Arama

Ebeveynler ve Çocuklar - Sayfa 7

Güncelleme: 24 Ekim 2016 Gösterim: 177.754 Cevap: 202
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
3 Nisan 2006       Mesaj #61
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklarda Öğrenme Sorunları
studyingchild Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Mazlum Çöpür, Öğrenme sorunlarının üç gruba ayrıldığını vurgulayarak, bunları şöyle sıraladı; - Zeka azlığı ve bazı fiziksel sorunlar nedeni ile ilgili öğrenme sorunları.
Sponsorlu Bağlantılar
2- Bazı ruhsal sorunlara bağlı olan öğrenme sorunları.
3- Diğer öğrenme sorunları.
Zeka azlığı ve bazı fiziksel sorunlar nedeni ile ilgili öğrenme sorunları
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Mazlum Çöpür, "Bir çocuğun okulda öğretilen bilgileri öğrenebilmesi için zeka düzeyinin normal sınırlar içinde olması gerekir. Zeka testlerinde elde edilen sonuçlara göre zekası 90-110 arasında olanlar normal zeka düzeyinde kabul edilmektedirler.Başka bir öğrenme sorunları yoksa normal düzeyde öğrenebilmektedirler. Zeka düzeyi 70-90 arasında olanlar sınırda zeka düzeyine sahip çocuklar olarak kabul edilmektedir. Bu grupta yer alan çocuklar güç ve yavaş öğrenirler. Uygun koşullarda ciddi sorunlar yaşamayabilirler. Ancak karışık iş ve durumlarda desteğe ihtiyaçları vardır. Okul eğitiminde başarıları alt düzeydedir.Yaşam koşulları ile ne derece başa çıkabildikleri, bireysel olarak ne derece bağımsız yaşayıp yaşam koşullarına uyum sağlayabildikleri, eğitim, motivasyon, kişilik özellikleri, mesleki fırsatlar, ruhsal bozukluklar ve bazı fiziksel sorunlar gibi etkenlere bağlıdır" dedi.
Zeka düzeyleri düşük öğrenciler özel sınıflarda okumalı
Zeka düzeyleri 50-55 ile 70 arasında olan çocuklar hafif düzeyde zeka azlığı olan çocuklar olarak kabul edildiğini belirterek, zeka azlığı olanların % 85’inin bu grupta olduğunu kaydetti. Çöpür, "Okul eğitimi başlayıncaya kadar diğer çocuklardan ayırt edilmeyebilirler. En fazla altıncı sınıf düzeyinde okul becerileri kazanabilirler. Normal sınıflarda öğrenmeleri geç ve güç olur. Ancak kaynaştırma eğitimi şeklinde normal sınıflarda öğretmenlerin özel ilgi ve toleransına ihtiyaç duyarlar. Erişkin yaşamında, ancak kendi başına yaşayabilmeye yeten toplumsal ve mesleki yetenekler kazanabilirler. Zorlu durumlarda denetim ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Zeka düzeyi 35- 55 arasında olanlar orta düzeyde zeka geriliği olan çocuklardır. En fazla ilkokul ikinci sınıf düzeyinden okul becerileri edinebilirler. Özel sınıflarda eğitim görmeleri gerekir. Görme ve duyma sorunu olan çocuklar, konuşma gecikmesi olan çocuklar, epilepsi hastalığı olan çocuklarda öğrenme sorunu yaşamaktadırlar. Çeşitli ruhsal sorunları olan çocuklar, aile ortamı sorunlu olan çocuklar ve öğrenme koşulları yeterli olmayan çocuklarda da öğrenme güçlükleri görülebilir" diye konuştu.
Öğrenme bozuklukları
Öğrenme Bozuklukları hakkında bilgi veren Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Mazlum Çöpür, bu konudaki sorularımızı yanıtladı...

Öğrenme bozukluğu nedir?
Bazı çocuklar uygulanan zeka testlerinde normal puanlar almalarına ve uygun bir eğitim almalarına rağmen okuma, yazılı anlatım ve matematik alanında beklenenin önemli ölçüde altında başarı göstermektedirler.Bu çocuklar özel öğrenme bozukluğu olan çocuklar olarak adlandırılmaktadır. Öğrenme bozuklukları % 2- 10 arasındadır.
Özel öğrenme bozukluklarından okuma bozukluğunu açıklar mısınız?
Yaşı, zeka düzeyi, aldığı eğitime göre doğru okuma, okuma hızı ve okuduğunu anlama düzeyi düşüktür. Bu durum okul başarısını ve okuma becerileri gerektiren günlük yaşam etkinliklerini bozar. Okuma bozukluğu olan çocuklarda çoğunlukla yazılı anlatım bozukluğu ve matematik bozukluğuda vardır. Bu bozukluk % 60- 80 oranında erkeklerde görülmektedir. Bu çocukların okul başarıları diğer çocuklarda düşük olur.Genellikle okula başlamadan önce fark edilmemektedir. Zekası yüksek olan çocuklarda bu bozukluk dördüncü sınıfa kadar ayırt edilmeyebilir. Erken teşhis ve uygun eğitimle çocukların önemli bir kısmında iyi sonuç alınmaktadır.
Matematik bozukluğu nedir?
Takvim yaşı , ölçülebilir zeka düzeyi ve aldığı eğitim ve öğrenme koşulları göz önünde bulundurulduğunda matematik becerileri normalin önemli ölçüde altındadır.Matematikteki sıkıntı, okul başarısını yada matematik becerileri gerektiren günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde bozar. Matematik terimlerini, işlemlerini, ve kavramlarını anlama ve adlandırma, yazılı problemleri matematik sembollerine çevirme, matematik işaretlerini okuma, tanıma , şekilleri doğru kopyalama, sayıları hatırlama bozulmaktadır. Okul çağı çocuklarının % 1’ nde görülmektedir.
Yazılı anlatım bozukluğu nedir?
Çocuğun takvim yaşı, ölçülen zeka düzeyi, ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önünde tutulduğunda yazma becerileri beklenenin önemli ölçüde altındadır. Yazılı anlatımdaki bozukluk okul başarısını ve yazılı anlatım gerektiren günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde bozar. Bu bozukluğu olan çocuk yazılı metinleri bütünleştirmede zorluk yaşar. Cümlelerde dilbilgisi ve noktalama hataları, çeşitli heceleme yanlışlıkları ve aşırı derecede kötü el yazısı vardır. Bu bozukluk büyük çoğunlukla yukarıda belirtilen diğer öğrenme bozuklukları ile birliktedir.Ve ikinci sınıfa kadar anlaşılmayabilir.

Aileler hangi kriterleri esas almalı?
- Çocuğunuz yaşıtları gibi öğrenemiyorsa,
- Zekası normal göründüğü halde ve diğer alanlarda normal göründüğü halde okuması geri kalıyorsa,
- Zekası normal göründüğü halde matematik veya yazılı anlatımda sorunlar yaşıyorsa,
- Okulu sevmiyor ve okula gitmek istemiyorsa,
- Okulda uyumsuzluk gösteriyorsa,
- Ders çalışmaya karşı isteksiz davranıyorsa,
- Ders çalışırken çabuk sıkılıyorsa,
- Uygun öğrenme koşulları olduğu halde öğrenmesi geri kalıyorsa,
Çocuğunuzun öğrenmesini bozan bir sorunu olabilir. Bu durumda bir uzmana başvurmanız gerekir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2006       Mesaj #62
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hiperaktivite / Çocukta Dikkat Eksikliği

Sponsorlu Bağlantılar
Ali Çankırılı


Hiperaktivite / Çocukta Dikkat Eksikliği


HİPERAKTİVİTE, yani aşırı hareketlilik anaokuluna ve ilköğretime devam eden çocuklarda sık görülen ve fakat ciddiye alınmadığı için çocuğun ağır psikolojik çöküntüler yaşamasına sebep olan bir rahatsızlıktır. Çoğu anne baba, çocuklarında daha küçük yaşlarda gördükleri hiperaktiviteyi ciddiye almaz, üstelik bunu aşırı zeka belirtisi olarak değerlendirirler. Ancak çocuk okula başladıktan sonra öğretmenin şikayeti üzerine durumun ciddiyeti ortaya çıkar. Buna rağmen çoğu anne baba hiperaktiviteden kaynaklanan dikkat eksikliğinin getirdiği problemleri kabullenmek istememekte, öğretmenin çocuğu idare edemediğini ileri sürmektedir.
Peki, nedir hiperaktif dikkat eksikliği? Bu rahatsızlık, nöropsikiyatrik, yani beyne bağlı bir bozukluktur. Araştırmalar her yirmi çocuktan birinin hiperaktif dikkat eksikliği sendromuna maruz olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle, anaokulu ve ilkokuldaki her sınıfta en az bir hiperaktif dikkat eksikliği sendromu yaşayan çocuğa rastlamamız mümkündür.
Bu sendroma yol açan sebepler tam bilinmemektedir. Yaygın kanaate göre, buna beyindeki nörokimyasal madde eksiklikleri sebep olmaktadır. Motor—yani, hareketle ilgili—davranışlar ve zihinsel faaliyetler beyindeki çeşitli bölgelerin nöron ağları üzerinden bilgi alışverişi yapması sonucu ortaya çıkmaktadır. Nöronlar arası iletişimi sağlayan kimyasal maddelerdeki bozukluklar ve eksiklikler bölgeler arasında bilgi akışını aksattığı için çocuk hareketlerini kontrol edememekte, gerekli zihinsel faaliyetleri sürdürememektedir. Uzmanlar, hiperaktif dikkat eksikliği sendromunun tedavisini iki koldan yürütmektedir. Birincisi ilaç tedavisi, ikincisi öğretmen ve ailenin içinde yer aldığı davranış terapisidir. Bir yandan ilaç tedavisi ile eksik nörokimyasalları tamamlamaya ve beyindeki hücrelerin daha aktif çalışmasını sağlamaya çalışırken, diğer yandan çocuğun psikolojik bozukluklar yaşamaması için anne babanın ve öğretmenin nasıl davranması gerektiği üzerinde durulmaktadır.
Okul öncesi dönemde her çocuk hareketlidir. Hareket büyük ve küçük kas gelişimi için gereklidir. Ayrıca, çocuk deneme-yanılma yoluyla hızlı bir öğrenme süreci içindedir. Bu doğal hareketliliği hiperaktivite ile karıştırmamak gerekir. Hiperaktivitenin belirtileri çok daha başkadır ve çoğu kez dikkat eksikliği sendromu ile birlikte görülür.
HİPERAKTİVİTENASILANLAŞILIR?
Aşağıda sıralayacağımız belirtilerden en az altı tanesi çocuğunuzda varsa ‘hiperaktivite’den söz edilebilir:
• Sınıfta sırasından sık sık kalkar, kımıldamadan yerinde oturamaz.
• Ellerini ve ayaklarını durmadan sallar, sağa sola dönüşler yapar.
• Yemek masasından birkaç defa kalkmadan yemeğini bitiremez.
• Sürekli koşar, tırmanacak hedefler arar.
• Toplu oyunlarda, oyunu kurallarına göre sürdüremez, kişisel davranır.
• Motor takılmış gibi yerinde duramaz.
• Sürekli konuşur.
• Soru sorduğunuzda, daha sorunuz bitmeden o cevap vermeye başlar.
• Sırasını beklemekte zorlanır.
• Karşısındaki kişinin sözünü keser.
DİKKATEKSİKLİĞİ
NASILANLAŞILIR?
Aşağıda sıralayacağımız belirtilerden en az altı tanesi çocuğunuzda varsa ‘dikkat eksikliği bozukluğu’ndan söz edilebilir:
• Dikkatsizce hatalar yapar, detaylara giremez.
• Derse veya bir işe yoğunlaşmakta zorlanır.
• Yapılması gerekenler söylendiği halde sırayı takip etmekte zorlanır.
• Yapılması gereken işleri planlamakta ve tamamlamakta zorlanır.
• Baştan sona zihinsel çaba gerektiren işlerden ve ödevlerden nefret eder.
• Sürekli olarak ders araçlarını (kalem, silgi, cetvel vb.) kaybeder.
• Dikkati kolayca dağılır. Okuduğu bir parçanın sonuna geldiğinde başını unutur, tekrar okumak zorunda kalır.
• Kendisiyle konuşan kişinin sözünü tamamlamasını bekleyemez, dikkati başka şeylere kayar.
• Başladığı bir işin sonunu getiremez, çabuk sıkılır.
• Yazı yazarken ilk birkaç dakika düzgün yazar, sonra yazısı bozulmaya başlar.
TEŞHİSKOYABİLMEKİÇİN
Bir çocuk için hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromu teşhisi koyabilmemiz için aşağıdaki beş belirtiden emin olmamız gerekir:
• Yukarıda sıralanan belirtiler altı yaşından önce ortaya çıkmış olmalıdır.
• En az altı ay süreyle devam ediyor olmalıdır.
• Hem evde, hem okulda aynı zorlukları yaşıyor olmalıdır.
• Bu zorluklar sebebiyle öğretmeninden ve arkadaşlarından sık sık uyarı ve şikayet alıyor olmalıdır.
• Yaşadığı hiperaktivite ve dikkat eksikliği sebebiyle ödevlerinde eksiklik ve sınavlarda fazla başarı gösterememe olmalıdır.
HİPERAKTİFÇOCUKYAŞITLARINDANFARKLIDIR
Zor geçen bir ameliyattan ve ateşli bir hastalıktan sonra görülen aşırı hareketlilik ve dikkat bozukluğunun hiperaktif dikkat bozukluğu sendromuyla karıştırılmaması gerekir. Bu sendrom, aslında çocuk yürümeye başladığı andan itibaren görülmeye başlanan bir rahatsızlıktır. Motor takılmış gibi oradan oraya koşturur, yorulmak bilmez. Anne, "Sadece onu izlemek bile beni yoruyor" der. Çocuk yaşıtlarına göre daha hareketlidir. "Dur, yapma, yavaş ol!" emirlerini yerine getiremez. Azarladığınız veya ceza ile tehdit ettiğiniz zaman hareket etmemeye çalışır, ama beceremez; içindeki dürtüye yenik düşer. Yemek sofrasında bile hareketsiz duramaz. Yaşıtları kadar sabırlı değildir; dikkatini uzun süre bir oyuna veremez, oyunun kurallarına uymaz, içinden geldiği gibi davranır. Bu yüzden adı ‘oyunbozan’a çıkar. Kendinden daha küçük çocuklarla oynamayı tercih eder. Okula başladığı zaman yaşından beklenen olgunluğu ve uyumu gösteremez, hep çocuksu davranır. Sabır, irade ve dikkat isteyen işlerden sıkılır, devam etmek istemez.
Hiperaktif çocuk, davranışlarının sonuçlarını düşünmeden hareket ettiği için sık kaza yapar, yarası beresi eksik olmaz. Kafasına koyduğu şeyi yapmadan duramaz. Arabada giderken pencereyi açmak veya balkondan sarkıp aşağıya bakmak istediği zaman, ancak kolundan tutarak onu durdurabilirsiniz.
HİPERAKTİF DİKKATEKSİKLİĞİNİNTEDAVİSİ
Bu sendromun belirtilerini tamamen ortadan kaldıran bir tedavi şekli henüz bulunamamıştır. Mevcut imkânlarla belirtilerin en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Yukarıda kısmen temas ettiğimiz gibi, ilaç tedavisi ile beyin kimyası desteklenip belirtiler aza indirilmeye çalışılırken, aynı zamanda sıkı bir davranış terapisi de uygulanmaktadır.
Davranış terapisi üç temel değerden oluşmaktadır: sevgi, kurallar ve kas egzersizleri. Sevgi karşılıksız ve pazarlıksız verilmelidir. "Uslu durursan seni severim" veya "Eğer sevgimi kazanmak istiyorsan oturup dersini bitirirsin" gibi ön şartlar ileri sürülmemelidir. Devamlı ikaz alan, azarlanan ve suçlanan hiperaktif çocukta, kendisinin sevilmediği kanaati vardır. Kendilerine güvenleri çok zayıftır. ‘Söz dinlemez kötü çocuk’ olduklarını düşünürler. Sevilmeyen ve kendisini kötü hisseden bir çocuk içinden iyi şeyler yapma isteği duymaz. Anne baba, kendilerini üzecek ne yapmış olursa olsun, çocuğa sevgilerini sözleriyle ve davranışlarıyla belli etmelidir.
Anne ve baba, hiperaktif çocuğa hangi davranışların doğru hangilerinin yanlış olduğunu açıklamalı; doğru davranışlarını destekleyerek güven aşılamalıdır. Yanlış bir davranışta bulunmak üzere olduğu zaman uyarılmalı, isterse bu davranıştan vazgeçebilecek güçte olduğu söylenmelidir. Çocukla birlikte oyun oynamalı, oyunun kurallarına göre davranması sağlanmalıdır. Ders çalışırken veya ödev yaparken çalışma süreleri birlikte kararlaştırılmalı, süre dolunca mola verilmelidir. Meselâ, dikkatini 10 dakika yoğun tutabilen hiperaktif bir çocuğun bunu 12 dakikaya çıkarması hedeflenmeli, arkasından mola verilmelidir. Sadece aile terapisi davranışları düzenlemeye yetmez. Okulda yaşadığı problemleri en aza indirmek için öğretmenin de çocuğa yardımcı olması gerekir.
Hiperaktif çocuklar genellikle uykuya gitmede de zorlanır, erken yatmak istemezler. Aslında sürekli hareket hâlinde oldukları ve fazla enerji harcadıkları için yaşıtlarına göre daha çok uykuya ihtiyaçları vardır. Her gece aynı saatte ve erken yatmaya alıştırdığınız zaman, hem yeterli uyku almasını, hem de düzene girmesini sağlamış olursunuz. Anne baba, hiperaktif çocuğu kahvaltı yaptırmadan okula göndermemelidir. Düzenli ve sağlıklı beslenen çocuklar tedaviye daha iyi cevap vereceklerdir.
Anne babalar, hayal kırıklığına uğramamak için, ilaç almaya başlayan çocuğun hemen düzeleceğini beklememeli, tedavinin uzun süre devam edeceğini ve iyileşmenin yavaş seyredeceğini önceden kabullenmelidir. Burada sabır ve fedakârlık doktordan çok anne babaya ve öğretmene düşmektedir.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #63
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cinsel Eğitim: Ne zaman ve nasıl?




Anne babaların çocuk eğitiminde en çok zorlandığı konuların başında cinsiyet eğitimi geliyor. Bunun iki sebebi var. Birincisi, konuya yetişkin gözüyle yaklaşma. İkincisi, cinsiyet eğitimini üreme bilgisinden ibaret zannetme. Bu iki hatalı yaklaşım, anne babaların işini zorlaştırıyor.

Aslında, cinsiyet eğitimi zannedildiği kadar zor bir mesele değildir. Birinci hatalı yaklaşımı bir hadis-i şerifle çözeceğiz. Peygamberimiz(a.s.m.) "Çocuğu olan onunla çocuklaşsın" buyuruyor. Burada ‘çocuklaşmak’tan kastedilen olaylara çocuk gözüyle yaklaşmak, yani psikolojideki ifadesiyle empati yapmaktır. Esasında insanları anlamanın yolu da empatiden geçer. Bir insan bizimle konuşurken veya tartışırken onu anlamanın en kolay yolu kendimizi o insanın yerine koymaktır.

Çocuğun yedi yaşına kadar yaratılışa, üremeye, cinsiyet farklılıklarına ve doğuma ait soruları cinsel tecessüsten uzak, tamamen öğrenmeye yönelik, masum sorulardır. Çocuk nazarında "Ben dünyaya nasıl geldim?" sorusu ile "Bu uçak havada nasıl duruyor, neden yere düşmüyor?" sorusu arasında fark yoktur.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, cinsiyet eğitimi üreme bilgisinden ibaret değildir. Üreme bilgisi, cinsiyet eğitiminin sadece bir alt başlığıdır. Oysa toplumumuzda cinsiyet eğitimi cinsel ilişki ve üreme bilgisinden ibaret zannedildiği için, gençlere ancak evlilik hayatına adım attığı güne gelindiğinde cinsiyet bilgisinin verilmesi gerektiği düşünülür. Ki, o vakit geldiğinde bu bilginin veriliş biçiminin çirkinliği, kabalığı, uygunsuzluğu da cabası! Oysa, vaktiyle sorduğu sorulara ölçülü ve makûl bir cevap verilmemiş çocuklar ve gençler, meraklarını başka kanallardan cevap arayarak gidermeye çalışırlar. Sonuç, sorusuna ilgili yaşta aklının alabileceği, ruh sağlığını da bozmayacak şekilde cevap verilse rahatlayacak olan çocuğun, arkadaş çevresinin veyahut uygunsuz yayınların eline düşüp yalan-yanlış bir sürü şey duyması ve bunun çocukları gerek bedenen, gerek mânen deformasyona uğratmasıdır.

Öğrencilerin ekseriyetini dindar aile çocuklarının oluşturduğu bir kolejde görev yaptığım yıllarda tuvalet duvarlarında ve kapılarında öyle çirkin yazılara ve küfürlere rastlıyordum ki, şaşırmamak elde değildi. Bunun bir tek açıklaması vardı: Bu çocuklara aileleri tarafından yeterli ve sağlıklı bir cinsiyet eğitimi verilmiyordu! Bir meseleyi görmezden gelerek veya yok sayarak sorumluluktan kurtulamazsınız. Eğer bu mesele ruh sağlığıyla yakından ilgiliyse ve bazı çevrelerce istismar edilip gençler kolayca tuzağa düşürülüyorsa—ki öyledir—anne baba ve eğitimci olarak sorumluluğumuz daha da ağırlaşıyor demektir.

Cinsiyet Eğitimi Doğumdan İtibaren Başlar

Konferanslarımda, katıldığım radyo ve televizyon programlarında ana-babaların sıklıkla sorduğu soru şu: Çocuklarımıza ne zaman cinsiyet eğitimi vermeye başlamalıyız? Cevabım: Doğumdan itibaren. Bu cevap soru sahiplerini şaşırtıyor elbette. Evet, tekrar ediyorum, cinsiyet eğitimi doğumdan itibaren başlar.

Bir annenin yeni doğan bebeğin altını temizlerken hoşnutsuzluk göstermesi, yüzünü ekşitmesi daha ilk günden itibaren çocuğa cinsel bölgenin tiksindirici birşey olduğunu telkin etmektedir. Bebek, vücudunu tanımak için ayaklarına, başına, kulaklarına dokunduğu gibi; cinsel organına da dokunur. Bunun tuhaf hiçbir yanı yoktur. Eğer bebek cinsel organına dokunduğu sırada anne bebeğin eline vurur veya elini tutup zorla cinsel bölgeden uzaklaştırırsa, yine olumsuz kanaatler edinmesine sebep olacaktır. Çok kere çocukların cinsel organlarıyla oynadığını gören anne ve babaların sert tepki gösterdiğini, "Çek elini oradan, ne kadar ayıp!" dediğini görmüşsünüzdür. Bu, çocuğun hak etmediği bir ayıplamadır. Anne baba, bu davranışı yasaklama yerine, sebepleri üzerinde durmalıdır. Çocuk neden elini cinsel organına götürür? Temizlik ihmalinden dolayı çocuğun cinsel organı mantar kapmış olabilir. Bu da kaşıntıya sebep olacağından, çocuk farkında olmadan elini cinsel organına götürür. Yine çocuklar oyuna daldığı zaman tuvalet ihtiyaçlarını unuturlar. Çünkü oyun çocuğun en ciddi işidir. O ciddi işi bırakıp tuvalete gitmezler, ellerini cinsel organlarına bastırarak tuvalet ihtiyaçlarını ertelemeye çalışırlar.

Anneler, cinsiyet eğitiminde en büyük yanlışlığı çocuğa tuvalet alışkanlığı kazandırmaya çalışırken yaparlar. Çocuğun altını temizlemekten ve bez değiştirmekten kurtulmak için baskı uygularlar. Bu baskıya uymayan çocuğu ayıplayarak, tehdit ederek, korkutarak veya ceza vererek amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Başvurdukları bu araçlar fıtrata ve çocuk onuruna aykırı olduğu için işleri daha da zorlaşır. Normal olarak bir çocuk, fiziksel ve sinirsel gelişimine paralel olarak, tuvalet kontrolünü gündüzleri 2-3 yaşlarında, geceleri 4-5 yaşlarında kazanabilir. Bundan önce yapılacak zorlamalar çocuğu güç durumda bırakır. "Yine mi altına kaçırdın, pis çocuk! Bir daha çişini haber vermez, altına kaçırırsan pipini yakarım!" gibi suçlayıcı, küçük düşürücü sözler çocuğun cinsel ve boşaltım organlarından nefret etmesine, aşağılık duygusuna kapılmasına, vücudundan utanmasına sebep olacaktır. Bu da, ilerleyen yaşlarda değişik cinsel sapmalara zemin hazırlayabilir.

Cinsiyet Eğitimi Sırasında Yapılan Yanlışlar

Sevginin açamayacağı kapı yoktur. Sevgi, eğitimin sihirli anahtarıdır. Allah, en vahşi hayvanlarda bile, bebek ana rahmine düştüğü andan itibaren hormonlar eliyle anneye sevgi ve şefkat depolar. Bebeğini sevmeyen bir anne düşünemiyorum. Ancak bazı anneler eğitim eksikliği, ailevî problemler ve geçim sıkıntısı yüzünden bebeklerine sevgilerini ifade edemezler. Bir çocuk sevildiğinden ve kendisine değer verildiğinden emin değil ise, emin oluncaya kadar koyduğunuz kuralları çiğnemeye ve sizinle çatışmaya devam edecektir.

Çocuğun cinsiyet eğitiminde anne babaların birbirlerine karşı davranışları da çok önemlidir. Evlenme yaşına geldiği halde bir türlü evlenmeye razı edilemeyen genç bir kızımızla yaptığımız görüşmede, kocası tarafından devamlı horlanan, küfür ve dayağa muhatap olan bir anne modelinin genç kızda evliliğe karşı olumsuz duygular kazandırdığını ortaya çıkarmıştık.

Çocuğunuzu Yatağınıza Almayın

Anne-babaların çocuğu yataklarına almaları ve bunu alışkanlık haline getirmeleri kesinlikle yanlış bir davranıştır. Anne baba ile aynı yatağı paylaşmaya alışan bebeklerde bağımlılık duygusu devam etmekte ve kişilik gelişimleri gecikmektedir. Olayın bir de cinsel mahremiyet boyutu var. Çocuk her zaman uykuda olmayabilir. Gözü kapalıdır, ama uyumuyordur. Uyumayan çocuk anne-babanın mahrem konuşmalarına ve ilişkilerine kulak misafiri olabilir. Yahut âniden uyanabilir. Her iki halde de cinsel mahremiyet zedelenmekte, çocuğun cinsel ilişki hakkında yanlış kanaatler edinmesine ve çocuğun ruh sağlığının bozulmasına sebep olunmaktadır.

Anne babalara bebeği yataklarına almamalarını ve dört yaşından sonra da odasını ayırmalarını tavsiye ediyoruz. Aynı odayı paylaşan çocuklarınız varsa, ön ergenliğe ulaşan (13-14 yaşına gelen) çocuğun odasını da ayırmalısınız. Kişilik gelişiminde mahremiyetin önemi büyüktür. Sizin odanız nasıl mahrem ise, gencin odası da mahremdir. Kapıyı vurmadan odasına girmemeli; çantasını, çekmecelerini, ceplerini, cüzdanını, hatıra defterini karıştırmamalısınız.

Çocuğun Sorularına Cevap Vermek Zor Değildir

Cinsiyet eğitiminin güçlüklerinden biri de anne-babaların çocukların sorularına nasıl cevap vereceklerini bilememeleri. Bunun da sebebi, olaya yetişkin gözüyle bakmaları. Çocuk uzun açıklamalardan ve detaylardan hoşlanmaz. Siz, bir soruyu bilimsel olarak detaylarıyla anlatmaya başladığınız an, çocuk sıkılıp başka şeyle meşgul olmaya başlayacak, belki sorusunu bile unutacaktır. Cevaplarınız çocuğun seviyesine göre, kısa ve anlaşılır olmalıdır.

Çocuğunuz cinselliğe ait bir soru sorduğunda telaşa kapılmanın, kızarıp bozarmanın veya konuyu değiştirip onu atlatmaya çalışmanın bir yararı yoktur. Böyle yaptığınız takdirde çocuk cinselliğe ait konularda size soru sormayacak, bu ihtiyacını başka kanallardan gidermeye çalışacaktır.

Çocuklar bazen oyun oynarken odanın kapısını kapatır, yaptıklarının görülmesini ve konuştuklarının duyulmasını istemezler. Kapıyı kapattıkları zaman, ihtimal, anne-baba oyunu oynamakta, veya gördükleri-duydukları şeyleri anlatmaktadırlar. Böyle bir durumla karşılaşırsanız, telaşa kapılıp odalarına girmeyin. Bu davranışınızla onlara güvenmediğinizi göstermiş olursunuz. Eğer çocuğunuza sağlıklı ve doğru bir eğitim veriyorsanız korkmanıza gerek yoktur.

Çocuğun cinselliğe ait sorularına cevap vermenin zor olmadığını söylemiştik. Burada esas olan, çocuğun sorularına cevap verirken takınacağınız tavırdır. Eğer cevap verirken yumuşak bir ses tonu kullanır, rahat hareket ederseniz, çocuk da kendisini rahat hissedecektir. Bunu bir örnekle açıklığa kavuşturalım. Diyelim ki, çocuğum bana "Baba ben nereden geldim?" şeklinde bir soru sordu. Cevabım aşağı yukarı şöyle olurdu: "Bir çocuğun olabilmesi için anneye ve babaya ihtiyaç var. Annesiz babasız çocuk olmaz. Anne ve baba çocuk sahibi olmak istedikleri zaman birlikte dua ederler. ‘Allah’ım bize bir bebek ver!’ derler. Allah da onların duasını kabul ederse, annenin karnına minicik bir bebek koyar. Bebek burada büyümeye başlar ve annesinin sütünü emecek kadar büyüdüğü zaman kımıldayarak anneye haber verir. Baba anneyi hastaneye götürür. Orada doktorun ve ****** yardımıyla anne bebeğini doğurur." Eğer hastanenin, doktorun ve ****** görevini merak ederse kısaca açıklarım. Yine, "Bebek nereden çıkar?" şeklinde bir soru sorarsa, Allah’ın anneleri buna göre yarattığını, doğum sırasında Allah’ın annelerin karnına bir genişlik verdiğini, bebeğin bu şekilde doğduğunu söylemekte bir mahzur yoktur. Anlattığımız şeyler basit ve doğru bilgiler olmalıdır.

Çocuklar erkeğe ve kadına ait cinsiyet farklılıklarını da merak ederler. Bir kız çocuğu, erkek kardeşinde olan şeyin kendisinde niye olmadığını sorabilir. Bunun bir eksiklik olduğunu veya Allah tarafından cezalandırıldığını düşünebilir. Böyle bir soru ile karşılaşırsak, anne ve baba rollerine gönderme yaparak açıklamayı kolaylaştırabiliriz. Eğer daha önce yukarıdaki soruyu cevaplamış isek işimiz daha da basitleşir. "Kardeşinde olan şey sende yok; çünkü Allah kız çocuklarını büyüyünce anne olabilmesi için erkek çocuklardan farklı şekilde yaratır" cevabı yeterlidir. Bebeğine süt emziren bir kadını, meselâ kendi annesini gördüğünde soracağı muhtemel sorulara da, yine annelik rolünü açıklayarak cevap verebiliriz: "Annelerin göğüsleri babalarınkinden farklıdır. Allah bebeklerin beslenmesi için anneleri öyle yaratmıştır. Çünkü bebekler daha küçük oldukları için yemek yiyemezler, annelerinin sütünü emerek büyürler" şeklindeki bir cevap çocuk için pekâlâ ikna edici olacaktır.

(Çocukların sorabilecekleri bütün soruları burada sıralamamızın ve cevaplamamızın imkânsız olduğunu takdir edersiniz. Sorularınızı e-mail adresime yazdığınız takdirde cevaplaya çalışacağım.)

Sağlıklı Bir Gençliğin Temeli Çocuklukta Atılır

Çevrenin, medyanın, arkadaş gruplarının cinsel kimlik üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Çocukluğunda anne-baba ile sağlıklı bir iletişim kuramayan gençler, kolayca çevrenin ve arkadaş grubunun etkisinde kalırlar. Gençlik ve moda dergileri, televizyon, sinema ve internet, elbirliğiyle çocuğunuzu sizden koparırlar. Bizi arayarak, "Çocuğum kötü arkadaşların kurbanı oldu, geceleri eve geç geliyor, bizi dinlemiyor, herşeye kızıyor, bizi geri kafalı ve baskıcı buluyor" diye yakınan anne-babaların sayısı az değildir. İyi bir eğitim almış, sevilen ve kendisine değer verilen aile çocukları kolay kolay kötü arkadaş seçmezler. Çünkü aileden aldıkları eğitim onlara güçlü bir güven duygusu kazandırmıştır. Arkadaşı tarafından ailesinden aldığı terbiyeye uymayan bir teklifle karşılaştığı zaman ‘hayır’ demesini bilecek, ısrarı halinde onunla ilişkilerini kesecektir.

Hata yapmayan insan yoktur. Öyleyse, hata yapmayan çocuk da olmayacaktır. Çocuklarınız hata yapacak, ona öğrettiklerinizi deneme-yanılma yoluyla pekiştirecek veya yeni birşey öğrenecektir. Meselâ, anne babanın odasına kapıyı vurmadan ve "Gir!" sesi duymadan girilmeyeceğini öğreteceksiniz; ancak ola ki çocuğunuz dalgınlık eseri odanıza kapıyı vurmadan girebilir. Diyelim ki siz de o sırada çamaşır değiştiriyorsunuz. Çocuğa bağırıp çağırmadan mahrem yerlerinizi örtün ve sakin bir sesle Rabbimizin kapalı odalara kapıyı çalarak vurmamızı istediğini, buna uygun davrandığımızda Allah’ın bizi daha da çok seveceğini hatırlatın.

Bilhassa ergenlik çağındaki çocuklarınızla çatışmak istemiyorsanız, onlara güvendiğinizi, değer verdiğinizi ve bütün huylarına rağmen onları sevdiğinizi söz ve davranışlarınızla göstermelisiniz. "Biz senin yaşında iken..." diye başlayan nasihatler kadar genci sıkan birşey yoktur. Gençlerle konuştuğum ve anne babaları hakkında en çok neden şikayetçi olduklarını sorduğum zaman, aldığım cevapların başında, "Annem babam bana güvenmiyor" gelmektedir. Diğer şikayetlerini de şöyle sıralıyorlar: "Bana hep çocuk gözüyle bakıyorlar, büyüdüğümü kabul etmiyorlar, arkadaşlarımı beğenmiyorlar, görüşlerime değer vermiyorlar, herşeyime karışıyorlar, kendilerinin de yanılacaklarını ve yanlış yapacaklarını kabul etmiyorlar, beni sevmiyorlar."
Çocuklarınızı duygusal olarak kendinizden uzaklaştırmak istemiyorsanız onlara karşı hoşgörülü, yumuşak, sabırlı ve sevecen olmalısınız. Onlara zaman ayırmalı, onları dinlemeli, her sıkıntılarında arkalarında olduğunuzu hissettirmelisiniz. Sevabıyla günahıyla, doğrusuyla yanlışıyla onlar sizin çocuklarınız.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #64
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ÇOCUK VE YAZ AYLARI

Çocuk ve Güneş
Altı aydan küçük çocuklar güneşin şiddetli olduğu saatlerde (Güneşin en şiddetli ve ışınların en tehlikeli olduğu saatler saat 10.00 ile 15.00 arasındadır. ) güneş ışığına maruz bırakılmamalıdır. Daha büyük çocuklara ise güneşe çıkmadan en az 15 dakika önce güneşten koruyucu kremler sürülmelidir. Bu koruyucu, bebeğin ağız ve gözlerine kaçırılmamalıdır.
Güneş altında tüm çocuklara göz ve yüzü korumak için siperliği olan şapkalar takılmalıdır. Vücudunun üst kısmı giyinik olmalı ve bu giysi suda dahi çıkarılmamalıdır.
Güneş ışınlarının %80’i bulut tabakasını aşar. Bu nedenle hava bulutlu bile olsa koruma gerekir.
Su ve kum yansıma ile ışığın şiddetini arttırır. Bu nedenle hasara uğrama riski ve korunma ihtiyacı artar.
Şu nokta kesinlikle unutulmamalıdır ki; çocukluk yıllarında geçirilen oldukça hafif görünüşlü yanmalar bile ileride oluşabilecek deri kanserleri ve cildin yaşlanması ile ilişkilidir.
Güvenli bronzlaşma diye bir şey söz konusu değildir


ÇOCUKLAR YAZ AYLARINDA NASIL BESLENMELİ

?2-6 yaş arası, çocukların besinlerle tanıştıkları ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının gelişmesi için ilk adımları attıkları kritik bir dönemdir. Bu dönemde anne-babaya ve okul öncesi kurumlara çok önemli roller düşmektedir. Bu yaşlarda çocuklar, çevrelerindeki dünya ile iletişime girmeye başlarlar, gördükleri her şeyi keşfetmeyi ve denemeyi amaçlarlar. Bu, aynı zamanda, değişik tatları denemesi ve kendi seçimlerini geliştirmesi için onlara şans vermemiz gereken bir dönemdir.
Çocukların tat alma tomurcukları erişkinlerden çok daha duyarlıdır, Erişkinler için cazip olan bazı besinler çocuklarda keskin, buruk, tuhaf bir tat olarak algılanabilir. Greyfurt, çilek, portakal, elma, şalgam, brokoli, yeşil fasulye gibi besinlerin içerdiği bazı kimyasal maddeler bu tada neden olabilir . Çocuklar bunlara karşı duyarlı olabilirler ve bu besinleri yemek istemeyebilirler.
Bu dönemde en sık karşılaşılan sorun çocukların belli besinleri yemek istemeleri, aşırı seçici olmaları ve beslenmelerinin birkaç gıda ürünü ile kısıtlı kalmasıdır. Ancak bu durum geçicidir ve sağlıklı çocuklarda beslenme eksikliği yaratmaz. İştahları da bu dönemde çok iyi olmayan 2-6 yaş grubu çocuklar genellikle bir öğünde iyi yer, ihtiyaçları olan besin maddelerini ara öğünlerde alabilirler. 3 ana öğün, 2-3 ara öğün de değişik tat, renk ve çeşidin sunulması çocukların dikkatini çeker. Ancak şekerli besinlerin ağırlıklı olması diğer besinlere isteksizliğe, gereksiz yere boş kalori alımına ve şişmanlığa, tokluk hissine ve diş çürüklerine neden olur.
Bu dönemde sağlıklı beslenme alışkanlığının sağlanması için:
Öğün saatlerinin düzenli olması
Besleyici değeri yüksek çeşitli gıdaların sunulması.
Küçük tabaklarda küçük porsiyonların sunulması.
Çocukların tekrar istemelerine izin verilmesi.
Tatlıların besleyici değeri yüksek besinler tüketilinceye kadar sofraya getirilmemesi, ancak ödül olarak da sunulmaması.
Çocuğun masada rahat oturduğundan emin olunması.
Çocuklarla birlikte masaya oturulması.
Çocukların masada yeni tatları denemesini ve uygun davranış göstermelerinin övülmesi.
Yemek zamanının pozitif eylemler, iyi davranışlar, ve yapılan olumlu şeylerin konuşulduğu bir ortam olmasına özen gösterilmesi
Bu dönemde çocukların büyüme ve gelişmelerini olumsuz etkileyebilecek vitamin ve mineral eksikliğine yol açmaması, demir eksikliğine bağlı kansızlığın ve özellikle lifli gıdaların yetersiz tüketilmesine bağlı kabızlığın gelişmemesi için çocuklara sunulan öğünlerin çok dikkat ve özenli hazırlanması gerekir.
Kalsiyum (800 mg/gün), demir (10 mg/gün), çinko (10 mg/gün), A vitamini (500 mg/gün), C vitamini (45 mg/gün) alımına dikkat etmek gerekir. İyi bir kalsiyum kaynağı olan inek sütünün aşırı tüketilmesi kansızlığa ve diğer besinlerin yetersiz tüketilmesine neden olur, 400 ml den fazla tüketilmesi önerilmemektedir. İki yaşından sonra yarım yağlı sütler kullanılabilir.
Demirden zengin besinler arasında yağsız kırmızı et, yumurta sarısı, demirle zenginleştirilmiş tahıllar, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kurutulmuş meyveler, C vitamininden zengin besinler olarak turunçgiller (portakal, mandalina gibi), çilek, kivi, nektar, şeftali, ahududu, brokoli, domates sayılabilir.
Özellikle bu besinlerle zenginleştirilmiş sağlıklı ara öğünler için liften zengin ekmeklerle hazırlanmış küçük sandviçler, küçük peynir dilimleri, yoğurt, taze meyvelerden hazırlanan meyve salataları, meyve suları ve hazırlanma-pastörizasyon ve saklanma koşullarına dikkat edilmek şartı ile özellikle yaz aylarında çocukların çok sevdikleri dondurma düşünülebilir.

ÇOCUKLAR YAZIN NASIL GİYİNMELİ ?
Yaz günlerinin aşırı sıcaklarından etkilenmemek için hafif, açık renkli giysiler seçmeli, güneşte çalışırken mutlaka başı korumak için şapka giyilmelidir. Güneş ışınlarının yoğun olduğu saatlerde çocukların dışarıda dolaşması engellenmelidir. Sıvı alımını arttırmalı ve bu amaçla çocuklara sevdikleri içecekleri vermelidir. Güneşteyken mutlaka güneşten koruyucu faktör içeren losyon ya da kremler kullanılmalıdır


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
5 Nisan 2006       Mesaj #65
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Ergenlik
Ergenlik çağı, genel olarak beyinden gelen bazı emirlerle başlıyor. Yani, yumurtalıklardan salgılanan dişi (östrojen ve progesteron) ve erkek (androjen, testesteron) cinsellik hormonlarının salgılanmasıyla meydana geliyor. Hayatın ilk geçiş dönemlerinden biri sayılan bu süreçte, her iki cinsiyette de fiziksel ve psikolojik farklılaşmalar, gelişmeler yaşanıyor. Bu değişimler özellikle psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor. Her çocukta yaşanan fizyolojik değişiklikler birbirinden farklı oluyor. Aynı zamanda, ergenlik döneminin başlama yaşı da gençten gence farklılık gösterebiliyor.

Ergenlik (13-18 yaş ) Döneminin Genel Özellikleri:
Her iki cinsiyetle de olgun ilişkiler kurabilme.
Eril ya da dişil toplumsal rolü gerçekleştirme.
Bedensel özelliklerini kabul etme ve bedenini etkili bir şekilde kullanma.
Ana-babadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı gerçekleştirme.
Aile yaşamına ve evliliğe hazırlanma.
Bir mesleğe hazırlanma.
Davranışlarını yönetebilmek için gerekli değerler ve ahlaki sistem geliştirme.
Sosyal sorumluluklar isteme ve başarma.

Aile İlişkileri:
Ergenlerin bu dönemde ailelerine olan bağımlılıkları azalır.
Hiçbir şeyi beğenmez, sürekli şikâyet edecek bir şeyler bulurlar.
Eve istediği zaman girip çıkmak ister.
Ailesinin en ufak bir eleştirisine büyük tepkiler verir. Kendine yöneltilen eleştirileri kabul etmez, sürekli eleştirmeyi sever.
Boşvermişlik içindedir.
Anne-babasının beğenileriyle alay eder.
Anne-babasının düşüncelerini eskimiş bulur. Onlardan öğrenecek hiçbir şeyi kalmamış sanır.
Aileyle fikir bazında çatışma , isyankâr tutum bu dönemde artar.
Bu dönemde aileye büyük bir görev düşer. Aile bu davranışların bir süre sonra geçeceğini bilmeli ve sabırlı davranmalıdır.


Arkadaş İlişkileri:
Ergen için arkadaşları çok önemlidir.
Arkadaşlarının kendisi için ne düşündüğü çok önemlidir.
Bu dönemde ergenler kendi aralarında arkadaş grupları oluştururlar.
Bu grupların kendi aralarında yazısız kuralları vardır. Kurallarına uyan kişileri gruplarına alırlar.
Her ergen bir arkadaş grubunda olmak ister.
Erkeklerin kurdukları gruplar daha kalabalıktır, ilişkiler yüzeyseldir.
Kızlardan oluşan gruplar daha küçüktür, ilişkiler ise daha sıkıdır.
Ailesi içinde geçimsizlik ve dengesizlik olan ergenlerde, bir baskı hakim ise masum arkadaş grupları yerine çeteye yönelir.

Kız-Erkek İlişkileri:
Ergenliğin ortalarına doğru, karşı cinse olan ilgi artar.
Ergen, karşı cinsin ilgisini çekebilmek için giyim kuşamına dikkât eder.

Ergenlik Dönemiyle İlgili Duygular:
Kızlar, erkeklerden daha erken duygusal olgunluğa ulaşır ve duygularını kontrol edebilirler.
Ergenin duygularında bir yoğunlaşma görülür, bunu dışarı vurma ihtiyacı güder. Ergen yaşadığı olumsuz duyguları bağırarak, ağlayarak, el - kol hareketleri yaparak belli eder.
Ergenin yaşadıkları olumlu duygularsa, şiir, öykü yazar ya da hatıra tutar.
Ergen duygularını daha çok arkadaşlarıyla paylaşmaktan hoşlanır.
Aşık olmak bu dönemde baskın bir duygudur. Bazen bunu karşı cinse belli edebilir, bazen de duygularını saklamayı tercih edebilir.
Bu dönemde aşırı şekilde hayal kurma görülür.
Ergende yalnız kalma isteği vardır.
Ergen, sosyal ilişkilerden korkar.
Sevgi, ergenin ihtiyacı olan bir duygudur.


Soyut İşlemler Döneminin Özellikleri:
Genelleme, tümden gelim - tüme varım gibi zihinsel işlemleri rahatlıkla yapabilir.
Bir sorunun çözümünde birçok faktörü görebilir ve ele alabilir.
Mecazi söyleyişi anlayabilir.
Mizah ve espri anlayışı da gelişmiştir.
Mantık oyunlarını sever ve onlarla uğraşır.
Tartışmalara katılmayı sever.
İnsanlık, hürriyet, adalet ve din gibi soyut kavramları anlamaya başlar ve düşünebilir.
Kişiye, yere ve zamana göre değişen görece kavramlar da bu dönemde edinilir. Kuralların değişebileceğini kavramaya başlar.
Ergen, kendi kendini çok eleştirir, kendini çok eleştirdiği için de herkes tarafından eleştirildiğini sanır.
Sanki herkesin dikkâti onun üzerindedir, herkes onun dış görünüşüne çok önem vermektedir.
Ergenin ben merkezci düşünce biçiminin diğer bir özelliği de kendi düşüncesinin, kendi inançlarının en doğru en orijinal olduğunu sanmasıdır.
Ergen, bir çelişkiler dünyasında yaşamaktadır. Bir yandan çevresindekilerin kendisine ilişkin düşüncelerine çok önem verirken, bir yandan da kendisini herkesten daha akıllı sanmaktadır.
Ergenler kendilerini olduğu gibi yargılamadan kabul eden, sevgi, saygı gösteren, güven ve destek veren özdeşim modelleri ile karşılaşma şansına sahip olurlarsa, sağlıklı bir kimlik geliştirebilirler.
Ergenlik dönemi, kısaca bireyin çevresiyle ve kendisiyle çatışma halinde olduğu bir dönemdir.


Kimliğe Karşı Rol Karışıklığı
(Ergenlik dönemi, 12-18 yaş = Erik Erikson ): Bu dönem boyunca, cinsel olgunlaşma ve beden büyümesi oldukça hızlıdır.
Kadın ya da erkek kimliği gelişir.
Arkadaşları ile toplumun söyledikleri birbirine uymadığı zaman çatışma olur.

Büyüme:
Ergenlik dönemi, büyümenin yeniden hızlandığı, biyolojik değişim ve olgunlaşmanın tamamlanarak çocuğun artık erişkin görünümüne girdiği dönemdir.
NOT: Kızlar ergenliğe erkeklerden daha önce girdikleri için erkeklerden daha uzundurlar.
Erkekler, 14 yaş civarında kızlara ulaşırlar ve onları geçerler. Aynı zamanda, 12-14 yaşları arasında kızlar erkeklerden daha ağırdır.
Kas kütlelerinde ¼ oranında artış görülür. Bu da ergenin sportif etkinliklere ve yoğun antrenmana hazırlıklı olmasını sağlar.
Kız çocukları 8-13 yaşlarında ergenliğe girebilir.
Erkek çocukları 9,5-15 yaşlarında ergenliğe girebilir.
Ergenlik süresi 2-6 yıl arasında sürebilir.
Ergenlik başlangıcında erişkin boyun % 80’ i olan boy uzunluğu 2-4 yıl içinde erişkin boyun % 99’na ulaşır.
10-12 yaşlar arasında kızlar erkeklerden daha iri olurlar.
Büyüme hızı doruğu kızlarda ® 9 cm/yıl erkeklerde 10,5 cm/yıl
Boy uzaması kızlarda 16-18 yaşlarında erkeklerde 18-20 yaşlarında durur.
Genelde kızların 14 yaşından sonra uzamalarının durduğu ve gövde - bacak uzunlukları açısından yetişkin proporsiyonlarına da bu yaşta ulaştıkları gözlenmiştir.
Ergenlik dönemi süresince beden ağırlığı kızlarda 16 kg erkeklerde 20 kg artar.
Gerek kız gerekse erkek çocukların birçoğunda, ergenlik öncesinde ( 8-10 yaşlarında ) bedende yağ depolanması sonucu ağırlıkta belirgin bir artma görülür. Ergenlik dönemi boyunca ise erkeklerde ve kızlarda ağırlık artışı nedenleri farklıdır.
Erkekler kas gelişmesi iskelet kitlesinin artması
Kızlar yağ depolanması sonucu kilo alırlar.
Ağırlık artmasının en hızlı olduğu dönem, “ büyüme hızı doruğu ” ’dan altı ay sonra yaşanır.
Son düzenleyen GusinapsE; 17 Nisan 2006 02:04
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #66
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gençlerin seks yanılgısı

Genç yaşta cinselliğe özenme, yanlış anlamanın sonucu! Şarkılardan filmlere bol bol cinsel mesajla karşılaşan gençler, kendisi dışında herkesin 'seksi denediğini' sanıyor...
Cinsellik yüklü müzik parçaları, dergiler, TV programları ve filmler, gençleri erken yaşta cinsel ilişkiye girmeye özendiriyor. ABD North Carolina Üniversitesi'nin dün duyurduğu araştırmaya göre medyada bol bol cinsel içerikli yayınlara maruz kalan genç, kendisi dışında herkesin cinsellik yaşadığı izlenimine kapılıyor.
Daha önce bu konuda yapılan araştırmalar televizyonla sınırlıyken bu kez tüm medyaya bakıldı. Araştırmanın başladığı 2001 yılında, az sayıda ergen internet erişimine sahip olduğu için internetin etkisi kapsam dışında tutuldu. Araştırmacılar, 12-14 yaşları arasındaki 1017 ergenin, cinsellik içeren 264 farklı materyale iki yıl boyunca hangi oranda maruz kaldığını belirledi. Bu materyallerle en çok karşılaşan grubun, 14 ile 16 yaşları arasında cinsel ilişkiye girme oranının, en az maruz kalan gruba göre 2.2 kat fazla olduğu görüldü.
Uzmanlar, çocuklarıyla cinsellik hakkında konuşmayan ebeveynlerin bıraktıkları boşluğu medyanın doldurduğunu söyledi. Çalışmada, ABD'de 18 yaşından önce hamile kalan gençlerin oranının diğer gelişmiş ülkelere nazaran 3 ila 10 kat daha fazla olduğu ve buna bağlı olarak cinsellikle bulaşan hastalıkların ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğu da belirtildi.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #67
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Üstün Yetenekli Çocuklar

Beyin fonksiyonlarının yüksek düzeyde ve hızlı olarak gelişmesinden ortaya çıkan, toplumun % 5’inde rastlanan üstün yetenek ve hüner özelliğidir.

Kabiliyet alanları: Üstün kabiliyetin ortaya çıktığı ve değişik yöntemlerle ölçülebildiği altı alan vardır.
1. Yüksek zeka
2. Mekanik hüner
3. Yaratıcılık
4. Sanatsal yetenek
5. Fiziksel yetenek
6. Liderlik kabiliyeti

Üstün kabiliyetli çocukların karakteristik özellikleri dört ana grupta incelenmektedir:
a) Düşünme boyutu
b) Duygusal boyutu
c) Fiziksel ve fizikötesi boyutu
d) Sosyal boyutu

Üstün yeteneklilerin farklı düşünme özellikleri;
1- Son derece çok sayıda bilgi sahibi olma ve bunları unutmama.
2- İleri düzeyde anlayış kabiliyeti,
3- Alışılmadık seviyede farklı konularda ilgi ve merak, çok soru sorma
4- Lisan kullanımında, kelime hazinesi ve dil yeteneğinde üstünlük
5- Hızlı düşünme, çabuk sonuca ulaşma, hızlı ilerleme
6- Esnek ve farklı düşünme
7- Geniş çaplı bir sentez kabiliyeti
8- Garip, alışılmadık ve farklı ilişkileri görebilme kabiliyeti
9- Orjinal fikirler ve gözlemler üretebilme
10- Genelleme yapma, sonuçları hissetme, soyut düşünme ve alternatifler üretme konusunda erken ve hızlı gelişme.
11- İnatçı, kararlı, hedefe dönük ve hatta bazen maceracı davranışlar
12- Disiplinli, bağımsız ve çoğu zaman isyankar davranışlar
13- Çabuk sıkılma, yapacak bir şeyler arama, boş duramama
14- Kompleks, karmaşık şeyleri tercih etme; tartışmalardan zevk alma
15- İlgi bekleme, onure edilmekten hoşlanma; çok konuşma
16- Yerinde duramama, aşırı hareket


Üstün zekalı öğrencilerin duygusal yönden farklılıkları;
1- Başkalarına karşı son derece duyarlılık, sizin ne düşündüğünüzü çabuk hissetmesi.
2- Tuhaf bir mizah anlayışı.(bu bazen başkalarını kırabilir veya rahatsız edebilir)
3- Farklı olduğunu kendi hissettiği gibi başkalarına da hissettirmeye çalışma.
4- Küçük yaşta beliren bir idealizm
5- Hissi derinlik, duygusallik.
6- Mükemmelcilik, (dolayısıyla kendini ve başkalarını beğenmeme)
7- Belli derslerde olaganüstü bir başarı gösterme.
8- Bilinmeyen konulara ilgi duyma.
9- Yüksek bir konsantrasyon kabiliyeti, ciddiyet.
10- Başkalarının ne diyeceğine pek aldırış etmeme.
11- Tutku ile bağlandığı bir konuyu her yerde gündeme getirme.


Üstün zekalı öğrencilerin fiziksel ve fizik ötesi duyuları açısından farklılıkları
1- Duyularda aşırı hassasiyet (renkler, sesler, kokular vs. üzerinde)
2- Fiziksel ve entellektüel gelişmede farklı bir ilerleme hızı
3- Başarılı olamadıkları fiziksel aktivitelerde yer almayı istememe, yarışmacı fiziksel aktivitelerden kaçınma.
4- Güzel sanatlardan birinde gösterilen yüksek kabiliyet (belli bir eğitim almasa bile)
5- Fizik ötesi olayları düşünme konusunda yaşıtlarına göre daha önceden ilgilenme, felsefi tavırlar, garip düşünceler.
6- Şaşırtan ifadeler, güzel ve edebi sözler
7- Girişimcilik ve mücadele gerektiren konularda üretkenlik.
8- İş dünyasında derinlik ve bunun getireceği yalnızlık
9- Teorik ve estetik değerlere önem verme.
10- Aşk, şevk, istek ve içten gelen gayretin yüksek düzeyde oluşu.
11- Sık sık düşüncelere dalma, hayal gücünün kuvvetli oluşu.


Üstün zekalıların sosyal açıdan farklı özellikleri
1- Kendi istekler
2- Sosyal problemlere güzel ve doğru çözümler önerme ve kişilik konusunda erken gelişme.
3- Liderlik, grup kurma, ekip oluşturma ve yönlendirme
4- Sosyal problemleri doğru teşhis edebilme ve anlayabilme
5- Toplumun adalet, güzellik, doğruluk gibi yüksek ihtiyaçları ile ilgilenme.
6- Yüksek ahlaki özelliklere sahip olma
7- Yüksek düzeyde bir adalet duygusu
8- Kendine güven, kararlılık
9- Kendinden büyüklerle arkadaşlığı tercih etme.


Yukarıda belli gruplar halinde incelenen özelliklerin tamamı her üstün zekalı çocukta görülmeyebilir. Kabul edilen görüşe göre üstün zekalı çocuklar bu 4 alandan birinde yada birkaçında çok üstün bir performans sergileyebilmektedirler. Sahip oldukları üstün özellikleri, iyi bir çevrede güçlü bir eğitimde değerlendirebilenler, yillar sonra toplumun karşısına birer dahi olarak çikabilmektedir
Son düzenleyen GusinapsE; 7 Nisan 2006 04:18
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #68
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklarda Göz Sağlığı

Bazen bilgi eksikliğinden kaynaklanan ihmaller sonucu çocuklarımız, ileri yaşlarda tedavisi çok zorlaşan sorunlarla karşılaşılabiliyor.
Dünya Göz Hastanesi uzmanları, her çocuğun mutlaka sorun olsun ya da olmasın 06-12 aylıkken mutlaka bir göz hekimine muayene ettirilmesi geriktiğini belirtiyor. Erken yaşta yapılan muayenenin, çocuğun ileri yaşlarda, tedavisi imkansızlaşan göz hastalıklarına karşı erken teşhis sağladığını da belirten göz sağlığı uzmanları, “İlk muayeneden sonra da rutin olarak yılda bir defa göz doktoruna muayene edilerek çocuğun sağlıklı gözlere sahip olması sağlanabilir” dediler.


Yeni Doğan Bebeklerde Göz Sağlığı

Yeni doğan bebeklerde doğum esnasında oluşabilecek göz enfeksiyonlarının asla hafife alınmaması gereketiğini de belirten Dünya Göz Hastanesi doktorları konu hakkında şunları söylüyor:
“Belirtileri gözde kızarıklıklar ve şişlikler olan göz enfeksiyonlarının tedavisi, erken teşhis ve uygulanan tedavi ile kesin sonuca ulaşılır. Doğuştan göz yaşı kanalındaki tıkanıklar da çocuklarda ciddi göz rahatsızlığıdır. Basit bir operasyonla tedavi edilebilen bu hastalık bebeklerde sık yaşarma, aşırı derecede çapaklanma ve gözlerde kızarıklıklarla belirti veriyor. Doğuştan göz tansiyonu çocuklarda yine oldukça sık rastanıyor. Aşırı göz yaşı, ışığa karşı hassasiyet hastalığın ilk belirtileri ve diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhisle tedavi edilebiliyor. Doğuştan katarakt da bebeklerde hafife alınmamalıdır.”



Okul Çağı Çocuklarda Göz Sağlığı

Dünya Göz Hastanesi’nin okul başarısına destek vermek amacıyla geçtiğimiz yıl Eylül ayında başlattığı “Okul Çağı Çocuklarda Göz Sağlığı Kampanyası” çocuklarda ciddi göz sağlığı problemleri olduğu gerçeğini gözler önüne serdi. Hastaneyi başvuran 06-12 yaş grubu 1206 çocuğun %50’sinde göz bozukluğu ve kayma saptandı. Bu çocukların %25’inde gözlük kullanımı, %15’inde gözlük kullanımına devam gerekliliği, %10’unda şaşılık tespit edildi. Şaşılık tespit edilen çocukların %20’sine ise operasyon önerildi.

Dünya Göz Hastanesi yetkilileri, çocukların göz sağlığı bozukluğu konusunda bazı hareketlerle kendilerini ele verdiklerini de belirterek, evde anne ve babaların, okulda ise eğitmenlerin dikkat etmesi gereken hususların konusunda şunları söylüyor; ”Belli bir yere bakarken başını eğerek bakma, elindeki oyuncağı çok yakından tutma, yürürken sık sık düşme, güneşte sıklıkla göz kırpma önemlidir. Ayrıca çocuklar televizyonu 5 metre uzaktan izlemeli, okurken ise 40 santimetrelik bir mesafe yeterli sayılmalıdır.”
Son düzenleyen GusinapsE; 17 Nisan 2006 02:05
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #69
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Tek Doz Kızamık Aşısı Polemiği


Bir süredir basın organlarında sıklıkla duyduğumuz ama bir türlü kızamık aşısına bağlı olup olmadığını anlayamadığımız ve dramatik başlıklar dışında açıklayıcı bilgi edinemediğimiz güncel bir konu SSPE. Korkuyoruz, nasıl korunacağımızı bilemiyoruz.



SSPE (subakut sklerozan Pan Ensefalit), kızamık hastalığı geçirildikten yaklaşık 7-10 yıl sonra ortaya çıkan ve çoğunlukla ilerleyici, tedavisi olmayan ve genellikle hastanın ölümüne neden olan bir tablodur. Kızamığı 2 yaşından önce geçirenlerde ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir. Kızamık geçiren çocuklarda, kızamık virüsü beyine ulaşıp orada daha yavaş bir şekilde ilerleyerek harabiyete ve sonuçta ölüme neden oluyor. Hastada ilerleyici kişilik değişiklikleri, nöbetler, hareket zorluğu, koma ve ölüme ilerleyebiliyor. SSPE’nin ortalama başlangıç yaşı 9 yaş. SSPE’nin görülme oranı geçirilen her 100.000 kızamık vakasında 1’dir.Görülme oranı her 1 milyon kızamık vakasında bir. Yani SSPE gelişmesi için bir kişinin kızamık hastalığını geçirmesi gerekiyor.



Peki sürekli duyduğumuz “Tek doz kızamık aşısı faciası! Tek doz kızamık aşısı olan çocuklar ölümü bekliyor!” bu başlıklar ne anlama geliyor. Kızamık aşısının da SSPE’ye neden olduğu anlamına mı?


Kesinlikle Hayır! Kızamık aşısı ne tek doz, ne de birden fazla doz uygulandığında hiçbir şekilde SSPE’ye neden olmaz.



Haberlerdeki “Tek doz” meselesi nedir?.



Ülkemizde kızamık hastalığı Sağlık Bakanlığı’nın son birkaç yıldır uyguladığı yoğun kızamık aşılama kampanyaları sayesinde artık daha az salgın yapabilir hale geldi. Ama öncesinde ülkemizde kızamık hala salgınlara ve bebeklerde ölümlere neden oluyordu. Bu nedenle de bebeklere 9 aylık olduklarında ilk kızamık aşıları uygulanıyordu. Dünya sağlık Örgütü’nün önerilerine uygun olarak 1998 yılına kadar Kızamık aşısının ikinci dozu yapılmıyordu. 1998 yılından itibaren ise ilkokul 1. sınıfta tekrar doz kızamık aşısı yapılmaya başlandı. 1998 yılından önce aşılanan bazı çocuklar tek doz aşı ile kızamık hastalığına karşı korunamayıp hastalığı geçirmişler ve hastalığı geçiren bazı çocuklar da hastalığın çok nadir komplikasyonlarından birisi olan SSPE’ye yakalanmaktadırlar.



Tek doz kızamık aşısı uygulaması neden çocukları Kızamık hastalığına karşı korumayabilir ?



Bebekler doğduklarında annelerinin geçirmiş veya aşılanmış olduğu pek çok hastalığa karşı korunuyor olarak doğarlar çünkü annesinin bağışıklık sisteminin daha önce hazırlamış olduğu koruyucu antikorlar hamileliğin son döneminde ve doğumda anneden bebeğe geçer. Bu koruyucu antikorlar kalıcı değildir ve zamanla kaybolur. Bu antikorlar bebeği yaklaşık 12. aya kadar korur, bu arada da bebeğin aşıları tamamlanmaya çalışılarak kendi bağışıklık sisteminin koruyucu antikorlarını ve hafızasını oluşturması sağlanmaya çalışılır.



Kızamık aşısı canlı, zayıflatılmış bir aşıdır ve bebeğin vücudundaki koruyucu antikorlardan etkilenir. 9 aylık bebeklerin büyük kısmında anneden aldıkları koruyucu antikorlar kaybolmuş olabileceği için bu bebekleri hastalıktan korumak için ilk kızamık aşısı 12. aydan önce uygulanır. Ancak bazı bebeklerde de annelerinden almış oldukları koruyucu antikorlar kaybolmamıştır ve vücuda aşı yoluyla verilen zayıflatılmış kızamık mikrobunu etkisiz hale getirir, yapılan kızamık aşısı etkisiz kalır ve bebeğin aşılı olduğu ve kızamıktan korunuyor olduğu düşünülürken, aslında bebek korunmuyordur ve kızamık geçirebilir. Kızamık geçiren bir bebekte de çok nadir olmakla birlikte SSPE gelişme riski vardır.



Bütün bu tartışmalar ve soruların cevabı; 9. ayda uygulanan kızamık aşısının tekrar dozunun mutlaka yapılması gerekliliğidir. Son yıllarda Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan yoğun kızamık aşılama kampanyaları sayesinde bu eksik kapanmıştır ve kızamık aşısı bundan sonra Sağlık Bakanlığı tarafından 12. ayda kızamık, kızamıkçık, kabakulak (KKK) üçlü aşısı şeklinde uygulanacak ve 2.doz yine KKK üçlü aşı olarak ilkokul birinci sınıfta yapılmaya devam edilecektir.

Bebek ve Çocuk Fuarı 2006 gerçekleşti...
b20kYapı - Endüstri Merkezi' nce bu yıl üçüncüsü düzenlenen Bebek ve Çocuk Fuarı, 09 - 12 Şubat 2006 tarihleri arasında Lütfi Kırdar Rumeli Fuar Merkezi' nde ziyaretçileriyle buluştu.
Bebek ve Çocuk Fuarı 2006' da sağlıktan eğitime, tekstilden gıdaya, sigortacılıktan bankacılığa, oyuncaktan kozmetiğe, mobilyadan dekorasyona 0-14 yaş arası çocuklar için ürün ve hizmet üreten her sektörden yurtiçi ve yurtdışı kuruluşları kendini tanıtma olanağı bulmuştur. Yaklaşık 10.000 m2 alanda gerçekleşecek olan fuarda, 120 katılımcı ve 31.500 ziyaretçi biraraya gelerek hem sektörün en seçkin markalarıyla buluşmuş, hem de ebeveynler ve çocuklar için düzenlenen etkinliklerle eğlenceli ve eğitici bir süreç yaşamışlardır. Ayrıca fuarı çocukları ile birlikte ziyaret eden ebeveynlere rahat bir ortam sunmak için çocuk oyun parkı, bebek bakım odası, mama odası ve anne dinlenme köşesi fuarda ebeveynlerin ve çocukların hizmetinde olmuştur.
Son düzenleyen Mystic@L; 7 Nisan 2006 23:25 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
8 Nisan 2006       Mesaj #70
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklarda Şaşılık

Göz kaymalarının pek çok nedeni ve şekli vardır. Gözlerin içe dönmesine esotropi, dışa dönmesine ekzotropi denir. Bi ışık kaynağının kornea’dan yansıması ile (Hirschberg testi uygulanarak) şaşılık olup olmadığı kontrol edilebilir. Pek çok bebekte geniş ve basık burunları yüzünden yalancı içe dönme görülür. Ayrıca altı aya kadar küçük dışa dönme ve iki aya kadar küçük içe dönme de normal olabilir. Bunlar dışında şaşılık kendiliğinden geçmez. Doğuştan içe dönmelerde ameliyat altı ay civarında yapılmalıdır (hatta daha erken müdahale tartışılmaktadır).
Tümör, makula ve göz sinri lezyonları da şaşılık olarak ortaya çıkabilir. Gözlükle düzelen şaşılıklarda da gözlüğün ilk bir iki ay içinde verilmesi lazımdır. Bu yüzden şaşı olduğu düşünülen çocukların kısa sürede muayene edilmeleri gerekir. Çocuklarda tedaviden amaç, ambliopiye mani olmak ve beynin her iki gözü birlikte kullanmasını sağlamaktır. Ayrıca şaşılığa neden olan bir hastalık varsa onu da ortaya çıkarmaktır, ileri yaşlarda da çocukluk tipi şaşılık tedavi edilebilir.
Bu müdahale hem kozmetik hem de fonksiyonal düzelme sağlayabilir.Erişkin tipi şaşılık ise felç, kaza, tiroid oftalmopatisi gibi nedenlerle oluşur. Erişkinlerde çift görme önemli bir problem teşkil eder. Şaşılık tedavisinde gözlük, göz kası cerrahisi, prizme ve botulinum enjeksiyonu gibi teknikler kullanılır. Şaşılık ameliyatları gözün dışında yer alan kaslara uygulanır. Bu kasların geriletilmesi, kısaltılması, yerinin değiştirilmesi gibi çeşitli teknikler mevcuttur. Komplikasyon olma ihtimali çok küçüktür. Ancak belli oranlarda (% 10-20) şaşılığın tam olarak düzelmesi mümkündür. Bu durumda kinci bir müdahale yapılabilir. Zira cerrahi gözleri ne kadar düzeltse de onları yerinde tutan beyindir.



Çocuklarda Ambliopi

Halk arasında göz tembelliği olarak bilinir. Aslında şaşılık, katarakt gibi nedenlerle görüntünün net bir şekilde oluşmaması sonucu, beynin o gözden gelenbağlantıları azaltmasıdır. Sıklığı % 3 civarındadır. Ambliopiyi oluşturan nedenin ortadan kaldırılması, mesela şayılık ya da katarakt ameliyatı ambliopiyi düzeltmez. Tedavi için beynin tercih ettiği gözün örtülmesi (patching) ensık kullanılan yöntemdir. Atropine göz damlası da bazen denenebilir. Göz egzersizlerinin faydası ispat edilememiştir.
Tedaviye ne kadar küçük yaşta başlanırsa o kadar çabuk cevap alınır. Ambliopi tercihen üç dört yaşına kadar teşhis edilmelidir çünkü altı yaşından sonra tedavisi güçleşir. On yaşından sonra ambliopinin tedavisi mümkün değildir. Patching’e genellikle tam gün başlanmalı ve alınan cevaba göre bu süre azaltılmalıdır. Takiplerin sıklığı yaşa bağlıdır. Tedavi bşarılı olduktan sonra günde 3-4 saat koruyucu (maintanence) patching yapılması lazımdır



Çocuklarda Katarakt

Göz lensinin saydamlığını kaybetmesidir. Ailevi olarak sık rastlanıldığı gibi bazı sendromların parçası olarak, metabolik hastalıklar yüzenden ya da radyoterapi, steroid kullanımı, kaza gibi dış etkenlerle de oluşabilir. Vakaların % 30’unda belirli bir sebep bulunamaz. Direkt oftalmoskopla kırmızı röflenin takibi kataraktın erken safhada yakalanmasını sağlar. Görmeyi önemli ölçüde azaltan kataraktlar ameliyat edilmelidir. Yeni doğan bebeklerde total katarakt teşhis edildiğinde hiç beklemeden ameliyat edilmelidir. Bebeklerde katarakt ameliyatından sonra kontakt lens ya da gözlük kullanılması gerekir. Göz içi lensler yeni teknikle iki yaşından büyük çocuklarda başarıyla uygulanmaktadır. Uygun vakalarda göz içi lens sonradan da takılabilir. Ambliopinin tedavisi de cerrahi teknik kadar önemlidirl Yara iyileşmesinin fazla olamsı, arka kapsülün sıklıkla kesifleşmesi, ameliyattan yıllar sonra glokom gelişmesi ihtimali çocukların ameliyat sonrası sıklı bir şekilde takibini gerektirir. Yeterli çaba ve teknoloji sayesinde iyi düzeyde görme sağlanır
Son düzenleyen GusinapsE; 17 Nisan 2006 02:05

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Taslak Konular
24 Mayıs 2009 / barış Tıp Bilimleri
13 Şubat 2012 / AeraCura Taslak Konular