Arama

Ebeveynler ve Çocuklar - Sayfa 19

Güncelleme: 24 Ekim 2016 Gösterim: 177.651 Cevap: 202
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
9 Haziran 2006       Mesaj #181
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Boşanmış Aileler ve Çocukları
Kuşkusuz bir çocuk fiziksel ve psikolojik gelişimini en güzel şekilde ailesinin içinde tamamlar. Çocuk hem annenin hem de babanın ilgisine, sevgisine, şefkatine muhtaç bir varlıktır. Çocuğun ruhsal ve zihinsel açıdan sağlıklı olmasının başta gelen şartlarından birisi elbette ki kişiliğinin ideal bir aile tarafından yoğrulmasıdır. Ancak günümüzde yıkılan ailelere ne yazık ki oldukça sık rastlıyoruz.
Şu bir gerçek ki boşanmanın yükünü en fazla çocuklar çekiyor. Boşanma çocuğun hiç istemediği fakat kaçınılmaz olarak sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı bir durumdur. Boşanan eşler yeterince sorumlu davranmadıkları takdirde çocukta uyum ve davranış sorunları ortaya çıkabilir.
Sponsorlu Bağlantılar
Çocuğun dünyasından boşanmaya bakarsak, çocuk genellikle boşanmadan dolayı kendisini suçlu hisseder. Anne ve babasının kendisi yüzünden anlaşamadığını, onun yüzünden boşandıklarını zanneder. Bu durumda anne ve babanın yaklaşımları daha da önem kazanmaktadır. Anne babalar aralarındaki sorunları çocuğa yansıtmaktan özenle kaçınmalılar. Çocuk aile içindeki anlaşmazlıkların kaçınılmaz sonuçlarını zaten görür, bu durumun sorumlusunun kendisi olduğunu düşünür.
Boşanmanın Çocuk Üzerindeki Etkisi
Anne babası boşanan bir çocuk zaten o yaşta yaşayabileceği en büyük travmalardan birini yaşamaktadır. Boşanma öncesinde devamlı didişen anne baba, çocuğu depresyona iten bir sebeptir. Aileler boşanma öncesinde ve sonrasında aralarındaki sorunları çocuklarına asla yansıtmamalıdırlar.
Çocuğun duygusal belleğinin olduğundan, yaşadığı her şeyi kaydettiğinden bahsetmiştik. Çocuk çok küçük bile olsa çevresinde olan biteni takip etmekte, sorunları hissetmektedir. Sorunları hisseden çocuk sıkıntısını söz diliyle anlatamadığı için bunu farklı şekillerde dışarıya yansıtır. Bu durum tırnak yeme, altını ıslatma şeklinde ortaya çıkabilir. Çocukta psikosomatik hastalıklar gözlenebilir; sık sık hasta olur, kusar, bağırsakları bozulur. Evden, okuldan kaçma, kendisine ait olmayan şeyleri alma, uyuşturucuya yönelme gibi durumlar yaşanabilir. Yıkılan ailelerde çocukluk depresyonlarına da çok sık rastlıyoruz. Aileler ne yapıp edip çocuğun kendisini boşanmanın sorumlusu olarak görmesini engellemeli ve çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya özen göstermelidir. Anne baba ayrılsa da annelikten ve babalıktan istifa etmemelidir.
Boşanma Çocuğa Nasıl Anlatılmalı?
Ebeveyn çocuk ilişkisinde temel bir ilkemiz vardır: Çocuğu büyük insan yerine koyup ona olan biteni anlayabileceği bir dille anlatmak, fakat karşılığında büyük bir insan gibi tepki vermeyebileceğini kabul edip sabırlı ve anlayışlı olmak. Bu ilke çocuk için aşılması zor bir engel olan anne baba ayrılığında da uygulanmalıdır.
Anne babalar ne yapıp edip çocuğu kendi aralarındaki sorunlardan uzak tutmalı, kaldıramayacağı sorunları çocuğa yansıtmamalıdır. Ancak boşanma çocuktan saklanılamayacak bir durumdur. Sorunları çocuğa yansıtmamak için olan biteni ondan saklamak çözüm değildir. Çocuk zaten ailesinde yaşananları takip edecek, anne baba onu bu konudan haberdar etmezse olayları zihninin elverdiği ölçüde yorumlayacaktır.
Çocuğun yaşananları doğru algılaması için olayı ona bizim anlatmamız faydalı olacaktır. Aksi halde çocuk zihin kapasitesinin üstünde olan bu durumu yanlış anlar ve büyük bir ihtimalle suçu kendisinde arar.
Anne baba boşanma durumunu anlatırken çok açık ve net bir dil kullanmalıdır. Ebeveynler çocuğa yaklaşırken şöyle bir tutum sergileyebilirler: “Biz senin üzüleceğini, bir müddet mutsuz olacağını biliyoruz. Bir süre bu duruma katlanman gerekiyor ama senin bu durumla ilgili hiçbir suçun ve sorumluluğun yok. Bu tamamen bizden kaynaklanan bir olay.” Anne baba çocuğa bu mesajı verebilirse çocuk bu durumdan en az zararla çıkmış olur.
Boşanmadan Sonra Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Boşanma aile birliğinin yıkılması ve yerine yeni bir düzen kurulması anlamına gelen zor bir süreçtir. Çocuk için önemli bir travma nedeni olabilecek bu dönemin en az zararla atlatılabilmesi için ailelerin dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır. Bu başlık altında öncelikle ailelerin bu süreçte düşmemeleri gereken hataları vurgulayalım.
Evlilik esnasında taraflardan biri gerçekten mağdur edilmiş, çok canı yanmış olabilir. Ancak unutulmamalı ki bu mağduriyetin sebebi olarak görülen kişi, aynı zamanda çocuğunuzun annesi ya da babasıdır. Elbette acı çeken bir kişi bunu eşiyle dostuyla paylaşmak isteyecektir fakat bunu yaparken bile çok dikkatli olmak gerekir. Böyle bir konuşma esnasında çocuğun da aynı ortamda bulunmamasına özen gösterilmelidir.
Boşanmanın ardından anne babaların çocuğu kazanma yarışına girmelerine sık sık rastlıyoruz. Bazı ebeveynler çocuğu kendi taraflarına çekmek için çocuğa yanlış mesajlar veriyorlar. Öyle şeyler yaşanıyor ki, çocuk annesinden ya da babasından uzaklaşsın, diğer tarafı seçsin diye “Annen/Baban seni sevmiyor zaten” diyenler, karşı tarafı suçlayanlar dahi oluyor. Bu sözler çocuğun ruh dünyasında tahmin edilemez boyutlarda yaralar açar. Bu çok yanlış ve çocuk açısından çok yaralayıcı bir tutumdur. Eşler ayrılsalar bile çocuğu annesinden ya da babasından ayırmaya çalışmak, eski eşten öç almak için çocuğu kullanmak çocuğun ruh sağlığı açısından asla düşülmemesi gereken hataların başında gelir.
Boşanmanın ardından anne babalar çocuğu kendi taraflarına çekmek için onun istediği her şeyi yapma yanılgısına da düşebilirler. Her istediğinin yapılması çocukta disiplin eksikliğine yol açar. Oysa ki disiplin, doğru kullanıldığı takdirde sağlıklı bir kişilik gelişimi için elzem bir unsurdur. Disiplinli olmaya alışmamış bir çocuk ileride sosyal yaşama adapte olmakta zorluk çekebilir.
Boşanma sürecinde yapılmaması gereken hataların altını çizdik. Şimdi de boşanan eşlerin yerine getirmeleri gereken bazı görevlerini vurgulayalım.
Boşanan eşler, aralarında yaşanan kötü olaylara rağmen arkadaş olmaya gayret göstermeliler. Yaşamı boyunca çocuğun önüne çıkabilecek bir sürü problem olabilir. Anne babanın kimi zaman bu problemlere birbirlerine danışarak çözüm bulmaları, ortak kararlar alıp uygulamaları gerekir. Herhangi bir iş arkadaşı gibi, hiç olmazsa telefonla görüşülebilir. Unutulmamalı ki anne babanın kendi sorumluğunda olan çocuklar her türlü husumetten, öfkeden daha önemlidir. Dağılan bazı aileler çocukları için bazen bir araya gelip arkadaş gibi davranabiliyorlar. Bunu başarabilmek çocuğun bu dönemi yaralanmadan atlatmasına yardımcı olacaktır.
Boşanma sonrasında ebeveynlerin sorumlulukları artabilir. Boşanmadan önce çalışmayan bir anne ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaya başlamak zorunda kalabilir. Bir evin sorumluluğunu tek başına yüklenmek, çocuk sahibi olmanın ve işin gereklerini bir arada yerine getirmek zordur. Fakat burada yine bir ilkemizi tekrarlama ihtiyacı duyuyoruz. Bir insanın, iyi ve başarılı olması önemlidir ama bundan daha önemlisi iyi bir anne ya da baba olmasıdır.
Bir çocuk, anne babasının ilgisine, onlarla birlikte vakit geçirmeye muhtaçtır. Bu noktada sürekli ve nitelikli birliktelik, çocukla geçirilen kaliteli zaman kavramı önem kazanır. Anne ya da baba çocuklarıyla ilgilenirken bütün dertlerini, sorumluluklarını bir kenara bırakıp çocuğa odaklanmalıdırlar. Çocuk annesinin ya da babasının aklının başka yerde olduğunu hissederse kendisini dışlanmış gibi hisseder ve bir yere ait olma ihtiyacı duyar. Çocuk kendisine önem verilmediğini hissetmemeli, kendisini güvende ve ailesine ait hissetmelidir. Çocuğun psiko-sosyal ihtiyaçlarının karşılanması kişilik gelişimi açısından çok önemlidir. Anne baba çocuğunun ihtiyaçlarını görüp doyurmazsa çocuk, içgüdüleriyle bazı anlık zevklere yenilebilir, aidiyet duygusunu yanlış insanlarla tatmine yönelebilir.
Çocuğun cinsel gelişimi açısından da vurgulanması gereken noktalar var. Bilindiği gibi erkek çocuklar cinsel kimliklerini babadan, kız çocuklar anneden alırlar. Örneğin üç yaşındaki bir erkek çocuk sürekli olarak anne, anneanne, teyze arasında büyürse, çevresinde yeterli erkek model yoksa cinsel kimliği yanlış gelişebilir. Çocuk yanlış cinsel özdeşimler kurabilir. Babanın erkek çocukla zaman geçirmesi önemlidir. Kuşkusuz aynı ilişki anne ve kız çocuk arasında da gereklidir.
Hatırlanacağı gibi bu hususu “Anne Babası Vefat Eden Çocuklar” başlığı altında da vurgulamış, annesi vefat eden bir kız çocuğunun teyzesiyle, halasıyla, babası vefat eden bir erkek çocuğunun ise dayısıyla, amcasıyla birlikte vakit geçirmesini önermiştik. Oysa ki burada çok daha şanslı bir durumla karşı karşıyız. Aileler annenin de babanın da hayatta olmasının kıymetini bilmeli, çocuklarıyla birebir iletişim kurmayı ihmal etmemelidir. Çocuklarına verilecek sevgi, şefkat, kendini güvende hissetme duygusu hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar büyük bir hediyedir.
Kimi zaman boşanmaların ardından ikinci evlilikler gündeme geliyor. Anne babalar ikinci evliliklerini yapınca ilk evliliklerden getirilen çocuklarla üvey anne babalar arasında bazı uyum problemleri yaşanabiliyor. Gerçi bu ilişkiyi çok iyi dengeleyen aileler de oluyor. Üvey anne eğer kendisini aşabilen, gerçeklerle yüzleşebilen biriyse denge kurup adil davranmayı başarabiliyor. Fakat problemli ailelere de çok daha sık rastlıyoruz. Bu nedenle üvey anne çocuk ilişkisine bu başlık altında değinmek yerine bu konuyu ayrı bir başlıkla değerlendirmeyi daha faydalı buluyoruz.
Boşanma konusu üzerine söylediklerimizi özetlersek; boşanmalardan çocuğun nasıl en az zararla çıkabileceğini düşünmek gerekir. Çocuğun boşanmadan ötürü kendi suçlaması muhakkak önlenmelidir. Ebeveynlerin “Biz ayrılıyoruz ama annelikten babalıktan ayrılmıyoruz. Arkadaş kalacağız ve senin iyiliğin için elimizden gelen her şeyi yapacağız” mesajını çocuğa vermeleri, ayrıldıktan sonra da geçmişte yaşananlara sünger çekip çocuğun ihtiyacı doğrultusunda dayanışmaya girmeleri çocuk açısından en iyisidir. Çocukluk döneminin kişiliğin oluşması açısından ne denli önemli olduğunu biliyoruz. Çocuğun bu dönemi mümkün olduğunca sağlıklı geçirmesi için aileler ellerinden gelen özeni göstermelidirler.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
22 Haziran 2006       Mesaj #182
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

Çocuğunuzun uykuya yatış saatini belirlemek için, önce onu gözlemlemelisiniz. Çocuğunuz akşam yemeğini yedikten sonra biraz sevilmek biraz da oyun oynamak, yani sizinle vakit geçirmek ister (Bunu göz önünde bulundurark akşam yemek saatlerinizi erken bir saatte yaparsanız çocuğunuzla yeteri kadar vakit geçirip uygun bir saatte yatırabilirsiniz). Yemek yedikten sonra hemen yatağa gönderilen çocuklarda, içe dönüklük, mutsuzluk ve özgüven eksikliği görülebilir. Çocuklar yeterli derecede sevgi gereksinmelerini karşıladıktan sonra artık uykuya hazır hale gelirler. Anne çocuğun pijamalarını giydirdikten sonra yatağına götürüp ona güzel masallar anlatarak ya da okuyarak uyumasına yardımcı olabilir.
Sponsorlu Bağlantılar
Çocuğunuzu yanınıza alıp sabaha kadar birlikte yatmak, yapılacak en büyük hatalardan biridir. Çocuk bu duruma izin verildiğini anladıktan sonra, en ufak bir şeyde yanınıza gelecek hatta bunu alışkanlık haline getirecektir. Bazı anneler eşleri seyahate gittiği zamanlarda çocuklarının öyle bir isteği olmadığı halde, onları yanlarına alarak uyurlar, sonra da bunun önüne geçemez ve şikayet ederler. Eğer çocuğunuz şu ya da bu nedenden dolayı, sizinle yatmayı alışkanlık haline getirdiyse asla pes etmeyin. Çocuğunuz her yanınıza geldiğinde uykuya daldıktsn sonra onu yatağına geri götürün. Çocuğunuz ısrarla siz olmadan uyumacağını söylüyorsa yatağının yanına bir sandalye çekip, o uyuyana kadar yanında durabilirsiniz. (Bu noktada onun yatağında yatmanız veya oturmanız bile sakıncalı olacaktır).

Çocuğunuz uyumadan önce ona etki eden psikolojik etkenler
1. Çocuğu azarlamak
2. Çocuğu korkutmak
3. Çocuğu cezalandırmak
4. Çocuğun yanında korku filmleri ya da şiddete dayanan filmler izlemek
5. Çocuğun yanında yapılan anne-baba kavgaları





cocuklarda olumsuz davranışlar

Yemeği reddetme ya da seçici davranma özellikle 2 yaş civarında sık rastlanan olumsuz bir yeme davranışıdır. Çoğu durumda çocuk iyi besleniyordur. Ancak ailenin beklentisi doğrultusunda yemiyordur. İştahsızlık, çocuğun besini almak istememesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Anemi, bağırsak parazitleri, hastalıklar çocukta iştah kaybına neden olabilir.

Okul öncesi çocuklarda yeme sorunları, büyük ölçüde yeme sorunları, büyük ölçüde psikolojik nedenlerle ortaya çıkar. Çünkü beslenme bu dönemde, çocuk ve ailesi arasındaki duygu alışverişini belirtmenin en iyi yoludur. Bazı çocuklar dikkat çekmek için beslenmeyi reddedebilirler. Bu durumda yemekten önce çocuğun hoşlanacağı bir şeyler yapmak, örneğin oyun oynamak yararlı olabilir. Çocuk tarafından yiyeceğin reddedilmesi, anne – babaya karşı kullanılan güçlü bir silahtır. Aile ve çocuk arasında yaşanan olumsuz yeme davranışının devam etmesi, bazen anksiyeteye kadar varan sorunlara neden olur.



Yaklaşım

Öncelikle çocuğun beslenme durumu değerlendirilir. Bunun için besin tüketimi için aileden 3 günlük ayrıntılı beslenme anemnezi alınır ve günlük tüketilen enerji, protein ve diğer besin öğeleri miktarları hesaplanır.

Çocuklar genellikle içmeyi, yemeğe tercih ederler ve böylece kolayca doygunluk hissi duyarlar. Bu çocukların ailelerine, yemekten 1 saat önce ve yemek sırasında çocukların sıvı alımını kısıtlamaları önerilir.

Çocuk biberon kullanıyorsa, biberon bardakta değiştirilmeye çalışılır. Böylece çocuğun sıvı alımı kendiliğinden azalır. Günlük süt miktarı 2 su bardağı ile sınırlıdır.



Son düzenleyen GusinapsE; 13 Temmuz 2006 20:58
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Haziran 2006       Mesaj #183
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
babalar2


Çocuk eğitiminde annenin rolü inkar edilemez. Çocuğun eğitiminde annenin çok etkili olması, babanın çocuk eğitiminde sorumluluğunun az olduğunu göstermez. Sanıldığı gibi, babanın çocuğu ile ilgilenmesi için onun büyümesini beklemek gerekmez.


Çocuk eğitimi ve bakımı anne babaların her ikisinin de karşılıklı sorumluluk paylaşımı ile yürütmesi gereken bir durumdur. Özellikle annenin bebeklik dönemindeki yeri tartışılmaz olmakla birlikte uygun baba modelinin varlığı çocuğun her dönem için sağlıklı gelişmesine yardımcı olacaktır.
Çalışma ve şehir hayatında babaların çocuklarını az görmesi, çocukların eğitim ve bakımını tamamen annenin üzerine bırakması hem anneler hem çocuklar açısından büyük sorunlara yol açmaktadır. Anneler bu durumda çocuğa uygun eğitim ve disiplini vermekte zorluk çekerken (babanın desteği olmadığı için), çocuklar da babalarını seyrek gördükleri ve babanın etkinliğini hissetmedikleri için bazı psikolojik sorunlara girmektedirler. Bu durum anneyi ve çocuğu etkilemektedir. Anneler evin sorumluluğu, çocuğun bakımı gibi konularda yalnız kalıp strese girmektedirler. Ayrıca sürekli duygusal destek, sevgi ihtiyacı hisseden çocukta da bazı davranış ve duygusal sorunlar oluşabilmektedir. Mümkün olduğunca babanın da hamilelikten itibaren bu konuda anneye gerekli psikolojik desteği sağlaması gerekir. Babanın anneye verdiği destek, çocuklara ayırdığı zaman, çocuk eğitimine doğrudan veya dolaylı katılımı birçok sorunu oluşmadan engellemektedir.


Babalar bebekten ürker!


Çocuğun babasıyla olan ilişkisi, özellikle hayatının ilk beş yılında çok önemlidir. Çoğu baba, küçük bebekten ürker ve bu yüzden uzak durmaya çalışır. Halbuki, babalık da annelik gibi çocuğun doğduğu andan itibaren başlar. Bundan, babanın annenin yerini alarak, onun yerine mamasını yedirmesi, altını temizlemesini kastetmiyorum. Bu iki eşin kendi aralarındaki anlayışa bağlıdır. Burada benim kastettiğim, babanın çocukla ilgilenmesi, onu sevmesi ve duygusal bir bağlantı kurmasıdır.
Baba ile çocuk arasında iyi ilişkilerin temeli, bebeklik döneminde atılır ve bu günler bir daha geri gelmez. Baba, “Şimdi zamanım yok, daha sonra onunla ilgilenirim.” derse, kendini aldatmaktan başka bir şey yapmış olmaz. Göz açıp kapayana kadar “ufacık bebek” okula başlayıverecek, birinci sınıfa başlayacak ve birden yetişkin bir genç oluverecektir. Ergenlik ve gençlik yaşında da çocuklar, babalarıyla pek yakın ilişkiye geçmek istemezler. Artık çok geç kalınmıştır. Baba, çocuğu ufakken onunla ilgilenmediği için, çocuk da büyüdüğü zaman babasının sözleriyle ilgilenmeyecektir. Baba ile çocuk, birbirlerine yabancı olacaklardır. Baba ile gençlik dönemindeki çocuğun arasındaki gelişecek bağ, büyük ölçüde çocuğun okul öncesi yıllardaki ilişkiye bağlıdır. Bu da daha bebeklik dönemindeki ilişkiyle belirlenir.


Babalar, çocuğun hayatını paylaşmalı...


Bir çocuğun, babasıyla birlikte yapmaktan hoşlanacağı çok çeşitli şeyler vardır. Siz bunların içinden, yapmaktan hoşlanacağınız şeyleri seçin. Zevk almadan yapacağınız şeyler, çocuğa o aradığı “birliktelik” duygusunu vermeyeceği için, boşuna zaman harcamış olursunuz. Çocuğunuzla birlikte yapabileceğiniz birkaç şey şunlardır: Resim yapmak, kumla oynamak, parka veya çocuk bahçesine gitmek, denize gitmek, sandala binmek, arabayla gezmek, alışverişe çıkmak, sokakta dolaşmak, yerden taş vb. toplamak, karıncaları seyretmek, hayvanat bahçesine gitmek.
Baba-çocuk ilişkisinin en iyi olduğu yerlerden biri de çocuk parklarıdır. İşin tuhafı, çocuk parklarında genellikle anneler vardır da, babalara pek rastlanmaz. Oysa çocuğu parka babanın götürmesi çok daha akla yatkındır. Siz kitabınızı, derginizi okurken çocuğunuz da oyun oynayacak ve sizin orada olduğunuzu bilmek bile onu mutlu etmeye yetecektir. Üstelik, demirlere tırmandığı, sallandığı, kaydıraktan kaydığı zamanlar, “Baba, bak ne yapıyorum!” diye başarısını size kanıtlayabilmesi çocuğun kimlik duygusunu geliştirecektir.
Günümüz şartlarında babalar öyle yoğun bir çalışma içine girdiler ki, çocuklarına hemen hemen hiç zaman ayıramaz oldular. Babalar genellikle şöyle düşünüyorlar: “Bunca çalışmamın nedeni, aileme iyi bir hayat düzeni sağlamak. Çocuklar biraz daha büyüsünler, o zaman durumumuz da daha düzelir ve onlarla ilgilenirim.” Oysa çocukla asıl ilgilenilmesi, ilişki kurulması gereken yaş, okulöncesi yaşlarıdır.


İşiniz mi, babalık mı önemli?


Çocuk farkında olmadan anne-babasını örnek alır. “Bugün babamın izin günü. Onu iyice gözlemleyeyim de ondan sonra taklit edeyim.” diyen bir çocuk yoktur. Babanın işi ne kadar başından aşarsa aşsın her akşam oğluna on dakika masal okumalıdır. Aynı şekilde cumartesi veya pazar günü bir saatini oğluna ayırmalıdır. Çocuğuyla beraber olmalıdır baba. Bunun en iyi yolu ikinizin birlikte yapacağınız “birşeyler”dir. Bu “bir şeyler” her babanın tavrına, hayat biçimine, beğenilerine göre değişebilir, ama mutlaka vardır. Oğlunuzla beraber alışverişe çıkmak bile çocuk için büyük deney ve gözlem konusudur. Hafta sonları da çocuğunuzu bir yerlere götürün. Bu gezmeler hem aranızdaki ilişkiyi güçlendirir, hem de onun bilinçli olmadan sizi örnek almasını sağlar. Hafta sonları bir saatinizi ayırıp çocuğunuzu götürebileceğiniz yerler itfaiye istasyonu, polis karakolu, matbaa, kaynakçı dükkanı, kitaplık, banka, pazar, havaalanı, ayakkabı tamircisi, dökümhane, pasta fırını, postahane gibi yerlerdir. Çocuğunuzu mutlaka götürmeniz gereken yerlerden birisi de kendi işyerinizdir. Çocuğunuza çalıştığınız yeri gösterin. Fabrika, çiftlik, devlet dairesi gibi gezilebilecek bir yerse dolaştırın. Ne iş yaptığınızı üç yaşındaki bir çocuğun anlayacağı bir dille anlatın. Çocuk, annesiyle birlikte olduğu için gün boyunca onun ne yaptığını bilir. Babasının da ne iş yaptığını, bu işin nasıl olduğunu bilmesi gerekir.


Hiç olmazsa telefonla arayın!


En meşgul babalar bile öğle tatilinde veya kısa bir aralıkta eve telefon ederek çocuklarıyla birkaç şey konuşabilirler. Bu onların çocuklarıyla ilgilendiklerini, onu sevdiklerini çocuğa kanıtlayan bir olaydır. Çocuğunuza kartpostal da gönderebilirsiniz. Küçük çocuklara postadan bir şey gelmesi kadar sevindirici ve kişilik verici bir durum olamaz. Babalar genellikle bir başka şehre gittiklerinde çocuklarına kartpostal yollamayı ya da telefon etmeyi düşünürler. Halbuki sabahları evden işe giden babalar da çocukların gözünde “başka bir yere gitmiş” tirler. Bu ufak ve zaman almayacak ilgiler çocuğunuzla sağlam bir ilişki kurmanızı sağlar. Çocuk eğitiminde anne-baba eşit sorumluluktadır ve bunu paylaşmalıdırlar. Ancak, anneye düşen rolün babanınkinden ayrıldığı durumlar da vardır. Böyle durumlarda anne ile baba birbirlerinin yerini tutamazlar. Yetişmekte olan bir çocuğun örnek alabileceği bir “kadın”, bir de “erkek” modeline ihtiyacı vardır. Anne veya baba tek başına, bu rollerin ikisini birden oynayamaz.


PROF. DR. MEHMET ZEKİ AYDIN
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
25 Haziran 2006       Mesaj #184
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
ANNE OLMAK bir kadının hayatında çok farklı bir evredir. O zamana dek gözetilen biri iken, hamilelikle başlayan annelik sürecinde adım adım gözeten kişi olmaya doğru ilerler. Bir annenin yavrusu olmaktan, bir yavrunun annesi olmaya doğru yaşanan bu geçiş sürecinde, ihtiyaç duyulan davranış örüntüleri de değişir. O vakte değin kendini yöneten, kendi ihtiyaçlarına ve kendi hayatını sürdürmeye adanmış olan bünye, yavrularının iyi durumda olmasına ve onların bakımına odaklanmaya başlar.



Uzun zamandan beri bilim adamları tarafından gözlemlenen bu değişimin biyolojik temeli yakın zamana kadar aydınlatılamamış bir sahaydı. Fakat son yapılan araştırmalar hamilelik, doğum ve emzirme süreçleri boyunca ortaya çıkan heyecan verici hormonal değişimlerin annenin beyin yapısında birtakım değişikliklere neden olduğunu ortaya koydu. Buna göre beynin bazı bölümlerinde nöronların hacmini arttırdığı, bazı bölümlerde yapı değişikliklerin meydana geldiği görüldü. Bilim adamları beyinde görülen bu biyolojik değişimlerin annenin beyninin anneliğe uygun davranışlar sergilemek amacıyla yeniden biçimlenmesi anlamına geldiğini düşünüyorlar.

Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar annenin beyninde meydana gelen değişimlerin yuva inşa etmek, yavrusunu yetiştirmek ve onları yırtıcı hayvanlardan korumak gibi annenin annelik görevlerini yerine getirmesine zemin oluşturduğunu ortaya koyduğu gibi; bazı değişimlerin de hafıza, öğrenme, korku ve strese verilen tepkileri kontrol etmeyle ilgili olduğu sonucuna vardı. Örneğin, fareler üzerine yapılan bir çalışma, anne farenin avını yakalamada diğer farelere göre daha başarılı olduğunu ortaya koydu. Avcılık kabiliyetinin yanında, anne farelerin yiyecek arama ve bulma beceresinin de daha ileride olduğunu ortaya koyan bu çalışmaya göre, anneliğin getirdiği değişimler fareler yaşlanana dek sürüyor.



Peki insanlar açısından durum ne?


TORONTO Üniversitesi’nden Alison Fleming, annelerin hamilelik döneminden itibaren beş duyularının hassasiyetlerinde artış olduğunu ortaya koydu. Anneler bu sayede küçük bebeklerinin kokularını ve seslerini ayırd edebilir hale geliyorlar. Fleming’e göre anneler doğum sonrası yüksek seviyedeki ‘cortisol’ hormonu sayesinde bebeklerinin kokularına daha fazla dikkat kesildikleri gibi, onların ağlama seslerini de daha duyarlı oluyorlar. Normalde stresle birlikte ortaya çıkan ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri olan ‘cortisol’ tam tersine annede son derece işlevsel ve faydalı bir rol yükleniyor. Cortisol hormonu seviyesi yükselen anne, hormon sayesinde dikkati, uyanıklığı ve duyarlılığı arttığı için bebeğine karşı görevlerini çok daha başarıyla yerine getirebiliyor.


Anneliğin hormonlar ve beyin yapısı üzerinde yaptığı değişimlerin etki süresine gelince, bu konuda en çarpıcı bulgu Boston Üniversitesi’nden Thomas Perls ve arkadaşlarından geldi. Hamilelik yaşına ilişkin yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, kırklı yaşlarda hamile olan kadınların yüz yaşına kadar yaşama ihtimalleri erken yaşlarda hamile olanlara göre dört kat daha fazla. Perls’in bu konudaki yorumu, kırklı yaşlarında hamile olan kadınların daha yavaş yaşlandığı yönünde. Bunun muhtemel sebeplerinden birinin, hamilelikte yaşanan hormonal değişikliklerin menopoz devresinde ortaya çıkan yıkımları dengelemesi olarak düşünülüyor.

Tüm bu bilgilerden sonra, anneliğin kadınların sağlığını deformasyona uğrattığı şeklindeki genelgeçer kabulün ne kadar hatalı olduğu da görülmesi gereken bir başka nokta. İlâhî hikmet, bir canlı dünyaya getiren annenin annelik görevini yerine getirebilmesi için, onu olduğundan daha dayanıklı ve sağlıklı kılıyor.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #185
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
I.NORMAL DİL GELİŞİMİ 0-3 AY
Ağlayarak ses çıkarır.Ağlama dışında tek ünlü sesi çıkarmaya başlar.Aynı zamanda bu şekilde diğerlerinin konuşmalarına, bakışlarına,jest ve mimiklerle de karşılık verir.Üçüncü aya yaklaştıkça gülmeye başlar.

3-6 AY
İki farklı ünlü ses çıkarabilir.Agucuklar yapar.Ünlü ve ünsüz sesleri bir araya getirmeye başlar.”-ba” veya “-da” gibi farklı duygular için farklı sesler ve mimikler geliştirir.Ses ve mimiklerle taklit başlar.

6-9 AY
Tekrarlı iki heceden oluşan sesler üretebilir.Mama,dada....v.b Ses ve hareketlerle yetişkinle sıralı, karşılıklı konuşma etkinliği gerçekleştirir.Dikkat için bağırır.İstemediği olduğunda ağlamayla ve gürültülü seslerle tepki verir.Tanıdık bir kişiyi selamlar,gülümser ve sesler çıkarır.Taklit artar.Alkışlama,el sallama...vb.

12-15 AY
Sohbetten hoşlanır.Etkileşimi sürdürmek için sesini yükseltip alçaltır.Selam verirken tatlı sesler çıkartır.Bir şeyler vermekten hoşlanır o zaman da sesler çıkarır.Sözcükleri yaklaşık olarak taklit eder.Suya “bu” demesi...Sorulan şeye “bu ne?” ...vb. uygun yada buna benzer yanıt verebilir.Hayret,soru gibi ses tonlarını uygun kullanmaya başlar.

15-18 AY
İsim reddetme –ıh,selamlama sözcüklerini içeren 4-6 sözcük kullanabilir.Bilmediğini jest ve mimiklerle tanımlar.Şarkılara katılmaya çalışır.Yankı taklitleri,dikkat çeken sözcükleri söyleme görülür.

18AY-2YAŞ
25 sözcüğü söyleyebilir.İnsan,nesne isimleri,selamlama sözcükleri,eylemler-al v.b Fazlası için
“-da”,reddetmek için “ıh”...v.b.İki sözcüklü cümleleri taklit edebilir.Kendini tanıyan yetişkinlere çoğu sözcüğü anlamlı gelir.

2-3 YAŞ
2,5 yaşındayken 50 sözcük,3 yaşındayken 200 sözcük kullanabilir.İki ve üç sözcüklü cümleler kurar.Sıralı sohbete katılır.Zaman,iyelik ekleri,zamirler yerleşmeye başlar.Kendi kendine konuşarak oynama olabilir.

3-4 YAŞ
3-4 sözcüklü cümlecikler kurar.Sorular sorar.Yakın geçmişte yaşadıklarıyla ilgili konuşur.Sorulduğunda adını soyadını söyler.Başka pek çok soruya cevap verir.
Ses kontrolü artar.Fısıldama,bağırma...v.b.Tekerlemeler ve basit bir şarkıyı söyleyebilir.Olumsuz ve 3.kişi zamirlerini kullanır.6 sözcüklü cümleyi tekrarlayabilir.Ses tonu ve kalıpları,yetişkinlerle aynıdır.
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #186
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
" Cinsel taciz kişiliği bozuyor "



Cinsel tacize uğrayan çocuklarda ilerki yaşlarda kişilik bozuklukları gelişebiliyor Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, aile içi etkili iletişimin çocukları söz konusu tehlikeden koruyabileceğine dikkat çekti.

Cinsel tacize uğrayan çocuklar, davranış ve kişilik bozuklukları geliştirebiliyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, cinsel istismara uğrayan çocukların bunun kompleksi içinde, kendilerini aşağılanmış, horlanmış, itilmiş hissedebileceğini belirterek, "Bu onların tüm yaşamlarını etkileyebilir." dedi. Çevik, aile içi etkili iletişimin çocukları söz konusu tehlikeden koruyabileceğini de vurguladı.

Son günlerde Çocuk Pornosu Çetesi'ne yönelik operasyonlar, çocuklara yönelik cinsel istismarı yeniden gündeme getirdi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, CİHAN'a yaptığı açıklamada istismara uğrayan çocukların hangi yaş grubundan olursa olsun ağır bir travma içinde olabileceğini söyledi. Cinsel istismara uğrayan çocukların kişilik ve davranış bozuklukları geliştirebileceğini kaydeden Çevik, "Onlarda ilerde cinsel istismar yapacak kişiler olabilirler. O tür insanlara karşı kendileri de ilerde şiddet uygulayabilirler. Onlara kötülük yapanlarla özdeşim yapıp onlar gibi olabildikleri gibi, tam tersi hayatları boyunca böyle bir durumla maruz kaldıkları için bunun kompleksi içinde, kendilerini aşağılanmış, horlanmış, itilmiş hissedebilirler. Bu onların tüm yaşamlarını etkileyebilir" diye konuştu. Söz konusu durumun uzun süreli bir etki bıraktığını ifade eden Çevik, psikiyatrik yardımın gerekli olduğunu vurguladı.

Cinsel tacize maruz kalan çocuklarda uyku bozuklukları, davranış değişikleri olabileceği gibi yersiz korkular da yaşayabileceklerini aktaran Çevik, çocukları bu tür tuzaklardan korumada özellikle ailelere büyük rol düştüğünü belirtti. Çevik, ilgili ailelerde problemin görülme sıklığının çok düşük olduğuna dikkat çekerek şöyle devam etti: "Çok küçük çocukların sokakta böyle kişilerin elinde ne işi var. Demek ki ailede sorun. Çocuklarını kontrol altına almalılar, sahip çıkmalılar. Çocuklar bir aileye ait olduğunu hissetmeliler. Sahiplenilmiş olmak çok önemli. Sahiplenildiklerini hissettiklerinde çocuklar da böyle bir şeye prim vermezler. Çocukları nereye gidiyor, ne yapıyor, arkadaşları kimler... Oturup konuşmaları lazım. İletişim kuramayan bir ailede çocuk boşta kalıyor ve çocuğun nereye gittiği belli olmuyor."

Bazı çocukların ise meraklarından ötürü çok masum bir şekilde bu tür tuzakların içine düşebildiğini anlatan Çevik, "Bu bakımdan da aileler çok önemli. Aileler, onların meraklarını da giderecek şekilde çocukları ile sağlıklı bir iletişim içinde olmalılar" dedi.

( Haber Kaynak:15 Haziran, 2006- HaberObjektif.Net )
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #187
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Uyuşturucu hakkında ailelere uyarı!


Ebeveynler ve ÇocuklarEmniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, uyuşturucu konusunda anne babaları uyararak, çocuklarında meydana gelen ani değişimlere dikkat etmelerini istedi. Çalışkan, uyuşturucu maddelerin bireylerden uzak tutulması konusunda emniyet teşkilatının elinden gelen gayreti gösterdiğini, bireyi uyuşturucudan uzak tutma konusunda ise toplumun her kesiminin katkı sağlamasını beklediklerini kaydetti.
Çalışkan, haftalık bilgilendirme toplantısında, Türkiye'nin yasadışı bağımlılık yapıcı madde kaçakçılığı trafiğinin yanı sıra madde kullanımı ve bağımlılığı ile ilgili riskleri de taşıdığını bildirdi.
İstanbul'da uyuşturucu maddeden genç bir kızın ölümünün herkesi ve kendilerini bir ebeveyn olarak çok üzdüğünü belirten Çalışkan, "O çocuklar bizim de çocuklarımız olabilirdi. Bu kapsamda anne babalara buradan seslenmek istiyoruz. Polis olarak gerek bizler gerek konunun tıbbi uzmanları olan Sağlık Bakanlığı çalışanları ve gerekse diğer ilgili uzmanlar ile anne ve babalar çok iyi diyalog içerisinde olmalı, işbirliği yapmalıdırlar" dedi.
Anne-babaları en başta kendilerinin çocuklarına model olması gerektiği, madde kullanıcı ve bağımlılarının, bağımlılık sürecinde çoğunlukla sigara ve alkol gibi maddeleri kullanarak başladıklarının bilindiğinin unutulmaması, anne-babaların çocuklarının bulunduğu ortamlarda sigara ve alkol tüketiminden kaçınmaları konusunda uyaran Çalışkan, şunları söyledi:
"Ailelerin çocuklarına daha fazla zaman ayırmaları, onları gerçekçi ve samimi bir şekilde dinlemeleri ve söylediklerini ciddiye almaları gerekmektedir. Anne ve babalara buradan sesleniyoruz, lütfen çocuğunuzda meydana gelen ani ve sıradışı değişikliklere dikkat edin. Çocuğunuzun davranışlarının gözlemlenmesinde daha hassas davranın ve gerektiğinde profesyonellerden yardım alınabileceğini unutmayın. Bu kapsamda, muhtelif illerimizde Sağlık Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma ve Tedavi Merkezlerinden (AMATEM) istifade edilebilmektedir.
Buradan yola çıkarak madde kullanımı ve bağımlılığı ile mücadeleye sadece aile kurumunu değil toplumun her kesimini dahil etmek gerekmektedir. Polis olarak maddeyi bireyden uzak tutma faaliyetlerinin yanı sıra bireyi maddeden uzaklaştırma faaliyetlerine toplumun her kesiminin katkı sağlamasını ve bu konuda samimi çaba göstermelerini bekliyoruz."
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 2004 yılında kurulmuş olan Türkiye Madde Bağımlılığı İzleme ve Önleme Merkezi'nin (TUBİM), etkin bir mücadele verdiğini belirten Çalışkan, TUBİM'in ulusal ve uluslararası işbirliği çerçevesinde, bireyi maddeden uzaklaştırma, maddeyi bireyden uzaklaştırma faaliyeti, tedavi ve rehabilitasyon aşamalarını da içine alacak şekilde sürdürdüğünü vurguladı.
Çocuğunuzun uyuşturucu kullandığını nasıl anlarsınız?
Uyarıcı ve uyuşturucu haplar, her kullanımda beyinde hücre kaybına sebep olur. Çocuğunuz aşırı unutkan olduysa, gözlerinde yaşarma, sulanma ve kızarma varsa, yüzünde aşırı kızarma görüyorsanız dikkat edin. Hap kullanıyor olabilir.
Son yıllarda özellikle gençler arasında bağımlılık yapan uyuşturucu ve uyarıcı hap (ecstasy, captagon) kullanım oranı giderek artıyor. İlk başlarda olumsuzlukları unutturduğu, heyecan verdiği düşünülse de, kısa sürede bağımlılık oluşturan bu haplar ruhsal ve bedensel çok ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor. Ecstasy, diğer uyuşturucu maddelere göre daha kolay ulaşılabildiği ve bağımlılık yapmadığı sanıldığı için daha yaygın kullanılıyor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ergen-Genç-Erişkin Kliniği Şefi Psikiyatr Doç. Dr. Kemal Sayar, kliniğe müracaat eden gençlerin yarısının madde bağımlısı olduğunu söylüyor. Gençlerin bu tür maddelere yönelmesindeki sebepleri ailede aramak gerektiğini belirten Sayar’a göre, ekonomik ve sosyal sıkıntılar sonucu ailenin çözülmesi ve gençlerin üzerindeki dikkatin azalması olumsuzlukların başlıca sebebi. Aile bir arada yaşadığı halde, anne-babalar çocuklarına yeterince ebeveynlik yapmıyor, gerektiği kadar zaman ayırmıyor. Çocuklar, televizyonda ve video oyunlarında gördükleri parlak, ışıltılı dünyaları ve heyecanı gerçek hayatta yaşamak istiyor. Çocuğun hayatında var olan anne-baba, onun için kararlı bir üs gibi emniyet veriyorlar. Anne-baba hayatında yoksa çocuk, o ışıltılı dünyanın baştan çıkarıcı unsurlarının peşine koşuyor. Bu noktada karşısına ilk olarak madde kötüye kullanımı çıkıyor.
Her hastalığın, her bağımlılığın kendisini gösteren, dışa ya da duygulara yansıyan belirli, belirsiz özellikleri olduğu gibi bu durumlarla karşılaşan çocukların da bazı özellikleri var.
Çocuğunuzun akademik başarılarında düşme varsa, eve bulutların üzerinde gibi geliyorsa, şaşkınlık emareleri gösteriyorsa, unutkanlık emareleri gösteriyorsa, bazı şeylerini okulda unutuyorsa, bazı şeylerin hesabını iyi veremiyorsa, para çalmaya başlamışsa, vücuduna zarar verici davranışlarda bulunuyorsa, gözlerinde yaşarma ve sulanma varsa, yüzünde ve gözlerinde aşırı kızarma gözlüyorsanız şüphelenmelisiniz. Çocuğunuzun arkadaş gruplarına çok dikkat etmeli, olumsuz arkadaşlarla dolaşmaya başlamışsa, arada bir kayboluyorsa ve gece belirsiz saatlerde gelmeye başlamışsa mutlaka tetikte olmalısınız.
Doç. Dr. Kemal Sayar, toplumun hızla değişmesiyle birlikte, eski değerler aşınırken yerine yeni değerlerin konulamamış olmasının da gençlerin bir değersizlik buhranıyla karşı karşıya kalmalarına sebep olduğunu söylüyor. Gençlerin hayatı sevmediğine dikkat çeken Sayar, “Her gün yüzlerce gencin hikayesini dinliyorum. Gençler öyle şeyler anlatıyor ki vizite sonunda gazetelerin 3. sayfalarını okumuş gibi oluyorum. Büyük bir değer buhranı var. Gençler tutunacak dal bulamıyor, aidiyet hissedemiyor. Moral değerler hızla aşınıyor; ama onların yerine konulacak bir şey bulunamıyor. Popüler kültür insanlara geçici sahte aidiyetler sunuyor; fakat tam olarak gençleri tatmin etmiyor. Anne-baba yok, sağlam değerler yok. Gençler suni mutluluklara koşuyor. Haplar onlara geçici bir şekilde kendilerini iyi hissetme imkanı veriyor.” diyor.
Tedavi için çevre değişmeli
Hap kullanan gençler, bir süre sonra suni mutluluğa alıştıkları için bu maddeler olmadan mutlu olmayı unutuyor. Hayatın güzelliklerini ancak bu şekilde görebileceklerini sanıyorlar ama, bu maddeler zaman zaman öyle büyük depresyona yol açıyor ki, uzun vadede ciddi moral bozukluğu yaşıyorlar. Bu da gençlerin hayattan soğumalarına ve küsmelerine yol açıyor. Hayata bir türlü tutunamıyorlar. Haplar karaciğeri iflas ettiriyor. Her kullanımda beyinde hücre kaybına sebep oluyor. Bir süre sonra beyin de iflas etmeye başlıyor. Özellikle tiner, bali çeken gençlerde beyin ve akciğer hızlı bir şekilde ölüyor. Zaten bir müddet bu maddeleri kullanan insanlarda iç organlar iflas ediyor. Bağımlı bir kişinin tedaviden sonra eski sağlığına kavuşması çok zor oluyor. Bu maddelerin her alımında vücudun yeni hücrelerini öldürdüğünü unutmamak gerekiyor. Sınavlara hazırlanan çocuklar uyanık kalmak için kullandıklarını söylüyor; ama uzun vadede bu haplar unutkanlığa yol açıyor. Uyarıcı olan hap o an içindir; fakat kronik kullanımında zihnin yavaşlamasına ve zayıflamasına yol açar. Tedavi için kişinin motive olması çok önemli. Eğer istiyorsa ailenin de desteğiyle çok hızlı tedavi olabilir. Beden maddeden yi arındırdıktan sonra birtakım motivasyon egzersizleri veriliyor. Madde kullanımını bırakmanın en önemli şartı, bulunulan çevreden uzaklaşmaktır. Çoğu, mahalle arkadaşlığı gibi bir alt kültürün sonucu olarak başlıyor. Bağımlı olsalar bile arkadaşlığını devam ettirmek için genç de kullanmaya başlıyor.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #188
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklarda Saç Bakımı...

Ebeveynler ve Çocuklar
"Kızım başında saçlar ile doğmuştu ve bunlar giderek düzensizleşmeye başladı. Artık idare etmesi zor bir hal aldı."
Fazla saçı olmayan 9 aylık bir bebeğe annelik yapmak rahattır. Fakat düzensiz, uzun saçlı bir bebekle uğraşmak herkesi çıldırtabilir.İşler düzelmeden evvel iyice kötüye gider. Özellikle yeni yürüyenler için her şampuan ve saç tarama bir savaş demektir. Eğer yeterince cesursanız saçlarını kestirebilirsiniz. Aşağıdaki ipuçlarına uyarak işleri biraz daha kolay bir hale sokabilirsiniz :
  • Yıkamadan önce saçları açın , çünkü yıkadıktan sonra daha çok karışabilir.
  • Eğer bebeğiniz izin veriyorsa şampuan sonrası özel bebek saç kremlerini kullanın. Eğer daha fazla banyoda oturmak istemiyorsa , kremli şampuan kullanın. Böylece taramak daha kolay olacaktır.
  • Geniş dişli tarakları ve uçları plastik kaplı fırçaları tercih edin. İnce dişli taraklar saçların kırılıp kopmasına yol açar.
  • Saçları bir elinizle açmaya çalışırken diğer elinizle de saç diplerini tutun ki siz çekince çocuğunuzun canı yanmasın.
  • Ebeveynler ve ÇocuklarSaç kurutma makinası kullanacaksanız , fazla sıcağa ayarlamayın. Zira çocuğun narin saçlarına zarar verebilirsiniz.
  • Bebeğin saçına kurdele takmayın ve atkuyruğu yapmayın. Çünkü bu bölgesel kelliklere neden olabilir. Eğer atkuyruğu yapacaksanız fazla sıkmayın ve özel kurdeleler kullanın.
  • İki aylık aralarla bu işte uzman bir salonda bebeğin saçlarını düzelttirin.
  • Saç bakımlarını bebeğin yorgun , aç veya sıkıntılı zamanları dışında bir zamanda yapın.
  • İşi eğlenceli bir hale getirmek için önceden farklı oyuncaklar verin. Ya da saç tarama işini aynanın önünde yapın , böylece sizi seyredip yaptığınızın sonuçlarını görebilsin
Son düzenleyen GusinapsE; 15 Temmuz 2006 00:47
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
20 Temmuz 2006       Mesaj #189
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Yalnız uyuyamayan çocuklar, ailelerinin kâbusu oluyor.


Uzmanlar, çocuğunuzun yatağınızdan vazgeçmesini sağlamanız için önemli tavsiyelerde bulunuyor. Uzmanlara göre, bunun pek çok sebebinden biri, günümüz ailelerinin 24 saat boyunca çocukları için var olmaları gerektiğini düşünmeleri.

Günümüz annelerinin pek çoğunun aktif iş hayatı nedeniyle çocuğuna yeterince vakit ayıramadığını düşünmesi de bu davranışın sebeplerinden biri. Öte yandan, bazı aileler, bu devamlı beraberliğin çocukları için zararlı olabileceğini düşünüyor. Uzmanlara göre, anne-baba yatağına sadece misafir olarak gelen çocuklarla ilgili bir endişe duymamız gerekmiyor.

Özellikle küçük yaştaki çocukların kabuslar görüp korkuyla uyanmaları, karanlıkta uyumak istememeleri ya da yalnız kalmaktan korkmaları son derece doğal. Anne-babanın da bu durumda çocuklarını yatağına alması doğal bir davranış. Ama anne-baba yatağı kesin olarak zaman zaman ziyaret edilen bir yatak olmalı ve kesinlikle çocuğun kendi yatağı haline gelmemeli.

Uzmanların verdikleri bilgiye göre, normal şartlarda çocuklar 2 yaşından itibaren problemsiz olarak geceyi anne-babalarından ayrı geçirmeye hazır oluyor. Bu yaşta çocuklar, yetişkinlerin kendilerine ait özel bir hayatları olduğunu ve anne-babalarının sadece kendileri için var olmadıklarını anlayabiliyor. Dolayısıyla çocuğa mutlaka bir sınır konulması ve çocuğun, ilkokula başladığı 7-8 yaşlarından itibaren, anne-baba yatağının sadece çok özel durumlarda paylaşılan bir yer olduğunu bilmesi gerekiyor.

Uzmanlara göre, kötü bir rüya görmek ya da deprem gibi korkular, aileden birinin ağır bir hastalık geçirmesi, ailenin ikamet ettiği evi veya şehri değiştirmesi ya da değiştirmek üzere olması, çocuğun okula başlaması ya da okul değiştirmesi, aile içinde şiddetli bir tartışma yaşanması ve çocuğun ciddi bir rahatsızlık geçirmesi, anne-baba yatağının paylaşılabileceği çok özel durumlar olabilir. Bunlar veya benzer sebeplerden biri olmadığı sürece anne-babaların kararlı olmaları ve çocuklarının kendilerine ısrar etmelerine izin vermemeleri gerektiğini vurgulayan uzmanlar, çocukların yeni bahaneler bulmak konusunda son derece yapıcı olduklarını hatırlatıyor.

Uzmanlar, çocuğunuzun yatağınızdan vazgeçmesini sağlamanız için şu tavsiyelerde bulunuyor:
"Bu değişiklik için kendinize ve çocuğunuza yeterli zamanı tanıyın, sabırlı olun. Çocuğun kendi yatağına alışmasının 2 hafta kadar sürebileceğini unutmayın.

Çocuğunuzun yaşına uygun bir dille, sizin de geceleri huzurlu bir uykuya ihtiyacınız olduğunu, ama özel durumlarda her zaman yanınıza gelebileceğini anlatın. Bu değişim sürecinde, çocuğunuza normalde olduğundan daha fazla sevgi gösterin ve bir süre için onu şımartın.

Uykudan önce ılık bir banyo, masal okuma, müzik dinleme ya da ninni söyleme gibi bir sırayı izleyen bir program belirleyin ve bu programı düzenli olarak uygulayın.

Yatak odanızdan çocuğunuzun hoşuna gidebilecek yumuşak yastıkları, peluş hayvanları kaldırın ve bunun yerine çocuk odasını daha sevimli bir hale getirin.
Çocuğunuz ısrarla sizin odanızda yatmak istiyorsa, ona bir yer yatağı ya da benzeri bir ek yatak hazırlayın ve burada uyumasına izin verin. Zamanla kendi yatağının rahatlığını tercih edecektir.

Koridorda yakacağınız bir gece lambası ile çocuğunuzun karanlık korkusunun üstesinden gelebilirsiniz. Ayrıca, çocuğun yatağını dışarıdan gelebilecek garip ışık-gölge oyunlarını görmeyeceği bir yere kurmalısınız.
Hem çocuk odasının hem kendi yatak odanızın kapısını mutlaka açık bırakın. Sizin ulaşılabilir olmanız ona huzur verecektir.

Sabahları uyandıktan sonra kısa bir süre için yatağınıza gelip keyif yapmasına izin verin. Bu hem onun hem de sizin için güne başlarken bir moral kaynağı olacaktır.

Eğer çocuğunuz geceleri sizin yatağınızda yatmak konusunda ısrarlı ise, siz de onun yatağında yatın. Kararının birdenbire değişeceğini göreceksiniz.

Son olarak; birkaç ay süren korku durumlarında mutlaka psikolojik yardım alın".
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
24 Temmuz 2006       Mesaj #190
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Çocuğun besin seçimindeki öncelikleri dikkate alınarak farklı tat, kıvam, renk ve çeşitlilikte besinler sunulur.

Aileye aşağıdaki öneriler sunulur;

* Yemek porsiyonları annenin kendi ölçüsüne göre değil, çocuğun gereksinimine göre ayarlanır.
* Yemek için yeterli zaman verilir. Ancak yarım saatten fazla uzamasına da izin verilmez.
* Bir öğünde verilen besin reddedildiyse, tamamen farklı bir besin denenir. Onun da reddedilmesi halinde, bir sonraki öğüne kadar herhangi bir besin verilmeden beklenir.
* Ara öğünlerin, küçük porsiyonlar şeklinde olmasına dikkat edilir. Aksi halde bir sonraki ana öğünün yenmesi engellenir.
* Herhangi bir nedenle ( özel durumlar dışında) ödül olarak şeker ve tatlı türünden besinlerin verilmemesine özen gösterilir.
* Yiyecekler çocukların kolay yiyebileceği türden hazırlanır. Örneğin, küçük dilimlenmiş havuç, salatalık, küçük şekillenmiş köfte, sigara böreği, karikatürize edilmiş kurabiye, kek vb. besinler çocuklar tarafından kolay tüketilir.
* Çocuklar anlatılanı değil, gördüklerini taklit ederek öğrenirler. Bu nedenle anne – baba ve çocuğun bakımından sorumlu diğer kişilerin olumlu yeme davranışı içinde olmaları gerekir.
* Grup halinde, yaşıtlarıyla yemek yemek yada arkadaşlarının evinde, restoranda, piknikte yemek, çocuklarda, özellikle seçici çocuklarda olumlu yeme davranışının gelişmesine yardımcı olur.
* Geçici olarak bir yiyeceğe düşkünlük veya reddetme okul öncesi dönemde görülen yaygın bir sorundur. Normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilen bu durum, çocuğun bağımsızlığının bir ifadesidir. Bu nedenle ailelere, çocuğu yemek konusunda zorlamanın doğru olmadığı, bunun sorunu kötüleştireceği, ancak reddedilen besinin bir süre sonra tekrar denenmesi gerektiği belirtilir.
* Yemek saatlerinin, çocuğun gününün hoş bir bölümü olmasına özen gösterir.
* Öğünlerin düzenli olarak, günün belirli saatlerinde yapılmasına dikkat edilir.


Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Taslak Konular
24 Mayıs 2009 / barış Tıp Bilimleri
13 Şubat 2012 / AeraCura Taslak Konular