesi de enfeksiyon açısından büyük önem taşır. Ateş koltuk altı kasık, rektumdan veya kulaktan ölçülebilir. Rehtal yoldan termometre ile algının 38 derecenin üzerinde, deriden ölçülen ısı da 37.5 dereceden yüksek olması ateş anlamınadır. Ateşi yüksek olan bir bebek veya çocuk titremelerle üşüyor gibi davransa bile, üzeri mutlaka soyulmalı ve eklem yerlerinin iç yüzüne boyuna, kasıklarına ılık su ile kompres yapılmalıdır. Ateşi düşüren ilaçlara başlanıp, ateşi düşmüyor ise doktora danışılmalıdır


Ateşli Havale
Çocukların bir kısmı ateşlendiğinde vücudu sertleşir, kolları ve bacakları istek dışı hareket eder, kasılır ve gözleri geriye döner, bu durum havale olarak adlandırılır. Bu konunun uzmanları burda fazla telaşlanacak bir sorun olmadığını savunurken aileler bunun tam tersi davranışlar sergileyebilir. Araştırmalara göre havale çocuklarda çok az da olsa sarılık riskini çoğaltabilmekte fakat çocukların beyninde bir hasara yol açmamakta. Havale oluşmasındaki nedenin bir bölümünün çocuğun beyninin tam olarak gelişememesinden kaynaklandığı ve beyin gelişmesini tamamladığında bu sorununda ortadan kalkacağı ayrıca diğer bir nedenin de kalıtsal olabileceği hekimler tarafından belirtilmektedir.
Çocuklar bir kez havale geçirdiklerinde bir daha geçirme riskleri hiç geçirmeyenlere oranla daha fazladır bununla birlikte bir kez havale geçiren çocukların bir kez daha havale geçirmesi çok sık görülmez. Ateş nöbetine giren çocukların bir çoğunda ateşlenmeyi getiren başka bir problem olduğu görülmektedir. Bu tip ateşlenmelerde nöbetler uzun sürer.
Ateşli havale genelde bir hastalığın başlangıcında ortaya çıkar ve ateşi önlemek için alınan önlemler havalenin ortaya çıkmasına etki göstermez.
Havale sırasında dikkat edilmesi gereken durumlar;
•Çocuğunuzun fiziksel davranışlarını rahat uygulayabileceği bir yerde olmasını sağlayın.
•Çocuğunuzu yatırdığınız zaman başının vücudundan biraz daha yüksekte olmasını sağlayın.
•Nöbetlerinin süresine dikkat edin.
•Kısa süreli nöbetlerde çocuğunuz şuurunu kaybedebilir ama bu çok kısa bir süre sonra düzelir.
•Üzerinde onun rahat olmasını sağlayacak giysiler olmasını sağlayın.
•Nöbet sırasında ona herhangi bir yiyecek vermeyin, daha önceden ağzında bir gıda varsa da bunu nazikçe çıkarmasını sağlayın.
•Çocuğunuzun ateş nöbeti sona erdikten sonra uyumak isterse buna izın verin ama onu yan çevirerek yatırın ve yastık kullanmasını sağlayın.
•Islak bir bez ile çocuğunuzun vücudunu silin ama nöbet halindeyken asla su dolu bir kaba sokmayın. Çocuğunuz suyun içinde iken su yutabilir ve başka bir sorun ile karşılaşabilirsiniz.
•Çocuğunuza bir ateş düşürücü fitil vermeniz uygun olabilir. Hap vermeniz halinde bunu yutamayabilir.
•Çocuğunuzun geçirdiği nöbet kısa süreli ise nöbetin ardından hekiminizle temas kurun ve görüşlerine uyun.
•Nöbetlerin süresi uzamaya başladığı zaman çocuğunuzun soluk alıp almadığına da dikkat edin ve derhal ilk yardım çağırın.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #86
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
AŞIRI KİLOLU ÇOCUKLAR

Aşırı kilolu çocuklar, normal kilolu çocuklara oranla daha fazla kemik kırılması ve eklem sorunlarıyla karşılaşıyor

ABD'de yapılan ve sonuçları Kanada'daki Obezite Konferansı'nda açıklanan bir araştırmada, aşırı kilolu çocuk ve gençlerin, ideal kilolu akranlarından daha fazla kemik kırılmasının yanı sıra kalıcı sakatlıklara yol açan kemik ve eklem anormalliklerine maruz kaldıkları ortaya çıktı.

Obezite uzmanı Dr. Jack Yanovski ve ekibinin, ortalama yaşları 12 olan 227 aşırı kilolu ve 128 normal kilolu çocuk üzerinde yaptığı araştırmada, aşırı kilolu olanların yüzde 13'ünün en az bir kez vücutlarında bir kemiğin kırıldığı belirlendi. Bu oranın normal kilolu çocuklarda yüzde 4 olduğu tespit edildi.

Yanovski, benzer sonuçların kas, kemik veya eklem ağrısı ile özellikle diz ağrısı ve hareket zorluğu gibi sorunlarla karşılaşılmasında da elde edildiğini belirtti. Dr. Yanovski, ''Kas-iskelet sisteminde ağrı ve zayıf hareket, düşük fiziksel aktiviteye yol açabilir, böylece kısır döngü oluşur'' diye konuştu.

Cincinnati Hastanesi Çocuk Ortopedi Cerrahi bölümünden Dr. Junichi Tamai de, çocukların sık sık dizlerinin ağrıdığını söylediklerini, ancak asıl sorunun eklemde yanlış formasyonun oluşmaya başlaması olduğunu, hareketsizliğin bu durumu daha da kötü hale soktuğunu kaydetti.

Aktif çocukların kemiklerinin daha kuvvetli olduğunu, kilo verici egzersizin kemik yoğunluğunu artırdığını belirten Tamai, ''Kilosu fazla çocuklar düştüklerinde kemiklere daha fazla yük biner ve kırılma riski artar'' dedi.

Tamai, ayrıca aşırı kilolu erkek çocuklarında, kas ve kemik gelişimiyle paralel olan testosteron hormonu seviyesinin de düşük olabileceğine işaret etti.

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #87
arwen - avatarı
Ziyaretçi
ÇOCUKLARDA DİŞ TRAVMALARI
Çocuklarda diş travmaları sıklıkla görülen, hem aile hem de çocuk için son derece üzücü ve zor durumlardır. Bu travmaların çoğu basit kazalar sonucu oluşmaktadır. Çocukların yaklaşık olarak %30’u diş travmalarına maruz kalmaktadırlar. Özellikle 1–3 yaş arası çocuklar, yürümeyi yeni öğrendikleri dönemde henüz kas kontrolleri tamamlanmadığından dengelerini sağlayamazlar ve sıklıkla düşerler. Bu düşmelerden en çok etkilenen dişler üst çenedeki keser dişlerdir. Bu konuda yapılan araştırmalara göre erkek çocukların kız çocuklara oranla travmaya daha yatkın olduğu görülmüştür.

Düşmenin şiddetine göre dişte yaratmış olduğu hasar da değişir. Hafif, künt bir çarpma daha çok yumuşak dokularda (dudak, dişetleri gibi) zedelenmelere yol açarken yüksek hızdaki çarpmalar dişlerde sallantılara, diş kurononda (dişin ağızda görülen kısmında) ya da kökünde kırıklara, hatta bazen dişin tamamen yerinden çıkmasına neden olabilmektedir.

Çocuk süt ya da sürekli dişlenme döneminde olsun, travmaya uğradığında ailenin sakin olup gerekeni yapması büyük önem taşımaktadır. Özellikle şiddetli yaralanmalar sonucunda sakin olmak ve soğukkanlı davranmak elbette zor olur, ancak çocuğun hem genel sağlığı hem de diş sağlığı açısından ailenin ya da o an yanında olan kişilerin önemli rol oynadığı unutulmamalıdır.

TRAVMA SONRASI YAPILMASI VE YAPILMAMASI GEREKENLER


Öncelikle bilinmesi gereken en önemli nokta, travma sonucu görüntü ne olursa olsun mutlaka diş hekimine gidip muayene olmanın önemidir. Genellikle aileler eğer düşme ya da yaralanma sonrasında çok kanamalı bir durum yoksa ve dişin dıştan görünüşünde de problem yoksa bu durumu pek önemsemeyebilir; ancak unutulmamalıdır ki travma sonucu diş kayıpları en çok müdahale edilmesinde geç kalınmış olan dişlerdir.

Travma sonrası mutlaka diş hekimine gidip muayene olunmalı ve diş hekimi gerekli görürse radyografi (diş röntgeni) çektirilmelidir. Dişte özellikle kök kırığı gibi gözle görülemeyecek zararların tespiti için radyografi büyük önem taşımaktadır.

Hekime kazanın tam olarak ne zaman, nerede ve nasıl gerçekleştiği hakkında bilgi vermek gerekir. Ayrıca çocuğun genel sağlığında bir problem (alerjik astım, epilepsi, hemofili, kalp hastalığı gibi) varsa hekim bu konuda mutlaka uyarılmalıdır. Çoğu zaman travma sonrasında antibiyotik kullanımı gerekebileceğinden çocuğun alerji hikayesi de önem taşımaktadır. Ayrıca tetanoz aşısının olup olmadığı konusunda da hekim uyarılmalıdır.

Çocuğun süt ya da sürekli dişlenme döneminde olmasına göre yapılacak olan işlem değişir. Örneğin travma sonucu dişin soketinden tamamen çıktığı durumlarda eğer süt dişiyse diş tekrar yerine yerleştirilmezken, sürekli dişse diş reimplante (dişin soketine yeniden yerleştirilmesi) edilebilmektedir; ancak bunun için dişin uygun koşullarda ve en kısa zamanda hekime ulaştırılması gerekir.

Dişin soketinden tamamen çıktığı durumlarda (eğer sürekli dişi ise) diş kuron kısmından tutularak düştüğü yerden alınmalı ve temiz, akan su altında yıkanmalıdır. Mümkün olduğunca dişin kök kısmına burada bulunan liflere zarar vermemek için dokunulmamalıdır. Dişi, hekime götürmek için en ideal ortam ağız içidir. Ancak çocuk heyecanla dişi yutabileceğinden ya da tekrar düşürebileceğinden biz bunu pek önermiyoruz. Basic fuksin ya da serum fizyolojik dişi taşımak için en ideal solusyonlardır. Fakat bunları her zaman el atında bulabilmek mümkün olmadığından sütün veya temiz bir suyun içerisinde getirmek de büyük yarar sağlar. İlk yarım saatte müdahele edebilmek dişin tekrar uzun yıllar ağızda kalma şansını önemli ölçüde arttırmaktadır.

Süt dişlerinde bu reimplantasyon (dişin yeniden yerine yerleştirilmesi) işlemini alttaki sürekli diş germine zarar vermemek için kesinlikle uygulamıyoruz.

Eğer travma sonucu diş yerinden çıkmadı ancak sallanıyorsa, sallanan diş yanındaki diğer dişlere bazı apareylerle veya kompozit dolgu materyali ile bağlanarak sabitlenir. Sallantının durumuna göre 1-3 hafta sonrasında bu apareyler sökülerek diş takibe alınır.

Hekimin söylediği aralıklarla düzenli olarak kontrole gitmek ve hekimin uyarılarına dikkat etmek gerekir. Örneğin travma gören dişi bir süre kullanmamak gerekebilir. Eğer ön keser bölgesinde bir diş ise hiç ısırma hareketi yapılmamalı, yiyecekler küçük lokmalar halinde direk arka dişlere götürülerek yenmelidir. Çünkü ısırma işlemi dişe kuvvet uygular ve yeni bir travma etkisi yaratır. Çocukların bu konuya dikkat etmeyebilecekleri göz önüne alınarak ebevynlerin takip etmesi gerekebilir.

Travma nedeniyle oluşan kuron kırıklarında da kırık parça bulunabilirse mutlaka yukarıda anlattığım şartlarda bu kırık parça da diş hekimine götürülmelidir. Çünkü çok iyi restorasyon malzemeleriyle kırık parça dişe tekrar yapıştırılabiliyor ve estetik olarak da dişin kendi parçasıyla çok iyi sonuçlar alınabiliyor.

Dişin kuronunun kırıldığı durulmada da en kısa zamanda diş hekimine gitmek çok önemlidir. Çünkü kırık nedeniyle dişin siniri açığa çıkmış olabilir. Eğer hemen müdahale edilebilirse çoğu zaman kanal tedavisi (sinir tedavisi) gerekmeden diş restore edilebilir. Dişin siniri açığa çıkmış olmasa bile dişin dentin dokusundan bakteri girişini önemek için kırık kısmın en kısa zamanda kapatılması, restorasyonunun yapılması büyük önem taşır.

Travma sonucu etkilenen dişlerde uzun zaman sonrasında da bazı problemler yaşanabileceği unutulmamalıdır. Dişte renkleşme ya da ağrı olabilir. Bu nedenle travma gören dişler mutlaka belli aralıklarla muayene edilmeli ve hatta kontrol radyografileri de alınarak takip edilmelidir.

Süt dişlerine gelen travma sonucu alttaki sürekli diş germi etkilenebilir. Sürekli ön keser dişlerin oluşumu doğumla başlar ve üç yaş civarında tamamlanmış olur. Eğer süt dişi gelişmekte olan sürekli dişe doğru itilirse sürekli dişte şekil bozukluklarına ya da lekelenmelere neden olabilmektedir. Bu şekilde süren bir sürekli diş olduğunda çocuğun geçirmiş olduğu travma hikayesi olup olmadığı düşünülmelidir.

Bazen travmanın etkisiyle dişler içeriye doğru gömülebilir. Bu durumda dişin hemen çekimi gerekmez. Aksi bir durum olmadığı takdirde dişin tekrar sürmesi beklenir. Çoğu zaman diş kendiliğinden tekrar sürerek dizideki yerini alabilmektedir.

Diş travmalarından korunmak için dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri özellikle spor yapan çocukların dişlerini korumak amacıyla koruyucu dişlik kullanmalarıdır. Bu koruyucu dişlikler çeşitli renklerde olabildiği gibi birebir ağıza uyumlu olarak da hazırlanabilmektedir.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #88
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Aşıların Etkileri, Yapılması Gereken ve Gerekmeyen Durumlar

Aşının zararı var mı?
Aşı uygulandıktan sonra çok nadir olarak vücutta ve aşı yerinde bir takım yan etkiler oluşabilir. Bu yan etkiler çok nadir olmakla birlikte genellikle çok yüksek ateş, aşı yerinde ağrı ve kızarıklık şeklindedir. Bu yan etkiler genelde kısa süreli olup doktor tedavisi gerektirmezler ve annelerin basit önlemler almasıyla kolaylıkla ortadan kaldırılabilir. Aşı uygulaması sonrasında çok nadir olmakla birlikte aşı bileşiminde bulunan maddelere karşı oluşan alerjik ve sistemik reaksiyonlar görülebilmektedir. Ancak bu reaksiyonlar, hastalığın oluşması ile ortaya çıkabilecek ağır sonuçların yanında mukayese edilemeyecek derecede önemsiz kalmakta ve çok daha hafif olmaktadır.


Aşı ile korunabilir çocukluk çağı hastalıkları

Difteri, boğmaca, tetanoz
Çocuk felci
Hemofilus Influenza Tip B (HİB)
Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak
Hepatit B
Hepatit A
Su Çiçeği
Pnömoni (Zatürre)
Grip
Verem

Aşı yapılmaması gereken durumlar
Dünya sağlık teşkilatının yayınladığı bilgilere göre çocuğa aşı yapılması sırasında gözden geçirilmesi gereken durumlar şöyle...
- Lösemi, lenfoma gibi kötü huylu hastalığı olan ve diğer kanserli çocuklar,
- Aktif verem hastaları,
- Ağır derecede zatürree, böbrek yetmezliği, metabolizma hastalıkları gibi hastane tedavisi gerektirecek durumda olanlar,
- Kortizon tedavisi görenler,
- Işın (radyoterapi) tedavisi görenler.
Yukarıda belirtilen hastalığı olan kişilere aşı uygulanıp uygulanmaması ve hangi aşıların uygulanması gerektiği konusunda kararın hastayı izleyen hekim tarafından verilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilen hastalıklar dışında hastalığı olan ya da sağlam olan tüm bebek ve çocukların aşı takvimine uygun olarak mevsim ayıt edilmeden gerekli tüm aşıları yapılmalıdır.


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #89
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Parmak, emzik, biberon sorunu

Bir çok aile çocuğunu parmak emme alışkanlığından kurtaramıyor. 5 yaşına gelse bile biberonla süt içen, emziksiz uyuyamayan çocuklar dert olmaktan çıkıyor. Bu sorunu çözmek mümkün, ama nasıl?

Pek çok çocuk emzik, parmak ya da biberon emme alışkanlığını bırakmak istemiyor. Aşağı yukarı 3 yaşına kadar devam eden bu alışkanlık daha da uzayınca, aileler telaşa kapılıyor. Kimi 1-2 yıl daha beklemekten yana, kimi hemen bir çözüm bulmaktan. İşte size bu sorunu çözmek için bilmeniz gereken birkaç önemli nokta:

* Profesyonel yardım alın. Gece gündüz uğraşıp bu alışkanlığını kırmayı başaramayabilirsiniz.
* İşin içine ne kadar çok insanı dahil ederseniz (diş hekimi, yakınlar) bırakma konusunda motivasyon o kadar büyük olur. Bazen hiç tanımadığınız bir kişinin uyarısı bile çocuk tarafından ciddiye alınıp caydırıcı olabilir.
* Çocuklar alışkanlıklarını bir anda terk etmezler; bunu kendilerinin istemeleri gerekir. Gereksiz yere zorlamayın ve uygun zamanı bekleyin. Aşırı zorlamalar ters tepebilir.
* Çocuğunuza büyüdüğünü vurgulayın. Büyük olma isteği çocukluktan kalma alışkanlıkları terk etmesini kolaylaştırır.
* Çocuğunuzun ağzını meşgul etmek için yedek malzemeler temin edin. Meyve ve sebzeleri ilginç şekillerde soyarak onun eline tutuşturun.
* Emzik kullanıyorsa, sınırlandırma getirin. Başarısında bolca övün.
* Biberon eğlencesini azaltın. Süt ve meyve suyu yerine biberonuna su doldurun
bebek132wh


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #90
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Saldırganlık, başkalarına fiziksel veya psikolojik zarar verme niyeti taşıyan tüm davranışları içerir. Niyet saldırganlığın temel ögesidir. Saldırganlık, başkalarına zarar vermeye yönelik bir davranış olduğu gibi aynı zamanda saldırganca davranma güdüsü olarak da kabul edilmektedir. Yapılan çalışmalar saldırganlığın engellenme ile yakından ilişkili olduğunu göstermektedir. Ancak engellenme duygusu her zaman saldırganlığa neden olmamaktadır. Bireyler engellenmeye karşı farklı tepkiler gösterirler. Bazıları yardım ve destek ararken bazıları da engellenmenin kaynağından uzaklaşmayı tercih ederler. Sadece, saldırganlığı engellenme, istenmeyen bir durumla başetme yolu olarak öğrenmiş kişilerde saldırganlığa yol açmaktadır. Yani saldırganlık çok farklı uyarıcılara gösterilen öğrenilmiş bir davranış olmaktadır. Saldırganlığı arttıran birçok fiziksel, çevresel etken de vardır. (ısı, çeşitli kokular, sigara dumanı vb.)

Şiddete tanık olma, sık sık engellenme ile karşılaşma , saldırganlığı ortaya çıkaran nedenler arasındadır. Örneğin, aile içi şiddete tanık olan çocuklar, saldırgan davranışları öğrenebilir, amaçlarına hizmet edeceğine inandıkları zamanlarda da bu saldırgan davranışları gösterebilirler. Eğer bir çocuk azarlanır, dövülür, cezlandırılırsa
kendini değersiz hisseder. Kendini değersiz hissetme de başkalarına karşı saldırgan davranışlarda bulunma eğilimini arttırmaktadır.
Öfkesini uygun şekilde yönlendiremeyen bireylerin de kendini önemsiz hissetmesi, saldırganlığı ortaya çıkarabilir.
Özellikle yaşamın erken döneminde çocuklara öfkelerini kontrol edebilmenin öğretilmesi, saldırganlığın önlenmesinde önemli bir adımdır. Bebeklik döneminde hoşlanma, kızma gibi duygular ağlama aracılığıyla gösterilir. Çocuk 2-3 yaşlarına geldiğinde öfke nöbetleri sıkça ortaya çıkabilir. Bu yaş dönemin de duygu ve düşüncelerini yeterince ifade edememe nedeniyle öfke artar. Öfke nöbetleri olduğunda ailenin çocuğu öncelikle sakinleştirmesi gerekir. Sonra da öfkeyi ortaya çıkaran nedeni anlamaya çalışması gerekir.

Bu yaş dönemin de çocuğu kucaklamak, okşamak sarılmak, gülümseyerek, sakin ve tutarlı bir biçimde yaklaşmak gereklidir.
Birebir ilişki kurma ve ilgi gösterme, anlaşıldığını, onaylandığını hissetmesi ve sakinleşmesi için önemlidir. Öfke nöbeti geçirdiği anlarda, ses, renk, ışık, doku gibi çeşitli uyarıcılardan yararlanılarak dikkatinin hemen başka bir alana yönlendirilmesi de, öfkesinin dağılması için yararlı olacaktır.

Tıpkı yetişkinler gibi, bazen çocuklar da kolayca öfkelenebilirler. Basit nedenler de bu çocukların öfke patlamalarını ortaya çıkarabilir. Zaman zaman da zorlu yaşam olaylarının
arkasından çocuklarda da öfke gözlenir. (Hastalık, istismar, çeşitli travmatik yaşantılar vb.) Öfkeyi kontrol edebilmesi için çocuğun öncelikle neden öfkeli olduğunu bilmesi, bunun farkında olması gerekir. Öfkesini nasıl yönlendireceğini de bilmesi gereklidir. Çocuğun neden öfkelendiği konusunda farkındalık sağlayabilmesi için ailesinin kendisini etkili dinlemesi gerekir. Öfke anında çocuklar, sakin, anlayışlı ve kendilerini anlayacak yetişkinlere gereksinim duyarlar. Öfkeli olduğu için veya saldırgan davranışından dolayı çocuğun azarlanması, çocuğa öfkesini nasıl ifade edeceği ve nasıl sakin olacağı konusunda bir fikir vermez. Çocuğa seçenekleri olduğunu göstermek asıl hedeftir. Bağırmak, ağlamak, vurmak, öfke nöbeti geçirmek bir seçimdir, ancak çocuğa ne hissettiğini söylemenin de bir seçim olduğu gösterilmelidir. Hangi seçimin en iyi sonucu doğuracağı çocukla birlikte konuşulmalıdır.

Öfkeyi kontrol etme becerisinin gelişimi, iletişim becerileri, duyguları ve duygu ifadelerini tanıma becerisi, sorun çözme becerisi, yaratıcılık, yaratıcı düşünebilme becerisi, duyguları denetleme becerisi, girişkenlik becerisi gibi becerilerle de yakından ilişkilidir.

Ebeveynler ve eğitimciler olarak,

Ψ Öfkeli olmadığı anlarda ya da zor bir durumla başedebildiği anlarda çocuğu bu davranışını tanımlayarak ödüllendirmeliyiz.
Ψ Çocuklarınızın duygularını resim yaparak ifade etmelerine izin verin. Resimlerini anlattırın, dinleyin ve onları bu konuda yüreklendirin. Resim yapmak çocuklar ve yetişkinler için rahatlama araçlarından birisidir.
Ψ Herşeyden önemlisi anne-babaları olarak çocuklarımıza sağlıklı model olmalıyız. Arkadaşına vurduğu için çocuğu azarlarsak, döversek, sorunları çözmek için bağırma, azarlama, küsme, dövme ve vurma gibi davranışları bizi gözleyerek öğrenmesini sağlamış oluruz.

Bu sorunlarla başedebilmek için sakin olmayı, gülümsemeyi ve olumlu düşünmenin sihirli etkilerinden yararlanmayı unutmamalıyız.......

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Taslak Konular
24 Mayıs 2009 / barış Tıp Bilimleri
13 Şubat 2012 / AeraCura Taslak Konular