HIRVATİSTAN
hırvatça Hrvatska, Balkan yarımadası’nın kuzey-batısında yer alan devlet;
- 56 538 km2;
- 4 685 000 nüf. (1989).
- Başkenti Zagreb.
COĞRAFYA
Sanayi alanındaki gelişmesi XIX. yy.'da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu çerçevesinde başlayan Hırvatistan, Slovenya ile birlikte, bu bölgenin en gelişmiş devletidir. Bununla birlikte Hırvatistan, 1962-1973 arasında, Batı Avrupa ülkelerine doğru önemli bir işçi göçüne tanık olmuş, bu da yörenin doğal gelişme dengesini bozmuştur. Hırvatistan dört bölgeye ayrılabilir. Tepeler (Zagorje), küçük dağ kütleleri (Ivanscica) ve havzalarla kaplı orta kesim en sanayileşmiş bölgedir: Zagreb, ülkenin birinci sanayi merkezidir; Varazdin ve Karlovac'ta dokuma, Petrinja ve Koprivnica'da besin, Sisak’ta demir-çelik, Kutina'da kimya sanayileri gelişmiştir; Medjimurje'de petrol çıkarılır.
Pamuk kütlelerini çevreleyen Podravina ve Posavina geniş ova şeritlerinden oluşan Slavonya, büyük tarım-sanayi kombinaları içeren zengin bir tarım bölgesidir; buradan petrol de çıkarılır; çeşitli sanayiler Osijek, Vinkovci, Slavonski Brod'a canlılık verir. İç Hırvatistan’ı kıyıdan ayıran Dinar dağları, polyeleri çevreleyen (Lika) Velebit dağları gibi, kireçtaşlı bir zincir oluşturur. Zagreb-Rijeka büyük ulaşım ağının geçtiği, yer yer sanayi (Licki Osik) ya da turizmle (Plitvice gölleri) canlanan bu yöre yoksul ve tenha bir bölgedir. Hırvatistan, istria, Kvarner ve Dalmaçya kıyılarıyla Adriya denizinin doğu kıyılarının % 70'ini kaplar. Eskiden ülkenin iç kesimiyle bağlantısı çok kötü iken, bugün çevreden kopukluktan kurtulmuş bu bölge, liman etkinliklerine (Rijeka, Split, Zadar, Dubrovnik, Trogir), sanayiye (gemi yapımı, kimya, çimento fabrikaları, Dalmaçya'nın boksitini işleyen Sibenik alüminyum kombinası), aynı zamanda Dalmaçya takımadalarının bazı adalarını da ilgilendiren ve yatak kapasitelerinin büyükçe bir bölümü özel sektörün elinde olan turizme (Dubrovnik, Split) dayanan hızlı bir iktisadi gelişme içindedir. Ekilebilir toprakların azlığı nedeniyle tarım (bağlar, turunçgiller) bu gelişmede çok az rol oynamaktadır.
TARİH
İsa’nın doğumundan sonraki ilk dönemlerde illyrialılar’ın oturduğu hırvat bölgeleri Romalılar'ın Pannonia ve Dalmaçya illeri içinde yer alıyordu; büyük istilalar sırasında, hırvat bölgelerinin bir bölümü Ostrogot, sonra Lombard, en sonunda da VII. yy.’da Avarlar’ın eline geçti; bu dönemde Hırvatlar buraya yerleştiler. Dalmaçya Hırvatistanı'nda, hırvat kabileleri prens Trpimir yönetiminde birleştiler (845'e doğr.-864). X. yy.'da kral Tomislav bütün ülkeye egemen oldu ve 925'te kendini rex Croatorum (Hırvatistan kralı) ilan ederek bir hanedan kurdu. Tomislav, Macarlar, Bulgarlar ve BizanslIlar la savaşmak zorunda kaldı, egemenliğini Pannonia’ya, Bosna'ya, kıyı kentlerine ve adalarına dek yaydı. Yerine geçenlerden Stjepan Drzislav (969-997), Bulgarlar'la savaştı, Kresimir III (1000-1003) ise Bizans'ın egemenliğini tanımak zorunda kaldı.
Hırvat kilisesi, latin ayin düzeniyle (katolik), IX. yy.'da Kiril ve Metodiy'in yaydığı Slav ve doğu ayin düzeni (ortodoks) arasında bölündü. Petar Kresimir IV (1058-1074) Roma’ya yanaştı ve 1060'taki Split konsili latin ayin düzeninin (katolik) benimsenmesini zorunlu kıldı. Uzun mücadelelerden sonra, "latin” etkisi slav etkisine üstün geldi. Dmitar Zvonimir, 1076'da, Split'te papalık elçisinin elinden taç giydi. Zvonimir ölünce dul karısı Macaristan kralı olan kardeşinden yardım istedi; Macaristan kralı Hırvatistan'ın kuzeyini, Bizans ise kıyı bölümünü aldı. 1097’de, Slavlar’ın seçtiği son hırvat kralı Petar Svaciö, Macarlar’la savaşırken öldürüldü ve Macaristan kralı Kâlmân, 1102'de Biograd na Moru’da Hırvatistan kralı olarak taç giydi.
Bundan böyle kişisel bir bağla Macaristan’a bağlanan Hırvatistan, Aziz istvan krallığı içinde sekiz yüzyıl boyunca kendi ban'ı ve diyeti olan, özel bir krallık oldu. Kıyı bölgelerini ele geçirme mücadelesi yoğunlaştı: Zadar barışı (1358) kıyıları yeniden Macaristan’a getirdi, ama 1420'den sonra Venedik, buraya, sürekli olarak (1797'ye kadar) egemen oldu. 1526'da Macaristan kralı Lajos II Mohaç'ta Osmanlılar’a yenildi. Varna (1444)
(Bakınız Varna Savaşı (Varna Zaferi) ve İkinci Kosova (1449)
(Bakınız Kosova Savaşı (Kosova Zaferi, Kosova Savaşları) meydan savaşlarından sonra Hırvatistan’ın sadece G. bölümünü denetim altına almış olan OsmanlI devleti, Süleyman I (Kanuni) döneminde Mohaç zaferinin (1526)
(Bakınız Mohaç Meydan Savaşı ) ardından bölgenin büyük kesimini topraklarına kattı. XVI. yy. sonlarına kadar (1583), sancak beyleri tarafından yönetilen Hırvatistan, daha sonra bir eyalet konumuna getirilerek beylerbeylerı ve vali paşaların yönetimine verildi, ikinci Viyana bozgunundan (1683)
(Bakınız 2. Viyana Kuşatması ) sonra OsmanlI devleti Avrupa'da gerilemeye başlayınca, prens Eugöne komutasındaki avusturya ordusu Hırvatistan'ı ele geçirdi (1697). Karlofça antlaşması'yla (1699) Besarabya’dan çekilen Türkler, Pasarofça antlaşması uyarınca da Sava ırmağının güney bölümünü yitirdiler (1718). Böylece Hırvatistan'daki osmanlı egemenliği sona erdi: aynı dönemde 1527’de, Cetin'de, hırvat soylular, Ferdinand I Habsburg'u kral seçtiler. Hırvat soylular Macaristan'a yanaştılar ve 1625’te Hırvatistan'ın ilk ban'ı macar devlet meclisinde yer aldı. 1671'de, Zrinski, Frankopan ve öbür hırvat ve macar soyluların Habsburglar'a karşı düzenledikleri komplo, katılanların öldürülmesi ve mallarına elkonulmasıyla sonuçlandı.
Karlofça barışı'yla (1699) OsmanlIlar Hırvatistan'dan aldıkları toprakları bırakınca, slavon toprakları özellikle hırvat olmayan soylulara verildi. XVIII. yy. sonunda, Avusturya'nın mutlakıyetçi yönetimi macar ve hırvat soyluların birbirlerine yaklaşmasını sağladı; 1790'da hırvat diyeti, macar diyeti yararına bazı yetkilerinden vazgeçti. Napolöon I, 1805'te, hırvat ve sloven
toprakları üstünde İllyria illerini kurduysa da 1813'te buralarını kaybetti. 1822'de Hırvatistan eski sınırlarına kavuştu ve Macaristan ile bağlarını yeniden kurdu. Macarlar kendi dillerini kabul ettirmek isteyince Hırvat ulusal hareketi’ni hızlandırdılar; Hırvat ulusal haraketi önce illyriacılık, yani halk dilinin ve kültürünün kabul edilmesini amaçlayan bir hareket olarak ortaya çıktı; daha sonra öteki Güney Slavları’na da yöneldi.
Macarlar 1848'de ayaklanınca, bunları Josip Jelaciö yönetimindeki Hırvatlar, Habsburglar’ın safında savaştılar. Bu siyaset, hem Hırvatlar'ı katoliklik nedeniyle Avusturyalılar’a yaklaştıran ve Ortodoksluk yüzünden Sırplar’a ters düşüren dinsel tavırdan, hem de Macarlar'a karşı bağımsız olmak isteğinden kaynaklanıyordu. (Macar ulusal devrimi Slavlar'ın aziz istvan tacına bağlanması anlamına geliyordu. 1848'de kölelik kaldırıldı, ama Avusturya’ya verilmiş olan hizmetlere karşın, Hırvatistan'ın siyasal statüsü pek değişmedi; 1849'dan 1860'a kadar AvusturyalI bakan Bach'ın mutlakçı yönetimi ve germenleştirme hareketi ülkeye egemen oldu. Avusturya-Macaristan'da ikili rejimin kurulması (1867) sırasında, Hırvatistan kendini Macarlar'ın yönetiminde buldu, Rijeka kenti ise doğrudan yönetilmekteydi.
Hırvat diyeti, 1868’de, Budapeşte parlamentosu ile belli bir özerkliği ve hırvat dilini kullanma hakkını içeren bir antlaşma yaptı (1878'de gözden geçirildi), ancak ulusal partiler bu antlaşmayı yetersiz bularak karşı çıktılar. Djakovo piskoposu Josip Strosmajer (ya da Strossmayer) bir Güney slav devleti kurulması, Eugen Kva- ternik ile Ante Starceviö'in Hak partisi'yse özerk bir Hırvatistan kurulması düşüncesini savundu.
Birinci Dünya savaşı sonunda, hırvat diyeti, ülkenin bağımsızlığını ve yeni Sırp, Hırvat, Sloven krallığı'na bağlandığını ilan etti. Ancak Hırvatistan, yeni Yugoslav devleti içinde özerklik elde edemedi; federasyon yanlısı Hırvatlar merkezci Sırplar’a ters düştüler. S. Radic'in yönettiği Hırvat köylü partisi, 1920 seçimlerinde büyük bir çoğunluk elde etti ve fazla merkeziyetçi bulduğu anayasayı onaylamayı reddetti. Köylü partisi 1925 yılında sırp monarşisini tanımak zorunda kaldı, ama kısa bir süre iktidara ortak olduktan sonra gene muhalefete geçti. 1928 yılında Radic’in ve bazı hırvat milletvekillerinin öldürülmesi ciddi bir bunalım yarattı ve Aleksandr I Karayorgiyeviç'in dikta yönetimine yol açtı. Bakan Dragisa Cvetkoviö ile Köylü partisi’nin yeni başkanı Macek arasında bir uzlaşma ancak 1939'da sağlanabildi; sözkonusu anlaşma Bosna'nın da bir bölümünü içine alan bir Hırvat banovina'sına özerk bir statü veriyordu.
Almanlar’ın ve bağlaşıklarının işgal edip parçaladıkları Yugoslavya'da, Hırvatistan, Almanlar'ın ve Italyanlar'ırı denetiminde "bağımsız devlet” oldu; kısa süre sonra bu devlet, Tito’nun partizanlarıyla savaşan Almanlarla işbirliği yapan Ante Paveliö ve Ustaşalar’ın yönetiminde bir krallık durumuna getirildi. 1943’te, antifaşist bir Ulusal kurtuluş meclisi kuruldu. Almanlar'ın mayıs 1945'te teslim olması üzerine hemen hemen bütünüyle özgürlüğe kavuşan Hırvatistan, Yugoslavya'nın federal bir cumhuriyeti oldu.
Fakat hırvat milli hareketi canlılığını hep korudu. 1989'da sosyalist ülkelerde dönüşüm ve dağılma süreci başlayınca Hırvatistan da Yugoslavya'dan ayrılmak isteğini dile getirdi ve çokpartili düzene geçti. 1990'da yapılan genel seçimleri milliyetçi sağ eğilimli Hırvat demokratik birliği kazandı ve parlamentodaki sandalyelerin üçte ikisini elde etti. Partinin başkanı Franjo Tudjman cumhurbaşkanı seçildi. 1991 haziranında Hırvatistan bağımsızlık ilan etti. Hırvatistan ile Sırbistan arasında şiddetli çatışmalar oldu. 1992 başlarında Avrupa topluluğu Hırvatistan'ın bağımsızlığını tanıdı. Sırbistan'la savaşa son vermek için BM'nin önerdiği barış planını kabul eden Hırvatistan, silahlı çatışmaya son verdi. Franjo Tudjman 2 ağustos 1992'de yapılan seçimde oyların % 56,7'sini alarak yeniden Hırvatistan devlet başkanı seçildi ve 12 ağustos'ta eski kabine başkanı Hrvoje Sari- nic'i başbakanlık görevine getirdi.
EDEBİYAT Adriya denizi kıyı bölgelerinde edebiyat (XV- XVIII. yy.).
Eski slav dilinin değişik bir türü olan slavon hırvat dilindeki ilk metinler (glagol yazısı ile yazılmıştır) XI. yy. sonunda kıyı kesiminde ve Adriya denizi'nin kuzey adalarında ortaya çıktı. Bunlar Kiril ve Metodiy'in dinsel tören geleneğini sürdürmekteydi. Bununla birlikte, Dalmaçya' da kiril ve latin alfabelerinin yayılmasına karşılık glagol yazısının yayılma alan: sınırlı kaldı. Yazıtlar ile yerel belgeler dışında, ele geçen metinler Batı'dan ya da Bizans'tan gelmiş yapıtların uyarlamalarıdır (hagiyografiler, destanlar, romanlar). XV. yy.'da İtalyan etkisi ağır basmaya başladı, ama latince yazan hümanistler (J. Sizgoriö [G. Sisgoreus], V. Pribojeviö [V. Priboevius]) slav "ulusundan” olmanın gururunu taşıdıklarını ilan ettiler. Slav duygusu ve sözlü şiirle dengelenmekle birlikte, İtalyan kültür akımlarının yarattığı çekicilik, Dalmaçya ve Ragusa (Dubrovnik) edebiyatlarının değişmez öğesi olacaktı. Şiir biçimleri, latinceden çevrilen dinsel şarkılardan doğdu ve dinsel oyunlar büyük ilgi gördü. XVI. yy.'ın başında, latince yazan ahlakçı M. Maruliö, Split'te, "hırvat dize biçimleriyle" konusunu incil'den aldığı öğretici ve yurtsever şiirler yazdı. Petrarca- cılığın etkisinde kalmış, daha sevimli bir şiir türü, daha sonraları Hvar adasında, P Hektoroviö ve H. Luciö ile gelişti; aynı dönemde Zadar’da, P Zoraniö hem alegorik, hem pastoral bir roman yazdı.
Çpkavştina lehçesinde yazan bu yazarlarda hır- vatlık duygusu oldukça belirgindi. Stokav dilinin ağır bastığı özerk cumhuriyet Ragusa'da, daha çok bir Slavlık duygusu ve yerel bir yurtseverlik görülmekteydi XV. yy.’ın sonunda, lirik şairler Dzore Drziö ve S. Mencetiö zarif ve oldukça geleneksel yapıtlar verdiler. XVI. yy.'da, şiir anlayışı farklılaştı ve A. Ğubranoviö, D. Zlatariö ve D. Ranjina gibi Petrarcacıların yanı sıra M. Vetranovıç daha sert kimi zaman da yergici ve alaycı bir anlatım kullandı. Aynı dönemde, N. Naljeskoviö, özellikle de latin ve İtalyan yapısı içinde göz kamaştırıcı bir esin gücüyle yurttaşlarının yaşamlarını sahneye koyan ve oligarşik bir toplumda halkın canlılığını dile getiren Marin Drziö ile komik tiyatro doğdu XVII. yy.'da lirik gelenek kesintiye uğramadı, ama bir trajedi şairi (J. Palmotiö) ve özellikle de büyük barok şair ivan Gunduliö ortaya çıktı. Katolik ve coşkulu bir yurtsever olan Gunduliö, Ragusa edebiyatının en kusursuz yapıtını verdi, iktisadi durumun bozulmasından ve 1667’deki deprem felaketinden sonra, ragusalı son büyük şair İ. Djurdjeviö'in lirik yapıtına karşın, XVIII. yy. bir gerileme dönemi oldu. Bununla birlikte, Dalmaçya'da iki fransisken keşiş halk yığınlarına sesleniyordu; birincisi, F. Grabovac bir hırvat yurtseverliğini dile getirirken, İkincisi A. Kaciö Miosiö, güneydeki Slav kahramanların yüce eylemlerini anlatmak ve bunların anısını halk arasında yaşatmak için halk şiiri biçimlerini Denimsemişti.
Kuzey Hırvatistan'da edebiyat (XVIl - XVIII. yy).
Slovenya'da olduğu gibi Kuzey Hırvatistan'da da halk diliyle yazan ilk yazarlar protestanlardı (A. Dalmatin, S. Konzul). XVII. yy.'da, Avusturya merkeziyetçiliğinin tehdidi altındaki büyük derebeyleri ilk şairler oldu (R Zrinski, F. K. Frankopan). J. KrizaniC ve P. Ritter VitezoviC ulusal sorunlara duyulan ilgiye tanıklık ettiler. R R. Vitezoviö, güneydeki slav dayanışması duygusunu, eski hırvat krallığının bağımsızlık anılarıyla birleştirdi. XVIII. yy.'da, M. A. Relkovid stokav diliyle yazdığı şiirlerde ve T. Brezovacki kajkav lehçesinde yazdığı tiyatrolarda akılcı öğreticiliği benimsiyorlardı.
illyria hareketi.
XIX. yy. başında, Hırvatlar'ın ardında uzun bir edebiyat geleneği vardı; ne var ki bu geleneği üç lehçe paylaşıyordu. Panslav esinli "İllyria" hareketi, Zagreb'de ve Ljudevit Gaj'ın atılımıyla, stokav dilini tek edebiyat dili olarak kabul ettirmeyi başardı; Karadzic de aynı lehçeyi sırp edebiyatının temeli saydı. Gaj, heı harfi bir sırp kiril harfini karşılayan bir latin alfabesi düzenledi. Bir gazete ve onun edebiyat eki Danica ilirska'yı (1835-1849) yayımladı. Matica hrvatska kültür derneğini kurdu. İllyria hareketi, çağdaş bir hırvat edebiyatının doğmasını sağladı. Ragusa geleneğine dayanan, destan türüne yatkın. Mazuraniö dönemin en iyi şairiydi. S. Vraz ve R Preradoviö daha az özgündü.
Gerçekçilik
illyria hareketinin edebiyata kazandırdığı atılım 1848 olaylarını izleyen siyasal tepkiler nedeniyle tehlikeye düştü. A. Bach'ın mutlakiyetçi hükümeti sırasında yazarların çoğu yapıtlarını yayımlamaya ara verdi. Hırvat edebiyatının yeniden doğuşunu 1860'tan sonra, şiirleri, öyküleri ve ulusal konulu tarihsel romanlarıyla bir okur kitlesi edinmeyi bilen August Senoa hazırladı. Senoa, halkın duygularını anlatmak ve yönlendirmek zorunda olan, kesinlikle güdümlü bir “yöneltme" edebiyatı geliştirdi. Bu amaçları gerçekçi hareketi müjdeliyordu.
Senao'nın, piskopos ve sanatçıların koruyucusu J. Strosmajer'ın (Strossmayer) anladığı biçimde, Güney Slavları’nın birleşmesi düşüncesinden yana olmasına karşılık, ideolog ve yayımcı A. Starceviö Hırvatlar'ın tarihsel haklarına dayanan dar ve uzlaşmaz bir milliyetçiliği savunuyordu. A. Starceviö'in düşünceleri, XIX. yy.'ın son yirmi yılında yapıtlar yayımlayan gerçekçi yazarların çoğu üzerinde büyük etki yaptı. E. Kumiciö, yabancı etkilerin ürünü olan ahlaki çöküşü anlattı ve tarihsel romanlarında ulusal geçmişi işledi. A. Kovacid, karmaşık olaylar içinde kente gelince dpğru yoldan sapan köylüleri konu aldı. K. S. Gjalski, öykülerinde, küçük toprak soylularına eğildi ve romanlarında halk yaşamının yazarı oldu. V. Novak tezli romanlarına dekor olarak hırvat kıyılarını. J. Kozarac doğduğu Slavonya'yı seçti. Şair S. S. Kranjceviö yurtsever ve devrimci başkaldırının sesini duyurdu.
"Moderna".
XIX. yy.'ın sonunda, Moderna adı verilen hareket, Batı'da ortaya çıkan yeni akımları hırvat edebiyatına sokma çabasına girişti. Uzun süre Belgrad ve Paris'te sürgünde kalan A. G. Matos, şiirleri, öyküleri ve özellikle çok sayıdaki denemesiyle gerçekçilerin olguculuğuyla bağlarını kopardı ve güçlü estetik ölçütlere değer kazandırmak için mücadele verdi. V. Vidriö bütünüyle müzik dolu şiirler yazdı. Dramaturg i. Vojnoviö simgeciliğe yakındı, V. Nazor'sa, sanatı iyimserlik ışıltıları saçan bir bireyciydi.
Çağdaş dönem.
Birinci Dünya savaşı' nın sonunda M. Krleza'nın güçlü kişiliği ortaya çıktı. Orta Avrupa anlatımcılığını ve leninci düşünceleri benimseyen M. Krleza, Avusturya-Macaristan yönetiminin hayaletleriyle de, bu yönetimi izleyen yugoslav rejimiyle de aynı coşkuyla savaştı. Kavga yazılarında yetenekli olan M. Krleza yerleşmiş biçimleri altüst etti ve çok çeşitli türleri denedi: şiir, tiyatro, öykü, roman, deneme, vb. M. Krleza günümüze kadar hırvat edebiyat yaşamına egemen olmuştur. Şair Tin Ujeviö aşağılık ile yüce arasında bocalayan bir bohemdir; A. B. Simiö anlatımcı bir yaklaşımla vücut ve sefalet temalarını geliştirir. Toplumcu gerçekçiliği A. Cesarec temsil eder. İkinci Dünya savaşı sırasında, i. G. Kovaciö, yugoslav edebiyatlarının en heyecan verici savaş şiirlerini yazdı. Savaştan hemen sonra, Yugoslavya'nın her yanında olduğu gibi, toplumcu gerçekçilik ağır bastı. 1950'den sonra, romanları ve öznelci denemeleriyle R Segedin, Krleza'nın izinden yürüyerek sanatta anlatım özgürlüğünü savundu, i. Donceviö, V. Kaleb, S. Kolar, N. Simiö gibi öykücü ve romancılar ideolojik sınırlamalardan yavaş yavaş kurtuldular.
Böylece romancı V. Desnica usta bir çözümleyici oldu. R. Marinkoviö tiyatro yapıtlarında, öykülerinde ve romanlarında, alayı derinlemesine bir gözlem aracı olarak kullandı. Buna karşılık, şair D. Cesariö ve D. Tadijanoviö geleneksel anlatıma bağlı kaldılar. J. Kastelan ve V. Parun büyük lirik yazarlar olarak, kişisel evrenlerinin özerkliğini dile getirdiler. 1960’a doğru ortaya çıkan kuşak (İ. Kusan, i. Slamnig, A. Soljan, S. Novak) edebiyatın bütün dogmalardan bağımsız olduğunu ilan etti. S. Mihaliö ve D. Dragojeviö şiirsel anlatımı yenilediler. 60'lı yılların sonunda, kaynağı Matica hrvatska olan bir hareket, Hırvatistan'ın kültür ve özellikle de dil açısından tam bağımsız olmasını istedi. 1970-71 bunalımından ve milliyetçiliğin iktidar tarafından suçlanmasından sonra, edebiyat kendi içine kapandı. Siyasal açıdan katı Tito öğretisine bağlı ama "çok açık düşünceli bir eleştiri (R Matvejeviö), edebiyatın özgürlüğe kavuşmasına ve etkinlik kazanmasına katkıda bulundu.
Kaynak: Büyük Larousse