Arama

Çin İmparatorluğu

Güncelleme: 13 Kasım 2010 Gösterim: 6.790 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Haziran 2010       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Çin İmparatorluğu
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

Düz bir gelişme çizgisi izleyen eski Çin döneminin tersine, İmparatorluk döneminde Çin çevrimsel bir tarih süreci izlemiştir:
  • Sülaleler
  • İmparatorluk Düzeni
  • Toplum ve İktisat
  • İktisat
  • Dış İlişkiler
  • Çin kültürü
Sülaleler
İÖ 221'den 1911 yılma kadar Çin'i 19 sulale yönetti (yasal olmayan ya da yerel sülaleler dışında). İmparatorluk üç birlik çağı, iki de bölünme çağı yaşadı. Bu arada siyasal güçten yoksun, bilinmeyen sülalelerin birbirini izlediği kargaşa dönemleri de son derece önemlidir: Kültür ilerlemelerinin çoğu, söz konusu dönemlerde gerçekleşmiştir (bireyler üstünde devlet baskısı azaldığı için). Uzun bir yetkecilik geleneğine (nüfusun belli ilkeler çerçevesinde düzenlenmesi ve iktisadın denetlenmesi) dayanan "Çin Krallığı", Çin'i birleştirmeyi başaran krallıktır ama imparatorluk düzeninin başlangıcından çok, feodal düzenin bitiş noktası olarak düşünülmelidir; asıl imparatorluğu kuranlar, bürokrasiyi yaratan ve Çin ülkesinin sınırlarını belirleyen Han'lar sülalesi imparatorları olmuş, Han'ların yarattıkları siyasal model (memurlar sınıfı, imparator ailesi ve devlet yüksek görevlileri arasındaki denge), daha sonraki sülaleler için değişmez bir örnek sayılmıştır. Bununla birlikte Tang'lar ve Sung'lar imparatorluklarının başlıca özelliği, yaygın bir yönetime dayanan hükümetin, olgunluğu ve karmaşıklığıdır (bu model, öylesine başarılıydı ki, o dönemde Japonya, Kore ve Annam tarafından da benimsendi). Tang sülalesinin sona ermesiyle, Çin'i yalnızca kâğıt üstünde yönetmenin olanaksızlığı ortaya çıkınca, Çinliler aradıkları çözümü Moğol sülalesinde (silahların ve otoritenin gücü) bulmuşlar, bu dersi unutmayan Ming ve Çing sülaleleri, bürokrasi kuruluşlarını devlet organlarının sıkı denetimi altına almışlar ve imparatorun kişiliği ağırlığını daha fazla duyurmaya başlamıştır. Son sulalenin (Çing'ler) çöküşünün tek nedeniyse, yeni bir olgunun ortaya çıkmasıdır: Doğrudan doğruya refahtan kaynaklanan çok hızlı bir nüfus artışı (XVIII. yy.'ın ikinci yarısında, ülke nüfusu iki kat artmıştı).

İmparatorluk Düzeni

Tarihsel geçmişe duyulan saygı dışında, açık seçik ortaya konmuş bir öğreti yoktur. Hükümdarın gücü bir dinsel öğe (imparator, göğün oğlu ve yeryüzü ile gökyüzü arasında bir aracıdır) ile iki siyasal öğeden kaynaklanıyordu: Hükümdarın yasa koymaktan çok öğretmesi gereğini ileri süren Konfüçyus geleneği (toplumsal ahlaka ve törebilime dayanır); eğitim yönetilen kitleleri doğru yolda tutmaya yetmediğinde (halkın düşünme yetisinin genellikle bulunmadığı varsayılırdı). Yasalara ve cezalara başvurmaya izin veren yetkeci (yasacı) gelenek. Konfüçyus idealizmi ile yasacıların görüşlerinin uzlaştırılması, Han'lar döneminde gerçekleştirildi. İmparatorun kişiliği, ancak kuramsal düzeyde kutsal sayıldı. Gerçekte imparator, halkından bütünüyle kopuk yaşıyor, halk ile arasında saray adamları ve devlet yüksek görevlileri bulunuyordu. Göğün oğlu sayıldığından, geleneklere göre, halkının başına gelen yıkımlardan imparator sorumlu tutulmaktaydı. Hükümetin yürütme gücü, yüksek görevlere getirilen kültürlü kişilerin elindeydi. Başlangıçta görevler, saray ve hükümet işleri olarak ayrılmıştı. Hükümet hizmetleri başkentteki merkez organlarına dağıtılmıştı; bu görevlere kültür düzeyi en yüksek kişiler atanırdı. Tang'lar döneminde, imparatora karşı sorumlu olan üç en yüksek görevliye, altı bakanlık (yönetim, maliye, protokol, savaş, adalet, bayındırlık) bağlanmıştı. Bazı değişikliklerle, bu yönetim biçimi bütün sülaleler için geçerli oldu; ama Ming'ler döneminde, yönetimin bürokrasinin engellerine takılmasına tepki olarak, bakanların doğrudan doğruya imparatorun karşısında sorumlu olmaları ilkesi getirildi; böylece klikleşmeler ve hizipler görülen üst organların yapısı yalınlaştırıldı. Taşrada, yerel yönetim, merkezdeki örgütlenmenin küçük bir örneğiydi. Küçük çaph bir yönetim birimi olan, tahkim edilmiş bir kent çevresinde merkezleşmiş idare bölgeleri (taşra eyaletleri ancak XIII. yy.'da Moğollar tarafından kuruldu), yönetimin temelini oluşturuyordu. Bütün yetkiler bir yüksek görevlinin elindeydi. Bu görevliler, yörenin etkili kişileriyle kaynaşmalarını önlemek için sık sık değiştirilmelerine karşın, düzenin en zayıf noktasını oluşturuyorlardı; çünkü ne kadar dürüst olurlarsa olsunlar, yönetim bölgelerinde işlerin yolunda gitmesini sağlayacak maddi olanaklardan yoksun olduklarından (aylıkları çok düşüktü), yerel varlıklı kesime dayanmak zorundaydılar.
Üst düzeyde, devlet işlerinde, devlet dışı güçlerin de etkileri vardı: İmparatorların gözdeleri, hizipler yaratabiliyor, yönetimi fiilen ele geçire-biliyorlardı (Tang'lar döneminde Vu Dzı-dien; Çing'ler döneminde Tsi-hsi). Başlangıç döneminde haremde muhafız olarak görev yapan hadımlar, saraydaki okumuş görevlilere düşmandılar ve durumları imparatorun özel yaşamlarına girmelerine olanak verdiğinden, devlet işlerim büyük ölçüde etkileyebiliyorlardı; Buddhacı din adamları da dönem dönem etkili olmayı başarıyorlardı. Askerlerse, küçümsendiklerinden (Konfüçyus öğretisi, sivil erdemlere kesin, bir ağırlık vermiştir) devlet işlerini çok ender etkileyebilmişlerdir.

Toplum ve İktisat

Eski Çin'de toplumsal farklılaşmanın kökenleri, "klan"ın bazı üyelerinin (ölünün doğrudan torunları), bir ortak ataya tapınma ayrıcalığını ellerinde tutmalarına dayanıyordu. Halktan kişilerin büyük çoğunluğunun adı bile yoktu (ancak savaşan krallıklar döneminden başlayarak vergilerin ve angaryaların konulmasıyla, toplumun her kesiminde ad kullanılmaya başlandı). Konfüçyus'u izleyenlerin gözünde, tek gerçek iş tarımdı. El sanatçıları, gereksiz sayılan mallar ürettiklerinden, tüccarlarsa, söz konusu gereksiz malları, aynı zamanda da kâr etme zevkini yaydıklarından, dolayısıyla ideal ve eşitlikçi bir toplumun kurulmasını güçleştirdiklerinden, küçümseniyorlardı. Bu nedenle, ilk imparatorluklarda, resmen tanınan iki sınıf vardı: Kuramsal olarak onurlandırılan, ama gerçekte sömürülen köylüler; bilgileri sayesinde devletin birliğini koruyabilecek yetenekte olan ve toplum içinde büyük saygınlık kazanmış bulunan kültürlü kişiler. Devlet görevlisi kültürlü kişiler sınıfına girebilmek, en yüksek toplumsal aşamaydı ve sınavla (ilk sınav uygulamasına, İÖ 140'ta başlandı) ya da bazen, tanıdıkların arka çıkmasıyla gerçekleşiyordu (dolayısıyla, "en layık olanı" seçmeye dayanan bu düzen, sık sık kayırmacılığa dönüşüyordu). Tang sülalesi döneminde sınavlar, idare bölgelerinde başlar, sonunda en başarılı kültürlü kişileri bir araya getiren imparatorluk akademisi Hanlin'e varılırdı.
Başlangıçta, bir toprak sahipleri sınıfı yaratılması uygun görülmüştü (toprak imparatorundu; o da toprağı halka devrederdi). Han'lar döneminde toprağın para karşılığı verilmesi yasaklanmıştı: Yalnızca imparator, yakınlarına toprak bağışında bulunabilirdi. Ama kargaşa dönemlerinde nakit servetlerin güvensizliği, bu yasağın aşılmasına yol açtı; satın alma, toprak edinmenin yasal ve resmî yolu haline geldi. Vergi tahsildarlarından kaçan çiftçilerin sığındıkları büyük toprakların gelişmesinin yanı sıra ticaret, özellikle Sung sülalesi döneminde de lüks malların alım satımı arttı ve topluma para egemen oldu: Hazine bile, nakit sıkıntısı baş gösterince, devlet görevleri parayla satılarak doldurulmaya başlandı. Artık halktan birinin devlet kapısında kendine iş bulabilmesi olanaksızlaşmıştı (çünkü gereken eğitimi çocuklarına ancak çok varlıklı aileler sağlayabiliyorlardı).
Son sülaleler zamanında, tek gerçek etkinliğin tarım olduğu düşüncesi bir yana 'bırakıldı ve Ming'ler, Çing'ler dönemlerinde, tüccarlar siyasette önemli rol oynamaya başladılar. Çin'de hiçbir zaman gerçek anlamda bir köle toplumu olmadı. Hükümlülerin akrabalarından ya da savaş tutsaklarından oluşan köleler, büyük bayındırlık işlerinde (Çin Şeddi) çalıştırıldılarsa da, Ming'ler' den sonra devlet, bu tür işleri ücretli yaptırmayı daha etkili buldu.


İktisat

Eskiçağ'dan bu yana Çin düşünürleri, topraktan en iyi verimi elde etmenin devletin görevi buğunu ileri sürmüşler, Han'lar döneminden başlayarak, imparatora, üretimi artırmayı ya da köylülerin vergi yükünü hafifletmeyi sağlayacak önlemler öneren çalışmalar sunulmuştur. Eski Çin'de kuramsal olarak, toprak devletindi; alınan ürünün 1/15'i vergi olarak ödenirdi; ama aslında, toprak sahipleri çiftçilerinden % 50 isterlerdi. Birkaç kez özel mülkiyetin kaldırılmasına, devlet çiftlikleri kurulmasına çalışıldı.
İlk bankacılık sistemi IX. yy.'da ortaya çıktı. Yuen'ler sülalesi, 10 - 2000 bakır para karşılığı olan bir dizi kâğıt para bastırdı. Çin topraklarının uçsuz bucaksızlığının ve başkentlerin değiştirilmesinin yol açtığı iktisadi sarsıntılar, hükümeti ticareti kolaylaştırmak ve denetlemek amacıyla birçok önlem almaya yöneltti (karayolları ağı ve kanallar yapılması, pazarların gözetimi, tuz ve demirin, bazen de alkolün tekele alınması).

Dış İlişkiler

Han sülalesi döneminden başlanarak Çin'de, komşu halklara karşı etkin bir siyaset benimsendi. Bu siyaset, savaş seferlerinden çok diplomatik girişimlere (yönetebilmek için parçalamak), himaye bölgeleri (Orta Asya'da, Kore' de, Annam'da) ve dostluklar kurmaya (yabancı hükümdarların birçoğu bir Çinli prensesle evlenmek istiyorlardı) dayanıyordu. Kuramsal düzeyde yabancıların tümü barbar sayılıyor, bir uygarlıkları olduğu kabul edilmiyordu. Ama bu ayrım ırka değil, kültüre dayanıyor, toplum, Çinlileşen bütün yabancıları benimsiyordu. Buddhacılığın ülkeye sızması ve yaygınlaşması, Çinlilerde yurt dışından gelen şeylere karşı günden güne artan bir ilgi uyandırdı: Tang'lar döneminde sarayın başlıca merakı, Pers İmparatorluğu'ndan gelme cam kadehlerde ya da mücevher kakmalı kupalarda içkiler içerek Birmanya'dan ya da Japonya’dan gelmiş orkestraların çaldığı müziği dinlemekti. Bazı ülkelerle de ayrıcalıklı ilişkiler kurulmuş ve bu ülkeler (Kore, Annam), Çin egemenliğine boyun eğmemekle birlikte, insan adlarına ve takvime varıncaya kadar Çin kültürünü benimsemişlerdi.

Çin Kültürü

Çinliler, uygarlıklarının maddi ürünleriyle değil, edebiyat ve sanat ürünleriyle övünürlerdi. Gerçekten, Konfüçyus öğretisinin etkisiyle, tarım ya da edebiyatla ilgili olmayan bütün etkinlikler küçümsenirdi. Çin'de kültüre katkı demek, zihinsel ürün vermek demekti. Bu tutum, tartışma götürmez bir zekânın ürünü olan Çin buluşlarının, o dönemde yalnızca ilgi çekici şeyler sayılmalarından, ötürü, uygulama alanında yeterince geliştirilmemiş olmalarının nedenini açıklar; nitekim basımcılık, yalnızca, bir kültür hizmeti olduğu için geliştirilmiştir. Oysa kâğıt, pusula, dümen, barut, vb. pek çok şey Çin'de bulunmuş. VII. yy.'dan başlayarak Kanton'a iyice yerleşen Araplar aracılığıyla Batı dünyasına aktarılmıştır.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
13 Kasım 2010       Mesaj #2
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi
Çin Uygarlığı, Çin Tarihi

Sponsorlu Bağlantılar


Çin Uygarlığı

Çin, coğrafi bakımdan Asya’nın en doğusunda yer alır. Çin’de büyük bir uygarlık kurulmuştur. Çin uygarlığı Çin yerlileri ile Hint ve Orta Asya göçmenleri tarafından oluşturulmuştur. M.Ö 2400 yıllarından itibaren Çin Devletleri’nin varlıkları gözlenmektedir. İlk yazılı belgeler ise ancak M.Ö 1500′lü yıllara kadar gidebilmektedir.

- Çinliler Türk akınlarına karşı M.Ö 214′de yapımına başlanan 2400 km uzunluğundaki Çin Seddi’ni yapmışlardır.

- İlkçağ’da Çin’de feodal bir yönetim tarzı vardı ve “güneşin oğlu” olarak adlandırılan kral feodallerin en büyüğü olarak yönetimi elinde bulundururdu.

- Barut, pusula, baskı tekniği, ipekten kağıt yapımı, porselen ve mürekkep İlkçağ’da Çin’de geliştirilip kullanılmıştır.

- Çin alfabesi’ni M.Ö 1500′lerde geliştirmişlerdir. Bu alfabe yukardan aşağı yazılır. Türklerle ilgili ilk bilgilere de bu Çince belgelerde ulaşılmaktadır.

- Yüzyıllarca devam eden Türk-Çin mücadelesinin temel sebebini İpek yolu ve Orta Asya’nın hakimiyeti oluşturur. Çin 751 yılındaki Talas savaşı’nda yenilince Batı’ya doğru ilerlemesi durmuştur.

- Konfiçyüs, Lao-çe, Tao ve Budizm dinleri toplumsal hayatta önemli yere sahiptirler. Budizm Hindistan’da ortaya çıkan bir din olmasına rağmen daha çok Çin’de yayılan bir dindir.

- Askeri teşkilatlarını kurmakta Türklerden etkilenmişlerdir. Türkler Çinlilerin etkisi ile yerleşik hayatla tanışmışlardır.

Benzer Konular

29 Aralık 2016 / Misafir Tarih
9 Mayıs 2011 / ThinkerBeLL Taslak Konular
19 Kasım 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
1 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Arşive Kaldırılan Konular
5 Ekim 2009 / virtuecat Müslümanlık/İslamiyet